Arama

Nüfus Kuramları

Güncelleme: 11 Kasım 2008 Gösterim: 6.889 Cevap: 0
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
11 Kasım 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Nüfus büyüklüğü tarih boyunca toplumların yaşamında önemli bir rol oynamıştır. Örne­ğin, artan nüfusun beslenme sorunu, dünya­nın yoksul ve kalabalık ülkelerini tehdit eden açlık, nüfusun toplumların zenginleşmesine ya da devletlerin gücüne olan katkısı ve üc­ret düzeylerinin belirlenmesinde nüfusun ro­lü gibi çeşitli konular tarih boyunca düşünür­lerin ilgisini çekmiş ve bu konularda değişik kuramlar geliştirilmiştir. Nüfusun bilimsel olarak ele alınışı, toplam nüfus, nüfusun artış hızı ya da ölüm oranları üzerinde yapılan ça­lışmalar ilk olarak İngiltere'de 17. yüzyılda başlamış ve nüfusbilimin (demografi) doğuşu­nu hazırlamıştır.
Eskiçağlarda insan topluluklarının varlığını sürdürebilmesi nüfus artışının yüksek olması­na bağlıydı. Bu nedenle çok sayıda çocuk sa­hibi olmak özendirilir ve kısırlık aşağılanırdı. Bu düşünce dinsel gelenekler ve mitolojik metinlerde işlenirdi.
Sponsorlu Bağlantılar
Eski Yunanlı filozof Platon, Cumhuriyet adlı yapıtında kentlerin nüfusunun 5.040 yurt­taşla sınırlandırılmasını ve bu sınırın doğum kontrolüyle denetlenmesini önermişti. Eski Roma'da ise nüfus artışı özendirilmiş, evlilik ve doğurganlık ödüllendirilmişti.
14. yüzyılda Asya'dan gelerek Avrupa'yı saran veba salgını 25 milyon kişinin ölümüne neden oldu. Kara Ölüm olarak adlandırılan bu salgın Avrupa nüfusunda önemli bir azal­maya yol açınca, bu dönemin ekonomik ve toplumsal yapısına damgasını vuran serflik kurumu ve feodalizm de sarsılmıştır. Feodal beyler sertlerin ölümüyle boş kalan topraklarını ekebilmek için çalışan­lara ücret ödemek zorunda kaldılar. Böylece, tarımda feodal yapıya tümüyle aykırı düşen ücretli emek ortaya çıktı. Bu olgu Avrupa'da feodalizmin yıkılışını ve kapitalizme geçişi hızlandıran önemli etkenlerden biridir.
16.-18. yüzyıllar arasında Avrupa'nın bir­çok ülkesinde egemen olan ve devletin gücüy­le zenginliğini ticaret yoluyla artırmayı hedef­leyen merkantilizm döneminde, nüfus artışına büyük önem verildi. Merkantilistler ve döne-' min mutlak kralları nüfusu devletin zenginlik kaynaklarından biri olarak gördüler. Nüfus ne kadar fazlaysa ülke de o ölçüde zengindi. Kalabalık bir ülke daha fazla işgücü, daha bü­yük bir pazar ve daha güçlü bir ordu demekti. Ayrıca, işgücünün bolluğu ücretlerin yüksel- meşini önler, bu da yöneticilerin daha da zen­ginleşmesini sağlardı.
18. yüzyılda gelişen kapitalizmle birlikte nüfusa ilişkin görüşler de farklılaşmaya başla­dı. Sanayi Devrimi'nin sonucu olarak işgücü­nün yerini makinelerin almasıyla çalışan ke­simler arasında işsizlik arttı, yoksulluk ve se­falet yaygınlaştı. Bu yüzyılda işsizlik ve yok­sulluğun nüfus fazlalığından ileri geldiği düşü­nülmeye başladı. Francois Quesnay gibi düşü­nürler, nüfus artışının genel bir yoksullaşma­ya neden olacak boyutlara ulaşmaması gerek­tiğini savundular. Zenginliğin asıl kaynağını toprak olarak gören bu düşünürler, nüfus ar­tışının zenginleşmeye neden olamayacağını ileri sürdüler.
