Arama

Anne ve Çocuk İlişkileri

Güncelleme: 30 Aralık 2011 Gösterim: 2.950 Cevap: 1
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
11 Kasım 2011       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Anne ve Çocuk İlişkileri
anne cocuk bebek

Annenin çocukla ilişkisinin en önemli evresi, doğumdan hemen önce başlayıp, doğumdan sonraki aylarda süregelen ilişkidir. Burada annenin başta eşinin desteği olmak üzere toplumca destek ve yardıma ihtiyacı vardır. Anne çocuk ilişkisinde fiziksel temas büyük önem taşır. Annenin beden kokusu, ısısı, çocuğu alış biçimi bu iletişimde çok önemlidir. Özellikle 0-3 yaş arasında olması gereken bu yakın ilişkinin gerçekleşmemesi, gelecekte görülebilen birtakım davranış bozukluklarının sebebi olarak gösterilmektedir. Yine bu dönemde annenin yokluğundan kaynaklanan “duygusal yoksunluk”, gerek zihinsel gerek duygusal ve sosyal gelişim gerilemesine ve gecikmesine neden olabilmektedir.

Hayatın ilk yılında bebeğin psiko-sosyal görevi, güvenmeyi öğrenmektir. Bebek ile annesi arasındaki ilişkiden doğan güven duygusu, insanın ileride kuracağı kişiler arası ilişkilerin temelini oluşturur. Bebeğin ihtiyaçlarına annenin yerinde ve zamanında yönelebilmesi, onun sıkıntılarını giderebilmesi, sözsüz dilini anlayabilmesi anneyle bebek arasında kurulan karşılıklı anlayış ve güvenin temelini oluşturur.

Anne bebek arasındaki ilişki
öncelikle bebeğin fiziksel ve ruhsal gereksinimlerini doyurur. Her çocuk biyolojik ve genetik yapısı, zeka, duygusal ve sosyal gelişimi açısından başkalarından, hatta öz kardeşlerinden farklıdır. Bu nedenle çocuk yetiştirmenin ustalığı, her çocuğa göre ayrı ve her çocuğun içinde bulunduğu döneme uygun düşecek biçimde farklı davranabilmekte yatar.

Sağlıklı anne çocuk ilişkisinin oluşumunda annenin ruh sağlığı büyük önem taşımaktadır. Mutsuz bir evlilik sonucu, annenin eşinden yeterli ilgi görememesi, ailenin ekonomik sıkıntıları, babanın, çocuğun doğumunu isteksiz bir şekilde karşılaması, annenin gerginliğini artıran, dolayısıyla anne çocuk ilişkisini zedeleyen etmenlerdir.

İki yıl içinde anne-çocuk arasındaki duygusal ilişkiler, gelişmenin temelini oluşturur. Bebeğine karşı sıcak bir yaklaşım içindeki anne, dil gelişimi açısından “cıvıldama” evresini yaşayan 3 ay dolaylarındaki bebeğiyle adeta sohbet eder. Bu iletişim gelişiminin tümünü özellikle dil gelişimini olumlu açıdan etkiler.

Annenin okşayarak, besleyerek, oynayarak çocuğuyla kurduğu diyalog, duygusal doyumun sağlanmasına ve
anne-çocuk arasındaki köprünün pekişmesine neden olur. Schaffer, en başarılı anne çocuk ilişkisinin bebeğin doğal faaliyetlerine annenin geliştirdiği cevapla başladığını vurgular. Bowlby, gelişimin temelinde anne ile çocuk arasındaki sıcak ilişkinin bulunduğunu savunur. Bowlby’e göre bu ilişki doyum ve haz nedenidir.


"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_VICTORY_ - avatarı
_VICTORY_
VIP Silent storM
30 Aralık 2011       Mesaj #2
_VICTORY_ - avatarı
VIP Silent storM
Bebek için anne, dünyanın tamamıdır.Bu ilişkiden doğan güven duygusu,çocuğun gelecekte kuracağı bireyler arası ilişkinin temelini oluşturur.

Anne - çocuk ilişkisindeki süreklilik, tutarlılık, aynılık çocukta temel güven duygusunun özünü oluşturur.Bebeklik çağında elde edilen güven duygusunun niceliği,bebeğe verilen besinlerin yada yapılan sevgi gösterilerinin niceliğine değil daha çok anne – çocuk ilişkisinin niteliğine bağlıdır.Yaşamın ilk yılında çocukla kurulan duygusal iletişim, çocukta güven yada güvensizlik duygularının oluşumuna neden olur.Bu dönemde bebeğin psiko-sosyal görevi,güvenmeyi öğrenmektir.Bebek ile annesi arasındaki ilişkiden doğan güven duygusu, çocuğun gelecekte kuracağı bireylerarası ilişkilerinin temelini oluşturur.

Bebek için anne dünyanın tamamıdır.Anne gülümsedikçe bebekte gülümser ve karşılıklı sıcak bir ilişki başlar.İşte bu karşılıklı olumlu ilişki, güvenin temelini oluşturur.Bebekte bu duyguyu doyurmayan anneler, kendine güveni olmayan kişilerin yetişmesine ortam hazırlar.

Kısaca, anne, bebeğin davranışlarına duyarlıysa, bebek anneye güvenle bağlanmakta, bebeğin etkileşime girme isteklerini reddediyorsa, bebek bu duygudan yoksun kalmaktadır.

Dört farklı anne yaklaşımından söz edilebilir;
1.Duyarlı anne , bebekten gelen işaretlere ve iletişim simgelerine olumlu tepki verir.Sağlıklı bir etkileşim ortamını hazırlar.Buna karşılık duyarsız anne , son derece keyfi bir yaklaşımla ilişkiye katılır.Kendi arzuları ön plandadır.Ruh hali ilişkiye yön verir.

