Felsefi ve Teorik Yönleriyle Anayasal İktisat
Anayasal iktisat teorisi devletin gücü ve yetkilerinin nasıl sınırlandırılabileceğini ve nasıl sınırlandırılması gerektiğini inceleyen bir disiplindir. James M. Buchanan, anayasal iktisadı şu şekilde tanımlamaktadır: 'Ekonomik ve politik birimlerin tercihlerini ve faaliyetlerini sınırlayan alternatif yasal-kurumsal ve anayasal kurallar bütününün işleyiş özelliklerini açıklamaya çalışan disiplin.'
Felsefi yönden, anayasal politik iktisat teorisinin felsefi temellerini sosyal sözleşme teorisi (ing: social contract theory) oluşturur. Sosyal sözleşme, toplumda birlikte yaşayan bireylerin, temel hak ve özgürlükleri ile toplumun içerisinde uyulması gerekli olan kuralları içeren informel kurallar üzerinde görüş birliğine varmalarını ifade eder. İyi bir toplumsal düzenin temelleri, sosyal sözleşme içerisinde oluşturulmuş kural ve kurumlara dayalıdır. Sosyal sözleşme anayasal demokrasinin normatif ilkelerini içerir.
Sosyal sözleşme anayasalardan başlıca şekil ve amaç yönünden ayrılır:
Bu yönüyle sözleşmeci anayasacılık veya sözleşmeli anayasal iktisat aynı zamanda yapıcı rasyonalizm (ing: constructive rationalism) ilkesine dayanır. Bu ilkenin karşıtı görüş ise sosyal düzeni belirleyen kural ve kurumların zaman içinde kendiliğinden, yani spontan olarak oluştuğunu iddia eden evrimci rasyonalizm (ing: evolutionary rationalism) dir. Spontan düzenler tarihi evrim süreci içerisinde kendiliğinden gelişmiş, soyut ve belli amaçlara yönelik olmayan kural ve kurumlardır.
Teorik temelleri ise; kamu tercihi teorisi, esasen anayasal iktisat teorisinin alt yapısını oluşturmaktadır. Kamu tercihi teorisinin gelişimi II. Dünya Savaşı'nı takip eden 1940’lı ve 1950’li yıllara rastlarken, anayasal iktisadın bir disiplin olarak doğuşu ve önem kazanması 1970’li yılların sonlarına rastlamaktadır.
Anayasal iktisat teorisi içerisinde devletin meşruiyyeti konusu felsefi düzeyde incelenmekte, bu çerçevede devletin bireylerin can ve mal güvenliğinin korunmasına karşılık, onun hak ve özgürlüklerine ne tür sınırlamalar getirebileceği konuları irdelenmektedir. Devletin egemenlik hakkının bir sonucu olarak bireyin politik hak ve özgürlüklerinin yanısıra ekonomik hak ve özgürlüklerine hangi türde sınırlamalar getirebileceği ve bunların neler olması gerektiği konusu tartışılmaktadır.
Kaynak : İktisat Bilimi Ders Notları (Akademik Çalışmalar)
Sponsorlu Bağlantılar
Felsefi yönden, anayasal politik iktisat teorisinin felsefi temellerini sosyal sözleşme teorisi (ing: social contract theory) oluşturur. Sosyal sözleşme, toplumda birlikte yaşayan bireylerin, temel hak ve özgürlükleri ile toplumun içerisinde uyulması gerekli olan kuralları içeren informel kurallar üzerinde görüş birliğine varmalarını ifade eder. İyi bir toplumsal düzenin temelleri, sosyal sözleşme içerisinde oluşturulmuş kural ve kurumlara dayalıdır. Sosyal sözleşme anayasal demokrasinin normatif ilkelerini içerir.
Sosyal sözleşme anayasalardan başlıca şekil ve amaç yönünden ayrılır:
- Anayasalar, yazılı üst hukuk kurallarıdır. Buna karşın, sosyal sözleşme ilkelerinin yazılı olması gerekmez.
- Anayasalar iyi bir toplumsal düzenin politik ve ekonomik ilkelerini açıklar. Sosyal sözleşme, anayasalar gibi belirli kurumlar oluşturmaz.Kollektif kararların alınacağı çerçeveyi ve prosedürleri normlar olarak saptamaz. Bunun yerine sosyal sözleşme, temel insani değerleri ortaya koymaya çalışır.
Bu yönüyle sözleşmeci anayasacılık veya sözleşmeli anayasal iktisat aynı zamanda yapıcı rasyonalizm (ing: constructive rationalism) ilkesine dayanır. Bu ilkenin karşıtı görüş ise sosyal düzeni belirleyen kural ve kurumların zaman içinde kendiliğinden, yani spontan olarak oluştuğunu iddia eden evrimci rasyonalizm (ing: evolutionary rationalism) dir. Spontan düzenler tarihi evrim süreci içerisinde kendiliğinden gelişmiş, soyut ve belli amaçlara yönelik olmayan kural ve kurumlardır.
- Örnek; Fizyokratların "Doğal Düzen"i, Adam Smith’in "Görünmez El"i spontan sosyal düzeni açıklamaktadır,
Teorik temelleri ise; kamu tercihi teorisi, esasen anayasal iktisat teorisinin alt yapısını oluşturmaktadır. Kamu tercihi teorisinin gelişimi II. Dünya Savaşı'nı takip eden 1940’lı ve 1950’li yıllara rastlarken, anayasal iktisadın bir disiplin olarak doğuşu ve önem kazanması 1970’li yılların sonlarına rastlamaktadır.
Anayasal iktisat teorisi içerisinde devletin meşruiyyeti konusu felsefi düzeyde incelenmekte, bu çerçevede devletin bireylerin can ve mal güvenliğinin korunmasına karşılık, onun hak ve özgürlüklerine ne tür sınırlamalar getirebileceği konuları irdelenmektedir. Devletin egemenlik hakkının bir sonucu olarak bireyin politik hak ve özgürlüklerinin yanısıra ekonomik hak ve özgürlüklerine hangi türde sınırlamalar getirebileceği ve bunların neler olması gerektiği konusu tartışılmaktadır.
- Örnek; devletin vergi almak,vergi koymak ve vergiyi değiştirmek, para basmak vb. yetkileri bu çerçevede inceleme konusu yapılmaktadır.
Kaynak : İktisat Bilimi Ders Notları (Akademik Çalışmalar)
Son düzenleyen nötrino; 27 Temmuz 2015 12:05

Felsefi ve Teorik Yönleriyle Anayasal İktisat
