Arama

Mensur Şiir

Güncelleme: 9 Nisan 2017 Gösterim: 26.211 Cevap: 6
toxic91 - avatarı
toxic91
Ziyaretçi
5 Ocak 2009       Mesaj #1
toxic91 - avatarı
Ziyaretçi

Mensur (Düzyazı) Şiir

Ad:  Mensur_Şiir1.JPG
Gösterim: 4698
Boyut:  53.2 KB

Lirik şiirin bütün özelliklerini içerebilen ama sayfaya düzyazı biçiminde geçirilen şiir türü.
Sponsorlu Bağlantılar

Fransız edebiyatına Louis Bertrand’ın (Aloysius) Gaspard de la nuit (1842; Gecelerin Gaspard’ı) adlı yapıtıyla girmiştir. Bertrand’ın şiirleri, zamanında pek ilgi uyandırmadıysa da yüzyıl sonunda simgeci şairleri etkilemiştir. Baudelaire, türe adını veren ve daha sonra Le Spleen de Paris {Paris Sıkıntısı) adıyla yayımlanan Petits Poemes en prose (1869; Küçük Düzyazı Şiirler) adlı yapıtında Bertrând’ın etkisinden söz eder. Daha sonra Stephane Mallarme’nin Divagations (1897; Sayıklamalar) ve Arthur Rımbaud’nun Illuminations (1886) adlı yapıdan düzyazı şiire Fransa’da köklü bir yer kazandırmıştır. Yüzyıl sonunda Paul Valery, Paul Fort ve Paul Claudel gibi şairler de bu türde ürün vermiştir.

Almanya’da 19. yüzyıl başında Hölderlin ve Novalis, yüzyıl sonunda da Rainer Maria Rilke düzyazı şiirler yazmışlardır. 20. yüzyılda Fransa’da Pierre Reverdy’nin Poemes en prose (1915; Düzyazı Şiirler) adlı kitabı ve Saint John Perse’in yapıtlarıyla düzyazı şiire duyulan ilgi yeniden canlanmıştır.

BAKINIZ
> Şiir Türleri
> Şiir Nedir?



Kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Baturalp; 24 Şubat 2017 01:54 Sebep: düzenlendi.
Breath - avatarı
Breath
Ziyaretçi
13 Mayıs 2009       Mesaj #2
Breath - avatarı
Ziyaretçi

Mensur Şiir


Şiir bizi bulunduğumuz bir ruh halinden alıp başka bir ruh haline götürebilen her türlü düz veya düzenli yazıdır. Ses uyumu, vezin, kafiye gibi gü­zellik öğelerile süslenmiş olup güzel hayâller taşıyan sanatlı sözlerdir. Bir ba­kıma şiiri tarif etmek güçtür. Çünkü şiir anlayışı herkese, her devre göre değişmektedir.
Sponsorlu Bağlantılar

Kuvvetli heyecanlarla, sık duygularla örülü edebî eserlerin hepsine şiir dendiği için mensur şiir akımı bu inançtan doğmuştur. Bugünse şiiri nesre çevirmekle şiiri ortadan kaldırdığımız kanısı belirmiş, şiirle neşrin hiçbir ilgisi olmadığı düşüncesi uyanmıştır. Şiir dilin ve insanın Özüdür. Nazmın verdiği ritimden başka şiiri besleyen, zenginleştiren bir büyülü ses yanı vardır. Şiiri şiir yapan bu büyülü yan bir sözcüğün yer değiştirmesiyle bozulup dağılabilir.

Mensur şiir; bizde, XIX. yüzyılın sonlarında denenir. Servet-i fünûncuların nesir halinde yazdıkları şiir parçalan da bu adı alır. Halit Ziya Uşaklıgil, Meh­met Rauf Tevfik Fikret mensur şiirin yolunu açtılar; dünya edebiyatında Amerikan şairi Edgar Allan Poe'nun etkisiyle Baudelaire, Rimbaud bu tarzın en güzel örneklerini verdiler.
Son düzenleyen Baturalp; 24 Şubat 2017 01:59
Breath - avatarı
Breath
Ziyaretçi
13 Mayıs 2009       Mesaj #3
Breath - avatarı
Ziyaretçi
Servet-i Fünun Döneminde Mensur Şiir
  • "Mensur şiir" düz yazı ile şiirsel, şairane söyleyişin amaçlandığı bir düz yazı türüdür.
  • Mensur şiirler başlıkları olan, bağımsız, kısa ve yoğun yazılardır.
  • Mensur şiir, şiirdeki arayıştan doğmuştur; ama öncelikle düz yazıdır. Bu metinler bireysel duygulanmaların ortaya konduğu şairane ürünlerdir. Mensur şiirlerde iç ahenk vardır. Tasvir ve çözümlemelere önem verildiği için uzun cümleler tercih edilir. Ünlemlere ve seslenişlere yer verilir.
  • Mensur şiirde şairane konular, şairane bir üslupla işlenir.
  • Mensur şiir 19. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkmıştır. Fransız edebiyatı şairlerinden C. Baudlaire ve S. Mallerme'in mensur şiirleri vardır.
  • Fransız edebiyatından yapılan mensur şiir çevirileri, bu türün Türk edebiyatında doğup gelişmesinde etkili olmuş­tur. Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit'in mensur şiir denemeleri olmuştur.
  • Mensur şiirin isim babası ve türün Türk edebiyatındaki ilk temsilcisi Halit Ziya Uşaklıgil'dir. Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlanan Aşkımın Mezarı adlı yazısı mensur şiirdir. 1891'de "Mensur Şiirler" ve "Mezardan Sesler" başlığıyla mensur şiirlerini yayımlamıştır.
  • Servet-i Fünun döneminde mensur şiir türü yaygınlaşır. Halit Ziya'yı Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Celal Sahir, Faik Ali gibi isimler izler.
  • "Siyah İnciler" adlı kitapta Mehmet Rauf'un mensur şiirleri vardır. Bu eser oldukça başarılıdır. Daha sonraki dönemde Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun, mensur şiir türünde Okun Ucundan ve Erenlerin Bağın'dan adlı eser­leri vardır.
Theni's - avatarı
Theni's
Ziyaretçi
9 Mart 2011       Mesaj #4
Theni's - avatarı
Ziyaretçi

