Arama

Şair Kimdir?

Güncelleme: 29 Mayıs 2008 Gösterim: 11.403 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Eylül 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Herşeyin bilgi üzerine kurulduğu, post-modernizmin hayatımızın her noktasını etkisi altına aldığı şu devirde,gözlerimizi açıp etrafımıza baktığımızda; insanların çoğunun “ ben şairim”diye dolaştığını görmemiz pek mümkündür. Bakınız medyaya, gidiniz dinletilere,açıp inceleyin internet sitelerindeki şiirleri ve dinleyiniz çevrenizdeki insanları,hemen hemen herkes kendini bir “üstat ”ya da “ulaşılmaz bir şair” olarak görüyor.

Sponsorlu Bağlantılar
Oysaki, bir işin erbabı olmak hiç de sanıldığı kadar kolay değildir; hele hele şair olmak , kanaatimce en zor iştir. Öyle üç-beş şiir yazmakla, birkaç kitap çıkarmakla olacak amiyane bir iş değildir şair olmak. Belli başlı özellikleri şahsiyetimizde bulundurmadan, ilk başta da dil ve kelimeler üzerinde çalışma azmine sahip olmadan şair olamayız; olsak olsak kimse alınmasın ama müteşair oluruz.

Peki kimdir şair? Bu özellikler nelerdir? İnsanların çoğu neden şiir yazar veya okurlar? Ne zaman şair oluruz?

Bir kere şunu bilmek lazım, geçmişten bugüne şiirle uğraşanların üzerinde hem fikir olduğu bir şiir tanımının olmaması, şiiri ve de buna bağlı olarak şairliği en zor sanat dalı haline getirmiştir. Doğal olarak tarifi herkes tarafından kendince yapılan bir işin de oldukça çok üstadının olması normaldir (!).

Şairin şiire bakış açısının, sosyal ve siyasi yönleri özellikle de toplumu göz ardı etmeden, doğrudan sanatla ilgili olması gerekir. Şiir, hiçbir kurumun, hiçbir ideolojinin ve hiçbir grubun bir propaganda aracı olmamalıdır. Yetenek mefhumu, şairlik için elzem olması yanında tek başına da yeterli değildir. Çevremdeki çoğu yetenekli gencin veya insanın, duygu ve düşüncelerini belli bir kompozisyon ve biçim içine oturtmadan hatta hiçbir estetik kaygı gütmeden şiir yazdığını gördükçe; şiirin ve şairliğin insanlarımıza iyi öğretilmediğini, eğitim ve öğretim kurumlarının bu konuda yetersiz kaldığını ve bu noktada toplum bilincinin de çok zayıf kaldığını söyleyebilirim. Elbete ki bunda tek suçlu olarak insanlarımızı görmüyor; şiiri ciddiye almayan bir neslin yetişmesinde ilk önce, onları doğru bilgilerle donatamayan öğretmenleri sonra geleneğin devamını yaptıkları icraatla sağlıklı yürütemeyen siyasileri ve yaptıkları araştırmalarla, yazdıkları kitaplarla toplumu bilinçlendiremeyen akademisyenleri ve yazarlarımızı bu sonuca ulaşmamızdan dolayı sorumlu görüyorum. Aslında suç, toplumun bir kesimi hariç her katmanında var; suçsuz olanlar ise gerçekten şair olanlardır.

İlk önce şiiri ciddi bir iş olarak görmek lazım. Şiiri, sadece aşık olduğumuz anlarda, duygulandığımızda veya içimizden geçenleri anlatma ihtiyacı hissettiğimiz zamanlarda kullanırken, onu bütünlük arzeden estetik bir biçim içinde düşünmeli,aklımıza geldiği gibi yazdığımız mısraların ancak üzerinde uğraşırsak şiir olabileceği bilincine varmalıyız.

Eğitimi alınmadan veya bir iş iyice öğrenilmeden ortaya çıkan eserin güzel olması, tesadüflere bağlıdır. Şiirde anlatılan kadar, anlattıklarımızın mısralara dökülürken etkileyici bir üslupla birleştirilmesi de önemlidir. Şiiri şiir yapan ve onu güzel kılan sadece konu değildir. Şiir sanıldığı gibi basit bir sanat dalı olsaydı; günümüzde ya da her devirde sayılamayacak kadar çok şairin yetişmesi ve hepsinin de çağımızda meşhur bir şair olarak okunuyor olması lazım gelmez miydi? Oysaki, şair diye anılanların azlığı ile yaşadığı devirde şair diye tanınanların çokluğu arasında ters bir orantı vardır.

