Arama

Cesaret Madalyası - Stephen Crane

Güncelleme: 20 Aralık 2009 Gösterim: 9.201 Cevap: 0
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
20 Aralık 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Cesaret Madalyası
(The Red Badge of Courage)

Sponsorlu Bağlantılar
Yazan STEPHEN CRANE (1871-1900)

Başlıca karakterler


Henry Fleeming: Amerikan iç Harbi sırasında Birliğin muhafa zası uğrunda gönüllü bir er («delikanlı»); harpte geçen ilk tecrübesinden sonra harbin şaşaası hakındaki hayallerin­den sıyrılır ve olgun bir insan olur.
Jim Conkiin: Yaşlı bir er («uzun boylu er»); çok şey bilir ve sabırlı; onun ölümü Henry'ye çok şey öğretir.
Wilson: «Geveze er»; kendisini çok öven bu adam Henry'nin, cesaretin ne demek olduğunu öğrenmesinde yardımcı olur.
Yaralı Adam: Yaralı bir er; Fleeming'in güvenliğini düşünmesi neticesinde, Fleeming'in vicdan azabı artar.

Hikâye

Savaştan bir gün önce, bir grup Birlik (Kuzey eyaletleri) eri, kendi kendilerini överek korkularını gizlemek isterler. «Geveze er» Wilson'un palavraları ve Jim Conkiin adındaki «uzun boylu er»in daha man­tıkî müşahedeleri karşısında, genç Henry Fleeming, kendisinin savaşta nasıl hareket edeceği hakkında dü­şüncelere dalar. Kendisinin bir kahraman olduğunu mu ispat edecek, yoksa korkarak kaçacak mıdır? Grane, Fleeming'in, «Bilinmeyen biri» olduğunu söy­ler.Güneşin doğuşu ile birlikte, savaşın ilk günü başlar. Çatışma sırasında Fleeming'in muhayyilesi ça­lışmak imkânı bulamaz. Merak, kızgınlık, ve hepsinin üstünde, kitle hareketi içinde bir şeyler yapmağa ça­lışır, ilk saatlarda Fleeming, ilk cesedi ve palavracı "VVilson'un korkudan ağladığını görür. Fleeming, «bir fert, bir adam değil de grubun bir üyesi» olduğundan, «harbin yarattığı kardeşliğin ... duman ve ölüm teh­likeleri arasında doğan esrarengiz kardeşliğin» bir parçası olduğundan, ilk çatışmaları atlatır.Bununla beraber, dehşet üzerinde kazandığı za­fer uzun sürmez. Püskürtülmelerinden kısa bir müd­det sonra, isyan (Güney eyaletleri) ordusu karşı hü­cuma hazırlanır. Şimdi, ilk defa olarak, Fleeming'in muhayyilesi harekete geçer ve «hücum etmekte olan düşmanın tahammül gücünü, maharetini, ve cesare­tini mübalâğa etmeğe» başlar. Onları, zaptedilemeyecek devler, çelik makineler olarak görür. Birdenbi­re, yanındaki bir er, korkunç bir ses çıkararak kaçar. Çılgın bir halde bulunan adam, şapkasını ve tüfeği­ni de geride bırakır. Fleeming de kaçar. Fakat, düş­manın hücumu başarılı olamamıştır.Kendi kendisinden utanan ve pişmanlık duyan Fleeming, «müphemlikten, daha da büyük müphemliğe dalmak için» ormana gider. Ormanın derinlikle­rinde, «ağaç gövdelerinin bir mâbed gibi kıvrıldığı» bir yerde, Fleeming, tabiatın, gerçek bir huzur kay­nağı olamayacağını anlar. Çünkü ağzı açık, gözleri, hiç bir şey görmezcesine gökyüzüne doğru bakan bir cesed, bir ağacın gövdesine yaslanmış durumda, dim­dik durmaktadır.Korku, ürperme ve dehşete düşen Fleeming, bu korkunç manzaradan kaçar, içindeki sessizliği, kaçan askerlerin dehşet uyandıran sesleri ile parçalanır. Bir grup yaralı askerle birlikte geri çekilirler; fakat on­ların yaralanmış ve kendisinin yaralanmamış oluşu, onu huzura kavuşturmaz. «O da, yaralanmış olmasını istedi,» diyor yazar. «Yara, cesaretin kızıl madalyası idi.» Fakat kendi kendisine acımanın tesiri altında kendisini kaybetmeden önce, ölüm karşısındaki ilk şahsî tecrübesini yaşar, insanların öldüğünü görmüş­tü, fakat onların hiç biri, onun yakın bir arkadaşı de­ğildi. Şimdi, derin bir yara almış Jim Conklin'in, top arabaları tarafından çiğnenmeksizin rahatça ölebil­mek için kendi kendisini bir kenara doğru sürükle­mek istediğini görür. Jim'in, gülünç bir ölüm dansın­dan sonra gözlerini kapaması, Fleeming'in vicdan aza­bını daha da arttırır. Bu arada, yaralı bir askerin de Fleeming'i düşünmesi, onun ıztırabmı daha da art­tırır.
Dahili kaynaşmasının en derin seviyesinde, Flee­ming, biraz huzura kavuşur. Şimdi, bütün alay geri çekilmektedir. Fleeming, bir erin yanma gider ve ne olduğunu sorar. Sinir bozukluğuna kapılan er, tüfeği­nin dipçiğini Fleeming'in kafasına indirir. Fleeming, kendisine geldiği zaman, artık hir «cesaret madalya­sı» sahibidir. Sevimli sesli bir er tarafından kendi bö­lüğüne götürüldüğü zaman, yaralı askerler kendisini, bir gazi olarak karşılarlar. Fakat Fleeming huzursuz­dur, endişelidir; kendilerini, daha fazla mücadelenin, daha fazla ıztırabm beklediğini bilmektedir.