Mensur Şiir

Ad:  Mensur Şiir.JPG
Gösterim: 5537
Boyut:  33.2 KB

Mensur şiir, duygu ve hayal dünyamızı etkileyebilecek bir konuyu, kısa ve çarpıcı bir şekilde, şiirin cümle yapısını ve ahengini koruyarak, şairane bir hava ile, ölçü ve uyağa bağlı kalmadan anlatan edebî türdür. Bu türe “artistik nesir” de denir. Türk edebiyatında mensur şiire “mensure” adı verilmiştir.

Mensur şiir türl. 19. yüzyılda Fransız edebiyatında ortaya çıkmıştır. Bu tür karakteristik özelliklerini Charles Baudelaire, İsidore Duacasse ve Arthur Rimbaud gibi şairler sayesinde kazanmıştır. Bu şiir türü Fransız edebiyatında Baudelaire’le yaygınlaşmıştır. Dünya edebiyatında Amerikan şairi Edgar Allan Poe da bu türde eser vermiştir.

Mensur şiir, Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra Fransız edebiyatından yapılan şiir çevirileriyle girmiştir, Servet-i Fünûn edebiyatına değin şiirdeki arayışların sonucunda ortaya çıkmıştır. Paul et Virginie ve Atala gibi eserler, Fransız romantizmini hazırlasa da Türk edebiyatında da mensur şiirin oluşumuna katkı yapmıştır. Süreç, Şinasi’nin şiir çevirileriyle başlamıştır. Bu sürece, Servet-i Fünûn edebiyatının ortaya çıkmasında büyük etkisi olan Recaîzâde Mahmut Ekrem’in de katkısı önemlidir. O, özellikle hatıralarından ve güncel olaylardan söz ettiği mensur parçalar kaleme almıştır. Şiirlerinin arasına da nesir parçaları karıştırmaktan çekinmemiş, bazen de nazma nesirle başlamıştır.

Batılı anlamdaki mensur şiirler Türk edebiyatında 19, yüzyıhn sonlarında denenmiştir. Bu türün Türk Edebiyatında Batılı anlamdaki ilk temsilcisi “Haist Ziya Uşak!ıgil”dir, TürK edebiyatında bu türün isim babası da Hallt Ziya Uşakiıgil olmuştur.