Şiir kitabı sahibi olmak insanları şair yapmaz. Eserlerin belli bir yerde toplanması tabi ki gerekli olandır; ancak şiirler belli bir olgunluğa erişmeden okuyucu önüne çıkarılırsa, hele bir de – geriye dönüşü olmayan bir yol olan – kitaba girerse, ham meyvenin dalından koparıldığı andaki tat okuyucuya ulaşabilir. Kitap çıkarma hususunda acele etmemek ve eserlerin tekamüle ermesini beklemek lazımdır.

Yetenek olmadan güzel sözler, hayaller ve söylemler üretmek çok zordur; fakat kabiliyetimiz olduğu halde bunu nasıl kullanacağımızı öğrenemezsek, kapasitemizin tamamını kullanamayız. Her iyi ve hızlı koşan insandan nasıl iyi atlet olmazsa, Türkçe konuşan ve yazan her kişiden de iyi bir şair olmayacağı muhakkaktır. Atletler nasıl nefeslerini ve enerjilerini iyi kullanmayı teknikleriyle öğreniyorlarsa, şairlerinde,özellikle kullandıkları dilin inceliklerini iyi bilmeleri, milli kültürü tanımaları,geçmişteki şiir örneklerini iyi tahlil etmeleri ve araştırmaya dayalı bir yapı içinde müşahade yeteneklerini geliştirmeleri gereklidir.

Şair, şiirin peşinde yılmadan, yorulmadan mütemadiyen koşan adamdır. Yazdığı hem ses hem de mana itibariyle kulağa ve akla hoş gelen insandır; ancak bunları yapabilmek için şairin dalıyla ilgili belli bir bilgi birikimine sahip olması icap eder. Yoksa şairlik ne aşkımızın serenadı ne de aklımıza o an gelenlerin ardı ardına sıralanmasıdır. Unutmayınız ki, dili ve kültürü kullanan sanat dallarıyla uğraşanlar, tam yeterliliğe sahip olmadan eser vermeye kalkarsa, iyi niyetle yapılan bu iş dil açısından ağır sonuçlar doğurabilir. Sözlerim yanlış anlaşılmasın; çocuklarımız, gençlerimiz ve insanlarımız şiir yazmasın demiyorum. Şiirde malzeme olarak kullanılan güzel Türkçemiz hususunda dikkatli olunması gerektiğini hatırlatıyor ve şiirin tahminlerinizin de ötesinde ciddi bir iş olduğunu söylüyorum.

Evrensel ve milli kültür sanatçı tarafından hazmedilmezse, şair olunamaz. Sadece serbest tarzı biliyorum sanarak şiir yazmak da insanı şair yapmaz. Günümüzdeki birçok şairi – şiirlerini sadece serbest olarak yazanları kastediyorum- teknolojinin bu kadar geliştiği şu çağda, hala karasabanla tarla sürmeye çalışan çiftçilere benzetiyorum; çünkü diğer formları bilmeden ve bazı teknikleri kullanmadan serbest şiirde başarılı olacaklarını sanmaları bir hayal olmaktan öteye geçemez. Şair denilen kişi, Türk şiirinin geleneğini ve şiirlerde kullanılan üç formu da ( hece,aruz,serbest ) iyi bilen, nazım şekillerini tanıyan ve tercihine göre şiirlerini istediği formda kurma serbestliğine sahip olan kişidir.

Şair, devamlı bir araştırma ve deneme içersinde olan,mısralarındaki duygu, düşünce ve hayallerin nasıl daha etkileyici anlatılabileceği endişesi içinde hareket eden adamdır. Unutmayınız ki, Türk edebiyatı içinde şair diye tanınmış ve şiirleriyle hafızamızda yer etmiş sanatçılardan hiç birisi kendisini tam olarak “şair” kabul etmemiştir. Sanatın ne olduğunu anlamış, onu özümsemiş ve doğasını öğrenmiş bir sanatkar için, “ben şairim” diyebilmek cesaret ister."

BUYABANCI - avatarı
BUYABANCI
Ziyaretçi
26 Eylül 2006       Mesaj #2
BUYABANCI - avatarı
Ziyaretçi
Yazdıklarınıza katılmamak elde değil...
Şair bir defa kendisini tanıtırken ben şairim demez, diyemez...
Sponsorlu Bağlantılar
Bırakalım ona okuyucu karar versin...
Şairim diye ortaya çıkanlara ben sen ve o, bu şahıs şairdir diyecekmiyiz bakalım...

