Arama

Antakya'daki hristiyanların tarihçesi nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 26 Ekim 2016 Gösterim: 8.949 Cevap: 3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
20 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Antakyadaki hristiyan ortodokslar rum mudur? yoksa süryani midir?
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Antakya kazası hakkında bilgi aldığımız kaynaklardan biri olan Cevdet Paşa'nın Tezakir'inde, 1867 yılında Antakya kazası nüfusunun 9904 haneden oluştuğu belirtilmektedir. Ayrıca bunların 8775'inde Müslümanların, 1129'unda ise gayri müslimlerin oturduğu ve Müslüman olmayan hanelerin 33'ünün Yahudilere ait olduğu yazılıdır. Antakya'yı büyük bir kasaba olarak niteleyen Cevdet Paşa, kentte çok sayıda cami, mescid ve mektep ile bin kadar dükkan ve sekiz han ile diğer binaların bulunduğunu kaydeder. O tarihlerde, Antakya'daki ticaretin zeytinyağı, sabun ve bir miktar ipekten ibaret olduğu, Tezakir'de verilen diğer bilgiler arasındadır.

Sponsorlu Bağlantılar
Tanzimat ile başlayan ve Osmanlı toplumunun sosyal yapısında değişimlere neden olan batı tarzı yaşam modeli ve kent yönetimindeki yeniliklere paralel olarak kentin Harbiye tarafından Hıristiyan mahallesinin bittiği yerde bir hükümet konağının inşası ve kaza kaymakamlığı teşkilatının kurulmasından sonra XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren memur aileleri gelip, Antakya'ya yerleşmeye başladılar. Kışladan yeni inşa edilen Hükümet Konağına giden yol zaman içinde genişleyerek Saray Caddesi adını aldı ve bu cadde üstünde inşa edilen yeni binalar ve bunların altındaki mağazalar, gazinolar ve lokantalar ile bu mahalle, Antakya'nın en modern semti haline geldi.

Sultan Albulhamid'e izafeten Hamidiye Mahallesi adı ile bilinen bu mahallede yeni inşa edilen modern yapılar nedeniyle doğu kentlerine özgü karakterin kaybolduğunu söyleyen Weulerse, "... Avrupa stili, demir, tuğla ile inşa edilmiş, büyük açıklıklı binalar, eski Antakya stiline ihanet ediyorlar" derken, yeni oluşan bu mahalledeki yapıları, mimari karakterleri bakımından yadırgandığını ifade eder.

XIX. yüzyılın ikinci ikinci yarısına kadar surlar dışında bir mahalle bulunmayan Antakya'da, 1876 Osmanlı-Rus Harbi'nden sonra topraklarından atılan Çerkez göçmenleri için, Asi'nin karşı tarafında, Muhacirin Osmaniye ya da daha sonra ki adı ile Yeni Mahalle adı altında yeni bir yerleşme kurulmuştur.

Gerek geniş düzlüklerden oluşan topografik yapısı, gerekse kent dışında olmasından ötürü arsa fiyatlarının düşük olması nedeniyle, ileriki yıllarda hızla yayılan bu yeni yerleşme (ki sonradan, Cumhuriyet, Akevler ve Cebrail mahalleleri adını almıştır) modern yapıları ile, Eski Antakya'nın karşısında, Asi'nin öbür yakasındaki Yeni Antakya'yı oluşturmaktadır.

1822 tarihli Lugat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye'de Antakya nüfusunun 12.000 olduğu yazılırken, eski çağda 200.000' den fazla insanın yaşadığı büyük bir kent olan Antakya'nın o zamanlar Haleb'den daha mamur olduğu belirtilir. Ancak zaman içinde uğradığı hücumlar ve depremler nedeniyle harab olan Antakya'nın önceki haline nispetle şimdi bir köy halinde olduğu ve kentte çok miktarda ipek, zeytinyağı ve sabun ticaretinin yapıldığı yazılıdır.

