Arama

Turan Dursun

Güncelleme: 7 Ocak 2022 Gösterim: 4.245 Cevap: 2
mhmmdcngz - avatarı
mhmmdcngz
Ziyaretçi
4 Eylül 2012       Mesaj #1
mhmmdcngz - avatarı
Ziyaretçi
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Sponsorlu Bağlantılar
Turan Dursun (1934 - 4 Eylül 1990), Türk yazar, düşünür, imam ve müftü.

Turan Dursun

Yaşamı

1934'te Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Gümüştepe köyünde dünyaya geldi. Ailesinin sekiz çocuğundan biriydi. Henüz beş yaşındayken tüm ailesiyle birlikte Ağrı'nın Tutak ilçesinde dedesinden kalma yerlere tekrar sahip olmak ve oraları işletmek umuduyla göç etti. Babası aileyi geçindirmek üzere köylerde imamlık yapmaya başladı. Kıt kanaat geçinen babasının tek arzusu oğlunun Basra'da ve Kûfe'de bulunmayacak derecede bir din alimi olmasıydı.
Babası kendisini yatılı din okullarına, Kur'an kurslarına, ünlü hocalarının yanına eğitim için verdi. Bu hocalardan dini eğitimi alabilmek için Ağrı'dan Muş'a, Adana'ya ve oradan da Türkiye'nin birçok şehrine, kasabasına ve köyüne gitti. Biri hariç tüm hocalarından bedava eğitim gördü. İşte bu hocadan ders alabilmek için kendisinden istenilen zamanın parasıyla 100 TL'yi ödeyebilmek için hem esans satmaya, hem de hocalık yapmaya başladı. Kendisine hocalık yapan bu kişi ise daha sonraları Ankara Elmadağ Müftüsü oldu. Askerlik çağına ulaşana kadar Kürtçe, Çerkezce ve Arapça öğrendi. Antropolojiyle de yakından ilgilendi. Müftülükten ayrıldı, TRT'ye geçti. TRT'de prodüktör olarak çalıştı ve TRT'den emekli oldu.

Müftülük yılları

Müftülük sınavını kazandıktan sonra ilkokul diploması olmadığı için tayini yapılamadı. Bu yüzden İstanbulMahmutpaşa İlkokulu'nu kısa sürede dışarıdan bitirdi. Sivas müftüsü iken de ortaokulu dışardan bitirdi ve en son liseyi tam bitirmek üzereyken ölümcül bir silahlı saldırıya hedef oldu.

İlk imamlık deneyimlerini askere alınmadan önce Tarsus'a bağlı Baltalı köyünde yaptı. Askerliğinden sonra, İstanbul'da bulunan İsmailağa ve Üçbaşmedreselerinde hocalık yaptı. Daha sonra müftülük yılları başladı. İlk olarak Tekirdağ'da müftü yardımcısı olarak göreve başladı. Ardından Gemerek'te, Altındağ'da, Sivas'ta ve son olarak da Sinop'un Türkeli ilçesinde müftü olarak görevde bulundu. 1958 yıllında başlayan müftülük görevi 1966'da son buldu. Bu yıllar arasında birçok şeye tanık oldu ve sürgün edildi.
Müftü iken İslamı, Hıristiyanlığı ve Yahudiliği hem kendi kaynaklarından, hem de diğer kaynaklardan yararlanarak daha detaylı bir şekilde birbiriyle karşılaştırıp, kökenlerini aramaya yönelik çalışmalar yürüttü. Bu çalışmanın yanında söylenceleri ve efsaneleri de okudu. Bu yoğun çalışmalar dini inancında sarsıntılar yarattı.

Uzmanlık alanları

Fıkıhçı,İslam Hukukçusu
  • Kelamcı,İslam Kelamcısı
  • Hadis Bilimcisi
  • Doğu Bilimcisi
  • Din Etnoloğu
  • Prodüktörlük ve yazarlık yılları
Turan Dursun, inancındaki sarsıntı nedeniyle müftülükten istifa etti. Bir arkadaşının önerisiyle Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nda ambar memurluğu, malzeme memurluğu, koruma memurluğu ve evrak memurluğu gibi görevlerde çalıştı. Ardından prodüktör sınavlarına girdi ve başarılı oldu. Bundan sonra TRT Kültür Müdürlüğü'nde dinsel yayınların hazırlanmasında prodüktör olarak çalıştı ve bir çok yapıma imzasını attı. Bunlardan en çok yankı uyandıranlar ise şunlardır: Tarihte Türkler, Başlangıcından Bu Yana İnsanlık ve Akşama Doğru. Araştırmasını kendisinin yaptığı ama bir türlü yapımına izin verilmeyen Birinci Büyük Millet Meclisi Öncesi ve Sonrası adlı yapıtı vardır. TRT'deki 16 yıllık görevinden 1982 yılında emekliye ayrıldı.

