Arama

Büyük Türk Devletleri - Büyük (Asya) Hun İmparatorluğu

Güncelleme: 6 Kasım 2016 Gösterim: 55.605 Cevap: 11
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
4 Kasım 2005       Mesaj #1
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Asya Hunları

Ad:  Asya_Hun_Devleti1.JPG
Gösterim: 8142
Boyut:  53.1 KB

Çin’in kuzeyinde, Orhon -Selenga ırmakları ile Ûtügen çevresi merkez olmak üzere ortaya çıkan hun siyasal birliğinin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinememektedir. Bu tarihi İ.Ö. XIII. yy.'a kadar götürenler olmakla birlikte Hunlar’la ilgili ilk tarihsel belge İ.Û. 318 tarihli bir antlaşma metnidir. Daha sonra çin toprakları üzerinde baskıyı artıran Hunlar’a karşı, imparator Şi Huangdi (İ.Û. 247 - İ.Ö. 210) ünlü Çin Seddi'ni inşa ettirdi.
Sponsorlu Bağlantılar

Çin kaynaklarının adını belirttikleri ilk hun hükümdarı (tanhu) Tuman'ı (Teoman) öldürerek (İ.Û. 2u9) hun devletinin başına geçen oğlu Mao-Dun (eski okunuşu Mete), toprak talebinde bulunan moğol tunguz kabileler birliği Tunghular'ı, Orta Asya'da Tanrı dağları-Kansu çevresindeki Yüeciler'i yendikten sonra Çin'e yöneldi. Mayi, Tayvan bölgelerini zapt etti; üzerine gelen Han sülalesinin kurucusu imparator Kaotsu'nun ordusunu bozkır savaşı taktiğiyle çember içine aldı; yiyecek, ipek, yıllık vergi ödemeleri koşuluyla bir barış antlaşması yaptı, Türk soyundan bütün toplulukları yönetimi altında toplayarak ülkesinin sınırlarını Kore ve Japon denizi'nden Volga’ya kadar genişletti.

Mao-Dun İ.Ö. 174'te öldüğünde Hun İmparatorluğu gücünün doruğunda bulunuyordu. Oğlu ve ardılı Kiok (Lao Şang) Yüeciler'i yurtlarından sürdü, Çin’e girerek başkent Çang’an yakınındaki imparator sarayını yaktı; Çin ile barış yaparak bir çin prensesiyle evlendi. Oğlu Kun Sin döneminde (İp. 160 - İ.Ö. 126) Hun imparatorluğu'nda ilk sarsıntılar baş gösterdi. Çinliler hun akınlarını durdurmayı ve giderek savaşları hun ülkesine götürmeyi başardılar. İ.Ö. 127 - İ.Ö. 115 arasında Or- dos'taki Hunlar'a karşı kazandıkları zaferler, hun ağırlık merkezinin kuzeye, Orhon ırmağı bölgesine kaymasına neden oldu. Çu Di Hu döneminden (İ.Ö. 101 - İ.Ö. 96) başlayarak hun ülkesinin zengin güney -batı topraklarının istilaya uğraması, devletin gelirlerini azalttı. Bu arada hun prensleri arasındaki mücadeleler, imparatorluğu ciddi biçimde sarsıp zayıflattı.

Hunlar'a bağlı boylar yavaş yavaş ayrılmaya ve Çin'e yaklaşmaya başladılar. İktisadi güçlükler ve askeri zayıflık karşısında tanhu Hu Han Yeh'in Çin himayesine girme eğilimine kardeşi Çi Çi karşı çıktı. Hu Han Yeh Çin himayesini kabul edip halkının bir bölümünü Ördos'a gönderirken, Çi Çi kendisine bağlı kitlelerle batıya yöneldi (İ.Ö. 54). Tanrı dağları - Işık göl çevresindeki Vusunlar'ın direnişini kırdı; Tarbagatay bölgesindeki boylara ve kuzeydeki Kırgız- lar’a boyun eğdirdi. Daha sonra egemenlik alanını Aral gölüne kadar genişletti. Ancak bu Orta Asya Hun devleti fazla sürmedi.

Hunlar’ı adım adım izleyen Çinliler, Çi Çi'nin boyun eğdirdiği boyları da yanarına alarak Talaş ırmağı üzerindeki hun raşkentinı tahrip ettiler. Çi Çi de aralarınla olmak üzere bütün saray erkânı öldürüldü. Hu Han Yeh'i izleyen hun kitleleri bir süre Çin seddi'nin kuzeyinde Çin’e bağlı olarak yaşadılar. Hu döneminde (İ.S. 8 - İ.S. 46) Hunlar, Çin'deki iç mücadeleden de yararlanarak bağımsızlıklarını elde ettiler ve topraklarını genişlettiler.

Hu'nun ölümünden sonra yerine eçen oğlu Pu Nu ile amcası Pi arasındaki iktidar kavgası, hun ülkesinin bir kez laha İkiye bölünmesiyle sonuçlandı. Ku- ey Orhon ve Dış Moğolistan yörelerine ekilen Pi ve ona bağlı boylar Kuzey Hun- r'ını oluşturdular ve bağımsızlıklarını koldular. Güney Sibirya ve Çungarya öteme kadar Batı ve iç Asya’nın bütün memli tenderini elinde tutan Kuzey Hun levleti, Çinliler ve Sienpiler’in baskısı solunda öldü. Kalabalık kitleler halinde balya göç eden hun boyları, Güney Kaza- tistan ve Başkırt ülkesinde yaşayan Hunlara katıldılar.

Moğolistan'da Çin Seddi’nin kuzeyinde Çin'e bağlı olarak yaşayan Güney Hunları, Kuzey Hun devleti ortadan kalkıncaya kadar onları rahatsız ettiler. Kukla hükümdarlara karşı hun boylarının ayaklanmaları güçlükle bastırılabildi (124, 140, 153, 158). Bu yıllarda Kuzey Moğolistan'ı işgal eden Sienpiler, Güney Hunları için de tehlike oluşturmaya başladılar. 188’deki bir ayaklanmada Çinliler’ce atanan tanhunun öldürülmesi Güney Hunla- rı'nı başsız bıralstı. Çinliler’in atadığı iki tanhu, hun boylarınca kabul edilmedi. Sonunda Çinliler son tanhuyu hapsederek Güney Hun devletine son verdiler (216). Bununla birlikte Asya Hunları V. yy.'ın soluna kadar varlıklarını korudular ve Çin’ in çeşitli yerlerinde kısa ömürlü küçük devletler kurdular. C'te yandan Aral gölüne Türkistan bölgelerinde yaşayan hun toplulukları, doğudan gelen hun kalıntılarıyla sayıları artmış olarak varlıklarını sürdürdüler.

Tarihte bilinen ilk türk siyasal kuruluşu olan hun devleti aralarında hiyerarşik ilişki bulunan boylar ve budunlar topluluğuydu. Devletin başında soylu Tu-ku boyundan, "sonsuz genişlik, yücelik, ululuk" anlamında tanhu
unvanını taşıyan bir hükümdar bulunuyordu. Tanhu'nun boyu dışında soylu sayılan dört boy daha vardı. Bunların altında öteki hun boyları, daha alt sırada da köleleştirilmiş boylar yer alıyordu. Askeri ve idari örgütlenmede sol ve sağ ayrımı vardı ve bu kanatların yöneticileri sol bilge elig ve sağ bilge elig adını taşıyordu. Hun İmparatorluğumun gerçek kurucusu Mao-Dun orduyu 10, 100, 1000, 10 000 kişilik birimlere ayırmıştı. Bu birimler, sol ve sağ kanatlarda 11'er askeri şefin yönetimindeydiler. Bu askeri sistem, mülki yönetimin de temelini oluşturuyordu. Besiciliğe elverişli topraklar üzerinde yaşayan hun boylarının başlıca iktisadi etkinlikleri başta at olmak üzere hayvan yetiştiriciliğiydi.

Batı Hunları Aral gölü ve Türkistan bölgelerinde yaşayan hun halkları, iklim değişikliği ya da doğudan gelen Uarlar'ın baskısıyla yurtlarını terk ederek Volga'nın batısına geçtiler (374). Başbuğları Bala- mir'in yönetiminde önce Ostrogotlar'ı, sonra Vizigotlar’ı çökerttiler (Vizigotlar’ın batıya hareketleri Avrupa’yı altüst eden kavimler göçünü başlattı). Gotlar'dan,Alanlar'dan ve germen Taifaller'den oluşturdukları kuvvetlerle güçlenmiş olarak 378’de Tuna’yı geçtiler ve herhangi bir direnişle karşılaşmadan Trakya’ya kadar ilerlediler, ama bir süre sonra yurtlarına döndüler.

Hunlar, Roma imparatoru Theodosius l'in öldüğü 395 yılında doğu ve batı yönlerinde yeniden harekete geçtiler. Hunlar’ ın bir bölümü Balkanlar üzerinden Trakya'ya ilerlerken, Don havzasından hareket eden bir böiümü de Anadolu üzerinden Suriye'ye indikten sonra Kappadokia ve Kafkaslar üzerinden yurtlarına döndüler. 400 yılına doğru Balamir’in oğlu ya da torunu Uldız’ın büyük kuvvetlerle Tuna' nın batısında görülmesi, kavimler göçünün ikinci dalgasını başlattı. Batıya kaçan Vandallar ve Vizigotlar roma topraklarına girdiler. Vizigotlar’ın önderi Alarik, 402'de Roma’ya girerek kenti üç gün yağmaladı. Çeşitli germen kavimlerini (Vandallar, Saksonlar, Alamanlar) çevresine toplayan Radagais'in İtalya'daki ilerleyişini durduramayan Roma, Hunlar'dan yardım istemek zorunda kaldı. Uldız, roma takviyeli kuvvetleriyle Radagais’i Floransa yakınlarında yendi ve öldürdü. 410 sıralarında ölen Üldız’ın ardılı Karaton'un doğuda Balkaş gölüne kadar uzandığı sanılan Hun imparatorluğu'nun doğu sınırları ile ilgilenmiş olması olasıdır.

Avrupa kaynaklarının Hunlar'dan yeniden bahsettiği 412 yılında imparatorluğun başında Rua bulunuyordu. Rua 422’de Bizans üzerine bir ordu gönderdi ve hiçbir direniş göstermeyen Bizans'ı vergiye bağladı (350 libre altın). Bizans’ın Roma üzerine bir ordu göndermesi Roma'nın bir kez daha Hunlar' dan yardım istemesine yol açtı. Rua'nın 60 bin kişilik bir orduyla harekete geçmesi üzerine Bizans savaşa girmeden kuvvetlerini geri çekti. Rua'nın ölümü (434) üzerine yerine kardeşi Muncuk'un oğulları At- tila ve Bleda geçtiler. Attila, Doğu Roma' nın ödediği yıllık vergiyi iki katına çıkardı (Margos barışı). 437’de Oktar’ın komuta ettiği Hunlar, Ren kıyılarında yaşayan Burgundlar’ı yenilgiye uğrattılar. Böylece hun egemenliği Kuzey denizi ve Manş kıyılarına kadar yayıldı. Attila 440’tan başlayarak Doğu Roma üzerindeki baskıyı artırdı. 441-442’de Singidunum (Belgrad) ve Naissus (Niş) üzerinden Trakya'ya doğru ilerleyen Attila, Batı Roma'nın araya girmesiyle durdu: yapılan barış antlaşmasında eski koşullar aynen yinelendiği gibi. Tuna boyundaki kaleler Hunlar'a bırakıldı. 445'te kardeşi Bleda'yı öldürten Attila, Hunlar'ın tek imparatoru oldu. 447'de yeniden Doğu Roma üzerine yürüyerek Serdica (Sofya), Philippopolis (Filibe), Arca- diupolis (Lüleburgaz) kentlerini zapt etti.

Barış isteyen Bizans savaş tazminatı ödemeyi ve yıllık vergi miktarını üç katına çıkarmayı kabul etmek zorunda kaldı (Ana- tolios barışı). Bizans’ı denetimi altına alan Attila, bu kez Batı Roma'ya yöneldi. 451 yılı başlarında Galya'ya girdi; romalı general Aetius'la Aureliani (Orlöans) yakınında yaptığı savaşta kesin bir sonuç alamadı. Ertesi yıl Alpler’i geçerek Po ovasına indi. Hunlar’ın yolu üzerindeki kentleri ele geçirerek Roma üzerine yürümesi Batı Roma'yı barış istemek zorunda bıraktı. Atila'nın ölümü (453) üzerine birbiri ardından Hun imparatorluğu'nun başına geçen oğulları ilek (453-454), Dengizik (454- 469) ve irnek (469) imparatorluğun birliğini sağlayamadılar. İlek, ayaklanan germen kavimleri ile savaşırken öldü. Dengi- zikin imparatorluğun birliğini sağlama çabaları sonuç vermedi, sonunda Bizans1 la yapılan bir savaşta hayatını kaybetti. Orta Avrupa'da tutunmalarının olanaksızlığını anlayan irnek, Hunlar'ın büyük bölümüyle Karadeniz'in batı kıyılarına döndü. Hunlar'ın Güney Iran ve Batı Afganistan'a inen bir kolu ise Akhunlar adını aldı.

SANAT


Altay dağları eteklerindeki Pazırıkta bulunan kurganlarda rus arkeolog Ru- denko tarafından yapılan kazılarda, İ.Ö. IV.III. yy.'lardan birçok eşya (halı, kilim, keçe, eyer altı örtüsü, at koşum takımları, dört tekerlekli araba gibi daha çok göçebelikle ilgili yapıtlar) insan ve hayvan iskeletleri bulundu. Halı ve çeşitli dokumalar, bu sanatın Hunlar'da özel bir yeri olduğunu gösterir. Bunların bir bölümünde ahemeni sanatının etkileri görülürse de, keçe üzerine ince ve renkli deriler yapıştırılarak süslenen eyer altı örtüleri tümüyle hun üslubundadır.
Kurganlardan birinde bulunan bir halı üstün tekniği ve motiflerinin zenginliğiyle dikkati çeker. Keçeden yapılmış bir eyer altı örtüsü üzerine renkli deriden kesilerek yapıştırılmış parçalarla elde edilen, dağ keçisine saldıran kartal betimi gerçekçi üslubunun yanı sıra, hun sanatına özgü olarak, aynı motifin bakışık düzende iki kez kullanılması açısından da ilginçtir. Benzer buluntular içeren Katanda ve Şibe kurganları da aynı dönemdendir. Alma-Ata’nın 50 km Doğusunda, Isık-kul yakınlarındaki Eşik kurganında ortaya çıkarılan bir delikanlıya ait altın giysi ve altın plakalar K. ve Orta Asya sanatının gelişmiş örnekleridir. İ.Ö. IV. yy.’a tarihlenen ve sayıları dört bini bulan altın plakalarda at, kaplan, geyik, pars, kurt, dağ keçisi, aslan ve yırtıcı kuş figürleri, hayvan mücadelesi sahneleri büyük bir ustalıkla işlenmiştir. Gümüşten bir kadehin içindeki yirmi altı harften oluşan yazıt, hun ve göktürk abecelerinin ilişkisini ortaya koyması açısından önemlidir. Selenga nehrinin Baykal gölüne döküldüğü yerin yakınındaki Noyun Ula bölgesindeki, I. yy.'a tarihlenen kurganlardan birinde, çok iyi işçilik gösteren ahşap bir tabut bulundu. Mezar odası ipek, keçe ve yünden örtülerle kaplıydı. Mezardan ayrıca hun sanatını aydınlatan pek çok gümüş plaka, eyer takımları, üç ayaklı masalar, ahşap eşya, tunç kaplar, takılar, giysiler ortaya çıkarıldı (tümü Leningrad Er- mitaj müzesi'ndedir). Kurganlardan birinde bulunan bir işlemede hun atlıları canlandırılıyordu.