Osmanlı döneminde Antakya'da vukubulan çok sayıda deprem arasında 1615, 1822 ve 1872 yıllarındaki depremler en önemli olanlarıdır. Son zamanların en etkili depremi 9 Nisan 1872 sabahı vukubulmuş sarsıntının şiddetinden surların bir kısmı çökerken, Asi üzerindeki köprü çatlamıştır. Kentin üçte ikisinde çok ciddi hasar yapan bu depremde 1.000 kişi hayatını yitirmiştir.

1872 depreminde hasar gören yapılar arasında yer alan ve ahşap olan eski kilise, yeniden fakat taş malzeme ile inşa edilmiştir. Bu yapı Antakya'nın en önemli yapılarından biri olmuştur. Bab-il cısir 1972 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.

1889 tarihli Kamus-ül A'lam'da Antakya hakkında şu bilgiler yer alır: "Haleb Vilayeti, Haleb Merkez Sancağı'na bağlı kaza merkezi olan bir kenttir. Eski zamanda çok mamur ve büyük bir kentti. Şimdiki kasabanın etrafını çevreleyen surlar eski Antakya'nın büyüklüğünün bir delilidir.

Hicretin 16. senesinde ve Hz. Ömer'in halifeliği döneminde, Hazret-i ebu Ubeyde tarafından feth edilerek müslüman ülkesi olmuştur. Daha sonra Bizans, Selçuklular, Haçlılar ve Memluklar'ın eline geçen Antakya, son olarak 921 tarihinde Yavuz Sultan Selim Han tarafından fethedilmiştir.

Antakya kenti, bir taraftan birbirini takip eden şiddetli depremler ve diğer taraftan uğradığı istilalar nedeniyle bir kaç kere tahrip olmuş, eski büyüklüğü ve ihtişamını kaybetmiştir. Kentte saray, tiyatro, mabed ve su yolu gibi eski yapıların kalıntıları meşhurdur. Bugün eski yerinin yalnız bir kısmını işgal eden Antakya'nın nüfusu 16.818'dir. Bunun 3.000'e yakın miktarını Hıristiyan ve Yahudiler oluşturmaktadır. Geri kalanı tamamiyle Müslümandır. Bulunduğu yer gayet güzel ve hoş olan Antakya'da 14 cami, bir kaç medrese, rüşdiye mektebi ve bir kaç hamam vardır.

Münbit ovaları, limon, portakal, dut, zeytin ve çeşitli meyve ağaçları ile dolu olan Antakya'da Antakya'da ipek, zeytinyağı üretimi büyük miktarlara ulaşır. Bunun yanında pamuk da yetiştirilir. Sabun üretimi ve ihracı yapılan kazada, ipek gömlek, bez, çarşaf, Trablus kuşağı ve maşlah gibi dokunan ürünleri yanında ağaç oymacılığı, kuyumculuk ve demircilik de bir hayli ilerlemiştir.

1891 yılında Antakya'yı ziyaret etmiş olan ve kent hakkında ayrıntılı bilgiler veren Fransız Seyyahı Cuinet'e göre kentin nüfusu 23.550 kişi olup, bunun 16.000'inin müslümanlar, geri kalanını da Hıristiyan ve Yahudiler oluşturmakta idi. Bu nüfus içinde Türkler, Suriyeliler, Araplar ve Ensariler Müslüman grubu teşkil ederken, Rumlar ile Katolik ve Gregorien Ermeniler, Hıristiyan grubu oluşturmakta idiler. Kazanın tümünde yaşayan nüfus ise çeşitli etnik kökene bağlı çeşitli mezheplere mensup müslüman ve Hıristiyan cemaatten oluşan çok daha heterojen bir yapıya sahipti.

XVII. yüzyıla kadar hiç Hıristiyan bulunmayan Antakya'da, XVIII. yüzyıldan itibaren Hıristiyan aileler yeniden yerleşmeye başladılar. 1846 yılında bir İtalyan papazın başlattığımisyon, 1851'de Hıristiyanların tekrar örgütlenmesini sağladı ve misyonerler 1860'da Antakya'da kendi evlerini inşa ettiler.

