Arama

Rabia Adeviyye

Güncelleme: 14 Aralık 2012 Gösterim: 3.569 Cevap: 1
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
8 Temmuz 2011       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
RÂBİA ADEVİYYE (713 - 801)
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar

Tasavvuf tarihinin en büyük ka­dın erenlerindendir. Basra'da doğmuş ve orada ölmüştür. Çok yoksul bir ai­ledendir. Hayatının ilk yılları cariye olarak geçmiştir. Özgürlüğüne kavuş­tuktan sonra çile ve zühd dolu bir in­ziva hayatına çekilmiştir. Daha sağ­lığında kendisine çok büyük bir bağ­lılar topluluğu oluşmuştur. Onun nasihatini dinlemek, duasını almak is­teyenlerin meydana getirdiği kalaba­lık izdiham yaratacak boyutlara ulaş­mıştır. Şiirleri ve menkibeleri günü­müze kadar ulaşmıştır. Evliya tezki­relerinin hemen hepsinde adı yer al­mıştır. Hasan Basri, Süfyân-ı Sevrî, Şakik Belki gibi ünlüler çağdaşı ve kendisiyle görüş alış-verişinde bulu­nan ünlülerdendir.
Biyografi Konusu: Rabia Adeviyye nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
14 Aralık 2012       Mesaj #2
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
Rabiatül Adeviyye (717-801)

Sponsorlu Bağlantılar
Rabiatu'l Adeviyye el-Kaysiyye ya da daha çok bilindiği şekliyle Basralı Rabia, İslam kültüründe daha az spekülatif ve daha fazla adayışsal tasavvuf düşüncesinin büyük bir mistiği olarak hatırlanır. Kuşkusuz kendisiyle alakalı söylenenlerin büyük bölümü, menkıbeler dünyasına ait olan tarihi bir kişilik olsa da, tasavvuf inancının -Tanrı aşkı ve zühd, takva içre bir yaşam- önemli bir yönünü bize bildiren yine bu menkıbelerdir.

Rabianın yaşadığı dönemde ya da o dönem civarında hiçbir biyografi yazılmadığı için Rabianın yaşamına ilişkin çok az gerçek bilgi bulunmaktadır. En tam olan, ilk dönem biyografileri bağlamında, 1120 civarında doğan ve eserlerini Rabianın vefatından üç asır kadar sonra yazan İranlı şair Feridüddin Attar'ın Tezkiretü'l Evliyasına, başvurmamız gerekir. Ancak bu biyografide neyin gerçek neyin söylence olduğunu çözmek güçtür. Kuşkusuz Attar, şu an kaybolan kimi kaynaklara ulaşmış ve ulaşabildiği önceki döneme ait kaynaklara başvuruda büyük çaba göstermiş olmalıdır. Ne var ki bu bilgiyi mümkün olduğunca sağlayabilme girişiminde kuşkusuz gerçekleri söylenceyle renklendirmek için şiirsel yetkinliğini de kullanmıştır. Attar'ın zamanında, Rabia'ya at¬fedilen birçok efsane bulunmaktadır ve Attar da onları eserine dahil et¬memesi için bir neden görmemiştir. Hiçbir şey olmasa bile onun varlığı ve konumuna inanmak için daha eski kaynaklar mevcuttur.

Rabia muhtemelen yaklaşık olarak 717'de Basra'da doğmuş ve yaşamının büyük bölümünü orada geçirmiştir. Attar, Rabianın fakir bir ailenin dördüncü kız çocuğu olarak doğduğunu ve bu nedenle Rabia (dördüncü) adını aldığını belirtir. Ebeveynleri o henüz çocukken ölürler ve Rabia yetim kalarak köle olma durumunda kalır. Yine kimi kaynaklara göre, o asla bir köle olmayıp aslında zengin bir aileye mensuptur. Bununla birlikte, modern biyografici Margaret Smith'e göre Rabianın gerçekte bir köle olduğunu öne sürmek için güçlü kanıtlar vardır. Rabianın bir aile adı (ya da lakabı) olmayıp kabilesinin adıyla anılması, onun köle statüsünün bir göstergesidir. Attar, onun efendisi tarafından azat edilişiyle manevi uyanışa doğru nasıl yolculuk ettiğinin öyküsünü sunar. Öyküye göre, bir gün Rabianın ayağı yolda kayıp yere düşer. Rabia "Ey Rabbim, ben anasız babasız bir garibim; yetim ve köleyim; esir düştüm ve bileklerim yaralı (yine de buna kederlenmedim; tek arzum Senin rı¬zan. Senin de bundan razı olup olmadığını bilmekten hoşnut olurum." Buna yanıt olarak bir ses işitilir, "Üzülme; haşr günü (diriliş) senin merteben, cennette Allah'a en yakın olanların sana imreneceği bir mertebe olacaktır"( )

Bunun ardından Rabia, gündüzü oruçla geçirirken, efendisi için yorucu işler yaptığı bir yaşam sürer. Attar, efendisinin bir gece pencereden dışarı bakarken onun namaz kılışını görerek Rabia'yı nasıl azat ettiğini anlatır. Efendisi Rabianın başı üzerinde herhangi bağlantı olmadan havada asılı duran ve evin tamamını aydınlatan bir ışık görür. Bu îbranice şekinadan türemiş olan Hıristiyan azizlerin halesiyle eş anlamlı sekine yani kutsiyet sembolüdür. Efendisi buna şahit olunca onu azat eder ve Rabia çöle yolculuk eder. Daha sonra gerçekleşen olaylar, yine o zamanlar, Rabia kendi başına bir uzlet mekânı inşa edip sonrasında kendisini zahidane bir şekilde Tanrıya adadığı bir yaşam sürmüş olduğu görülmesine karşın, karışık hikâyelerle kaydedilmiştir.

Açıkçası Rabia birçok evlilik teklifi almış ancak bir uzlet halini muhafaza ederek bekâr olarak yaşamıştır. Basra yakınlarında bilinen, en eski medrese toplumlarından birinin kurucusu ve kendisi de bir zahid, kelamcı ve vaaz olan Abdulvahid bin Zeyd'den (ö. 793) bir nişan tek¬lifi gelmiştir. Diğer bir teklif ise ona çeyiz olarak bir servet teklif eden Abbasiler'in Basra Emiri Muhammed bin Süleyman el-Haşimi'den gelir. Bu hikâyelerin en meşhuru -her ne kadar Rabia'dan yetmiş yıl önce ölmüş olsa da- Hasanu'l Basri'yle Rabia'yı ilişkilendiren hikâyedir. Hasan "ağlayan mutasavvıf" olarak bilinir (sürekli ağlayanlar ya da el- bekkaun). Çünkü hesap gününden çokça korkmakta ve dünyanın gidişatı için üzüntüyle dolmaktadır. Bir beyana göre Hasanu'l Basri, bir kere¬sinde başını pencereden çıkarmış ve ağlamaktadır. Gözyaşları Rabianın önüne düşünce Rabia, yağmur yağdığını sanır! Kronoloji bakımından ikisinin karşılaşması çok olası görünmese de her iki mutasavvıfın bağlı olduğu sufilik biçimini kuşkusuz sembolize eder: daha az spekülatif ve adayışsal unsura eğilimli olmak yanında her iki durumda da dünyevi mal veya konumların reddi.



kaynak:İslamda 50 Önemli İsim

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

19 Kasım 2015 / Ziyaretçi Cevaplanmış
23 Ağustos 2013 / Şeb-i Yelda Taslak Konular