Nihaî savaşta, Fleeming, hakikî bir cesaret ma­dalyası kazanır. O zaman, ne bir kalabalığın üyesi, ne de kâinatın düşmanı olarak çarpışır. Artık, daha ziyade, kendisini ortadan kaldırmak isteyen insanlara karşı derin bir intikam hissi ile hareket eden kızgın bir adamdır. Subayı, onun, bir dağ keçisi, bir harp şeytanı gibi çarpıştığını söylüyor. Karşı hücuma ge­çen mangasının başında Fleeming vardır; bu işi han­gi hedef uğrunda yaptığını bilmez, sadece karşısındakileri ortadan kaldırmak gerektiğini bilir. Sancağı ta­şıyan çavuş öldürüldüğü zaman; sancağın düşman eli­ne geçmemesi için kendisini ateşe atar ve sancağı kurtarır. Savaşın sonundaki bu savaşı Kuzeyliler ne kazanmış ne de kaybetmiştir. Fleeming, aldığı ya­ranın (cesaret madalyası) cesaretle hiç bir ilişkisi ol­madığım öğrenir. Cesaret, başına indirilen bir dipçik veya vatanseverlik ateşi altında insanın kendisini fe­da etmesi değil, büyük işler başarmak için hayallere kapılmama veya nasıl sağ kalınacağını düşünmeme hürriyetidir. Basit bir gerçeği, ölümün, sadece ölüm olduğunu kabul edebilmektir. Bunu öğrenen Flee­ming, roman sona erdiği zaman, artık olgunlaşmış ve bir adam olmuştur.

Tenkid

Cesaret Madalyası yayınlandığı zaman (1895), bir çok tenkidciler kitabı övdü; bilhassa ingiliz ya­zarlarından H. G. Welles ve Joseph Conrad, eserin derin hissiyatına ve engin muhayyile gücüne hayran kaldılar. Son zamanlarda, eleştiriciler, eserin tezi ve üslûbu hakkında, önceki tenkidcilerden farklı görüş­ler ileri sürdüler ise de, ekserisi, onun bir şaheser olduğunu kabul ediyorlar.önceki yılların tenkidcilerinden pek çokları,Crane'in bu harp romanının, natüralistik olduğunu, yani Crane'in, daha önceki Maggie adlı romanında yazdığı gibi, «çevrenin, dünyada, muazzam bir şey ol­duğunu ve insanların hayatlarını şekillendirdiğini gösterdiği»ni söylediler. Günümüzün tenkidcileri, Fleeming'in çalkantılı kâinatta sadece küçük bir huz­me olmadığına inanıyorlar. Hiç olmazsa, kendisini, ş eef siz bir mağlûbiyete terketmez. Roman geliştikçe, kendisi ve kâinat hakkında çok şey öğrenir ve hep­sinin önemlisi, kendi iradesini göstermekle olgunluğa kavuşur ve bir çeşit şeref ve hürmet kazanır. Şu hal­de roman, daha ziyade realizme; insanın, kendi ira­desi ve kaderi arasındaki çatışmanın objektif bir tarz­da incelenmesine daha yakındır.
Crane'in (Fransız empressiyonist ressamlarını ha­tırlatan) zengin muhayyile gücü de, geniş tartışma­lara yol açtı. Crane'in imajları, sadece kabiliyetli bir amatörün aşırılıkları mıdır? Onların, Crane'in tezi ile organik bağlantıları var mıdır? Böylece, romanda üs­tünlük kuran kırmızı renk («kırmızı alkışlar,» «kızıl güneş,» «kızıl gözler,» «kırmızı kükreme»), dehşet ve suç hissi, kızgınlık ve kahramanlıkla ilişkilidir. Aynı şekilde, sayısız hayvan ve makine imajları, harbin hayvanîliğini ve gayri şahsîliğini gösteriyor.
Cesaret Madalyası, Ernest Hemingway'in dediği gibi, «bir büyük şiir»dir. Büyük bir şiirde, bütünün parçaları, kaçınılmaz bir gerçeği belirtirler. Gerçi Crane'in romanı, geniş imkânlarıyle okuyuculara meydan okuyorsa da, dikkatli bir okuyucu, onun çe­kirdeğini hiç bir zaman gözden uzak tutamaz: Henry Fleeming'in gelişen karakteri. Yapı, muhayyile gücü, karakter çelişkileri, en zor beşerî şartlar altmda, har­bin şartları altında, bir gencin kendi kendisini anla­masına yardım ediyor.

