Güliverin Seyahatleri - Jonathan Swift (1667-1745)
Kaynak: MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Çok ahlâklı olduğundan, Londra'da yürüttüğü tıb mesleğinde başarılı olamayan Lemuel Gulliver, Antelope adlı bir geminin doktoru olarak çalışmağa başlar. Gemi, 4 Mayıs, 1688'de, Güney Denizlerine gitmek üzere Bristol'dan ayrılır. Gemi, Van Diemen ülkesinin kuzeybatısında çıkan bir fırtına neticesinde parçalanır; fakat Güliver, yüzerek karaya çıkar ve sahile ayak basar basmaz uykusu gelir, yatar. Uyandığı zaman, kendisinin, binlerce incecik iplikle bağlandığını görür. Güliver, şimdiye kadar kimsenin bilmediği ve boyları on beş santimetre olan Liliputların esiridir; vücudu üzerinde oynaşan bu insanlar, zehirli mızraklarıyla Güliver'i tehdit ederler. Güliver, Liliputların hayretini uyandırır; şimdiye kadar böylesine büyük bir insan görmemişlerdir. Güliver, ülkenin Mildendo adındaki merkez şehrine getirilir, kendisine Liliput dili öğretilir ve imparatorun huzuruna çıkarılır. Güliver'in tarağı, tabancası ve saati Liliputlar arasında büyük ölçüde hayret yaratır; ona Quinbus Flestrin, yani Büyük İnsan Dağı adını verirler. Güliver, basit ve dostça tavırlarından ve onların çok garip olan dil ve âdetlerini bilhassa öğrenmek istemesinden ötürü, Liliputlar arasında gayet iyi bir intiba yaratır. Liliputlar, tamamen kendileri gibi insanların yaşadığı ve yine iç çatışmaları içinde bulunan Blefuscu adındaki bir ülke ile harp halindedir. Ülkede, High-Hels (Yüksek Topuklular) ve Low-Heels (Alçak Topuklular) adında iki siyasî parti ve yumurtanın en iyi hangi tarafından kırılacağı üzerinde şiddetli tartışmalar yürüten Büyük Endian'lılar ve Küçük Endian'lılar adında iki dini hizip vardır. Liliput sarayı, bir tür muğlâk ve küçültücü ip dansını en iyi oynayanlara siyasî çıkar sağlar.
Güliver, zamanla, Liliputların güzel insanlar olduklarını anlar; çok küçük olduklarından, yüzlerin-deki leke ve kusurları göremez. Minik vücutlu olduklarından mekanik işlerde gayet ustadırlar; fakat onlar arasında da küçük işler peşinde giden, birbirleri aleyhinde plânlar çevirenler, fesat tohumları saçanlar vardır. Böylece Güliver, tedricen saray entrikalarına karışır. Kendisine şerefli Nardac unvanı verilir ve Hazinedar Flimnap'm baş düşmanı olur. (Flimnap, onu öldürmek ister, çünkü 1.728 Liliput'un yediğini Güliver tek başına yiyor, ayrıca Güliver'in, karısına göz koyduğunu da sanır.) Güliver'in yeni arkadaşı Reldressal, kendisinin, mahkemeye verileceğini ikaz eder. Güliver, Kraliçenin Sarayındaki bir yangını söndürmekle kendisini sevindireceğini umarsa da, bu işi, onların bilmediği bir yolla yaptığından daha da fazla suçlanır. Güliver'e, Liliputlar için yapacağı bir büyük hizmet bulunduğu söylenir. Blefescu adasındaki düşmanlar bir istilâ hazırlığı içindedirler. Vücudunun büyüklüğünden ötürü, onların donanmalarını tahrip etmesi istenir. îki ada arasındaki mesafe, 800 metredir; Güliver, yürüyerek Blefuscudia'lıların adasına gider, kendisine fırlatılan ok yağmuru altında, donanmalarını çekerek Liliputlara getirir. Güliver, bu hareketiyle, bir an için sarayın gözünde yücelirse de; Blefuscudia'lılar tamamen yıkmayı ve onları Liliputların köleleri hâline getirmeyi reddettiğinden, tekrar gözden düşer. Blefuscudia'lıların hürriyetlerini savunduğundan, Güliver artık öldürülecek biridir. Güliver öldürüleceğini öğrenince, Blefuscu'lulara sığınır ve kendisine gayet iyi muamele edilir. Bir gün, büyük bir kayık karaya vurur ve İngiltere gözünde tüten Güliver, bu kayıkla denize açılır. Bir gemi kendisini alır ve İngiltere'ye götürür. Güliver'in yanında, başından geçenleri ispat etmek için minik Liliput inekleri vardır. İngiltere'de karısına ve çocuklarına kavuşan Güliver, bir müddet sonra yeniden yerinde duramaz ve bu defa Hindistan'a giden Adventure (macera) adındaki bir gemiye biner. Gemi rotasını şaşırır. Gemiciler, yiyecek tedariki için bilinmeyen bir ülkeye doğru giderler. Karaya çıktıkları vakit, Güliver, diğer gemicileri kaybeder ve bu defa kendisini, boylarının on üç metreye kadar yükseldiği bir buğday tarlası ortasında bulur; dev gibi köylüler hasad biçmekle meşgullerdir. Bir tanesi Güliver'i görür ve onu cebine koyarak, dokuz yaşındaki kızı Glumdalclitch'i eğlendirmesi için evine getirir. Güliver, kendisinin 10.000 kilometre uzunluğunda ve 8.000 kilometre genişliğindeki Brobdingnag ülkesinde olduğunu öğrenir. Liliputlar ne kadar küçük ve nâzik insanlarsa, onlar da, o derece kaba ve çirkin devlerdir.
