Gün Ortasında Karanlık (Darkness at Noon)
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Sene 1938: Moskova yargılamaları senesi. 1905 ile 1917 ihtilâllerine katılan; önceleri Parti Merkez Komitesi üyeliği, bir ihtilâl ordusu kumandanlığı yapan ve devlet Alüminyum İnhisarını yürüten, uzak görüşlü ve bilgili bir adam olan ve kendisini kırk yıldır partiye adayan Nikolai Salmanoviç Rubaşov, kısa bir müddet önce tevkif edilmiştir. Alelacele polise götürülmüş ve oradan da geceyarısı, şimdiki hapishane hücresine bırakılmıştır. Rubaşov, gardiyanlar kendisini yalnız bıraktıktan sonra, çevresini incelemeğe başlar. Kapıda sadece küçük bir delik vardır, ama mahkûmların bildikleri bir şifre ile, hücrenin duvarlarına vurarak, yanındaki hücrelerde kalanlarla muhabere kurabilirdi. Yanındaki hücrede, eski bir subay ailesi mensubu ve ananevi değerlerin savunucusu bir çarcı vardır. Rubaşov'u, siyasî düşüncelerinden ötürü tenkit ediyorsa da, dostane bir insandır ve başlıca zevki, bayağı, açık saçık hikâyeler söylemektir. Hücrenin öteki tarafında, eski bir Balkan ihtilâlcisi bulunur. Yirmi sene hapiste yattıktan sonra, hükümetin serbest bıraktığı bu adam, ideal bir ihtilâlci cemiyet bulmak ümidi ile Rusya'ya gider. Belki, düşüncelerini açıktan açığa söylediği veya şimdi partinin gözünden düşen kimselerle görüştüğü için, kendisini tekrar hapse atmışlardır. Koridorun alt kısmında, kim olduğu bilinmeyen ve sadece «yarık dudaklı > diye bilinen biri vardır.
Rubaşov, hücrede, yanındakilerle muhabere etmeksizin, vaktini ekseriya yapayalnız geçirir, güvenilir bir parti üyesi olarak yaşadığı yılları düşünür. Mazide, o da vicdansız bir adamdı. Meselâ 1933'te, Hitler'in, Almanya'da iktidarı ele geçirmesinden sonra, Richard adındaki genç bir Komünist işçisini, Moskova'ya mutlak surette boyun eğmediği için disiplin altına almıştı. Richard partiden kovulmuş ve böylece, eski arkadaşlarının koruma ve himayesinden de çıktığından, hemen hemen Nazilerin elinde ölüme mahkûm edilmişti. Rubaşov da Nazilere esir düşmüş, işkenceye maruz kalmış ve sonra Rusya'ya döner dönmez, yeni bir görevle Batı Avrupa'ya gönderilmişti, İtalya, Etiyopya ile har halinde idi ve Ruslar, Faşist ülkelere harp malzemesi gönderiyordu. Anti-Faşist olduğu için Komünist partisini destekleyen liman işçileri, benzin ve stratejik hammaddelere ambargo koyduklarından, Rubaşov, Rus gemilerini boşaltmalarına müsaade edilmesi için işçileri ikna edecekti. Kendisine karşı gelen Loewy adındaki eski bir parti üyesi, alenen hıyanetle suçlandı ve intihar etti. Rubaşov, daha sonra, Berlin'deki işçi delegasyonunun lideri oldu. Sekreteri ve metresi Arlova, sadık bir kadındı. Rusya'da büyük tenkiller başladığı zaman kadın, parti aleyhine fesat tohumları saçmakla suçlandırıldı. Arlova, Rubaşov'dan, kendisini temize çıkarmasını istedi ise de, Rubaşov, postu kurtarmak için sessiz kalmayı tercih etti. Şimdi, kendisini de aynı kader beklemektedir.
Bir müddet sonra, ifadesi alınmak üzere hâkim huzuruna çıkarılır. Hakkındaki soruşturmayı yürüten kimse, Ivanov adında, eski bir üniversite arkadaşıdır. Rubaşov, Numara Bir'i (Stalin) öldürmek için komplo hazırlayanlarla işbirliği yapmakla suçlandırılır. Diğerleri, suçlarını itiraf etmişlerdir. Maamafih, bunlar sadece teferruattır. Aslında onun suçu, hâlihazır liderlik hakkında fazla bir heyecan taşımamaktan şüphe edilmesidir. Artık kendisinden ve partiden «biz» diye değil, «ben» ve «siz» diye bahseder. Numara Bir'i öldürmek istediği yolundaki iddialara nasıl inandığına hayret eden Rubaşov, maamafih, Komünizmin, İhtilâli aldattığında her geçen gün daha fazla şüphe beslediğini itiraf eder. Ivanov, onun kısmî bir itiraf yapmasını teklif eder: hakkındaki esas ithamları reddedecek, fakat anti-parti inanışlarına sahip bulunduğunu kabul edecektir. Rubaşov, yargılanacak, hapsedilecek ve nihayet ıslah edilecektir. Ivanov, Rubaşov'un başka türlü hareket etmesine imkân olmadığını bilmesine rağmen, onun bu teklif üzerinde düşünmesini ister.
Ivanov'un emrinde çalışan Gletkin adında bir genç vardır, ihtilâlden bu yana hiç bir eğitimden geçmemiş bu gencin Rubaşov ve Ivanov gibi entelektüel kökleri yoktur. Gletkin'in metodları daha şiddetli ve direkttir. Rubaşov'un, Bogrov adındaki eski bir deniz subayı arkadaşına üç gün işkence yaptıktan sonra, Rubaşov'un hücresinin önünden geçirerek idam edileceği yere götürmüştü. Rubaşov, o zamana kadar idamı, soyut terimlerle düşünüyordu. Şimdi ise, beşer ızdırabı açısından ele alır. Rubaşov, Arlova'nm böyle ölmüş olabileceğini düşünür. Artık, siyasî kuvvet ve terörü haklı göstermek için önceleri ileri sürdüğü düşüncelerin hepsi güçlerini kaybetmiştir. Şimdi, araya beşer unsuru girdiğinden, eski mantıkî denklemler dengelenemez. Bu tür gelişme, Ivanov'un dikkatle hazırlanan psikolojik harp plânını altüst eder. Glet-kin'le kavga eder ve öldürülmeyi hak ettiğini söyler. Gîetkin bir şey söylemez, fakat Ivanov'un bu sözlerini unutmaz ve zamanın gelmesini bekler.
Tekrar Rubaşov'u sorguya çeken Ivanov, şimdi onunla bir entellektüelin diğeri ile tartışmasını andırır bir tarzda tartışır. Rubaşov'u, yeni keşfettiği hümanizminden ötürü paylar. Partinin, tarihî ihtiyacın bir vasıtası olduğunu ve bundan böyle yapması gereken her şeyi yapacağını söyler. Hayatı boyunca vicdansız biri olan Rubaşov'un da takdir edeceği üzere, ihtilâlin devam edebilmesi için vicdansızlık gereklidir. Rubaşov tekrar hücresine götürüldüğü zaman, teslim bayrağını çekmeğe karar verir. Onun anladığı mânadaki âdil, beşerî bir devletin kurulmasına, onu kırk sene önce partiye üye olmağa sevke-den ideallerin gerçekleştirilmesine, tarihin şimdiki dönüm noktasında imkân yoktur. Bu ideallerin gerçekleştirilebileceği ortamın kurulacağı zamana kadar, zaruretlere boyun eğmek, bir kimsenin kendi düşüncelerini baskı altına almak, şahsî utanç ve gurur hislerini, zayıflık alâmetleri olarak bir kenara atmak ve hâlâ parti hizmetinde çalışmak gerekeceğini idrak eder. Ivanov'a bir not göndererek, itiraf-nameyi imzalamağa hazır olduğunu bildirir.
Ardından, uzun bir bekleme devri gelir. Rubaşov tekrar sorguya çekildiği zaman, karşısında Gletkin'i görür. Dâvayı yumuşak bir görüşle ele aldığından, Ivanov kurşuna dizilmiştir. Soruşturma şimdi, daha zalimce bir safhaya götürülür ve Ivanov'la yapılan eski anlaşmanın hiç bir değeri kalmaz. Rubaşov'un, Numara Bir'i öldürmek için hazırladıkları plânı bütün teferruatı ile anlatması gerekmektedir. Aleyhindeki başlıca şahit, eski bir arkadaşının oğlu olan ve «Yarık dudak» denilen mahkûmdur. Rubaşov'un, her şeyi alenen itiraf etmesi gerekmektedir. Rubaşov, şimdi direnmeğe çalışır, fakat uyumasına müsaade edilmeksizin günlerce, devamlı bir şekilde parlak ışıklar altında yapılan soruşturma neticesinde, itiraf etmesi istenen şeyleri teker teker itiraf etmeğe başlar. Rus topraklarını Almanlara bırakmak için Alman diplomatları ile Rusya aleyhinde plânlar hazırladıklarını, Numara Bir'in yemeğine zehir katmak istediğini ve diğer hıyanetlerini itiraf eder. Gayet önemsiz ve hiç bir suç ifade etmeyen küçücük bir gerçek bile, onun vatana hıyanet suçu taşıdığını gösterirce-sine işlenir. Rubaşov'un, sadece bunları değil, ses çıkarmamak suretiyle diktatörlüğü benimsemediğini göstermesi de, bir kriz ve harbin yaklaştığı bir zamanda, devlete karşı yöneltilen bir tehdit olarak belirtilir. Gletkin bir vaadde bulunur. Rubaşov, partiye bu son hizmeti yaptığı takdirde, zafer kazanıldıktan sonra, ismi temize çıkarılacaktır. Rubaşov bunu da kabul eder.
Muhakeme çabucak sona erer. Rubaşov yargılanır ve her şeyi zelilâne bir tarzda itiraf eder. Hüküm çabucak infaz edilir. Rubaşov'un ölümünde bir dram veya haysiyet yoktur. «Yarık dudak» ondan on dakika önce öldürülür. Rubaşov, hücresinde, gardiyanların gelip kendisini götürmelerini beklerken, Numara 402, neşeli bir şekilde duvara vurarak onun moralini yüksek tutmağa çalışır. Ardından gardiyanların kendisini götürmek üzere hücreye gelişi, hapishanenin bodrum katındaki mahzenlerinde sendeleyerek yürüyüşü, beynine sıkılan bir kurşun... Ve sessizlik. Kırk senelik bir sadakat devresinden sonra Rubaşov, Musa gibi, vâdedilen ülkeye girmeğe muhtedir olamaz. Fakat Musa'nın aksine, Rubaşov, mev'-ud bir ülkenin mevcut olduğunu dahi bilmez.
Tenkit Gün Ortasında Karanlık'm, bir sahne eserini akla getiren birliği, yoğunluğu ve ekonomisi var. Bu yüzden, başarılı bir tiyatro eseri olarak da sahnelendi. Hikâyenin odak noktası, bir kişinin hayatının son bir kaç gününde, bir yerde geçirdiği tecrübelerdir. İkinci derecedeki karakterlerin görevi, sadece merkezî durumu aydınlatmaktır. Gerçekte, Iva-nov ve Gletkin'in ayrı ayrı karakterler olmadıkları; Rubaşov'un, kendisi ile yaptığı dâhilî diyalogdaki sesler oldukları iddia edilebilir. Onlar Rubaşov'u, kendi düşüncelerini kendisi aleyhine çevirmek suretiyle mağlûp ederler. Böylece, fevkalâde yoğun bir roman ortaya çıkar. Hâdiselerin cereyan ettiği dar sahne de romanı, daha da pekleştirir: küçük bir hücre, penceresiz bir soruşturma odası, bir mahzen. Daha geniş, daha kalabalık sahneler, sadece hatırlananlar veya gazete haberleri olarak belirtilir. Açık hava, hikâyeyi havalandırmaz: kalabalıkların gürültüsü, Nikolai Rubaşov'un ızdırap içinde geçirdiği yapayalnız hayattan bizi uzaklaştırmaz.
Koestler, maamafih, hikâyeyi sağlam bir şekilde, tarihî muhtevası içine oturtur. Rusya, Stalin ve Komünizm gibi isimleri kullanmaması da kimseyi yanıltmıyor. Sahne, Moskova yargılamalarının yapıldığı devredir ve Koestler, kahramanına yaşlı Bolşevik liderlerine -ki bunlardan bazılarını yakından tanıyordu- uygun bir meslek yarattı. Komünist hareketin hümanistik ideallerini hatırlayan yaşlı entelijansiyasının bir mensubu olarak Rubaşov, eski ve yeni cemiyet arasında bir köprüdür. Rubaşov, Gletkin gibi genç Komünistlerden çok daha muğlâk, kültürlü ve ahlâkî biridir. Rubaşov'un indinde Gletkin, beşerin altında bir insandır; onu, Neandertal (ilk insan numunesi) olarak gösterir ve Gletkin'in, Rubaşov'un kurmağa çalıştığı bir cemiyetin ürünü olduğunu kabul eder.
Bu kitap kısmen, Moskova muhakemelerinin ortaya koyduğu bir soruyu da cevaplandırıyor: rejimin suçladığı insanlar, kendilerini suçlayanlarla niye işbirliği yaptılar? Stalin'in, kurbanlarının kendilerine atfedilen suçları itiraf etmelerini istediğini kabul edelim. Rubaşov, kendisini küçük düşüren alenî muhakemeye gerek duyulmaksızın sakince ölemez miydi? Bu soruya muhtelif cevaplar veriliyor. Bazıları, işkenceden korktu. Diğerleri, ailelerini korumak istediler. Mahkûmlar arasında davaya hâlâ candan bağlı olanlar da kendilerini, davaya son bir hizmet olmak üzere, şamar oğlanlarına ihtiyaç hisseden partiye kurban ettiler. Ve hiç kimse, suç işlemeksizin yönetemeyeceğinden, hepsi, itham edildikleri suçlar ölçüsünde olmasa bile, muhtelif derecelerde suçlu idiler. Hepsinin vicdanında bir Arlova veya bir Richard vardı. Nihayet, yaşadıkları hayatın kurbanı oldular. Senelerce, diğerlerine olduğu kadar kendilerine de ferdî hürriyet tanımadılar. Özel vicdanı, hissiyat ve özel hükümleri de, hıyanet diye reddettiler. Şimdi, kendilerine, üzerinde durarak protesto edecekleri bir yer bırakmamışlardı.
Gerçi tarihe dayalı ise de, Gün Ortasında Karanlık, aslında bir fikir romanıdır; âdil bir hedefin, gayri-âdil vasıtaları ne derece mubah kılacağı meselesinin incelenmesi. Rubaşov, eski ahlâkî ölçüleri reddetti: vicdansız veya aç gözlü bir insan olduğu için değil, kendi tarih felsefesinin bu eski ahlâkı reddetmesini istediğinden. Ahlâkın, iyi niyetler bir yana, tarihle bir ilgisi olmadığına inanır, önemli olan, objektif bir şekilde haklı olmak, yani tarih tarafından doğrulanmaktır. «Eğer haklı idi isem,» der, «niye pişman olayım? Şayet haksız hareket etti isem, cezasını çekeceğim.» Ama böyle bir felsefe, dehşetli bir sorumluluk yükler; zira kendisine yol gösterecek bir ahlâk anlayışı bulunmadıkça, bir yönetici, tarihin kendisini haklı göstermesi için nasıl davranması gerekeceğini, tamamen zekâsına dayanarak hareket etmekle öğrenebilir. Muvaffak olamadığı takdirde, kendisini mazur gösteremeyeceği gibi, ikinci bir fırsat da verilmez. Ve, gerçekte de vuku bulduğu üzere, aynı mantık, birbirlerinden farklı insanları birbirleriyle bağdaşamayacak neticelere götürdüğü zaman, bir kimsenin, ayakta kalabilmesi için, kendisinin hatadan sadır olduğundaki sübjektif düşüncesinden başka dayanacağı bir şeyi kalmaz. Numara Bir'in kendisine güveni vardır, fakat Rubaşov, onun artık hatadan münezzeh olduğuna pek emin değildir; işte bu güvensizliktir ki, kendisinin de kaybolmasına yol açan hakikî sebeptir.
Hizmet ettiği parti, takip ettiği mantık kuralları ve güvendiği tarih kanunları tarafından terk edilen Rubaşov, şimdi başka tarafa bakmağa zorlanmıştır. Hücresinde yalnız kaldığı zamanlarda, kırk senedir baskı altında tuttuğu hakikî benliği ile bir tür anlaşmaya varmağa çalışır. İçinden gelen ses, «ben» der. Hâlbuki Rubaşov, o zamana kadar bu kelimeye, bir gramer hayali diye sırt çevirmişti. Parti, bir insanın kendi benliğinin varlığını tanımaz. Rubaşov şimdi, mantıksızlığına ve çağdışı sayılan vicdanına ve hissîliğine rağmen, sonunda, sadece kendi benliği ile başbaşa kalır. Dinî kelimeleri kullanmağa alışmış olsa idi, ruhunu keşfetmiş olduğunu söyleyecektir.
Yazar Hakkında (bak. Arthur Koestler) Bir çok yazar, tir dili konuşarak büyüdü ve sonraları, bir başka dille de yazmasını öğrendi; fakat Arthur Koesiler şu bakımdan hayret uyandırıcı ki, dilini iki defa değiştirdi: Macarca'dan Almanca'ya ve sonra İngilizce'ye. Budapeşte'de doğdu, babası bir mucit idi. Koestler, onyedi yaşında iken Viyana' ya gitti ve dört sene Üniversiteye devam etti. Mezun olduktan sonra, gazeteciliğe başladı. Orta Doğu, Paris ve Berlin'de, Avrupa gazetelerinin muhabirliklerini yaptı. 1930'da bir Berlin gazetesinin editörlüğünü üzerine aldı ve ertesi yıl, Graf adındaki zeplinle Kuzey Kutbuna giden gruba katıldı.
Koestler, 1931'de, çağın bir cbk entellektüeli gibi Komünist oldu, Sovyetler Birliği ve Orta Asya'da geniş geziler yaptı, ispanyol Dahilî Harbi patlak verdiği zaman, çatışmayı bir gazeteci olarak, ilkin İhtilâlciler safında, ardından Kralcılar safında takip etti. 1937'de, Faşistler kendisini ele geçirdi ve bir casus diye ölüme mahkûm ettiler. Fakat üç ay hapis yattıktan sonra, esirlerin mübadelesi sırasında serbest bırakıldı. Koestler, İspanyol tecrübelerini, 1938'de yayınladığı İspanyol Belgesi adlı kitabında yayınladı. Aynı yıl, Moskova'daki yargılamalar sırasında, Komünistlerden ümidini keserek partiden istifa etti.
İkinci Dünya Harbi başladığı zaman (1939) Koestler Fransa'da idi. Fransız polisi kendisini tevkif etti ve İspanyol mültecileri için hazırlanan bir kampa koydu. Bu kampta geçirdiklerini Scum of the Earth (Yeryüzünün Pisliği, 1941) adlı kitabında anlattı. Fransa'dan kaçtıktan sonra ingiliz ordusuna yazıldı. O zamandan beri de, hayatının büyük bir kısmını İngiltere'de geçirdi. Koestler'in en başarılı eseri, Gün Ortasında Karanlık'tır. Diğer eserleri arasında şunlar da vardır: Yogi ve Komiser (1945), Hasret Çağı (1951), Bir Mîlletin İntiharı (1963) ve Yaratıcılık Hareketi (1964).
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Sponsorlu Bağlantılar
Yazan: ARTHUR KOESTLER (1905- 1983)
Başlıca Karakterler
- Nikolai Saimanoviç Rubaşov: Stalin'in Partiden attığı eski bir Bolşevik. Kendisini davaya hasretmiş zeki bir ihtilâlci; bağımsız düşünceli bir adam.
- Vassili: Rubaşov'un ev işlerini gören bir adam. önceleri, Rubaşov'un alayında bir erdi.
- Vera Vassiliovna: Vassili'nin kızı; beyni yıkanmış bir Komünist.
- Numara 402: Rubaşov'un hapishane arkadaşlarından biri; Çarcı; önceleri subaydı; kaba, açık saçık konuşmalardan zevk alır; kuvvetli bir askerlik görev ve şeref hissine sahiptir.
- Richard: Rubaşov'un partiden kovduğu genç bir Alman Komünisti.
- Kieffer «Harelip», Numara 400: Rubaşov'u ele veren genç.
- «Küçük» Loewy: Bir Belçika limanında işçileri teşkilâtlandıran biri; 1935'te intihar eder.
- İvanov: Rubaşov'un eski bir mesai arkadaşı; şimdi Rubaşov'u hapseder; entelektüel yönden biribirlerine çok benzerler.
- Gletkin: İvanov'un genç mesai arkadaşı, Ivanov'dan daha kabadır, köksüzdür ve daha az eğitim görmüştür.
- Arlova: Rubaşov'un sekreteri ve metresi; çok ağır, fakat sadık bir kadın.
- Van Winkle, Numara 406: Eski bir Balkan ihtilâlcisi; yirmi sene süren bir hücre hapsi yaşamıştır.
- Bogrov: Rubaşov'un eski bir arkadaşı; bahriye subayı.
- Numara Bir: Stalin.
Hikâye
Rubaşov, hücrede, yanındakilerle muhabere etmeksizin, vaktini ekseriya yapayalnız geçirir, güvenilir bir parti üyesi olarak yaşadığı yılları düşünür. Mazide, o da vicdansız bir adamdı. Meselâ 1933'te, Hitler'in, Almanya'da iktidarı ele geçirmesinden sonra, Richard adındaki genç bir Komünist işçisini, Moskova'ya mutlak surette boyun eğmediği için disiplin altına almıştı. Richard partiden kovulmuş ve böylece, eski arkadaşlarının koruma ve himayesinden de çıktığından, hemen hemen Nazilerin elinde ölüme mahkûm edilmişti. Rubaşov da Nazilere esir düşmüş, işkenceye maruz kalmış ve sonra Rusya'ya döner dönmez, yeni bir görevle Batı Avrupa'ya gönderilmişti, İtalya, Etiyopya ile har halinde idi ve Ruslar, Faşist ülkelere harp malzemesi gönderiyordu. Anti-Faşist olduğu için Komünist partisini destekleyen liman işçileri, benzin ve stratejik hammaddelere ambargo koyduklarından, Rubaşov, Rus gemilerini boşaltmalarına müsaade edilmesi için işçileri ikna edecekti. Kendisine karşı gelen Loewy adındaki eski bir parti üyesi, alenen hıyanetle suçlandı ve intihar etti. Rubaşov, daha sonra, Berlin'deki işçi delegasyonunun lideri oldu. Sekreteri ve metresi Arlova, sadık bir kadındı. Rusya'da büyük tenkiller başladığı zaman kadın, parti aleyhine fesat tohumları saçmakla suçlandırıldı. Arlova, Rubaşov'dan, kendisini temize çıkarmasını istedi ise de, Rubaşov, postu kurtarmak için sessiz kalmayı tercih etti. Şimdi, kendisini de aynı kader beklemektedir.
Bir müddet sonra, ifadesi alınmak üzere hâkim huzuruna çıkarılır. Hakkındaki soruşturmayı yürüten kimse, Ivanov adında, eski bir üniversite arkadaşıdır. Rubaşov, Numara Bir'i (Stalin) öldürmek için komplo hazırlayanlarla işbirliği yapmakla suçlandırılır. Diğerleri, suçlarını itiraf etmişlerdir. Maamafih, bunlar sadece teferruattır. Aslında onun suçu, hâlihazır liderlik hakkında fazla bir heyecan taşımamaktan şüphe edilmesidir. Artık kendisinden ve partiden «biz» diye değil, «ben» ve «siz» diye bahseder. Numara Bir'i öldürmek istediği yolundaki iddialara nasıl inandığına hayret eden Rubaşov, maamafih, Komünizmin, İhtilâli aldattığında her geçen gün daha fazla şüphe beslediğini itiraf eder. Ivanov, onun kısmî bir itiraf yapmasını teklif eder: hakkındaki esas ithamları reddedecek, fakat anti-parti inanışlarına sahip bulunduğunu kabul edecektir. Rubaşov, yargılanacak, hapsedilecek ve nihayet ıslah edilecektir. Ivanov, Rubaşov'un başka türlü hareket etmesine imkân olmadığını bilmesine rağmen, onun bu teklif üzerinde düşünmesini ister.
Ivanov'un emrinde çalışan Gletkin adında bir genç vardır, ihtilâlden bu yana hiç bir eğitimden geçmemiş bu gencin Rubaşov ve Ivanov gibi entelektüel kökleri yoktur. Gletkin'in metodları daha şiddetli ve direkttir. Rubaşov'un, Bogrov adındaki eski bir deniz subayı arkadaşına üç gün işkence yaptıktan sonra, Rubaşov'un hücresinin önünden geçirerek idam edileceği yere götürmüştü. Rubaşov, o zamana kadar idamı, soyut terimlerle düşünüyordu. Şimdi ise, beşer ızdırabı açısından ele alır. Rubaşov, Arlova'nm böyle ölmüş olabileceğini düşünür. Artık, siyasî kuvvet ve terörü haklı göstermek için önceleri ileri sürdüğü düşüncelerin hepsi güçlerini kaybetmiştir. Şimdi, araya beşer unsuru girdiğinden, eski mantıkî denklemler dengelenemez. Bu tür gelişme, Ivanov'un dikkatle hazırlanan psikolojik harp plânını altüst eder. Glet-kin'le kavga eder ve öldürülmeyi hak ettiğini söyler. Gîetkin bir şey söylemez, fakat Ivanov'un bu sözlerini unutmaz ve zamanın gelmesini bekler.
Tekrar Rubaşov'u sorguya çeken Ivanov, şimdi onunla bir entellektüelin diğeri ile tartışmasını andırır bir tarzda tartışır. Rubaşov'u, yeni keşfettiği hümanizminden ötürü paylar. Partinin, tarihî ihtiyacın bir vasıtası olduğunu ve bundan böyle yapması gereken her şeyi yapacağını söyler. Hayatı boyunca vicdansız biri olan Rubaşov'un da takdir edeceği üzere, ihtilâlin devam edebilmesi için vicdansızlık gereklidir. Rubaşov tekrar hücresine götürüldüğü zaman, teslim bayrağını çekmeğe karar verir. Onun anladığı mânadaki âdil, beşerî bir devletin kurulmasına, onu kırk sene önce partiye üye olmağa sevke-den ideallerin gerçekleştirilmesine, tarihin şimdiki dönüm noktasında imkân yoktur. Bu ideallerin gerçekleştirilebileceği ortamın kurulacağı zamana kadar, zaruretlere boyun eğmek, bir kimsenin kendi düşüncelerini baskı altına almak, şahsî utanç ve gurur hislerini, zayıflık alâmetleri olarak bir kenara atmak ve hâlâ parti hizmetinde çalışmak gerekeceğini idrak eder. Ivanov'a bir not göndererek, itiraf-nameyi imzalamağa hazır olduğunu bildirir.
Ardından, uzun bir bekleme devri gelir. Rubaşov tekrar sorguya çekildiği zaman, karşısında Gletkin'i görür. Dâvayı yumuşak bir görüşle ele aldığından, Ivanov kurşuna dizilmiştir. Soruşturma şimdi, daha zalimce bir safhaya götürülür ve Ivanov'la yapılan eski anlaşmanın hiç bir değeri kalmaz. Rubaşov'un, Numara Bir'i öldürmek için hazırladıkları plânı bütün teferruatı ile anlatması gerekmektedir. Aleyhindeki başlıca şahit, eski bir arkadaşının oğlu olan ve «Yarık dudak» denilen mahkûmdur. Rubaşov'un, her şeyi alenen itiraf etmesi gerekmektedir. Rubaşov, şimdi direnmeğe çalışır, fakat uyumasına müsaade edilmeksizin günlerce, devamlı bir şekilde parlak ışıklar altında yapılan soruşturma neticesinde, itiraf etmesi istenen şeyleri teker teker itiraf etmeğe başlar. Rus topraklarını Almanlara bırakmak için Alman diplomatları ile Rusya aleyhinde plânlar hazırladıklarını, Numara Bir'in yemeğine zehir katmak istediğini ve diğer hıyanetlerini itiraf eder. Gayet önemsiz ve hiç bir suç ifade etmeyen küçücük bir gerçek bile, onun vatana hıyanet suçu taşıdığını gösterirce-sine işlenir. Rubaşov'un, sadece bunları değil, ses çıkarmamak suretiyle diktatörlüğü benimsemediğini göstermesi de, bir kriz ve harbin yaklaştığı bir zamanda, devlete karşı yöneltilen bir tehdit olarak belirtilir. Gletkin bir vaadde bulunur. Rubaşov, partiye bu son hizmeti yaptığı takdirde, zafer kazanıldıktan sonra, ismi temize çıkarılacaktır. Rubaşov bunu da kabul eder.
Muhakeme çabucak sona erer. Rubaşov yargılanır ve her şeyi zelilâne bir tarzda itiraf eder. Hüküm çabucak infaz edilir. Rubaşov'un ölümünde bir dram veya haysiyet yoktur. «Yarık dudak» ondan on dakika önce öldürülür. Rubaşov, hücresinde, gardiyanların gelip kendisini götürmelerini beklerken, Numara 402, neşeli bir şekilde duvara vurarak onun moralini yüksek tutmağa çalışır. Ardından gardiyanların kendisini götürmek üzere hücreye gelişi, hapishanenin bodrum katındaki mahzenlerinde sendeleyerek yürüyüşü, beynine sıkılan bir kurşun... Ve sessizlik. Kırk senelik bir sadakat devresinden sonra Rubaşov, Musa gibi, vâdedilen ülkeye girmeğe muhtedir olamaz. Fakat Musa'nın aksine, Rubaşov, mev'-ud bir ülkenin mevcut olduğunu dahi bilmez.
Tenkit
Koestler, maamafih, hikâyeyi sağlam bir şekilde, tarihî muhtevası içine oturtur. Rusya, Stalin ve Komünizm gibi isimleri kullanmaması da kimseyi yanıltmıyor. Sahne, Moskova yargılamalarının yapıldığı devredir ve Koestler, kahramanına yaşlı Bolşevik liderlerine -ki bunlardan bazılarını yakından tanıyordu- uygun bir meslek yarattı. Komünist hareketin hümanistik ideallerini hatırlayan yaşlı entelijansiyasının bir mensubu olarak Rubaşov, eski ve yeni cemiyet arasında bir köprüdür. Rubaşov, Gletkin gibi genç Komünistlerden çok daha muğlâk, kültürlü ve ahlâkî biridir. Rubaşov'un indinde Gletkin, beşerin altında bir insandır; onu, Neandertal (ilk insan numunesi) olarak gösterir ve Gletkin'in, Rubaşov'un kurmağa çalıştığı bir cemiyetin ürünü olduğunu kabul eder.
Bu kitap kısmen, Moskova muhakemelerinin ortaya koyduğu bir soruyu da cevaplandırıyor: rejimin suçladığı insanlar, kendilerini suçlayanlarla niye işbirliği yaptılar? Stalin'in, kurbanlarının kendilerine atfedilen suçları itiraf etmelerini istediğini kabul edelim. Rubaşov, kendisini küçük düşüren alenî muhakemeye gerek duyulmaksızın sakince ölemez miydi? Bu soruya muhtelif cevaplar veriliyor. Bazıları, işkenceden korktu. Diğerleri, ailelerini korumak istediler. Mahkûmlar arasında davaya hâlâ candan bağlı olanlar da kendilerini, davaya son bir hizmet olmak üzere, şamar oğlanlarına ihtiyaç hisseden partiye kurban ettiler. Ve hiç kimse, suç işlemeksizin yönetemeyeceğinden, hepsi, itham edildikleri suçlar ölçüsünde olmasa bile, muhtelif derecelerde suçlu idiler. Hepsinin vicdanında bir Arlova veya bir Richard vardı. Nihayet, yaşadıkları hayatın kurbanı oldular. Senelerce, diğerlerine olduğu kadar kendilerine de ferdî hürriyet tanımadılar. Özel vicdanı, hissiyat ve özel hükümleri de, hıyanet diye reddettiler. Şimdi, kendilerine, üzerinde durarak protesto edecekleri bir yer bırakmamışlardı.
Gerçi tarihe dayalı ise de, Gün Ortasında Karanlık, aslında bir fikir romanıdır; âdil bir hedefin, gayri-âdil vasıtaları ne derece mubah kılacağı meselesinin incelenmesi. Rubaşov, eski ahlâkî ölçüleri reddetti: vicdansız veya aç gözlü bir insan olduğu için değil, kendi tarih felsefesinin bu eski ahlâkı reddetmesini istediğinden. Ahlâkın, iyi niyetler bir yana, tarihle bir ilgisi olmadığına inanır, önemli olan, objektif bir şekilde haklı olmak, yani tarih tarafından doğrulanmaktır. «Eğer haklı idi isem,» der, «niye pişman olayım? Şayet haksız hareket etti isem, cezasını çekeceğim.» Ama böyle bir felsefe, dehşetli bir sorumluluk yükler; zira kendisine yol gösterecek bir ahlâk anlayışı bulunmadıkça, bir yönetici, tarihin kendisini haklı göstermesi için nasıl davranması gerekeceğini, tamamen zekâsına dayanarak hareket etmekle öğrenebilir. Muvaffak olamadığı takdirde, kendisini mazur gösteremeyeceği gibi, ikinci bir fırsat da verilmez. Ve, gerçekte de vuku bulduğu üzere, aynı mantık, birbirlerinden farklı insanları birbirleriyle bağdaşamayacak neticelere götürdüğü zaman, bir kimsenin, ayakta kalabilmesi için, kendisinin hatadan sadır olduğundaki sübjektif düşüncesinden başka dayanacağı bir şeyi kalmaz. Numara Bir'in kendisine güveni vardır, fakat Rubaşov, onun artık hatadan münezzeh olduğuna pek emin değildir; işte bu güvensizliktir ki, kendisinin de kaybolmasına yol açan hakikî sebeptir.
Hizmet ettiği parti, takip ettiği mantık kuralları ve güvendiği tarih kanunları tarafından terk edilen Rubaşov, şimdi başka tarafa bakmağa zorlanmıştır. Hücresinde yalnız kaldığı zamanlarda, kırk senedir baskı altında tuttuğu hakikî benliği ile bir tür anlaşmaya varmağa çalışır. İçinden gelen ses, «ben» der. Hâlbuki Rubaşov, o zamana kadar bu kelimeye, bir gramer hayali diye sırt çevirmişti. Parti, bir insanın kendi benliğinin varlığını tanımaz. Rubaşov şimdi, mantıksızlığına ve çağdışı sayılan vicdanına ve hissîliğine rağmen, sonunda, sadece kendi benliği ile başbaşa kalır. Dinî kelimeleri kullanmağa alışmış olsa idi, ruhunu keşfetmiş olduğunu söyleyecektir.
Yazar Hakkında (bak. Arthur Koestler)
Koestler, 1931'de, çağın bir cbk entellektüeli gibi Komünist oldu, Sovyetler Birliği ve Orta Asya'da geniş geziler yaptı, ispanyol Dahilî Harbi patlak verdiği zaman, çatışmayı bir gazeteci olarak, ilkin İhtilâlciler safında, ardından Kralcılar safında takip etti. 1937'de, Faşistler kendisini ele geçirdi ve bir casus diye ölüme mahkûm ettiler. Fakat üç ay hapis yattıktan sonra, esirlerin mübadelesi sırasında serbest bırakıldı. Koestler, İspanyol tecrübelerini, 1938'de yayınladığı İspanyol Belgesi adlı kitabında yayınladı. Aynı yıl, Moskova'daki yargılamalar sırasında, Komünistlerden ümidini keserek partiden istifa etti.
İkinci Dünya Harbi başladığı zaman (1939) Koestler Fransa'da idi. Fransız polisi kendisini tevkif etti ve İspanyol mültecileri için hazırlanan bir kampa koydu. Bu kampta geçirdiklerini Scum of the Earth (Yeryüzünün Pisliği, 1941) adlı kitabında anlattı. Fransa'dan kaçtıktan sonra ingiliz ordusuna yazıldı. O zamandan beri de, hayatının büyük bir kısmını İngiltere'de geçirdi. Koestler'in en başarılı eseri, Gün Ortasında Karanlık'tır. Diğer eserleri arasında şunlar da vardır: Yogi ve Komiser (1945), Hasret Çağı (1951), Bir Mîlletin İntiharı (1963) ve Yaratıcılık Hareketi (1964).
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!