Arama

Nükleik Asit (Genetik Malzeme)

Güncelleme: 15 Haziran 2016 Gösterim: 10.356 Cevap: 3
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
24 Nisan 2008       Mesaj #1
nicely - avatarı
VIP VIP Üye

Nükleik Asitler


Nükleik asitler, bütün canlı hücrelerde ve virüslerde bulunan, nükleotid birimlerden oluşmuş polimerlerdir. En yaygın nükleik asitler deoksiribonükleik asit (DNA) ve ribonükleik asit (RNA)'dır. İnsan kromozomlarını oluşturan DNA milyonlarca nükleotitten oluşur. Nükleik asitlerin başlıca işlevi genetik bilgi aktarımını sağlamaktır, ancak bazı RNA türleri insan olarak da işlev görürler.

DNA ve RNA'nın ortak özellikleri nelerdir?


  • İkiside Protein sentezinde görevlidir.
  • Yapı ve özellikleri aynıdır.
  • DNA ve RNA'nın yapısındaki bazlar aynıdır. Bunlar Adenin - Guanin - Sitozin(Citozin)'dir.

DNA ve RNA’nın Yapısı ve Özellikleri


Genetik olayların hücrede moleküler düzeydeki temeli genetik mater*yal görevini üstlenen nükleik asitlerin yapı ve özelliklerine dayanır. Nükleik asitlerin iki türü olan deoksiribonükleik asit (DNA) ve ribonükleik asit (RNA) temelde aynı yapısal özelliklere sahiptir.

DNA ve RNA Arasındaki Farklar


DNA
  • Bulunduğu yer Çekirdek, mitokondri, kloroplast, prokaryotların sitoplazmalarında
  • Zincir şekli Çift zincir
  • Yapısındaki bazlar A, T, G, C
  • Yapısındaki şeker Deoksiriboz
  • Sentezlenmesi DNA polimeraz enzimleri sayesinde kendi kendini eşleyerek
  • Hücredeki sentez yeri Prokaryotlarda sitoplazmada, ökaryotlarda, çekirdek ve bazı organellerde
  • Görevi Genetik bilginin depolanması, nesiller arasında aktarılması ve hücredeki metabolik faaliyetlerin yönetimi
  • Nükleotitlere ayrılması DNA-az enzimleri ile
  • Çeşidi1 çeşit
    Ad:  rna.JPG
Gösterim: 1943
Boyut:  64.0 KB
RNA
  • Bulunduğu yer Sitoplazma, çekirdek ve hücre organellerinde
  • Zincir şekli Tek zincir
  • Yapısındaki bazlar A, U, G, C
  • Yapısındaki şeker Riboz
  • Sentezlenmesi RNA polimeraz enzimleri sa*yesinde DNA tarafından
  • Hücredeki sentez yeri Prokaryotlarda sitoplazmada, ökaryotlarda çekirdekte
  • Görevi Protein sentezi, genetik bilginin taşınması
  • Nükleotitlere ayrılması RNA-az enzimleri ile
  • Çeşidi 3 çeşlit: m-RNA, t-RNA, r-RNA
Genler, DNA’daki bazı kimyasal dizilimler olan nükleotidlerden meydana gelmiştir. Çoğunlukla kromozomların içerisinde bulunurlar. Ayrıca DNA molekülü prokaryotlarda (bakteriler) kromozom dışı genetik sistem olan plazmidlerde, Ökaryotik hücrelerde genetik materyalin kromozomlar (Nükleus) dışında temel olarak (hayvan ve bitkilerde ) mitokondri ve (sadece bitkilerde ve alglerde ) kloroplastlarda bulunduğu bilinmektedir.

1953 yılında Watson ve Crick DNA molekülünün kendine has özelliklere sahip bir çift sarmal yapı halinde bulunduğunu ileri sürdüler. Bu araştırıcıların önerdikleri DNA yapısı o tarihlerde başka araştırıcılar tarafından ortaya konulan DNA’ya ilişkin önemli bulgulara dayanmaktadır.

Bir başka önemli bulgu da Chargaff tarafından saptanmıştır. Herhangi bir türe ait DNA’nın nükleotidlerine parçalandığında serbest kalan nükleotidlerde adenin miktarının timine, guanin miktarının da sitozine daima eşit olduğu görülmüştür.

