Arama

Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü - J. R. R. Tolkien

Güncelleme: 11 Mayıs 2012 Gösterim: 3.111 Cevap: 1
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
11 Mayıs 2012       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  Kralın_Dönüşü_Kitap.jpg
Gösterim: 431
Boyut:  23.5 KB
Yazan: J. R. R. Tolkien

John Ronald Reuel Tolkien'in yazdığı Yüzüklerin Efendisi (İng: The Lord of the Rings) adlı bir fantastik edebiyat üçlemesinin üçüncü kitabıdır. Kitap iyilik ve kötülük arasındaki mücadaleyi konu alan üçlemenin çözümlendiği son kitaptır. Kitap kapağını resmeden ünlü ressam Alan Lee'dir.

Kitap Hakkında (Yazan: Deniz Erksan)
Bir çocuk filminin son sekansında, bana çok yakın gelen bir cümle duymuştum:
"İki tür hikâye vardır," diyordu filmin esrarengiz sihirbazı. "Gerçek hikâyeler, ve gerçek olması gereken hikâyeler. Bu izlediğiniz ikinci tür hikâyelerdendi."
J.R.R. Tolkien'ın kült eseri Yüzüklerin Efendisi'nde ikinci tür hikâyelerden biri, belki de en güzeli anlatılmakta.
Peki ama, nedir bana ve daha yüz küsur bin okuyucuya "Frodo Baggins'le sekiz yol arkadaşının öyküsü gerçek olmalıydı" dedirten? Çok mutlu bir dünyada mı yaşıyorlar, olaylar çok mu keyifli, "keşke bu maceralar benim başımdan geçseydi" diye mi düşünüyor insan?
Hiç değil. Yüzüklerin Efendisi'nin çizdiği Middle-Earth yani Orta Dünya'nın bir ütopya olmadığı kesin. En az bizim dış dünyamız kadar zor ve karmaşık bir yer orası da. Olaylar deseniz, en korkusuz okuyucunun dudağını uçuklatır. Kendi adıma, öykünün kahramanlarından en şanslısının bile yerinde olmak istemezdim. Gene de, bütün iyi fantezi öyküleri gibi, Yüzüklerin Efendisi de gerçek olmalıydı.
Başarılı bir fantezi eserinin okuyucuda bu tadı bırakmasının sanırım iki nedeni var. Birincisi, bildiğimiz gerçekliği askıya alıp bir süre için öykünün temel varsayımlarına inanmayı kabul ettiğimiz andan itibaren, olaylar zaten gerçektir. Herşey iyi gitmeyebilir, herkes mutlu sona ulaşmayabilir, ya da Yüzüklerin Efendisi'nde olduğu gibi zaferin bedeli çok yüksek olabilir; fakat böyle başlayan bir öykü ancak böyle sürebilirdi diye düşünürüz.
İkinci ve çok daha önemli sebebiyse, Tolkien insanoğlunun zamanın ve mekânın dışına çıkma, kendisi dışında akıllı varlıklarla iletişim kurma ihtiyacıyla açıklamakta. Bu öyle derin bir ihtiyaç ki, tarih boyunca anlatılmış tüm masalların, tüm mitlerin kaynağını oluşturuyor. Zaman ve mekânın ötesine geçip, bulunduğumuz yere dışarıdan bakmak; bize benzemeyen canlılarla alışverişe girip dünya üzerindeki bilinç sahibi tek ırk olmanın yalnızlığından kurtulmak... Belki bu perspektif, bu alışveriş, bu kıyaslama sayesinde insanoğlu bir ırk olarak kendisini ve kozmik düzendeki yerini anlayabilecektir. Bu anlamda yalnız fantezi değil, bilimkurgu da bu tarih kadar eski dileğe cevap vermekte.
Ve gene bu anlamda Yüzüklerin Efendisi fantezi türünün kusursuz bir örneği. Arka planda hemen hiçbir edebiyat ürünüyle mukayese kabul etmeyecek zenginlikte bir tarih ve coğrafya var. Zamanın ve mekânın dışına adım atan okuyucu kendisini bu zenginliğin ipuçlarıyla donatılmış Orta Dünya'da buluyor. Bizim bildiğimiz Dünya burası, ama "güneşin ve dünyanın çok daha genç olduğu bir zaman." Üçüncü Çağ'ının sonuna yaklaşan Orta Dünya bir yanda Elf, Cüce, Hobbit, Ent, İnsan ve Büyücüleriyle, diğer yanda Ork ve Trol gibi "hilkat garibeleri"yle, hepsinin gerisinde de varlıkları sezilen Vala ve Maia'larla bilinçli canlılar yönünden sonsuz bir çeşitliliğe sahip. İşte bu fonun önünde dört Hobbit, iki İnsan, bir Büyücü, bir Elf ve bir Cüce'den oluşan dokuz kişilik topluluk, Orta Dünya'yı Yüzüğün Efendisi Sauron'dan kurtarmak için umutsuz bir yolculuğa çıkıyor.
Birinci ve İkinci Çağlar'da neler olmuş, Eldarin, yani Yüksek Elfler niçin Orta Dünya'da sürgünde, Büyücüler insan değilse nedir, umutlar ve yakarışlar neden denizin ötesine Batı'ya yöneltiliyor? Bütün bu soruların cevabını vermiyor Yüzüklerin Efendisi. Bunlar sadece hikâyenin burada başlamadığını ve burada bitmeyeceğini sezdiren uçsuz bucaksız bir dokunun ipuçları. Kitabın bize anlattığı, öykünün yalnızca bir bölümü. Ama bu kadarı bile, mütevazı hobbit Frodo Baggins'in "Sauron'un planlarını boşa çıkarmak için herkesten çok çalışan" Büyücü Gandalf, yurtsuz kral Aragorn ve diğer arkadaşlarının yardımıyla sonuca ulaştırdığı yolculuğu Arayış Edebiyatı (Quest Literature) türünün klasik örnekleri arasına dahil etmek için yeterli.