Yazar

Stephen Crane bir yazısında diyordu ki: «Bir sanatkâr, ha­yata yaklaştığı nisbette bir sanatkâr olur.» Şurası gariptir ki, Stephen Crane, Ameriken İç Harbinin sona ermesinden altı ytl sonra dünyaya geldi, ve bu büyük harp romanını yazmak için, tecrübesine değil, muhayyile gücüne dayandı. Kısa hayatının, maamafih, heyecansız geçtiği söylenemez. Crane, edebî bir çev­rede dünyaya geldi. Anne ve babasının ikisi de yazardılar. Fakat çocuk, dindar ebeveynlerinin empoze ettikleri şartlara isyan etti. Roman ve piyesler okumuş, ve daha da kötüsü, beyzbol oyna­mıştı. Gerçekten, Crane'in çocukluk emelleri, profesyonel bir beyzbol oyuncusu olmaktı.
Crane'in, kendisini çalışmalarından ziyade spora vermesi, onu üniversite hayatından uzaklaştırdı. Yirmi yaşlarında, kendi­sini gazeteciliğe verdi, ve artık, kısa süren hayatında bu işle meşgul olacaktı. Gazetecilik görevleri sırasında, en tutulan ro­manlarının konularını buldu. Ayyaş ve sefil insanların çok sa­yıda bulunduğu Bowary (New York) mahallesini incelerken, kısa bir müddet için bir ayyaş olarak yaşadı ve dokunaklı Sokak Kızı Maggie (1893) adlı romanı için materyal topladı. Amerika'nın batı sınırlarında, yalnız hayat süren insanları inceledi ve iki kısa hi­kâye yazdı. İspanyol-Amerikan Harbinde, silâh taşıyan bir ge­mide harp muhabiri idi, ve Crane'in gemisi parçalandı. Harbin sonunda, tabiata karşı insanın durumunu anlatan, »Açık Gemi» adlı büyük hikâyesini yazdı.
Crane'in hayatı hareket içinde geçti. Yine ıztırap ve çare­sizlikle dolu idi. Harp tecrübesi sıhhatini bozdu ve onu, tedavi edilemez verem hastalığı ile karşı karşıya bıraktı. Bir ara bir spor salonunun menacerliğlni yapan Cora Taylor adında bir ka­dına âşık olması, cemiyet tarafından gayet kötü karşılandı, ken­disiyle alay edildi. Kısa bir müddet için, Crane ve Cora ingil­tere'de yaşadılarsa da, hastalıklı Crane'in sıhhatini kazanması içki zaman çok geçmişti. Yirmi sekiz yaşında öldü. Maamafih, Cesaret Madalyası adlı romanı, canlı, realist, şairane muhayyile gücü ile, Amerikan romanının gelişmesinde yardımcı oldu.
MsXLabs.org & 100 Büyük Roman

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

25 Mart 2014 / Misafir Soru-Cevap
13 Şubat 2013 / asla_asla_deme X-Sözlük
4 Ekim 2014 / Misafir Soru-Cevap
1 Ağustos 2012 / ThinkerBeLL Türkiye Cumhuriyeti
2 Eylül 2009 / ThinkerBeLL Hukuk