Glumdalclitch'ler, Güliver'e bir ev hayvanı muamelesi yaparlar. Güliver'den servet kazanmak isteyen kızın babası, onu bir kafese koyarak, bu acayip mahlûku, para karşılığında halka göstermek için köy köy dolaşır. Böylesine kaba muamele edilen Güliver hastalanınca, köylü, Güliver ölmeden çok daha fazla para kazanabilmek için, Show’ların sayısını arttırır. Nihayet, talih Güliver'e güler, köylü onu, Kraliçeye satar. Güliver, artık Kraliçenin bir oyun cağı, ev hayvanıdır. Sarayda, filozoflar ve yaşlı akıllı insanlar Güliver'e gülerler. Böylesine minik insanlardan oluşan bir ırk nasıl mevcut olabilirdi? Kral, İngiltere hakkında ona bir sürü sorular sorar, sıla hasreti çeken Güliver, İngiltere'nin kazandığı büyük zaferlerden gururla bahseder. Mamafih, böylesine küçük insanların birbirlerine karşı harp ilân etmeleri Kral üzerinde tiksinti yaratır. Güliver, Brobdingnag'taki hayatı sırasında her gün dehşet verici hâdiselerle karşılaşır. Küçüklüğünden ötürü, her an tehlikededir. Muazzam büyüklükteki farelere karşı çarpışır, fırtınalı havalarda tenis topu büyüklüğünde dolu yağar. Sarayda bile, her zaman tehlikelerle karşı karşıyadır. Bir gün, dokuz metre boyundaki saray cücesi onu kıskanır ve süt güğümünün içine atar. Güliver zor zahmet boğulmaktan kurtulur. Güliver, kendisinin ne kadar küçük ve önemsiz bir kimse olduğunu aynaya baktığı zaman daha iyi anlar. Sarayın hanımları kendisine gayet kaba muamele eder, erkekliğini ciddiye almazlar. Böylece devamlı tehlikeler içinde yaşayan Güliver, iki sene sonra bu ülkeden kaçmayı başarır: Dev bir kuş, Güliver'i içinde yaşadığı kafesle birlikte gagasıyla kaldırır ve deniz üzerinde uçmağa başlar. Fakat kuş, kafesi düşürür: İngiltere'ye giden bir gemi, Güliver'i görür ve alır.
Brobdingnag'ların ülkesinde başından geçenlerin tesirinden kurtulur kurtulmaz, Güliver, tekrar denize çıkmak, yeni maceralar peşinde gitmek için yanıp tutuşur. Bu yolculuğunda, korsanlar gemiye saldırır ve Güliver küçük bir kayığa konularak denize bırakılır. Güliver, Japonya'nın hemen doğusundaki Balnibardi adasına çıkar. Balnibardi, Laputa adı verilen yüzen bir ada tarafından havadan yönetilen bir müstemlekedir. Laputalılar, normal büyüklükte insanlardır, fakat hayatta onları ilgilendiren sadece iki şey vardır: Musiki ve matematik. Derin mücerret (soyut) düşünceler içinde kendilerinden geçen bu insanları, normal düşünmeğe sevk etmek için uşaklar, sık sık onların yüzleri önünde çıngırak çalarlar. Fakat bütün entelektüel yeteneklerine rağmen, Laputalıların ellerinden pratik hiç bir iş gelmez. Elbiseleri vücutlarına uymaz, evleri baş aşağıdır. Sadece Lord Munodi adında birinin hakikî bir evi ve mahsûl veren tarlası vardır. Fakat bu başarılarından ötürü de, diğer Laputalıîar kendisini sevmezler. Laputa Kralı, Balnibardi müstemlekesi üzerine havadan koca koca kayalar bırakmak suretiyle burasını yönetir, böylece yerlilerin başkaldırmalarını önler. Güliver, onların ülkenin merkezi Lagado şehrindeki Projektör Akademisinden bilhassa gurur duyduklarını öğrenir. Laputalı ilim adamları burada salatalıktan güneş ışığım çıkarmak veya insan dışkısından yiyecek yapmak gibi aptalca projeler üzerinde senelerce çalışırlar. Akademide, körler, renkleri, elleriyle dokunarak tayin ederler. Evlerin önce damları yapılır. Güliver, Lagado'dan, büyücü ve cadıların yaşadığı Glubbdubrib adasına gider. Adanın valisi, Güliver'in önüne Büyük İskender, Anibal, Sezar ve Pompey gibi tarihin büyüklerinin hayallerini getirir. Hepsi teker, teker, başardıkları işler hakkında, Güliver' in sorularını cevaplandırır. Her biri, Güliver'i hayal kırıklığına uğratan bir hâdise anlatır ve böylece, tarihin resmî kayıtlarının bir sürü yalan olduklarını gösterirler. Güliver, Luggnagg adasında da hayal kırıklığına uğrar. Bu adada, lâyemut (ölümsüz) Struldbrug denen insanlar yaşar. Kâinatın sırlarını öğrenebilmek için önlerinde uzun bir zaman olduğundan, Güliver, bu insanların çok mutlu ve çok akıllı olduklarını sanır. Fakat onları yakından tanıyınca, akıllarının başlarında olmadığını ve hayata küskünlükle baktıklarını anlar. Gerçi ölmüyorlar, ama gittikçe yaşlanıyor ve halsizleşiyor; yaşamak için bütün şevklerini kaybediyor ve ölmek istiyorlar. Güliver, Japonya üzerinden İngiltere'ye döner. Kısa bir müddet ailesiyle birlikte oturduktan sonra, 1710 Ağustosunda, tekrar denize açılır. Bu defa geminin de kaptanıdır. Güney Denizinde, Güliver'in tayfaları, gemiyi ele geçirir ve kendisini hapsederler. Nihayet, uzun bir kayık içinde, Güliver denize bırakılır. Güliver, Yahoo denen pis, maymun gibi, tiksindirici insanlarım yaşadıkları garip bir adaya çıkar. Pisliklerini Güliver'e fırlatan Yahoo'lar, Ho-uyhnhnm denen atların yaklaştıklarını görünce dehşet içinde kaçarlar. (Bu kelimenin telâffuzu, atların kişnemesini andırır.) Adanın yöneticileri bu atlardır.
