Arama

Gün Ortasında Karanlık - Arthur Koestler

Güncelleme: 20 Aralık 2009 Gösterim: 2.740 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Aralık 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Gün Ortasında Karanlık (Darkness at Noon)
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Sponsorlu Bağlantılar

Yazan: ARTHUR KOESTLER (1905- 1983)

Başlıca Karakterler
  • Nikolai Saimanoviç Rubaşov: Stalin'in Partiden attığı eski bir Bolşevik. Kendisini davaya hasretmiş zeki bir ihtilâlci; ba­ğımsız düşünceli bir adam.
  • Vassili: Rubaşov'un ev işlerini gören bir adam. önceleri, Rubaşov'un alayında bir erdi.
  • Vera Vassiliovna: Vassili'nin kızı; beyni yıkanmış bir Komünist.
  • Numara 402: Rubaşov'un hapishane arkadaşlarından biri; Çar­cı; önceleri subaydı; kaba, açık saçık konuşmalardan zevk alır; kuvvetli bir askerlik görev ve şeref hissine sahiptir.
  • Richard: Rubaşov'un partiden kovduğu genç bir Alman Komü­nisti.
  • Kieffer «Harelip», Numara 400: Rubaşov'u ele veren genç.
  • «Küçük» Loewy: Bir Belçika limanında işçileri teşkilâtlandıran biri; 1935'te intihar eder.
  • İvanov: Rubaşov'un eski bir mesai arkadaşı; şimdi Rubaşov'u hapseder; entelektüel yönden biribirlerine çok benzerler.
  • Gletkin: İvanov'un genç mesai arkadaşı, Ivanov'dan daha kaba­dır, köksüzdür ve daha az eğitim görmüştür.
  • Arlova: Rubaşov'un sekreteri ve metresi; çok ağır, fakat sadık bir kadın.
  • Van Winkle, Numara 406: Eski bir Balkan ihtilâlcisi; yirmi sene süren bir hücre hapsi yaşamıştır.
  • Bogrov: Rubaşov'un eski bir arkadaşı; bahriye subayı.
  • Numara Bir: Stalin.
Hikâye
Sene 1938: Moskova yargılamaları senesi. 1905 ile 1917 ihtilâllerine katılan; önceleri Parti Merkez Komitesi üyeliği, bir ihtilâl ordusu kumandanlığı ya­pan ve devlet Alüminyum İnhisarını yürüten, uzak görüşlü ve bilgili bir adam olan ve kendisini kırk yıldır partiye adayan Nikolai Salmanoviç Rubaşov, kısa bir müddet önce tevkif edilmiştir. Alelacele poli­se götürülmüş ve oradan da geceyarısı, şimdiki hapis­hane hücresine bırakılmıştır. Rubaşov, gardiyanlar kendisini yalnız bıraktıktan sonra, çevresini incele­meğe başlar. Kapıda sadece küçük bir delik vardır, ama mahkûmların bildikleri bir şifre ile, hücrenin duvarlarına vurarak, yanındaki hücrelerde kalanlarla muhabere kurabilirdi. Yanındaki hücrede, eski bir su­bay ailesi mensubu ve ananevi değerlerin savunucu­su bir çarcı vardır. Rubaşov'u, siyasî düşüncelerin­den ötürü tenkit ediyorsa da, dostane bir insandır ve başlıca zevki, bayağı, açık saçık hikâyeler söylemek­tir. Hücrenin öteki tarafında, eski bir Balkan ihti­lâlcisi bulunur. Yirmi sene hapiste yattıktan sonra, hükümetin serbest bıraktığı bu adam, ideal bir ihti­lâlci cemiyet bulmak ümidi ile Rusya'ya gider. Belki, düşüncelerini açıktan açığa söylediği veya şimdi par­tinin gözünden düşen kimselerle görüştüğü için, kendisini tekrar hapse atmışlardır. Koridorun alt kısmın­da, kim olduğu bilinmeyen ve sadece «yarık dudaklı > diye bilinen biri vardır.
