
Acaba gerçekten var mıydı yoksa hiç olmamış mı? Masallar inandırıcı olmak zorunda değillerdir diye öğretmişlerdi bize. Dinlersin ve biter. Tabii muhakkak mutlu sonla. Masal bu ya, nasıl istersen öyle...
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde...
Tüm art niyetlerden uzakta, birbirlerini beklentisiz seven insanların yaşadığı bir yer varmış yeryüzünde. Sevgi sonsuz bir ırmak gibi akarmış gönüllerden. Uçsuz bucaksız yemyeşil bir ova gibiymiş vefa. Ve paylaşmak, olmazsa olmazıymış bu güzel insanların. Bakan gözler görür, duyan kulak inanırmış. Dillerin kemiği varmış ve elleri masummuş her dokunuşta...
İşte bu güzel diyarda suları şiirler okuyarak akan bir ırmak varmış. Bir giren bir daha iflah olmazmış. Bu yüzden hep kıyısında otururmuş kadın. Bir gün, ırmağın içinden bir adam seslenmiş:" Gel, gir ırmağın serin sularına. Yüzelim aşkın koynunda birlikte."
kadın: " Gelirim fakat söz ver, dokunmayacaksın yüreğime yüreğinle."demiş, hem istekli hem korkak...
Adam, söz vermiş vermesine de, hangi aşık durabilir ki böyle bir sözde?
Ve kadın suya girdiği anda onlara sormadan dokunmuş yürekleri birbirine. Şiirler okuyan ırmak, bağlamış adamla kadını birbirine, tek bir mısra ile...
O günden sonra ne mi olmuş? Hayır, üç elma düşmesine çok var. Kerevetlerine de çıkamamışlar henüz. Nice fırtınalar kopmuş aslında, elmaları düşürmek için. Ama öyle hemen düşmez ki mutluluk insanın tepesine. Aşk varsa emek olmalı. Sevgi varsa cesaret olmalı. Tutku varsa sadakat olmalı. Bir rüzgarla değil, olgunlaşmışlıkla düşmeli o kızıl mutluluklar yüreğe...
Ne diyorduk? Tutku esir almış adamla kadını. Usulca sevememişler. Sıradan insanlar ne kadar severse, en az on katı büyük sevmişler birbirilerini. Çünkü görmüşler ama dokunamamışlar. İstemişler ama gidememişler. Bakmışlar ama doyamamışlar. İstedikleri anda ulaşamamışlar hiçbir şeye. Koşmak isterken dolu dizgin, engellere takılmışlar. Kollarını uzatmışlar doyasıya sarılmak için fakat...
Sevgi bazen göğe uçurur insanı. Bazen de bir sel gibi taşırır kendinden. Engel olmak ne mümkün. Set de çeksen yıkar geçer, önüne gelen ne varsa alır götürür. Defalarca taşmışlar bentlerinden adamla kadın. Ve afetten sonra geriye dönüp baktıklarında, bıraktıkları enkazdan sağ çıkan tek şey aşkları... Kendilerine rağmen yok olmayan sevgileri... Onca zaman birbirleri için hazırlanan bu iki yürek anlamışlar ki, birlikte olmazlarsa yaşayamazlar...
Bu güzel yeryüzü parçasının neresi olduğunu merak ediyorsunuz değil mi? O masal ülkesi, adamla kadının kalplerinin ta kendisidir.
Çünkü bu güzel insanlığı onlar yaratmıştır. Onlar birlikte oldukları halde bir araya gelememenin hüznüyle sevmişler birbirlerini. Sonsuz enerjisiyle koşan soylu bir tayın yelelerini andırırmış kadının saçları. Yüzyıllar önce yazılmış bir divanın eskimeyen aşklarını taşırmış adamın yüreği...
Masalın sonu nasıl mı bitmeli? Bitmemeli... Onca zamana, mesafeye ve engele rağmen, bu aşk diyarından gitmeyeceklerine göre, sabırla beklemeye devam edecekler. Zira bin yılda bir gelirmiş böylesi aşklar. Bu, yükte ağır pahada ise tarifi olmayan sevgiyi taşımak kolay değil elbette. Taşıyacaklar. Kim vazgeçebilir ki canının tamamından...
Haydi şu üç elma düşsün artık avuçlarımıza. Biri aşk olsun, biri bağlılık. Diğeri de sonsuz haz olsun. Yiyelim ki haram olmayan helal elmalarımızı, mutlulukla geçsin masalımızın kalan kısmı...