Şiirde iki nokta vardır...Kafiye ve mana...Şairler bu konuda bir noktaya varamamışlardır...Kimisi mana ararken kimisi ölçü istemiştir...Ayrıldığımız noktalar olacaktır...
Ama bu konuda söylenen "Şiir yazanın değil, ihtiyacı olanındır" sözü her iki taraf için de yeterli olacaktır...

Herkesin siyasetçi olabildiği yerde herkes şair olmaya tabi özenecektir...
Son düzenleyen NihLe; 24 Temmuz 2007 10:53
maipoem - avatarı
maipoem
Ziyaretçi
1 Nisan 2007       Mesaj #3
maipoem - avatarı
Ziyaretçi

Nazım Hikmet'in Şair ve Şiir Üstüne Düşünceleri

Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz. Onun şiirlerinde
halkının nabzı atmalıdır... Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak
zorundadır. Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse,

saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır. (Babayef, Nâzım Hikmet, ss. 140-141)

Yeni şair, şiir lisanı, vezin lisanı, konuşma lisanı diye ayrı ayrı lisanlar tanımıyor... O,
bir tek lisanla yazıyor : Uydurma, sahte, sun'i olmayan; canlı, geniş, renkli, derin ve sade
lisanla. Bu lisanın içinde, hayatın bütün unsurları vardır. Şair, şiir yazarken başka şahsiyet,
konuşurken veya kavga ederken başka şahsiyet değildir! Şair, bulutlarda uçtuğunu
vehmeden dejenere değil, hayatın içinde, hayatı teşkilâtlandıran bir vatandaştır! (Babayef,
Nâzım Hikmet, s. 141)
*
Şairin dünyası, en az, bir romancının dünyası kadar büyük olmalı. Bak, bugün bizim
şiir piyasasında çok istidatlı delikanlılar var, fakat ekserisinin dünyası daracık, soluğu yok,
tıknefes. Ve bu dar dünyalı oluşlarını, tıknefesliklerini örtbas için, sözde kendi iç âlemlerine
kulak verdikleri iddiasındalar. Halbuki bir metodoloji bakımından ayrılsa bile, gerçekte iç âlem dış âlem diye bir şey yoktur, şairin iç âlemi gerçekte dış âlemin bir inikâsından
[yansımasından] başka bir şey değildir, bundan dolayı da dış dünyası dar olanın, iç
dünyası da daracık olur. (Memet Fuat'a Mektuplar, s.70)


Ben bir insan,
ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
ben tepeden tırnağa insan
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...




Ben hem kendimden bahseden
şiirler yazmak istiyorum,
hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler


Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan, hem
zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin
daha güzel günler için savaşından, hem bir tek
insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak
istiyorum, hem ölüm korkusundan,

hem ölümden korkmamaktan
bahseden şiirler yazmak istiyorum.


Nâzım Hikmet




RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
23 Temmuz 2007       Mesaj #4
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
Şiir nedir - şair kimdir? Genel bakış
Anafilya´nın sentezi
Şiire sevdalananlar çoğu kez kendilerine bu soruyu sormuşlardır : Şiir nedir - şair kimdir? Kuşkusuz, gönüllerine hoş gelen tanımlamaları da bulmuşlardır. Onun içindir ki ´şiirin tanımı neredeyse şiir yazanlar kadar çoktur´ savını öne sürmek yanlış olmaz. Ancak burada çoğu kez gözden kaçan önemli bir nokta var: iyi bir şiir okuyucusu şiiri ve şairi nasıl tanımlar?

Şiir, sayfalarda suskunluğa bırakılmış karalamalar olmak yerine, her yazın türünde olduğu gibi, beğenilmesi ve okunması amacıyla yazılmaz mı? Onun için yukarıdaki genel kapsamlı soruyu iki ayrı bakış açısından, şiir yazarın ve şiir okurun görüşlerinden yola çıkarak irdelemek gereklidir.