1987 yılında Doğu Perinçek'le tanıştı ve onun yardımıyla 2000'e Doğru adlı dergide Din Bilgisi adında bir sayfada yazmaya başladı. Daha sonra Saçak, Teori ve Yüzyıl gibi dergilerde de yazdı. Ayrıca dünyada ilk Kuran Ansiklopedisi'ni hazırladı. Bunun yanı sıra birçok kitabı yayına hazırladı. İbn-i Haldun'un Mukaddime adlı eserini Türkçeye çevirdi.

Ölümü

Turan Dursun, 4 Eylül 1990 tarihinde İstanbul'da evinden çıkıp işe giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Dört yıl sonra, İslami Hareket Örgütü'ne yönelik operasyonda cinayetin çözüldüğü açıklandı. Örgüt üyesi Arif kod adlı Tamer Aslan, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde verdiği ifadede Turan Dursun'un öldürülmesine nasıl karar verdiklerini şöyle anlattı:

Mesut [kod adlı İrfan Çağrıcı], yazarlık yapan ve yazdığı yazılarda Hz. Peygamber efendimizle kutsal Kur'an-ı Kerim'i küçük düşüren Turan Dursun'un öldürülmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine benle kod adı Kemal olan kişiyle önce bu konuya itiraz ettik. Çünkü bu şahıs öldürüldüğünde basın bu olayı abartılı olarak halka yansıtacak bundan dolayı da şahsa kötülükten ziyade iyilik yapmış olacağız kanaati benle Kemal'de hakimdi. Biz bu görüşmüzü Mesut'a ilettiğimizde bizimle 15 gün görüşmedi. Mesut, tekrar Turan Dursun'un öldürülmesi olayını yinelemesi üzerine ben ve Kemal olayın istihbaratını yapmak üzere görev aldık.
Bu cinayetle ilgili yakalanan İslami Hareket Örgütü üyelerinden İrfan Çağrıcı müebbet hapisle cezalandırılmış olup halen tutukludur. Turan Dursun cinayetinin tetikçisi olan Muzaffer Dalmaz ise halen yurt dışında firardadır.Turan Dursun anısına her yıl Turan Dursun Araştırma ve İnceleme Ödülü verilmektedir.

Kitapları

Allah
Din Bu 1: Tanrı ve Kur'an
Din Bu 2: Hz. Muhammed
Din Bu 3: İslamda Toplum ve Laiklik
Din Bu 4: Tabu Can Çekişiyor
Din ve Seks
Dua
Evren Bir Şaka mı?
Kulleteyn
Kur'an
Kur'an Ansiklopedisi 1: Aba-Akıl
Kur'an Ansiklopedisi 2: Akra-Arab
Kur'an Ansiklopedisi 3: Arabu-Borç
Kur'an Ansiklopedisi 4: Boşa-Dua
Kur'an Ansiklopedisi 5: Dua-Hicret
Kur'an Ansiklopedisi 6: Hicret-Kafir
Kur'an Ansiklopedisi 7: Kalb-Kuşku
Kur'an Ansiklopedisi 8: Kuvvet-Mucize
Kutsal Kitapların Kaynakları 1
Kutsal Kitapların Kaynakları 2
Kutsal Kitapların Kaynakları 3
Müslümanlık ve Nurculuk (1971)
Şeriat Böyle
Ünlülere Mektuplar

Çevirileri

İbn-i Haldun'un Mukaddime adlı eseri (2 cilt)

Hakkında yazılan kitaplar

Abit Dursun, Babam Turan Dursun
  • Abit Dursun, Turan Dursun ve Aydınlanma
  • Şule Perinçek, Turan Dursun Hayatını Anlatıyor

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Biyografi Konusu: Turan Dursun nereli hayatı kimdir.
eku123 - avatarı
eku123
Ziyaretçi
4 Eylül 2012       Mesaj #2
eku123 - avatarı
Ziyaretçi
Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Gümüştepe köyünde 1934 yılında doğdu. İmam olan babası, daha o doğmadan "Basra'da ve Kufe'de bile görülmeyecek bir alim" yapma sevdasındaydı. İlkokula göndermedi, çocukluk hayatı şeyhlerin ve din hocalarının yanlarında çeşitli tekke ve dergahlarda geçti. O yıllarda Turan Dursun'un en büyük amacı babasının belirlediği bu ideale hızla ulaşmaktı. Birkaç yılda öğrenilecek dersleri bir-iki ayda öğreniyordu. Sırf İslam bilgileri çok iyi olan Kürt hocalardan ders alabilmek için üç-dört ayda çok iyi denilebilecek ölçüde Kürtçe öğrendi. "sarf" ve "nahv" denilen Arapça grameri çocuk yaşta öğrendi, hem 11. ve 12. yüzyıl Arapçasını hem de 7. ve 8. yüzyıl Arapçasını bilirdi. On yedi yaşına geldiğinde icazeti almış ve Kazviniyi okumuştu.