Houyhnhnm'ler, Güliver'in daha nazik ve makul biri olsa da- bir Yahoo olduğunu sanırlar, zira bir attan ziyade bir Yahoo'ya benzemektedir. Yahoo' lar ne kadar vahşi ve mantıksız mahlûklarsa, atlar da o kadar nâzik, medenî ve son derece makul yaratıklardır. Onlar, jenetik kanunlarına göre evleniyor ve ölümü, sakin bir şekilde kabul ediyorlardı. Güliver, bir Houyhnhnm ailesinin ahırında yerleşir ve onların süt, şifa verici bitkiler ve saman pastalarından oluşan yiyeceklerini bile sever. Güliver, kendi giyeceklerini yapar, fakat Houyhnhnm'lar, onun, çıplak dolaşmadığına hayret ederler. Maamafih, onun bu egzantrikliğini, fizikî bünyesinin, kendilerininkinden daha alt seviyede olmasına hamlederler. Güliver, Houyhnhnm'lere İngiliz hayatını anlatır, fakat (Brobdingnag Kralı gibi, onlar da) böylesine huysuz, kötü bir ırkın -gerçekte Yahoo'lardan biraz daha iyi insanlar olmalarına rağmen kendilerini dünyanın hâkimi saymaları karşısında irkilir, tiksinti duyarlar. Atlar, yalan söyleme kavramının ne mana ifade ettiğini anlayamaz, zira onların indinde, kelimeler, bir vakıayı gizlemek için değil; yaratıkların aralarında muhabere etmeleri için kullanılmalıdır. Atların, İngiltere'de, yük hayvanı olarak kullanılmasını hakaret sayarlar. Harbin dehşetlerinden bahsettiği sırada, Güliver, Brobdingnag'da olduğundan daha temkinli ve daha az vatanseverdir. Houyhnhnm'lerle birlikte, insanın kötü ve şeytanî bir yaratık olduğunu kabul eder ve tamamıyla rasyonel olan (mantıkî) bu cemiyette, atlarla birlikte gayet mutlu bir hayat sürmeğe başlar. Maamafih, Güliver'in, bu barış ülkesindeki mutluluğu uzun sürmez. Bir çeşit parlamento olan Houyhnhnm Büyük Meclisi, Güliver'in, maymun ırkı sayılan mahallî Yahoo'lardan daha medenî görünmesine rağmen, onun, gerçekte bir Yahoo olduğuna karar verir. Hatta dişi Yahoo'lar, Güliver'i seksüel bakımdan cazip bile görüyorlardı. Güliver'in zeki bir Yahoo olduğuna karar veren atlar, onun, kendi medeniyetleri için bir tehlike teşkil ettiğine karar verirler. Böylece, hiç arzu etmemesine rağmen Güliver' in, adayı terk etmesi istenir. Güliver, kendisine bir kayık yapar ve denize açılır; sonunda, anlayışlı ve nâzik bir kaptan olan Pedro de Mendez'in kumandasındaki bir Portekiz gemisi tarafından kurtarılır.
Güliver artık tam bir mizantrop (insanlardan nefret eden kimse) olur. Avrupa'ya dönene kadar kabinesine çekilir. Fakat Mendez, kendi nazik davranış ve tutumlarıyla, hareketleriyle, herkesin, Yahoo'lar kadar nefret edilecek kimseler olmadıklarını göstermeğe çalışır. Güliver, son seyahatinden sonra nihayet ailesinin yanına döndüğü zaman, onlara tahammül edemez, uzun bir müddet kendisini, sadece atların arasında mutlu hisseder.
