Ziyaretçi
''Çemberimde Gül Oya'' adlı türkünün hikayesi nedir?
Zarife ile Ümit’in hikayesi, izleyenlerinin unutamayacağı bir drama şöleni gibiydi. Kaçımız hüznü,acıyı,üzüntüyü sever ki! Sevdik onları izlerken. Öyle tatlı üzdüler ki bizi, yaşamlarımıza yer eden üzüntülerimizi gözden geçirir olduk. Gözden geçirdik ki; o üzüntüler gerçekten bizi bu denli yıpratmaya, bu gün dahi hatırlanmaya ve saya,saya bitiremediğimiz sayılı günlerimizi sonbahar melankolisi havasında geçirmeye değerler miydi! Sonra dudak büktük onlara, burun kıvırdık…çünkü; bizi bizden başka kimse üzemezdi.
Zarife ve Ümit herkesin kendine pay çıkarabileceği bir sevda yaşıyorlardı. Sevda, aşk değil evet sevda…Aşk ile yatıp kalkan bir tarif olmuşken sevgi yüreklerimizde, kelime dağarcığımızı yokladık biz yeni nesiller! Atladığımız bir şey vardı; her ne kadar asırlardır dile yapışıp kalan bir kelime gibi gelse de, aşk yeni bir şeydi ve kaba kalıyordu Zarife ve Ümit gibi yaşanmışlıkları olanlara.
İzlemeyenler elbette ki vardı bu incelikler şölenini. Bence kaçıranlar demek daha hoş. ‘Çemberimde Gül Oya’ ağır aksak bir türkü aslında. Hatta kitlelere dans ettirecek neşede yorumlayanlar da var. Zarife ve Ümit’in sevdasına öyle işlemişti ki dizeler, hüzünlü bir yorumla çıktı bu kez karşımıza yılların türküsü. Her satırı tek,tek ve defalarca dinledik belki de ilk kez kulaklarımız yerine kalplerimizle.
….elinde oyasıyla, simsiyah saçlarıyla ve o her an ağlayacakmış gibi bakan yemyeşil gözleriyle divanda otururken Zarife, ailesi ve sevdası arasında gidip, gidip gelmelerini işler durur boyuna. İçindekileri sonsuzluğa taşıdığı günden sonra hiç konuşmaz. Nefes almaz, yemez, içmez…tek yolu vardır anlatmanın; o ne söyledi ne yaptıysa anlamazlardı ya, belki böyle anlayabilirlerdi. Solgunluğuna direnerek çizdi hayattan anladıklarını oyasına. Yaşamın hayal kırıklıklarını çizdi. Bu; hüzünlü hikayesiydi Zarife’nin. Bizim aşk dediğimiz, onların sevda diye yaşadıkları bir dünyadan sorguladık kendi hikayelerimizi.
Teknik olarak biten bir hikayenin yaşayan örnekleri bir sonuca varmadılar mı? Her birimizin kendine göre bir sonucu oldu. Benim ki; Ataol Behramoğlu’nun dizeleriyle somutlaştı.
‘Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana’
( sevdayı unutmayanlara….)
Türkünün Sözleri
Çemberimde Gül Oya,
Gülmedim Doya Doya.
Dertlere Karıyorum,
Günleri Saya Saya.
Al Beni Kıyamam Seni.
Pembe Gül İdim Soldum,
Ak Güle İbret Oldum.
Karşı Karşı Dururken,
Yüzüne Hasret Kaldım.
Al Beni Kıyamam Seni.
Avlu Dibi Beklerim,
Vay Benim Emeklerim.
Dümbeleği Çala Çala,
Yoruldu Bileklerim.
Al Beni Kıyamam Seni
Zarife ve Ümit herkesin kendine pay çıkarabileceği bir sevda yaşıyorlardı. Sevda, aşk değil evet sevda…Aşk ile yatıp kalkan bir tarif olmuşken sevgi yüreklerimizde, kelime dağarcığımızı yokladık biz yeni nesiller! Atladığımız bir şey vardı; her ne kadar asırlardır dile yapışıp kalan bir kelime gibi gelse de, aşk yeni bir şeydi ve kaba kalıyordu Zarife ve Ümit gibi yaşanmışlıkları olanlara.
İzlemeyenler elbette ki vardı bu incelikler şölenini. Bence kaçıranlar demek daha hoş. ‘Çemberimde Gül Oya’ ağır aksak bir türkü aslında. Hatta kitlelere dans ettirecek neşede yorumlayanlar da var. Zarife ve Ümit’in sevdasına öyle işlemişti ki dizeler, hüzünlü bir yorumla çıktı bu kez karşımıza yılların türküsü. Her satırı tek,tek ve defalarca dinledik belki de ilk kez kulaklarımız yerine kalplerimizle.
….elinde oyasıyla, simsiyah saçlarıyla ve o her an ağlayacakmış gibi bakan yemyeşil gözleriyle divanda otururken Zarife, ailesi ve sevdası arasında gidip, gidip gelmelerini işler durur boyuna. İçindekileri sonsuzluğa taşıdığı günden sonra hiç konuşmaz. Nefes almaz, yemez, içmez…tek yolu vardır anlatmanın; o ne söyledi ne yaptıysa anlamazlardı ya, belki böyle anlayabilirlerdi. Solgunluğuna direnerek çizdi hayattan anladıklarını oyasına. Yaşamın hayal kırıklıklarını çizdi. Bu; hüzünlü hikayesiydi Zarife’nin. Bizim aşk dediğimiz, onların sevda diye yaşadıkları bir dünyadan sorguladık kendi hikayelerimizi.
Teknik olarak biten bir hikayenin yaşayan örnekleri bir sonuca varmadılar mı? Her birimizin kendine göre bir sonucu oldu. Benim ki; Ataol Behramoğlu’nun dizeleriyle somutlaştı.
‘Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana’
( sevdayı unutmayanlara….)
Türkünün Sözleri
Çemberimde Gül Oya,
Gülmedim Doya Doya.
Dertlere Karıyorum,
Günleri Saya Saya.
Al Beni Kıyamam Seni.
Pembe Gül İdim Soldum,
Ak Güle İbret Oldum.
Karşı Karşı Dururken,
Yüzüne Hasret Kaldım.
Al Beni Kıyamam Seni.
Avlu Dibi Beklerim,
Vay Benim Emeklerim.
Dümbeleği Çala Çala,
Yoruldu Bileklerim.
Al Beni Kıyamam Seni
Son düzenleyen Safi; 29 Mayıs 2016 02:06