Halit Ziya Uşakiıgil, Servet-i Fünûn döneminde, bu türde iki eser vermiştir (Mensur Şiirler, Mezardan Sesler, 1890). Halit Ziya’nın bu eserleri çevresinde yapılan tartışmalar, bu türün edebiyatımızda kabullenilmesini ve yerleşmesini sağlamıştır. Ona göre mensur şiir; kısa, küçük, hemen zihne doğdukları gibi kâğıt üzerinde rastgele atılıver-miş duygulardan, yol üstünde toplandıkları gibi teklifsiz, tasnifsiz çizilivermiş çizgilerden ibarettir. “Mensur Şiirler”, Halit Ziya Uşaklıgil’in edebiyat dünyasına adım atmasını sağlayan bir eserdir. Sanatçı bu eserinde mensur şiirin ilkelerini tam olarak uygulamıştır. Bu türü, Türk edebiyatına tanıtmıştır. Sanatçı, bu eseriyle eski edebiyat taraftarlarının eleştirilerine uğramış; ancak Re-caîzâde’nin büyük takdirini kazanmıştır. Sanatçının bu kitabındaki 47 mensur şiir; konu, dil ve üslup bakımından Servet-i Fünûn edebiyatının karakteristik özelliklerini taşır. Onların hastalık derecesine varan “aşırı duygusallıklarını, alınganlıklarını, karamsarlıklarını” bu eserde görmek mümkündür. Ancak sanatçının bu eserinin dili ve üslubu, daha sonra yazdığı hikâyeler kadar başarılı değildir. Bunun nedeni, sanatçının bu eserini yazarken duygularından çok, düşüncelerini açıklamayı hedeflemesi, bu yüzden de eserinde kelime oyunlarına ve söz sanatlarına pek yer vermemesidir. Eserde uzun cümleler yer almasına rağmen, düşünceler kısa cümlelerle anlatılmıştır. Bunlar da daha çok, soru ve ünlem cümleleridir. Yazar, bu tür cümleleri kullanarak, eserin anlatımını daha etkileyici kılmak istemiştir. Bu bağlamda sıfatlardan da çokça yararlanmıştır. Sanatçının, bu eserin anlatımında sıfatları bolca kullanması, tasvirlerin etkileyici olmasını sağlamış; eserin ahengini güçlendirmiştir. Sanatçı bu eserde birbirine benzer seslerden oluşan sözcükleri kullanmış, onlar arasındaki ahenkten de yararlanmıştır. Bu eserde tabiatla ilgili kelimelerin çokluğu da göze çarpmaktadır. Diğer kelimeler ise sanatçının içinde bulunduğu ruh hâlini anlatmaya yarayan “sevinç, üzüntü, gözyaşı” gibi kelimelerdir. Halit Ziya Uşakiıgil “Mezardan Sesler” adlı eserini ise annesinin ölümü üzerine yazmıştır. Bu bakımdan eser, Abdülhak Ha-mit’in eşi Fatma Hanım’ın ölümü üzerine kaleme aldığı “Mak-ber”i hatırlatır. “Mezardan Sesler”, adının çağrıştırdığı karamsarlığın ötesinde mikro ve makro kosmostan, insanın dünyadaki yerini ve var oluşun amacını tartışan felsefî metinlerden oluşmaktadır. Bu eserdeki yazılar başlıksızdır. Servet-i Fünûncuların nesir hâlinde yazdıkları şiir parçaları da “mensur şiir” olarak anılmıştır. Bu dönemde Halit Ziya’nın yanında Mehmet Rauf da mensur şiir türünde eser vermiştir. Mensur şiir; Mehmet Rauf’un en başarılı olduğu edebî türlerden biridir. Mehmet Rauf, Servet-i Fünûn dergisinde beş yıl süren bu etkinlikleri arasında yazmış olduğu kırk iki mensureyi, Mektep mecmuasındakilerle birlikte, Eylül romanından sonra en çok anılan eseri olan Siyah İnci-ler’de bir araya getirmiştir. Onun mensur şiirleri, Halit Ziya’nın mensur şiirlerini dahi gölgede bırakmıştır. Mehmet Rauf’un mensur şiirlerinin Baudelaire ile karşılaştırılması göz önüne alınırsa devrindeki etkisi daha iyi anlaşılır.

Mehmet Rauf’un “Siyah İnciler” (1891-1901) adlı eseri, Türk Edebiyatı'nın nın en başarılı mensur şiirler kitabı olarak bilinir. Aşka, güzelliğe, sanata olan tutkusunu içinden geldiği gibi, bir anda | kâğıda döküveren yazar, bu eserde, aslında bir anlamda kendi dramını yazmıştır. “Siyah İnciler”in, türünün en iyi örneği olarak gösterilmesi yanında bir I önemli özelliği de taşıdığı samimiyet duygusudur. “Siyah İnciler”, Mehmet Rauf’un hatıralarında belirttiğine göre beş yüz adet basılmıştır. Beş bölümden oluşan eser, sırasıyla Halit Ziya, Hüseyin Cahit, Celal Sahir, Faik Âli, Sami Paşazade Sezai ile ilgili yazılardan oluşmuştur. Mehmet Rauf’un bazı hikâyelerine “Siyah İnciler”de yer vermesi, onun Paul Bour-get’nin etkisiyle gözleme, insanın iç dünyasına, psikolojik analizlere dayalı hikayeleriyle mensur şiirlerin karıştırılmasına yol açmıştır. Bu karışıklıkta biraz da Mehmet Rauf’un piyes, roman, mensur şiir demeyip, her kitabının sonuna bir iki hikâye eklemiş olmasının payı vardır. Oysa Mehmet Rauf’un mensur şiirleriyle hikâyeleri karşılaştırılacak olunursa hacim bakımından aralarında en azından üç dört sayfalık bir fark olduğu görülür.

Servet-i Fünûn döneminde mensur şiir yazan diğer sanatçılar ise Hüseyin Cahit Yalçın. Ceiai Sahir Erozan ve Saffet Nezihi’dir.