Tenkid
Hicvedici, hayalî bir seyahat kitabı olarak, Güliver'in Seyahatleri (sansür edilmiş şekli içinde) hem çocuklar için fevkalâde bir kitap; hem de insanların bayağı, kötü, bencil, menfaatçi, zulmedici yönlerine karşı girişilen çok ağır bir hücumdur. Swift'in, haşlayıcı bir mizahî üslûpla ele aldığı konular arasında politika, saray entrikası, yobazlık, beşerî bencillik ve zulmün her şekli vardır. Dünyanın dört köşesine yaptığı geziler sırasında, Güliver, fizikî ve kültürel farklarına rağmen, insanların, her tarafta aslında aynı olduklarını görür. Herkesle kolaylıkla dostluk kurabilen bir iyimser olarak başlayan Güliver, sonunda, Brobdingnag Kral’ın bir sözünü benimser: beşerî yaratıklar, tabiatın, yeryüzünün sathına bırakmak mecburiyetinde kaldığı için büyük ıstırap duyduğu en iğrenç haşaratın oluşturduğu en habis bir ırktır. Sadece bir kaç kişi, Swift'in, beşer ırkını lânetleyişi dışında kalır. Güliver'in Seyahatleri, Swift'in mizahî dehasının en iyi temsilcisi. Dil üzerindeki saplantısı sayesinde, Güliver, ziyaret ettiği bütün yabancı ülkeler ve oralarda yaşamayanlar için kelime uydurur. İngiliz hükümetindeki entrikaları, Liliput sarayındaki entrikalarla anlatmağa çalışır. Teorik ilme olan güvensizliğini de, Lagado Yüksek İlimler Akademisini hicivli bir şekilde anlatmakla gösterir. Tabii, Swift'in asıl anlatmak istediği şey, meşhur İngiliz İlim Akademisi, English Royal Society'dir. Güliver'in ziyaret ettiği her ülke, kendisini dünyanın en büyük ülkesi olduğunu, kendi insanlarının, bütün yaratıkların hâkimi olduklarına inanırlar. Fakat hepsi büyük veya küçük, maymun veya at, büyük bir beşerî kusurdan mustarip olduklarını gösterirler. Güliver, kendi isminin de ima ettiği gibi, her şeye inanan saf ve temiz biridir. Fakat seyahatleri sırasında, küçük işler peşinde giden, birbirleri aleyhine entrikalar hazırlayan Liliputlara, son derece bencil Brobdingnag'larla, mücerretleşmiş, gayri-insanî Laputa'larla ve pis, iğrenç, beşer-altı Yahoo'larla karşılaşır. Hatta en fazla iyi niyetle ele alman Houyhnhnm'ler bile, Güliver'i aralarından uzaklaştırmakla gösterdikleri şekilde çok mantıkî yaratıklardır. Seyahatlerinin sonunda, Güliver, daha hüzünlü, daha akıllı bir insan olur. Swift, insanların, birbirlerine yaptıkları zulüm ve işkencenin, şu sebeplerden ötürü, daha da tiksindirici olduğunu söyledi: İnsanın, düşünme kapasitesi vardır, fakat bunu ya yanlış kullanır veya hiç kullanmaz ve çünkü mânasızcasma gururludur ve onun harpten, işkenceden ve kandan hoşlanması da, bu gururunu hiç bir zaman haklı göstermez.
Yazar:
İngiliz mizahî yazarlarının en büyüğü sayılan Jonathan Swift, 1667'de, bir İngiliz ailesinde Dublin'de doğdu. Şair John Dryden'in kuzeni olan Swift, Dublin'deki Trinity Kolejinde eğitim gördü, fakat kolejin disiplinine karşı geldiğinden sık sık cezalandırıldı. Sonraları, Sir William Temple'in sekreteri oldu ve onun hizmetinde iken, ilk hiciv kitaplarını yazdı: The Battle of the Books ve A Tale of a Tub. Bu kitaplar 1704'te basıldı. Yine bu sırada Esther (Stella) Johnson'a âşık oldu; daha sonra, onunla gizlice evlenmiş olabilir. Temple 1699'da öldüğü zaman, Swift, bir din adamı oldu ve İrlanda'da yaşamağa başladı, İngiltere’yi sık sık ziyaret ediyor, politika ve edebiyat tartışmalarına dalıyordu. Gerçi bir liberal olarak başladı ise de, 1810'da Muhafazakârlara döndü ve üç sene sonra da, St. Patrick katedraline kardinal tayin edildi. İnsan tabiatını acı bir şekilde tenkit eden görüşlere sahip de olsa. Swift cana yakın bir insandı; çağının önde giden edebiyatçılarıyla çok yakın dostluklar sürdürdü; Pope, Arbuthnot ve Gay ile birlikte Scriblerus Kulübü adı altında bir yazarlar kulübü kurdu. İrlandalılar da onu, kendilerinin bir kahramanı saydılar; çünkü -Swift, İrlanda'daki İngiliz yönetimini en kızgın bir şekilde hlcvetmlşti. Bu tür kitapları arasında en fazla tanınanı A Modest Proposal’dır (1729).
Swift, hayatının sonlarına doğru, gittikçe kötüleşen zihnî bir hastalığa yakalandı. Swift'in karakterini, mezarının, kendisinin yazdırdığı kitabesindeki şu sözler kadar hiçbir şey anlatmaz:
“Burada, vahşi haksızlıklar karşısında kalbi parça parça olan biri yatıyor”
Kaynak: MsXLabs.org & 100 Büyük Roman
Başlıca KarakterlerSponsorlu Bağlantılar
- Lemuel Gulliver: Macera tutkunluğunun etkisi altında uzak ve egzotik ülkelere giden saf ve basit bir İngiliz cerrahı ve denizcisi.
- Liliput İmparatoru: Onbeş santimetre boyunda ve sadık tebalarının, kendisinden, kâinatın neşe ve terörü diye bahsettikleri kral.
- Flimnap: Liliput'un hilekâr, kurnaz ve kıskanç hazinedarı; Güliver'in, sarayda baş düşmanı olur.
- Reldresal: Liliput'un özel işler Vekili; Güliver'in arkadaşı.
- Glumdalclitch: Brobdingnag'lı bir çiftçinin kızı; Güliver'le arkadaşlık kurar ve ona, küçük bir bebekmiş gibi şefkatle muamele eder.