Hayranlarına "bu öykü gerçek olmalıydı" dedirten de, bu Arayış'ın (yani sembolik anlamda ruhanî olgunlaşma sürecinin) içtenliği belki de. Yüzüklerin Efendisi belki bu yüzden bir kült. Tolkien'ın çocuk kitabı Hobbit'le kendi yarattığı dillerin gerisine kurduğu mitoloji arasında bir köprü oluşturan ve yazımı tam on yedi yıl süren bu kitap, ilk yayımlandığı 1954 yılından benim elimdeki nüshasının ait olduğu 1968 yılına kadar yalnızca İngiltere'de tam 38 kere basılmış. Amerika Birleşik Devletleri'nde 60'lı yılların öğrenci hareketleri çerçevesinde öyle güçlü bir yankı uyandırmış ki, kampüslerde "Frodo yaşıyor" ya da "Cumhurbaşkanı adayımız Gandalf" gibi rozetler görülür olmuş.
Bu kadar yoğun bir ilgi karşısında edebi çevreler de tepkisiz kalmamış tabii. Fantezi teriminin henüz yerleşmediği o ilk yıllarda ancak "mitoloji" diye tanımlanabilen Yüzüklerin Efendisi, eleştirmenleri Tolkien hayranları ve Tolkien düşmanları diye ikiye bölmüş ve bu kamplaşma üzerinden sayısız makale ve kitaba konu olmuş.
Akademik tartışmalar öyle düzeylere varıyor ki, kahkahalarla gülmemek imkânsız. Bir yanda Tolkien severler Yüzüklerin Efendisi'nin muhteşem bir edebi yapıt olduğunu söylüyor, Jung'un teorilerinden destek alan psikolojik çözümlemeler yapıyor, derin alegorik anlamlar çıkarıyorlar. Oysa Tolkien çok açık bir dille Yüzüklerin Efendisi'nin alegori olmadığını belirtmekte. "Varlığını sezecek kadar yaşlanıp bezdiğimden bu yana, alegorinin her türlü tezahüründen bütün kalbimle nefret ederim," diyen Tolkien'a göre, alegori, yazarı da okuyucuyu da küçük düşüren bir üslup. Yüzüklerin Efendisi ise bir tarih öyküsü.
Karşı kamptaki eleştirmenler bu tavra iyice öfkeleniyorlar elbette. Yüzüklerin Efendisi bir alegori olsa, mesela İkinci Dünya Savaşı'nı sembolize etse, tuhaf tuhaf yaratıkların olmayacak maceralara girip çıkmasını anlayışla karşılayabilecekler belki de. Gelgelelim içinde yaşadığımız dünyayla doğrudan paralellik kurmaya yanaşmayan bu hikâye, dış dünya için bir anlam taşımayarak günahların en büyüğünü işliyor. Yani koskoca Profesör Tolkien, bin küsur sayfa boyunca resmen "Kaçış Edebiyatı" yapıyor.
İyi kötü bir hayalgücü olan ve gördüğü her satırda ille kendi sığ trajedilerinin yansımasını aramayan okuyucu, Yüzüklerin Efendisi'nin gündelik hayatımız için bir anlam taşıyıp taşımadığına kendisi karar verecektir. Bana sorarsanız, Orta Dünya dış dünya için anlamlı mı bilmem, ama daha anlamlı olduğu kesin.
Kaçış edebiyatı suçlaması ise yazarın umurunda bile değil. Kaçış sözcüğüne haksız yere olumsuz anlam yüklendiği görüşünde Tolkien: "Kendini hapiste bulan bir insan kalkıp evine gitmek istedi diye onu nasıl küçümseyebiliriz? Ya da, kaçamıyorsa bile duvarlar ve gardiyanlar dışında bir şeylerden söz etmesi suç mu? Mahkûm onu göremese de, dışarıdaki dünya hâlâ gerçektir." Bir başka deyişle, hapisten kaçmakla kavgadan kaçmayı birbirine karıştırmamak gerek. Çünkü tıpkı Thoreau'nun inzivaya çekilmesi gibi, "gerçek Kaçış çoğu zaman İğrenme, Öfke, İtham ve İsyan'la el ele gider".
Her fantezi severin içten içe hissettiği gerçeği de en iyi Tolkien özetliyor: "Kaçış ihtimali en çok kimi telaşlandırır? Kimi olacak, gardiyanları!"



Kitap Özeti

Beşinci Kitap
1 Minas Tirith
Uzun ve hızlı bir yolculuktan sonra Gandalf ve Pippin, muhteşem şehir Minas Tirith'e sabahın erken saatlerinde varmışlardı. Şehrin hükümdarı ve vekilharcı olan Denethor tarafından misafir edildiler. Denethor; Boromir ve Faramir'in babası, büyük güçleri olan mağrur ve kurnaz bir adamdı. Pippin ona yolculuklarını ve Boromir'in düşüşünü anlattı. Ayrıca Denethor'a ve Gondor'a sadakatle hizmet edeceğine yemin etti. Ertesi gün Gandalf bilgi toplamak için oradan ayrıldıktan sonra Pippin de şehiri dolaşmak üzere dışarı çıktı. Dolaşırken, Muhafız Beregond'la karşılaştılar. Beraber bir Gondor ve Gondor'un gelenek ve görenekleri hakkında, bir Shire ve Pippin'in görmüş olduğu diğer garip diyarlar hakkında konuştular. Beregond günlük nöbetini tutmaya gidince, Pippin de Beregond'un oğlu Bergil'i aramaya çıktı. Sonra ikisi beraber, şehrin giriş kapısından geçen dillere destan Gondor ordusunu izlediler. Akşam bastırınca Pippin odasına geri döndü ve gece yarısı da Gandalf geldi. Fakat Gandalf üzgün ve kaygılıydı.