Sponsorlu Bağlantılar
turan dursun
Diyanette müftü olabilmek için ilk okulu dışarıdan bitirdi , İlk olarak köy imamlığı yaptı. İstanbul Çarşamba'da Üçbaş ve İsmailağa medreselerinde hocalık yaptı. 1958-1965 yılları arasında Tekirdağ, Gemerek, Türkili, Altındağ ve Sivas'ta müftülük yaptı ve şeriatın katı kurallarına ters davranışları nedeniyle İslamcı çevrelerde yadırgandı. Müftülüğü sırasında bu nedenlerle sürgünleri oldu. 60'lı yıllarda aydın müftü olarak kamuoyunda yankılar getirdi. Kendi deyişiyle İslam'a olan inancını yitirdikten sonra 1965 yılında müftülüğü bıraktı.

Turan Dursun'u, neredeyse ömrünü adadığı İslam'dan uzaklaştıran baş neden, aklının imanına üstün gelmesidir. Ömrünü İslamla içi içe geçiren bir insanın bunu başarmasının ne kadar zor olduğunu tahmin etmek güç değildir. Onu böylesine büyük kılan belki de en önemli şey budur.

Turan Dursun'u İslam'dan kopartan başlıca deneyimlerini ise şöyle sıralayabiliriz:

1) İnsanlık tarihinin bilinen en eski efsanesi olan Gılgamış Destanı'nı okuduktan sonra, Tevrat'a ve ondan sonra da Kuran'a geçen Nuh Tufanı efsanesinin kökeninin çoktanrılı ilkel Sümer Uygarlığı olduğuna kanaat getirmiştir.

2) İncil ve Tevrat'ı okuduktan sonra, Kuran'daki pek çok ayetin bu kitaplardan kopya edildiğine kanaat etmiştir.

3) Sinop'daki görevi sırasında marksist bir öğretmenden edindiği kitaplar sayesinde Tarihi Materyalizm ve Diyalektik Materyalizm Felsefesi ile tanışmış, ancak komünist olmasa bile bu felsefelerden etkilenmiştir.

4) Barış ve özgürlükleri önceleyen düşünce tarzı nedeniyle hiç bir zaman bağnaz İslami kesimlerin yoluna girmemiştir.

5) Kuran'daki gerek akıl dışı ayetleri, gerekse de birbiriyle çelişkili ayetleri, gerçekliğe olan aşkı imanından üstün geldiği için görebilmiştir.

Turan Dursun, Diyanet'deki görevinden ayrıldıktan sonra 1966 yılında TRT'de dini içerikli programlarda görevi aldı. On yıl bu görevine devam ettikten sonra gene TRT'de prodüktör olarak "Başlangıcından Bu Yana İnsanlık", "Vergi Programı", "Akşama Doğru" gibi programlar yaptı.

TRT'den emekli olduktan sonra "Kur'an Ansiklopedisi"ni 1987 yılında bitirdi. 1989 yılında haftalık 2000'e Doğru Dergisi'nde yazı yazmaya başladı. Bu sitede yer alan pek çok yazısını da bu dergide yazdı,bu yazıları nedeniyle İslami çevrelerden çok büyük tepki aldı. Süleyman Ateş, Yaşar Nuri Öztürk gibi pek çok İslamcıyı kalemiyle yanıtlamasını bildi. Hiç biri o hayatta iken karşısına çıkamadılar.

Böylesine kuşatılmış bir durumda onun çevresinde çok az sayıda destekçisi vardı. İlhan Arsel ve kitaplarını yayımlamayı kabul eden Doğu Perinçek bunlardandı (Turan Dursun yazdığı yazıları kitap haline getirmek için pek çok yayınevini dolaştığını, yayınevlerinin böyle bir kitap yayınlamaya cesaret edemedikleri için teklifini kabul etmediklerini söylemiştir.)