Kaynak: Büyük Larousse

Son düzenleyen Baturalp; 5 Kasım 2016 10:59
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
1 Ocak 2006       Mesaj #2
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Büyük Hun İmparatorluğu (Asya Hun İmparatorluğu)

Ad:  Asya_buyuk_Hun_Devleti.JPG
Gösterim: 7344
Boyut:  33.0 KB

  • Kuruluş tarihi: MÖ 220
  • Yıkılış tarihi: MÖ 46
  • Kurucusu: Teoman
  • Başkent: Ötüken
  • En Parlak Dönemi: Mete Han
  • Dil: Hun Türkçesi
  • Din: Tengricilik

Önemli Devlet Adamları


Sponsorlu Bağlantılar
  • MÖ 220 - MÖ 209 Teoman (İlk tanhu)
  • MÖ 209 - MÖ 174 Mete (En önemli tanhu)
  • MÖ 31 - MÖ 46 Ho-Han-Ye (Son tanhu)

Asya Hun Devleti


Tarih bilgilerimize göre Orta Asya'da kurulan ilk Türk devleti Büyük Hun Devleti'dir . Hunlar'ın bilinen ilk hükümdarı Teoman'dır. Hunlar Ötüken'i merkez yaptılar , özellikle Çinlilerle mücadele etmişlerdir . Türklerin saldırıları karşısında Çin'liler günümüze kadar kalan ünlü Çin Seddi‘ni yapmışlardır .Çin Seddi‘nin 2200 km uzunluğunda olması bize Türk saldırılarının çok fazla olduğunu ve Çinlileri çok rahatsız ettiğini göstermektedir.

Teoman’dan sonra yerine büyük oğlu Mete geçti (MÖ 209). Mete Han güçlü bir ordu kurup, Asya‘daki bütün Türk boylarını Hun yönetimi altında topladı ve Çinlilerle savaştı. Mete Han’ın ölümünden sonra Hunlar bir süre daha Asya’daki güçlerini korudular. Türk beyleri ile evlenen Çin Prensleri beyleri birbirine düşürdüler. Çinliler Türkleri savaş yoluyla yenemeyeceklerini anlamışlardı. Bu nedenle “Böl ve Yönet “ uygulamasıyla Hun Devleti’ni yıkmayı başardılar. Parçalanan Hun Devleti önce Kuzey ve Güney Hunlar olarak MS 48 yılında ikiye ayrıldı. Çinliler bundan sonra önce Kuzey Hun Devleti’nin daha sonra da Güney Hun Devleti’nin varlığına son verdiler (MS 3. yüzyıl).

Asya Hun Devleti Hakkında Diğer Bilgiler


MÖ 220 yılında Hiung-nu'lar tarafından kurulan ilk imparatorluktur. En yaygın teze göre, Türk ve Moğol boylarından oluşmakta idi.Hiung-nu adına ilk olarak MÖ 318 yılında Çin ile yapılan Kuzey Şansi Savaşı'nda ve bunun sonucunda yapılan anlaşmada rastlanmaktadır. Hiung-nular günümüzün Moğolistan bölgesinde, Çin'in kuzeybatısında yaşamlarını sürdürmekteydiler. Bilinen ilk imparatorları Teoman (Tuman)'dır. En büyük imparatorları ise, Mete'dir. Çinliler önüne geçemedikleri Hiung-nu'ların saldırıları ardından "Büyük Çin Duvarı" (Çin Seddi)'ni inşa etmek zorunda kalmıştır (MÖ 214). Bu yapı günümüzde halen bir dünya harikası olarak kabul edilmektedir. Ming Hanedanı döneminde de yenilenen büyük duvarın birçok kısmı sağlamlığı ile günümüzde hala ayakta kalmıştır.

Hiungnu'lar en parlak dönemini Mete zamanında yaşamıştır. Mete orduyu onluk, yüzlük (Bölük), binlik ve onbinlik (Tümen) birimlere ayırmıştır. Bu sistem günümüzde de uygulanmaktadır. Öyle ki Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak (MÖ 209) Mete'nin tahta çıkış tarihi kullanılmaktadır.

Asya Hun Devletinde Veraset Sistemi Nasıldı?


Hun devleti veraset sistemi ile yönetiliyordu. Türklerde Devlet hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı . Ve ülke hükümdarın sağlığında oğulları arasında paylaştırılırdı. Her prensin (TEKİN) hükümdar olma hakkı vardı.

Asya Hun Devleti Egemenlik Alanı


Orta Asya steplerindeki tüm Türk boyları, Moğol kabileleri, Moğol Tatarları, Tunguzlar, Yüeçiler (Kuşhanlar), Çin Hanedanlığı, İpek Yolu.
Kapladığı alan: Kuzeyde Sibirya; güneyde Tibet, Keşmir; doğuda Büyük Okyanus; batıda Hazar Denizi (18.000.000 km2).

Çiçi'nin Çin kayıtlarındaki sözleri


Çin elçisinin Çiçi ile ilgili düştüğü bir kayıt şöyledir:

”Boyun eğmeyeceğiz. Zira öteden beri Türkler kuvveti takdir eder, tabi olmayı hakir görürler. Savaşçı süvari hayatımız sayesinde adı yabancıları titreten bir millet olduk. Biz ölsek de, kahramanlığımızın şöhreti kalacak, çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır.”

Asya Hun Devletinde Devlet Yönetimi


Hun devleti başında bulunan kişi tan-hu” ya da “şen-yu” olarak anılıyordu. Tanhu sözcüğü bir ünvan olarak ”sonsuz genişlik” anlamına gelmektedir. Hükümdarlık da kut anlayışı egemendi. Hükümdarlığın tanrıdan geçtiği görüşü vardı. Ülke, töre hükümlerine göre yönetilirdi. Şenyunun görevi, ülkede dirliği sağlamak, adaleti gerçekleştirmek, orduya komuta etmek, meclisi yönetmek olarak sıralanabilir. Hükümdarlık babadan oğla geçmektedir. Ülke oğullar arasında doğu, batı, merkez olarak miras bırakılmaktadır. Türk devleti hükümdarı eşine “ka-tun” (hatun) denirdi. Yönetimde söz sahibiydi.

Büyük Hun Devleti'nde üç meclis bulunuyordu:


1 . Meclis: Dini nitelikte konular tartışılır. Yılın ilk aylarında toplanırdı.
2 . Meclis: Haziran ayında toplanır ve devlet işleri görüşülürdü.
3 . Meclis: Sonbaharda toplanılır ve askeri işler görüşülürdü.

Devamlı devleti yöneten ”seçkinler meclisi” vardı. Bu meclise ”ayukı” denilmekteydi.

Asya Hun Devletinde Ordu


  • Hun ordusu ücretli değildi.
  • Hun ordusunda kadın-erkek Asker sayılır, her an savaşa hazır bulunurdu (ordu-millet anlayışı).
  • Hun ordusunun temeli atlı askerlere dayanırdı.
  • Ordu tümen sistemine göre teşkilatlanmıştır (10.000 kişi).
  • Kullanılan araçlar ok ve yaydı. Yakın dövüşte kılıç, kargı kullanılırdı.
  • Savaş stratejisi; keşif seferleri ve yıpratma savaşları olarak ikiye ayrılıyordu.
  • Sahte geri çekilme ve Turan taktiği teknikleri kullanıldığı Çin kayıtlarından öğrenilmektedir.

Asya Hun Devleti ve Büyük Hunların Türk ve Dünya Tarihine katkıları


  • Ordu örgütlenmesinde 10′luk sistem Mete döneminde oluşturulumuş ve günümüze kadar gelmiştir. Batı uygarlıkları bu sistemi Türkler'den almıştır.
  • Hun akınlarına karşı Tarihi Çin seddi yapılmıştır.
  • Kavimler Göçünün başlamasında Hun devletinin yıkılışı ilk etkendir.
  • Diğer Türk devletlerine intikal eden olumsuz miras ise parçalanma ve iktidar için mücadele eden Türk boyları genetiğidir.

Asya Hun Devletinin Coğrafi Konumu, Sınırları ve Komşuları


Asya Hun Devletinin coğrafi sınırları ve komşuları bugünkü Çin ve Moğolistan toprakları üzerinde yer almaktadır. Güneyde bugünkü Çin, Tibet ve kuzeyde ise Moğolistan yer almaktadır. Moğolistan bilindiği gibi, denize ya da sulara tamamen kapalı bir ülkedir bugün. Tarihte ise Osmanlı zamanında bilindiği gibi Anadolu'ya kadar ilerlemişlerdir .
M Ö 3. yüzyıldan itibaren batıda Kafkaslara kadar çok geniş imparatorluk topraklarına sahiptiler. Güney Sibirya batı Mançurya ve iç Moğolistan ile Gansu ve Xinjiang gibi Çin eyaletlerine kadar yayıldılar. Hunlar internette Xiongnu olarak anılan başlıklarda bulunabilir . Xiongnu kavminin yaşam biçimine baktığımızda göçebe hayatı özelliğini taşıyan eski Türklere tıpatıp uymaktadır.

Asya Hun Devleti Ekonomisi


Asya Hun Devletinin ekonomisiyle ilgili elde fazla bilgi olmamakla birlikte, Kuzey Hun Bölgesinin Güney Hun Devletine göre çok daha güçlü olduğu bilinmektedir. Güney Hun Devleti, ekonomide hemen hemen tümüyle Kuzeye bağlı bulunmaktaydı. Ekonomi ise göçebe toplumlardaki ekonomik temele dayanmaktaydı. Göçebe toplumların en büyük karakteri tek bir yerde barınılmaması mevsimsel değişikliklere göre yer değiştirmedir. Ekonominin hemen hemen tümüyle Hayvancılık ve buna bağlı tarıma bağlı olduğu söylenebilir. Hayvancılık küçükbaş ve büyükbaş olmak üzere iki şekilde yapılmaktaydı. Hayvancılığın egemen olduğu yerlerde yetiştirilen tarım ürünlerinin Asya Hun Devletinde de egemen olduğunu tahmin etmek mümkün.

Asya Hun Devleti İklimi


Asya Hun Devleti'nin İklimsel özelliklerine bakıldığında karasal iklimin ağırlıkta olduğunu görebiliriz. Özellikle Güney Doğu Anadolu bölgemize benzer bir iklimsel yapının hakim olduğu söylenebilir. Göçebeliğin ana nedeni hayvanların belli mevsimlerde daha rahat beslenebileceği ovalara, meralara götürülmesi gereğidir. Dağlık bölgeler ve ovaların farklı mevsimlerde getirdiği avantaj ve dezavantajların en uygun şekilde kullanılmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Yerleşik bir hayatın olmadığı toplumlarda en yaygın görülen barınma usulü olan çadır kültürünün hakim olduğunu görmekteyiz.

Asya Hun Devleti Kültürü


Asya Hun Devletinde Göçebe kültürü (nomadic culture) egemendir. Göçebe Kültüründe topluluklar çöllük ya da kış koşullarının ağır olduğu bir yerden diğerine sürekli Göç ederler. 3 farklı türde göçebelik kültürü hakimdir: Avcı temelli göçebelik, çiftçilik ve karma.
Avcı temelli göçebelikte yaşam ve hayvanların yetiştirilmesinde gerekli bitkiler ve yiyecekler direk doğadan elde edilir. Örneğin, koyunların otlatılması sırasında dolaysız olarak doğal kaynaklar (çimenlik meralar, dağ etekleri vs) kullanılır. Göçebelikte at en önemli unsurlardandır. At hem göç esnasında taşıma hem de avlanma vs amaçlı kullanılmaktadır. O zamanki koşullarda en önemli savaş araçlarının başında gelir. İkinci türde göçebe toplumlarında çiftçilik hakimdir. Yani doğadan direk temin etme yerine hayvanların ve alienin yiyecekleri ekilerek üretilerek temin edilir. Kuzey ve Güney Hun Devleti arasında karşılaştırma yapıldığında Güneyin Kuzeye bağlılığından yola çıkarak Kuzeyin daha gelişmiş göçebe kültürünü taşıdığını söylemek mümkün olabilir. Çiftçilik kültürüne sahip toplumlar göç sırasında ürünleri de taşıma durumundadırlar. Üçüncü türde ise daha gelişmiş bir Kültür hakim olup bugünkü yerleşik hayata geçiş sürecini barındırır.

Asya Hun Devleti'nde Din ve İnanış


Gök tanrı inancı yaygındı. Ölümden sonraki hayata inanılırdı. Ölüler Kurgan denilen mezarlara gömülür, mezarlarına öldürdüğü insan sayısı kadar taş dikilirdi (Balban). Bunun yanında; tabiat kuvvetlerine, Şamanizm, mani dinine inananlarda vardı.

METE DÖNEMİ (209-174)


Çin kaynaklarında Mau- tun olarak geçen bu hükümdara Türk tarihçileri Mete demişlerdir. MÖ 209'da babası Teoman’ın yerin tahta çıktı. Dünyanın en disiplinli ordusunu kurarak ülke içindeki karışıklıkları önledi. Bu sırada Hunların güneyinde de Çin İmparatorluğu, Güney batısında Yüeçiler ve doğusunda Tung-hular vardı.
Mete ilk seferini, kendisinden sürekli toprak isteğine bulunan Moğol kökenli Tung-hulara üzerine yaptı. Onşları ağır bir yenilgiye uğratarak topraklarını ele geçirdi. Daha sonra ipek yoluna hakim olan Yüeçiler üzerine bir sefer düzenledi ve Yüçiler hun egemenliğine alındı.