2 Gri Bölüğün Geçişi
Gandalf'ın ayrılışından sonra, Kral Théoden ve bölüğü, Kuzeyli Kolcular, Elrond'un oğulları Elledan ve Elrohir, Aragorn ve arkadaşları birleşerek yola devam ettiler. Dip Vadisine doğru yola koyuldukları sırada Aragorn palantíre baktı ve Sauron'un fikirlerini gördü. Ve Gondor'un ona ihtiyacı olduğunu sezdi. Yol arkadaşları Legolas, Gimli, Elrond'un oğulları ve
Dúnedain'le birlikte olabildiğince hızlı "Ölülerin Yolu"na doğru yola çıkmaya karar verdi. Théoden'in askerlerini toplaması için birkaç güne ihtiyacı vardı. Kral Théoden Merry'i yanında kalması için silahtarı olarak görevlendirdi. Bu sırada Aragorn ve yoldaşları Dunharrow'a varmışlardı. Orada Éowyn de onlara katılmak istedi. Fakat Aragorn, şehrin geçici hükümdarı olduğuna ona hatırlatarak, gelmesine izin vermedi. Ertesi sabah, grup "Ölülerin Yolu"na doğru yola çıktı. Orada İsildur'un sözünü yerine getirmeyen ve İsildur tarafından lanetlenen sonunda yeminlerini yerine getirmediklerinden hiç huzur bulamayan, ölü insanların gölgeleriyle karşılaştılar. Şimdi Aragorn, İsildur'un varisi olarak onların savaşta yardım etmeleri için emir verdi. Böylece yeminleri yerine getirmiş olacaktı. Sonunda Aragorn ve yoldaşları, Ölülerinden Gölgelerinden oluşan büyük bir orduyla Pelargir'e doğru yola çıktı.
3 Rohanın Toplanışı
Bu sırada Théoden ve ordusu Dunharrow'a varmıştı. Orada Éowyn'i kendilerini beklerken buldular. Éowyn; Aragorn ve arkadaşlarının Rohanlılar tarafından az anılan, sadece efsanelerde duydukları ve kullanmaktan korktukları "Ölülerin Yolu"na gittiklerini söyledi. Ertesi gün Gondor'dan Denethor'un ulağı geldi. Gondor'un düşman saldırısı altında olduğunu, olabildiğince hızlı yardımlarını rica etti. Bunun üzerine Théoden, aynı gün ordusunun bir kısmının savaşa hazırlanmasını emretti. O sabah Mordor'un kara bulutları bütün gökyüzünü karanlığa boyamıştı. Théoden Merry'nin kendisi ile beraber gelemeyeceğini; ülkesine geri dönene dek Éowyn'le beraber ülkeyi yönetmelerini rica ile emretti. Taki Saklımiğfer adında bir süvari ona gizlice onu yanında Gondor'a kadar atında taşımayı teklif edene kadar. Merry'de bu teklifi memnuniyetle kabul etti.
4 Gondorun Kuşatması
Ertesi sabah, karanlık bütün gökyüzünü kapladığı zaman, Gandalf Pippin'e Kule Muhafızlığı üniforması verilmesi için Denethor'a götürdü. Sonra Pippin, Muhafız Beregond'la karşılaştılar ve beraberce konuşup şehrin duvarlarında uzaklara baktılar. O akşam Faramir, bütün gece kendisini ve askerlerini kovalayan Nazgül'den güç bela kurtularak Minas Tirith'e geri döndü. Pippin de Gandalf ve Faramir'in Denethor'la buluşmalarına eşlik etmişti. Faramir hudutta olan olayları ve Frodo ile karşılaşmalarını anlattı. Bunun üzerine Denethor bütün bu olaylara sinirlenip, Gandalf'a "Tek Yüzük"ün kendisine emanet edilmesini gerektiğini tartıştı. Ertesi gün Faramir, Anduin nehrini geçerek düşmanla savaşmak üzere şehri tekrar terk etti. Fakat askerleri iyi hazırlanmış düşmana karşı dayanamadı. Birinci gün sonunda hayatta kalanlar şehire geri sığındılar. Faramir ise zehirli bir okla ölümcül yaralanmıştı. Nazgül Efendisi komutasında büyük bir düşman ordusu Minas Tirith'in etrafını kuşattı ve büyük büyük siperler kazıp, içlerini ateşle doldurdular. Bunlarda yetmeyip ateş fırlatan mancınıklar kuruldu. Bütün şehir alev alev yanıyordu. Denethor yenildiğini kabullenince Faramir'le kendisini yakmaya karar verdi. Sonra Pippin'i azat etti. Denethor'un deliliğini durdurmak isteyen Pippin, olanları Gandalf'a söyledi. Bu sırada düşman Cümle Kapısını kırarak içeri sızdı. Nazgül Efendisi atını içeri sürdü. Onu gören herkes korkudan kaçmıştı, biri hariç: Gandalf. Şehre giremeyeceğini ve geri dönmesini emretti. Bu sırada Kuzeyin koca boruları deliler gibi üfleniyordu. Sonunda Rohan gelmişti.
5 Rohirrimin Gelişi
Gondor'a doğru atlarını süren Rohan ordusu dördüncü gün sonunda şehre ulaşmıştı. Bir gece Merry gizlice, Théoden ve Éomer'in Ormanın Vahşi İnsanlarının Başkanı Ghân-buri-Ghân'la konuştuklarını dinledi. Ghân'ın dediğine göre orklar, Minas Tirith yollarını tamamen ele geçirmişlerdi ve sayıları geçilmeyecek kadar çok fazlaydı. Bunun üzereine Ghân, onlara ormanın içlerinde bulunan, terkedilmiş ve orklar tarafından da bilinmeyen bir yolu kullanmalarına yardımcı olacaklarını söyledi. Ormanın Vahşi İnsanları sayesinde Rohanlılar kolaylıkla Gondor'a girdiler. Bütün düşman ordusu şehrin duvarlarını yıkmakla meşguldü. Tam Mordor ordusu Cümle Kapısını yıkmak üzere iken, Théoden savaş borusunu çaldı ve tüm Rohanlılar düşmanla savaşa girdiler.