Rubaşov, hücrede, yanındakilerle muhabere et­meksizin, vaktini ekseriya yapayalnız geçirir, güve­nilir bir parti üyesi olarak yaşadığı yılları düşünür. Mazide, o da vicdansız bir adamdı. Meselâ 1933'te, Hitler'in, Almanya'da iktidarı ele geçirmesinden son­ra, Richard adındaki genç bir Komünist işçisini, Mos­kova'ya mutlak surette boyun eğmediği için disiplin altına almıştı. Richard partiden kovulmuş ve böylece, eski arkadaşlarının koruma ve himayesinden de çık­tığından, hemen hemen Nazilerin elinde ölüme mah­kûm edilmişti. Rubaşov da Nazilere esir düşmüş, iş­kenceye maruz kalmış ve sonra Rusya'ya döner dön­mez, yeni bir görevle Batı Avrupa'ya gönderilmişti, İtalya, Etiyopya ile har halinde idi ve Ruslar, Faşist ülkelere harp malzemesi gönderiyordu. Anti-Faşist olduğu için Komünist partisini destekleyen liman iş­çileri, benzin ve stratejik hammaddelere ambargo koyduklarından, Rubaşov, Rus gemilerini boşaltma­larına müsaade edilmesi için işçileri ikna edecekti. Kendisine karşı gelen Loewy adındaki eski bir parti üyesi, alenen hıyanetle suçlandı ve intihar etti. Ru­başov, daha sonra, Berlin'deki işçi delegasyonunun lideri oldu. Sekreteri ve metresi Arlova, sadık bir ka­dındı. Rusya'da büyük tenkiller başladığı zaman ka­dın, parti aleyhine fesat tohumları saçmakla suçlan­dırıldı. Arlova, Rubaşov'dan, kendisini temize çıkar­masını istedi ise de, Rubaşov, postu kurtarmak için sessiz kalmayı tercih etti. Şimdi, kendisini de aynı kader beklemektedir.
Bir müddet sonra, ifadesi alınmak üzere hâkim huzuruna çıkarılır. Hakkındaki soruşturmayı yürü­ten kimse, Ivanov adında, eski bir üniversite arkada­şıdır. Rubaşov, Numara Bir'i (Stalin) öldürmek için komplo hazırlayanlarla işbirliği yapmakla suçlandı­rılır. Diğerleri, suçlarını itiraf etmişlerdir. Maamafih, bunlar sadece teferruattır. Aslında onun suçu, hâlihazır liderlik hakkında fazla bir heyecan taşımamak­tan şüphe edilmesidir. Artık kendisinden ve parti­den «biz» diye değil, «ben» ve «siz» diye bahseder. Numara Bir'i öldürmek istediği yolundaki iddialara nasıl inandığına hayret eden Rubaşov, maamafih, Komünizmin, İhtilâli aldattığında her geçen gün da­ha fazla şüphe beslediğini itiraf eder. Ivanov, onun kısmî bir itiraf yapmasını teklif eder: hakkındaki esas ithamları reddedecek, fakat anti-parti inanışları­na sahip bulunduğunu kabul edecektir. Rubaşov, yar­gılanacak, hapsedilecek ve nihayet ıslah edilecektir. Ivanov, Rubaşov'un başka türlü hareket etmesine imkân olmadığını bilmesine rağmen, onun bu teklif üzerinde düşünmesini ister.
Ivanov'un emrinde çalışan Gletkin adında bir genç vardır, ihtilâlden bu yana hiç bir eğitimden geçmemiş bu gencin Rubaşov ve Ivanov gibi entelektüel kökleri yoktur. Gletkin'in metodları daha şid­detli ve direkttir. Rubaşov'un, Bogrov adındaki eski bir deniz subayı arkadaşına üç gün işkence yaptıktan sonra, Rubaşov'un hücresinin önünden geçirerek idam edileceği yere götürmüştü. Rubaşov, o zamana kadar idamı, soyut terimlerle düşünüyordu. Şimdi ise, beşer ızdırabı açısından ele alır. Rubaşov, Arlova'nm böyle ölmüş olabileceğini düşünür. Artık, siyasî kuvvet ve terörü haklı göstermek için önceleri ileri sürdüğü dü­şüncelerin hepsi güçlerini kaybetmiştir. Şimdi, ara­ya beşer unsuru girdiğinden, eski mantıkî denklem­ler dengelenemez. Bu tür gelişme, Ivanov'un dikkat­le hazırlanan psikolojik harp plânını altüst eder. Glet-kin'le kavga eder ve öldürülmeyi hak ettiğini söyler. Gîetkin bir şey söylemez, fakat Ivanov'un bu sözle­rini unutmaz ve zamanın gelmesini bekler.