-ÖRNEK-



KIŞ
Yine kış,
Yine şems-i mesâda (akşam güneşi), ah o bakış,
Yine yollarda serseri dolaşan
Âşiyânsız tuyur-ı pür-nâliş( inleyen yuvasız kuşlar)
Tehi kalan ovalar
Sükût eder sanılır mevsimin gumûmuyla
Harab olan sarı yollarda kalmamış ne gelen,
Ne giden,
Şimdi yalnız kavafil-i evrâk (yaprak yığını)
Mütemadî sürüklenir bir uzak
Ufk-ı pür-ıztırab u nermide.Yine kış, yine kış
Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış

Ahmet Hâşim
Son düzenleyen Baturalp; 24 Şubat 2017 03:01
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
24 Şubat 2017       Mesaj #5
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

MENSUR ŞİİR

Ad:  Mensur Şiir1.JPG
Gösterim: 2746
Boyut:  13.6 KB

Tanzimat, Batı’ya açılan çok yönlü bir penceredir. Daha önceki gelişmelerden de hız ve cesaret alan bu adım, kısa zaman içinde toplum yaşamında, anlayışlarda ve kurumlarda yankısını bulur. Yaşam felsefesi, estetik kuralları, hayal ve mazmunlar dünyası ile Divan edebiyatı ömrünü tamamlarken yerini başka bir edebi anlayışa bırakır. Bu dönemde dikkati çeken özelliklerden biri, düzyazı ile şiir arasındaki daha önceki durumun değişmiş olmasıdır. Hatta Mehmet Kaplan’ın ifadesiyle, nesirci zihniyet, artık ikinci sırada kalan şiire de kendisini hâkim kılmıştır. Türk edebiyatı, Tanzimat’ın ikinci kuşak sanatçılarının elinde sosyal yarar peşinde koşmaktan uzaklaşarak, bireysel ihtiras ve ıstırapların ifade aracına dönüşür. Şiirin biçimindeki asıl bilinçli yenilik de bu kuşağın eseridir. Özellikle; renkli, sorunlu, karmaşık iç dünyasını bir kalıba sokmakta zorlanan Abdülhak Hamit’in yaptıkları “bir biçim ihtilali” olarak değerlendirilir. Recaizade Mahmut Ekrem, Ta’lim-i Edebiyat, Takdir-i Elhan, III. Zemzeme Mukaddimesi ve diğer teorik yapıtlarında yeni edebiyatın estetiğini hazırlar. Sanat yaşamının ilk yıllarından itibaren mensur parçalar kaleme alır, düzyazı-şiir çevirileri yapar. Bu dönemdeki sanatçıların yenilik arayışlarının, bunu destekleyen teorik söylemlerin ve edebi çabaların arkasında, kuşkusuz Fransız edebiyatı vardır.

Türk edebiyatında düzyazı-şiir sınırları içinde değerlendirilebilecek ilk denemeler, Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem, Mehmet Celal ve Mustafa Reşit tarafından kaleme alınmıştır. Bunları Halit Ziya izlemektedir. Onun ilk denemesi, oldukça genç yaşlarda Tercüman-ı Hakikat’e gönderdiği “Aşkımın Mezarı” başlıklı bir metindir. Bu metin gazetede, Muallim Naci’nin “Mezarda aşk aramak, meyyitte can aramaya benzer.” eleştirisiyle birlikte yayımlanır. Halit Ziya bu eleştiriye çok üzülür fakat çalışmalarına devam eder. Nevruz, Berk gibi dergilerde bu tür denemeler yayımlar. Recaizade Mahmut Ekrem, Halit Ziya’yı ve onunla birlikte hareket eden gençleri yüreklendirirken, düzyazı-şiirin karşısında duranlar Tarık ve Saadet gazetesi çevresinde toplanırlar. Uşaklıgil, çeşitli gazete ve dergilerde yayımladığı bu tür şiirlerini “Mensur Şiirler ve “Mezardan Sesler” adlı kitaplarında bir araya getirir.

Düzyazı-şiirin yaygınlaşması ve moda haline gelmesi Edebiyat-ı Cedide döneminde gerçekleşir. Halit Ziya’yı Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Celal Sahir, Faik Ali gibi isimler izler. Sonraki yıllarda II. Meşrutiyet dönemi sanatçılarından Halide Edip, Yakup Kadri, Emin Bülend, Selahattin Enis, İlyas Macid, Hayriye Melek Honç, Tahsin Nahid gibi isimlerde bu alanda eser verir.