6 Pelennor Çayırları Savaşları
İlk hücumda, Théoden güneylilerin şefi Haradrim'i öldürdü. Fakat Nazgül Efendisi de gizlece Théoden'in yanına yaklaşmıştı. Onu gören Théoden'in atı, korkudan şaha kalktı ve kralı da altına alarak yere devrildi. O anda kralın yanında sadece Saklımiğfer adında gizlenen Éowyn vardı. Cesaretleri sonunda yerine gelen Merry ve Éowyn, Nazgül Efendisi ve bineğini öldürdüler. Éowyn'in çatışma sırasında kolu kırılıp bayılmıştı. Kral Théoden ölmeden önce Merry'e veda ederek; Éomer'i kral ilan etti. Minas Tirith'in şehre sadık, yerinde kalan askerleri de Rohirrim askerlerine katılarak savaşa girdiler. Théoden ve Éowyn'i taşıyanları karşılayan Prens İmrahil; Éowyn'in hala yaşıyor olduğunu fark ederek onu Şifa Evlerine gönderdi. Rohan ve Gondor'un gücü düşmanın büyük ordusu karşısında yavaş yavaş azalıyordu. Bu anda Umbar Korsanlarının gemilerinden bir filo Anduin'i geçip, kıyıya vardılar. Tüm Rohan ve Gondor, savaştan ümidini kesmişlerdi. Düşman ordusu, korsanların geldiğini zannedip daha bir şiddetle saldırıya geçtiler. Fakat hiç umdukları gibi değildi. En öndeki gemide bir bayrak açıldı. Elrond'un kızı Arwen'in Aragorn'a verdiği bayraktı o. Böylece varmıştı İsildur'un varisi Arathorn oğlu Aragorn "Ölülerin Yolu"ndan Gondor Krallığına. Şimdi savaş Gondor ve Rohanlıların öncülüğünde devam etti ve
günün sonunda etrafta bir tane bile canlı düşman kalmadı.
7 Denethoru Yakmak İçin Çatılan Odunlar
Bu sırada Gandalf ve Pippin Denethor'un kendine ve oğlu Faramir'e zarar vermesini önlemek için Mezarlığa koyuldular. Orada Beregond'a Denethor'un yapacaklarını anlatarak, Gandalf’ın mezarlığa girmesine ikna ettiler. Gandalf hala bir ümit varolduğunu Denethor'a anlatmaya çalışsa da, Denethor Mordor ordusunun galip geleceğine karar vermişti kendi fikrince. Sonra Denethor bir meşale yakarak, orada hazırlanan odunların içine attı, kendisi de yanan ateşin içine girip, yanarak öldü. Yangından sonra küllerin içinde Ak Kule'de saklanan palantír bulundu. İrfanı iyice azalan Denethor tehlikeler arttıkça o taşa bakmış ve Karanlıklar Efendisi Sauron tarafından kandırılmış olduğu anlaşıldı. Gandalf palantír i alarak,Faramir'i Şifa Evlerine götürdü.
8 Şifa Evleri
Artık kuvveti tamamen tükenmiş olan Merry, Théoden'i taşıyanları takip ederken yanlış bir yola sapmıştı. Kendi kendine dolaşırken Pippin'le karşılaşıp, beraber Şifa evlerine gittiler. Orada Gandalf ve "Kralın elleri, bir şifacının elleridir. "diye bir tekerlemeyi ima eden Ioreth adında yaşlı bir kadın vardı. Bunun üzerine Gandalf, Aragorn'u bulmaya gitti. Aragorn, Mordor ve tüm kuvveti yok olmadan şehirin içine adım atmak istemiyordu. Fakat hastalara yardım etmek için Şifa evlerine gitmek zorundaydı ve sonunda gitti. Sırayla Faramir, Éowyn ve Merry'e baktı. Faramir zehirli bir okla yaralanmıştı. Fakat hastalığının esas nedeni bu ok değil Nazgül'ün Kara Nefesini solumasaydı. Éowyn ve Merry ise Nazgül Efendisine göğüs gererken onun gölgesi altına girmiş ve karanlıklara dalmışlardı. Aragorn, "Athelas" adında bir otu sırasıyla; Faramir, Éowyn ve Merry'e koklattı. Hepside uyandı, fakat birkaç günlük istirahata ihtiyaçları vardı. Ogün Aragorn ve Elrond'un oğulları sabahın erken vakitlerine kadar Şifa Evlerinde çalıştılar.
9 Son Müzakere
Ertesi gün, Legolas ve Gimli şehire girdiler. Orada Prens İmrahil ile karşılaşıp, Şifa Evlerinde Pippin ve Merry'i ziyaret ettiler. Legolas ve Gimli onlara "Ölülerin Yolu"nu, Aragorn'un gölgeleri kendisi için savaşmaları için çağırışını, Umbar Korsanları ile Anduin'i nasıl geçip, Pelennor Çayırları Savaşı'na katıldıklarını anlattılar. Bu sırada Gandalf, Aragorn, İmrahil, Éomer ve Elrond'un oğulları arasında bir toplantı yapılıyordu. Gandalf, Mordor'un Kara Kapısı'na gidilmesini öneriyordu. Çünkü bu anda Sauron bütün dikkatini onlara çevirip, Mordor'un içi boş kalmış olacaktı. Bu sayede de Yüzük Taşıyıcısının Orodruin'e ulaşma ve yüzüğü yoketme şansı ortaya çıkacaktı. Eğer yüzük uzun bir süre daha var olursa, Sauron'un gücü daha da büyüyüp, savaşın şimdiden galibi olacaktı. Plan herkesçe kabul edildi ve yedi bin asker iki gün içinde ayrılmak üzere hazırlanmaya başladı.
10 Kara Kapı Açılıyor
Batı ordusu Mordor'un kapısına yaklaşmıştı. Her gün birkaç tellal kralın geliyor olduğunu davul ve borazanlarla ilan ediyordu. Fakat karşı taraftan karşılık gelmiyordu. Düşündüler ki Mordor'da sadece küçük bir ork ordusu ile savaşacaklardı. Sonunda bütün ordu Mordor'un Kara Kapısı'na vardı. Ve Sauron'un dışarı çıkıp, şeytani hareketlerinin cezasını düzeltmesi için tellallar tarafından çağırıldı. Bir müddet sonra kendisine Sauron'un Ağzı diyen, Sauron'un ulağı ve Kara Kule'nin hizmetkârı olan sefil görünüşlü bir elçi geldi. Elçi, casusluk yapan bir hobit yakaladıklarını (Frodo) ve onu serbest kalması için Batının Efendilerinin bir daha Sauron'a karşı savaşmamaya söz vermelerini istedi. Aksi takdirde Frodo'ya işkence yapacaklarını söyledi. Gandalf bütün şartları reddedip, Frodo ve Sam'in eşyalarını alarak geri çekildi. Bunun üzerine Sauron tuzağını harekete geçirdi. Kara Kapı tamamen açıldı ve akarsu gibi hızlı bir ordu aktı üstlerine. Birkaç kez savaş Batı üstünlüğüne geçsede, gittikçe Batı çok kayıplar verdi. Pippin kocaman bir devin karnını deşip öldürmüştü. Fakat sonrabaygınlıkla yere yıkıldı.