METE DÖNEMİNDE TÜRK- ÇİN İLİŞKİLERİ


Çin sınırındaki Hun otlaklarının alınması amacıyla sefer düzenlenmiştir. MÖ 197 yılında Çin’in 320 bin kişilik ordusu pusuya düşürülerek yenildi. Bir barış antlaşmazı imzalandı ayrıca Çin her yıl vergi vermeyi ve ipek göndermeyi kabul etti. Bu antlaşma Çinliler ve Hunlar arasında uzun yıllar sürecek ticari ilişkileri de başlatmış oldu.

METE HAN’IN TARİHTEKİ ÖNEMİ


  • Türk soyundan olan bütün toplulukları kendi yönetimine aldı.
  • Tung-huların ısrarlı toprak istekleri karşısında “toprak milletindir, onu kimseye veremez” diyerek ilk defa vatan ve millet sevgisini ortaya koymuştur.
  • Çin’i mağlup etmiş olmasına rağmen asimile olmamak için Türkleri Çin’e yerleştirmemiş sadece vergiye bağlamıştır.
  • Pek çok devlet tarafından örnek alınan bir ordu sistemi kurdu.
Mete han MÖ 174 yılında öldüğünde devletin sınırları doğuda Japon Denizine, batıda Aral Gölüne, güneyde Tibet’e, kuzeyde Sibirya’ya dayanmıştır. Mete’den sonra yerine oğlu Ki-ok geçmiştir.
Son düzenleyen Baturalp; 4 Kasım 2016 15:18
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Ocak 2006       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Büyük (Asya) Hun İmparatorluğu

Ad:  Asya_Hun_Devleti3.PNG.jpg
Gösterim: 3762
Boyut:  15.9 KB

MsXLabs.org

Türk göçlerinin doğu yönünde devam ettiği asırlarda, Çin'de kurulan Chou devletinin (M.Ö. 1050-256) Türklerle ilgisi üzerine dikkat çekilmiş, hükümdar sülalesinde Gök dini, Güneş ve yıldızların kutlu sayılması gibi inançlarla, askerî kuvvette harp arabalarının bulunması ve devletin, daha çok, Türklerle meskûn bölgede (Şensi, Batı Şansi, Kansu) kurulmuş olması, çeşitli ilim dallarından bazı bilginleri (F. Hirth, B. Karlgren, Ed. Chavannes, J. C. Anderson, R. Wilhelm, W. Eberhard vb.), bu hanedanın aslen Türk olabileceği, veyahut devlette Türk unsurunun hakim bulunduğu düşüncesine sevk etmiştir. Bununla beraber, aslında daha ziyade Türk kültürü tesiri fazla belirli bir Çin devlet ve cemiyeti gibi görünen Chou devletine ait bu faraziye kesinlik kazanıncaya kadar, Asya Türk tarihini Hunlarla başlatmak yerinde olacaktır. Çin kaynaklarında, M.Ö. 4. asırdan itibaren, Türklerle birlikte Moğol Tunguz soyundan bazı grupların başındaki "Kuzey Barbarları Hanedanı"nı belirlemek üzere Hiungnu (Hsiungnu) diye anılan kütlenin, hangi soydan oldukları hakkında, türlü görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşlerde, eskiden, Çin kaynaklarının Hiungnularla ilgili olarak verdikleri örf, adet ve ekonomik faaliyetlere ait, iyi incelenmemiş bilgi dikkate alınmış, son zamanlarda ise hayli ilerleyen dil ve kültür araştırmaları, esas teşkil etmiştir.

Bunlara göre, Hiungnular Türk'tür (J. De Guignes, 1757; J. Klaproth, 1825; F. Hirth, 1899; J. Marquart, 1903; P. Pelliot, 1920; 0. Franke, 1930; Gy. Nemeth, 1930; McGovern, 1939; R. Grousset, 1942; W. Eberhard, 1942; B. Szasz, 1943; L. Bazin, 1949; F. Altheim, 1953; H.V. Haussig, 1954; W. Samolin, 1958; 0. Pritsak, 1959; G. Clauson, 1960 vb.). K. Shiratori, önce Türk kabul etmiş, sonra da Moğol olduklarını söylemiştir. L. Ligetiye göre, Hiungnuların kimliğini tespit etmek müşküldür. A. V. Gabain, Türk-Moğol karışımı oldukları fikrindedir. Her ne kadar, Hiungnuların büyük imparatorluğunda, Türkler yanında Moğol, Tunguz vb. yabancı kavimlerin de yer almaları tabiî ise de, devleti kuran ve yürüten asıl unsurun Türk olduğunda şüphe yoktur. Bu devlette, aslında orman kavmi olan Moğol ve Tunguz değil, Türk bozkır kültürü hakim olup, Gök Tanrı'ya inanılıyor (aslında totemci olan Moğollara, "Tanrı" sözü, sonra Türklerden intikal etmiştir); aile, "baba hukuku" üzerine kurulu bulunuyordu.

Nihayet Hiungnu devletinde idareci zümre ve hanedanın dili Türkçe idi. Siyasî ve kültürel münasebetler vesilesi ile, Çin yıllıklarında Hiungnu dilinden zapt edilen, Tanrı, kut, börü, il (el), ordu, tuğ, kılıç vb. kelimeler Türkçe olup Türk dilinin en eski yadigârlarındandır. Ve nihayet devletin sahipleri, kendilerine, Türkçe'de "kavim, halk" manasında olan "Hun" (Khun=/tü/ı) diyorlardı. "Hun" adı, bir görüşe göre, M.Ö. 1. bin başlarında "Kwan, Gun", 5. asırdan önce "Kun", 4. ve 3. asırlarda ise "Khun" telaffuz edilmişti. Ağırlık merkezinin, Orhun-Selenga ırmaklan ve Türklerce kutlu ülke sayılan Ötüken havalisi, Orhun ırmağı üzerindeki Karakum ile Ordos bölgesi arasında bulunduğu anlaşılan Hun siyasî birliğinin kesin tarihini, M.Ö. 4. asırdan itibaren takip etmek mümkün olmaktadır. Hunlarla ilgili en eski yazılı vesika olarak, M.Ö. 318 yılında yapılan bir anlaşma zikredilmiştir. O zaman, Chou iktidarının zayıflaması sonucu meydana çıkan 14 kadar büyük derebeyliğin mücadele sahası olan Çin'de, birbirleri ile savaş halindeki bu feodal "muharip devletler"den Ch'in (Ts'in)'in gittikçe kuvvetlenmesinden endişelenen komşu beş "krallık" (derebeylik), zikredilen yılda, Hun birliği (Hiungnu) ile ittifak antlaşması yapmıştı. Hunlar, daha sonra Çin topraklarında baskıyı artırdılar. Mahallî hanedanlar, uzun müdafaa savaşları sırasında, korunmak maksadı ile, meskûn sahaları ve askerî yığınak yerlerini surlarla çeviriyorlardı. Chou'lardan iktidarı M.Ö. 256'da tamamen devralan Ch'in devletinin (Şensi'de) ünlü hükümdarı Shihhuangti (M.Ö. 247-210), kuzey taarruzlarına karşı sınırlarını büsbütün kapamak için, surların iç kısımlarını yıktırarak elde ettiği malzeme ile, dış surları birbirine bağlamak ve boş yerleri tamamlatmak sureti ile, meşhur Çin Seddi’ni (15 m. yükseklik, 9 m. genişlik, düz bir hat halinde uzunluk:1845 km.) meydana getirdi (M.Ö. 214). Böylece, Çinlilerin en tesirli korunma tedbirini aldıklarına kanaat getirdikleri bu sırada, iki mühim hadise vukua geldi: Çin'de uzun müddet dirayetli imparatorlar yetiştiren Han sülalesinin (İlk Han, M.Ö. 206-M.S. 22, İkinci Han M.S. 24-220) kurulması ve Hun devletinin başına da Mo-tun'un (veya Maotun, Mavdun; eski okunuşlar: Moduk, Meitei, Mote, Mete) geçmesi (M.Ö. 209).

Çin kaynaklarında, Hunların Tuku (=Türk?) adlı aile veya kabilesine mensup olduğu bildirilen Mo-tun (Beğtun), kendi oğlunu tahta getirmeyi tasarlayan üvey annesinin teşviki ile, babası T'uman tarafından tahttan mahrum bırakılması teşebbüsü karşısında, emrindeki, demir disiplin altında yetiştirilmiş, 10 bin atlı ile katıldığı bir sürek avında Tuman'ın öldürülmesi üzerine, Hun hükümdarı ilan edilerek (M.Ö. 209-174), Hun dilinde "imparator" manasında "sonsuz genişlik, yücelik, ululuk" ifade eden ve Asya Türk devletlerinde 6 asır kadar kullanılan Tanhu (türlü okuyuşlar: Tanju, Jenuye, Şanu ve son olarak, aynı Çince işaretin bugünkü söylenişi ile Şanyü, Şany) unvanını aldı. Devletini yeniden düzenledi ve kendisini iyi tanımadıkları anlaşılan Tunghuların (doğudaki Moğol-Tunguz kabileler birliği) ısrarla toprak talepleri karşısında savaş açarak, onları perişan etti. Böylece, hakimiyetini kuzey Peçili'ye kadar genişlettikten sonra, Orta Asya'da Tanrı dağları, Kansu havalisindeki, Hind-Avrupa menşeli sanılan Yüeçileri (Yüehch'ih) mağlup etti (M.Ö. 203). O sırada, Hun devleti "Sol Bilge eligi"nin Shangku'da, "Sağ Bilge eligi"nin Shangkün'de (Şensi) ikamet ettiği tahmin edildiği bu dönemde Mo-tun, daha sonra, Çin topraklarına yöneldi, 3 yıl kadar sürdüğü anlaşılan (201-199) bu savaşlarda Mai, Taiyuan bölgelerini zapt etti. Han sülalesinin kurucusu imparator Kaoti'nin (M.Ö. 206-195) 320 bin kişilik ordusunu, Paiteng'de bozkır usulü sahte ric'at gösterisi (Turan Taktiği) ile çember içine aldı. İmparator, bozkır bölgelerinin Hun devletine terki, yiyecek ve ipek verilmesi ve yıllık vergi şartları ile kendini ve ordusunu kurtarmağa muvaffak oldu. Doğu Asya tarihinde, iki büyük devlet arasında akdedilmiş ilk milletlerarası mukavele olduğu belirtilen bu antlaşma (M.Ö. 201) gereğince, Mo-tun'un bir Çin prensesi ile de evlenmesi sonucu, Çin ile dostluk havası içinde, imparatoriçe Lü (M.Ö. 195-179) ve imparator Wenti (M.Ö. 179-157) zamanlarında da devam etmiş olan ticarî münasebetler geliştirilirken, Mo-tun, Baykal gölü kıyılarından İrtiş yatağına kadar olan bozkırları ve daha batıdaki Tingling'ler, bazı Ogur (Hochieh = 0k'ue) kollan ile meskûn araziyi, kuzey Türkistan'ı zaptetti ve oradaki Yüeçi'lerin komşusu Wusun'ları himayesine aldı. Bu suretle Büyük Hun hükümdarı, o çağda Asya kıtasında yaşayan Türk soyundan hemen bütün toplulukları, kendi idaresinde tek bayrak altında toplamış oluyordu. İmparatorluk sınırlarının, doğuda Kore'ye, kuzeyde Baykal gölü ve Ob, İrtiş, İşim nehirlerine, batıda Aral Gölüne, güneyde Çin'de Wei ırmağı - Tibet yaylası - Karakurum dağları hattına ulaştığı bu tarihlerde, Hunlara tabi olanlar arasında, Moğollar, Tibetliler, Tunguzlar ve Çinliler de vardır. Mo-tun tarafından Çin hükümetine gönderilen, M.Ö. 176 tarihli mektuptan anlaşıldığına göre, yalnız İç Asya'da Türk devletine bağlı kavim ve şehir devletçiklerinin sayısı 26 idi ve hepsi, Tanhu'nun ifadesi ile "yay geren"lerle "tek bir aile" halinde birleşmişlerdi.

Mo-tun, M.Ö. 174 yılında öldüğü zaman, sivil ve askerî teşkilatı, iç ve dış siyaseti, dini, ordusu, harp tekniği ve sanatı ile yüksek vasıflı bir cemiyet halinde, daha sonraki bütün Türk devletlerine örnek olan, tarihi kesin ilk Türk siyasî teşekkülü olan "Büyük Hun Devleti", kudretinin zirvesinde bulunuyordu. Görüldüğü üzere bu devlet, idaresindeki kısıtlı tarım sahalarına karşılık, daha ziyade, otlağı bol, besiciliğe elverişli bozkırlar bölgesinde kurulmuştu. Ekonomisinin temeli, başta at olmak üzere, hayvan yetiştiricilik idi. Buna göre, sosyal durumu da, toprağa bağlı "köylü" kültüründeki geniş arazi sahibi Çin "gentry" tabakası ile köle sınıfından çok farklı idi. Ne malikanelere, ne de toprak kölelerine rastlanmayan Hun bölgelerinde halk, kan akrabalığı ile birbirine bağlı ailelerin meydana getirdiği sosyal ve siyasî birlikler olarak, disiplinli ve kendilerini müdafaa için daima silahlı kabileler (boylar) halinde yaşıyor ve devlet, bu kabile birliklerinin (budunlar) kendi aralarında sıkı işbirliği yapmalarından doğuyordu. Devlet, bu kuruluşu icabı ve bilhassa ordunun Mo-tun tarafından tanziminden sonra, merkezden idare edilen bir "askerî teşkilat" niteliği kazanması sebebi ile askerî karakterde idi ve gerekli şartlar (bozkırda eğitilmiş olmak, at ve silah) hazır olduğu için de fütuhata açıktı. Bu yönden de, "köylü" Çin devletinden ayrılıyordu. Çin'de esas rejim "feodalite" olduğu halde, Hun devletinde merkeziyetçilik, dikkati çekecek kadar belirli idi. Küçük memurlar ve bazı müşavirler belki Çinli idi, fakat emirlerindeki silahlı kuvvetlerle, aynı zamanda birer kumandan olan bütün yüksek görevliler ile birinci derecede sorumlu makam sahipleri, hep Hun asıldan oldukları gibi, devlet teşkilatının da (mesela, sağ-sol veya doğu-batı taksimatı vb.) Çinlilik ile hiç ilgisi yoktu. Mo-tun tarafından gerçekleştirilen ve toplulukta kabilecilik gayretlerini kırarak adeta devlete millî topluluk havasını getiren ordudaki 10'lu tertip de Türk idi. Esasen devletin millî karakterinin korunmasına dikkat edildiğine dair bazı davranışlar göze çarpıyordu: Mesela Paiteng'de, imparator idaresindeki Çin ordusunu kuşatan Mo-tun'un, Çin içlerine dalarak bozkırdan uzaklaşmasına, zevcesi ve herhalde devlet meclisi tarafından engel olunmuştu. İnanç yönünden de, ne Moğol totemciliği, ne de Çin toprak tanrıcılığı ile ilgisi bulunan, bozkır Türk Gök-Tanrı itikadındaki Hun devletinin meydana gelişinde, "Çin imparatorluğu"nun model olduğuna dair yaygın görüş, normal ölçülerdeki karşılıklı kültür tesirleri dışında, doğru sayılmamalıdır. Zira bu düşüncenin gerekçesinde ileri sürülen, "Hiungnu hükümdarının, tıpkı Çin imparatoru gibi Gök'ün (Tanrı'nın) oğlu olarak görünmek ve Çin'dekine benzer saray erkânına sahip olmak lüzumu", Hun devleti için zarurî değildi. Önce, devlet, Çin topraklarında değil, "Hiungnu"lar sahasında kurulmuştu; dolayısıyla Çin meşruiyet prensiplerini, bu devlette aramakta isabet yoktur. İkincisi, Mo-tun'un "Gök'ün oğlu" diye bir unvan takındığı şüphelidir, çünkü onu tavsif eden: T'engli Koto (aynı Çince işaretin bugünkü söylenişi ile, Ch'engli kut'u) tabirindeki şimdiye kadar "oğul" manasına geldiği sanılan ikinci kelimenin "kut" (siyasî iktidar) demek olduğu anlaşılmıştır. Üçüncüsü, Çin devletinde "Gök'ün oğlu" kavramı da aslen Çin değil, Türk menşelidir. Bütün bunlardan dolayı, Mo-tun zamanında kesin şeklini aldığı görülen Büyük Hun devleti, etnik yönden ve hakimiyet anlayışı, sosyal yapısı, idarî ve askerî kuruluşları (sosyo-politik üniteler, devlet meclisi = toy, sağ sol teşkilatı, bilge elig'ler vb.) dini ve dünya görüşü ile, Türk milletinin tarih ve kültüründe feyizli etkilerini, iki bin yıl sürdüren bir ana kaynak durumundadır. Bu itibarla, Türk ve dünya tarihinde çok büyük önem taşır.

