KENDİNİ BİL OĞUL
İkibinyedi yılını Unesco Mevlânâ yılı ilân etti,
Mevlânâ'nın fikirleri üzerine durmak gerekir.
Hazreti Mevlânâ, Onücüncü asırda Konya'da yazdığı Mesnevisinde,
Cömertlik ve yardımda akar su gibi ol,
Şefkât ve merhamette güneş gibi ol,
Hataları görmede gece gibi ol,
Hiddet ev asabiyette ölü gibi ol,
Tevâzu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol,
Hoşgörülükte deniz gibi ol,
Ya göründüğün gibi ol,
Ya olduğun gibi görün der,
Mesnevisinin bir başka yerinde ise,
Gene gel ! gene gel !
Her ne isen gene gel !
İster Kâfir ol,
İster Mecusi,
İster puta tapan ol, gene gel ,
Bizim dergâhımız umutsuzluk dergâhı değildir.
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel !
Hazreti Mevlâna, çeşitli eserlerinde ise parça parça anlam olarak şöyle demektedir [1].
Ört ayıpları, ört ayıpları, Tanrı huyuyla huylan,
Ayıp gören iki gözünü yum da, gayb gören iki gözünü aç.
Öğretmen insan ruhunun hekimidir,
Öğretmen hastasına gıda ve meyva suları veren hekime benzer,
Öğretmen ilâhî nurun işığı ile hastalarının mânevî yaralarını tedavi eder,
Öğretmen denize benzer,
Deniz nasıl sürekli buharlaşır ve suyu yenilerse,
Öğretmen de daima kendisini yenilemelidir.
İnsanın bilgisine, hünerine bakma, ahdinde duruyor mu, vefâsı var mı ona bak,
Ahdini yerine getiriyorsa, istediğin kadar öv, ondan fazlasıdır o kişi.
Hiç kimseyi öfkeyle çiğneme de Hakkın gazabı da seni çiğnemesin,
Sabır güzel hâyallerle tatlılaşır, sabır iman yüzünden baş tacı olur,
Gönlünü yıkayıp arıtmışsan,
Yüz yıkamaktan ne fayda var sana,
Hırstan, tamahtan süpürgeye dönmüşsen,
Daima toz, toprak içindesin
Sana rahmet suyu lazımsa, yer gibi mütevazi ol,
Sonra o rahmet şarabını içip mest ol,
Yola toprak olursan âb-ı hayatı bulursun,
Fakat kibirlenir kendini büyük görürsen,
Bağlarla bağlanır, ateşe atılırsın.
İnsanların iyisinden, kötüsünden kaçıp duruyorsun,
Halbuki iyiliğin de hepsi sende, kötülüğün de,
Kendi kendinden kaçıyorsun sen,
İnsanlar nerede yıkık bir yer varsa orada define bulunduğunu ümid eder,
Ne diye Tanrı definesini yıkık gönülde aramazsın,
Gönüle vuran, adamı gönül ehli yapan ilim insana fayda verir,
Yalnız tene tesir eden, insana mal olmayan ilim yükten ibarettir.
İlim, Süleyman aleyhisselamı n saltanat mührüdür,
Bütün alemler kalıp, ilim ise candır.
Gönül sahibi ariflerin ilmi, onları taşır,
Amelden mahrum olanların ilmi de onlara kendini taşıtır.
İlim kalbe aksederse,sahibine yâr olur,
Yalnız kalbde bulunursa sahibine bâr ( yük) olur,
Faydalı ilim ruha gıda,cana safâ ve kalbe ışıktır.
İlim, öyle bir ilkbahardır ki, kokusu bile bir memlekette bulunmazsa,
O memlekette medeniyet bitkisi yeşermez,
Arif bir âlimin vücudu altın misalidir ki,
O her nereye gitse kad-ü kıymetini bilirler,
Nice âlimler vardır ki, hakiki ilimden, irfandan nasipleri yoktur.
Bu çeşit âlim, ilim hafızıdır, ilim sevgilisi değil,
İlim isteyen kişiye de bilmediğini öğrenmek, bildiğini öğretmek,
Zihinsizlere yumuşak muamele etmek,
Ahmakların ahmaklığını görüp kendini beğenmemek,
Anlayışı kıt kişileri horlamamak gerekir.
Sürekli çalış, hareketli ol,
Çünkü akar su donmaz,
Aşk bile boy atıp baş çekme sırrını hareketten elde etti.
İşsiz güçsüz oturma, Gir içeriye, katıl bize,
İşsiz beden ya yemeğe düşer, ya uykuya dalar.
Çalışıp çabalamanla vesveseye yol verirsin,
Bil ki, coşkunluğun geçer, dona kalırsın.
Çalış da Tanrı kadehiyle tazelen.
İşte o zaman kendinden geçersin,
O vakit ihtiyacın kalmaz.