Bu modele göre DNA molekülü, heliks (sarmal) şeklinde kıvrılmış, iki kollu merdiven şeklindedir. Merdivenin kollarını, şeker (deoksiriboz) ve fosfat molekülleri meydana getirir. Deoksiriboz ile fosfat grupları ester bağlarıyla birbirlerine bağlanmıştır. İki kolun arasındaki merdiven basamaklarında gelişigüzel bir sıralanma yoktur. Her zaman guanin de Timin’in karşısına gelir. Hem pürün (yani adenin ve guanin ) ile pirimidin (yani sitozin ile timin) arasındaki hidrojen bağlan, hem de diğer bağlar, meydana gelen heliksin düzgün olmasını sağlar. Pürin ve pirimidin bazları, yandaki şekerlere (riboz), glikozit bağlarla bağlanmıştır. Baz, şeker ve fosfat kombinasyonu, çekirdek asitlerinin temel birimleri olan nükleotidleri meydana getirmiştir. Dört çeşit nükleotid vardır. Bunlar taşıdıkları bazlara göre isimlendirilirler (Adenin, Guanin, Sitozin, Timin).

DNA molekülü kendini oluşturan nükleotidlerin sayısına bağlı olarak, büyüklüğü türden türe değişen, uzun zincir şeklinde bir yapı gösterir.

İki polinükleotid zincirdeki nükleotidler karşılıklı olarak birbirlerine hidrojen bağları ile bağlanmıştır. Bu bağ fosfor bağları kadar kuvvetli olmadığı için pH değişikliği, sıcaklık basınç gibi faktörlerde kolaylıkla birbirlerinden ayrılabilmektedir. DNA’nın kendi kopyasını yapması ve gen açılımı, nükleotidler arasındaki hidrojen bağlarının ayrılması ile gerçekleşir.

Nükleotidler birbirlerine fosfat bağlarıyla bağlanarak, şeker ve fosfat kısımlarının birbirlerini izlediği serilerden oluşan bir omurgaya sahip uzun ve dallanmış polinükleotid zincirlerini meydana getirmiştir. Kovalent ester bağları olarak da bilinen bu bağlar son derece kuvvetlidir. Genetik mühendisliğinin hedeflerinden biri olan klonlama çalışmaları, doğal yolla gerçekleşmesi mümkün olmayan kovalent bağ kırılmalarını gerçekleştirerek yeni türler oluşturma çabalarını içerir.

Nükleotidlerin yapısı bazik olmasına karşın omurgadaki fosforik asit grubunun varlığı polinükleotid zincirlerin asit özellikte olmalarına yol açar ve nükleik asit terimi de bu özellikten kaynaklanır.

Hidrojen bağları daima bir pürin (A,G) ile bir pirimidin (T,C) bazı arasından meydana gelir. A-T baz çiftinde 2 hidrojen bağı, G-C baz çiftleri arasında ise 3 hidrojen bağı bulunmaktadır. Hidrojen bağlarının özelleşmesi; anahtar kilit modelini andıran, uygun nükleotid moleküllerinin karşılıklı gelerek birbirlerine yine uygun sayıda hidrojen bağları ile bağlanmasını sağlar. Böylece zincirin bir kolunda bulunan nükleotidlerin dizilişi, karşı kolda bulunan nükleotidlerin dizilişini bir çeşit dikte ve kontrol eder. Tesadüfe bırakmayan bir titizlikle molekül yapısı oluşturulur ve kontrol edilir.

DNA çift sarmalının dikkate değer ve önemli bir özelliği, molekülü oluşturan zincirlerin birbirlerinden kolaylıkla ayrılabilmesi ve yeniden birleşebilmesidir. Protein sentezi ve DNA replikasyonu (kendi kopyasını oluşturması) bu özellik sayesinde meydana gelebilir. DNA’nın iki zinciri, birbirine sadece H bağları ve hidrofobik etkileşimlerle bağlı olmaları nedeni ile nükleotidleri arasındaki kovalent bağlardaki herhangi bir kopma olmaksızın çözülebilir (denatürasyon) . Aynı şekilde çözülmüş molekülün zincirleri tamamlayıcı bazları arasında H bağlarının oluşumu ile birleşip sarmal yapıyı yeniden oluşturabilir (renatürasyon).

Nükleotidler arasındaki fosfor bağlarının kopması nedeniyle nükleotidlerin yerine başka nükleotid veya nükleotid dizisinin geçmesi mutasyonlara yol açar. Mutasyonların neticeleri ölümcül olabilir. Günümüzde viral hastalıkların başında gelen AİDS’in önüne geçilememesinin en geçerli nedeni, genomu tek zincirli RNA olan virüsün sürekli mutasyonlar geçirerek kendini sürekli yenilemesi gösterilebilir.