Mo-tun'un oğlu tanhu Kiok (Chiyü /Kök?/ veya Laoshang, M.Ö. 174-160), Hun İmparatorluğunun bu büyüklüğünü muhafaza etmeğe çalıştı. Yurtlarından oynattığı Yüeçilerin, Afganistan'a giderek Baktria (Belh) bölgesinde, vaktiyle İskender tarafından kurulmuş olan Grek hakimiyetine son verdikleri tarihte (M.Ö. 166), kalabalık ordusu ile Çin'e girerek, başkent Ch'angan yakınındaki imparator sarayını yakan Kiok, bu seferdeki gayesine uygun olarak, Çin ile iktisadî ilişkilerini dostane bir şekilde sürdürmek için, bir Çin prensesi ile evlendi. Şüphesiz, Çin sarayı ile devam ettirilen akrabalık, siyasî mahiyette bir davranıştan ibaretti. Fakat bu suretle ileride, Çin ile temas halindeki hemen bütün Türk devletleri bakımından kötü neticeler verecek olan bir çığır, derinleştirilmiş oldu. Çünkü hanedanlar arasındaki bu yakınlaşmalar, her zaman, Çin hile makinesinin harekete geçmesi için, fırsat teşkil etmekte idi. Hun merkezinde, Çinli prensesin himayesinden faydalanan Çin diplomat ve vazifelileri, Hun imparatorluğu topraklarında serbestçe gezip dolaşıyorlar, Türkler ve tâbi kavimler arasında kötü propaganda yapıyorlar, devleti sinsice kuvvetten düşürmeğe çalışıyorlardı. Bundan başka, ticaret malı olarak memlekete sokulup, Hun ileri gelenleri arasında revaç bulan Çin ipeği, lüks zevki yolu ile rehaveti arttırmakta idi. Kiok devrinde fazla hissedilmeyen bu menfî durumlar, onun oğlu Künçin (Chünch'en) zamanında (M.Ö. 160-126), gerçek bir huzursuzluk kaynağı olarak kendini gösterdi. Keza, Han sülalesine damat olan bu tanhu, babası ve dedesi ölçüsünde dirayetli ve asker ruhlu bir hükümdar olmadığı için, Hun iktidarında sarsıntılar belirdi. Çinlilerin, bu devirde (imparator Chingti, 157-141), sınır boylarında ufak çaptaki akınları durdurduğu görülüyordu. İlk defa, imparator Wuti (M.Ö. 141-87), kalabalık ordular teşkil ederek Hun hakimiyetinin yıkılmasını hedef tutan planlarını tatbike girişti. Propagandayı arttırdı. Gayelerinden biri de, Çin için büyük gelir kaynağı olan ipeğe, batı bölgelerinde yeni pazarlar bulmak ve İç Asya-İran üzerinden Akdeniz kıyılarına ulaşan, meşhur "İpekyolu"nuemniyet altına almaktı. Dolayısıyla, Orta ve Batı Asya'da, yabancıların kudretini kırması lâzımdı. Bilindiği gibi, aşağı yukarı M.S. 1. bin sonlarına kadar, Türk-Çin mücadelelerinin temel sebeplerinden biri, bu kervan yoluna hakimiyet meselesi olmuştur. Wuti'nin, İpekyolu üzerindeki memleket ve kavimleri öğrenmek ve Hunlara karşı onlarla işbirliği sağlamak maksadı ile batıya gönderdiği yüksek rütbeli bir asker olan Çangk'ien'in (Changch'ien), gizli vazifesini yaparken Hunlar tarafından bir süre gözaltında tutulmasına rağmen, buralarda geçirdiği uzun müddet içinde (M.Ö. 138-126) edindiği bilgiyi, temaslarını ve hükümete tavsiyelerini ihtiva eden mühim rapor, imparatoru memnun etmiş ve sonraki Çin siyaseti için başlıca rehber vazifesini görmüştür. Bu arada Çinliler, çok ehemmiyetli bir başarı daha elde etmişlerdi ki, o da, ordularını Türk usulüne göre yetiştirmeleri ve Hun silahları ile teçhiz etmeleri idi. Daha Mo-tun'dan çok önceleri, 318 andlaşması ile ilgili olup, Hunlara karşı askerî gücünü takviyeye çalışan Chao (Şansi'de) krallığında Wuling (M.Ö. 325-298) zamanında başlayıp, daha sonra, Kuzey Çin'de feodal hükümetlerin yerini alan büyük Ch'in devletinin imparatoru Shihhuangti zamanında hızla devam eden bu askerî ıslahat hareketleri, Han imparatoru Wuti'nin kumandanlarından Weits'ing ile Hun tarzında 140 bin kişilik bir süvari kuvveti çıkaran Ho K'üping tarafından, büyük başarıya ulaştırılmıştı. M.Ö. 127-117 yılları arasında, Ordos'daki Hunlara karşı kazandıkları zaferler, Hun ağırlık merkezinin, Gobi'den kuzeye, Orhun nehri bölgesine kaymasına sebep olmuştu.

Hunlar, artık eskisi gibi değildiler. Akınları duraklamış, bilhassa Tanhu Tsütihoü (Chut'eho) zamanından itibaren (M.Ö. 101-96) 40 yıl devamınca, zengin güneybatı topraklarının (Tanrı dağları, Cungarya, Turfan, Yarkent, Kuça vb.) düşman istilasına uğraması ile devlet geliri azalmış, o zamana kadar Çin'den vergi ve hediye olarak sağlanan malî destek kesilmişti. İç huzursuzluk, idarecilerle başbuğların arasını açmağa yönelen kesif Çin propagandası ile gittikçe derinleşiyordu. Hun prenslerinin birbirleri ile olan anlaşmazlıkları, mücadeleyi şiddetlendirdi. İktisadî darlık ve askerî güçsüzlük karşısında, maddî yardım temin edilir düşüncesi ile, çıkar yol olarak Tanhu Hohanyeh'in (M.Ö. 58-31) Çin himayesini isteme meyli, durumu büsbütün karıştırdı. Sol Bilge eliği (Sol kanat kralı) olan Çiçi (Chihchih, Tsitki), bu kardeşinin tanhuluğunu tanımadı. Mesele, Hun devlet meclisinde (Türkçesi: toy) ağır münakaşalara yol açtı. Hohanyeh'in teklifi; istiklâlin feda edilmesini "gülünç ve utanç verici" bir davranış sayan ve kendilerinden ülkenin devralındığı atalara karşı hürmetsizlik kabul eden Çiçi taraftarlarınca reddedildi. Tanhu'nun fikrinde direnmesi, Hunları ikiye ayırdı (M.Ö. 55). Devlet birliğinin parçalanması ile, Çin üzerindeki Hun tehdidi ortadan kalktığı için, Doğu Asya tarihinde bir dönüm noktası olan bu yıllarda, Hun prensleri arasında iyice alevlenen açık mücadele sonunda, rakiplerini mağlup, bu arada tanhuluk merkezini de işgal ederek Hun imparatoru durumuna yükselen Çiçi karşısında, Hohanyeh, kendine bağlı kütlelerle birlikte, desteğini sağladığı Çin'in kuzeybatı sınır bölgesine (Ordos, Pingçu) çekildi (M.Ö. 54).
Devletini güçlendirmek ve iktisadî imkanlara kavuşturmak bakımından, hakimiyetini batıya doğru yaymağı uygun gören Çiçi Tanhu, M.Ö. 51'de harekete geçti. Önce, Tanrı Dağları kuzeyi Isık Göl havalisindeki Wusun'ların mukavemetini kırdı; Tarbagatay bölgesindeki Ogurları, daha kuzeydeki Kırgızları ve İrtiş etrafındaki Tingling'leri tabiiyetine aldı. İki yıl içinde kazandığı bu başarılardan sonra, Wusun akınlarının tedirginliğinden kurtulmak isteyen Kangkü (Çu, Güney Kazakistan bozkırı, Maveraünnehir) kralının arzusu üzerine, bu devleti himaye etmek vesilesi ile Aral Gölüne kadar bütün batı bölgesini idaresi altına alarak, geniş Orta Asya Hun İmparatorluğunu ihya etti. Çiçi, hükümetinin kuzey Moğolistan'daki ağırlık merkezini de, Çu-Talas nehirleri arasına kaydırarak, orada etrafı surlarla çevrili yeni bir başkent inşa ettirdi (M.Ö. 41) ki, böylece, mevkii dolayısıyla İran, Afganistan, Hindistan, Doğu ve Orta Avrupa kıtaları bakımından, Asya tarihinin bundan sonraki gelişiminde sürekli tesiri görülecek olan Türkistan sahasına, Türk halkının iyice nüfuzunu sağlamış oluyor (Batı Hunları) ve Fergana, Baktria (Belh) havalisini kendine bağladıktan sonra, Çin kaynaklarına göre, Ansi bölgesini, yani güneybatı sınırları, ta Anadolu'ya kadar uzanan Parth İmparatorluğunun kuzeydoğu kısmını zaptetmek için planlar hazırlıyordu.

Fakat Çiçi'nin hakimiyeti uzun sürmedi. Topraklan çok genişti ve Hun devleti bu bölgelerde henüz iyice yerleşmiş, idarî nizamı kurmuş, tâbi kütleler ve komşuları ile normal münasebetlerini geliştirmiş değildi. Çiçi'nin harekâtını, adım adım takip eden Çin, Wu'sun'ları, Kangkü devletini kendine çekmeği bildi ve derhal saldırıya geçti. Etraftan aldıkları yardım ve 70 bin kişi civarındaki orduları ile, baskın şeklinde, Hun topraklarına girerek süratle ilerleyen Çinliler tarafından kuşatılan, Talas ırmağı üzerindeki surlu Hun başkenti, tamamıyla tahrip edildi (M.Ö. 36). Başkentte, hayrete değer bir müdafaa yapılmış, sokaklarda kanlı savaşlar verilmiş, hatta tanhuluk sarayı içinde oda oda çarpışılmış ve Çiçi, oğlu ve hatunlar dahil, saray mensuplarından 1518 kişi, ellerinde kılıç, devletleri uğruna hayatlarını feda etmişlerdi.

Çiçi'nin batıya uzaklaşmasından sonra kendini toplayan ve Çin hükümeti ile anlaşma yaparak (M.Ö. 43), devlet meclisinin kararı ile başkentini Orhun bölgesine nakleden, fakat M.Ö. 36'dan itibaren tekrar Çin tâbiliğine giren Hohanyeh'e (ölm. M.Ö. 31) bağlı kütleler, onun evlatları tarafından bir müddet idare edildikten sonra, tekrar toparlanmağa başlamışlar ve kudretli bir devlet adamı olduğu anlaşılan Yu (Hotodzsisi) Tanhu zamanında (M.S. 18-46), Çin'e karşı istiklallerini elde ederek, doğuda Mançurya'ya, batıda Kaşgar'a kadar olan geniş bölgeyi tekrar idarelerine almağa muvaffak olmuşlardı. Fakat Yu'nun ölümünden itibaren iç anlaşmazlıklara düşmeleri ve uzun süren kıtlık yıllarının sebebiyet verdiği çok sayıda hayvan kırımı ile ülkede baş gösteren açlık, Hunları müşkül duruma soktu. Yu'nun oğlu Tanhu P'unu'ya karşı mücadele açarak, kuzeydeki Hun kabileleri arasına çekilen Pi'nin (P'unu'nun yeğeni) orada kendini tanhu ilan etmesi hadisesi (M.S. 48), Hunları tekrar ve artık bir daha birleşememek üzere ikiye ayırdı: Kuzey Hunları (Kuzey veya Dış Moğolistan'da) ve Güney Hunları (Güney veya İç Moğolistan'da).