Denizi bir testiye doldurmaya çalışsan da testi ancak bir günlük su alabilir,
Harislerin göz testileri bir türlü dolmak bilmez,
Hırstan kurtuluşun tek yolu aşka dönmektir.
Bu şüphesiz ilâhi bir aşktır.
Bütün illetlerin devası sevgidir.
İnsana gidişinden sormaya hâcet yok.
Kiminle düşüp kalkıyor, onlara bakarsın,
Maldan sormaya hâcet yok,
Nereye harcıyor ona bakmak gerek.
Hazreti Muhammed, ilim adamının mürekkebi, şehidin kanından üstündür,
Diyor bir Hadis-i Şerifinde,
Endülüs'de tahsil görüp, binikiyüz kırk yılında Şam'a vefat eden
Ünlü feylesof Muhiddin-i Arabi, Yunus Emre gibi ilâhi aşk üzerinde durur.
Estetiğin temellerini islâmi açıdan kurar.
Ölüm uykudan yeni bir uyanışdır, der.
Grek düşünürü Sokrates ise, Milattan önce beşinci yüzyılda,
Kendini Bil, diyor,
Acaba biz kendimizi biliyor muyuz?
Bu soruyu kendinize hiç sordunuz mu ?
Atesistler hariç,
Bütün dünya insanları elips şeklinde sivrilen bir dağın etrafında toplanmışlar,
Yollar dikenli, sarp kayalıklar, küçük patikalar …
Museviler, Hz. Musa liderliğinde Batıdan- Doğuya,
Hiristiyanlar Hz. İsa önerliğinde Doğudan- Batıya,
Müslümanlar Hz. Muhammed Başkanlığında Güneyden-Kuzeye,
Budisltler, Taocular Buda ve Tao kılavuzluğunda Kuzeyden-Güneye,
Doğru ister Mekke'de Kâbe'ye doğru, ister Küdüs'e, İster Tur Dağı'na doğru,
Tanrıyı aramaya kalkışmışlar,
Amaçlar aynı, ancak liderler ve yollar farklı, farklı…
Hemen hemen hepsi zirvede adına ister Rab, ister Allah, ister Tanrı deyin,
Adı ne olursa olsun, amaç ve araç, evreni Yaradan'a ulaşmaya çalışma,
Hakikâtleri arama yolunda meşhur karınca hikâyesi etrafında birleşmişler.
Hepimiz Hz.Adem ve Havva'dan, Hz. Nuh ve Hz. İbrahim
Soyundan gelmiyor muyduk ?
Hepsinin Tanrı'yı bulma ve O'na erişme amacı aynı değil mi ?
O halde hepsinin amacı aynı olduğu halde, yollarının ve elçilerinin farkı
Dolayısıyla, yüzyıllardır insanlar birbirlerini niye yiyorlar…
Akıl ve Hikmetin hepimize yol göstermesi dileğiyle,
Ezelden ebede, düşünün, düşünün…
Bazıları abdâl, bazıları deli, bazıları velî derler,
Ne derlerse desinler…
Ama onlar genelde hep ata sözü kullanırlar, anlamları geniş ve elastikidir…
Bizleri mantık oyunları ile düşünmeye zorlarlar..
Toplumumuzda iyi insanlar elbette vardır, kötüleri yok mu ? var.
Sandıkta iyi elmalar çoğunlukta olduğu gibi elbette çürükler olacaktır.
Çürük olmazsa sağlamın kadrini nasıl bilebiliriz…
Aşık Veysel'in dedi gibi,
Benim sadık yârim gara topraktır !
Hepimiz topraktan geldik, toprağa gideceğiz.
Bir itiraz var mı ?
Ateş, yemeğimizi pişirmeye, ısınmamıza yardımcı olur, üşümemizi engeller,
Mikropları öldürür, maddeleri kimyasal değişime uğratır,
Su ateşi söndürür, canlılara hayat verir, temizliğimizi sağlar, yaşamımızın kaynağıdır,
Vücudumuzun üçte biri, dünyanın içte ikisi sudur,
Su, hayat veren ateşi söndürdüğü gibi, bencillik de iyi duyguları yok eder,
Sevgi ısıtır, bencillik ise yakar, kül eder,
İyiyi kötüden ayırabilmek için, içinizde yanan ateşten yararlanın,
Fakat bu ateş size geçici hevesler aşılamasına da mani olur ki, hakikâte eresiniz…
Benliğe hâkimiyet akılla olur,
Ne mutlu ki, akıl ve hikmeti kendisine rehber edene…
Toprak, her şeyin anasıdır, hayat kaynağımızdır,
Ondan olduk, ve bir gün mutlaka ona döneceğiz.
Gökyüzünden aldığı saf su ile güneş ışınları birleştiğinde,
Yediğimiz gıdalar, sadece onda yetişmiyor mu ?
