Arama

Ali Kuşçu

Güncelleme: 10 Kasım 2016 Gösterim: 320.559 Cevap: 5
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi

Ali Kuşçu, asıl adı Ali Bin Muhammed

Ad:  Ali Kuşçu.JPG
Gösterim: 9183
Boyut:  45.0 KB

(d. Semerkant - ö. 18 Aralık 1474, İstanbul)
Türk astronomi ve matematik bilgini. Arap diliyle ilgili yapıtlarıyla da ünlüdür.


Babası Mehmed Bey, Timurlu hükümdarı Uluğ Bey’in doğancısıydı. Bu nedenle Kuşçu olarak anılan Ali Muhammed, Semerkand’ da gördüğü ilk öğreniminden sonra, Kadızade-i Rumi ile Uluğ Bey’den matematik ve astronomi dersleri aldı. Sonra gizlice gittiği Kirman’da öğrenimini tamamladı. Semerkant’a dönünce, Ay’ın evrelerini anlatan Risâle-i Hallü’l-Eşkâli’l-Kamer adlı ilk yapıtını, kaçışını bağışlatmak için Uluğ Bey’e sundu. Uluğ Bey de Ali Kuşçu’yu Semerkant’taki ünlü gözlemevinin başına getirdi. Zic-i Uluğ Bey adıyla bilinen büyük yıldız katalogu, Ali Kuşçu ile Uluğ Bey’in o dönemdeki ortak çalışmalarının ürünü sayılır.

Uluğ Bey’in öldürülmesi (1449) üzerine Tebriz’e giderek Akkoyunlu Uzun Hasan’a sığındı ve barış görüşmelerinde elçilik göreviyle İstanbul’a gönderildi. Ali Kuşçu’yu saygiyla karşılayan II. Mehmed (Fatih), Ayasofya Medresesi’nde ders vermesini önerdi. Elçilik görevini tamamlamak üzere Tebriz’e gidip geldikten sonra İstanbul’a yerleşen Ali Kuşçu, Ayasofya Medresesi’nde Molla Sarı Lütfü, Kivameddin Kasım ve Sinaneddin Yusuf gibi öğrenciler yetiştirdi. Onun gelişiyle İstanbul medreselerinde astronomi öğretimi canlılık kazandı.

Fen bilimlerinin yanı sıra kelam, hadis, tefsir, Arapça dilbilgisi ve sözdizimi gibi konularda da yazıları olan Ali Kuşçu’nun en önemli yapıtı, Zic-i Uluğ Bey Şerhi’dir. Farsça yazdığı bu açıklamada, Zic’in düzenlendiği dönemdeki en ileri kuramsal matematik bilgilerini verir. Bir başka önemli astronomi yapıtı, 1457’de Farsça yazdığı Risâle fil-Hey’e’dir. Önsöz ve iki makaleden oluşan bu yapıta, gökcisimlerinin Yerden uzaklıklarına ilişkin bilgiler içeren üçüncü bir makale ekleyerek Risâletül Feîhiyye adıyla Arapçaya çevirdi.

Semerkant’ta Farsça yazdığı Risâle fil Hisab' da Risaletül Muhammediye adıyla Arapçaya çevirerek II. Mehmed’e (Fatih) sundu. Nasıreddin Tusi’nin İslam felsefesine ilişkin Tecridül Kelam adlı yapıtına bir şerh yazdı. Bu kitap, medrese öğrencileri arasında daha çok Şerh-i Cedid (ös 1884) olarak bilinirdi. Arapça dilbilgisine ilişkin Unkuduz Zevahir de, önemli incelemeleri arasında sayılır.

Kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Baturalp; 10 Kasım 2016 17:23
Biyografi Konusu: Ali Kuşçu nereli hayatı kimdir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mayıs 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Ali_Kuşçu.JPG
Gösterim: 4033
Boyut:  19.3 KB

ALİ KUŞCU


Türk-İslam dünyasının büyük astronomi ve kelam alimi olan Ali Kuşçu, XV. yüzyıl başlarında Semerkant’ta doğdu. Babası Muhammed, ünlü Türk Sultanı ve astronomu Uluğ Bey’in kuşçusu olduğu için, ailesi ‘Kuşçu’ lakabıyla meşhur oldu. Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye ilgi duyan Ali Kuşçu, devrin en büyük alimleri olan Bursalı Kadızâde Rumî, Gıyâseddin Cemşîd ve Muînuddîn Kâşî’den matematik ve astronomi dersi aldı.

Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman’a gitti. Burada Hall-ü Eşkâl-i Kamer (Ay Safhalarının Açıklanması) adlı risale ile Şerh-i Tecrîd adlı eserini yazdı.Ali Kuşçu, Semerkant ve Kirman'da eğitimini tamamladıktan sonra Uluğ Bey'e yardımcı ve rasathanesine müdür olmuştu. 1449'da hacca gitmek istedi. Tebriz'de Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük saygı gösterdi ve Fatih'le barış görüşmelerinde yardımını istedi. Ali Kuşçu, Uzun Hasan'ın sözcülüğünü yaptıktan sonra Fatih'in davetiyle İstanbul'a geldi. XV. yüzyılın ilk yarısında, Semerkant, dünyanın en önemli bilim merkeziydi.

Uluğ Bey Rasathanesi, gök bilgisi araştırmaları için en doğru sonuçları alıyordu. Rasathanenin genç müdürü Ali Kuşçu, gece gündüz demeden çalışıyor, bilimsel gerçeklere yenilerini katmak için uğraşıp didiniyordu.

Gökyüzü bilgisi (astronomi), hem değişmez kuralların, kanunların tespit edilmesine yarıyor, hem de gözlemlerle kontrol edilebiliyordu. Otuz yıla yakın bu işte çalışan Ali Kuşçu, bir gün ansızın her şeyi yüzüstü bırakarak hacca gitmeye karar vermişti. Buna da sebep, en olmayacak bir zamanda, sevgili hükümdarı Uluğ Bey'in 1449 yılında öldürülmesiydi. Gürgân tahtının bu bilgin ve kudretli hûkümdarı, kendi öz oğlu Abdüllâtif'in ihânetine uğramıştı.

Uluğ Bey, Ali Kuşçu için bambaşka bir mânâ taşıyordu. Her şeyden önce hocasıydı. Ondan matematik ve astronomi dersleri almış, eserlerini uzun uzun incelemiş, sohbetlerinde bulunmuş, hâttâ Doğancıbaşısı olduğu için, adının ucundaki “Kuşçu” lâkabı bile böylece yadigâr kalmıştı.Uluğ Bey, kendi kurduğu rasathaneye de müdür olarak Ali Kuşçu'yu lâyık görmüş, henüz tecrübesiz bir çağdayken bu dev rasathanenin başındaki çalışmalarda, ona bizzat yardımcı olmuştu. İşte Uluğ Bey'in bir ihanete kurban giderek öldürülmesi Ali Kuşçu'yu can evinden vuran bir olaydı.

Ali Kuşçu bu olayla çok kırıldı. Çoluk çocuğunu toparlayıp Tebriz'e geldi. Uzun Hasan kendisine o kadar saygı gösterdi ki, Konstantiniye Fâtih'i, bir devri kapayıp yenisini açan genç cihangirle ihtilâfında aracılık etmesini istedi. Genç Fâtih'in de bilgin olduğunu, bilginlere büyük saygı gösterdiğini biliyordu. İstanbul'da olup bitenler, kuş kanadıyla Tebriz'e ulaşıyordu. Şiîlerin casusları ve habercileri yalnız padişahın savaş niyetlerine ve hazırlıklarına dair haberler ulaştırmakla kalmıyorlardı.