Dilerseniz burada Yahya Kemal Beyatlı´dan yaptığımız ufak bir alıntıya yer verelim ve her bir sözcüğün ve mısraın imge zenginliğini ve duygu yükünü bu kez birlikte tadalım :


dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç


Hasan Güner Berkant (Arş. Gör. Çukurova Univ., Adana) şiiri ve özellikle şairi nasıl anladığını irdelemiş. H. Güner Berkant düşündüklerini şöyle özetliyor:

[Şiir ve şair´e yönelik tanımlama yapmayı ben "sevgi"ye yönelik tanımlama yapmaya benzetiyorum. Bazı kavramları yaşarsınız, ama ne şekilde ifade ederseniz edin, o ifade hep yetersiz kalır. Yani "anlatılamaz, yaşanır" düşüncesini içerir... ancak, yaşamımızda olan her şeyin tanımı vardır. Bu tanımı yaparken "bu şudur" veya "bu şöyledir" demek yerine "böyle olabilir" demek daha doğru olur diye düşünüyorum. Bu bağlamda, şiir için şunu söyleyebiliriz: bazen bütününde, bazen tek bir satırında, bazen de tek bir kelimesinde anlamlar yüklü olan ifadelerdir. Bir kelimeye ne kadar anlam yüklerseniz o kadar etkili olursunuz... ve her insan mutlaka kendisini anlatan bir kelimeyi veya kelimeleri bulabilir. Çünkü herkesin bir hikayesi vardır. Şair Eşref´e sormuşlar: "Neden şiirlerinizde hedefinizi belirtmiyorsunuz?" "Çünkü" demiş, "ben şiirlerimi numarasız gözlüklere benzetiyorum. Her takan kişiye uymaları için." Kelimelere yüklenecek anlamda şairi etkileyen etkenler de çok önemli... evet, kelimeleri bulacak kişi şair, ama uygun ortam yakalanamıyorsa bu iş biraz zor. En iyi şairlerin hep sıkıntı içinde yaşadığını görüyoruz... bu sıkıntı, aşk olabilir, para olabilir, insanlar olabilir, maneviyat olabilir... Öyleyse şair için; "hangi kelimeye hangi anlamların ´yüklenebileceği´ni ve bu kelimelerin hangi anlamları ´kaldırabileceği´ni belirleyen kaynak" tanımını getirebiliriz.]

Karıma adlı şiirinde Oktay Rifat, bir dizede mutluluğu bakın ne kadar sade fakat ne kadar güçlü bir imgeyle ortaya koyuyor
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
25 Eylül 2007       Mesaj #5
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
şair herkesin her gün yaşayıp da farkedemedikleri gerçekleri gören bunları da bilimin katı kurallarına sıkışmadan anlatabilen kişidir dolayısıyla o bilimin yüceltmeye çalıiştığı şımarttığı akıllanndırdığı etini kemiğini anlattığı insana ruhunu gösterip hislerini bulup cıkartıgı ona akıldan daha önemli olan kalbini tanıştıran kimsedir dolayısıyla her şair büyük bir yürek ten bakşka bir şey değildir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mayıs 2008       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Şair öncelikle bir yazın insanıdır. Şiir yazan ve söyleyen kişidir. İlkçağlardan günümüze kadar toplumun ileri gelenlerinden, bilici ve sözcü olduğu için toplumun kutsadığı, toplumun ortak duygu ve duyarlıklarının kaynağı olarak görülen ilerici ve dönüştürücü bir kişidir. Ortak duyarlıklar ve değerler toplumdan topluma değişeceği için şairlere evrensel özel değerler yüklemek doğru olmayabilir. Yine de şair kendi toplumunda düşünen, güzel söz söyleyen ve sözü dinlenen bir kişi olarak kabul ve saygı görmüştür.

Şairin toplumdaki işlevi ilkel çağlarda daha keskin çizgilerle belirlenmiş iken günümüzde belirli bir şair rolünden söz etmek daha zordur. Bunun nedeni düşüncenin ve sözün yerini alan yeni değerlerdir diyebiliriz.

Şair yaşadığı dünyayı, olayları ve insanları herkesten farklı algılayan bir kişidir ya da olmalıdır. İzlenimlerini halka aktarırken diğer sanatçılar kadar rahat değildir çünkü ne günlük konuşma dilini kullanabilir ne de düzyazı tekdüzeliğini. Şairin dili diğer tüm yazın türlerinin dilinden üstün ve zahmet vericidir.

Benzer Konular

9 Eylül 2011 / BARIŞ Edebiyat tr
5 Eylül 2015 / SiyahLALE X-Sözlük
17 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Rüya Tabirleri
18 Ekim 2015 / Jumong Edebiyat ww