Dikkatli ölçmeler sonucu elde edilen değerlerden aynı tip hücrelerde DNA’nın hem kimyasal özelliğinin hem de toplam miktarının, dölden döle sabit kaldığını biliyoruz. DNA’nın hem niceliği ve hem de niteliği, aynı ana hücreden meydana gelen benzer hücrelerde aynı kalmak zorundadır. Bu nedenle hücre mitoz bölünmeye hazırlanırken DNA molekülü boyunca, bütün kromozomlarda bir uçtan diğer uca doğru kendini eşler. Bir DNA molekülü replikasyon (eşleme) yapacağı zaman DNA molekülünün ikili sarmal dizilerini birbirine bağlayan zayıf hidrojen bağları bir fermuar gibi açılır. Eğer molekülün bir ucundan başlarsak teker-teker her pürini, pirimidin eşinden fermuarı açar gibi ayırabiliriz. Bu açılma her iki dizide eşlerinden ayrılan pürin ve pirimidinin uçlarını açıkta bırakır.

Hücrenin hammadde deposunda çeşitli nükleotitler vardır. Bu nükleotitler yüksek enerjili fosfat bağlan taşırlar (ATP molekülünde olduğu gibi). DNA’nın iki dizilişi birbirinden ayrıldığı zaman, depodan gönderilen nükleotitlerin uygun olanları denenerek yerlerini alırlar. Diğerleri uymadıkları için geri çevrilirler. Diğer dizideki eski timin ise ikili sırayı tamamlamak için yeni bir adenin nükleotitle birleşir. İkili sarmal, bir uçtan diğer uca doğru boylu boyunca bir fermuar gibi azar azar açıldıkça uygun tipteki nükleotitler zincirdeki yerlerini alırlar, ikili sarmal dizinin sonuna ulaşıldığında, sonuçta DNA replikasyonu sağlanır.

BAKINIZ
RNA (Ribo Nükleik Asit)
DNA (Deoksiribo Nükleik Asit)
Son düzenleyen Safi; 12 Haziran 2016 23:05
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
4 Haziran 2008       Mesaj #2
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime

Nükleik Asitler


İnsan, hayvan, bitki, mikroorganizma ve virüs gibi bütün canlılarda bulunan ve kalıtsal özelliklerin nesilden nesile taşınmasını sağlayan kimyevî bileşikler. Tabîattaki en uzun polimerler (zincirli moleküller) olan nükleik asitler, yapılarında fosforik asit, organik baz ve pentoz şekerleri ihtivâ ederler. Zayıf, kırılgan moleküllerdir. Bileşikler, 1871’de İsviçreli biyokimyâcı Friedrich Miescher tarafından keşfedilmiştir.
İlk defâ hücre çekirdeğinde keşfedildiğinden dolayı, çekirdek asidi mânâsında “nükleik asit” adı verildi. Sonraki araştırmalar bu asitlerin hücrenin diğer bâzı kısımlarında da bulunabildiğini ortaya çıkardı.
Nükleik asitler organizmanın bütün genetik bilgilerini depolar ve yeni nesillere aktarır. Ayrıca hücrenin üremesi, protein ve enzim sentezi gibi birçok temel hayat olaylarını da yönetirler. Dolayısıyla “yönetici moleküller” olarak da isimlendirilirler. Nükleik asitler, organizmanın hücre yönetimi ve kalıtsal özelliklerle ilgili bütün bilgilerini ihtivâ eden ve bunları vakti geldikçe kullanan bir çeşit “bilgisayar hâfıza”sıdır. Nükleik asitler, yapılarına göre;
1) DNA (Deoksiribonükleik asit)
2) RNA (Ribonükleik asit)
olmak üzere iki gruba ayrılırlar. DNA’lar yapılarında “deoksiriboz” şekeri, RNA’lar ise “riboz” şekeri ihtivâ ederler. Bütün nükleik asitler, “nukleotid” denen birimlerden oluşurlar. Nükleotidler, nükleik asitlerin yapıtaşlarıdır. Baz, şeker ve fosfat birimlerinden oluşan kompleks moleküllerdir. Yapısında riboz şekeri taşıyanlara “ribonukleotid”, deoksiriboz şekeri taşıyanlara “deoksiribonukleotid” denir. Taşıdıkları bazlara göre de “adenin nukleotid”, “guanin nukleotid” gibi isimler alırlar. DNA deoksiribonukleotidlerden, RNA ribonukleotidlerden meydana gelir.
Deoksiribonükleik asit (DNA), daha çok kromozomlarda bulunur. Ribonükleik asit (RNA), hem çekirdek hem de hücre sitoplazmasında yer alır. Her ikisi de dünyâdaki yaşayan bütün varlıklarda mevcuttur ve bu iki bileşik olmaksızın hücre bölünmesi olamaz. Memelilerin spermleri sâdece DNA ihtivâ eder. Virüslerde iki nükleik asitten birisi bulunur.
Muhtevâ ve yapı: Nükleik asitler, binlerce mononükleotidden (birimden) meydana gelmiş zincirlerdir. Her birim parça, azotlu bir kökün bir şekere (DNA’da deoksiriboz, RNA’da riboz) ve bir fosfata bağlanmasıyla meydana gelir.
Her birim, 35 atomdan husûle gelir; birbirleriyle köprülerle birleşerek polinükleotidleri yaparlar. Burada azotlu baz değişim gösterir. Diğer kısım (-şeker-fosfat-şeker) monoton bir şekilde uzayıp gider. Azotlu dört ana baz vardır. Bu bazlar, Adenin, Guanin, Sitozin ve Urasil’dir. RNA’da Urasil, DNA’da Urasil yerine Timin [T] bulunur. A ve G, “purin bazlar” olarak bilinir ve “pirimidinler” diye anılan S, U ve T’den daha büyük moleküllerdir. Nükleik asit iplikleri o kadar küçüktür ki, ancak ileri derecede yüksek büyütmeleri olan optik dışı mikroskoplar ve elektron mikroskopları tarafından görüntülenirler (fotoğraflandırılabilirler).
Nukleotid parçaları taşıdıkları bazlara göre kodlanmış vaziyette hücrenin ırsî özelliklerini belirtirler. 1960’larda açıklamalı biyokimyâsal araştırmalar sonunda bu şifre çözülerek arka arkaya gelen üç nukleotidlik bir parçanın özel bir amino asit şifresini temsil ettiği keşfedildi.

