Arama

Hadisi şerifleri kim yazmıştır?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 6 Ekim 2018 Gösterim: 12.647 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ekim 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hadisi şerifleri kim yazmıştır?
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi

Hadis-i Şeriflerin Kaydedilmesi


İslâm alimleri bu ayetlerden, Peygamber SAS Efendimiz’in bu hadis-i şeriflerinden gereken tavrı öğrenmişlerdir, anlamışlardır. Sahàbe-i kirâmdan itibaren; Peygamber SAS Efendimiz’e yetişmiş, onu görmüş, onun çevresinde bulunmuş müslümanlardan itibaren, Rasûlüllah’ın hayatını çok dikkatle takib etmişlerdir. Tesbitlerini, müşahedelerini, gördüklerini, duyduklarını çok ilmî metodlarla tesbit etmişlerdir, yazıya geçirmişlerdir. Rasûlüllah’ın hayatını, sözlerini son derece mükemmel ve teferruatlı bir şekilde bize intikal ettirmişlerdir.
Sponsorlu Bağlantılar
Onların bu hususta, bu işi sağlam yapmak hususunda, ilim aleminde ortaya koydukları kendilerine mahsus usüller vardır.
Bir kere hadisin senedi vardır. Yâni bir hadisin kendisi vardır, metni vardır, tekst vardır; bir de o metnin, o rivayetin, o hükmün kimin tarafından duyulup geldiğini bildiren sened vardır, isnad zinciri vardır. Hangi sahabe duymuş, kime söylemiş, o kime söylemiş, hadis mecmuasını yazan kimseye gelinceye kadar kimin kulağından, dilinden, aklından geçerek gelmiş; bunlar tesbit edilmiştir.
Sonradan, meselâ Buhàrî hakkında söyleyelim: Buhàrî’nin bir sened zinciri var, “Ben bu hadisi şundan duydum, o Hemmâm ibn-i Münebbih’ten duydu, o falancadan duydu, o filâncadan duydu...” diye. Aradaki şahısların eserleri ortada yokken, bazı kimseler itiraz etmişlerdir, “Buhârî bunları belki doğru tesbit etmedi?” gibi. Fakat sonradan bulunan metinlerle, Hemmam ibn-i Münebbih’in sahifesi gibi bulunantamamlayıcı metinlerle, Buhàrî’nin gerçekten dediği gibi, çok sıhhatli bir şekilde bu metinleri tesbit ettiği isbatlanmıştır.
Onlar gerçekten şahısları tenkid ederek, cerh ve ta’dil kitapları yazarak, sıhhatli rivayetleri toplamışlardır. Meselâ bir insan iyi bir insan olabilir ama, ahir ömründe hafızası zayıflar, hadisleri karıştırır; onu dahi yazmışlardır. “Ömrünün sonuna doğru bunun biraz hafızası zayıflamıştır, bazı şeyleri birbirine karıştırabilir.” gibi teferruatıyla yazmışlardır.
Dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir şahsa, Rasûlüllah SAS Hazretleri’nin hayatının detayıyla, teferruatıyla tesbit edilmek nasib olmamıştır. Yâni dünya tarihinde şu güne gelinceye kadar hiç bir beşere nasib olmamış bir genişlikle, Rasûlüllah SAS Efendimiz’in hayatı tesbit edilmiştir: Gece ne yaptı, gündüz ne yaptı, evlendiği zaman ne yaptı, hanımıyla ne konuştu?.. Yemeği nasıl yedi, elini nasıl yıkadı, yüznumaraya nasıl gitti, nasıl geldi?.. Bu kadar detaylı hiçbir beşerin hayatı tesbit edilmemiştir.
Bu Rasûlüllah SAS’e nasîb olmuş bir mazhariyettir. Tabii bizim için de çok şâyân-ı şükran bir durumdur. Çünkü dinimizin sapasağlam bir kaynaktan, çok güzel bir metodla bize kadar malzemesi nakledilmiş oluyor.
Bu malzemeyi toplayan insanlar, ashàb-ı hadis, islâm alimleri arasında çok müstesnâ mevkiye sahiplerdir. Hattâ onlar hakkında Şerefü Ashàbil-Hadîs filân gibi özel kitaplar yazılmıştır. Hadis toplayan hadis alimlerinin şerefinin, sevabının ne kadar çok olduğunu anlatan eserler yazılmıştır, neşredilmiştir.
Bir alim bir tek hadis-i şerifi duyacağım diye, bir tek hadis-i şerifi dinleyeceğim diye bir ülkeye ziyarete gitmiştir. Tabii uçakla değil, o zamanın imkânlarıyla, yaya, binbir meşakkatle; ama o meşakkatin sevabını Allah’tan bekleyerek... Toza toprağa bulanarak, Rasûlüllah SAS Efendimiz’in bir hadis-i şerifini biliyormuş falanca şahıs diye Horasan’dan Kahire’ye gitmiştir, Irak’a gitmiştir. O kadar gayret göstermişlerdir.