Altıncı Kitap
1 Cirith Ungol Kulesi
Sam sonunda Frodo'yu kurtarmaya karar vermişti. Etrafta Frodo'nun tutulduğu kuleye girmek için bir yol aramaya başladı. Kule "2 Gözcüler" tarafından korunuyordu. Her birinin üç birleşik bedeni, biri dışa, bir içe ve biri kapıya bakan üç başı vardı. Kimsenin giriş ve kaçışına izin vermiyorlardı. İçeri nasıl gireceğini düşünürken Sam'in aklına Galadriel'in şişesi geldi. Şişeyi çıkartıp, kapıdan kolayca geçmeyi başardı. İçeride birçok kavga edip, ölen ork cesetleri vardı. Sam etrafa bakınırken küçük bir orkla karşılaştı fakat ork korkudan kaçtı. Sam onu takip etti ve bir kapının önünde durdu. İçeriden iki orkun bağırışları duyuluyordu. Biri Kulenin Komutanı Shagrat, diğeri ise askerlerden Snaga idi. Birden ikisi kavga etmeye başladı. Öleceğini anlayan Snaga kaçtı. Shagrat ise yardım bulmak için dışarı çıktı. Bu sırada Sam'de Frodo'yu aramaya başladı. Ararken Frodo'nun söylediği şarkıyı duydu ve sesi takip ederek onu esir edildiği yerden kurtardı. Hemen ayrılmak için hazırlanmaya başladılar. Sam, Frodo'ya giymesi için bir takım ork elbiseleri getirdi. Galadriel'in şişesini kullanarak tekrar Gözcüleri geçtiler. Fakat onların kaçışını sezen yaratıklar acıyla uludular. Karanlıkta, çok yukarılardan bir yerden Nazgül'ün cevap veren çığlığı duyuldu.
2 Gölge Diyarı
Sam ve Frodo, birkaç gün kuzeye doğru yol aldılar. Yiyecek ve su sorunları vardı. Ve her adımda da Yüzük Frodo'ya daha da ağır geliyordu. Bir gece Sam Gollum'un onları takip ettiğini fark etti ve daha dikkatli davranmaya başladılar. Ertesi gün yollarına devam ederlerken, ork ordusuyla karşılaştılar. Üstlerinde ork elbiseleri olduklarından onların hobit olduklarını farkedemediler. Fakat onları da orduya katıp, Udun yokuşuna doğru hepsi yola koyuldular. Şans eseri bölük Udun'un girişine yaklaşınca, orklar arasında çatışma çıktı. Ve hobitler fark edilmeden kaçmayı başardılar.
3 Hüküm Dağı
Hobitler, Doom Dağı'na doğru birkaç gün ork yolunu takip ettiler. Bu yol; yeşilliklerle dolu, doğruca dağa çıkan, yol üzerinde de birkaç su kuyuları bulunan kayalık bir yoldu. Fakat dağa gitmek için bu yolu bırakmak zorunda idiler. Yolculuklarını kolaylaştırmak için, yanlarında artık ihtiyaçlarını duymayacakları eşyaları bıraktılar. İkinci gün sonunda Orodruin'e vardılar fakat artık ne suları ne de yiyecekleri kalmıştı. Ertesi gün dağa tırmanmaya başladılar. Fakat yüzüğün ağırlığından artık gücü kalmayan Frodo'yu Sam taşımak zorunda kaldı. Zirveye yakın yerlerde Gollum'la karşılaştılar. Fakat o da açlıktan güçsüz düşmüştü. Gollum, elinde Sting olan Sam'in zarar vermemesi için ona yalvardı, ona acıyan Sam de bir tekme atarak onu yanlarından uzaklaştırdı. Bu sırada Frodo, Sammath Naur'a Kıyamet Çatlağına ulaşmıştı. Fakat her neyse, Yüzüğün gücü galip geldi ve yüzüğü atmaya reddetti. Bu sırada Gollum Frodo'ya saldırıp yüzüğün takılı olan parmağı ısırarak kopardı. Her şey sonunda Gollum Kıymetlisini tekrar ele geçirmişti. Tam gözlerini kaldırmış, yüzüğü zevkle seyrediyordu ki adımını çok ileri attı, tökezledi ve bir çığlık atarak çatlaktan aşağı düştü. Derinlerden son bir kez "Kıymetlim" feryadı yükseldi. Sam Frodo'ya koşarak onu kaldırdı ve kapıya taşıdı. İkisi Sauron'un nasıl yok olduğunu izlediler.
4 Cormallen Kırları
Mordor'un ordusu, Batını Komutanlarının askerlerini kabaran bir deniz gibi yutuyordu. Taki Yelhükümdarı Gwaihir ve Kuzeyin Kartallarının en büyüğü olan Landroval gelene kadar. Tam bu sırada Yüzük Orodruin'in ateşine düşmüştü. Düşüşle beraber Kara Kapı paramparça olup, Sauron'un ruhu yok olmuştu. Bunun üzerine Mordor ordusunun büyük bir kısmı kaçmaya başlamış, bir kısmı da silahlarını atarak merhamet diliyordu. Gwaihir ve iki kartal Gandalf'ı da yanlarına alarak Doom Dağı'na; Frodo ve Sam'i kurtarmaya gittiler. Onları oradan kurtarıp uzaklara taşıdılar. İki hobit birkaç gün deliksiz uyumuşlardı ve uyandıklarında Ithilien'de Cormallen kırlarında Batını Orduları tarafından coşkuyla karşılandılar. Ithilien'de arkadaşlarına hikayelerini anlatarak, birçok güzel günler yaşadılar. Ta ki bütün Batı Ordusu gemilere binip Gondor'a gelene dek.