Bunun üzerine Ali Kuşçu, kendisine bunca itibar eden Uzun Hasan'ın dileğini kırmayarak yol hazırlıklarını tamamladı. Semerkant'ta Kızıl Elma olarak bilinen eski Bizantium'a ulaştı. Haberciler; onun geleceğini daha önceden saraya uçurmuşlardı. Huzura kabul edildiği zaman Osmanlı hükümdarından beklemediği kadar iltifat gördü. Çünkü, kendisinden önce, eserleri İstanbul'ca biliniyordu. Uluğ Bey Rasathanesi'ndeki çalışmalarından, Semerkant'a aylarca uzak bulunan İstanbul'daki hükümdarın haberi vardı.

Osmanlı tahtında oturan II. Mehmet (Fatih), gayet dikkatli, bilgili, uyanık bir padişahtı. Âdet olan merasimle Uzun Hasan'ın elçisini kabul etmiş, dileklerini dinlemiş, ama hemen geri dönmesine izin vermemişti. Ondan, gelip artık batıya kaymış olan ilim merkezlerini aydınlatmasını, bilgisiyle İstanbul medreselerinde ilim heveslisi gençleri yetiştirmesini rica etti.

Bu teklif, Ali Kuşçu için beklenmedik bir iltifattı. Cefâlı olduğu kadar şefkatli olduğunu da bildiği Fatih'in isteği, onun için emir demekti. Ama, ahlâkı dürüst bir ilim adamı olduğunu şu sözlerle ispat etti: “Hünkârım izin verirlerse önce Tebriz'e döneyim. Çünkü burada bulunuşumun gerçek sebebi, Akkoyunlu Hükümdarı'nın elçisi olmaktır. Elçiye zeval yoktur. Gerektir ki, hünkârımın lütûfkâr davetini kabul etmeden önce vazifemi iyi bir sonuca ulaştırdığımı, beni gönderen, bana güvenmiş olan insana bildireyim...”

Ali Kuşçu'nun bu mazereti, Fatih'e son derece akla yakın göründü. Padişah; iki şeye birden sevinmişti: Kuşçu, davetini kabul etmişti, gelip buradaki ilim öğrencilerini yetiştirecekti. İkincisi ise, son derece mert ve ahlâklı bir insandı. Her haliyle, medreselerde yetiştireceği gençlere örnek olacaktı. Bu sebeple, bir müddet daha misafir ettikten sonra kendisine izin verdi.

Değerli matematik ve astronomi bilgini Ali Kuşçu, sözünü tuttu. İki yıl sonra, ailesini de alarak Tebriz'den hareket etti. Osmanlı İmparatorluğunun sınırlarından karşılanarak ihtişam içinde İstanbul'a getirildi. Ölümüne kadar da gençleri yetiştirmekle uğraştı. Kuşçu’nun ders vermeye başlamasıyla, İstanbul medreselerinde astronomi ve matematik alanında büyük gelişme oldu.

Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelişi önemlidir; çünkü o zamana kadar İstanbul’da astronomi ile uğraşan güçlü bir bilgin yoktu. Ali Kuşçu, Osmanlılar arasında astronomi bilimini yaydı.
Ali Kuşçu'nun, hepsi de birbirinden değerli pek çok eseri vardır: Bunların başında Risâle fi'l-Hey'e (Astronomi Risalesi) gelir. Bu, nefis bir astronomi kitabıdır. Ali Kuşçu, bu eseri Farsça yazmış, sonra bazı eklemelerle Arapça'ya çevirmiştir. Fatih Sultan Mehmet'e, Arapça olan nüshayı sunmuştur. Uluğ Bey'in, yıldız hareketlerini inceleyen Zîç adlı eserini de yorumlamış, ve genişletmiştir. Ayrıca, Risâle fi’l-Fethiye (Fetih Risalesi), Risâle fi’l-Hesâb (Matematik Risalesi) bilinen eserlerindendir.