Tekrar Rubaşov'u sorguya çeken Ivanov, şimdi onunla bir entellektüelin diğeri ile tartışmasını andı­rır bir tarzda tartışır. Rubaşov'u, yeni keşfettiği hü­manizminden ötürü paylar. Partinin, tarihî ihtiya­cın bir vasıtası olduğunu ve bundan böyle yapması gereken her şeyi yapacağını söyler. Hayatı boyunca vicdansız biri olan Rubaşov'un da takdir edeceği üze­re, ihtilâlin devam edebilmesi için vicdansızlık ge­reklidir. Rubaşov tekrar hücresine götürüldüğü za­man, teslim bayrağını çekmeğe karar verir. Onun an­ladığı mânadaki âdil, beşerî bir devletin kurulma­sına, onu kırk sene önce partiye üye olmağa sevke-den ideallerin gerçekleştirilmesine, tarihin şimdiki dönüm noktasında imkân yoktur. Bu ideallerin ger­çekleştirilebileceği ortamın kurulacağı zamana ka­dar, zaruretlere boyun eğmek, bir kimsenin kendi düşüncelerini baskı altına almak, şahsî utanç ve gu­rur hislerini, zayıflık alâmetleri olarak bir kenara atmak ve hâlâ parti hizmetinde çalışmak gerekece­ğini idrak eder. Ivanov'a bir not göndererek, itiraf-nameyi imzalamağa hazır olduğunu bildirir.
Ardından, uzun bir bekleme devri gelir. Rubaşov tekrar sorguya çekildiği zaman, karşısında Gletkin'i görür. Dâvayı yumuşak bir görüşle ele aldığından, Ivanov kurşuna dizilmiştir. Soruşturma şimdi, daha zalimce bir safhaya götürülür ve Ivanov'la yapılan eski anlaşmanın hiç bir değeri kalmaz. Rubaşov'un, Numara Bir'i öldürmek için hazırladıkları plânı bü­tün teferruatı ile anlatması gerekmektedir. Aleyhin­deki başlıca şahit, eski bir arkadaşının oğlu olan ve «Yarık dudak» denilen mahkûmdur. Rubaşov'un, her şeyi alenen itiraf etmesi gerekmektedir. Rubaşov, şimdi direnmeğe çalışır, fakat uyumasına müsaade edilmeksizin günlerce, devamlı bir şekilde parlak ışıklar altında yapılan soruşturma neticesinde, itiraf etmesi istenen şeyleri teker teker itiraf etmeğe baş­lar. Rus topraklarını Almanlara bırakmak için Alman diplomatları ile Rusya aleyhinde plânlar hazırladık­larını, Numara Bir'in yemeğine zehir katmak istedi­ğini ve diğer hıyanetlerini itiraf eder. Gayet önem­siz ve hiç bir suç ifade etmeyen küçücük bir gerçek bile, onun vatana hıyanet suçu taşıdığını gösterirce-sine işlenir. Rubaşov'un, sadece bunları değil, ses çıkarmamak suretiyle diktatörlüğü benimsemediğini göstermesi de, bir kriz ve harbin yaklaştığı bir za­manda, devlete karşı yöneltilen bir tehdit olarak be­lirtilir. Gletkin bir vaadde bulunur. Rubaşov, parti­ye bu son hizmeti yaptığı takdirde, zafer kazanıl­dıktan sonra, ismi temize çıkarılacaktır. Rubaşov bunu da kabul eder.
Muhakeme çabucak sona erer. Rubaşov yargıla­nır ve her şeyi zelilâne bir tarzda itiraf eder. Hüküm çabucak infaz edilir. Rubaşov'un ölümünde bir dram veya haysiyet yoktur. «Yarık dudak» ondan on daki­ka önce öldürülür. Rubaşov, hücresinde, gardiyan­ların gelip kendisini götürmelerini beklerken, Numa­ra 402, neşeli bir şekilde duvara vurarak onun mo­ralini yüksek tutmağa çalışır. Ardından gardiyan­ların kendisini götürmek üzere hücreye gelişi, hapis­hanenin bodrum katındaki mahzenlerinde sendeleye­rek yürüyüşü, beynine sıkılan bir kurşun... Ve ses­sizlik. Kırk senelik bir sadakat devresinden sonra Rubaşov, Musa gibi, vâdedilen ülkeye girmeğe muh­tedir olamaz. Fakat Musa'nın aksine, Rubaşov, mev'-ud bir ülkenin mevcut olduğunu dahi bilmez.