5 Vekilharç ile Kral
Bu sırada Éowyn ve Faramir, yaraları iyileşinceye kadar Şifa Evlerinde beklediler. Éowyn çok mutsuzdu çünkü aldığı yara yüzünden burada çok fazla vakit geçirmiş ve o savaşta ölmüş olmayı diliyordu. Bir gün öğle vakitlerinde şehrin üzerinde bir kartal göründü; Savaşın kazanıldığını, Sauron'un yok olduğunu bağırıyordu. "Faramir ile Éowyn o gün tanıştılar ve o günden sonra Faramir ve Éowyn birlikte birçok vakit geçirdiler. Ve birbirlerine âşık oldular. Sonunda Batını Komutanlarının orduları şehre girdi ve Aragorn "Kral Elessar" olarak Gondor Kralı oldu. Ve Faramir'e Ithilien Prensliği'ni verip Emyn Amen tepelerine yerleşmesini buyurdu. Yüzük Yoldaşları, Minas Tirith'te birçok gün geçirdiler. Ve Aragorn'un bir işaret beklediğini anlıyorlardı. Bir gün Gandalf bir dağ patikasına çıktı ve orada Kutsanmış Topraklarda "Ak Ağaç"ın bir fidanını buldu. Aragorn da fidanı büyük bir hürmetle avludaki kaynağın başına dikti. Birkaç gün sonra Kuzeyden Zarif Elfler (Galadriel, Celeborn, Elrond ve Arwen) şehire geldiler. Elrond, Aragorn'a Kraliyet Asasını verdi ve Aragorn Arwen'le, Kralların Şehrinde yaz ortası günü evlendi ve uzun süren bekleyişleri ve çabaları nihayete erdi.
6 Nice Ayrılıklar
Arwen, Gri Limanlara gitme hakkını Frodo'ya verdi. Çünkü Aragorn'la evlenerek ölümlü olmayı seçmişti. Éomer ile Gimli ise Galadriel'in güzelliği konusundaki tartışmalarına son verdiler. Sonunda şehirden at sürmesi için büyük ve cesur bir bölük hazırlandı; Kral Théoden'in naşını Rohan'a getirmek için. Defin işleri bittikten sonra Éomer,Faramir ve Éowyn'in düğünlerini ilan etti. Sonra Isangard'a gidip orada Ağaçsakal ile karşılaştılar. Gimli ve Legolas ilk önce Fangorn ormanını, sonra Miğfer Dibi Mağaralarını ziyaret ettiler. Geri kalanlar, yollarını kuzeye evlerine yönlendirdiler. Bir süre sonra da Aragorn, Minas Tirith'e gitmek üzere onlardan ayrıldı. Daha da eksilen grup yollarına devam ederken Saruman'la (Grima ile beraber dilenci gibi dolaşıyorlardı) karşılaştılar. Geri kalanlar içinden Lórien halkı Eregion'da ayrıldılar. Şimdi yolcular yollarını Rivendell'e çevirdiler. Orada hobitler Bilbo'yla karşılaşıp beraber birçok mutlu günler yaşadılar. Sonunda Shire'ya dönmeye karar verip, Gandalf ve hobitler Bree'ye doğru yola çıktılar.
7 Memleket Yolu
Bir gün Frodo omzunda tekrar acı hissetti. Çünkü o gün yaralanalı tam bir yıl oluyordu. Fakat günün sonunda acı ve huzursuzluk geçti, Frodo yeniden neşelendi. Birkaç gün sonunda Bree'ye vardılar. Bay Kaymakpürüzü onları sevinç ve hayretle karşıladı. Beraber uzun uzun yaptıkları ve maceraları hakkında konuştular. Kaymakpürüzü işlerin çok kötü olduğundan dert yanıyordu. Çünkü şehire devamlı yabancılar ve şeytani orklar girip çıkıyordu. Halk da onlardan korkup evlerinden dışarı çıkmıyordu. Fakat Kaymakpürüzü, Kralın tekrar tahta geçtiğini duyunca çok mutlu oldu. Ayrıca Sam'in midillisi Bill de Bree'ye geri dönmüştü. Sam'i o gece Bill'i ziyaret etmeden yatıramadılar. Grup, Sıçrayan Midilli'de iki gün kaldı ve ikinci gün sabah erkenden Shire'ya gitmek için yola çıktılar. Gandalf, Tom Bombadil'i ziyaret etmek için gruptan yolda ayrıldı. Ayrılmadan önce de yoldan ayrılmamalarını; acele etmelerini önerdi.
8 Shire Temizliği
Dört Hobit, Shire'ya vardılar ve birçok şeyin değişmiş olduğunu gördüler: Brendibadesi Köprüsü kapılarla kapatılmıştı ve iki hobit tarafından da içeri girmelerine izin verilmemişti. Görünüyordu ki Lotho Baggins, Çıkın Çıkmazının efendisi olmuş ve kendisine "Şef" denmesini istemişti. Ayrıca birçok adil olmayan kurallar da koymuştu kendi aklınca. Shire birçok yabancı ile dolup taşmıştı: Bir çoğu da çekik gözlü Isengardlılara benziyordu ve bir çok evler yakılıp, talan edilmiş; yerine kara kara binalar dikilmişti. Dört hobit kuralları çiğneyip, o gece şerifin evinde kaldılar. Ertesi gün Frogmorton'da bir emniyet şifi takımıyla karşılaştılar fakat hiç biri de onları tutuklayamadı. Çünkü hepside dört korkusuz ve iyi giyinmiş zırhlı hobitlerden korkuyordu. Hobitler, Çiftçi Pamuk'un yardımıyla halkı yabancılardan arındırmak üzere ayaklandırdı. Bunun üzerine bir grup yabancı isyanı durdurmaya teşebbüs etti fakat başarısız oldular. Pippin, büyük bir Took ahallisi ile beraber yabancıları tamamiyle kovmak için atağa kalkıştı. Sonra Frodo ve arkadaşlarının başkanlığında bir grup hobit, Lotho'yu bulmak üzere Çıkın Çıkmazına doğru yola çıktılar. Fakat Lotho'nun yerine bütün bu olanları hazırlayan Saruman'ı buldular. Ona ve yanında Solucandil'e (Saruman'ın emri ile Lotho'yu öldürmüştü) Shire'yı terketmesini söylediler. Çok sinirlenen Saruman, Solucandil'e tekme atarak, gitmeleri gerektiğini söyledi. Solucandil ise öfke ve kederle Saruman'ın boğazını hançerleyerek öldürdü. Bunun üzerine üç okçu hobit tarafından Grima öldürüldü. Böylece yüzük savaşı da son bulmuş oldu.