Gene Cuinet'in verdiği bilgilere göre, 1891 yılında Antakya'da 1 kışla, 24 cami, 28 mescit, 2 tekke, muhtelif seviyede toplam 42 okul, 3 kilise, 5 hamam, 117 çeşme, 3.374 hane, 1.451 dükkan, 35 toptancı mağazası, 20 han, 3 otel, 14 kahvehane, 1 eczane, 25 fırın, 5 su değirmeni, 9 sabunhane, 13 ipek atelyesi ile kaymakamın resmi ikametgahı olan bir konak bulunmaktaydı.

Alıntı

Son düzenleyen Baturalp; 26 Ekim 2016 02:52
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
20 Kasım 2008       Mesaj #2
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
ANADİLİ Arapça olan Ortodoks Hıristiyanlar Türkiye tarafından Rum Ortodoks olarak kabul edilir. Bu cemaatin etnik kökeni tartışmalıdır, ancak olmadıkları kesindir. Kiliselerine Arapça ya da adlar veren bu cemaat dini açıdan Antakya Rum Ortodoks Patrikliği`ne bağlıdır.

Sponsorlu Bağlantılar
Literatürde Melkit Kilisesi olarak da anılan Antakya Rum Kilisesi`nin cemaatinin ve din adamlarının tamamına yakını Arap kökenlidir. Nüfus mübadelesinde Arap Ortodokslarmübadele dışı tutuluncaMersin Cemaati, Hatay`ın 1939 yılında Türkiye`ye katılmasıylada Hatay Cemaati varlığını sürdürebilmiştir.

Türkiye`de yedi ayrı yerde cemaati bulunan Antakya Rum Patrikliği`nin resmi bir temsilciliği yoktur.Dini açıdan Samandağ ve Altınözü cemaatleriLazkiye Metropolitliği İskenderun Arsuzve Mersin cemaatleri Halep Metropolitliği`ne, Antakya merkezindeki cemaat ise doğrudan`daki Antakya Rum Ortodoks Patrikliği`ne bağlıdır. Antakya `nin verilerine göre; Antakya, Mersin, İskenderun, Uluçınar CHP Belediye Başkanı Arap Ortodokstur Altınözü Sarılar Mahallesi Altınözü Tokaçlı Köyüve Samandağ`ında yaklaşık 5 bin Arap Ortodoks yaşamaktadır.

TÜMHABERLER

Son düzenleyen Baturalp; 26 Ekim 2016 02:51 Sebep: sayfa düzeni
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
20 Kasım 2008       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Antakya kazası hakkında bilgi aldığımız kaynaklardan biri olan Cevdet Paşa'nın Tezakir'inde, 1867 yılında Antakya kazası nüfusunun 9904 haneden oluştuğu belirtilmektedir. Ayrıca bunların 8775'inde Müslümanların, 1129'unda ise gayri müslimlerin oturduğu ve Müslüman olmayan hanelerin 33'ünün Yahudilere ait olduğu yazılıdır. Antakya'yı büyük bir kasaba olarak niteleyen Cevdet Paşa, kentte çok sayıda cami, mescid ve mektep ile bin kadar dükkan ve sekiz han ile diğer binaların bulunduğunu kaydeder. O tarihlerde, Antakya'daki ticaretin zeytinyağı, sabun ve bir miktar ipekten ibaret olduğu, Tezakir'de verilen diğer bilgiler arasındadır.

Tanzimat ile başlayan ve Osmanlı toplumunun sosyal yapısında değişimlere neden olan batı tarzı yaşam modeli ve kent yönetimindeki yeniliklere paralel olarak kentin Harbiye tarafından Hıristiyan mahallesinin bittiği yerde bir hükümet konağının inşası ve kaza kaymakamlığı teşkilatının kurulmasından sonra XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren memur aileleri gelip, Antakya'ya yerleşmeye başladılar. Kışladan yeni inşa edilen Hükümet Konağına giden yol zaman içinde genişleyerek Saray Caddesi adını aldı ve bu cadde üstünde inşa edilen yeni binalar ve bunların altındaki mağazalar, gazinolar ve lokantalar ile bu mahalle, Antakya'nın en modern semti haline geldi.