Bu çalışmalar ve hadis-i şeriflerin böyle toplanmış olması Kur’an-ı Kerim’in en iyi şekilde anlaşılmasına yol açmıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim Rasûlüllah’a inmiştir ve Kur’an-ı Kerim’in ahkâmını yaşamayı ilkönce Rasûlüllah Efendimiz kendi üzerinde denemiştir. Yaşanmasını sağlamak için açıklamaları Rasûlüllah Efendimiz yapmıştır. Binâen aleyh, eğer hadis-i şerifler olmasaydı, biz zekâtı nerden, ne kadar vereceğimizi kat’iyyen bilemezdik. Namazı nasıl kılacağımızı kat’iyyen tayin edemezdik. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de namaz kılın, zekât verin diyor ama, detay hadis-i şeriftedir. Binâen aleyh bu güzel gayretler, Peygamber Efendimiz‘in sünnet-i seniyyesi, hadis-i şerifler, Kur’an-ı Kerim’in en iyi anlaşılmasını ve hayata en güzel tarzda uygulanmasını sağlamıştır.
Onun için dinimizin en önemli kaynağı Kur’an-ı Kerim’den sonra, —hattâ Kur’an-ı Kerim’i de açıkladığı için birinci de diyebiliriz— en önde gelen kaynağı, sünnet-i seniyye-i nebeviyyedir.
Çeşitli milletlere mensub olan İslâm ümmeti, çeşitli milletler, çeşitli kültürler demektir. Çeşitli görgüler, bilgiler, adetler, örfler demektir. Çeşitli kafalar demektir. Bu İslâm ümmetinde hadis-i şerifler bir kültür birliği meydana getirmiştir, bir davranış birliği sağlamıştır. Milletleri ümmet olarak kaynaştırmıştır. Onları bid’atlara sapmaktan korumuştur. Dejenerasyondan, başka yabancı kültürlerin içinde entegrasyon dediğimiz onlara uymaktan, erimekten, bozulmaktan korumuştur.
Onun için bir Pakistanlı ile, bir sudanlı ile, bir Mısırlı ile, bir Cezâyirli ile, Balkanlardaki bir müslümanla, hadis-i iyi bilen bir insansa, her yönden çok rahat uyuşabilir, anlaşabilirsiniz. Çünkü kültür birliği meydana gelmiştir. Hadis-i şeriflerden doğan bir beraberlik, zevk birliği, davranış birliği, yaşam şekli birliği meydana gelmiştir.
Tabii, İslâm dinini eski dinlerin başına gelen bozulmalardan, tahrifattan, tağyîrattan korumuştur. Hadis-i şeriflerin bu kadar kuvvetli bir şekilde tesbit edilmesi, İslâm dininin tahrifata uğramasını engellemiştir, tahrifattan korumuştur, dini muhafaza etmiştir.
Bunun önemini anlamak için, bakın zamanları mukayese edelim: Peygamber Efendimiz’le bizim şu asrımız arasında ondört asır geçmiştir. Ama Hazret-i İsâ’dan daha bir asır geçmeden, hristiyanlık dejenere olmuştur ve Hazret-i İsâ’nın aslâ razı olmayacağı akîdeler çıkmıştır hristiyanların arasında... Hazret-i İsâ hiç bir şekilde, “Ben Allah’ın oğluyum!” dememiştir. “Allah’ı bırakıp da bana ibadet edin!” dememiştir. bunların hepsi sonradan, Hazret-i İsâ’ya rağmen, Hazret-i İsâ’nın rızasına aykırı olarak ortaya çıkmıştır, çok kısa bir zamanda...
Öteki dinlerde de dejenerasyon vardır. Bizim rahmetli Hikmet Tanyu, dinler tarihi profesörü idi. Zerdüşt’ün bile aslında bir peygamber olduğunu söylerdi. Aslında bir peygamber iken, zerdüştîlik ateşperestliğe dömüştür. Hamidullah Bey, Buda’nın bir peygamber olduğunu söylerdi. Ondan sonra budizm, bir putperestliğe dönmüştür. Bizim dilimizdeki put kelimesi, Buda kelimesi ile ilgilidir. Özel isim dönmüştür, bizim dilimizde sanemin, fetişin, Allah’tan gayri tapınılan bir objenin adı haline gelmiştir.
Demek ki dinlerde dejenerasyon oluyor, bozulma oluyor.
Biliyorsunuz Kur’an-ı Kerim kıssalarından, Hazret-i Mûsâ’nın zamanında yahudiler bozulmuştur. Sağlığında kendisi Tur Dağı’nda vahiy telâkkî ederken, kavmi aşağıda zinet eşyalarını toplayıp buzağı heykeli yapmıştır. Sâmirî isimli putperest sanatkâr;
فاخرج لهم عجلاً جسدًا له خوارٌ (طه:٩٤)
(Ve ahrace lehüm iclen ceseden lehû huvâr) “Böğürme sesi çıkartan, altından bir buzağı heykeli yapmıştır.” O da bir sanat... Yâni öyle bir hava akımı oluyor ki içerden, bir taraftan giren hava öbür taraftan çıkarken buzağı sesini oluşturuyor. Hani dümdüz neyden biz ses çıkartamıyoruz ama, sanatkârlar neye üfürüp gayet güzel makamlarda parçaları okuyabiliyorlar.
Ama tabii sadece böğürüyor; böğürmekten ne olacak, kıpırdamıyor, hareketi yok, faydası yok, zararı yok... Ama Hazret-i Mûsâ’nın zamanında, hâl-i hayatında dejenerasyon olmuştur. Eski kültürün, Mısırlılardan bulaşmış olan hastalıkların etkisiyle...
Mısırlılar öküze taparlardı, daha bir çok şeylere taparlardı; timsah tanrıları var, köpek başı şeklinde ölüm tanrıları var... Horus isimli kartal başlı tanrıları var, şimdi Mısır Havayollarının amblemidir. O kartal başlı Horus putunu maalesef amblem olarak almışlardır.
Bu dejenerasyon İslâm’da olmamıştır. Ne sebeple olmamıştır? Şâyân-ı şükran, elhamdü lillâh, iyi ki olmamış; neden olmamıştır?.. Çünkü hadisçiler vardır, çünkü sünnet-i seniyye-i nebeviyye güzel tesbit edilmiştir.

