xxx
İşe yine geç kaldım. bedenim yataktan kalkmadı bir türlü. saatime baktım. Gözlerim yorgun,gözlerim mahmur. saat gölgelendi bakışlarımda. hakettiğim gibi bir sürü azar işitecektim yine. mecbur terkettim yatağı. kalktım aynaya baktım. kendimi göremedim bir an... bulamadım beni. Uyumak unutmak isteyen,uyuyamayan ve uyanamayan... Kimdi ki bu kız? kimdi bu bakışları boş,bakışları donuk kız?
O kıza 'günaydın' demeyecektim elbet. tanımadığım hiçkimseye 'günaydın demezdim ben,selam vermezdim. Bir kaç gündür de kendimi tanıyamıyordum. kendime hep aynı soruyu soruyordum;sucu kız nerede? korkup kaçtı mı? yoksa o kız bu karşımda duran korkak mı?
ayakkabılarımı giydim. Merdivenlerden inerken,her basamak ömrümden bir adım alıp götürürken,ben adımlarımı durdurmayacaktım. Ben gidip su satacaktım. Damacan,damacan su...
Üstelik kimseye 'günaydın' bile demeden. desem ne farkedecekti;gün aydın geçmiyordu artık. Güneş aydınlatmıyordu karanlık dünya mı. Ve sanki tüm dünya bunu çoktan anlamış gibiydi. Bana kimse 'Günaydın' demiyor. Günaydınlarım boşlukta asılı kalıyordu.
Ofiste;
Yalnızlık, kalabalık bir ofiste; bir köşe de; yüreğinde ki tenhalıkla başetmeye çabalamak...
O yalnızdı; gencecik bir kız! (kalabalık ortamlarda tek başına)
O mutsuzdu; mutluluğu tanımadığından...
O sessizdi; "Söz gümüşse Sükut altındır" misali...
O herşeyi doğru bildiğini zanneden insanların dünyasında yanlış anlamalarla mücadele edip duruyordu. Ve yine yanlış anlaşılıyordu.
-Melek bu sabah yine geç kalmışsın... diye azarladı neslihan;personel şefi.
Bir kaç satıra konu olmuş sevgili Neslihan... "Bakışlarından etkilendim ilkin senin;manası derinlerde gizli bakışlarından. beni alıp çok çok uzaklara götüren o harbi içten bakışlarından ama aynı bakışlar ürkütüyordu da beni. Kimi zaman çözemiyordum anlamını,bazen o kadar yabancı bakıyordun ki bana,korkuyordum içten içe senden." biryerlerde okumuştu bu satırları. Neslihan'a o an söylemesi için yazılmıştı sanki. yazan kimdi? Peki söyleyebildi mi?
-Bu böyle gitmez seni sevdiğim için müsamaha gösterdim şimdiye kadar ama burada senden başkaları da var. Nuriye ve Dilber erkenden gelip senin işini yapmak zorunda değiller. Bu son uyarım. Bir daha tekrarlanırsa çıkışını veriririm.
Doğru geç kalmıştı. Ondokuz yıl geç kalmıştı. Otobüste tanıdık birine rastlamıştı; o 'Günaydın' dememişti. Böyle başlamıştı sabah. Geç kaldığı için iş arkadaşları da 'Günaydın' demediler. Nuriye günaydın demedi. Dilber günaydın demedi. Neslihan yeni girmişti kapıdan. Nereden duymuştu gelir gelmez...'Günaydın' bile demeden. Günaydın için geç kalmıştı.
Telefon çaldı; o telefona cevap verirken Neslihan'a cevabı da gecikti;
-Bereket kaynak suları buyrun.
-İki şişe su rica edeyim...
-Abone numaranız!
-1416...Ferudun Çizerde...
-Tamam, iyi günler.
-Hemen gelir mi?
-Tamam efendim,ekiplere bildiririm en yakın zamanda gelirler.
-Cevap bekliyorum! Neslihan...
-"Bende ısrar ediyorum;söz gümüşse suküt altındır."
-Bir daha bir kez daha geç kal,gözünün yaşına bakmam.
Sevgi ile yoğrulmuş bir dostluktan sonra ve oturup onca derdini dinledikten... kızın işi buydu! Ona acıdı,onun için üzüldü. Onu içine girip saklandığı kuyunun dibinden çıkarmak için çabaladı. Kendisine güvenmesini tembihledi. Sesini yükseltmesini söyledi. Korkmamasını, korkunun üzerine gitmesini öğretti. Ama iş işti; kovacaksa, kovacaktı. Babası geç gelse kovardı. Babası iyi çalışmasa kovardı.
Telefon çaldı.
-Üç damacan su,gönderir misin?
-Abone numaranızı alabilir miyim?
-Adem Güler'e oradakiler bilirler...
-Abone numa...
-Abone numaramı bilmiyorum, bir kız vardı o biliyor, o orada değil mi?
-Telefon numaranızı söyleyin.
-Telefonumu ne yapacaksın,üç şişe su istiyorum...
-Tamam ama önce kaydınızı bulayım. Telefon numaranızı verirseniz bilgisayarda bulabilirim.
-334 56 ...
-Adem Güler; 10545 abone numaranız ...Üç tane değil mi?
-Çabuk gelir mi? Bekletmeyin yine, evde bir damla su kalmadı...
Gelmezse ne yapacaksın. dövecekmisin? Öldürecekmisin? İptal mi edeceksin? Madem suyun bitmek üzere; neden önceden aramıyorsun! Sen sanki dakikmisin,Adem bey? adamı deli etmeden sipariş veremezmisin?
-Tamam efendim. Ekiplere bildiririm. En yakın zamanda getirirler. İyi günler...
Telsiz Odasında;
Yalnızdı;telsizin diğer tarafında on/onbeş kişiyle birlikte...
Oda da yalnızdı;telsizin başında.
Güvensizdi;hem kendine...hem hayatına...hem talihine...
Korkuyordu. Korkusu bakışlarına,sesine,duruşuna yansıyordu. Telsizi eline alırken eli titriyordu,mayka bastığında sesi..
Çaresizdi;"Ya bu deveyi güdeceksin,ya bu diyardan gideceksin?" diyordu kendine. Bu diyardan gitmek için korkak ve güvensizdi;ya bu deveyi gütmek için...
Herkes ona bağırırdı telsizde;çünkü korktuğunu anlamışlardı.
Mayka bastı;
-Merkezden mobillere 'Günaydın'
Bekledi. Sesi kontrol ett. Mayka bastı bıraktı. Bilgisayar ekranında ekip sayfalarını açtı kapadı...
Mayk sesi! Ekip 1;
-Notum var mı merkez.
Ekip 4;
-Bu sabah günaymadın merkez. Bu siparişler ne? Abonelere gecikeceğini söylüyorsunuz değil mi?
Ekip 2;
-Merkez acil! 14-15 Kapı!
-Merkez-2 kapı cevap vermiyor.
-İptal edin merkez;daha geleli beş dakika olmamış.
Biri bile 'günaydın' demedi yine o sabah ona. O oturunca telsizin başına böyle olurdu. Günün aymadığını bas bas bağırıyorlardı. Ekip 1'de Bekir,2'de Hüseyin,3'de Murat,4'de Tuğrul... Ne önemi vardı önemsiz bir 'Günaydın'ın!
Yine de o bu develere mayklamaya mecburdu.
su satmayı seviyor muydu?
Bu insanlarla çalışmayı seviyor muydu?
Burada çalışmayı seviyor muydu?
Soruların cevabı 'evet' olsa mutlu olur muydu?
Servis'te;
O; o olduğunu unutabilirdi artık. Gün bitti yaşasın gece...
Mesai bitti! Eve gidiş ayrı bir mesai.
Kimler olmazki bu mesaide.
Ve kimler Günaydın'ını esirgeyen "hoşçakal" demez ki inerken arabadan. Çoğunlukla gözler konuşur;
Hüseyin; "O son siparişi almayacaktın!"
Neslihan; "Yarın sabah hele geç kal ufaklık"
Dilber;"Dünya umurumda değil, hele sen hiç değilsin"
Serkan; "Of!kızım,bana öyle bakma.. Sen hiç duymadınmı o sözü;kız baktı oğlan baktı,niyetleri çıkmaktı ama Bereket'te aşk yasaktı.."
Nuriye;"Bugün ağla çocuğum yarın ağlayamazsın,bugün anladığını yarın anlayamazsın"
O;"Bir hayal,bir gerçek ve bir yalan var inanamadığım"
radyoda arabesk şarkılar;hayat potpori,saatler rock çalar,günler jazz...geceler klasik müzik ve sabah ölüm marşı! Bir de ninni var ki, o beni terketti...
EVDE
İşte yalnızlığımla başbaşa... kapıda ben,kapıdan içeri giren ben,beni karşılayan ben,karanlıkla karşılaşan ben,ışığı yakan ben... O mektup hala orada!
Neden... neden... neden... Neden?
"Mutsuzluğa yaşını sormuşlar yıllar var demiş.Doğum gününü sormuşlar sen doğurdun ya,demiş"
Bu lafı kim demiş?
bu mutsuzluğu bu umutsuzluğu o doğurmamıştı. Bir mektup vardı herşeyin cevabı ama okumadı. Okuyamadı. O gittiğinden beri sehpanın üzerindeydi;orada tozlanacaktı,bir gün o da kapıyı çekip gittiğinde.
O zamana kadar her sabah geç kalacaktı,onu uyandıracak annesi çoktan evi terkettiğinden ve uyuyamayacaktı;... ninnisini kaybettiğinden!...Neden?
Bir cevap: "Söz suküt... Külçe külçe altın... Diyar diyar gümüş... Deve deve diyar... Güde güde söz..."
-Sen bir hayal misin?
Evet
-Sana dokunabilirmiyim?
Hayır
-Ama birine dokunmaya ihtiyacım var,neden sana dokunamayayım?
Çünkü sen kanlı canlısın,ben se... Bana dokunman için seninde bir hayal olman gerekirdi. Ama hayal olsaydın sende unutulmaya mahkum edilirdin. Benim gibi;unuttuğun hayallerini hatırla!
-Küçük bir kızken çok hayalim vadı... ama unuttum şimdi. Peki sen hangisisin?
...
-Kim olduğunu söylemeyecekmisin?
Ben hiçkimseyim,Melek. Bana isim koyan sensin. Bugün kim olmamı istersen oyum.
-Kim olmanı istediğimi bilmiyorum. Öyle yalnızım ki;kimse kalmadı. Ben mi istemedim onları? Beni sıkıyorlar mıydı? Çok mu üzerime düşüyorlardı? 'Melek şöyle yap,Melek böyle yap' Kimse karışmasın istiyordum hayatıma. Ne bir patronum olsun,ne de mecburiyetim... Hala da istiyorum...ama yalnızlık.
-Sen Neslihan'mısın? Ablam... Her zaman istediğim,hiçbir zaman sahip olamadığım kardeş. Ya da Serkan,sevdiğim ama karşılık bulamadığım aşk. Annem kalbini bile bile kırdığım ve beni terketmeye zorladığım kadın...
-Kim olursan ol yalnızım. Ben ancak yalnızlığı hakediyorum. Korkakların,ürkeklerin,aptalların hakettiği yalnızlığı...
Biliyordu ki hayaliyle konuşması da bir hayaldi. Cevap veren de yoktu artık. Hepsi gitmişti,hepsini kaybetmişti. Yüksek bir tepedeydi sanki... Herkes kendinden çok uzaktaydı. onlara elini uzatsa da yetişemezdi. Gelmezlerdi de. Kırgın ve bıkkındılar. Ondan bıkmıştı herkes.
O! Gencecik bir kızdı,yalnızdı.
Bundan sonra her sabah "Günaymadın" masalı okuyacaktı ve gün aydınlanmayacaktı.
"Gerçeğin tükendiği yerde hayallerle;hayallerin tükendiği yerde gerçeklerle yüzleşmek gerekir."
Bunu da biri söylemişti! Kimdi?
Bendim...
İşe yine geç kaldım. bedenim yataktan kalkmadı bir türlü. saatime baktım. Gözlerim yorgun,gözlerim mahmur. saat gölgelendi bakışlarımda. hakettiğim gibi bir sürü azar işitecektim yine. mecbur terkettim yatağı. kalktım aynaya baktım. kendimi göremedim bir an... bulamadım beni. Uyumak unutmak isteyen,uyuyamayan ve uyanamayan... Kimdi ki bu kız? kimdi bu bakışları boş,bakışları donuk kız?
O kıza 'günaydın' demeyecektim elbet. tanımadığım hiçkimseye 'günaydın demezdim ben,selam vermezdim. Bir kaç gündür de kendimi tanıyamıyordum. kendime hep aynı soruyu soruyordum;sucu kız nerede? korkup kaçtı mı? yoksa o kız bu karşımda duran korkak mı?
ayakkabılarımı giydim. Merdivenlerden inerken,her basamak ömrümden bir adım alıp götürürken,ben adımlarımı durdurmayacaktım. Ben gidip su satacaktım. Damacan,damacan su...
Üstelik kimseye 'günaydın' bile demeden. desem ne farkedecekti;gün aydın geçmiyordu artık. Güneş aydınlatmıyordu karanlık dünya mı. Ve sanki tüm dünya bunu çoktan anlamış gibiydi. Bana kimse 'Günaydın' demiyor. Günaydınlarım boşlukta asılı kalıyordu.
Ofiste;
Yalnızlık, kalabalık bir ofiste; bir köşe de; yüreğinde ki tenhalıkla başetmeye çabalamak...
O yalnızdı; gencecik bir kız! (kalabalık ortamlarda tek başına)
O mutsuzdu; mutluluğu tanımadığından...
O sessizdi; "Söz gümüşse Sükut altındır" misali...
O herşeyi doğru bildiğini zanneden insanların dünyasında yanlış anlamalarla mücadele edip duruyordu. Ve yine yanlış anlaşılıyordu.
-Melek bu sabah yine geç kalmışsın... diye azarladı neslihan;personel şefi.
Bir kaç satıra konu olmuş sevgili Neslihan... "Bakışlarından etkilendim ilkin senin;manası derinlerde gizli bakışlarından. beni alıp çok çok uzaklara götüren o harbi içten bakışlarından ama aynı bakışlar ürkütüyordu da beni. Kimi zaman çözemiyordum anlamını,bazen o kadar yabancı bakıyordun ki bana,korkuyordum içten içe senden." biryerlerde okumuştu bu satırları. Neslihan'a o an söylemesi için yazılmıştı sanki. yazan kimdi? Peki söyleyebildi mi?
-Bu böyle gitmez seni sevdiğim için müsamaha gösterdim şimdiye kadar ama burada senden başkaları da var. Nuriye ve Dilber erkenden gelip senin işini yapmak zorunda değiller. Bu son uyarım. Bir daha tekrarlanırsa çıkışını veriririm.
Doğru geç kalmıştı. Ondokuz yıl geç kalmıştı. Otobüste tanıdık birine rastlamıştı; o 'Günaydın' dememişti. Böyle başlamıştı sabah. Geç kaldığı için iş arkadaşları da 'Günaydın' demediler. Nuriye günaydın demedi. Dilber günaydın demedi. Neslihan yeni girmişti kapıdan. Nereden duymuştu gelir gelmez...'Günaydın' bile demeden. Günaydın için geç kalmıştı.
Telefon çaldı; o telefona cevap verirken Neslihan'a cevabı da gecikti;
-Bereket kaynak suları buyrun.
-İki şişe su rica edeyim...
-Abone numaranız!
-1416...Ferudun Çizerde...
-Tamam, iyi günler.
-Hemen gelir mi?
-Tamam efendim,ekiplere bildiririm en yakın zamanda gelirler.
-Cevap bekliyorum! Neslihan...
-"Bende ısrar ediyorum;söz gümüşse suküt altındır."
-Bir daha bir kez daha geç kal,gözünün yaşına bakmam.