Sultan Albulhamid'e izafeten Hamidiye Mahallesi adı ile bilinen bu mahallede yeni inşa edilen modern yapılar nedeniyle doğu kentlerine özgü karakterin kaybolduğunu söyleyen Weulerse, "... Avrupa stili, demir, tuğla ile inşa edilmiş, büyük açıklıklı binalar, eski Antakya stiline ihanet ediyorlar" derken, yeni oluşan bu mahalledeki yapıları, mimari karakterleri bakımından yadırgandığını ifade eder.

XIX. yüzyılın ikinci ikinci yarısına kadar surlar dışında bir mahalle bulunmayan Antakya'da, 1876 Osmanlı-Rus Harbi'nden sonra topraklarından atılan Çerkez göçmenleri için, Asi'nin karşı tarafında, Muhacirin Osmaniye ya da daha sonra ki adı ile Yeni Mahalle adı altında yeni bir yerleşme kurulmuştur.

Gerek geniş düzlüklerden oluşan topografik yapısı, gerekse kent dışında olmasından ötürü arsa fiyatlarının düşük olması nedeniyle, ileriki yıllarda hızla yayılan bu yeni yerleşme (ki sonradan, Cumhuriyet, Akevler ve Cebrail mahalleleri adını almıştır) modern yapıları ile, Eski Antakya'nın karşısında, Asi'nin öbür yakasındaki Yeni Antakya'yı oluşturmaktadır.

1822 tarihli Lugat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye'de Antakya nüfusunun 12.000 olduğu yazılırken, eski çağda 200.000' den fazla insanın yaşadığı büyük bir kent olan Antakya'nın o zamanlar Haleb'den daha mamur olduğu belirtilir. Ancak zaman içinde uğradığı hücumlar ve depremler nedeniyle harab olan Antakya'nın önceki haline nispetle şimdi bir köy halinde olduğu ve kentte çok miktarda ipek, zeytinyağı ve sabun ticaretinin yapıldığı yazılıdır.

Osmanlı döneminde Antakya'da vukubulan çok sayıda deprem arasında 1615, 1822 ve 1872 yıllarındaki depremler en önemli olanlarıdır. Son zamanların en etkili depremi 9 Nisan 1872 sabahı vukubulmuş sarsıntının şiddetinden surların bir kısmı çökerken, Asi üzerindeki köprü çatlamıştır. Kentin üçte ikisinde çok ciddi hasar yapan bu depremde 1.000 kişi hayatını yitirmiştir.

1872 depreminde hasar gören yapılar arasında yer alan ve ahşap olan eski kilise, yeniden fakat taş malzeme ile inşa edilmiştir. Bu yapı Antakya'nın en önemli yapılarından biri olmuştur. Bab-il cısir 1972 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.

1889 tarihli Kamus-ül A'lam'da Antakya hakkında şu bilgiler yer alır: "Haleb Vilayeti, Haleb Merkez Sancağı'na bağlı kaza merkezi olan bir kenttir. Eski zamanda çok mamur ve büyük bir kentti. Şimdiki kasabanın etrafını çevreleyen surlar eski Antakya'nın büyüklüğünün bir delilidir.

Hicretin 16. senesinde ve Hz. Ömer'in halifeliği döneminde, Hazret-i ebu Ubeyde tarafından feth edilerek müslüman ülkesi olmuştur. Daha sonra Bizans, Selçuklular, Haçlılar ve Memluklar'ın eline geçen Antakya, son olarak 921 tarihinde Yavuz Sultan Selim Han tarafından fethedilmiştir.