Tenkit
Gün Ortasında Karanlık'm, bir sahne eserini akla getiren birliği, yoğunluğu ve ekonomisi var. Bu yüzden, başarılı bir tiyatro eseri olarak da sah­nelendi. Hikâyenin odak noktası, bir kişinin hayatı­nın son bir kaç gününde, bir yerde geçirdiği tecrübe­lerdir. İkinci derecedeki karakterlerin görevi, sade­ce merkezî durumu aydınlatmaktır. Gerçekte, Iva-nov ve Gletkin'in ayrı ayrı karakterler olmadıkları; Rubaşov'un, kendisi ile yaptığı dâhilî diyalogdaki sesler oldukları iddia edilebilir. Onlar Rubaşov'u, kendi düşüncelerini kendisi aleyhine çevirmek su­retiyle mağlûp ederler. Böylece, fevkalâde yoğun bir roman ortaya çıkar. Hâdiselerin cereyan ettiği dar sahne de romanı, daha da pekleştirir: küçük bir hüc­re, penceresiz bir soruşturma odası, bir mahzen. Da­ha geniş, daha kalabalık sahneler, sadece hatırlanan­lar veya gazete haberleri olarak belirtilir. Açık ha­va, hikâyeyi havalandırmaz: kalabalıkların gürültü­sü, Nikolai Rubaşov'un ızdırap içinde geçirdiği yapa­yalnız hayattan bizi uzaklaştırmaz.
Koestler, maamafih, hikâyeyi sağlam bir şekil­de, tarihî muhtevası içine oturtur. Rusya, Stalin ve Komünizm gibi isimleri kullanmaması da kimseyi yanıltmıyor. Sahne, Moskova yargılamalarının yapıl­dığı devredir ve Koestler, kahramanına yaşlı Bolşevik liderlerine -ki bunlardan bazılarını yakından tanı­yordu- uygun bir meslek yarattı. Komünist hareke­tin hümanistik ideallerini hatırlayan yaşlı entelijansiyasının bir mensubu olarak Rubaşov, eski ve yeni cemiyet arasında bir köprüdür. Rubaşov, Gletkin gi­bi genç Komünistlerden çok daha muğlâk, kültürlü ve ahlâkî biridir. Rubaşov'un indinde Gletkin, beşe­rin altında bir insandır; onu, Neandertal (ilk insan numunesi) olarak gösterir ve Gletkin'in, Rubaşov'un kurmağa çalıştığı bir cemiyetin ürünü olduğunu ka­bul eder.
Bu kitap kısmen, Moskova muhakemelerinin or­taya koyduğu bir soruyu da cevaplandırıyor: reji­min suçladığı insanlar, kendilerini suçlayanlarla niye işbirliği yaptılar? Stalin'in, kurbanlarının kendileri­ne atfedilen suçları itiraf etmelerini istediğini kabul edelim. Rubaşov, kendisini küçük düşüren alenî mu­hakemeye gerek duyulmaksızın sakince ölemez miy­di? Bu soruya muhtelif cevaplar veriliyor. Bazıları, işkenceden korktu. Diğerleri, ailelerini korumak is­tediler. Mahkûmlar arasında davaya hâlâ candan bağ­lı olanlar da kendilerini, davaya son bir hizmet olmak üzere, şamar oğlanlarına ihtiyaç hisseden partiye kur­ban ettiler. Ve hiç kimse, suç işlemeksizin yönetemeyeceğinden, hepsi, itham edildikleri suçlar ölçüsünde olmasa bile, muhtelif derecelerde suçlu idiler. Hepsi­nin vicdanında bir Arlova veya bir Richard vardı. Nihayet, yaşadıkları hayatın kurbanı oldular. Sene­lerce, diğerlerine olduğu kadar kendilerine de ferdî hürriyet tanımadılar. Özel vicdanı, hissiyat ve özel hükümleri de, hıyanet diye reddettiler. Şimdi, ken­dilerine, üzerinde durarak protesto edecekleri bir yer bırakmamışlardı.
Gerçi tarihe dayalı ise de, Gün Ortasında Karan­lık, aslında bir fikir romanıdır; âdil bir hedefin, gayri-âdil vasıtaları ne derece mubah kılacağı mesele­sinin incelenmesi. Rubaşov, eski ahlâkî ölçüleri red­detti: vicdansız veya aç gözlü bir insan olduğu için değil, kendi tarih felsefesinin bu eski ahlâkı reddet­mesini istediğinden. Ahlâkın, iyi niyetler bir yana, tarihle bir ilgisi olmadığına inanır, önemli olan, ob­jektif bir şekilde haklı olmak, yani tarih tarafından doğrulanmaktır. «Eğer haklı idi isem,» der, «niye pişman olayım? Şayet haksız hareket etti isem, ce­zasını çekeceğim.» Ama böyle bir felsefe, dehşetli bir sorumluluk yükler; zira kendisine yol gösterecek bir ahlâk anlayışı bulunmadıkça, bir yönetici, tarihin kendisini haklı göstermesi için nasıl davranması ge­rekeceğini, tamamen zekâsına dayanarak hareket et­mekle öğrenebilir. Muvaffak olamadığı takdirde, ken­disini mazur gösteremeyeceği gibi, ikinci bir fırsat da verilmez. Ve, gerçekte de vuku bulduğu üzere, aynı mantık, birbirlerinden farklı insanları birbirleriyle bağdaşamayacak neticelere götürdüğü zaman, bir kimsenin, ayakta kalabilmesi için, kendisinin hatadan sadır olduğundaki sübjektif düşüncesinden baş­ka dayanacağı bir şeyi kalmaz. Numara Bir'in ken­disine güveni vardır, fakat Rubaşov, onun artık hata­dan münezzeh olduğuna pek emin değildir; işte bu güvensizliktir ki, kendisinin de kaybolmasına yol açan hakikî sebeptir.