BAKINIZ Hadisi Şerifler
Son düzenleyen Safi; 6 Ekim 2018 19:25
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
4 Ekim 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.

Hadis-i Şeriflerin Kaydedilmesi


İslâm alimleri bu ayetlerden, Peygamber SAS Efendimiz’in bu hadis-i şeriflerinden gereken tavrı öğrenmişlerdir, anlamışlardır. Sahàbe-i kirâmdan itibaren; Peygamber SAS Efendimiz’e yetişmiş, onu görmüş, onun çevresinde bulunmuş müslümanlardan itibaren, Rasûlüllah’ın hayatını çok dikkatle takib etmişlerdir. Tesbitlerini, müşahedelerini, gördüklerini, duyduklarını çok ilmî metodlarla tesbit etmişlerdir, yazıya geçirmişlerdir. Rasûlüllah’ın hayatını, sözlerini son derece mükemmel ve teferruatlı bir şekilde bize intikal ettirmişlerdir.
Sponsorlu Bağlantılar
Onların bu hususta, bu işi sağlam yapmak hususunda, ilim aleminde ortaya koydukları kendilerine mahsus usüller vardır.
Bir kere hadisin senedi vardır. Yâni bir hadisin kendisi vardır, metni vardır, tekst vardır; bir de o metnin, o rivayetin, o hükmün kimin tarafından duyulup geldiğini bildiren sened vardır, isnad zinciri vardır. Hangi sahabe duymuş, kime söylemiş, o kime söylemiş, hadis mecmuasını yazan kimseye gelinceye kadar kimin kulağından, dilinden, aklından geçerek gelmiş; bunlar tesbit edilmiştir.
Sonradan, meselâ Buhàrî hakkında söyleyelim: Buhàrî’nin bir sened zinciri var, “Ben bu hadisi şundan duydum, o Hemmâm ibn-i Münebbih’ten duydu, o falancadan duydu, o filâncadan duydu...” diye. Aradaki şahısların eserleri ortada yokken, bazı kimseler itiraz etmişlerdir, “Buhârî bunları belki doğru tesbit etmedi?” gibi. Fakat sonradan bulunan metinlerle, Hemmam ibn-i Münebbih’in sahifesi gibi bulunantamamlayıcı metinlerle, Buhàrî’nin gerçekten dediği gibi, çok sıhhatli bir şekilde bu metinleri tesbit ettiği isbatlanmıştır.
Onlar gerçekten şahısları tenkid ederek, cerh ve ta’dil kitapları yazarak, sıhhatli rivayetleri toplamışlardır. Meselâ bir insan iyi bir insan olabilir ama, ahir ömründe hafızası zayıflar, hadisleri karıştırır; onu dahi yazmışlardır. “Ömrünün sonuna doğru bunun biraz hafızası zayıflamıştır, bazı şeyleri birbirine karıştırabilir.” gibi teferruatıyla yazmışlardır.
Dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir şahsa, Rasûlüllah SAS Hazretleri’nin hayatının detayıyla, teferruatıyla tesbit edilmek nasib olmamıştır. Yâni dünya tarihinde şu güne gelinceye kadar hiç bir beşere nasib olmamış bir genişlikle, Rasûlüllah SAS Efendimiz’in hayatı tesbit edilmiştir: Gece ne yaptı, gündüz ne yaptı, evlendiği zaman ne yaptı, hanımıyla ne konuştu?.. Yemeği nasıl yedi, elini nasıl yıkadı, yüznumaraya nasıl gitti, nasıl geldi?.. Bu kadar detaylı hiçbir beşerin hayatı tesbit edilmemiştir.
Bu Rasûlüllah SAS’e nasîb olmuş bir mazhariyettir. Tabii bizim için de çok şâyân-ı şükran bir durumdur. Çünkü dinimizin sapasağlam bir kaynaktan, çok güzel bir metodla bize kadar malzemesi nakledilmiş oluyor.
Bu malzemeyi toplayan insanlar, ashàb-ı hadis, islâm alimleri arasında çok müstesnâ mevkiye sahiplerdir. Hattâ onlar hakkında Şerefü Ashàbil-Hadîs filân gibi özel kitaplar yazılmıştır. Hadis toplayan hadis alimlerinin şerefinin, sevabının ne kadar çok olduğunu anlatan eserler yazılmıştır, neşredilmiştir.
Bir alim bir tek hadis-i şerifi duyacağım diye, bir tek hadis-i şerifi dinleyeceğim diye bir ülkeye ziyarete gitmiştir. Tabii uçakla değil, o zamanın imkânlarıyla, yaya, binbir meşakkatle; ama o meşakkatin sevabını Allah’tan bekleyerek... Toza toprağa bulanarak, Rasûlüllah SAS Efendimiz’in bir hadis-i şerifini biliyormuş falanca şahıs diye Horasan’dan Kahire’ye gitmiştir, Irak’a gitmiştir. O kadar gayret göstermişlerdir.