Antakya kenti, bir taraftan birbirini takip eden şiddetli depremler ve diğer taraftan uğradığı istilalar nedeniyle bir kaç kere tahrip olmuş, eski büyüklüğü ve ihtişamını kaybetmiştir. Kentte saray, tiyatro, mabed ve su yolu gibi eski yapıların kalıntıları meşhurdur. Bugün eski yerinin yalnız bir kısmını işgal eden Antakya'nın nüfusu 16.818'dir. Bunun 3.000'e yakın miktarını Hıristiyan ve Yahudiler oluşturmaktadır. Geri kalanı tamamiyle Müslümandır. Bulunduğu yer gayet güzel ve hoş olan Antakya'da 14 cami, bir kaç medrese, rüşdiye mektebi ve bir kaç hamam vardır.

Münbit ovaları, limon, portakal, dut, zeytin ve çeşitli meyve ağaçları ile dolu olan Antakya'da Antakya'da ipek, zeytinyağı üretimi büyük miktarlara ulaşır. Bunun yanında pamuk da yetiştirilir. Sabun üretimi ve ihracı yapılan kazada, ipek gömlek, bez, çarşaf, Trablus kuşağı ve maşlah gibi dokunan ürünleri yanında ağaç oymacılığı, kuyumculuk ve demircilik de bir hayli ilerlemiştir.

1891 yılında Antakya'yı ziyaret etmiş olan ve kent hakkında ayrıntılı bilgiler veren Fransız Seyyahı Cuinet'e göre kentin nüfusu 23.550 kişi olup, bunun 16.000'inin müslümanlar, geri kalanını da Hıristiyan ve Yahudiler oluşturmakta idi. Bu nüfus içinde Türkler, Suriyeliler, Araplar ve Ensariler Müslüman grubu teşkil ederken, Rumlar ile Katolik ve Gregorien Ermeniler, Hıristiyan grubu oluşturmakta idiler. Kazanın tümünde yaşayan nüfus ise çeşitli etnik kökene bağlı çeşitli mezheplere mensup müslüman ve Hıristiyan cemaatten oluşan çok daha heterojen bir yapıya sahipti.

XVII. yüzyıla kadar hiç Hıristiyan bulunmayan Antakya'da, XVIII. yüzyıldan itibaren Hıristiyan aileler yeniden yerleşmeye başladılar. 1846 yılında bir İtalyan papazın başlattığımisyon, 1851'de Hıristiyanların tekrar örgütlenmesini sağladı ve misyonerler 1860'da Antakya'da kendi evlerini inşa ettiler.

Gene Cuinet'in verdiği bilgilere göre, 1891 yılında Antakya'da 1 kışla, 24 cami, 28 mescit, 2 tekke, muhtelif seviyede toplam 42 okul, 3 kilise, 5 hamam, 117 çeşme, 3.374 hane, 1.451 dükkan, 35 toptancı mağazası, 20 han, 3 otel, 14 kahvehane, 1 eczane, 25 fırın, 5 su değirmeni, 9 sabunhane, 13 ipek atelyesi ile kaymakamın resmi ikametgahı olan bir konak bulunmaktaydı.

Alıntı
Son düzenleyen Baturalp; 26 Ekim 2016 02:41 Sebep: sayfa düzeni
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
20 Kasım 2008       Mesaj #4
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Antakya’daki Ortodoks cemaati sekiz bin kişiden oluşuyor. Sami ırkının bir kalıntısı olan bu cemaat de Museviler gibi Arap asıllı bir orijinden geliyor. Bu yüzden kilisede İncil Arapça okunuyor. Kilise ve tapu kayıtlarında geçen “Rum” kelimesine rağmen İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi ile bir ilgileri bulunmuyor. Antakya Ortodoks cemaati İncil’i Arapça okuyor.

Antakya Ortodoks Cemaati Başkanı Josef Naseh’in deyimiyle bugün yeryüzünde Antakya’dan başka beş patrikhaneyi barındıran ikinci bir şehir bulunmuyor. Bu renklilik yalnızca Hıristiyan cemaatleri için geçerli değil elbette.

Antakya, Hıristiyan aleminin Kudüs’ten sonraki ikinci kilisesi olan Saint Pierre’in kurulduğu mekan oldu. Hatta kaynaklara göre, “Hıristiyan” tabiri ilk defa Antakya’da kullanıldı.