Küçük virüslerin nükleik asitleri hemen hemen 6000 mononükleotid ihtivâ eder ve insan hücrelerindeki DNA kabaca 20.000 civârında mononükleotid ihtivâ eder. Bir virüs sâdece bir DNA molekülüne sâhipken insan hücrelerinin herbirinde 800.000 civârında DNA molekülü vardır. Sperm ve yumurta hücresinin herbirinde bu sayı yarı oranındadır. Fakat yumurta, sperm tarafından döllendikten sonra normal miktara ulaşır. Tabiî olarak insanda, bir virüse göre çok daha fazla sayıda genetik özellik vardır. Küçük bir nükleik asitte bile teorik olarak astronomik sayıda şifre düzenlenmesi mümkündür. Tek bir DNA molekülü, ciltler dolusu ansiklopediden daha fazla genetik veya biyolojik mâlumatı taşıyabilir. İnsan hücrelerindeki bütün DNA’lar ucuca getirildiğinde 16 milyar km uzunluğa erişirler.

Genetik, devamlılığın sağlanması için döllenmeden sonraki hücre bölünmesi esnâsında veya mikroorganizmaların üremesi esnâsında, ebeveynden gelen DNA’nın kendinin kopyasını çıkarması gereklidir. Eğer meydana gelen kopya düzgün değilse, soya irsi olarak geçebilen bir mutasyona sebep olur ve kopya ederken meydana gelen bu yanlış, yeni bir mutasyon olana kadar gelecek nesillerde (kuşaklarda) devam eder. Uzun nükleotid dizisindeki ufak bir değişiklik, fark edilebilen bir mutanta (mutasyona uğramış birey) yol açabilir. Bu tip mutasyonların birikmesi sonucunda ırklarda bâzı değişiklikler meydana gelebilir. Radyasyon ve bilinen bâzı kimyevî maddeler nükleotid dizisinde değişikliklere yol açan mutasyonlara sebep olabilirler.

1. DNA (Deoksiribonükleik asit): Hücre çekirdeğinin kromozomlarının yapısında bulunur. Hayat sırrını şifreler, karakterleri nesilden nesile aktarır. Protein ve enzim sentezi gibi temel hayatla ilgili olayları yönetir. Yapısında bulunan deoksiriboz (C5H10O4) şekerinden adını almıştır. DNA çift eksenlidir ve kendini eşleyebilir. Eksenlerinin nukleotid bazları karşılıklı olarak zayıf hidrojen bağlarıyla birbirine bağlıdır.
DNA molekülünde bazların karşılıklı bağlanma kaidesi:
DNA molekülünde A sayısı T sayısına, G sayısı da S sayısına eşittir.
2. RNA (Ribonükleik asit): Yapısında riboz (C5H10O5) şekeri bulunur. Tek eksenlidir. DNA kalıpları üzerinde sentezlenir. Nükleotidlerinde A, U, S, G bazları bulunur.