18. yüzyılın sonunda Thomas Robert Malt­hus ünlü nüfus kuramını geliştirdi. Malthus'a göre, nüfus yiyecek maddeleri üretimin­den daha hızla artmaktaydı. Eğer bu hızlı ar­tış düşürülmezse, dünya bir süre sonra üzerin­de yaşayanları besleyemez olacaktı. Ama nü­fus, kendiliğinden ortaya çıkan ve Malthus'un olumlu olarak nitelediği kıtlık, salgın hastalık­lar ve savaşlar gibi bazı gelişmelerle denetle­niyordu. Ayrıca toplumda evliliklerin azaltıl­masını ve geç evlenmeyi öneren Malthus, ah­laksal gerekçeyle doğum kontrolüne karşı çıktı.
Karl Marx ise Malthus'u eleştirerek, iyi ör­gütlenmiş bir toplumda nüfus fazlalığının so­run olmayacağını, işsizlik ve yoksulluğun te­mel nedeninin kapitalizmin işleyiş biçimi ol­duğunu söyledi . Marx, üretimi yapanların yarattıkları değerin bir bö­lümüne kapitalistlerin el koyduğunu, böylece yoksulluğun bu sistemin bir ürünü olduğunu ileri sürdü. Ayrıca Marx'a göre, işsizlik de ka­pitalist sistemin düzgün işleyebilmesi için ge­rekliydi. Çünkü, "işsizler ordusu"nun varlığı ücretlerin yükselmesine engel oluyor ve kapi­talistler düşük ücretli işçi çalıştırarak daha fazla kâr elde edebiliyorlardı. Toplumsal sis­temin değiştirilerek sosyalizmin kurulmasıyla işsizlik sorunu ortadan kalkacak ve yaratılan değerler gene onu yaratanlara geri dönecek ve fazla nüfus sorun olmaktan çıkacaktı.
I. Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemde, Avrupa'da doğurganlık oranında görülen azalmayı sanayileşmeye, kentleşmeye, eğitim düzeyindeki yükselmeye ve bebek ölümlerin-deki düşmeye bağlayan yeni bir kuram ortaya çıktı. Bu kuramı savunanlar, azgelişmiş ülke­lerde görülen hızlı nüfus artışının bu ülkeler sanayileştikçe düşeceğini ve dengeleneceğini ileri sürdüler.
Bu görüşe göre, bir ülkedeki doğurganlık oranı o ülkenin kültürel yapısı ve ekonomik gereksinmeleriyle de doğrudan ilgilidir. Ta­rımsal üretimin ağırlıklı olduğu ülkelerde, ço­cuk sayısının fazla olması, çocukların ailenin işgücüne yaptığı katkı nedeniyle istenmekte­dir. Öbür yandan, hızlı nüfus artışının bu ül­kelerin gelişmesine engel olduğu, kaynakları tüketerek sanayileşmeyi önlediği de ileri sü­rülmektedir. Bu görüşte olanlar azgelişmiş ül­kelerde sıkı bir doğum kontrolünü önermek­tedir. Karşı görüştekiler ise, dünyada kaynakla­rın büyük oranda sanayileşmiş ülkelerce tüke­tildiğini, doğal kaynaklardan da en çok sana­yileşmiş ülkelerin yararlandığını ileri sürmek­tedir. Buna göre, dünyada nüfus artışının ya­rattığı sorunların çözümü için ülkelerin den­geli kalkınmalarının sağlanması gereklidir.
1974'te Birleşmiş Milletler'ce düzenlenen nüfus konferansında yayımlanan ortak bildiri­de bu farklı görüşler dengelenmiş ve ülkelerin kalkınmasında nüfusun önemi vurgulanmış­tır. Bildiride doğum kontrolünün gerekliliği üzerinde durulmuş, ama bu önlemin yeterli olmadığı, toplumların nüfusla ilgili sorunları­nın çözümünde toplumsal refahın yükseltil­mesinin de gerektiği belirtilmiştir.



MsxLabs & TemelBritannica

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

13 Nisan 2014 / ThinkerBeLL Sanat
19 Ekim 2013 / sinan77 Soru-Cevap
13 Ekim 2014 / Misafir Soru-Cevap
6 Ekim 2012 / KR30N Soru-Cevap
24 Kasım 2006 / Misafir Kültür