Ali Kuşçu 1474’te İstanbul’da vefat etti.
Son düzenleyen Baturalp; 10 Kasım 2016 15:39 Sebep: başlık ve sayfa düzeni foruma uygun resim eki
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2010       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ALİ KUŞÇU’NUN ESERLERİ

Ali Kuşçu'nun değişik alanlardaki eserlerini beş grupta toplamak mümkündür.

1 Astronomi Eserleri:
  • o 1.1. Şerh-i Zîc-i Uluğ Bey: Süleymaniye, Carullah, nr. 1493, 215 yaprak.
  • o 1.2. Risâle fî Halli Eşkâli Mu‘addili’l-Kamer li'l-Mesîr (Fâide fî Eşkâli ‘Utârid): Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, III. Ahmet, nr. 3843, yaprak 270b-273a.
  • o 1.3. Risâle fî Asli'l-HâricYumkin fî's-Sufliyyeyn: Bursa İl Halk Kütüphanesi, Hüseyin Çelebi, nr. 751/8, yaprak 124b-125b.
  • o 1.4. Şerh ‘ale't-Tuhfeti'ş-Şâhiyye fî'l-Hey'e: Süleymaniye, Ayasofya, nr. 2643, 64 yaprak.
  • o 1.5. Risâle der ‘İlm-i Hey'e: Süleymaniye, Ayasofya, nr. 2640/1, 24 yaprak.
  • o 1.6. el-Fethiyye fî ‘İlmi'l-Hey'e: Süleymaniye, Ayasofya, nr. 2733/1, 70 yaprak.
  • o 1.7. Risâle fî Halli Eşkâli'l-Kamer: Bursa İl Halk Kütüphanesi, Hüseyin Çelebi, nr. 751/7, yaprak 119b-123b.
2. Matematik Eserleri:
  • o 2.1. er-Risâletu'l-Muhammediyye fî'l-Hisâb: Süleymaniye, Ayasofya, nr. 2733/2, yaprak 71b-168b.
  • o 2.2. Risâle der ‘İlm-i Hisâb: Süleymaniye, Ayasofya, nr. 2640/2, yaprak 25b-72b.
3. Kelâm ve Usûl-i Fıkıh Eserleri:
  • o 3.1. eş-Şerhu'l-Cedîd ‘ale't-Tecrîd: Süleymaniye, Çorlulu Ali Paşa, nfr. 305, 285 yaprak.
  • o 3.2. Hâşiye ‘ale't-Telvîh: Süleymaniye, Carullah, nr.1438/2, yaprak 13b-20a.
4. Mekanik Aletleri Hakkındaki Eseri:
  • o 4.1. et-Tezkire fî Âlâti'r-Ruhâniyye.
5. Dil ve Belagat Eserleri:
  • o 5.1. Şerhu'r-Risâleti'l-Vad‘iyye: ‘Adûduddîn İcî'nin Fâ'ide fî'l-Vad‘ adlı risâlesinin şerhidir (Köprülü, nr. II, 339/1; Râgıb Paşa, nr. 1285/6, 1289/3; Kayseri Raşid Efendi, nr. 1001/4).
  • o 5.2. el-İfsâh: İbn Hâcib (ö.h.646)'in Arapçanın cümle yapısı konusunda kaleme aldığı el-Kafiye fi'n-Nahv adlı eserinin şerhidir. (Raşid Efendi, nr. 9226, Topkapı Sarayı Müzesi, Emanet Hazinesi, nr. 1891, 1892).