Bu çalışmalar ve hadis-i şeriflerin böyle toplanmış olması Kur’an-ı Kerim’in en iyi şekilde anlaşılmasına yol açmıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim Rasûlüllah’a inmiştir ve Kur’an-ı Kerim’in ahkâmını yaşamayı ilkönce Rasûlüllah Efendimiz kendi üzerinde denemiştir. Yaşanmasını sağlamak için açıklamaları Rasûlüllah Efendimiz yapmıştır. Binâen aleyh, eğer hadis-i şerifler olmasaydı, biz zekâtı nerden, ne kadar vereceğimizi kat’iyyen bilemezdik. Namazı nasıl kılacağımızı kat’iyyen tayin edemezdik. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de namaz kılın, zekât verin diyor ama, detay hadis-i şeriftedir. Binâen aleyh bu güzel gayretler, Peygamber Efendimiz‘in sünnet-i seniyyesi, hadis-i şerifler, Kur’an-ı Kerim’in en iyi anlaşılmasını ve hayata en güzel tarzda uygulanmasını sağlamıştır.
Onun için dinimizin en önemli kaynağı Kur’an-ı Kerim’den sonra, —hattâ Kur’an-ı Kerim’i de açıkladığı için birinci de diyebiliriz— en önde gelen kaynağı, sünnet-i seniyye-i nebeviyyedir.
Çeşitli milletlere mensub olan İslâm ümmeti, çeşitli milletler, çeşitli kültürler demektir. Çeşitli görgüler, bilgiler, adetler, örfler demektir. Çeşitli kafalar demektir. Bu İslâm ümmetinde hadis-i şerifler bir kültür birliği meydana getirmiştir, bir davranış birliği sağlamıştır. Milletleri ümmet olarak kaynaştırmıştır. Onları bid’atlara sapmaktan korumuştur. Dejenerasyondan, başka yabancı kültürlerin içinde entegrasyon dediğimiz onlara uymaktan, erimekten, bozulmaktan korumuştur.
Onun için bir Pakistanlı ile, bir sudanlı ile, bir Mısırlı ile, bir Cezâyirli ile, Balkanlardaki bir müslümanla, hadis-i iyi bilen bir insansa, her yönden çok rahat uyuşabilir, anlaşabilirsiniz. Çünkü kültür birliği meydana gelmiştir. Hadis-i şeriflerden doğan bir beraberlik, zevk birliği, davranış birliği, yaşam şekli birliği meydana gelmiştir.
Tabii, İslâm dinini eski dinlerin başına gelen bozulmalardan, tahrifattan, tağyîrattan korumuştur. Hadis-i şeriflerin bu kadar kuvvetli bir şekilde tesbit edilmesi, İslâm dininin tahrifata uğramasını engellemiştir, tahrifattan korumuştur, dini muhafaza etmiştir.