- Brobdingnag Kralı: Barışsever olmasına rağmen bir orduya sahip bir dev.
- Lord Munodi: Evi ayakta durduğu ve tarlası mahsûl verdiği için Laputia sarayı ile arası iyi olmayan çalışkan bir Laputia'lı.
- Strulbrug'lar: Yegâne arzuları, ölmelerine müsaade edilmeleri olan mutsuz ölümsüzlerden (lâyemutlar) oluşan bir ırk.
- Yahoo'lar: Güliver'in kendilerinden olduğunu iddia eden ve maymuna benzeyen pis bir ırk.
- Houyhynhnm'ler: (VVhinnim okunur) Yahoo'ları yöneten mâkul ve nâzik atlardan oluşan bir ırk.
- Pedro de Mendez: Güliver'i, insanlıktan nefret etmesinden vazgeçirmeğe çalışan Portekizli nâzik bir kaptan.
Çok ahlâklı olduğundan, Londra'da yürüttüğü tıb mesleğinde başarılı olamayan Lemuel Gulliver, Antelope adlı bir geminin doktoru olarak çalışmağa başlar. Gemi, 4 Mayıs, 1688'de, Güney Denizlerine gitmek üzere Bristol'dan ayrılır. Gemi, Van Diemen ülkesinin kuzeybatısında çıkan bir fırtına neticesinde parçalanır; fakat Güliver, yüzerek karaya çıkar ve sahile ayak basar basmaz uykusu gelir, yatar. Uyandığı zaman, kendisinin, binlerce incecik iplikle bağlandığını görür. Güliver, şimdiye kadar kimsenin bilmediği ve boyları on beş santimetre olan Liliputların esiridir; vücudu üzerinde oynaşan bu insanlar, zehirli mızraklarıyla Güliver'i tehdit ederler. Güliver, Liliputların hayretini uyandırır; şimdiye kadar böylesine büyük bir insan görmemişlerdir. Güliver, ülkenin Mildendo adındaki merkez şehrine getirilir, kendisine Liliput dili öğretilir ve imparatorun huzuruna çıkarılır. Güliver'in tarağı, tabancası ve saati Liliputlar arasında büyük ölçüde hayret yaratır; ona Quinbus Flestrin, yani Büyük İnsan Dağı adını verirler. Güliver, basit ve dostça tavırlarından ve onların çok garip olan dil ve âdetlerini bilhassa öğrenmek istemesinden ötürü, Liliputlar arasında gayet iyi bir intiba yaratır. Liliputlar, tamamen kendileri gibi insanların yaşadığı ve yine iç çatışmaları içinde bulunan Blefuscu adındaki bir ülke ile harp halindedir. Ülkede, High-Hels (Yüksek Topuklular) ve Low-Heels (Alçak Topuklular) adında iki siyasî parti ve yumurtanın en iyi hangi tarafından kırılacağı üzerinde şiddetli tartışmalar yürüten Büyük Endian'lılar ve Küçük Endian'lılar adında iki dini hizip vardır. Liliput sarayı, bir tür muğlâk ve küçültücü ip dansını en iyi oynayanlara siyasî çıkar sağlar.
Güliver, zamanla, Liliputların güzel insanlar olduklarını anlar; çok küçük olduklarından, yüzlerin-deki leke ve kusurları göremez. Minik vücutlu olduklarından mekanik işlerde gayet ustadırlar; fakat onlar arasında da küçük işler peşinde giden, birbirleri aleyhinde plânlar çevirenler, fesat tohumları saçanlar vardır. Böylece Güliver, tedricen saray entrikalarına karışır. Kendisine şerefli Nardac unvanı verilir ve Hazinedar Flimnap'm baş düşmanı olur. (Flimnap, onu öldürmek ister, çünkü 1.728 Liliput'un yediğini Güliver tek başına yiyor, ayrıca Güliver'in, karısına göz koyduğunu da sanır.) Güliver'in yeni arkadaşı Reldressal, kendisinin, mahkemeye verileceğini ikaz eder. Güliver, Kraliçenin Sarayındaki bir yangını söndürmekle kendisini sevindireceğini umarsa da, bu işi, onların bilmediği bir yolla yaptığından daha da fazla suçlanır. Güliver'e, Liliputlar için yapacağı bir büyük hizmet bulunduğu söylenir. Blefescu adasındaki düşmanlar bir istilâ hazırlığı içindedirler. Vücudunun büyüklüğünden ötürü, onların donanmalarını tahrip etmesi istenir. îki ada arasındaki mesafe, 800 metredir; Güliver, yürüyerek Blefuscudia'lıların adasına gider, kendisine fırlatılan ok yağmuru altında, donanmalarını çekerek Liliputlara getirir. Güliver, bu hareketiyle, bir an için sarayın gözünde yücelirse de; Blefuscudia'lılar tamamen yıkmayı ve onları Liliputların köleleri hâline getirmeyi reddettiğinden, tekrar gözden düşer. Blefuscudia'lıların hürriyetlerini savunduğundan, Güliver artık öldürülecek biridir. Güliver öldürüleceğini öğrenince, Blefuscu'lulara sığınır ve kendisine gayet iyi muamele edilir. Bir gün, büyük bir kayık karaya vurur ve İngiltere gözünde tüten Güliver, bu kayıkla denize açılır. Bir gemi kendisini alır ve İngiltere'ye götürür. Güliver'in yanında, başından geçenleri ispat etmek için minik Liliput inekleri vardır. İngiltere'de karısına ve çocuklarına kavuşan Güliver, bir müddet sonra yeniden yerinde duramaz ve bu defa Hindistan'a giden Adventure (macera) adındaki bir gemiye biner. Gemi rotasını şaşırır. Gemiciler, yiyecek tedariki için bilinmeyen bir ülkeye doğru giderler. Karaya çıktıkları vakit, Güliver, diğer gemicileri kaybeder ve bu defa kendisini, boylarının on üç metreye kadar yükseldiği bir buğday tarlası ortasında bulur; dev gibi köylüler hasad biçmekle meşgullerdir. Bir tanesi Güliver'i görür ve onu cebine koyarak, dokuz yaşındaki kızı Glumdalclitch'i eğlendirmesi için evine getirir. Güliver, kendisinin 10.000 kilometre uzunluğunda ve 8.000 kilometre genişliğindeki Brobdingnag ülkesinde olduğunu öğrenir. Liliputlar ne kadar küçük ve nâzik insanlarsa, onlar da, o derece kaba ve çirkin devlerdir.