9 Gri Limanlar
1420 yılı her şeyiyle Shire'da muhteşem bir yıl olmuştu. Tüm Shire halkı Saruman'ın adamlarının zarar verip, yok ettiği şeyleri tamir etmekle meşguldü. Sam Galadriel'in hediyesini hatırladı ve kutuda ortası gümüş kabuklu minik bir cevize benzeyen tek bir tohumun bulunduğu, yumuşak ve ince, gri renkli bir toz buldu. Böylece Sam, özellikle tahrip edilmiş ağaçların olduğu yerlere fidan dikti ve her birinin dibine kıymetli tozundan bir zerre bıraktı. Minik ceviz tohumunu da Davet Bahçesi'ne; bir zamanlar Davet Ağacı'nın durduğu yere dikti. Bahar geldiğinde çok güzel bir mallorn fidanı boy verdi. O sene Sam Gamgee, Gül Pamuk ile evlendi. Frodo tekrar Çıkın Çıkmazındaki evine taşındı. Sam ve Gül ile beraber yaşamaya başladılar. Gelecek sene ilk çocukları Elennor doğdu. Fırtına Tepesi'nde ve Cirith Ungol'da olan olayların yıl dönümünde, Frodo tekrar omzunda acı hissetti. 1441 Eylül ayına girdiklerinde Bilbo'nun yaş günü yaklaşıyordu. Frodo ve Sam tekrar hazırlandılar. (Sam Yarmavadi'ye gideceklerini sanıyordu.) Daha henüz Shire ormanlarında iken Elrond, Galadriel ve Bilbo'yu içeren zarif elf halkından bir kalabalıkla karşılaştılar. Sonunda Sam, Frodo'nun da onlarla beraber Gri Limanlara gidip, elfler ve Bilbo'yla beraber denizi aşmak istediğini anladı. Limanda, Gemi ustası Círdan ve Gandalf'ı onları beklerken buldular. Gandalf da onlarla beraber denize açılacaktı. Gandalf Sam'in eve geri dönüşte yalnız kalmasın diye Merry ve Pippin'i de çağırmıştı. Böylece elf gemisi Orta Dünya'yı terk edip, batıya doğru "Yüksek Deniz"e yola çıktı. Sonunda üç arkadaş Shire'a geri döndüler.


Yazar Hakkında (bak. J. R. R. Tolkien)
John Ronald Reuel Tolkien, 3 Ocak 1893'de Güney Afrika’da Dünyaya geldi. İngiliz bir ailenin oğlu olan Tolkien’in çocukluğu 1895 yılında döndükleri İngiltere’ye geçti.
Dil bilimci olan Tolkien Latince, Fransızca ve Almancayı erken yaşlarda öğrendi. Daha sonraki yıllarda yunanca, eski İngilizce, Anglo Sakson dili, eski İzlanda dili, gotik, modern ve ortaçağ Gal dili, Fince, İspanyolca ve İtalyanca öğrenmeye başladı. Bu dillere ek olarak Tolkien, kendisi de 14 farklı dil icat etmiş ve orta dünya sakinleri için alfabeler oluşturmuştur.
Sarehole köyü Tolkien’in hayal dünyasında önemli bir yere sahiptir. Babasının ölümü üzerine bu köye yerleşmişlerdi. Köydeki Cole Bank Road değirmeni yüzüklerin efendisi adlı romanını besleyecek önemli imgelerden bir tanesiydi.
Öğrenim hayatı sırasıyla king edward okulu, St. Pphilip Grammer Okulu ve Oxford Üniversitesi’nde geçti. King Edwards'da okurken " klasik diller başarı ödülü "nü kazandı. Oxford’da okuduğu yıllarda, Birmingham’da tanıştığı Edith Bratt ile evlendi. Mezun olduktan sonra İngiliz ordusuna katıldı. (1916-1917). Bu dönem dünyayı kavuran 1. Dünya Savaşı sürmekteydi. Tolkien de Somme cephesinde savaştı. Çok yakın üç arkadaşından ikisini bu savaşta kaybeden Tolkien, 1917 yılında geçirdiği bunalımdan ötürü ordudan ayrıldı.
1920'de Leeds Üniversitesi’nde İngiliz dili okutmanlığına başladı. 4 yıl sonra da profesörlüğe yükseltildi ve o zamana dek bilinen en başarılı filoloji uzmanlarından biri oldu.
Kendini monarşist ve Katolik olarak tanımlayan yazarın dünyaca ünlü eseri yüzüklerin efendisi ‘seri üretim yapan robot fabrikalara, trafik gürültüsüne ve modern Avrupa yaşamının sevimsizliğine’ öfkesini kustu’ öfkesini yansıtıyordu sanki. Tolkien, "yüzüklerin efendisi" basıldığında 60 yaşını geride bırakmıştı. Bu eser aynı zamanda kuzey efsanelerindeki cücelerden esinlemeydi ve Tolkien bu efsanelerden de beslenerek yeni bir dil inşa etmeye çalıştı.
Kitabın basımının üzerinden daha bir yıl geçmemişti ki "Hobbit" çocuk edebiyatı dalında New York Herald Tribune ödülünü kazandı ve klasikler arasına girdi. Olumlu eleştirilerin yanında olumsuz eleştiriler de alsa da bu, kitabın kısa zamanda popüler olmasına engel olmadı.