RNA çeşitleri ve protein sentezi
a) Mesaj RNA(mRNA)=Elçi RNA=Kalıp RNA: Protein sentezinde kalıp ödevini görür. Hücre çekirdeğindeki DNA modelinin bir ekseninin kopyası olarak sentezlenir. Sitoplazmaya geçerek protein sentezi için ribozoma yapışır. Adarda sıralanan nükleotidlerde her üç bazı bir şifre (mânâ) ifâde eder ve Kodon olarak adlandırılır. DNA’nın şifresi mRNA ya aktarılırken A ® U, G ® S, T ® A, S ® G olarak geçer.
b) Taşıyıcı RNA (tRNA)= Transfer RNA: Sitoplazmada bulunan küçük RNA’lardır. Her tRNA üç nükleotidden oluşur ve şifresine göre 20 çeşit amino asitten birini taşır. Üçlü şifresine Antikodon denir.
c) Ribozomal RNA(rRNA): Ribozomların yapısında bulunur. Ribozomlar, protein ve rRNA yapısındadırlar.
Protein sentezi: Hücre çekirdeğinin DNA’sındaki genetik mâlumat, hücreleri ve cinsleri birbirinden ayıran özel enzim ve proteinlerin sentezini yönlendirir. Bu proteinlerin üretimi, ribozomlar olarak bilinen, özel sitoplazmik yapılarda vuku bulur. Ribozomlar, yapılarında kendilerine has nükleik asit (ribozomal nükleik asit) ve protein ihtivâ eden organellerdir.
Protein sentezi, hücre çekirdeğindeki DNA’nın bir ekseninden mesaj RNA (mRNA)’nın sentezlenmesiyle başlar. mRNA’ya kalıplık ödevi gören DNA’nın eksenindeki şifre, mRNA’ya aktarılırken A - U, G - S, T - A, S - G olarak geçer. DNA’nın bir eksenindeki şifrenin mRNA’ya aktarılmasına transkripsiyon adı verilir. Sentezlenen mRNA, hücrenin delikli çekirdek zarından stoplazmaya geçerek bir ribozoma gidip yapışır. Her üç bazı bir mânâ (şifre) ifâde eder ve kodon adını alır. Karşı şifreler ise stoplazmada bulunan taşıyıcı RNA(tRNA)’larda bulunur. Her biri üç nükleotidden oluşan tRNA’ların üçlü şifrelerine de antikodon denir. Her tRNA bir amino asit taşır.

Ribozom, kendine yapışan mRNA boyunca kaymağa başlar. Her kodonda (şifrede) bir miktar durur. Antikodonu kodon şifresine uyan taşıyıcı RNA (tRNA), mesaj RNA’nın karşısına geçerek kodon ve antikodonlar birleşerek şifre çözülür. tRNA, taşıdığı aminoasidi ribozoma bırakır. Her şifre çözümünde amino asitler, ribozomda ard arda bağlanarak protein sentezi yapılır. Kodon ve antikodon şifre çözümlerinde bazlar belli bir kâideye göre karşı karşıya gelmek zorundadır. A ´ U, G ´ S karşı karşıya gelecek şekilde ´tRNA’lar ve mRNA’nın karşısına dizilirler. RNA’lardaki bilgilerin protein sentezine çevrilmesine translasyon adı verilir.
Hücrede 20 çeşit amino asit bilinmektedir. Her amino asit, belli bir tRNA tarafından taşındığına göre, sitoplazmada en az 20 çeşit tRNA bulunuyor demektir. Amino asitlerin bağlanma bağlarına “peptit bağı” denir. Her peptit bağında bir molekül su (H2O) açığa çıkar. (n) sayıda amino asit molekülünden meydana gelen bir protein molekülünün sentezinde (n-1) H2O açığa çıkar. İki amino asitten meydana gelen bileşiğe dipeptit, üç aminoasitten oluşan tripeptit, çok sayıda amino asitten oluşana polipeptit denir.