Hizmet ettiği parti, takip ettiği mantık kural­ları ve güvendiği tarih kanunları tarafından terk edilen Rubaşov, şimdi başka tarafa bakmağa zorlan­mıştır. Hücresinde yalnız kaldığı zamanlarda, kırk senedir baskı altında tuttuğu hakikî benliği ile bir tür anlaşmaya varmağa çalışır. İçinden gelen ses, «ben» der. Hâlbuki Rubaşov, o zamana kadar bu kelimeye, bir gramer hayali diye sırt çevirmişti. Par­ti, bir insanın kendi benliğinin varlığını tanımaz. Ru­başov şimdi, mantıksızlığına ve çağdışı sayılan vic­danına ve hissîliğine rağmen, sonunda, sadece kendi benliği ile başbaşa kalır. Dinî kelimeleri kullanmağa alışmış olsa idi, ruhunu keşfetmiş olduğunu söyleye­cektir.

Yazar Hakkında
(bak. Arthur Koestler)
Bir çok yazar, tir dili konuşarak büyüdü ve sonraları, bir başka dille de yazmasını öğrendi; fakat Arthur Koesiler şu bakımdan hayret uyandırıcı ki, dilini iki defa değiştirdi: Ma­carca'dan Almanca'ya ve sonra İngilizce'ye. Budapeşte'de doğ­du, babası bir mucit idi. Koestler, onyedi yaşında iken Viyana' ya gitti ve dört sene Üniversiteye devam etti. Mezun olduktan sonra, gazeteciliğe başladı. Orta Doğu, Paris ve Berlin'de, Av­rupa gazetelerinin muhabirliklerini yaptı. 1930'da bir Berlin ga­zetesinin editörlüğünü üzerine aldı ve ertesi yıl, Graf adındaki zeplinle Kuzey Kutbuna giden gruba katıldı.
Koestler, 1931'de, çağın bir cbk entellektüeli gibi Komü­nist oldu, Sovyetler Birliği ve Orta Asya'da geniş geziler yaptı, ispanyol Dahilî Harbi patlak verdiği zaman, çatışmayı bir gaze­teci olarak, ilkin İhtilâlciler safında, ardından Kralcılar safında takip etti. 1937'de, Faşistler kendisini ele geçirdi ve bir casus diye ölüme mahkûm ettiler. Fakat üç ay hapis yattıktan sonra, esirlerin mübadelesi sırasında serbest bırakıldı. Koestler, İs­panyol tecrübelerini, 1938'de yayınladığı İspanyol Belgesi adlı kitabında yayınladı. Aynı yıl, Moskova'daki yargılamalar sıra­sında, Komünistlerden ümidini keserek partiden istifa etti.
İkinci Dünya Harbi başladığı zaman (1939) Koestler Fran­sa'da idi. Fransız polisi kendisini tevkif etti ve İspanyol mülte­cileri için hazırlanan bir kampa koydu. Bu kampta geçirdiklerini Scum of the Earth (Yeryüzünün Pisliği, 1941) adlı kitabında an­lattı. Fransa'dan kaçtıktan sonra ingiliz ordusuna yazıldı. O za­mandan beri de, hayatının büyük bir kısmını İngiltere'de geçirdi. Koestler'in en başarılı eseri, Gün Ortasında Karanlık'tır. Diğer eserleri arasında şunlar da vardır: Yogi ve Komiser (1945), Has­ret Çağı (1951), Bir Mîlletin İntiharı (1963) ve Yaratıcılık Hare­keti (1964).

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

19 Eylül 2009 / Misafir Soru-Cevap
12 Ağustos 2010 / yardım Müslümanlık/İslamiyet
16 Haziran 2008 / KisukE UraharA Edebiyat ww