Böylece, M. 48'de, ayrı siyasî vasıfları kesinlik kazanan iki Hun devleti arasındaki büyük fark, güneydekinin Çin tabiiyetini devam ettirmesi, Kuzey devletinin ise istiklalini daima koruması idi. Bundan başka, Güney Sibirya, Cungarya ötesine kadar Batı ve İç Asya'da iktisadî ehemmiyeti bilinen bütün şehir devletleri de, Kuzey Hun Devletinin idaresinde idi. Dolayısıyla siyasî ve askerî Çin saldırılarının ana hedefini teşkil ediyordu. Daha Hun İmparatorluğunun bölünmesi ile sonuçlanan iç mücadeleleri ustaca istismar eden Çin, Hunlara bağlı doğudaki Moğol-Tunguz karışımı Wuhuan ve Sienpi (Hsienbi) kütlelerini kışkırtmış, bunların sürekli baskıları neticesinde Hun Devleti, Doğu Moğolistan'da kontrolü kaybederken, batı bölgesinde de tahrikçi Çin siyaseti ile karşılaşmıştı. Bu sebeple, en tesirlisi Yarkent Krallığı olmak üzere, Şanşan (Loulan, Lobnor'un güneyi), Turfan vb. bölgelerdeki ayaklanmalar ile uğraşmak zorunda kalındı (46-60 yılları). Hun Devletinin buralarda, bilhassa Çin'in sömürücü tutumu ile Yarkent kralı Kien'in çok merhametsiz davranışından perişan düşen halk tarafından, kurtarıcı gibi karşılanması ve duruma hakim olduktan sonra, yeniden baskı altına aldığı Çin'i, sınır kasabalarında serbest ticarete mecbur etmesi (61-65), Çin'i tam kararlılık içinde ve doğrudan doğruya askeri harekâtla Hun Devletini çökertmek hazırlığına sevk etti. İmparator Mingti (58-75), Ç'engti (75-89) ve Hoti (89-105) devirlerinin ünlü generali Pan Ç'ao'nun yüksek kumandasında kalabalık Çin ordularının, 30 yıl süren harekâtı sonunda Kangk'ü'ye kadar (Kaçgar, Hami, Yarkent, Hoten dahil) sayısı 50'yi bulan zengin ve kervan yolu üzerinde olduğu için, iktisadî yönden önemli şehir, Çin idaresine geçti. Bilhassa 73-74, 89-90-91 yılları harekâtında ağır kayıplara uğrayan Hunlar, İç-Asya'da hakimiyetlerini kaybederken, doğuda da Sienpi'lerin hücumlarına (en şiddetlisi 89-91 arasında) maruz bulunuyorlardı. İki cephede, sürekli savaşlar vermek zorunda kalan Kuzey Hun Devleti, son tanhuların başarılı müdafaalarına rağmen, kuvvetten düştü, durum aleyhte gelişti. Hakimiyetlerini, Güney Sibirya'ya ve Cungarya'ya kadar genişletmeğe muvaffak olan Sienpi'lerin hükümdarı Tanshihhuai (aş. yk. 147-156) tarafından, nihayet saf dışı edilen Kuzey Hunlarının (ihtimal Tanhu Avitokhol zamanında) toprakları, düşman kabilelerin istilasına uğradı. Siyasî iktidarlarının zayıflamağa yüz tuttuğu tarihlerde, esasen memleketi terk etmeğe başlayan Hunlardan (büyük çapta göçler 91'de ve 155'e doğru), Kuça civarında kalan Yüepan-Yüebanlar dışındaki kalabalık kütleler, batıya çekilmişlerdi ki, bunların şimdiki Güney Kazakistan bozkırındaki soydaşlarına (Çiçi Hunları) katıldıkları anlaşılmaktadır.

M. 48'den beri, Çin sınır bölgesinde yaşayan ve kuzeyden gelecek saldırılar için Çin'in ileri karakolu bir tampon devlet durumunda olan Güney Hunları da pek huzurlu değildi. Kukla tanhulara karşı, Hun kabileleri, sık sık başkaldırıyorlardı. 94, 124 ve 140 yıllarında görülen ayaklanmalar güçlükle bastırılmış, bunları 153, 158 isyanları takip etmişti. Bu senelerde Kuzey Moğolistan'ı işgal eden Sienpi'ler, güneye doğru baskılarını artırarak, Hun devleti için tehlikeli olmağa başladılar (177'den itibaren). 188'de Çin hükümetince tayin edilen tanhunun tamamen Çin'e teslim olma kararı üzerine Hunlar tarafından öldürülmesi, devleti başsız bıraktı. Kabileler, diğer tayinli iki tanhuyu da tanımadılar ve dağınık kabile hayatına döndüler. Son tanhunun, Çin başkentinde hapsedilmesi ve ülkenin 5 eyalete bölünerek Çinli askerî valilerin gözetimine verilmesi ile, Güney Hun Devleti de sona erdi (M. 216).

Bununla beraber, Sienpi baskısı yüzünden bilhassa 3. yy.'ın 2. yarısında güneye gelmek suretiyle Çin'de sayıları gittikçe artan Hunlar, Çin idaresi altında ve Çinli halk arasında, varlıklarını korumayı bildiler. Çin'de, Han sülalesi iktidarının zayıflamağa yüz tuttuğu tarihlerde (180'den itibaren) birbirleri ile mücadeleye girişen generallerin tutumu, büyük değişiklik meydana getirmiş, siyasî birliğin parçalanmasına yol açmıştı ("16 Devlet" devri). Sui hanedanının, birliği ihya ettiği 589 yılına kadar süren bu devrede Türk kütleleri, başta Tabgaç (Wei) sülalesi olmak üzere, müstakil devletler kurmuşlar ve Han iktidarının son bulması ile, M.S. 220'lerde, tekrar sahnede görünen Güney Hun kabile başbuğlarının idaresinde nüfuzlarını artırarak, zamanla hemen bütün Kuzey Çin'i Türk hakimiyetine almayı başarmışlardı. Bunu sağlayan kuvvet, yukarıda zikredilen asî generallerden biri olan Ts'ao Ts'ao'nun, savaşlarında yardımları olduğu için, Şansi bölgesine yerleştirdiği 19 Hun kabilesi idi. Kalabalık olan ve her fırsatta Çin idaresine başkaldıran (meselâ 271, 294, 296 yıllarında) bu Türk kütlesi, millî benliğini koruyor ve eski tanhu ailesi mensuplarına karşı saygı beslemeye devam ediyordu.
19 kabileden biri T-opa (Tabgaç), biri de büyük Tanhu Mo-tun ailesinin indiği Tuku veya T'uko idi. Hun Tuku (T'uko) başbuğu, eski tanhular neslinden ve Hun elig'lerinden olan Liu Yüan (Liu, bu devirde Tuku ailesine Çinlilerin verdiği addır) çetin bir hürriyet mücadelesi verdikten sonra, dikkat çekici bir siyasî kavrayışla, 500 sene önceki atalarının, eski Han sülalesi ile olan dostluklarını ve "kardeş"liklerini de ileri sürerek ve hatta kendi sülalesine "Han" adını vererek, bu Çin bölgesinde (merkez: P'ing ç'eng) Türk devletini kurmağa muvaffak oldu (304-329. 1. Chao). Çin başkenti Loyang'ı zapt etti (311). Kendisinden sonra, Çin'in öteki başkentini de ele geçiren kardeşi Liu Ts'ung'un geliştirdiği bu siyasî hakimiyet şuuru; idare, başbuğ aileleri arasında el değiştirmesine rağmen, devam etti (başlıca Hun sülaleleri: 2. Chao: 329-351, Hsia: 407-431, Kuzey Liang: 401-439 ve bunun devamı: Lou-lan krallığı, 442-460; Turfan civarında). Aynı şuur, Tsükü (Chuch'ü) Mengsün tarafından kurulmuş olan son Hun devleti "Kuzey Liang"ın 439 yılında Tabgaç hükümdarı T'aivvu'nun baskısı ile başkent Gutsang işgal edilerek yıkılması üzerine, buradan kaçıp kurtulduğu anlaşılan Türk Açına [Asena, Bozkurt] ailesinin temsil ettiği büyük Göktürk Hakanlığı'na ulaştı.

Çin sahasında Hun adı altındaki siyasî hayatları böylece tarihe karışmakla beraber, M.Ö. 1. asırda Çi-çi iktidarının yıkılması neticesinde, etrafa dağılmış olarak Sogdiana'nın (Seyhun-ötesi) doğusunda, Kafkaslar'ın kuzeyinde, hatta Dinyeper nehri civarında ve bilhassa Aral Gölünün doğu bozkırlarında varlıklarını devam ettiren Türk kütleleri, oradaki diğer Türk zümreleri ve 1. asır sonlarından 2. asrın yarısına kadar, doğudan gelen Hun kalıntıları ile çoğalmışlar ve uzunca bir müddet sakin bir hayat yaşamak suretiyle güçlerini artırmışlardır. Bunların, büyük ihtimalle iklim değişikliği yüzünden veya son yıllarda gelişen yeni bir görüşe göre, 110-350 yıllarında doğudan gelen Uar-hun baskısı karşısında batıya yöneldikleri ve sonra Avrupa Hun İmparatorluğu'nu kurdukları anlaşılmaktadır. Bu kütlelerin batıya Sibirya’ya doğru Çin sahasından uzaklaşmalarından dolayı, haklarında, 2 asır gibi uzun bir süre yazılı bilgi bulunamadığı gerekçesine dayanılarak, Hiungnularla aynı kavim sayılamayacakları yolundaki bazı iddialara rağmen, Atilla zamanında, bütün Avrupa'da Türk hakimiyetini gerçekleştirenlerin, bu Asya Hunları neslinden oldukları çeşitli vesikalarla belgelenmektedir.

Prof. Dr. İbrahim KAFESOĞLU
TÜRK MİLLİ KÜLTÜRÜ
Son düzenleyen Baturalp; 4 Kasım 2016 17:34 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Nisan 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Hunlar Hakkında ilk Bilgiler ve Devletin Kuruluşu



Elimizdeki bilgi ve belgelere göre, bilinen Türk tarihi Asya Hunları yani Büyük Hun İmparatorluğu ile başlamaktadır. Bundan önce de Orta Asya ve Çin'in kuzey kesimlerinde faaliyet gösteren bazı Türk siyasî kuruluşları varsa da haklarında sağlıklı bilgilere sahip olduğumuz ilk Türk devleti, Büyük Hun İmparatorluğu'dur.

Çinliler'in "Hiung-nu" dedikleri "Hunlar"ı Orhun-Selenga ırmakları ile Türklerin kutlu ülke saydıkları Ötüken civarı merkez olmak üzere devletlerini kurmuşlardı. Devletin ilk kurulduğu yerlerin San ırmak ile Ordos bölgesi olduğu tahmin edilmektedir.

"Hun" sözü Türkçe'de "insan, halk" anlamına gelmektedir. Hunlarla ilgili ilk bilgiler M.Ö. IV. yüzyıla kadar gitmektedir. Hunlar hakkında ilk resmî belge, Çinde'ki Çu (Chou) hanedanı ile M.Ö. 318'de yapılan bir siyasî anlaşmadır. Bu anlaşmadan sonra zayıflayan Çin üzerinde Hun baskısının arttığını görmekteyiz. Çinliler kuzeyden gelen bu Hun baskısını bir ölçüde hafifletmek amacıyla meşhur "Çin Seddi"ni yaptılar (M.Ö. 214)

Büyük Hun Devleti'nin bilinen ilk hükümdarı Mete'nin babası Tuman (Teoman)'dır. Tuman'm oğlu Mete ile arası hükümdarlık yüzünden açılmıştı. Mete'nin üvey annesi, kendi oğlunu tahta çıkarmak için Tuman'ı Mete'ye karşı kışkırtıyordu. Bu amaçla Mete'yi Yüe-çilere rehin olarak göndertti. Mete, bir yolunu bularak Yüe-çilerin elinden kurtulmuş ve kendisine bağlı onbin atlı asker ile iktidar mücadelesine atılmış, babasını yenerek Hun tahtına geçmiştir (M. Ö. 209).

Mete Çin üzerine yürüdü. M.O. 201-199 yılları arasında üç yıl süren Çin harekatı ile Çin'in kuzey bölgeleri tamamen ele geçirildi. Bu üç yıllık harekât sırasında Çin'in Han hanedanı hükümdarı Kao-Çu ve ordusunu Peteng (Pai-teng)'de Türk savaş sistemi "Turan Taktiği" ile kuşatan Mete, Çin imparatorunu anlaşmak zorunda bıraktı.(M.O. 201).

Yapılan anlaşmaya göre Çin İmparatoru, bozkır bölgelerini Hun devletine bırakıyor, yiyecek, ipek ve yıllık vergi vermeyi kabul ediyordu (M.O. 200).

Doğu Asya tarihinde iki büyük devlet arasında yapılan ilk milletlerarası anlaşma olan bu anlaşma sonunda Mete, Çin hanedanından bir kadınla da evlenerek, dostluğunu pekiştirmiş ve bu sayede diğer taraflarda rahat hareket edebilme imkanını kazanmıştır.
Son düzenleyen Baturalp; 4 Kasım 2016 02:44 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Nisan 2007       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Devletin imparatorluk Haline Ulaşması



Doğu ve güneydeki faaliyetlerle devletin bu sınırlarının güvenliğini sağlayan Mete, bundan sonra Baykal Gölü kıyılarından Irtiş Nehrinin yatağına kadar olan arazilere yöneldi. Batıdaki Ting-Ling'ler ve bazı Ogur boylarının oturdukları yerleri ve kuzey Türkistan'ı ele geçirdi. Mete bu suretle, o çağda Asya'da yaşayan Türk soyundan bütün toplulukları kendi idaresinde tek bayrak altında toplamış oldu. İmparatorluğun sınırlan, doğuda Kore'ye, kuzeyde Baykal Gölü ve Obi, İrtiş, İşim ırmaklarına, batıda Aral Gölüne, güneyde Çin'de Wei Irmağı, Tibet Yaylası-Karakurum Dağları hattına ulaşıyordu. Devletin tebaası içinde Türk topluluklarından başka Moğollar, Tibetliler, Tunguzlar ve Çinliler de vardı. Mete'nin Çin hükümetine gönderdiği M.Ö. 176 tarihli bir mektuptan anlaşıldığına göre, sadece Orta Asya'da Hun İmparatorluğu'na bağlı kavim ve şehir devleti sayısı 26 idi. Mete'nin ifadesi ile hepsi "eli ok ve yay tutabilen" bu insanlar "tek bir aile" halinde birleşerek "Hun" olmuşlardı. Bu mektuplardan Mete'nin Orta Asya'da Türk milli birlik ve bütünlüğünü sağladığı sonucu çıkmaktadır ki, bu son derece önemlidir.
Son düzenleyen Baturalp; 4 Kasım 2016 02:42 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
canan ö - avatarı
canan ö
Ziyaretçi
8 Şubat 2009       Mesaj #6
canan ö - avatarı
Ziyaretçi