Kur’an—ı Kerim’in Yasin suresinde hikayesi anlatılan ve Antakya’nın ilk inanç şehidi kabul edilen Habib—i Neccar’ın adını taşıyan caminin avlusuna girdiğinizde, Hazreti İsa’nın üç havarisi, Yahya (Yuhanna), Yunus (Pavlos) ve Şem’un—u Safa’nın mezarlarıyla karşılaşıyorsunuz.

Hıristiyanlık aleminde Antakya'nın önemi büyüktür. Yeruşalem ( KUDÜS ) Kilisesinden sonra en eski kilisedir. Zira Mukaddes kitap ( Yeni ahit-resullerin işleri ) Antakya' nın önemini zikretmiştir. Kudüs'ten sonra ikinci merkez sayıldığı için Antakya Patrikliğine " Ana Kilise" denir. İlk Kilise olarak imana önem vermekle birlikte, Pavlus ve Barnaba Yeruşalem'deki Hıristiyan mü-min kardeşlere para yardımları göndermiştir. ( Resullerin İşleri 11-29 ) Ancak işi tamamladıktan sonra beraberlerinde Yuhanna lakaplı Markos ile Antakya' ya geri döndüler
Antakya Kilisesi büyümeye başlamış ve imanlıları çoğalıyordu. Zira Petrus ve Pavlus'un Antakya Kilisesine verdikleri talim ( eğitim ) resuller topluluğundan ve kurtarıcı bir eğitim idi.

İki resul Barnaba ve Pavlus 42. miladi yılında Antakya Kilisesini tesis etmişlerdi. 45-53 miladi yılları arasında olan 8 yıl Petrus tarafından yönetilmiştir. Daha sonra Petrus başkent Roma' ya gidip oradaki kiliseyi tesis etmiş ve orada şehit düşmüştür. Resullerin İşleri (11-25)' e göre Antakya Kilisesine ilk olarak Hıristiyan Kilisesi adı verilmekle beraber imanlılarına da Hıristiyan adı verildi. Bu da büyük bir övünme kaynağıdır.

Petrus ilk olarak Patrik yani aşiret reisi adını aldı. 451 miladi yılında Kalidonya topluluğu bu isim hakkını Antakya' ya vermekle beraber 1. Patrik Kürsüsünü Petrus' a verdi. Zira 1. ilahiyat Nikya Topluluğu 2. İlahiyat Konstantina Topluluğu ve bütün Maşrek ( Doğu ) rahipleri, Antakya Patrikliğinin otoritesinin ve üstünlüğünü itiraf ve tespit etmişlerdir.

Antakya kürsüsü 1098 miladi yılında Antakya Frengiler tarafından hücuma uğramıştı. Büyük belalara sahne olmakla beraber 1268 yılında Zaher Baybars'ın eline yenik düşmüştür. Bu esnalarda Antakya patrikleri Konstantina ( İstanbul ) da ikamet etmekteydi ve mukaddes Antakya Kürsüsü 1342' ye kadar Küçük Asya'da bir yerden bir yere dolanıyordu, böylece beş patrikten sonra Şam'a intikal ve ikamet etti ( 1343). II. Iğnatios Şam'da ilk ikamet eden Antakya Patriği olmuştur.

Antakya St. Petrus ve St. Pavlus Katedrali Doğu Ortodoks Kiliselerinin en güzelidir. Bizans imarına uygun olarak inşa edilmiştir. Ancak 1872 yılındaki depremde büyük zarar görmüş, Rus mühendislerin etkisi ve yardımı ile tekrar inşa edildiğinde Rus imar tarzını biraz almıştır.
Son düzenleyen Baturalp; 26 Ekim 2016 02:44 Sebep: kırık link temizlendi sayfa düzeni

Benzer Konular

5 Kasım 2014 / Misafir Soru-Cevap
6 Şubat 2015 / EgeliAnil Soru-Cevap
6 Mart 2012 / YarıMisafir Soru-Cevap
9 Mart 2016 / _Yağmur_ Türkiye Coğrafyası
9 Mart 2016 / _Yağmur_ Tarih