1961’de birkaç fen adamı uygun ribozom, enzim, mRNA, tRNA, amino asit ve kimyevî enerji kaynağı karışımı kullanarak hücre dışında ilk protein sentezini gerçekleştirdiler.
İnsanlarda görülen birçok irsî hastalık muhtemelen DNA’nın baz dizilişindeki küçük değişiklikler veya mRNA teşekkül ederken kopya etme hatâları yönünden meydana gelmektedir. Meselâ orak hücreli anemi, anormal bir hemoglobin protein tipile karakterizedir. Bu anormal hemoglobin, protein zincirinde tek bir amino asidin değişmesine yol açan tek bir gen hasarı sonucunda ortaya çıkar.

Nükleik asit melezleme yöntemleri, rekombinant DNA teknolojisinde konak hücrelerden rDNA'yı alanların doğrudan bu DNA varlığının saptanmasıyla seçilmesi yöntemleridir. Bu yöntemin moleküler düzeydeki özelliği; tamamlayıcı özellikte olan nükleik asit molekülü zincirleri arasında melez moleküller oluşabilmesidir. Bu amaçla sonda (prob) denilen polinükleotidlerden yararlanılır. Sondalar izlenen genin bir kısmı ya da tamamını içermektedirler.
Nükleik asit melezlemesinde ki belli yöntemler şu şekilde sıralanabilir:
  • Koloni melezlemesi,
  • Plak melezlemesi,
  • Tek koloni lizat yöntemi.
Nükleik asit melezlemesinin sağladığı yararlarda şu şekilde sıralanabilir:
  • Genel olarak bütün klonlama şekillerine uygulanabilir.
  • İzlenen genin anlatım yapması gerekmez.
  • Yöntemde, herhangi bir yolla işaretlenmiş uygun bir tamamlayıcı dizisi bulunan herhangi bir DNA parçası kullanılabilir.

Son düzenleyen Safi; 12 Haziran 2016 23:07
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
15 Haziran 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM

NÜKLEİK ASİTLER


Kalıtım maddesi hücre çekirdeğinde bulunur. Kalıtım maddesi iğ ipliği (Yumak) şeklinde bir görünümdedir. İğ ipliğindeki kalıtım maddesi büyükten küçüğe doğru;
KROMOZOM - DNA - GEN - NÜKLEOTİT
Şeklinde sıralanır. Kromozomlar hücre bölünmesi sırasında kısalıp kalınlaşan bir yapıdır. Çok büyük bir molekül olan DNA moleküllerinde oluşmuşlardır. DNA, çift zincirli sarmal bir molekül yapısındadır. DNA molekülü üzerinde genetik özelliklerin şifrelendiği boğumlu bölümler bulunur. Boğumlar arasında kalıtsal özelliklerin şifrelendiği bu kısımlar GEN denir. Gen yapılarında, çift zincirli sarmal DNA parçalarında basamaklar halinde bulunan NÜKLEOTİDLER yer alır. Her bir nükleotidin yapısında 1 tane Organik Baz (Adenin, Timin, Guanin veya Sitozin), 1 tane 5 Karbonlu DEOKSİRİBOZ şekeri ve 1 tane de Fosfat (P) elementi bulunur. NükleoTidler taşıdıkları organik bazla adlandırılır. Örneğin; 1 tane fosfat, 1 tane Deosiriboz şekeri ve 1 tane Guanin bazından oluşan kompleks yapıya Guanin nükleotidi denir.
Ad:  nk.JPG
Gösterim: 1128
Boyut:  55.7 KB
DNA 1953’te James Watson ve Francis Crick tarafından ileri sürülen üç boyutlu DNA yapısı modeline göre, DNA, sağa dönen çift helıks (ikili sarmal) oluşturmak
üzere aynı eksen etrafında ıkı helezon seklinde DNA zincirden (poliııükleotid zinciri) oluşmuştur.
Ad:  nk1.JPG
Gösterim: 6482
Boyut:  74.1 KB

Watson ve Crick tarafından gösterilen baz çiftlerine ait hidrojen-bağı
Ad:  nk2.JPG
Gösterim: 938
Boyut:  32.4 KB

DNA’daki Yapısal Değişiklikler


Yapısal değişiklikler 3 oluşumdan kaynaklanır:
1) Deoksiribozların farklı 3- bovutlu yapıları;
2) Fosfodeoksiriboz omurgayı oluşturan birbirine bitişik bağların dönüşü (a);
3) C-V-N glıkozıl bağlarlııdakı serbest döııüŞ (b).
Ad:  nk3.JPG
Gösterim: 913
Boyut:  43.5 KB