Asya Hun Devleti

Ad:  Büyük_Hun_İmparatorluğu.JPG
Gösterim: 3447
Boyut:  23.9 KB
  • Kurulduğu Yer: Hunlar, Orhun-Selenga ırmakları ve Ötüken bölgesinde yaşamışlardır.
  • Kapladığı alan: Kuzeyde Sibirya; güneyde Tibet, Keşmir; doğuda Büyük Okyanus; batıda Hazar Denizi (18.000.000 km2).
  • Başkent: Ötüken
  • Kurucusu: Hunlar’ın bilinen ilk hükümdarı Teoman’dır (Tuman). Teoman MÖ 220 tarihinde Hun devletini kurdu.
  • Yükselmesi: Teoman’dan sonra yerine oğlu Mete (Mau-cun) geçti (MÖ 209). Onun teşkilatçılığı sayesinde devlet kuvvetlenmiş ve genişlemiştir. Mete, Hunlar arasında birliği sağladıktan sonra Moğolları ve diğer kavimleri itaat altına almıştır. Mete, Çinlileri de vergiye bağlamıştı.
Not: Mete Han; Devleti en geniş sınırlarına ulaştırmıştır, tüm Türkleri tek bir bayrak altında toplamış, orduyu onlu sisteme göre düzenlemiştir.
UYARI: Mete Han, Çinin kalabalık bir nüfusa sahip olmasından dolayı burayı işgal edip yerleşmenin Türkleri asimile edeceğini düşünerek vergiye bağlamayı tercih etmiştir.
  • Zayıflaması: Mete Han’dan sonra yerine oğlu Ki-ok geçti. Ki-ok’un Çinli bir prensesle evlenmesi ve devletin ileri gelenlerin Çin ipeklerine düşkün olmaları, lükse dalmaları nedeniyle devlet zayıfladı. Bu durum Çinlilerin Hun devleti üzerindeki etkilerini artırdı.
  • Yıkılışı: Nihayet Hun devleti MÖ 58 yılında güney ve batı Hunları olmak üzere ikiye ayrıldılar. Batı Hunları MÖ 35 yılında Çinlerin egemenliğine girdi. MS 48 yılında güney Hunlar, kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldılar. Kuzey Hunları MS 150 yılında Sien-pi’ler tarafından yıkıldı. Güney Hunları ise MS 220’da Çin egemenliğine girdi.
Not: Kuzey Hunlarından bir grup, Çin egemenliğine girmektense göç etmeyi tercih ederek Avrupa’ya gittiler.
UYARI:
1-
Çinliler ile Türkler arasındaki mücadelenin temel konusu ipek yolunun egemenliğidir.
2- Hunlar, tarihte ilk defa bütün Türkler’i tek bir bayrak altında toplamışlardır.
3- Hunlarla ilgili ilk bilgiler, MÖ: 318 yılında Çin ile yapılan bir antlaşmaya dayanmaktadır.
4- Çinliler, Hun akınlarını durdurmak için MÖ:214 yılında Çin Seddini yaptılar.
5- Mete Han ilk defa orduda onlu sistemini oluşturdu.
6- Türklerin bilinen ilk teşkilatlı devletidir.

Büyük Hun İmparatorları

  • Yabgu Teoman - Karahan (Tou-Man Tovman) (?-M.Ö. 209)
  • Mete Bagatır (M.Ö. 209 - Ö. 174)
  • Lao - Şang (M.Ö. 174 - 161)
  • Çun - Çen Yabgu (Kün) (161 - 126)
  • İ-Çin-Hsien (İçihise) Yabgu (M.Ö.126 -114)
  • Wu-Weri (Uvey) Yabgu (M.Ö. 114 - 105)
  • Wu-Şih-Lu-Erh (U-Su-Liu-Usilu) Yabgu (M.Ö. 105 - 102)
  • Çü-Li-Hu (Hiü-Li-Hu-Güylihu) Yabgu (M.Ö. 102 - 101)
  • Çü-Ti-Hu (Tsie-Ti-Heu-Tsüydiheu) Yabgu (M.Ö. 101 - 96)
  • Hu-Lu-Ku-(Hu-Lo-Ku = Hulugu) Yabgu (M.Ö. 96 - 85)
  • Khuandi Yabgu (M.Ö. 85 - 68)
  • Khuyluy Yabgu (M.Ö. 68 - 60)
  • Uven-Güydi Yabgu (M.Ö. 560 - 58)
  • Khukhasie Yabgu (M.Ö. 58 - 56)
  • Çiçi Yabgu (M.Ö. 56 - 36)
  • Joti Yabgu (M.Ö. 31 - 20)
  • Seuse - Joti Yabgu (M.Ö. 20 - 12)
  • Çeya - Joti Yabgu (M.Ö. 12 - 8)
  • Üçjolu - Joti Yabgu (M.Ö. 8 - M.S. 13)
  • Uluyjoti Yabgu (13 - 18)
  • Şikao-Joti Yabgu (18 - 46)
  • Vutatiho Yabgu (46)
  • Panu Yabgu (46 - 83)
  • Sanmuldutzu Yabgu (83 - 84)
  • Yuliu Yabgu (84 - 89)
  • Yuçukien Yabgu (89 - 93)
  • Ankuo Yabgu (93 - 94)
  • Tingtoşi - Suyheuti Yabgu (94 - 98)
  • Vanşiçi - Suyti Yabgu (98 - 124)
  • Vuçihu - Şihço Yabgu (124 - 127)
  • Tejoşi - Suytsieu Yabgu (127 - 140)
  • Çenieu Yabgu (140 - 143)
  • Hulanjoşi Suytsieu Yabgu (143 - 147)
  • İlingşi - Suytsieu Yabgu (147 - 172)
  • Totejoşi - Suytsieu Yabgu (172 - 177)
  • Huçing Yabgu (177 - 179)
  • Kiangkiu Yabgu (179 - 188)
  • Teçişi - Suyheu Yabgu (188 - 195)
  • Huçutsiuen Yabgu (195 - 220)
Son düzenleyen Baturalp; 4 Kasım 2016 17:49
Kutadgu - avatarı
Kutadgu
Ziyaretçi
25 Mart 2009       Mesaj #7
Kutadgu - avatarı
Ziyaretçi

Büyük Hun İmparatorluğu


Büyük Hun İmparatorluğu (Çince anlamı: Doğu Hiung-nu), M.Ö. 220 yılında Hunlar tarafından kurulan ilk imparatorluktur. (En yaygın teze göre), Türk ve Moğol boylarından oluşturulmuştur.

Hiung-nu (Hun) adına ilk olarak M.Ö. 318 yılında Çin ile yapılan Kuzey Şansi Savaşı'nda ve bunun sonucunda yapılan anlaşmada rastlanmaktadır. Hiung-nular günümüzün Moğolistan bölgesinde; Çin'in kuzeybatısında yaşamlarını sürdürmekteydiler.

Bilinen ilk imparatorları Teoman (Tuman)'dır. En büyük imparatorları Mete Kağan (Oğuz Kağan)'dır. Çinliler önüne geçemedikleri Hunlarin saldırıları ardından "Büyük Çin Duvarı" (Çin Seddi)'ni inşa etmek zorunda kalmıştır (M.Ö. 214). Bu yapı günümüzde halen bir dünya harikası olarak kabul edilmektedir. Ming Hanedanı döneminde de yenilenen büyük duvarın birçok kısmı sağlamlığı ile günümüzde hala ayakta kalmıştır.

En parlak dönemini Mete Kağan zamanında yaşamıştır. Mete Kağan orduyu onluk, yüzlük (Bölük), binlik ve onbinlik (Tümen) birimlere ayırmıştır. Bu sistem günümüzde de uygulanmaktadır. Öyle ki Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak (M.Ö. 209) Mete Kağan’ın tahta çıkış tarihi kullanılmaktadır.

Bozkırların İmparatorluğu


Kuruluşu hakkında kesin bilgiler yoktur. M. Ö. 220 yılında Teoman tarafından kurulduğu kabul edilir. Teomandan sonra devleti büyük bir imparatorluk haline getiren Mete Kağan (Mo-dun)'dır. Hun, Türk ve Moğol boylarını bir çatı altında toplayan Mete, İpek yoluna egemen olmak için Çin ile savaşmıştır. M.Ö. 200 yıllarında Çin'i yenilgiye uğratarak vergiye bağlamıştır. M.Ö. 187 yılında Çin İmparatorluk ordusunu, ki başında Ka-o-ti bulunmaktadır, Pa-i-Teng sefereinde 10 bin kişilik disiplinli ve düzenli ordusuyla yenilgiye uğratmıştır. Bu çin ordusunun sayısının bazı kaynaklarda 200 bin bazı kaynaklarda ise 35 Tümen yani 350 bin olduğu yazmaktadır. Mete Kağan devrinde Sibirya, Çin Denizi, Japon denizi ve Hazar Denizi arasında kalan tüm topraklara hakim olunmuştur.

Metenin Çin'i topraklarına bağlamayıp, vergi almak suretiyle yönetmesi sebebi, Çin yerleşik hayatı ve siyasi etkisinden uzak durma olarak yorumlanır. Bunun yanında Çin'in kalabalık nüfusu altında Hunluk özelliklerini kaybetmek istememiştir.

Mete'nin ölümünden sonra bir süre daha gücünü koruyan devlet, Çinli prenseslerle evlenme geleneği ile Çinli prenseslerin casusluk faaliyetleri, Hun boyları arasındaki iktidar kavgaları, Çinin İpek yolu üzerinde gittikçe siyasi nüfuzunu arttırması gibi nedenlerle M.Ö. 46 yılında Hunlar Doğu Hunları ve Batı Hunları olmak üzere ikiye ayrıldı. Bu ikiye ayrılışın nedenlerinden birisi de Büyük Hun Devleti'nin başında bulunan Ho-han-ye' nin ekonomik sıkıntıları da neden göstererek Çin egemenliğine girmek istemesidir ki, bu düşünceyi kardeşi Çiçi, "atalarına saygısızlık" olarak kabul edip esaret altına girmeyi reddetmiştir.

Batı Hunları Çiçi yönetiminde Talas'ın batısına egemen oldular. Akhunların ve Avrupa Hunlarının kurulmasında etkin rol oynadılar. Batı Hunluları'nın başında bulunan Çiçi'nin Çin'e karşı verdiği mücadelede kısa bir süre sonra başarısız olduğu görülmüştür. Zira Çiçi, Çin ile mücadelede eski Hun savaş taktiklerini bırakarak bir şehir kurup burayı kale haline getirerek savunma savaşı yapmayı yeğlemiştir. Bu kendisinin birinci hatasıdır. Yenilgisinde etkili olan diğer hata ise emri altında bulunan askerlere çok sert davranmasıdır.

Doğu Hunları Ho-Han-ye yönetiminde Talas'ın doğusunda M.S 48 yılına kadar hüküm sürdü. Çin'in siyasi hareketleri sonucu, M.S. 48 yılında Güney ve Kuzey Hunları olmak üzere ikiye ayrıldı. Kuzey hunları hakan Pi yönetiminde Moğol ve Sibirya stepleri çevresinde 156 yılına kadar devam etti. Güney Hunları Panhu yönetiminde Uygur havzasında ve Çine yakın bölgelerde 216 yılına kadar devam etti.
Doğu Hunlarının kuzey ve güney olarak ikiye ayrılmasının sebebi; Panhu yönetimindeki Türkler'in Çin'in siyasi üstünlüğünü kabul etmesine rağmen, yeğeni Pi yönetimindeki kuzey Türklerin'in Çin üstünlüğünü kabul etmeyişidir. (Güney Hunları: Batı Hun İmparatorluğu.)

Güney Hunlarının yıkılması sonunda Çin siyasi egemenliği çerçevesinde Çin ülkesine tampon maksatlı birçok küçük Hun devleti kurulmuştur. Bu Hun devletleri Göktürk siyasi üstünlüğüne kadar devam etmiştir.
Son düzenleyen Baturalp; 4 Kasım 2016 02:47 Sebep: kırık link temizlendi başlık ve sayfa düzeni
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Eylül 2010       Mesaj #8
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  asya-hun-devleti7.JPG
Gösterim: 3978
Boyut:  24.7 KB
Türk devlet ve topluluklarinin varligi, ayni zamanda onlarin büyük bir tarihe ve kültüre de sahip olduklarinin açik bir delilidir. Her ne kadar yasanilan topraklar çok genis ve daginik gibi görünüyorsa da, aslinda bütün Türk kavim ve topluluklarini birbirine baglayan ortak bir tarih ve kültür daima var olmustur. Dolayisiyla, Türk tarihini bir bütünlük içerisinde ele almak ve degerlendirmek sarttir. Bu açidan degerlendirildiginde kurulan her Türk devleti birbirinin devamindan ibarettir. Ayri cografya veya zamanda ortaya çikmis olsalar veya ayri medeniyet dairesinde yer alsalar bile, Türk tarihinin, anlayisinin ve yasayisinin ortak degerlere sahip oldugu unutulmamalidir.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaskanligi forsunda ifade edilen ortadaki günes (Türkiye Cumhuriyeti) ve çevresinde halka olusturan 16 yildiz (tarihte kurulmus olan Türk devletleri), bu birligi sembolize etmektedir. Elbette Türklerin kurdugu devlet sayisi 16 degildir. Türkler tarih boyunca irili ufakli yüzü askin devlet kurmustur. Hatta cumhurbaskanligi forsunda belirtilen Türk devletlerine ait bazi bayraklar, tarihî kayitlarda geçen bazi isaretlerden yola çikilarak çizilmis, sembolik bayraklardir. Ancak asil önemli olan husus bu devlet ve bayraklarla ifade edilen "tarih ve kültür birligi"nin devletimiz tarafindan resmen kabul ve teyit edilmesidir.

Ana vatan cografyasi içerisinde kurulan ilk büyük Türk Devleti Hun Devletidir. Çin kaynaklarinda Hiung-nu diye adlandirilan Hunlar ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 1000 yillarina kadar çikmaktadir. Ancak Çin kaynaklarindaki bilgiler, Hunlarin güçlenmeleriyle birlikte M.Ö. 4.ncü yüzyilin sonlarina dogru artmaktadir. Bu tarihlerde Hunlar, Ötügen merkez olmak üzere Orhun bölgesi ve Altay daglari civarinda oturuyorlardi.

M.Ö. 3.ncü yüzyilin ikinci yarisina dogru Hiung-nu yani Hun boylarinin Çin üzerindeki baskilari iyice artirmistir. Çinliler, kuzeyden gelen saldirilara karsi, çok eski devirlerden itibaren kuzey siniri boyunca savunma duvarlari yapmaya baslamislardi. Nihayet artan Hun saldirilarina karsi, sinirdaki bu duvarlarin birlestirilmesi M.Ö. 214 yilinda tamamlanmis ve meshur Çin Seddi ortaya çikmistir.Hunlarin bilinen ilk hükümdari, Sanyü ûnvanini tasiyan, Tuman (Teoman) dir. Hunlar, Tuman zamaninda güçlü bir siyasî birlik olarak ortaya çikmislardir. Tuman, oglu Mete ile giristigi siyasî mücadele neticesinde ortadan kaldirilmistir (M.Ö. 209). Çin kaynaklarinin Mete (Mao-tu) adini verdikleri bu büyük hakanin adinin Türkçe karsiliginin, Bagatur veya Bahadir gibi bir ad oldugu sanilmaktadir. Mete, Hun tahtinin mesru varisi olmasina ragmen, üvey annesinin kiskirtmasiyla, babasi tarafindan Hunlarin düsmani olan Yüeçilere rehin olarak verilmisti. Buradan kaçmayi basaran Mete, babasina karsi mücadeleye giristi.