Bizde bu türde yapıt veren sanatçıların dışında kimi araştırmacı ve eleştirmenler de konuyla ilgili görüşler ileri sürmüşlerdir. Suut Kemal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Feyziye Abdullah Tansel bu alanda akla ilk gelen isimlerdendir. “Servet-i Fünun’da Mensur Şiir” başlığıyla bir tez hazırlayan İsmail Çetişli, mensur şiirin saf şiirin dışında değerlendirilmesi gerektiği görüşünü ileri sürmektedir. Yazar, mensur şiiri her şeyden önce düzyazı olarak görme eğilimindedir. Mehmet Rauf’un “Siyah İnciler” adlı yapıtını baskıya hazırlayan Hülya Argunşah, türün özelliklerini maddeler halinde sıralar. Buna göre düzyazı-şiirler “kısa ve yoğun, bağımsız, başlıklı, başka bir türün içinde parça olmayan, kendi bütünlüğüne sahip metinler”dir. Şiirdeki arayıştan doğmuşlardır ama öncelikle düzyazıdırlar. Bireysel duygulanmaların ifade edildiği şairane ürünlerdir. Bir iç ahenge sahiptirler, betimleme ve çözümlemeyi önemsedikleri için uzun cümle yapısını tercih ederler. Ünlemlere, seslenişlere ağırlık bir yer verilir.

Türk edebiyatında sanatlı söyleyiş ile düzyazı-şiir arasındaki farklar sürekli gözden kaçırılmaktadır. Bunu, türler arası geçiş ve düzyazı-şiirin diğer türleri etkilemesinin ötesinde, kimi zaman sanatlı üslupla ortaya konmuş her düzyazı parçasına düzyazı-şiir deme kolaycılığıyla izah etmek mümkün görünmektedir. Bu arada, Tanzimat sonrasından Cumhuriyete kadar olan dönemde, düzyazı-şiirin şiiri fazlasıyla etkilediği bir gerçektir. 1922 yılanda Dergâh dergisinde “Tevfik Fikret’ten beri Türk şiir dilimiz nesirleşti. Adeta aruzla nesir yazmak merakı türedi.” diye yazan Yahya Kemal 1935’te Yedigün’de çıkan, Hikmet Feridun Es’in kendisiyle yaptığı bir söyleşide, bu yargısını, “Gerek Rübab-ı Şikeste’de gerek Cenab Şehabeddin ve diğer arkadaşlarının nazmı nesirden pek çok zaman uzaklaşamıyordu.” sözleriyle yinelemektedir. Yahya Kemal, kendi şiirini açıklarken, “Meşrutiyetten önce ve sonra bir süre daha, ölçü ve kafiye ile ifade edilen, gerçekte nesir olan şiirimizden başka bir yol aramaya çıktım.” demektedir. Şair, 1920’lerden itibaren Fransız şairler Baudelaire ve Verlaine’in etkisiyle, aruzla yazmayı ısrarla sürdürdüğü yeni şiirleri, düzyazı-şiirin karşıtı sayılabilecek deruni bir şiirsel ahenk içermekte ve aşkların, çevre güzelliklerinin yarattığı coşku ve izlenimlerden kaynaklanmış bir duyarlılığa yaslanmaktadır. İlginçtir ki Fransız edebiyatında düzyazı-şiirin güçlü temsilcileri hep şair iken Türk edebiyatında, ilk dönemlerde bu temsilciler öykü ve roman yazarları arasından çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde bu isimlere Ruşen Eşref, Kenan Hulusi, Etem Ongun, Arif Nihat Asya, Ali Nihad Tarlan, M. Kaya Bilgegil gibi sanatçılar da eklenmiştir.

1950’lerin ortalarından itibaren İkinci Yeni şairlerinin şiire getirdiği yenilikle birlikte düzyazı-şiirde de bir değişiklik dikkati çeker. Oktay Rıfat, İlhan Berk, Turgut Uyar, Ece Ayhan gibi isimler; şiirde kurmaya çalıştıkları estetik çerçevede düzyazı-şiirler kaleme alırlar. Onların bu ürünleri, aslında şiirlerinin düzyazı formunda karşımıza çıkmasıdır. Şiir dünyasını ören imgeler, anlamın kendini kolaylıkla ele vermeyişi, şiir estetiğinin hep düzyazıdaki sürekliliğidir. Kalıpların dışına çıkma, şiirin olanaklarını zorlama, dünya ve yaşamdaki karmaşıklığı şiirdeki yeniliklerle karşılamaya çalışma gibi tutumlarla şiir çeşitlendirilmiştir. Oktay Rifat; Perçemli Sokak (1956), Aşk Merdiveni (1958), Elleri Var Özgürlüğün (1966) adlı kitaplarında düzyazı-şiir örneklerine yer verir.

1980’lere gelene kadar, şiir alanında öne çıkan kimi şairlerin düzyazı-şiir kategorisine girebilecek şiirler yazdığı görülmektedir. Ancak, Bedreddin’in girişini saymazsak Nazım Hikmet, Sezai Karakoç, Yahya Kemal, Mehmed Akif, Necip Fazıl hiç düzyazı-şiir yazmamışlardır.