Turan Dursun yazdıklarının bedelini canıyla ödeyebileceğini bilmiyor muydu? Bu soruya yanıt olarak Hasan Yalçın'a şunları söylemişti: "Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım?" Turan Dursun bir aydınlanma savaşçısı olarak yanıtladı soruyu. Ve o anda ölümü yendi,ölümün ötesine geçti,ölüm Turan Dursun'u daha da büyüttü. Yazdıklarının uğruna yaşamını feda etmiş olmasının büyüsüyle daha çekici hale geldi. Adı, ölümsüz aydınlanma kurbanları arasına yazıldı.

Turan Dursun'un kitapları, onun ölümünden sonra yayınlanabildi. İlk kitabı, ölümünden iki ay sonra yayınlanan "Din Bu 1" adlı kitabı idi.


"Ölürsem,

O zaman anlarsın.

Ölünce biri,

Pazar, kışın,

İki yüz olur hemen yüzler Hemen!

Dersin, neymiş meğer!

Ben de ölürsem eğer

Ey aydın cemaat!

Lütfen öldürme beni,

Lütfen!"

(Turan Dursun)


CİNAYETİ VE DAVASI


Turan Dursun, 4 eylül 1990 tarihinde İstanbul-Koşuyolu'ndaki evinin yakınlarında teröristler tarafından tabancayla vurularak öldürüldü. Oysa onun kalemi ve kitapları dışında hiç bir silahı yoktu. Öldürüldüğü günün ertesinde İran radyolarından sevinç çığlıkları yükseldi. Türkiye'deki İslam savunucuları da rahat bir nefes aldı.

Öldürüldüğünde yetişkin üç çocuk babası idi. Cinayet sonrasında Turan Dursun'un evinde kütüphanesinin raflarında duran çok şeyin kaybolduğu anlaşıldı. Yatağının üzerine ise "Kutsal Terör Hizbullah" kitabı bırakılmıştı. Yakınları kitabın Dursun'a ait olmadığını, eve giren kişiler tarafından bir "mesaj" olarak bırakıldığını söyledi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, evde polislerin arama yaptığını doğruladı ancak arama tutanağında kitaplıktan alınanlar yer almadı.

Cinayetle ilgili operasyonda yakalanıp tutuklanarak DGM'ye çıkartılan 15 sanık ilk oturumda tahliye edildi. Ardından cinayetle ilgili İstanbul DGM'de iki ayrı dava görülmeye başladı.

Davalardan birinde örgütün üst düzey yöneticileri Kudbettin Gök, Mehmet Ali Şeker, Mehmet Zeki Yıldırım, Ekrem Baytap'ın da aralarında bulunduğu 25 sanık yargılanıyordu. Bu dava sürerken 1996 yılının Mart ayında İslami Hareket Örgütü lideri İrfan Çağırıcı yakalandı. Çağırıcı ve 12 arkadaşı da DGM'de yargılanmaya başladı.

Oğlu Abit Dursun, Turan Dursun cinayeti soruşturmasında aksayan önemli noktaları özetlerken insan bir kere daha hayretler içine düşüyor:


  • "4 Eylül 1990'da Turan Dursun vurulduktan 40 -45 dakika sonra polis geliyor. Çok daha erken gelen siviller evi darmadağan ediyor. Bir çok eseri ve çalışması siyah poşetlere konuluyor, onlar çıkarken de resmi giysili polisler içeri giriyor. Biz sivil polislerin götürdüğü eserleri ve çalışmaları Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak istedik. Ama 9 yıldır bu girişimimizle ilgili hiç bir sonuç alamadık. Kuran ansiklopedisinin 2000 sayfası, 'Kulleteyn' isimli kitabın ikinci ve sonraki ciltleri yok. Her şeyi götürmüşler. Bir yaşam boyu büyük emekle ortaya çıkarılan her şeyi. Bütün bunlar sivillerin eve girmesinden sonra kayboldu. Devlet içindeki bazı güçler, yasadışı devlet odakları bu eşyaları alıp gitti."

23 temmuz 2000'de İstanbul 3 nolu DGM'de Turan Dursun ve Çetin Emeç davalarından yargılanan İrfan Çağırıcı önce 7.5 yıla daha sonra ise "Anayasal düzeni silah zoru ile değiştirmeye kalkışmak" suçundan idam cezasına çarptırıldı.

Sanıklardan Ekrem Baytap, Tamer Aslan, Mehmet Ali Şeker ve Cengiz Sarıkaya hakkında aynı suçtan dolayı ömür boyu hapis cezası verildi. İrfan Çağırıcı'nın kardeşi Rıdvan Çağırıcı ve avukat Hüsnü Yazgan'ın da aralarında bulunduğu 12 sanık örgüt üyeliği suçundan 3 yıl 9 ay ila 12 yıl 6 ay arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldılar.