Kitabın yayımcısı Stanley Unwin, Tolkien’e "Hobbit"in devamını yazmasını önerdiğinde o "Yüzüklerin Efendisi”ni yazmaya başlamıştı bile. 12 yılda tamamlanan "yüzüklerin efendisi", Tolkien emekliye ayrılmadan önce yayımlandı. "Yüzüklerin Efendisi”nin ilk iki bölümü kitapçı raflarında yerlerini aldığında, takvimler 1954'ü gösteriyordu. bir yıl sonra da üçüncü bölüm İngiltere’de yayınlandı. Üçleme "Hobbit"ten de fazla ilgi topladı.
Emekliliğinin ardından Bournemouth'a yerleşen tolkien, eşinin 1971'deki ölümünden sonra Oxford’a döndü ve 2 Eylül 1973'te öldü. Yazar, Oxford’un kuzeyindeki Wolvercote Mezarlığı’nda eşi Edith’in yanına gömüldü.
En önemsediği çalışmalarının bazılarının toplandığı "Silmarillion"ın basılışını göremedi. 20. yy.ın ilk yarısında olup biten her şey vardı bu kitapta: 1920’lerin ve 1930’ların puslu atmosferi, kitlelerin korkusu, arkaizme geri dönüş, vb. gibi konular işleniyordu bu kitapta.



Derlemedir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
11 Mayıs 2012       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Kralın Dönüşü, Yüzüklerin Efendisiserisinin üçüncü kitabından uyarlanan film.
Ad:  Kralın_Dönüşü_Film.jpg
Gösterim: 361
Boyut:  64.6 KB
Sponsorlu Bağlantılar

Özgün ad:
The Lord of the Rings: The Return of the King
Yönetmen: Peter Jackson
Yapımcı: Peter Jackson, Barrie M. Osborne, Fran Walsh
Hikâye: J. R. R. Tolkien
Uyarlama: Philippa Boyens, Peter Jackson, Frances Walsh
Oyuncular:
  • Elijah Wood: Frodo
  • Sean Astin: Samwise Gamgee
  • Cate Blanchett: Galadriel
  • Orlando Bloom: Legolas
  • Billy Boyd: Pippin
  • Bernard Hill: Theoden
  • Ian McKellen: Gandalf
  • Dominic Monaghan: Merry
  • Viggo Mortensen: Aragorn
  • John Noble: Denethor
  • Miranda Otto: Eowyn
  • John Rhys: Davies: Gimli
  • Andy Serkis: Gollum
  • Liv Tyler: Arwen
  • Karl Urban: Eomer
  • Hugo Weaving: Elrond
  • David Wenham: Faramir
  • John Bach: Madril
  • Marton Csokas: Celeborn
  • Richard Edge: Gondorlu Asker 1
  • Bruce Hopkins: Gamling
  • Ian Hughes: Irolas
  • Paul Norell: Ölü Kral
  • Peter Tait: Shagrat
Müzik: Howard Shore
Görüntü yönetmeni: Andrew Lesnie
Kurgu: Jamie Selkirk
Dağıtıcı: ABD, New Line Cinema
ABD dışı: Warner Bros.
Yapım yılı: 2003, Yeni Zelanda, ABD ve Almanya
Süre: Özgün sürüm, 201 dakika; özel genişletilmiş sürüm, 251 dakika
Dil: İngilizce
Bütçe: $94,000,000
Hasılat: $1,119,110,941
Önceki film: Yüzüklerin Efendisi: İki Kule

Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü (Özgün adı: The Lord of the Rings: The Return of the King), Peter Jackson'ın yönetmenliğini yaptığı, J. R. R. Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi kitaplarının ikinci ve üçüncü bölümlerinden uyarlanan 2003 yılında gösterime giren fantazi filmidir. Yüzüklerin Efendisi film serisinin Yüzük Kardeşliği ve İki Kule'den sonra üçüncü filmidir.
Filmin olay örgüsünde Sauron, Orta Dünya'yı ele geçirmek için son fetihleri başlatmasıyla Büyücü Gandalf ve Rohan Kralı Théoden'in Gondor'a yardıma gitmesi, Aragorn'un Gondor'u savunması ve hayalet orduyu bulmaya gitmesi, Frodo Baggins ve Samwise Gamgee'nin Gollum tarafından ihanete uğraması ve Mordor'a gidip Yüzük'ü yoketmeye çalışmaları anlatıldı.
17 Aralık 2003 tarihinde gösterime giren Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü, tüm zamanların en çok gişe hasılatı kazanan filmlerinden biri oldu. Film toplamda 1,119,110,941 Amerikan doları kazandı. Ayrıca onbir dalda Akademi Ödülü'ne aday olan film, aday olduğu bütün kategorileri kazandı ve Ben-Hur (1959) ve Titanik (1997) ile birlikte bunu başaran filmlerden biri oldu. Ayrıca En İyi Film dalında Akademi Ödülü kazanan tek fantazi türündeki film oldu. Filmin sinemalarda gösterilen kurgusuna 52 dakika daha eklenerek hazırlanan Uzatılmış Özel Versiyon 14 Aralık 2004 tarihinde DVD olarak dağıtıldı.

Ödülleri
  • 2003 En İyi Sanat Yönetmeni Akademi Ödülü
  • 2003 En İyi Kostüm Tasarımı Akademi Ödülü
  • 2003 En İyi Yönetmen Akademi Ödülü
  • 2003 En İyi Film Kurgusu Akademi Ödülü
  • 2003 En İyi Film Akademi Ödülü
  • 2003 En İyi Makyaj Akademi Ödülü
  • 2003 En İyi Film Müziği Akademi Ödülü
  • 2003 En İyi Özgün Şarkı Akademi Ödülü
  • 2003 En İyi Uyarlama Senaryo Akademi Ödülü
  • 2003 En İyi Görsel Efekt Akademi Ödülü
  • 2003 En İyi Ses Kurgusu Akademi Ödülü

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

20 Haziran 2012 / KisukE UraharA Edebiyat
17 Mayıs 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat ww