MENSUR ŞİİRLE ŞİİR ARASINDAKİ BENZERLİKLER
1. Ahenk her ikisinde de var.
2. Şairane konular işlenir.
3. Temalar benzerdir.
4. Dil ve anlatım yönünden benzerlik gösterir.
MENSUR ŞİİRLE ŞİİR ARASINDAKİ FARKLILIKLAR
1. Mensur şiirde ölçü, kafiye, dize yoktur.
2. Şiirin kendine has bir dili vardır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 24 Şubat 2017 03:00
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
24 Şubat 2017       Mesaj #6
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Mensur Şiir ve Özellikleri

Ad:  Mensur Şiir.jpg
Gösterim: 2496
Boyut:  7.1 KB

Mensur şiir, alışılmış şiirin dışında, ölçü ve uyak kullanılmadan, düz yazıya yakın bir tarzda yazılan şiirlerdir. Zaten “mensur” sözcüğünün kökü “nsr”; dilimizdeki daha yaygın kullanımı ile düz yazı anlamına gelen “nesir”’dir. Diğer adı ile mensure olan bu şiirde, şiir özellikleri korunmak için iç uyak gözetilmiş, imgelerden faydalanılmıştır ama şekil olarak düz yazı biçimdedir.

Bu şiir türünü, Atilla Özkırımlı’nın verdiği bilgi dahilinde Fransız şairi Baudelaire edebiyatta yaygın hale getirmiştir. Eser olarak da 1869 yılında yayımladığı Küçük Mensur Şiirler gösterilir. Fransız edebiyatında gittikçe yaygınlaşan bu şiir biçimi, Türk edebiyatına Servet-i Fünun sayesinde girmiştir. Servet-i Fünun zamanında, Türk edebiyatçılarının yüzünün Fransa’ya dönük olması sayesinde mensur şiir edebiyatımıza girmiştir.

Tanzimat döneminde bile yani edebiyatımızın en yenilikçi zamanında bile eski edebiyat şekillerini bırakmayan ediplerimiz elbette ki bu şiir biçimine hemen kucak açmamışlardır. Servet-i Fünun döneminde edebiyatımıza giren mensur şiir, en iyi örneklerini Cumhuriyet döneminde vermiştir.

Edebiyatımızdaki ilk mensur şiir örneğin Halit Ziya Uşaklıgil’e aittir. Halit Ziya Uşaklıgil, 1889 yılında Mensur Şiirler adlı kitabını yayımlanmıştır.

Servet-i Fünun ya da diğer adı ile Edebiyat-ı Cedide şairleri tarafından kullanılan mensur şiir, onlar dağıldıktan sonra yerlerine geçmeye talip olan Fecr-i Aticiler tarafından da bol bol kullanıldı. En parlak zamanını ise Milli Edebiyat döneminde yaşadı. Zaten mensure adı da XX.yy’dan sonra verildi.

Halit Ziya Uşaklıgil’den başka mensur şiir örneğini veren diğer önemli ediplerimizden bazıları şunlardır
  • Hayatını edebiyatla kazanmak üzere askerlik mesleğini bırakan Mehmet Rauf, Siyah İnciler adı ile 1901 yılında neşrettiği eserinde mensur şiirlere yer verdi.
  • Mili edebiyat akımının önemli temsilcilerinden olan Yakıup Kadri Karaosmanoğlu, 1922 yılında Erenlerin Bağında adlı eserini yayımladı. Bu eserinde mensur şiir örnekleri bulunmaktaydı.
  • Daha çok edebiyatçılarla söyleşilerini derlediği “Diyorlar ki” eseri ile tanıdığımız Ruşen Eşref Ünaydın, 1929 yılında yayımladığı Damla Damla adlı eserinde mensur şiirlere yer verdi.

Mensur Şiir Özellikleri

  • Mensur şiirlerde bir olay örgüsü vardır.
  • His, hayal, şairanelik ve yoğun anlatım her zaman ön plandadır.
  • Mensur şiirde ölçü ve kafiye yoktur yalnız edebi sanatlardan yararlanma vardır.
  • Mensur şiirler öyküye de şiire de benzeyen özellikler içerir.
  • Düz yazı biçiminde yazılan mensur şiirlerde kafiye örgüsü ve nazım birimi yer almaz.
  • Mensur şiirlerde seci denilen mısra sonları kafiyeleri önemlidir. Yani mensur şiirlerde bir iç ahenk söz konusudur. Aliterasyon, asonans, tekrir gibi sanatlara da başvurulabilir.
  • "Mensure" olarak da bilinir.
  • Mensur şiirlerin bir başlığı vardır.
  • Mensur şiirler, dizelerle değil, cümlelerle yazılır.
  • Seslenme ve ünlem cümleleri mensur şiirde çok fazla yer alır.
  • Mensur şiirlerde şairane bir üslup söz konusudur.
  • Mensur şiirlerde iç ahenk önemli olduğu için dil bilgisi kurallarına yer verilmez.
  • Mensur şiir, şiirdeki arayıştan doğsa da öncelikle düz yazıdır.
  • Betimleme ve çözümlemelere önem verildiği için mensur şiirlerde cümleler oldukça uzundur.