Bunun önemini anlamak için, bakın zamanları mukayese edelim: Peygamber Efendimiz’le bizim şu asrımız arasında ondört asır geçmiştir. Ama Hazret-i İsâ’dan daha bir asır geçmeden, hristiyanlık dejenere olmuştur ve Hazret-i İsâ’nın aslâ razı olmayacağı akîdeler çıkmıştır hristiyanların arasında... Hazret-i İsâ hiç bir şekilde, “Ben Allah’ın oğluyum!” dememiştir. “Allah’ı bırakıp da bana ibadet edin!” dememiştir. bunların hepsi sonradan, Hazret-i İsâ’ya rağmen, Hazret-i İsâ’nın rızasına aykırı olarak ortaya çıkmıştır, çok kısa bir zamanda...
Öteki dinlerde de dejenerasyon vardır. Bizim rahmetli Hikmet Tanyu, dinler tarihi profesörü idi. Zerdüşt’ün bile aslında bir peygamber olduğunu söylerdi. Aslında bir peygamber iken, zerdüştîlik ateşperestliğe dömüştür. Hamidullah Bey, Buda’nın bir peygamber olduğunu söylerdi. Ondan sonra budizm, bir putperestliğe dönmüştür. Bizim dilimizdeki put kelimesi, Buda kelimesi ile ilgilidir. Özel isim dönmüştür, bizim dilimizde sanemin, fetişin, Allah’tan gayri tapınılan bir objenin adı haline gelmiştir.
Demek ki dinlerde dejenerasyon oluyor, bozulma oluyor.
Biliyorsunuz Kur’an-ı Kerim kıssalarından, Hazret-i Mûsâ’nın zamanında yahudiler bozulmuştur. Sağlığında kendisi Tur Dağı’nda vahiy telâkkî ederken, kavmi aşağıda zinet eşyalarını toplayıp buzağı heykeli yapmıştır. Sâmirî isimli putperest sanatkâr;
فاخرج لهم عجلاً جسدًا له خوارٌ (طه:٩٤)
(Ve ahrace lehüm iclen ceseden lehû huvâr) “Böğürme sesi çıkartan, altından bir buzağı heykeli yapmıştır.” O da bir sanat... Yâni öyle bir hava akımı oluyor ki içerden, bir taraftan giren hava öbür taraftan çıkarken buzağı sesini oluşturuyor. Hani dümdüz neyden biz ses çıkartamıyoruz ama, sanatkârlar neye üfürüp gayet güzel makamlarda parçaları okuyabiliyorlar.
Ama tabii sadece böğürüyor; böğürmekten ne olacak, kıpırdamıyor, hareketi yok, faydası yok, zararı yok... Ama Hazret-i Mûsâ’nın zamanında, hâl-i hayatında dejenerasyon olmuştur. Eski kültürün, Mısırlılardan bulaşmış olan hastalıkların etkisiyle...
Mısırlılar öküze taparlardı, daha bir çok şeylere taparlardı; timsah tanrıları var, köpek başı şeklinde ölüm tanrıları var... Horus isimli kartal başlı tanrıları var, şimdi Mısır Havayollarının amblemidir. O kartal başlı Horus putunu maalesef amblem olarak almışlardır.
Bu dejenerasyon İslâm’da olmamıştır. Ne sebeple olmamıştır? Şâyân-ı şükran, elhamdü lillâh, iyi ki olmamış; neden olmamıştır?.. Çünkü hadisçiler vardır, çünkü sünnet-i seniyye-i nebeviyye güzel tesbit edilmiştir.