Sevgi ile yoğrulmuş bir dostluktan sonra ve oturup onca derdini dinledikten... kızın işi buydu! Ona acıdı,onun için üzüldü. Onu içine girip saklandığı kuyunun dibinden çıkarmak için çabaladı. Kendisine güvenmesini tembihledi. Sesini yükseltmesini söyledi. Korkmamasını, korkunun üzerine gitmesini öğretti. Ama iş işti; kovacaksa, kovacaktı. Babası geç gelse kovardı. Babası iyi çalışmasa kovardı.
Telefon çaldı.
-Üç damacan su,gönderir misin?
-Abone numaranızı alabilir miyim?
-Adem Güler'e oradakiler bilirler...
-Abone numa...
-Abone numaramı bilmiyorum, bir kız vardı o biliyor, o orada değil mi?
-Telefon numaranızı söyleyin.
-Telefonumu ne yapacaksın,üç şişe su istiyorum...
-Tamam ama önce kaydınızı bulayım. Telefon numaranızı verirseniz bilgisayarda bulabilirim.
-334 56 ...
-Adem Güler; 10545 abone numaranız ...Üç tane değil mi?
-Çabuk gelir mi? Bekletmeyin yine, evde bir damla su kalmadı...
Gelmezse ne yapacaksın. dövecekmisin? Öldürecekmisin? İptal mi edeceksin? Madem suyun bitmek üzere; neden önceden aramıyorsun! Sen sanki dakikmisin,Adem bey? adamı deli etmeden sipariş veremezmisin?
-Tamam efendim. Ekiplere bildiririm. En yakın zamanda getirirler. İyi günler...
Telsiz Odasında;
Yalnızdı;telsizin diğer tarafında on/onbeş kişiyle birlikte...
Oda da yalnızdı;telsizin başında.
Güvensizdi;hem kendine...hem hayatına...hem talihine...
Korkuyordu. Korkusu bakışlarına,sesine,duruşuna yansıyordu. Telsizi eline alırken eli titriyordu,mayka bastığında sesi..
Çaresizdi;"Ya bu deveyi güdeceksin,ya bu diyardan gideceksin?" diyordu kendine. Bu diyardan gitmek için korkak ve güvensizdi;ya bu deveyi gütmek için...
Herkes ona bağırırdı telsizde;çünkü korktuğunu anlamışlardı.
Mayka bastı;
-Merkezden mobillere 'Günaydın'
Bekledi. Sesi kontrol ett. Mayka bastı bıraktı. Bilgisayar ekranında ekip sayfalarını açtı kapadı...
Mayk sesi! Ekip 1;
-Notum var mı merkez.
Ekip 4;
-Bu sabah günaymadın merkez. Bu siparişler ne? Abonelere gecikeceğini söylüyorsunuz değil mi?
Ekip 2;
-Merkez acil! 14-15 Kapı!
-Merkez-2 kapı cevap vermiyor.
-İptal edin merkez;daha geleli beş dakika olmamış.
Biri bile 'günaydın' demedi yine o sabah ona. O oturunca telsizin başına böyle olurdu. Günün aymadığını bas bas bağırıyorlardı. Ekip 1'de Bekir,2'de Hüseyin,3'de Murat,4'de Tuğrul... Ne önemi vardı önemsiz bir 'Günaydın'ın!
Yine de o bu develere mayklamaya mecburdu.
su satmayı seviyor muydu?
Bu insanlarla çalışmayı seviyor muydu?
Burada çalışmayı seviyor muydu?
Soruların cevabı 'evet' olsa mutlu olur muydu?
Servis'te;
O; o olduğunu unutabilirdi artık. Gün bitti yaşasın gece...
Mesai bitti! Eve gidiş ayrı bir mesai.
Kimler olmazki bu mesaide.
Ve kimler Günaydın'ını esirgeyen "hoşçakal" demez ki inerken arabadan. Çoğunlukla gözler konuşur;
Hüseyin; "O son siparişi almayacaktın!"