6 mart 2002'de Yargıtay 9. Ceza Dairesi, İrfan Çağırıcı hakkındaki kararı onadı.

Kaynak İçin Tıklayınız
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Ferşat - avatarı
Ferşat
Kayıtlı Üye
7 Ocak 2022       Mesaj #3
Ferşat - avatarı
Kayıtlı Üye
turan20dursun?itok4lPlo4YV
"ESKİ KÖYE YENİ ADET GETİREN BİR AYDININ PRTRESİ: TURAN DURSUN"
Büyük bir inatla aydınlanma mücadelesi veren Turan Dursun, 4 Eylül 1990’da, evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda yaşamını yitirmişti. Uluslararası sermaye Türkiye kapitalizmini yeniden yapılandırma adına bir dizi kararlar almıştı. 12 Eylül 1980 cuntasıyla ile birlikte bu kararlar sola ve halka kabul ettirilmeye çalışılmıştı. Türkiye'de kapitalizmin yedek lastiği olan gericilik ise emekçi kitleleri kuşatmada asli işlev görüyordu.
Laikliğin ruhuna fatiha 1991 yılına gelindiğinde TCK’nın, Anayasa’daki laiklik ilkesini koruyan, tarikatların ve cemaatlerin örgütlenmelerini kısıtlayan 163. maddesi Turgut Özal tarafından kaldırılmıştı.
"Aydınkırım ve solkırım" açısından bereketli coğrafya olan Türkiye'de İslamcı gericiliğin yükselişi ile baskı ve cinayetler daha fazla artmaya başlamıştı. 1990’da başlayan cinayetler serisi, “İslami Hareket”, “JİTEM”, “Türkiye Hizbullahı” gibi kılıklara büründü. 1990 yılında Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Turan Dursun’un, 1993'te ise Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, sonrasında Sivas Katliamı gericiliğin yükselmesine zemin hazırlanmıştı. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin tüm bunlar karşında “Birtakım ölümler, öldürmeler oldu. Ve hapis etmeler oldu. Bir nevi bir mücadele oldu. Bir mücadele veriyorduk” diyerek takunyalıların iktidara yürüyüşünü özetliyordu.
AKP’li Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise bir konuşmasında, ”TCK’da meşhur bir 163. madde vardı. Allah rahmet etsin, Turgut Özal 1991 yılında bu maddeyi TCK’dan çıkardı. Ceza kanunundan çıkarılana kadar bir giyotin gibi çalıştı, zulmetti, şikayet ettirdi, sıkıntı verdi” diyecekti.
Türkiye'de gericilik karşısında "geriletilemeyen ilerici birikim" bu kuşatmaya direnç göstermişti. Turan Dursun da bu direncin önemli bir yapı taşıydı. Gericilik karşısında verdiği mücadelede gericiler tarafından katledildi.
Gericiliğin içerisinden filizlenen aydınlık 1934'te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Gümüştepe köyünde dünyaya gelen Turan Dursun, henüz beş yaşındayken tüm ailesiyle birlikte Ağrı’nın Tutak ilçesine göç ettiler. Dursun, aileyi geçindirmek için babasıyla beraber köylerde imamlık yapmaya başladı. Babası, oğlunun "İmamet (İsnâ'aşerîyye i'tikadı)" esasları doğrultusunda İmâmet merkezi konumunda bulunan Basra ve Kûfe’de din eğitimi alarak bir din âlimi olmasını istiyordu. Dursun, bu hocalardan dini eğitimi alabilmek için Ağrı'dan Muş'a, sonrasında Adana'ya ve oradan da Türkiye'nin birçok şehrine, kasabasına ve köyüne gitti. Buralarda "ders parası" adı altında kendisinden istenilen parayı ödeyebilmek için hem esans satmaya, hem de imamlık yapmaya başladı. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı İlahiyat Fakülteleri’nde sürdürdüğü Sünnî-Hanefî-Mâtûridîyye İ'tikadî mezhebi ana ilkelerine dayalı olarak verilen eğitim karşısında, ailesinden öğrendiği İmâmet esaslarına bağlı kalamayacığını anladığında Monoteistik dinler tarihi eğitimi almaya karar verdi. Askerlik çağına ulaşana kadar Kürtçe, Çerkezce ve Arapça öğrendi. Ayrıca antropolojiyle yakından ilgilendi.