Glumdalclitch'ler, Güliver'e bir ev hayvanı muamelesi yaparlar. Güliver'den servet kazanmak isteyen kızın babası, onu bir kafese koyarak, bu acayip mahlûku, para karşılığında halka göstermek için köy köy dolaşır. Böylesine kaba muamele edilen Güliver hastalanınca, köylü, Güliver ölmeden çok daha fazla para kazanabilmek için, Show’ların sayısını arttırır. Nihayet, talih Güliver'e güler, köylü onu, Kraliçeye satar. Güliver, artık Kraliçenin bir oyun cağı, ev hayvanıdır. Sarayda, filozoflar ve yaşlı akıllı insanlar Güliver'e gülerler. Böylesine minik insanlardan oluşan bir ırk nasıl mevcut olabilirdi? Kral, İngiltere hakkında ona bir sürü sorular sorar, sıla hasreti çeken Güliver, İngiltere'nin kazandığı büyük zaferlerden gururla bahseder. Mamafih, böylesine küçük insanların birbirlerine karşı harp ilân etmeleri Kral üzerinde tiksinti yaratır. Güliver, Brobdingnag'taki hayatı sırasında her gün dehşet verici hâdiselerle karşılaşır. Küçüklüğünden ötürü, her an tehlikededir. Muazzam büyüklükteki farelere karşı çarpışır, fırtınalı havalarda tenis topu büyüklüğünde dolu yağar. Sarayda bile, her zaman tehlikelerle karşı karşıyadır. Bir gün, dokuz metre boyundaki saray cücesi onu kıskanır ve süt güğümünün içine atar. Güliver zor zahmet boğulmaktan kurtulur. Güliver, kendisinin ne kadar küçük ve önemsiz bir kimse olduğunu aynaya baktığı zaman daha iyi anlar. Sarayın hanımları kendisine gayet kaba muamele eder, erkekliğini ciddiye almazlar. Böylece devamlı tehlikeler içinde yaşayan Güliver, iki sene sonra bu ülkeden kaçmayı başarır: Dev bir kuş, Güliver'i içinde yaşadığı kafesle birlikte gagasıyla kaldırır ve deniz üzerinde uçmağa başlar. Fakat kuş, kafesi düşürür: İngiltere'ye giden bir gemi, Güliver'i görür ve alır.
Brobdingnag'ların ülkesinde başından geçenlerin tesirinden kurtulur kurtulmaz, Güliver, tekrar denize çıkmak, yeni maceralar peşinde gitmek için yanıp tutuşur. Bu yolculuğunda, korsanlar gemiye saldırır ve Güliver küçük bir kayığa konularak denize bırakılır. Güliver, Japonya'nın hemen doğusundaki Balnibardi adasına çıkar. Balnibardi, Laputa adı verilen yüzen bir ada tarafından havadan yönetilen bir müstemlekedir. Laputalılar, normal büyüklükte insanlardır, fakat hayatta onları ilgilendiren sadece iki şey vardır: Musiki ve matematik. Derin mücerret (soyut) düşünceler içinde kendilerinden geçen bu insanları, normal düşünmeğe sevk etmek için uşaklar, sık sık onların yüzleri önünde çıngırak çalarlar. Fakat bütün entelektüel yeteneklerine rağmen, Laputalıların ellerinden pratik hiç bir iş gelmez. Elbiseleri vücutlarına uymaz, evleri baş aşağıdır. Sadece Lord Munodi adında birinin hakikî bir evi ve mahsûl veren tarlası vardır. Fakat bu başarılarından ötürü de, diğer Laputalıîar kendisini sevmezler. Laputa Kralı, Balnibardi müstemlekesi üzerine havadan koca koca kayalar bırakmak suretiyle burasını yönetir, böylece yerlilerin başkaldırmalarını önler. Güliver, onların ülkenin merkezi Lagado şehrindeki Projektör Akademisinden bilhassa gurur duyduklarını öğrenir. Laputalı ilim adamları burada salatalıktan güneş ışığım çıkarmak veya insan dışkısından yiyecek yapmak gibi aptalca projeler üzerinde senelerce çalışırlar. Akademide, körler, renkleri, elleriyle dokunarak tayin ederler. Evlerin önce damları yapılır. Güliver, Lagado'dan, büyücü ve cadıların yaşadığı Glubbdubrib adasına gider. Adanın valisi, Güliver'in önüne Büyük İskender, Anibal, Sezar ve Pompey gibi tarihin büyüklerinin hayallerini getirir. Hepsi teker, teker, başardıkları işler hakkında, Güliver' in sorularını cevaplandırır. Her biri, Güliver'i hayal kırıklığına uğratan bir hâdise anlatır ve böylece, tarihin resmî kayıtlarının bir sürü yalan olduklarını gösterirler. Güliver, Luggnagg adasında da hayal kırıklığına