Demir bir disiplin altinda yetistirdigi ordusuyla babasini yenerek ortadan kaldirmistir. Böylece M.Ö.209 yilinda Hun çaginin en parlak devri olan Mete devri de baslamis oluyordu. Bu tarihî olay "Oguz Kagan Destani"nda, Oguz Kaganin babasiyla yaptigi mücadeleye ilham olmustur.Devleti yeniden eskilâtlandiran Mete, dogudaki Mogol-Tunguz kabileleri birligi Tung-hular'in israrli toprak taleplerine savas ile karsilik verip onlari perisan ettikten sonra, güney-batiya dönerek, Ipek Yolu'na hâkim durumdaki Yüeçiler üzerine yürüdü. Yüeçileri daha batiya sürdü. Ardindan Çin topraklarina giren Mete, Çin Imparatoru Kao-ti'nin 320 binlik tamami piyadelerden olusan ordusunu, Turan taktigi ile çember içine aldi. Imparator, ancak Hunlarin bütün sartlarini kabul ederek kendisini ve ordusunu kurtarabilmistir (M.Ö.201). Yapilan anlasmaya göre Çin Imparatoru, Hunlarin yasadigi bütün topraklari Hun devletine birakmayi, yillik vergi yaninda yiyecek ve ipek vermeyi kabul etmek zorunda kalmistir.

Bir süre sonra Mete, Isik göl etrafinda oturan Vusunlari hâkimiyeti altina aldi. Böylece devletin sinirlari, doguda Mançurya'dan batida Aral gölüne, kuzeyde Sibirya'nin içlerinden güneyde Çin Seddi ve Tibet'e kadar uzanmis oluyordu. Mete bu sinirlar içinde yasayan bütün konargöçer kavimleri bir bayrak altinda toplamis ve M.Ö. 177'de Çin hükümdarina yazdigi mektupta "Eli ok ve yay tutan herkes Hun oldu" diyerek millet olma suuruna güzel bir örnek vermistir. Büyük Hun Hakani Mete'nin yönetim ve askerlik alaninda yaptigi düzenlemeler, Türk devlet geleneginde önemli bir baslangiçtir. Sonradan kurulacak Türk devletleri de, bu gelenek üzerinde yesereceklerdir. Mete M.Ö. 174'te ölünce yerine oglu Kiyük geçti. Kiyük, Tanri daglari civarini ellerinde tutan Yüeçiler'i, kesin olarak maglûp ederek, batiya sürmüs, Yüeçilerin batiya göçü ise Bati Türkistan, Afganistan ve Hindistan için önemli sonuçlar doguracak olan bir kavimler hareketine sebep olmustur. Mete'nin Çin ile yaptigi anlasma, onun döneminde de devam etmis ancak M.Ö.166 yilinda Çin'e bir sefer düzenlemistir.

Kiyük'un ölümünden sonra (M.Ö.160) Çin, politikasini degistirerek, Hunlara üstünlük saglamak için büyük reformlara girismis ve ordusunu Hunlari örnek alarak yeniden tanzim etmistir. Ayrica Hun siyasî birligini içten parçalamak maksadiyla iç mücadeleleri ve bazi kavimleri kiskirtmistir. Bu faaliyetlerinin sonuçlarini almakta gecikmeyen Çin, Kiyuk'un oglu Kun-sin (M.Ö.160-126) devrinden itibaren inisiyatifi ele geçirir. Bu dönemden sonra gerileme dönemine giren Hun akinlari kuzeyde durdurulurken, Çin'in karsi saldirilari ile Ipek Yolu üzerindeki memleketler de birer birer elden çikmaya baslamistir. Ipek Yolu'nun kontrolünün Çinlilerin eline geçmesi Hunlar için tam bir yikim olmus, iktisadî ve siyasî bakimdan yasanan zorluklar Hunlarin ikiye bölünmesiyle neticelenmistir. M.Ö. 58 yilinda tahta çikan Ho-han Ye'nin sikintilari asmak için Çin'e tâbi olunmasi gerektigi fikrini savunmasi ve bunu serefsizlik sayan kardesi Çi-çi'nin ona karsi çikmasi üzerine Hunlar ikiye bölündüler.

Ho-han-ye Çin himayesini kabul edip, halkinin bir kismini Çin'in kuzey sinirindaki Ordos'a gönderirken, Çin'e baglanmayi kabul etmeyen Çi-çi, kendine bagli boylarla batiya çekildi (M.Ö.54 ) ve Çu-Talas boylarinda bagimsizligini ilân etti. Çi-çinin kurdugu Bati Hun Devleti fazla ömürlü olamadi. Çi-çi, Talas irmagi boylarinda kurdugu sehirde kalabalik Çin ordularinin muhasarasina maruz kaldi. Meydan savasina aliskin olan Hun ordusu, kale savunmasinda basarili olamayarak, Çinliler tarafindan imha edildi (M .Ö. 38) ve böylece batidaki Hun devleti yikilmis oldu. Çin'e baglanan Hunlar da kisa bir süre için güçlenmislerse de M.S.48 yilinda bu devlet de kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölünmüstür. Kuzey Hunlari, batidaki Hunlarla birlesirken, Güney Hunlari Çin sinirina yerlesmis ve M.S.216 yilina kadar varliklarini sürdürmüslerdir. Çin hâkimiyetindeki 5 bölgede 19 boy hâlinde teskilâtlanan Hunlar, gittikçe çogalarak siyasî bir güç olusturmuslar ve nihayet 4.yy'dan itibaren, Çin'deki iç savaslardan da yararlanarak, Kuzey Çin'de dört devlet kurmuslardir:

1. Kuzey Çin merkezli, Han ve Ön Chao devleti (304-329)
2. Kuzey-dogu Çin merkezli, Arka Chao devleti (319-351)
3. Kansu'da, Kuzey Liang devleti (401-439)
4. Ordos'ta, Hsia (407-431)

Bu Hun devletlerinin ortak özelligi, hâkimiyetlerini Çin'in tamaminda mesru kilmak maksadina sahip olmalari ve bu nedenle de Çin isimlerini seçmeleridir.Nitekim devlet anlayisi ve yasayis bakimindan bu devletler Hun karakterini muhafaza etmislerdir.

MsXLabs.org & Osmanlı Tarihi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 4 Kasım 2016 17:37 Sebep: sayfa düzeni
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
snackbloot - avatarı
snackbloot
Ziyaretçi
17 Ekim 2010       Mesaj #9
snackbloot - avatarı
Ziyaretçi

HUNLAR



a) Büyük Hun Devleti


Tarihte bilinen ilk Türk devletidir. Türkçe de halk, insan anlamına gelmektedir. Çin belgelerinde Hunlar, Hiung- Nu olarak adlandırılmıştır.
Bu devletin ilk dönemleri hakkında yeterli belge bulunmamaktadır. Bu devletle ilgili ilk tarihi belge, MÖ 318 yılına ait olan Çince yazılmış bir antlaşma metnidir. Büyük Hun devletinin büyük bir güç olarak ortaya çıkması MÖ III. Y.y ‘ın sonlarındadır. Hun Türklerinin akınlardan korunabilmek amacıyla yapılan Çin seddi bu yüzyılın sonlarında tamamlanmıştır. Bu set 2450 km olup, yedi ila ondört metre arasında değişir. Belli aralıklarla kale ve gözetleme kuleleri bulunur. Bu kalın ve yüksek duvarlar Hunların Çin sınırlarını aşmasını önleyememiştir. Hun Türklerinin ilk yurtlarının Orhun ve Selenga nehirleri ile Ötüken çevresi olduğu bilinmektedir. Fakat zamanla Orta Asya'nın tamamına yakın bir kısmı sınırlar içerisine katılmıştır.

Teoman Dönemi (M.Ö.220-209)


Hunların bilinen ilk hükümdarıdır. Teoman’ın en büyük başarısı, Çin’in içinde bulunduğu karışıklıktan yararlanarak, çevresinde bulunan Türk boylarını bir bayrak altında toplamaktır.
Çin’e yapılan akınlarla önemli topraklar kazanılmış ve Çin zor durumda bırakılmıştır. Ne Çin seddi, nede Çin orduları Türklerin bu ülkelerin içerisine kadara girmelerine engel olamamıştır. Çin budurum karşısında kendi ordularında Türk tazı bir örgütlenmeye gitmiştir.

Teoman’ın hükümdarlık yüzünden oğlu Mete ile arası açıldı. Mete’nin üvey annesi onun yerine kendi oğlunun tahta geçmesini istiyordu. Teoman’ı Mete’ye karşı kışkırttı. Amacına ulaşmak için Mete’nin Yüeçilere tutsak olarak verilmesine sebep oldu . Ardından da Yüeçilere savaş açıldı. Bir fırsatını bularak Yüeçilerin elinden kaçan Mete, kuvvetleriyle babasını, annesini ve kardeşlerini öldürüp Hun tahtını ele geçirdi.

Mete Dönemi(209-174)


Çin kaynaklarında Mau- tun olarak geçen bu hükümdara Türk tarihçileri Mete demişlerdir. M.Ö. 209 da babası Teoman’ın yerin tahta çıktı. Dünyanın en disiplinli ordusunu kurarak ülke içindeki karışıklıkları önledi. Bu sırada Hunların güneyinde de Çin İmparatorluğu, Güney batısında Yüeçiler ve doğusunda Tung-hular vardı.
Mete ilk seferini, kendisinden sürekli toprak isteğine bulunan Moğol kökenli Tung-hulara üzerine yaptı. Onşları ağır bir yenilgiye uğratarak topraklarını ele geçirdi. Daha sonra ipek yoluna hakim olan Yüeçiler üzerine bir sefer düzenledi ve Yüçiler hun egemenliğine alındı.

Mete Döneminde Türk - Çin İlişkileri


Çin sınırındaki Hun otlaklarının alınması amacıyla sefer düzenlenmiştir. M.Ö. 197 yılında Çin’in 320 bin kişilik ordusu pusuya düşürülerek yenildi. Bir barış antlaşmazı imzalandı ayrıca Çin her yıl vergi vermeyi ve ipek göndermeyi kabul etti. Bu antlaşma Çinliler ve Hunlar arasında uzun yıllar sürecek ticari ilişkileri de başlatmış oldu.

Mete Han'ın Tarihteki Önemi

  • Türk soyundan olan bütün toplulukları kendi yönetimine aldı.
  • Tung-huların ısrarlı toprak istekleri karşısında “toprak milletindir, onu kimseye veremez” diyerek ilk defa vatan ve millet sevgisini ortaya koymuştur.
  • Çin’i mağlup etmiş olmasına rağmen asimile olmamak için Türkleri Çin’e yerleştirmemiş sadece vergiye bağlamıştır.
  • Pek çok devlet tarafından örnek alınan bir ordu sistemi kurdu.
Mete han M.Ö.174 yılında öldüğünde devletin sınırları doğuda Japon denizine, batıda Aral Gölüne, güneyde Tibet’e kuzeyde Sibirya’ya dayanmıştır. Mete’den sonra yerine oğlu Ki_ok geçmiştir.

Ki - Ok Dönemi (174-160)


Ki-ok Çin’e bir sefer düzenledi ve başkentteki imparatorluk sarayını yaktı. Çin ile olan Ekonomik ve Siyasi geliştirmek için, Çinli bir prensesle evlendi. Siyasi düşüncelerle yapılan bu tür evlilikler, Türk devletleri için genellikle kötü sonuçlar doğurmuştur. Çünkü prensesler kalabalık bir orduyla geliyor ve oralardaki casuslar Türk boylarını ve prenslerini birbirlerine düşürüyordu. Ki-ok ‘tan sonra oğlu Chün-ch ‘en (Çün-çin ) hükümdar oldu.

Chun-Chen (Çun-Çin) Dönemi (M.Ö. 160-126)


Çin bu dönemde çok güçlenmişti. En büyük amacı Hunları ortadan kaldırmak ipek yolun tek başına hakim olmaktı. Bu amaca ulaşmak ve Türk devletini içten yıkmak için, Türk prenslerini birbirine kışkırttı. Türk ülkesine ipek ve lüks eşyalar sokarak rahata ve lükse alıştırdı. Bunların sakıncaları başlangıçta pek fark edilmedi. Ancak zamanla devlet zayıflayarak ülkedeki iç huzursuzluklar arttı. Bu dönem de uzun süren iç savaşları devleti temelinden sarstı ve hatta bazı Hun beyleri Çin’e sığındı. Hunların ipek yolu üzerindeki hakimiyeti kayboldu.

Büyük Hun Devlet'lerinin Parçalanması


Hunların Çin’e üstünlüğünün kaybolması üzerine Çin’in ödediği ipek ve verginin kesilmesi, Hunları zor duruma düşürdü. Çin’in Türk ülkesine uyguladığı bölücü politikalarda etkisini göstererek devletin zayıflamasına ve parçalanmasına zemin hazırladı. İpek yolu Çin denetimine geçti. (M.Ö. 60) Türkler bundan ekonomik zarar gördü. Bu durum karşısında Hun Hakanı Ho-han-yeh (M.Ö.58-31) Çin hakimiyetine girmekten başka çare olmadığını düşündü. Bu düşünceyi utanç verici bulan kardeşi Çi-çi onunla mücadeleye girişti. Böylece doğu ve batı Hunları olarak 2’ye bölündüler. Doğu Hunları zamanla Çin hakimiyetine girdi ve Ho-han_yeh ‘in ölümünden sonra Çin’e karşı tekrar mücadeleye giriştiler. Yu_tanhu (18-46) zamanında tekrar bağımsız oldular fakat bu durum uzun sürmedi. Yu_tanhu’nun ölümünden sonra Doğu Hunları; Kuzey ve Güney Hunları olmak üzere 2’ye ayrıldı (48).