Mensur Şiir ile Düzyazı Karşılaştırması


Mensur şiirde duyguların, düzyazıda düşüncelerin aktarımı esastır. Mensur şiirde söz sanatları yoğunken, düzyazıda açık bir anlatım benimsenir. Mensur şiir, düzyazıdan farklı olarak şairane bir söyleyişe sahiptir. Şiirle aynı temaları işleyebilir. Ancak düzyazıda da mensur şiirde de şiire ait ölçü, uyak, uyak örgüsü gibi sınırlayıcı öğeler yer almaz.

“Bahçeler bozuldu, yuvalar dağıldı, yollar silindi, cihan viran oldu.” Yaşlı gönül şimdi böyle diyor; her şeyi kendine eş görüyor. Bu da yanlış duygulardan biri… Cihan ne vakit bayındır idi? Bahçelerde ne vakit güller açtı? Ne vakit yuvalarda bülbüller öttü? Yollardan ne vakit yârlar geldi? Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey umduğumuza uygun düştü? Gördüğümüz düşündüğümüze benzedi mi? Gelenler beklediğimize değdi mi? O mutlu ve yüce saat hangi saatti ki, içinde iken “Geçme! Dur!” diye haykırdık? Hiçbiri, aziz dost, hiçbiri! Belki hepsini geçsin gitsin diye bekliyorduk; çünkü onlar birbirinden çirkin, birbirinden yararsız saatlerdi. Kimi bir damla gözyaşıyla, kimi tek bir “Eyvah!” ile kimi bir esnemeyle, kimi yalnız susmayla dolup gitti. Onlar birer birer yeniden gelsin ister misin? Hayır, hayır, hayır; değil mi?

Bu metin, düzyazı şeklindedir. Metinde ölçü ve kafiye yoktur. Ancak bu metin, şiirin cümle yapısını korumaktadır. Şiirde olduğu gibi bir iç ahenge sahiptir. Metinde şairane bir tema ve söyleyiş vardır. Duygular süslü bir üslupla yansıtılmıştır. Anlatımda yoğunluk söz konusudur. Bu kısa metinde yalnızlık teması işlenmiştir. Geçip giden zamanın ardından duyulan hüzün ve karamsarlık dile getirilmiştir. Cümleler kısadır. Bol sıfatlar içermektedir. Öyleyse bu metin, mensur şiir türünde kaleme alınmıştır.

Mensur Şiir ile ilgili Örnekler



Örnek 1


ERENLERİN BAĞINDAN
Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız. Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş? Geceler günleri, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Kadere boyun eğmek güç, isyan tehlikeli, felek hiç acımayacak mı? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası…

"Bahçeler bozuldu, yuvalar dağıldı, yollar silindi, cihan viran oldu." Yaşlı gönül şimdi böyle diyor; her şeyi kendine eş görüyor. Bu da yanlış duygulardan biri… Cihan ne vakit bayındır idi? Bahçelerde ne vakit güller açtı? Ne vakit yuvalarda bülbüller öttü? Yollardan ne vakit yârlar geldi? Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey umduğumuza uygun düştü? Gördüğümüz düşündüğümüze benzedi mi? Gelenler beklediğimize değdi mi? O mutlu ve yüce saat hangi saatti ki, içinde iken "Geçme! Dur!" diye haykırdık? Hiçbiri, aziz dost, hiçbiri! Belki hepsini geçsin gitsin diye bekliyorduk; çünkü onlar birbirinden çirkin, birbirinden yararsız saatlerdi. Kimi bir damla gözyaşıyla, kimi tek bir “Eyvah!” ile kimi bir esnemeyle, kimi yalnız susmayla dolup gitti. Onlar birer birer yeniden gelsin ister misin? Hayır, hayır, hayır; değil mi?

Şimdi kalbimiz boş, başımız doludur. Ağzımızda zehir, gözlerimizde ateş var; tatsız bir içki sersemliği içindeyiz. Ve artık yolun ortasını geçtik ve saçlarımızda aklar akları ve alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Ve ellerimiz, dizlerimiz titriyor ve önümüzdeki ufuklardan yok olma havası esiyor. Söyle, gençliğini ne yaptın? Söyle, gençliğimi ne yaptım?

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

Açıklama: Ölçü ve uyağın olmadığı ancak duygu ve düşüncenin şiirdeki incelikle anlatıldığı düz yazı türüne mensur şiir denir. Mensur şiirlerde bir olay örgüsü vardır. His, hayal, şairanelik ve yoğun anlatım mensur şiirde her zaman ön plandadır. Yakup Kadri'ye ait yukarıdaki mensur şiirde de bu özellikler ön plandadır. Metindeki ahenk, şairanelik metnin mensur şiir olduğunun göstergesidir. Yine metnin cümlelerden oluşması ve metinde iç ahenk unsurlarının barizliği de metnin mensur şiir olduğunu gösterir.