uğrar. Bu adada, lâyemut (ölümsüz) Struldbrug denen insanlar yaşar. Kâinatın sırlarını öğrenebilmek için önlerinde uzun bir zaman olduğundan, Güliver, bu insanların çok mutlu ve çok akıllı olduklarını sanır. Fakat onları yakından tanıyınca, akıllarının başlarında olmadığını ve hayata küskünlükle baktıklarını anlar. Gerçi ölmüyorlar, ama gittikçe yaşlanıyor ve halsizleşiyor; yaşamak için bütün şevklerini kaybediyor ve ölmek istiyorlar. Güliver, Japonya üzerinden İngiltere'ye döner. Kısa bir müddet ailesiyle birlikte oturduktan sonra, 1710 Ağustosunda, tekrar denize açılır. Bu defa geminin de kaptanıdır. Güney Denizinde, Güliver'in tayfaları, gemiyi ele geçirir ve kendisini hapsederler. Nihayet, uzun bir kayık içinde, Güliver denize bırakılır. Güliver, Yahoo denen pis, maymun gibi, tiksindirici insanlarım yaşadıkları garip bir adaya çıkar. Pisliklerini Güliver'e fırlatan Yahoo'lar, Ho-uyhnhnm denen atların yaklaştıklarını görünce dehşet içinde kaçarlar. (Bu kelimenin telâffuzu, atların kişnemesini andırır.) Adanın yöneticileri bu atlardır.
Houyhnhnm'ler, Güliver'in daha nazik ve makul biri olsa da- bir Yahoo olduğunu sanırlar, zira bir attan ziyade bir Yahoo'ya benzemektedir. Yahoo' lar ne kadar vahşi ve mantıksız mahlûklarsa, atlar da o kadar nâzik, medenî ve son derece makul yaratıklardır. Onlar, jenetik kanunlarına göre evleniyor ve ölümü, sakin bir şekilde kabul ediyorlardı. Güliver, bir Houyhnhnm ailesinin ahırında yerleşir ve onların süt, şifa verici bitkiler ve saman pastalarından oluşan yiyeceklerini bile sever. Güliver, kendi giyeceklerini yapar, fakat Houyhnhnm'lar, onun, çıplak dolaşmadığına hayret ederler. Maamafih, onun bu egzantrikliğini, fizikî bünyesinin, kendilerininkinden daha alt seviyede olmasına hamlederler. Güliver, Houyhnhnm'lere İngiliz hayatını anlatır, fakat (Brobdingnag Kralı gibi, onlar da) böylesine huysuz, kötü bir ırkın -gerçekte Yahoo'lardan biraz daha iyi insanlar olmalarına rağmen kendilerini dünyanın hâkimi saymaları karşısında irkilir, tiksinti duyarlar. Atlar, yalan söyleme kavramının ne mana ifade ettiğini anlayamaz, zira onların indinde, kelimeler, bir vakıayı gizlemek için değil; yaratıkların aralarında muhabere etmeleri için kullanılmalıdır. Atların, İngiltere'de, yük hayvanı olarak kullanılmasını hakaret sayarlar. Harbin dehşetlerinden bahsettiği sırada, Güliver, Brobdingnag'da olduğundan daha temkinli ve daha az vatanseverdir. Houyhnhnm'lerle birlikte, insanın kötü ve şeytanî bir yaratık olduğunu kabul eder ve tamamıyla rasyonel olan (mantıkî) bu cemiyette, atlarla birlikte gayet mutlu bir hayat sürmeğe başlar. Maamafih, Güliver'in, bu barış ülkesindeki mutluluğu uzun sürmez. Bir çeşit parlamento olan Houyhnhnm Büyük Meclisi, Güliver'in, maymun ırkı sayılan mahallî Yahoo'lardan daha medenî görünmesine rağmen, onun, gerçekte bir Yahoo olduğuna karar verir. Hatta dişi Yahoo'lar, Güliver'i seksüel bakımdan cazip bile görüyorlardı. Güliver'in zeki bir Yahoo olduğuna karar veren atlar, onun, kendi medeniyetleri için bir tehlike teşkil ettiğine karar verirler. Böylece, hiç arzu etmemesine rağmen Güliver' in, adayı terk etmesi istenir. Güliver, kendisine bir kayık yapar ve denize açılır; sonunda, anlayışlı ve nâzik bir kaptan olan Pedro de Mendez'in kumandasındaki bir Portekiz gemisi tarafından kurtarılır.
Güliver artık tam bir mizantrop (insanlardan nefret eden kimse) olur. Avrupa'ya dönene kadar kabinesine çekilir. Fakat Mendez, kendi nazik davranış ve tutumlarıyla, hareketleriyle, herkesin, Yahoo'lar kadar nefret edilecek kimseler olmadıklarını göstermeğe çalışır. Güliver, son seyahatinden sonra nihayet ailesinin yanına döndüğü zaman, onlara tahammül edemez, uzun bir müddet kendisini, sadece atların arasında mutlu hisseder.