2.Kabul eden anne, çocuğuna bakma ve ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğunu genellikle üstlenir.ara sıra sinirlilik belirtilerini gösterir.Buna karşılık reddeden anne, çocuğa karşı sevgi ve şefkatini gölgede bırakan öfke ve içerleme duyguları ile doludur.Çoğunlukla çocuğa sinirlenir ve ceza ile bir denetim kurmaya çalışır.Çocuğunu kucağına almaz, okşamaz.Çocukla tensel temas kurmaz, onunla bir bakıcının ilgilenmesini sağlayarak, kendi yaşantısını sürdürür.

Sekiz aylık bebeğini isteksiz bir şekilde kucağına alan anne, onun bu isteksizliğine karşı, bebekte de elleri ve ayaklarıyla irkilme tepkisi gördüğünü söylüyordu.Böyle bir ortamda büyüyen çocuk, anne sevgisi ve korunma ihtiyaçlarının karşılanamamasından doğan bir duygusal açlık içindedir.

3.İş birliği eğilimli anne, Çocuğun özerkliğine saygı duyar.Nadiren onun üzerinde doğrudan bir denetim kurmaya çalışır.Buna karşılık mücadeleci anne, çocuğun o andaki ruh halini veya etkinliğini yeterince dikkate almadan, kendi arzularını ona zorla benimsetmeye çalışır.

Annenin isteklerinin aşırılığı karşısında başarısızlığa uğrayan çocuk, bir yandan kendi gözünde de değersizleşirken öte yandan cesareti kırıldığı için başarı için çaba göstermez.

Yine bu gruptaki bazı annelerin aşırı koruyucu tavrı, çocuğun kendi kendini yöneten, özerk bir birey olmasını engeller.Murathan Mungan, Yüksek Topuklar isimli kitabında (2002), bu gruba giren anneleri şöyle betimler:”Umumi yerlerde çocuklarına gösterdikleri ilgide her zamankinden fazla bir şey vardır.Hem çevreye ne kadar iyi bir anne olduklarını gösterme fırsatını kullanmak isterler hem de bulundukları yeri yalnızca kendi egolarıyla işgal etmeye uğraşırlar.Çocuklarına ilişkin her şey ;yemek yemeleri, uyumaları abartılı bir seremoniye,çirkin bir teşhirciliğe dönüşür.”

4.Erişilebilir-ulaşılabilir anne,çocuğun iletişim girişimlerini tanır ve belli uzaklıktan da bunları fark eder;dolayısıyla dikkati kolaylıkla çocuğa çevrilir.İlgisiz, kayıtsız anne ise kendi etkinlikleri ve düşünceleriyle fazlasıyla meşgul olduğundan, çocuğun iletişim girişimlerini çoğunlukla fark etmez.

Annenin mutluluğu ve ruh sağlığı, çocuk yetiştirmedeki etkinliği açısından da özel bir önem taşır. İlgili anne, sadece çocuğu doğrultusunda yaşamak yerine, kendisi için de bir şeyler yapıyorsa, çocuk da kendi adımlarıyla gelişip öğrenmeyi başaracaktır.Kendi ilgilerini geliştirmeye devam eden anneler çocuklarında da benzer girişimleri destekler.

Annenin kişisel yaşamı iyi gittiğinde, çocuğuyla çok daha iyi bir ilişki içine girer.Söz gelişimi mesleğini icra etmenin mutluluğunu yaşayan ve eşiyle iyi ilişki içinde olan bir, annenin çocuğuna karşı tutumu olumludur.Buna karşılık, anne bir şeylerden endişe duyduğunda, çocuğun hareketleri daha fazla canını sıkacaktır.

Ev işleri dışında başka hiçbir uğraşı olmayan yada eşiyle mutsuz bir birliktelik içerisinde olan bir annenin çocuğuna karşı tavrı olumsuz olabilir.Böyle bir durumda yaşanan bir problem,çocuğun davranışından çok, annenin ruh haline bağlı olabilir.

Babanın “dolaylı görevinden biri” de sıcak anne- çocuk ilişkisinin zeminini hazırlayabilmektir.Yapılan bazı araştırmalara göre, böyle bir ilişkinin gerisinde, “destekleyen baba” faktörünün olduğu görülmektedir.

Eğer baba, sorumluluklarının bilincinde bir bireyse, bu durum annenin rahatlamasına ve çocuğuyla sıcak ilişkiler geliştirmesine sebep olur.

Sonuç olarak, mutlu ve doyumlu çocuklar yetiştirebilmek için, öncelikle annenin mutlu ve doyumlu bir birey olması gerekir.

“Anneliğe hazırlık” , özel önem taşır. Anneliğe hazır olan birey, çocuğuyla bütünleşir, onunla tensel temas içindedir. Onun, anne sütünden dolu dolu yararlanmasına olanak verir.Buna bağlı olarak çocuğu için “yeterli duygusal besi”yi ona aktarabilir.Böyle sıcak ve sevecen bir çevrede de, istenen “sağlıklı etkileşim ortamı kendiliğinden oluşur.
Tesadüfen Zirveye Çıkılmaz... Çıkılsa Bile Durulmaz...

Benzer Konular

19 Nisan 2010 / Pasakli_Prenses Sosyoloji
23 Aralık 2012 / Misafir Psikoloji ve Psikiyatri
12 Haziran 2013 / _Yağmur_ Arşive Kaldırılan Konular
23 Kasım 2008 / B.L.A.C.K Taslak Konular