Kuzey Hunları


Çin orduları hular üzerine akınlara başlayınca Sienpiler’de bu durumdan yararlanarak saldırıya geçtiler. İki cephede sürekli savaşlar Hunları yıprattı ve M.S. 156'da Sienpiler tarafından yıkıldılar. Kuzey hunları kitleler halinde batıya doğru göç ederek Aral gölünün doğusundaki Hun topluluklarına katıldılar. Bu bölgede toplanan hunlar daha sonra meydana gelen Kavimler göçünde önemli rol oynadılar.
Güney Hunları : Kuzey Hunlarını yıkan Sienpi akınları,daha sonra güney hunlarına yönelerek güçten düşmelerine ve Çin egemenliğine geçmelerine neden olmuştur. 216 yılında sona ermiştir.

b) Kavimler Göçü ve Avrupa Hunları


Yurtlarındaki egemenliklerini kaybeden hunlar, Asya’nın batı bölgesinde yaşamaya başladılar. IV. Y.y’da Hazar Denizi ile Aral Gölü arasındaki bölgeleri ele geçirdiler. Doğudan gelen baskılar ve kuraklık nedeniyle batı yönündeki ilerlemeleri devam etti. Bu sırada Karadeniz’in kuzeyinde ve doğu Avrupa’da Gotlar, Gepitler, Vandallar, gibi Germen Kavimleri yaşamaktaydı. Balamir liderliğinde ki Hunlar İtil’i geçtiler ve Karadeniz’in kuzeyine doğru harekete geçtiler. Bu ilerleyiş karşısında Vizigotlar, Gotlar, Vandallar gibi topluluklar batıya doğru bir birini iterek yer değiştirdiler. Barbar Kavimlerin bu yer değiştirme olayına “Kavimler göçü “denir. (M.S. 375)

IV. y.y.’ın sonlarına doğru Balmir liderliğindeki Hunlar doğu Anadolu’ya girdi ve Tuna nehrini Roma İmparatorluğundan bir direniş görmeden geçerek Trakya’ya kadar ilerlediler. Uldız döneminde ise Kerpat dağlarını aşarak Macaristan’a girdiler ve burada Avrupa Hun Devletini kurdular.

Uldız Dönemi


Hun Devletinin dış siyaseti bu dönemde belirlendi. Roma (Bizans) sürekli baskı altında tutularak Barbar kavimlere karşı Batı Roma ile iyi ilişkiler içinde bulunulacaktı. V.y.y.’ın başında Hunlar, doğuda ve batıda kazandıkları başarılar sonucunda merkezi birliğe sahip güçlü bir devlet olarak ortaya çıktılar. Uldız’ın 410 yılında ölümü üzerine yerine Karaton geçmiş 10 yıl hükümdarlık yapmış fakat hakkındaki bilgiler son derece azdır. Bu dönemde Hunlar Orta Avrupa’dan Hazar’ın doğusuna kadar uzanan geniş topraklara sahip oldular.

Rua Dönemi (422-434)


Rua ülkeyi kardeşleri Muncuk, Oktar ve Aybars ile birlikte yönetti 422 yılında casusluk faaliyetlerini öne sürerek Bizans üzerine bir sefer düzenledi ve vergiye bağladı.
Batı Roma daki taht kavgalarından yararlanmak isteyen Bizans İtalya’ya kuvvet gönderdi fakat Rua altmışbin kişilik bir orduyu Batı Romanın yardımına göndererek Bizans’ı geri çekilmez zorunda bıraktı.434 de ölümü üzerine yerine kardeşinin oğlu Atilla geçti.

Atilla Dönemi


Avrupa hunları en parlak dönemini Atilla zamanında yaşadı. Ülkeyi kardeşi Bleda ile yönetti. Bizans tarafından kışkırtılan ve bu ülkeye sığınan Hun kaçakları sorununu çözmek için Bizans seferine seferine çıktı 434 yılında Hun sınırına gelen Bizans heyetiyle Margos Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre;
Bizans Hunlara ödemekte olduğu vergiyi iki katına çıkarttı.
  • Hunlara bağlı kavimlerle antlaşma yapmayacak.
  • Ticari sınırlar sınır kasabalarında sürdürülecek.
  • Bizans Hun esirlerini iade edecekti.

ATİLLA'NIN SEFERLERİ


I. Balkan Seferi (441-442)
Bizans’ın Marpos antlaşmasının koşullarını terine getirmemesi üzerine Atilla Bizans üzerine sefere çıktı. Doğu Trakya’ya kadar ilerleyen Atilla Bizans’la yeni bir antlaşma yaptı. Tuna boyundaki kaleler hunlara geçti. Böylece balkanların yolları hunlara açılmış oldu.

II. Balkan Seferi


Bizans için yerine getirilmesi en zor koşul vergi ödenmesiydi. Yine vergileri ödemeyen Bizans üzerine 447’de bir sefer düzenlendi. Bizans İmparatoru Theodosius barış istedi ve Anotolyos barışı imzalandı. Böylece Bizans üç katı vergi ve savaş tazminatı ödeyecek, Tuna’nın Güneyindeki yerler askerden arındırılacaktı. Bu dönemde Hun siyasetinde bir değişiklik oldu. Atilla artık Batı Roma’ya yönelmenin zamanının geldiğine inanıyordu.

Batı Roma (Galya) Seferi (451)


Bizans üzerinde kesin egemenlik kurduğuna inanan Atilla. Batı Roma’yı dize getirmek için hazırlığa başladı. Kendisine nişan yüzüğü gönderen Honorya ‘nın teklifini kabul etti ve İmparatorluğun yarısını Çehiz olarak istedi. İsteğinin reddedilmesini bahane ederek harekete geçti. İki ordu Katolon Ovasında karşılaştı. Yapılan savaşta iki tarafta ağır kayıplar vererek geri çekildi. Bu savaşta Atilla’nın amacı Batı Roma’nın askeri gücünü saf dışı bırakmaktı ve başarılıda olmuştu.

İtalya Seferi (452)


Atilla 452 yılında yüzbin kişilik orduyla Alpler üzerinden İtalya’ya girdi. Romanın onu durdurarak gücü kalmamıştı. Papa I. Leo Başkanlığında bir heyet Hun İmparatorluğundan Roma’yı bağışlamasını istedi. Atilla Roma’nın Hıristiyan dünyası için kutsal bir merkez olması ve Roma’yı 410 yılında yağmalayan **** kralının aniden ölmesi nedeniyle bu isteği kabul edildi.
Bizans’ı ve Batı Roma’yı etkisiz hale getirdikten sonra yönünü Sasanilere çevirdi fakat 453 te öldü.

Avrupa Hun Devletinin Yıkılışı


Atilla’nın ölümünden sonra yerine geçen oğulları İlek, Dengizik, İrnek devleti babaları kadar iyi yönetemediler. İlek ayaklanan permen kavimleri ile savaşırken hayatını kaybetti (454). Yerine geçen kardeşi Dengizik zeki fakat siyasi yönden başarısızdı. İçinde birçok kavimi barındıran Hun devleti’nin birlik ve bütünlüğünü koruyamadı. Doğu Roma ile yapılan mücadelede öldü (468). Ülkenin başına geçen İrnek, artık Batı ve Orta Avrupa’da tutunmalarının mümkün olmadığı görerek, kendine bağlı Hunlar la beraber Karadeniz’in Kuzeyine çekildi. Kalan Hunların bir kısmı Orta Asya ya geri dönerken, diğerleri ise Avrupa’ya yönelen Avarlara katıldı.

c) Akhunlar (Eftalitler)


Büyük Hun Devleti’nin yıkılmasından sonra 350 yıllarında Çin egemenliğine istemeyen Hunların büyük bir bölümü batıya göç ettiler. Batıya göç edenlerin bir kısmı Avrupa’ya ilerlerken, bir kısmı da güneye inip Afganistan ‘ın kuzeyine yerleştiler. Akhunların İran üzerine yaptığı akınlar Sasani devletini zor duruma düşürdü. Kün Han zamanında Akhunlar, Sasanilerin içişlerine karışmaya başladılar. Bu sırada İran’da Mazdek, isyanı meydana geldi. İsyanı kontrol altına alamayan hükümdar Akhunlara sığındı. İsyan Hunların yardımıyla bastırıldı. Bu olaydan sonra Akhunlar İran üzerinde büyük bir nüfusa sahip oldu.

Sasani devletinin başına geçen I. Anişirvan, Akhun nüfusundan kurtulmak için bir takım çareler aramaya başladı. Bu sıra da Orta Asya’da Göktürk devleti kurulmuştu (552). Bunlar Akhunlar elindeki İpek yoluna hakim olmak istiyorlardı. Göktürk hükümdarı İstemi Yabgu Sasanilerle anlaşarak Akhunlar üzerine yürüdü ve 557 yılında Akhun devleti yıkıldı. Toprakları Göktürk ve Sasaniler tarafında paylaşıldı.

d) Hunlarda Yapılanmalar


Toplum Yapısı
Aileye doğuş denirdi. Ailenin birleşmesine Urug (******), urugların birleşmesiyle Boy, Boyların birleşmesiyle Budun (Millet), budunların birleşmesiyle İl (Devlet) meydana geliyordu. Göçebe yaşam Türk toplumunda büyük ailelerin oluşmasını engellemiştir. Kadınlar erkeklerle eşit haklara sahipti ve tek eşlilik yapıldı.

Sosyal Hayat


Halk sınıflara ayrılmazdı. Kölelik ve soyluluk gibi kavramlar ortaya çıkmamıştır. Göçebe yaşadıkları için hayvancılık yaparlardı ve atın önemi büyüktü. Yazın yaylalarda kışın ise korunaklı vadiler olan kışlalarda yaşarlardı.

Et, önemli yiyecekleriydi. Kısrak sütünün mayalanmasıyla elde edilen kımız en ünlü içecekleridir. Toy adı verilen şölenler düzenlenir ve kopuz denilen çalgı çalınırdı. Bu şölenlerde halk giydirilip doyurulurdu. Böylece sosyal dayanışma sağlanırdı.

Devlet Yönetimi


Hükümdarlar Kağan, Hakan, Hanşangü, Yabgu, İlteber, İdikut gibi unvanlar almıştır. Hükümdarlık yetkisinin tanrının verdiğine inanılır ve bu yetkiye Kut denilir. Devlet töre denilen kulalarla yönetilir.

Veraset Sistemi


Türk devletlerinin en zayıf yönü belli bir veraset sisteminin bulunmamasıydı. Hükümdar öldüğünde bütün çocuklarının tahta geçme hakkı vardı. Buda taht kavgalarına, dolayısıyla da devletin kısa ömürlü olmasına neden oluyordu. Ülke gök tanrı inancına göre federatif sistemle yönetiliyordu. Devlet işleri urultayda görüşülürdü.

Ordu


Bozkırın güç koşulları Türkleri mücadeleci bir ulus haline getirmiştir. Ordu ücretsizdi, her Türk asker sayılırdı, her yönetici savaşa hazır bir komutandı. İlk düzenli ordu Mete tarafından kuruldu. Savaşlarda Turan taktiği uygulanırdı.

Din ve İnanış


Gök tanrı inancı yaygındı. Ölümden sonraki hayata inanılırdı. Ölüler Kurgan denilen mezarlara gömülür, mezarlarına öldürdüğü insan sayısı kadar taş dikilirdi (Balban). Bunun yanında; tabiat kuvvetlerine, Şamanizm, mani dinine inananlarda vardı.
Son düzenleyen Baturalp; 5 Kasım 2016 10:55 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
21 Mayıs 2011       Mesaj #10
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Asya Hunları

Ad:  Büyük_Hun_İmparatorluğu1.JPG
Gösterim: 8525
Boyut:  12.3 KB


Çin'in kuzeyindeki bozkırlarda göçebe hayatı yaşayan, daha çok hayvancılıkla uğraşan ve İ.Ö. 3. yüzyılda Türk, Moğol ve Tunguz kabilelerinin birliğinden oluşan ilk bozkır imparatorluğunun, Hun İmparatorluğu'nun kuruluşunda egemen unsur olarak rol oynayan Türk boyu.

Hun birliğinin bilinen ilk şefi T'u-man'dır. (Teoman) T'u-man'ın oğlu Mo-tun (Mete), Hun birliğini Büyük Hun İmparatorluğu'na dönüştürdü. Tan-hu unvanını aldı. Tan-hu hem başrahip, hem başkomutan, hem de en büyük yöneticiydi. Mo-tun, Hunların doğusunda oturan Moğol, Tunguz boylarını, Yüe-çileri yendi. Çin'i haraca bağladı. Çin'den Avrupa'ya kadar uzanan Büyük Asya ticaret yolunu (İpek Yolu) denetimi altına aldı. Mo-tun İ.Ö. 176'da Çin imparatoruna yolladığı mektupta 26 boy ve kent devletini egemenliği altına aldığını yazmaktadır. Mo-tun'un kurduğu boylar birliği, ilk göçebe Türk İmparatorluğu kabul edilmektedir.

Birlik "soylu", "özerk" ve "unagan-boğol" yani köle boylardan meydana gelmektedir. En tepede Tan-hu ve ailesi bulunmaktadır. Bu aile, çok büyük sürülere ve en iyi otlaklara sahipti. Boylar sol ve sağ olarak ikiye ayrılırdı. Sol ve sağın başında "sol bilge elig" sağın başında "sağ bilge elig" denilen ve çok defa Tan-hu'nun akrabalarından olan yöneticiler bulunurdu. Sol, sağa göre daha itibarlı olduğundan genellikle solun başında veliaht bulunurdu. Ordu, onlar sistemine göre bölünmüştü. 10, 100, 1.000, 10.000 gibi. Hun İmparatorluğu'nun gelir kaynakları, boyların verdiği vergilere, Çin'den ve İpek Yolu'ndan geçen kervanlardan alınan haraca dayanıyordu. Hun birliğine dahil beylerin mezarları bu devirdeki Hun zenginliğini gözler önüne sermektedir. Mo-tun İ.Ö. 174'te öldü.

Yarım yüzyıl kadar Hun İmparatorluğu, Çin'e karşı üstünlüğünü korudu. Fakat İ.Ö. 2. yüzyıl ortalarında Çin karşı saldırıya geçti, ayrıca Çin'den ve İpek Yolu'ndan alınan haracın büyük bir kısmı Tan-hu soyuna ve beylere gitmekteydi, bu durumsa geniş kitlenin hoşnutsuzluğuna neden oluyordu. İ.Ö. 54 yılında Hun İmparatorluğu ve Güney Hun İmparatorluğu olmak üzere ikiye ayrıldı. Bu ayrılıktan sonra, bir kısım boylar Tanhu Ho-Han-Yeh yönetiminde Çin himayesine girerken, bir kısım boylar da Tan-hu'luğunu ilân eden Sol Bilge Elig Çi-Çi yönetiminde batıya çekildiler. Batıya çekilen bu boylar İ.S. 4. yüzyılda tekrar tarih sahnesine çıkıp 5. yüzyılda Avrupa Hun İmparatorluğu'nu kurdular.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Baturalp; 4 Kasım 2016 17:58 Sebep: başlık ve sayfa düzeni

Benzer Konular

11 Haziran 2012 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
2 Haziran 2011 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
11 Haziran 2012 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
8 Nisan 2011 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
15 Haziran 2010 / Misafir Taslak Konular