  • o 5.3. el-‘Unkûdu'z-Zevâhir fî Nazmi'l-Cevâhir: Arapça sarf ilmi konusunda kaleme aldığı bir giriş ve üç bölümden oluşan bir eseridir (Süleymaniye, Fatih, nr. 4676, 148 yaprak; Yeni Cami, nr. 1181/1; Laleli, nr. 3030/10; Şehit Ali Paşa, nr. 2576, 2577, 2578). Sultan Selim döneminde Müftüzâde Abdürrahim tarafından şerh edilmiştir.
  • o 5.4. Şerhu'ş-Şâfiye: İbn Hâcib'in sarf ilmindeki eş-Şâfî adlı eserinin Farsça şerhidir (Köprülü, nr. 1598, vr.42-234).
  • o 5.5. Risâle fî Beyâni Vad‘i'l-Mufredât: Kelimelerin bir anlam için konulmasıyla ilgili küçük bir risaledir (Süleymaniye, Şehit Ali Paşa, nr. 2830; Hafit Efendi, nr, 450, vr. 80b-81a; Köprülü, nr. 1610/35).
  • o 5.6. Fâ'ide li-Tahkîki Lâmi't-Ta‘rîf: Harf-i tarifin bazı özellikleri üzerinde duran tek varaklık bir risâledir (Köprülü, nr. 1593/21; Süleymaniye, Reşid Efendi, nr. 1032/39).
  • o 5.7. Risâle mâ Ene Kultu: Taftazanî'nin Telhîsu'l-Miftâh üzerine yazdığı ve el-Mutavveldiye tanınan şerhte geçen "mâ ene kultu" ibaresiyle ilgili olarak yazılmıştır. Risâle fî Beyâni Sebebi Takdîmi'l-Musnedi İleyh diye de anılır (Süleymaniye, Reşid Efendi, nr. 1032/30; vr. 183-187; Köprülü, nr. III, 704/3; Ragıb Efendi, nr. 374, vr.208-211).
  • o 5.8. Risâle fî'l-Hamd: Seyyid Şerîf el-Curcânî'nin el-Hâşiyetu'l-Kubrâ'sında söz konusu ettiği "hamd" ile ilgili sözlerin tahkikine dair bir risaledir (Süleymaniye, Fatih, nr. 5384, vr. 68-70).
  • o 5.9. Risâle fî ‘İlmi’l-Me‘ânî: İlm-i Me‘ânî konusunda küçük bir risâledir (Süleymaniye, Carullah, nr. 2060, vr. 136-137).
  • o 5.10. Risâle fî Bahsi’l-Mufred: Arapça’da basit ve mürekkep kavramlar hakkında dil felsefesi ağırlıklı bir risaledir (Süleymaniye, Pertevniyal, nr. 896, vr. 7b-8b; Şehit Ali Paşa, nr. 2761, vr. 63-68).
  • o 5.11. Risâle fî’l-Fenni’s-Sânî min ‘İlmi’l-Beyân: Belagat ilimlerinden beyân ilmi hakkında kısa bir risaledir (Süleymaniye, Yazma Bağışlar, nr. 4140, vr. 78a-81a).
  • o 5.12. Tefsîru’l-Bakara ve Âli ‘İmrân: Kehhâle tarafından zikredilen bu eserin herhangi bir nüshasına rastlanmamıştır.
  • o 5.13. Risâle fî'l-İsti‘âre: Bu risâlede hakikat, mecaz, istiare ve kinaye konuları örneklerle incelenmektedir.
Kaynaklarda Ali Kuşçu'ya nispet edilen, ancak nüshaları tespit edilemeyen başka eserler de vardır. Bunlar: Târîhu Ayasofya, Tefsîru'z-Zehraveyn, Mahbûbu'l-Hamâ'il, Risâle fî Mevdû‘ati'l-‘Ulûm, Meserretu'l-Kulûb fî Def‘i'l-Kurûb.