Okuma aşkı yarım kaldı Küçük yaşlarda babası tarafından “gavur okulu” denilerek ilkokula gönderilmeyen Dursun, ilerleyen yıllarda müftülük sınavını kazanmasına rağmen ilkokul diploması olmadığı için tayini yapılamadı. Bu yüzden İstanbul Mahmutpaşa İlkokulu'nu kısa sürede dışarıdan bitirdi. Sivas müftüsü iken de ortaokulu dışardan bitirdi ve en son liseyi tam bitirmek üzereyken silahlı saldırı ile katledildi. İlk imamlık deneyimlerini, askere alınmadan önce Tarsus'a bağlı Baltalı köyünde yaptı. Askerliğinden sonra, İstanbul'da bulunan İsmailağa ve Üçbaş medreselerinde hocalık yaptı. Daha sonra müftülük yılları başladı. İlk olarak Tekirdağ'da müftü yardımcısı olarak göreve başladı. Ardından Gemerek'te, Altındağ'da, Sivas'ta ve son olarak da Sinop'un Türkeli ilçesinde müftü olarak görevde bulundu. 1958 yıllında başlayan müftülük görevi 1966'da son buldu. Bu yıllar arasında birçok şeye tanık oldu ve sürgün edildi. Müftü iken İslamiyeti, Hıristiyanlığı ve Yahudiliği hem kendi kaynaklarından, hem de diğer kaynaklardan yararlanarak detaylı bir şekilde inceledi. İncelemeleri sırasında okuduğu efsane ve öyküleri kutsal metinlerdeki yazılarla ile kıyaslayan Dursun'un dini inancındaki büyük ikilemler sonrası müftülük görevinden istifa etti. İslam dinini açıkça eleştirmeye başladıktan sonra ise ölümüne kadar hep tehditlere, hakaretlere maruz kaldı.
Müftülükten ayrıldıktan sonra 1966 yılında TRT'de ambar memurluğu, malzeme memurluğu, koruma memurluğu ve evrak memurluğu gibi işlerde çalıştı. Prodüktör sınavlarından başarılı çıkınca TRT Kültür Müdürlüğü'nde dinî yayınların hazırlanmasında prodüktör olarak çalıştı ve birçok yapıma imzasını attı. Bunlardan en çok yankı uyandıranlar ise şunlardır: Tarihte Türkler, Başlangıcından Bu Yana İnsanlık ve Akşama Doğru.
Birinci Büyük Millet Meclisi Öncesi ve Sonrası adlı bir projeyi araştırdı fakat bir türlü yapımına izin verilmedi. TRT'deki 16 yıllık görevinden 1982 yılında emekliye ayrıldı.
Eski köye yeni adet 1958'den 1966'ya kadar bulunduğu müftülük görevi sırasında Dursun, kendisiyle yapılan bir röportajda fikirlerinin dönüştüğü o döneme dair şunları aktarıyordu: "Sivas'ın Hanzar köyünde su kaynağı var. Bir süre sonra yitiyor. Bend yapılsa herkes yararlanacak. Valiye göstermek için başında fotoğraf çektirdim. Köylüler gelmeye cesaret edemediler. 'Ağa ne der' diye. Ağa karşı çıkmıştı zaten, 'eski köye yeni adet mi getiriyorsunuz' demişti. Daha sonra TRT"deki ilk programımın adı 'Eski Köye Yeni Adet' olmuştu. Hakkımda komünist diye söylentiler çıktı. Alışılmadık bir müftüydüm. Tarık Zafer Tunaya'nın başkanı olduğu Devrim Ocakları'nın kurucuları arasındaydım. Sovyetler Birliği'nden 20 bin lira para almış diye ihbar olmuş. Diyanet müfettişlerinden Abdullah Güvenç teftişe geldi. Adama su verecek bardağımız yoktu evde. İbrikle vermiştik utana sıkıla. Sinop'un Türkili ilçesine sürgün edildiğimde, kentin dışında yıkık dökük bir kulübe tutmuştum. Ali Şarapçı diye bir öğretmenle karısı bana çok yardım etmişti. Ona da komünist diyorlardı. Ben de "keşke komünist olmasaymış, ne iyi adammış" diye düşünüyordum. Komünizmi kaynağından öğrenmeye karar verdim. Ali Şarapçı'ya "Şu komünist kitaplardan getirsen de okusam" dedim. Bilmediklerimi gidip soruyorum, okuyorum, ders gibi. İnanç dünyamda bir sarsıntı olmadı. Ancak ürkecek bir şey de yokmuş. Sosyal alanda bir ideolojiden çok bir bilim olarak baktım." Gericiliğe özgürlük arayanlara karşı direniş. Gericiliğe özgürlük arayanlar türbana özgürlük eylemlerinde boy gösterirken, cemaat ve tarikatlar iktidara yürürken, Turan Dursun laikliğe sahip çıkılmasını şu sözlerle hatırlatıyordu:
“Birileri derse ki demokratlık mı yoksa laiklik mi? Ben elbette ki laiklik derim, eğer öyle bir karşılaştırma yapılacak olursa. Kimileri 163. maddenin tartışmasında öyle derler. Korkarlar. Acaba 163. maddenin kaldırılmasına karşı çıkarsam bana demokratlıktan çıktı derler mi falan diye düşünürler. Laikliğin gereği ise 163. maddenin kalmasıdır. Eğer demokrasi 163. maddenin kalkmasıyla gelecekse, o zaman bağıra bağıra söylerim: Ben demokrat değilim. Göğsümü gere gere kaldırılmasın derim. Yani neden laiklik öncelik kazanır? Bence evrensel olduğu için, çerçevesi olmadığı için. Ama demokraside yine bir şey var. Birileri toplanacak, o birilerine dayalı bir belirleme olacak. Birileri tutsalar da 'iki kere iki 25 eder' deseler; bunlar oybirliği ile bunu söyleseler, ben demokratik bir uygulamadır, buna saygı göstermek gerek demem. Hayır, bunların hepsi saçmalamıştır, derim. Yani ben 'demokratik' oylamayı da kabul etmem.”
Laiklik, gerici-liberal ittifak ve destek veren bir kısım "solun" desteğiyle ‘‘özgürlük’’ kisvesi adı altında daha fazla saldırıya maruz kalırken Turan Dursun bu safsataya Bülent Ecevit’e ve Hasan Cemal’e yazdığı mektuplarla karşı durmuştu.
Turan Dursun’dan Bülent Ecevit’e mektup:
“Bülent EcevitDSP Genel Başkanı, Senden en son aktarılanlardan: Halka ters düşmemek koşuluyla laikliğe bağlıyız. Ya da bu anlamda.Ülkemizde çapı, düzeyi belli politikacı bunu söyler. Kuşku yok buna. Ama gerçek anlamda laikliğe bağlı ve çağdaş aydının böyle bir şey söyleyemeyeceğini sen de bilirsin. Laiklik ilkesini benimsemiş olan kimse, bir koşula bağlanmadan bu ilkeyi benimsediğini ortaya koyar. Hele, halkın dini duygularına, halkça benimsenegelmiş inanç ve geleneklerine ters düşmemek koşuluna hiç bağlanmaz.Laiklik bu koşulla getirilmemiştir. Böyle bir koşula bağlanılsaydı hiçbir yerde ve hiçbir topluma getirilemezdi. Bu ilke, toplumdaki dine, inanca ve geleneğe rağmen, benimsenip getirilmiştir. Ters düşerek!…Düşünsene, ülkemizde, laikliğin getirildiği dönemde değil, bugün bile, halk kesiminde büyük bir çoğunlukla İslam benimsenmekte. İslam’ın içinde Şeriat’da var. Dahası: Şeriat, İslam’ın kendisidir. Öyleyken, ters düşmeden, laiklik ilkesini nasıl savunabilirsin? Bir parçacık kaldıysa erdemini kullanarak söyle; savunabilir misin ters düşmeden?Kaldı ki, ters düşmekten kaçınan kişi çağdaş olamaz, aydın olamaz. Aydınlar adı verilmiş sürüye katılmış olsa bile… Çağdaş ve aydın kişi değiştiricidir. Değiştirmezlerse, ters düşmesiz olmaz. Değişmeden ve değiştirmeden yana olan kimse, dinin ve geleneklerin değişmez kalıpları içine girmez, girerse işlevini üstlenmez. Gerektiğinde kalıplara, kurallara meydan okur. Doğaldır ki, bu arada birçok ters düşmeler, incinmeler, incinmeler olur. Kaçınılmazdır bu.Sen bunları bilmez olur musun?” Turan Dursun’dan Hasan Cemal’e mektup:
