Kapındayım.
Seni bekliyorum.
Gözlerim keskin olmasa da, ey adımlarının sesinde en yakıcı âhengi bulduğum!
Zaman ve mesâfelerin ardından ayak seslerini dinliyor, Seni nerelerden, tâ nerelerden izliyor, seçiyor, tanıyor, görüyorum.
Ya sen, beni hatırlamak istediğin vakitler, başımı kapıya dayalı bekler görüyor musun?
Yoksa, iftiharla tahammül ettiğim, ıztırâbımın ağırlığından omuzlarına düşen paya dayanamaz olup da, başka taraflara mı bakıyorsun?
Gözü gözlerini arayan bu hayâli atlıyor da, düşünmeden, görmeden geçmek mi istiyorsun?
Belki, evet belki…
Bilirim.
Gövdesine taş bağlayıp denize atılan bir cisim gibi yüze fırlamasını önlediğin tahassüslerin vardır. Belki, gönlüne yol bulmuş acılarımın da, ayağına taş bağlayıp derinlere gömmüşsündür. Yaparsın; ah sen herşeyi yaparsın.
Öyle ise, ey kanıma susamışlığının şerefini bir nefeste içtiğim! Ben de seni taklit edeceğim. Bilirsin ki tuttuğunu koparan bir vahşîyim. Yemîn ederim ki, gözü sevdâsından gayriyi görmez Mecnun misâli, nasıl cümle âlemden saklanıyorsam, sana da öyle yapacağım.
İstersen, dağların bayırların, gecelerin gündüzlerin ardından uzanıp elimi tutabilirsin. İstersen, gene mesâfelerin arkasından yüzüme bakar, saçlarımı okşar, gözlerimi arayıp bulur, şu zayıf vücûdu tasarrufun pençesi ile yerden yere sürükleyebilirsin. Ammâ acımı göremez, tutamaz, bilemez, anlayamazsın. Çünkü yemîn ettim, ne yapıp yapıp onu senden saklayacağım.
Başım kapıya dayalı, seni beklemeyeceğim.
Hırçınlık, huysuzluk hattâ vefâsızlık edeceğim.
Seni düşünmemek harâmını, kadehi elinde sabahlayan, bir ayyaş gibi doldurup doldurup boşaltacak, içtikçe içeceğim.
Varsın cümle âlem, benim senden şüphelendiğim gibi, ıztırâbımdan kaçar olduğumu sanıp korkak desin.
İsterse taşlasın, “Burada acısına dayanamayan bir miskin var!” diye sokak sokak dellâllar bağırtsın.
Hepsine râzıyım…
Sh: 161-162
Kaynak: Sâmiha AYVERDİ HANIMEFENDİ, Dile Gelen Taş, Kubbealtı, I. Baskı: 1999, İstanbul
Toplam Yorum 0