Son düzenleyen Baturalp; 10 Kasım 2016 15:45 Sebep: sayfa düzeni
kingmaster - avatarı
kingmaster
Ziyaretçi
4 Nisan 2011       Mesaj #4
kingmaster - avatarı
Ziyaretçi

Ali Kuşçu, asıl adı Ali Bin Muhammed

Ad:  Ali_Kuşçu2.JPG
Gösterim: 16786
Boyut:  23.2 KB

(d. 1403, Semerkant - ö. 16 Aralık 1474, İstanbul),Türk gökbilimci, matematikçi ve dilbilimcidir.

Gökbilimci ve kelam alimi olan Ali Kuşçu, 15. yüzyıl'da Semerkant'ta doğdu. Babası Muhammed, Timur İmparatorluğu Sultanı ve astronomu Uluğ Bey'in kuşçusu olduğu için, ailesi "Kuşçu" lakabıyla meşhur oldu.

Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye ilgi duyan Ali Kuşçu, Bursalı Kadızâde Rumî, Gıyâseddin Cemşîd ve Muînuddîn Kâşî’den matematik ve astronomi dersi aldı. Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman'a gitti. Burada Hall-ü Eşkâl-i Kamer (Ay Safhalarının Açıklanması) adlı risale ile Şerh-i Tecrîd adlı eserini yazdı. Ali Kuşçu, Semerkant ve Kirman'da eğitimini tamamladıktan sonra Uluğ Bey'e yardımcı ve rasathanesine müdür oldu. 1449'da hacca gitmek istedi. Tebriz'de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük saygı gösterdi ve Osmanlı Devleti ile barış görüşmelerinde yardımını istedi.

Ali Kuşçu, Uzun Hasan'ın sözcülüğünü yaptıktan sonra II. Mehmed'in davetiyle İstanbul'a geldi. Osmanlı - Akkoyunlu sınırında II. Mehmed'in emriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu, Ayasofya medresesine müderris oldu. Ali Kuşçu, 16 Aralık 1474 tarihinde İstanbul'da öldü.

Eserleri


  • Risale-i fi'l Hey'e (astronomi)
  • Şerh-i Tici Uluğ Bey (astronomi)
  • Risale-i fi'l Fethiye (astronomi, Risale-i fi'l Hey'e adlı eserinin Arapçasıdır)
  • Risale fi'l Muhammediye (matematik, cebir ve hesap)
  • Unkud-üz-Zevahir fi Man-ül-Cevahir (Günümüz Türkçesi: Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım)
Son düzenleyen Baturalp; 10 Kasım 2016 16:18 Sebep: foruma uygun resim eki
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
24 Nisan 2011       Mesaj #5
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Ali Kuşçu


(? - 1474, İstanbul)
Türk astronomu.


İlköğrenimini Semerkant'ta yaptı. Bizzat Uluğ Bey'den matematik ve astronomi öğrendi. Daha sonra öğrenimine Kirman'da devam etti ve Semerkant'a döndü. Uluğ Bey'in Semerkant'ta kurduğu rasathanenin başına geçti. Uluğ Bey'in ölümünden sonra Semerkant'tan ayrıldı, bir süre Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanında Tebriz'de kaldı (1449). Uzun Hasan, Osmanlılarla barış konuşmalarını yürütmek üzere onu elçi olarak Fatih'e (II. Mehmet) yolladı. Ünlü bilgine hayran olan Fatih, kendisini İstanbul'a yerleşmeye çağırdı. O da elçilik görevini tamamlayınca İstanbul'a yerleşti. Ayasofya Medresesi'nde müderrislik yaptı. Din, astronomi ve matematik üstüne yapıtlar verdi.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs
Son düzenleyen Baturalp; 10 Kasım 2016 14:52 Sebep: başlık ve sayfa düzeni
Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
10 Kasım 2016       Mesaj #6
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

ALİ KUŞÇU

Ad:  Ali_Kuşçu.JPG
Gösterim: 5230
Boyut:  42.4 KB

15. yüzyılda yaşamış olan önemli bir astronomi ve matematik bilginidir. Babası Timur'un (1369-1405) torunu olan Uluğ Bey'in (1394-1449) doğancıbaşısı idi. "Kuşçu" lakabı buradan gelmektedir.