Tenkid
Hicvedici, hayalî bir seyahat kitabı olarak, Güliver'in Seyahatleri (sansür edilmiş şekli içinde) hem çocuklar için fevkalâde bir kitap; hem de insanların bayağı, kötü, bencil, menfaatçi, zulmedici yönlerine karşı girişilen çok ağır bir hücumdur. Swift'in, haşlayıcı bir mizahî üslûpla ele aldığı konular arasında politika, saray entrikası, yobazlık, beşerî bencillik ve zulmün her şekli vardır. Dünyanın dört köşesine yaptığı geziler sırasında, Güliver, fizikî ve kültürel farklarına rağmen, insanların, her tarafta aslında aynı olduklarını görür. Herkesle kolaylıkla dostluk kurabilen bir iyimser olarak başlayan Güliver, sonunda, Brobdingnag Kral’ın bir sözünü benimser: beşerî yaratıklar, tabiatın, yeryüzünün sathına bırakmak mecburiyetinde kaldığı için büyük ıstırap duyduğu en iğrenç haşaratın oluşturduğu en habis bir ırktır. Sadece bir kaç kişi, Swift'in, beşer ırkını lânetleyişi dışında kalır. Güliver'in Seyahatleri, Swift'in mizahî dehasının en iyi temsilcisi. Dil üzerindeki saplantısı sayesinde, Güliver, ziyaret ettiği bütün yabancı ülkeler ve oralarda yaşamayanlar için kelime uydurur. İngiliz hükümetindeki entrikaları, Liliput sarayındaki entrikalarla anlatmağa çalışır. Teorik ilme olan güvensizliğini de, Lagado Yüksek İlimler Akademisini hicivli bir şekilde anlatmakla gösterir. Tabii, Swift'in asıl anlatmak istediği şey, meşhur İngiliz İlim Akademisi, English Royal Society'dir. Güliver'in ziyaret ettiği her ülke, kendisini dünyanın en büyük ülkesi olduğunu, kendi insanlarının, bütün yaratıkların hâkimi olduklarına inanırlar. Fakat hepsi büyük veya küçük, maymun veya at, büyük bir beşerî kusurdan mustarip olduklarını gösterirler. Güliver, kendi isminin de ima ettiği gibi, her şeye inanan saf ve temiz biridir. Fakat seyahatleri sırasında, küçük işler peşinde giden, birbirleri aleyhine entrikalar hazırlayan Liliputlara, son derece bencil Brobdingnag'larla, mücerretleşmiş, gayri-insanî Laputa'larla ve pis, iğrenç, beşer-altı Yahoo'larla karşılaşır. Hatta en fazla iyi niyetle ele alman Houyhnhnm'ler bile, Güliver'i aralarından uzaklaştırmakla gösterdikleri şekilde çok mantıkî yaratıklardır. Seyahatlerinin sonunda, Güliver, daha hüzünlü, daha akıllı bir insan olur. Swift, insanların, birbirlerine yaptıkları zulüm ve işkencenin, şu sebeplerden ötürü, daha da tiksindirici olduğunu söyledi: İnsanın, düşünme kapasitesi vardır, fakat bunu ya yanlış kullanır veya hiç kullanmaz ve çünkü mânasızcasma gururludur ve onun harpten, işkenceden ve kandan hoşlanması da, bu gururunu hiç bir zaman haklı göstermez.
Yazar:
İngiliz mizahî yazarlarının en büyüğü sayılan Jonathan Swift, 1667'de, bir İngiliz ailesinde Dublin'de doğdu. Şair John Dryden'in kuzeni olan Swift, Dublin'deki Trinity Kolejinde eğitim gördü, fakat kolejin disiplinine karşı geldiğinden sık sık cezalandırıldı. Sonraları, Sir William Temple'in sekreteri oldu ve onun hizmetinde iken, ilk hiciv kitaplarını yazdı: The Battle of the Books ve A Tale of a Tub. Bu kitaplar 1704'te basıldı. Yine bu sırada Esther (Stella) Johnson'a âşık oldu; daha sonra, onunla gizlice evlenmiş olabilir. Temple 1699'da öldüğü zaman, Swift, bir din adamı oldu ve İrlanda'da yaşamağa başladı, İngiltere’yi sık sık ziyaret ediyor, politika ve edebiyat tartışmalarına dalıyordu. Gerçi bir liberal olarak başladı ise de, 1810'da Muhafazakârlara döndü ve üç sene sonra da, St. Patrick katedraline kardinal tayin edildi. İnsan tabiatını acı bir şekilde tenkit eden görüşlere sahip de olsa. Swift cana yakın bir insandı; çağının önde giden edebiyatçılarıyla çok yakın dostluklar sürdürdü; Pope, Arbuthnot ve Gay ile birlikte Scriblerus Kulübü adı altında bir yazarlar kulübü kurdu. İrlandalılar da onu, kendilerinin bir kahramanı saydılar; çünkü -Swift, İrlanda'daki İngiliz yönetimini en kızgın bir şekilde hlcvetmlşti. Bu tür kitapları arasında en fazla tanınanı A Modest Proposal’dır (1729).
Swift, hayatının sonlarına doğru, gittikçe kötüleşen zihnî bir hastalığa yakalandı. Swift'in karakterini, mezarının, kendisinin yazdırdığı kitabesindeki şu sözler kadar hiçbir şey anlatmaz:
“Burada, vahşi haksızlıklar karşısında kalbi parça parça olan biri yatıyor”