Neslihan; "Yarın sabah hele geç kal ufaklık"
Dilber;"Dünya umurumda değil, hele sen hiç değilsin"
Serkan; "Of!kızım,bana öyle bakma.. Sen hiç duymadınmı o sözü;kız baktı oğlan baktı,niyetleri çıkmaktı ama Bereket'te aşk yasaktı.."
Nuriye;"Bugün ağla çocuğum yarın ağlayamazsın,bugün anladığını yarın anlayamazsın"
O;"Bir hayal,bir gerçek ve bir yalan var inanamadığım"
radyoda arabesk şarkılar;hayat potpori,saatler rock çalar,günler jazz...geceler klasik müzik ve sabah ölüm marşı! Bir de ninni var ki, o beni terketti...
EVDE
İşte yalnızlığımla başbaşa... kapıda ben,kapıdan içeri giren ben,beni karşılayan ben,karanlıkla karşılaşan ben,ışığı yakan ben... O mektup hala orada!
Neden... neden... neden... Neden?
"Mutsuzluğa yaşını sormuşlar yıllar var demiş.Doğum gününü sormuşlar sen doğurdun ya,demiş"
Bu lafı kim demiş?
bu mutsuzluğu bu umutsuzluğu o doğurmamıştı. Bir mektup vardı herşeyin cevabı ama okumadı. Okuyamadı. O gittiğinden beri sehpanın üzerindeydi;orada tozlanacaktı,bir gün o da kapıyı çekip gittiğinde.
O zamana kadar her sabah geç kalacaktı,onu uyandıracak annesi çoktan evi terkettiğinden ve uyuyamayacaktı;... ninnisini kaybettiğinden!...Neden?
Bir cevap: "Söz suküt... Külçe külçe altın... Diyar diyar gümüş... Deve deve diyar... Güde güde söz..."
-Sen bir hayal misin?
Evet
-Sana dokunabilirmiyim?
Hayır
-Ama birine dokunmaya ihtiyacım var,neden sana dokunamayayım?
Çünkü sen kanlı canlısın,ben se... Bana dokunman için seninde bir hayal olman gerekirdi. Ama hayal olsaydın sende unutulmaya mahkum edilirdin. Benim gibi;unuttuğun hayallerini hatırla!
-Küçük bir kızken çok hayalim vadı... ama unuttum şimdi. Peki sen hangisisin?
...
-Kim olduğunu söylemeyecekmisin?
Ben hiçkimseyim,Melek. Bana isim koyan sensin. Bugün kim olmamı istersen oyum.
-Kim olmanı istediğimi bilmiyorum. Öyle yalnızım ki;kimse kalmadı. Ben mi istemedim onları? Beni sıkıyorlar mıydı? Çok mu üzerime düşüyorlardı? 'Melek şöyle yap,Melek böyle yap' Kimse karışmasın istiyordum hayatıma. Ne bir patronum olsun,ne de mecburiyetim... Hala da istiyorum...ama yalnızlık.
-Sen Neslihan'mısın? Ablam... Her zaman istediğim,hiçbir zaman sahip olamadığım kardeş. Ya da Serkan,sevdiğim ama karşılık bulamadığım aşk. Annem kalbini bile bile kırdığım ve beni terketmeye zorladığım kadın...
-Kim olursan ol yalnızım. Ben ancak yalnızlığı hakediyorum. Korkakların,ürkeklerin,aptalların hakettiği yalnızlığı...
Biliyordu ki hayaliyle konuşması da bir hayaldi. Cevap veren de yoktu artık. Hepsi gitmişti,hepsini kaybetmişti. Yüksek bir tepedeydi sanki... Herkes kendinden çok uzaktaydı. onlara elini uzatsa da yetişemezdi. Gelmezlerdi de. Kırgın ve bıkkındılar. Ondan bıkmıştı herkes.
O! Gencecik bir kızdı,yalnızdı.
Bundan sonra her sabah "Günaymadın" masalı okuyacaktı ve gün aydınlanmayacaktı.
"Gerçeğin tükendiği yerde hayallerle;hayallerin tükendiği yerde gerçeklerle yüzleşmek gerekir."
Bunu da biri söylemişti! Kimdi?
Bendim...