Ali Kuşçu, Semerkand'da doğmuş ve burada yetişmiştir. Burada bulunduğu sıralarda, Uluğ Bey de dahil olmak üzere, Kadızâde-i Rûmi (1337-1420) ve Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşi (?-1429) gibi dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri almıştır.

Ali Kuşçu bir ara, öğrenimini tamamlamak amacı ile, Uluğ Bey'den habersiz Kirman'a gitmiş ve orada yazdığı Hall el-Eşkâl el-Kamer adlı risalesi ile geri dönmüştür. Dönüşünde risaleyi Uluğ Bey'e armağan etmiş ve Ali Kuşçu'nun kendisinden izin almadan Kirman'a gitmesine kızan Uluğ Bey, risaleyi okuduktan sonra onu takdir etmiştir.

Ali Kuşçu, Semerkand'a dönüşünden sonra, Semerkand Gözlemevi'nin müdürü olan Kadızâde-i Rûmi'nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçmiş ve Uluğ Bey Zici'nin tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Ancak, Uluğ Bey'in ölümü üzerine Ali Kuşçu Semerkand'dan ayrılmış ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına gitmiştir. Daha sonra Uzun Hasan tarafından, Osmanlılar ile Akkoyunlular arasında barışı sağlamak amacı ile Fatih'e elçi olarak gönderilmiştir.

Bir kültür merkezi oluşturmanın şartlarından birinin de bilim adamlarını biraraya toplamak olduğunu bilen Fatih, Ali Kuşçu'ya İstanbul'da kalmasını ve medresede ders vermesini teklif eder. Ali Kuşçu, bunun üzerine, Tebriz'e dönerek elçilik görevini tamamlar ve tekrar İstanbul'a geri döner. İstanbul'a dönüşünde Ali Kuşçu, Fatih tarafından görevlendirilen bir heyet tarafından sınırda karşılanır. Kendisi için ayrıca karşılama töreni yapılır. Ali Kuşçu'yu karşılayanlar arasında, zamanın ulemâsı İstanbul kadısı Hocazâde Müslihü'd-Din Mustafa ve diğer bilim adamları da vardır.

İstanbul'a gelen Ali Kuşçu'ya 200 altın maaş bağlanır ve Ayasofya'ya müderris olarak atanır. Ali Kuşçu, burada Fatih Külliyesi'nin programlarını hazırlamış, astronomi ve matematik dersleri vermiştir.

Ayrıca İstanbul'un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli Güneş saatleri de yapmıştır. Ali Kuşçu'nun medreselerde matematik derslerinin okutulmasında önemli rolü olmuştur. Verdiği dersler olağanüstü rağbet görmüş ve önemli bilim adamları tarafında da izlenmiştir. Ayrıca dönemin matematikçilerinden Sinan Paşa da öğrencilerinden Molla Lütfi aracılığı ile Ali Kuşçu'nun derslerini takip etmiştir. Nitekim etkisi 16. yüzyılda ürünlerini verecektir.

Ali Kuşçu'nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır. Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra Fatih'e sunulduğu için "Fethiye" adı verilen astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde gezegenlerin küreleri ele alınmakta ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilmektedir. İkinci bölüm Yer'in şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son bölümde ise Ali Kuşçu, Yer'e ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını vermektedir.

Döneminde hayli etkin olmuş olan bu astronomi eseri küçük bir elkitabı niteliğindedir ve yeni bulgular ortaya koymaktan çok, medreselerde astronomi öğretimi için yazılmıştır. Ali Kuşçu'nun diğer önemli eseri ise, Fatih'in adına atfen Muhammediye adını verdiği matematik kitabıdır.
biyografi.info
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 11 Ocak 2017 20:30

Benzer Konular

13 Mart 2016 / ggs Cevaplanmış
10 Kasım 2016 / Misafir Cevaplanmış
27 Şubat 2010 / servet_741 Soru-Cevap
26 Mart 2012 / Misafir Cevaplanmış