DNA MOLEKÜLÜNÜN ÖZELLİKLERİ


DNA’nın Kimyasal Özellikleri
Ad:  nk4.JPG
Gösterim: 954
Boyut:  49.0 KB
  • Çift lıelıks yapılı DNA, denatüre edilebilir ve denatiıre olan DNA renatüre olabilir.
  • Farklı türlere ait DNA’lar hıbrıdler (melezler) oluşturabilirler.
  • DNA, nonenzimatiktransformasyona uğrayabilir.
  • DNA moleküllerindeki belli ııükleotıd bazları, sıklıkla enzimatık olarak metıllenirler.
  1. Bir DNA molekülü kendisini eşleyebilir. (Kromozom sayısının iki katına çıkmasını sağlar)
  2. Bir DNA molekülünde Adenin (A) sayısı, Timin (T) sayısına eşittir. Gunain (G) sayısı da Sitozin sayısına eşittir. DİKKAT: DNA, DNA molekülü, Kromozom ifadeleri için yukarıdaki eşitlik her zaman geçerlidir, Ancak DNA zinciri şeklinde bir ifade kullanılıyorsa yukarıdaki eşitlik şar değildir.
  3. DNA’nın yapısı protein ağırlıklı olduğu için bazı ifadelerde protein yapılı kalıtım maddesi olarakta ifade edilir
  4. DNA kendisini eşlerken önce zincirler bir fermuar gibi ayrılır, sonra zincirdeki her bir baz kendi eş bazını, Deoksiriboz şekerini ve Fosfat atomunu bağlayarak eş nükleotidini oluşturur.
  5. İnsan vücudunda bulunan yaklaşık 100 trilyon hücreden her birinde 3 milyar baz bulunmaktadır. Eğer vücudumuzda bulunana her bir hücredeki DNA art arda eklense dünya ile ay arasındaki mesafe 600 defa kat edilirdi.
  6. Bir insanın sahip olduğu DNA içindeki bilgi yazdırılacak olsa 61 metre kalınlığında bir kitap oluşurdu.
  7. Yeryüzünde yaşayan insanların tümünde DNA %98,8 oranında benzerlik göstermektedir,yani insanlar arasındaki farklılık DNA’nın sadece %0,2'lik kısmı tarafından sağlanmaktadır.
  8. Sadece 1 gram DNA, bir trilyon (1.000.000.000.000) CD’ye eş değer bilgi saklayabilmektedir
  9. DNA’daki bilgi hacmini sayısal olarak ifade edecek olursak, 3-5 mikron (mikron: milimetrenin binde biri) çapındaki bir hücre içine, toplam 4 metre uzunluğundaki DNA molekülü sıkıştırılmış olarak paketlenmiştir. 100 trilyon hücrenin her birindeki DNA kodları art arda getirildiğinde ise, ortaya çıkan uzunluk, Güneş’e 600 kez gidiş-dönüş mesafesine eşittir.
  10. Bilimsel makaleleri ile tanınan moleküler biyolog Prof. Jerry Bergman, verdiği bir bilgi: Sizden 230 kilometre uzunluğunda iki ayrı misina almanızı, bunu çifte sarmal haline getirmenizi ve sonra da bir basketbol topunun içerisine sığacak biçimde paketlemenizi istediklerini varsayın. Ayrıca, bu çifte sarmalın fermuar gibi açılıp kopyalanması gereksin... sonra kopyalanan parça dışarı çıkartılsın ve bu sırada misinalar kesinlikle birbirlerine karışmasın. Bu gerçek hayatta yapılamaz ancak Bu her gün vücudunuzdaki milyarlarca hücrede gerçekleşmektedir. Basketbol topunu insan hücresi boyutuna indirdiğinizde, ip de iki metreye yakın bir DNA zincirine dönüşür.
  11. Dijital kod, insan vücudundaki her hücrede kolaylıkla kopyalanabilen, inanılmaz miktarda bilginin saklanmasına imkan tanıyor. Çifte sarmal şeklindeki DNA, baz çiftlerinden meydana geliyor ve hücre çekirdeğindeki insan genomu içerisinde bunlardan üç milyar tanesi paketlenmiş halde duruyor. Bu üç milyar harf insan vücudundaki tüm biyolojik özellikleri yönlendirebiliyor