‘’Hasan Cemal,2 Aralık 1988 günlü Cumhuriyet’teki “Kılık Kıyafetlerle Uğraşmaktan Vazgeçelim” başlıklı yazını, bir yolculuk sırasında okumuştum. O sırada bir yazı yazmak istemiş, ama fırsat bulamamıştım. Aradan zaman geçince de vazgeçmiştim. Ne var ki, 6.12.1988 günlü Cumhuriyet’teki Uğur Mumcu’nun yazısını okuyunca bu yazıyı yazmaktan kendimi alamadım.Senin yazınla Mumcu’nun yazısı ters doğrultuda. Doğru olan, Mumcu’nunki. Seninkine gelince: Evren’in bile gerilerinde. Gerilere düşmen, yeni bir olay değil. Yıllar önce bir iki mektubumla tepkimi yansıtmış,gördüğüm yanlışların üzerinde içtenlikle durmuştum. Bu yazıyı da aynı içtenlikle yazıyorum. Yararı olursa sevinirim.Yirmi birinci yüzyılın eşiğindeyiz, hala insanların kılığıyla, saçıyla sakalıyla uğraşıyoruz…diyorsun.Uğur Mumcu’dan: “Türban olayı bir din sömürüsü olayıdır. Türbanlı genç kızları öne süren, din sömürücüleri Bakan Hasan Celal Güzel’in katkıları ve Prof. Doğramacının sihirbaz hüneriyle yeni bir zafer kazanmışlardır.Bugün türban, yarın cilbab (çarşaf) öbür gün fes…Çağdaş uygarlık yolunda çarşaf ve türbanla güzel güzel ilerliyoruz.”Evet, Mumcu da böyle diyor.Uğraşılmazsa sonunda olacak olan budur.Mumcu… Bugün üniversite düzeninin yasaklarla kurulacağına hiç inanmıyoruz da diyor. Ama hiç değilse uğraşılmamalı demiyor.Gerekirse kılık Senin de savunur göründüğün ilkellik demokrasisinin demogogları akıl, bilim, çağdaşlık yolunda atılmış adımları silme girişimleri göstermemiş olsalardı, bugün, 1982 Anayasası’nı anayasa olmaktan çıkaran 24. maddesindeki hükümle din dersleri zorunu yapılmazdı.Din elden gidiyor diyen kafayla, Laiklik elden gidiyor diyen kafa arasında, çağdaşlık arasında pek fark olmadığını yazıyorsun.Gerçekteyse sağ adına dogmaların gereğini savunan kafayla, sol adına buna destek veren kafa arasında çağdışılık açısından bir fark yoktur.Din inanırlarının, bağlı bulundukları dinin elden gitmesine ses çıkarmamaları beklenemez. Laikliğe bağlı olanların da laikliğin elden gitmesine ses çıkarmamaları beklenmemelidir.Bu ülkede çağdaşlığın can damarı olan laiklik kuşa çevrilmiştir.Ve bu kuş can çekişmektedir Bay Hasan Cemal!” Aydınlanma mücadelesini büyük bir inatla koruyan, üreten ve geliştiren Turan Dursun, 4 Eylül 1990’da İstanbul’da evinden çıkıp işine giderken, evinin önünde silahlı saldırıya uğradı ve yedi kurşun sıkılarak katledildi.
Ölüm göz göre göre geliyor "Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım?" diyen Dursun, uğradığı cinayet öncesinde çok kez ölüm tehdidi almıştı, evine kurşunlar gönderilmişti. Turan Dursun, Muammer Aksoy cinayetine ilişkin, “Bence bu olay başka seçilmiş hedeflerin ilkidir. Seçilmiş hede olduktan sonra bir İslamcı için yapılmayacak şey olmaktan çıkar. Tevbe suresine bakacak olursanız, annenizi, babanızı, kardeşinizi bir tarafa, Allahı’ı ve peygamberi bir tarafa koyar. Ailenizden biri seçildikten sonra sizin göreviniz gidip öldürmektir. Hatta benim babama söylediler, o da laf olsun diye ‘Şeriat bunu emreder’ dedi. Bu cinayetin arkası gelecektir…” derken kendi cinayetinin de portresini çiziyordu. 4 Eylül 1990'da Turan Dursun vurulduktan 40-45 dakika sonra polis gelip evi darmadağın etti. Birçok eseri ve çalışması kaybedildi. Kuran ansiklopedisinin 2000 sayfası, 'Kulleteyn' isimli kitabın ikinci ve sonraki ciltleri bu esnada kaybedildi.
Türkiye’de laikliğin ve cumhuriyetin tasfiye edildiği bu tabloda, sömürü düzeniyle gericiliğin işbirliğinin ülkeyi getirdiği yer bu çöküş tablosu. Çıkış ise bu karanlıkta bize fener olan aydınlanmada.
ALİ MERT CANEL
GENÇ_ATATÜRKÇÜLER

Benzer Konular

2 Temmuz 2008 / KisukE UraharA Spor tr
19 Temmuz 2015 / Misafir Edebiyat tr
14 Aralık 2007 / kompetankedi X-Sözlük
9 Aralık 2012 / KAPTAN Müzik tr
24 Kasım 2014 / _EKSELANS_ Spor tr