Örnek 2


BENİM OLSAYDIN
Benim olsan, ah bu mümkün olsaydı… Seni uzak, uzak, bu insanlardan pek uzak bir yere götürürdüm: Öyle bir yere götürürdüm ki orada yalnız tabiatla baş başa kalırdık… Denizle, sema ile, sahra ile kalırdık… Sade ikimiz kalırdık…

Orada, yalnız ormanda yapraklarla inleyen mütehevvir rüzgârın, uzakta dalgalarla dövünen medhuş denizin, gökte şimşekleriyle gürleyen haşin yıldırımın sesiyle kalırdık…

Sade ikimiz kalırdık… Sade ikimiz, unutmuş, unutulmuş, her türlü kayıttan azade iki mevcut gibi yaşardık. İlk insanlar gibi yaşardık. Benim olsaydın felaketlerine, afetlerline tahammül için kuvvet bulur, hayatın sebebini anlardım; benim olsaydın hayatı severdim.

Açıklama: Yukarıdaki metin okunduğunda şiirselliğin düz yazı şeklinde dile getirilmesine tanık oluruz. Metinde yer alan hayal ve yoğun anlatım, seciler (iç kafiyeler) ve metnin cümlelerden (uzun cümleler) oluşmuş olması metnin bir mensur şiir olduğunu ortaya koyar.

Örnek 3


HİCRAN-I EMEL
Daha hiç, hiçbir şey, daha hiçbir şey yok, sade birkaç nazar, sade birkaç tebessüm fakat ruhum, fakat hayatım bütün senin, bütün seninle meşgul, bütün seninle muattar…

Daha hiçbir şey yok, hayalin bile benim değil, hayaline bile hakkım yok! Fakat ruhum bütün hicran, bütün hicranla mâl-âmâl, bütün hicranla meshüf ve mütehassır…

Hayalin bile benim değil iken beni sevsen de benim olamayacağın, benim olsan da yine kaybolacağın hicranıyla zehr-âlüd; bu kadar bikes saadetin bile sinesinde acı bir hicran var, bir hicran-ı emel, senin emelinin hicranı, senin hicranının ateşi… Fakat bari buseydin, ümitsiz, emelsiz bile senin için muztarib ve zebûn kalan bir ruh-ı perişan, bir hayat-ı mecruh olduğunu olsun buseydin…

Acı, pür-hicran fakat yine bir teselli, yine hemen bir saadet olurdu.

Mehmet Rauf

Açıklama: Şairanelik ve yoğun anlatım mensur şiirlerin özelliklerindendir. Metinde kafiye ve ölçünün olmaması, metindeki seciler (iç kafiyeler), metnin cümlelerden oluşmuş olması ve bir nazım birimi (dize, beyit, bent gibi) ile oluşmamış olması metnin mensur bir şiir olduğunun kanıtlarıdır. Aliterasyonla (aynı sessiz harfin metinde çokça yer alması) dolu bir metin karşımıza çıkmaktadır. Örneğin "n" sesi. Asonans (aynı sesli harfin metinde çokça yer alması) ile ilgili örneğin "e" sesinin metinde çok fazla yer alması da yine metnin mensur şiir olduğunu gösteren bir unsurdur.

Örnek 4


MÜNZEVİ YILDIZ
Kuşlara benzer kelimeler, odana dolarlar bir akşam. Nereden gelirler bilinmez. Kâh çığlık çığlığadırlar, kâh sesleri işitilmez.

Çiçeğe benzer kelimeler: turuncu, erguvan, beyaz. Bir rüzgâr sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz:

Saçlarından yakalayamıyorsun zamanı, mısraa, şarkıya kaybedemiyorsun. Ve sükût medar ormanlarındaki bitkiler gibi büyüdükçe büyüyor. Senin türben kelimeler. Yuvarlanırken tırnaklarını kâğıda geçirmek istiyorsun; kâğıda, yani ebediyete. Zavallı çocuk, bilmiyorsun ki ebediyet sümüklü böceğin izleri kadar aldatıcı.

Cemil Meriç

Açıklama: Cemil Meriç, mensur şiir türünde eseri olan nadide şahsiyetlerden biridir. Yukarıdaki metin okunduğunda metnin hem düz yazıya hem de şiire benzediğini görmekteyiz. Metnin cümlelerden oluşması, metinde var olan iç ahenk, metnin kafiyesiz ve ölçüsüz olması, şairane bir söyleyişin metinde yer alması, metnin anlatımındaki yoğunluk metnin mensur şiir olduğunun kanıtlarıdır.

MsXLabs.org
-derlemedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Nisan 2017       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
mensur sıır yazan ılk sanatcı halıt zıya usaklıgıl eserı ıse mezardan sesler

Benzer Konular

24 Şubat 2017 / iso09 Cevaplanmış
24 Şubat 2017 / Ziyaretçi Cevaplanmış
26 Şubat 2017 / Misafir Cevaplanmış
22 Mart 2016 / darkkis79 Soru-Cevap
10 Ocak 2016 / Safi X-Sözlük