BAKINIZ Hadisi Şerifler
Son düzenleyen Safi; 6 Ekim 2018 19:27
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
4 Ekim 2009       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Ravi ve Özellikleri
Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in söz ve fiillerini rivayet eden her kişiye ravi denir.
Birde "Senet" denilen kavram vardır Bu da, Hadis-i Şerif’i rivayet eden kişiler zinciridir.
Esas ravi olan zatların hayatları, yaşam tarzları ve niyetlerindeki samimiyet çok önemlidir. Çünkü insanlığa ilim aktaran alimlere güvenmek söz konusudur. Bunlar, Allah(cc)'a olan teslimiyet ve inançları sebebiyle ortaya koymuş oldukları tavırları, sözleri, hayırlı amelleri bize bu yolda ne kadar güvenilebilir olduklarını gösteren sebeplerden sayılmaktadır.
Dolayısıyla ravi olan kişilerinde rivayet ettikleri hadis-i şerifleri önemseyerek dikkat etmemiz gerekiyor. Burada niyet hususuda önemlidir. Eğer bize ulaşan bir hadis-i şerif sahih olmasa dahi, sırf Allah rızası için Peygamber efendimiz böyle buyurmuş diyerek amel edilirse elbetteki karşılıksız kalmayacağı bilinir. Fakat islamiyete uygun olmama konusu bundan müstesnadır.
Hadis-i Şerif rivayet eden meşhur ravilerin yanısıra, sahih olan 6 hadis kitabının toparlandığı kaynak kitaplar ve bilgiler günümüzde mevcuttur. (Kütüb-i Sitte gibi.)
Son düzenleyen Safi; 6 Ekim 2018 19:26

Benzer Konular

27 Temmuz 2012 / Misafir Hz. Muhammed
5 Ekim 2009 / Misafir Cevaplanmış
25 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
2 Nisan 2012 / Misafir Soru-Cevap
8 Aralık 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış