Cesaret Madalyası
Sponsorlu Bağlantılar
Başlıca karakterler
Henry Fleeming: Amerikan iç Harbi sırasında Birliğin muhafa zası uğrunda gönüllü bir er («delikanlı»); harpte geçen ilk tecrübesinden sonra harbin şaşaası hakındaki hayallerinden sıyrılır ve olgun bir insan olur.
Jim Conkiin: Yaşlı bir er («uzun boylu er»); çok şey bilir ve sabırlı; onun ölümü Henry'ye çok şey öğretir.
Wilson: «Geveze er»; kendisini çok öven bu adam Henry'nin, cesaretin ne demek olduğunu öğrenmesinde yardımcı olur.
Yaralı Adam: Yaralı bir er; Fleeming'in güvenliğini düşünmesi neticesinde, Fleeming'in vicdan azabı artar.
Hikâye
Savaştan bir gün önce, bir grup Birlik (Kuzey eyaletleri) eri, kendi kendilerini överek korkularını gizlemek isterler. «Geveze er» Wilson'un palavraları ve Jim Conkiin adındaki «uzun boylu er»in daha mantıkî müşahedeleri karşısında, genç Henry Fleeming, kendisinin savaşta nasıl hareket edeceği hakkında düşüncelere dalar. Kendisinin bir kahraman olduğunu mu ispat edecek, yoksa korkarak kaçacak mıdır? Grane, Fleeming'in, «Bilinmeyen biri» olduğunu söyler.Güneşin doğuşu ile birlikte, savaşın ilk günü başlar. Çatışma sırasında Fleeming'in muhayyilesi çalışmak imkânı bulamaz. Merak, kızgınlık, ve hepsinin üstünde, kitle hareketi içinde bir şeyler yapmağa çalışır, ilk saatlarda Fleeming, ilk cesedi ve palavracı "VVilson'un korkudan ağladığını görür. Fleeming, «bir fert, bir adam değil de grubun bir üyesi» olduğundan, «harbin yarattığı kardeşliğin ... duman ve ölüm tehlikeleri arasında doğan esrarengiz kardeşliğin» bir parçası olduğundan, ilk çatışmaları atlatır.Bununla beraber, dehşet üzerinde kazandığı zafer uzun sürmez. Püskürtülmelerinden kısa bir müddet sonra, isyan (Güney eyaletleri) ordusu karşı hücuma hazırlanır. Şimdi, ilk defa olarak, Fleeming'in muhayyilesi harekete geçer ve «hücum etmekte olan düşmanın tahammül gücünü, maharetini, ve cesaretini mübalâğa etmeğe» başlar. Onları, zaptedilemeyecek devler, çelik makineler olarak görür. Birdenbire, yanındaki bir er, korkunç bir ses çıkararak kaçar. Çılgın bir halde bulunan adam, şapkasını ve tüfeğini de geride bırakır. Fleeming de kaçar. Fakat, düşmanın hücumu başarılı olamamıştır.Kendi kendisinden utanan ve pişmanlık duyan Fleeming, «müphemlikten, daha da büyük müphemliğe dalmak için» ormana gider. Ormanın derinliklerinde, «ağaç gövdelerinin bir mâbed gibi kıvrıldığı» bir yerde, Fleeming, tabiatın, gerçek bir huzur kaynağı olamayacağını anlar. Çünkü ağzı açık, gözleri, hiç bir şey görmezcesine gökyüzüne doğru bakan bir cesed, bir ağacın gövdesine yaslanmış durumda, dimdik durmaktadır.Korku, ürperme ve dehşete düşen Fleeming, bu korkunç manzaradan kaçar, içindeki sessizliği, kaçan askerlerin dehşet uyandıran sesleri ile parçalanır. Bir grup yaralı askerle birlikte geri çekilirler; fakat onların yaralanmış ve kendisinin yaralanmamış oluşu, onu huzura kavuşturmaz. «O da, yaralanmış olmasını istedi,» diyor yazar. «Yara, cesaretin kızıl madalyası idi.» Fakat kendi kendisine acımanın tesiri altında kendisini kaybetmeden önce, ölüm karşısındaki ilk şahsî tecrübesini yaşar, insanların öldüğünü görmüştü, fakat onların hiç biri, onun yakın bir arkadaşı değildi. Şimdi, derin bir yara almış Jim Conklin'in, top arabaları tarafından çiğnenmeksizin rahatça ölebilmek için kendi kendisini bir kenara doğru sürüklemek istediğini görür. Jim'in, gülünç bir ölüm dansından sonra gözlerini kapaması, Fleeming'in vicdan azabını daha da arttırır. Bu arada, yaralı bir askerin de Fleeming'i düşünmesi, onun ıztırabmı daha da arttırır.
Dahili kaynaşmasının en derin seviyesinde, Fleeming, biraz huzura kavuşur. Şimdi, bütün alay geri çekilmektedir. Fleeming, bir erin yanma gider ve ne olduğunu sorar. Sinir bozukluğuna kapılan er, tüfeğinin dipçiğini Fleeming'in kafasına indirir. Fleeming, kendisine geldiği zaman, artık hir «cesaret madalyası» sahibidir. Sevimli sesli bir er tarafından kendi bölüğüne götürüldüğü zaman, yaralı askerler kendisini, bir gazi olarak karşılarlar. Fakat Fleeming huzursuzdur, endişelidir; kendilerini, daha fazla mücadelenin, daha fazla ıztırabm beklediğini bilmektedir.
Nihaî savaşta, Fleeming, hakikî bir cesaret madalyası kazanır. O zaman, ne bir kalabalığın üyesi, ne de kâinatın düşmanı olarak çarpışır. Artık, daha ziyade, kendisini ortadan kaldırmak isteyen insanlara karşı derin bir intikam hissi ile hareket eden kızgın bir adamdır. Subayı, onun, bir dağ keçisi, bir harp şeytanı gibi çarpıştığını söylüyor. Karşı hücuma geçen mangasının başında Fleeming vardır; bu işi hangi hedef uğrunda yaptığını bilmez, sadece karşısındakileri ortadan kaldırmak gerektiğini bilir. Sancağı taşıyan çavuş öldürüldüğü zaman; sancağın düşman eline geçmemesi için kendisini ateşe atar ve sancağı kurtarır. Savaşın sonundaki bu savaşı Kuzeyliler ne kazanmış ne de kaybetmiştir. Fleeming, aldığı yaranın (cesaret madalyası) cesaretle hiç bir ilişkisi olmadığım öğrenir. Cesaret, başına indirilen bir dipçik veya vatanseverlik ateşi altında insanın kendisini feda etmesi değil, büyük işler başarmak için hayallere kapılmama veya nasıl sağ kalınacağını düşünmeme hürriyetidir. Basit bir gerçeği, ölümün, sadece ölüm olduğunu kabul edebilmektir. Bunu öğrenen Fleeming, roman sona erdiği zaman, artık olgunlaşmış ve bir adam olmuştur.
Tenkid
Cesaret Madalyası yayınlandığı zaman (1895), bir çok tenkidciler kitabı övdü; bilhassa ingiliz yazarlarından H. G. Welles ve Joseph Conrad, eserin derin hissiyatına ve engin muhayyile gücüne hayran kaldılar. Son zamanlarda, eleştiriciler, eserin tezi ve üslûbu hakkında, önceki tenkidcilerden farklı görüşler ileri sürdüler ise de, ekserisi, onun bir şaheser olduğunu kabul ediyorlar.önceki yılların tenkidcilerinden pek çokları,Crane'in bu harp romanının, natüralistik olduğunu, yani Crane'in, daha önceki Maggie adlı romanında yazdığı gibi, «çevrenin, dünyada, muazzam bir şey olduğunu ve insanların hayatlarını şekillendirdiğini gösterdiği»ni söylediler. Günümüzün tenkidcileri, Fleeming'in çalkantılı kâinatta sadece küçük bir huzme olmadığına inanıyorlar. Hiç olmazsa, kendisini, ş eef siz bir mağlûbiyete terketmez. Roman geliştikçe, kendisi ve kâinat hakkında çok şey öğrenir ve hepsinin önemlisi, kendi iradesini göstermekle olgunluğa kavuşur ve bir çeşit şeref ve hürmet kazanır. Şu halde roman, daha ziyade realizme; insanın, kendi iradesi ve kaderi arasındaki çatışmanın objektif bir tarzda incelenmesine daha yakındır.
Crane'in (Fransız empressiyonist ressamlarını hatırlatan) zengin muhayyile gücü de, geniş tartışmalara yol açtı. Crane'in imajları, sadece kabiliyetli bir amatörün aşırılıkları mıdır? Onların, Crane'in tezi ile organik bağlantıları var mıdır? Böylece, romanda üstünlük kuran kırmızı renk («kırmızı alkışlar,» «kızıl güneş,» «kızıl gözler,» «kırmızı kükreme»), dehşet ve suç hissi, kızgınlık ve kahramanlıkla ilişkilidir. Aynı şekilde, sayısız hayvan ve makine imajları, harbin hayvanîliğini ve gayri şahsîliğini gösteriyor.
Cesaret Madalyası, Ernest Hemingway'in dediği gibi, «bir büyük şiir»dir. Büyük bir şiirde, bütünün parçaları, kaçınılmaz bir gerçeği belirtirler. Gerçi Crane'in romanı, geniş imkânlarıyle okuyuculara meydan okuyorsa da, dikkatli bir okuyucu, onun çekirdeğini hiç bir zaman gözden uzak tutamaz: Henry Fleeming'in gelişen karakteri. Yapı, muhayyile gücü, karakter çelişkileri, en zor beşerî şartlar altmda, harbin şartları altında, bir gencin kendi kendisini anlamasına yardım ediyor.
Yazar
Crane'in, kendisini çalışmalarından ziyade spora vermesi, onu üniversite hayatından uzaklaştırdı. Yirmi yaşlarında, kendisini gazeteciliğe verdi, ve artık, kısa süren hayatında bu işle meşgul olacaktı. Gazetecilik görevleri sırasında, en tutulan romanlarının konularını buldu. Ayyaş ve sefil insanların çok sayıda bulunduğu Bowary (New York) mahallesini incelerken, kısa bir müddet için bir ayyaş olarak yaşadı ve dokunaklı Sokak Kızı Maggie (1893) adlı romanı için materyal topladı. Amerika'nın batı sınırlarında, yalnız hayat süren insanları inceledi ve iki kısa hikâye yazdı. İspanyol-Amerikan Harbinde, silâh taşıyan bir gemide harp muhabiri idi, ve Crane'in gemisi parçalandı. Harbin sonunda, tabiata karşı insanın durumunu anlatan, »Açık Gemi» adlı büyük hikâyesini yazdı.
Crane'in hayatı hareket içinde geçti. Yine ıztırap ve çaresizlikle dolu idi. Harp tecrübesi sıhhatini bozdu ve onu, tedavi edilemez verem hastalığı ile karşı karşıya bıraktı. Bir ara bir spor salonunun menacerliğlni yapan Cora Taylor adında bir kadına âşık olması, cemiyet tarafından gayet kötü karşılandı, kendisiyle alay edildi. Kısa bir müddet için, Crane ve Cora ingiltere'de yaşadılarsa da, hastalıklı Crane'in sıhhatini kazanması içki zaman çok geçmişti. Yirmi sekiz yaşında öldü. Maamafih, Cesaret Madalyası adlı romanı, canlı, realist, şairane muhayyile gücü ile, Amerikan romanının gelişmesinde yardımcı oldu.
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....