DNA’nın görevleri

Ad:  nk5.JPG
Gösterim: 910
Boyut:  23.8 KB
  • DNA, hücrenin yönetici molekülüdür. Hücredeki solunum, boşaltım, fotosentez gibi yaşamsal olaylar DNA nın kontrolünde gerçekleşir.
  • DNA’daki nükleotit dizilimleri (genler) canlının kalıtsal bilgisini oluşturur. DNA. taşıdığı gen adı verilen bu bilgilerle, gelişme sırasında canlıya ait karakterlerin ortaya çıkmasını sağlar. Örneğin; insan embriyosunun gelişimi sırasında göz rengi, parmak sayısı, saç şekli gibi karakterlerin ortaya çıkmasını sağlar.
  • DNA, hücre bölünmesi öncesinde kendim eşleyerek iki katına çıkar. Böylece hücrede, aynı özelliklere sahip iki tane DNA oluşur. Oluşan DNA'lar bölünme sonucunda hücrelere eşit miktarda dağıtılır. Böylece DNA; yapısında bulunan bilgilerin yavru hücrelere geçmesini sağlar. Bu sayede DNA, kalıtım ve üreme olaylarının gerçekleşmesini sağlamış olur.

RNA (ribonükleik asit)


  • DNA’dakı genetik bilgiyi fonksiyonel bir proteine dönüştürmekte aracı rol oynayan ııükleık asittir.
  • RNA molekülü cilt, sarmallı değil tek zincir şeklindedir.
Ad:  nk6.JPG
Gösterim: 2383
Boyut:  31.7 KB

Haberci RNA (messenger RNA, mRNA)
Protein sentezi ıçııı gerekli genetik mesajı nükleustaki DNA’daıı sitoplazmadakı rıbozomlaıa taşıyan RNA’laıdlr. Protein sentezi için kalıp görevi görür.
mRNA üzerindeki, her bin bir amino aside uyan üçlü baz gruplarına kodon denir.
Ad:  nk7.JPG
Gösterim: 781
Boyut:  15.3 KB

tRNA (transfer RNA. taşıyıcı RNA)
  • Sekonder yapıları yonca yaprağı şeklinde olan RNA’dir
  • Protein sentezine girecek amino asitleri sentez yerine taşır.
  • Bir antikodondaki bazlar, protein sentezi için kalıp görevi gören mRNA’nln üzerinde bulunan, tRNA ile taşman amino aside uyan kodon daki bazların tamamlayicisldirlar.
Ad:  nk8.JPG
Gösterim: 1711
Boyut:  26.2 KB

rRNA (Ribozomal RNA)

  • Ribozomlarin yapısındaki RNA’dir.
  • Svedberg ünitesi (S) olarak belli sedimantasyon katsayılarına sahip olan çeşitli rRNA’lar kombine olarak ribozomlarl oluştururlar.
Ad:  nk9.JPG
Gösterim: 658
Boyut:  30.6 KB

Nükleik Asitlerin enzimatik olmayan tepkimeleri


Mutasyon: DNA’mıı yapısında genetik bilginin kodlandığı yerde meydana gelen kalıcı değişiklikler, mutasyonlar olarak tanımlanır.
Ad:  nk10.JPG
Gösterim: 673
Boyut:  32.1 KB

Deaminasyon ve Depürinasyon:
Ad:  nk11.JPG
Gösterim: 811
Boyut:  43.7 KB

Kimyasal Ajanlar:
Ad:  nk12.JPG
Gösterim: 655
Boyut:  29.5 KB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
15 Haziran 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
DNA’nın Şekli
DNA çift zincirli spiral şeklindedir.
50366d1465479865 dna deoksiribo nukleik asit dna6 50367d1465479865 dna deoksiribo nukleik asit dna7
DNA`da, nükleotidler bir iplik oluşturacak şekilde bir araya gelirler. Bu iplikte her zaman adeninin karşısına timin, sitozinin karsısına guanin nükleotiti gelir.
DEVAMI DNA (Deoksiribo Nükleik Asit)


RNA
Eukoryatik hücrelerde nukleus , mitekondri , kloroplast , ribozom , sitoplazmada bulunur. Prokaryotik hücrelerde ise ribozom ve sitoplazmada bulunur.
Hücrelerde yapı ve özellik bakımından 3 tip RNA vardır.
  • m-RNA
  • t-RNA
  • r-RNA
Yapıtaşları : Adenin ,Guanin ,Urasil ve Sitozin' nükleotidleridir.
50691d1465756679 rna ribo nukleik asit rna1


DEVAMI RNA (Ribo Nükleik Asit)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

15 Mayıs 2018 / NihLe Biyoloji
28 Temmuz 2013 / virtuecat Kimya
15 Mayıs 2018 / NihLe Biyoloji
22 Aralık 2010 / Misafir Cevaplanmış
30 Ekim 2016 / KisukE UraharA Kimya