Topraktan alınan ürün tekrar toprağa geri dönmüyor mu ?
Güneş, gündüzün, aydınlığın simgesi, enerjimizin ve kainatın ana kaynağıdır,
Dünyamız nasıl güneşin etrafında dönerek ondan ışık,nur alıyorsa,
Biz de Allah'ın elçilerinden doğru yolun,sevgi ve saygının kaynaklarını görüyoruz.
Ay, Gecenin ve karanlıkların aydınlık yolu, güneşin bir uydusu, aşkların sembolüdür,
Söndürmek veya temizlemek, yakmak veya ısıtmak,
Yok olmak veya ölümüm ötesine geçebilmek…
Benliğinizi yüceltin,
Yanlış ve çirkin yollardan mutluluğa ulaşabileceğinizi sanmayın,
Unutmayalım ki, maddi varlıklar geçicidir; deprem, yangın sel alır götürür,
Geride kalanlar, bıraktıklarımız ise insanlığa yararlı eserlerimizdir,
Toprağa serpilen tohum, emek karşılığında nasıl kat kat geri alınırsa,
Sizin de insanlık yararına yaptığınız iyi işleriniz çevrenizde göle atılan bir taş gibi,
Dalga dalga , halka halka yayılır, genişler,
Vücudumuz bir gün toprak olsa da geride bıraktığımız güzel eserler,
Bizim unutulmadığımızı, anılmamızı, hatırlanmamızı sağlar,
Akıl bize kendimizi tanıtsın,
Kuvvet işimizi yürütsün,
Güzellik insanlar arasında ahenk sağlasın…
Yolumuz, nur, ışık, hakikât, sevgi ve doğruların yoludur,
Bu yolda beraber yürümeğe varsanız, okuyun bakalım,
Onsekizinci asırdaki Erzurumlu Psikolog ve Astrolog İbrahim Hakkı'nın deyişiyle :
Görelim Mevlâm, neyler, Neylerse gözel eyler…
Olgunlaşmak için en başta gelen şey;
Açık yürekli olmak ve hakikâtlerden korkmamak, gereğinde onu ifade etmektir.
Yanlışlarımızı ve eksiklerimizi bilmek yetmez,
Bunları itiraf etmek cesaretini göstermek gerekir,
İnsanlar iyiye, güzele ve doğruya yalnız başına erişemez,
Tek başına kalmış bir insan gücü yetersiz, bilgisi sınırlı, ömrü kısadır,
Birbirilerini seven insanlar, bilgi ve tecrübelerini,
Gelenek ve göreneklerini nesilden nesile aktarır,
Geçmiş ile gelecek, bütün insanlığı bölünmez bir bütün haline getirir…
Zengin olma hırsı, iyi duyguları boğar,
Dostlukları yok eder, insanları kötü işlere sürükler,
Karşılıklı güveni sarsar, kuşkular uyandırır,
İnsanlara karşı duyulan sevgi, bencillikten daha güçlü olursa, bu tehlike kalmaz,
Tersine, hayırlı işlere ve toplumun yararına kullanılan zenginlik,
Bir mutluluk kaynağı olabilir…
Zenginliği iyiye kullanacak gücü olmayan kimse, onu istemesin !
Mevki hırsı düşünceyi bulandırır,kalbi katılaştırır, insanı iki yüzlü yapar,
Kibir ve gurur, insanları öyle külfetlere sokar ki,
Sonunda başkalarının kölesi yapar,
Yüksek mevkiye ulaşan kimse gücünü kuvvetini hakikâtlerin yayılmasına,
Hayırlı işler yapmakta kullanırsa, insanların yükselmesine hizmet etmiş olur.
Şan ve şeref, daima hayırlı ve yararlı işleri yapanlarındır.
Yüksek mevkiye ulaşmak yetmez, asıl mesele o mevkie lâyık olmaktır.
Mevkiini iyiye kullanma gücünü kendinde görmeyen kimse onu Tanrıdan istemesin.
Kaba kuvvet sevgi tanımaz, hayatın neşesini yok eder,
Tutkuları kamçılar, zülüm ve cinayetlere yol açabilir.
Fakat; kuvvet, akıl ve bilgi ile birleşince, hak ve adalete zafer kazandırır,
Suçsuzları ve ezilenleri korur,
Kaprislerini yenebilen bir kimsenin eline kuvvet geçmesinden korkmayın.
Ölçülü davranmayı bilmeyenler, kuvvet sahibi olmayı istememeliler,
Zenginlik, mevki ve iktidarın ağır yükü, sadece insanlara hizmet için taşınabilir.
Sevgi ve yardım duygusunun kalplere yerleşmesiyle,
Yeryüzündeki insanlar, gerçek olgunluğa ve mutluluğa kavuşturur.