Arama

Farabi - Sayfa 2

Güncelleme: 9 Nisan 2016 Gösterim: 131.456 Cevap: 14
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
7 Temmuz 2011       Mesaj #11
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Farabi
Sponsorlu Bağlantılar

Doğum: 870, Türkistan Farab
Ölüm: 950, Şam
İslâm filozofu ve bilgini.

Adını doğduğu yerden almıştır. Avrupalılar bu ismi Alpharabius şeklinde kullanırlar. Vasic Kalesi kumandanı olan babası aslen Türk'tür. Bağdat medreselerinde okudu. Zamanın ünlü bilginlerinden, bu arada bazı Hristiyan düşünürlerinden mantık ve dil dersleri aldı. Daha sonra Aristoteles'in ve Platon'un yapıtlarıyla ilgilendi ve onları en iyi şekilde şerh etti. Farabî, İslâm felsefesinin gerçek kurucusu olarak kabul edilir. Kendinden sonra gelen İbni Rüşt ve İbni Sina üzerinde büyük etkisi oldu.

Ölümünden sonra Batı'da Orta Çağ Hristiyan filozoflarının ilgisini çekti. Kendinden önce ve sonra gelen İslâm filozofları arasında Batı'nın başvurduğu en önemli kaynaklardan biridir. Ancak Farabî'nin Batı'da bir bütün olarak tanınması, yapıtlarının topluca ele alınması yakın yüzyıllarda mümkün oldu. Alman doğu araştırmaları uzmanları Schmölders (1856) ve M. Steinschneiden (1869) Farabî'nin yapıtlarını incelediler. F. Dieterizi, Farabî'nin Avrupa kütüphanelerinde bulduğu yazmalarını 1895 ve 1904'te iki kitap olarak yayımladı. Daha sonra bütün Avrupa dillerinde Farabî üzerine araştırma ve incelemeler yapıldı.

Farabî daha çok metafizik üzerinde durdu. Felsefe ile İslâm dini arasındaki çelişkileri gidermeye çalıştı. Felsefeyle uğraşmasının başlıca amacı, İslâm dini ile Platon ve Aristoteles felsefesini bağdaştırmaktı. Ona göre, din ile felsefe birbirinden ayrılamaz. Din dışında ve dine karşı bir felsefe olamaz.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ocak 2012       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Farabi (874 - 950)

Sponsorlu Bağlantılar
Farabi (874 - 950)

Felsefenin Müslümanlar arasında tanınmasında ve benimsenmesinde büyük görevler yapmış olan Türk filozoflarının ve siyasetbilimcilerinden Fârâbî'nin, fizik konusunda dikkatleri çeken en önemli çalışması, Boşluk Üzerine adını verdiği makalesidir. Fârâbî'nin bu yapıtı incelendiğinde, diğer Aristotelesçiler gibi, boşluğu kabul etmediği anlaşılmaktadır.

Fârâbî'ye göre, eğer bir tas, içi su dolu olan bir kaba, ağzı aşağıya gelecek biçimde batırılacak olursa, tasın içine hiç su girmediği görülür; çünkü hava bir cisimdir ve kabın tamamını doldurduğundan suyun içeri girmesini engellemektedir. Buna karşılık eğer, bir şişe ağzından bir miktar hava emildikten sonra suya batırılacak olursa, suyun şişenin içinde yükseldiği görülür. Öyleyse doğada boşluk yoktur.

Ancak, Fârâbî'ye göre ikinci deneyde, suyun şişe içerisinde yukarıya doğru yükselmesini Aristoteles fiziği ile açıklamak olanaklı değildir. Çünkü Aristoteles suyun hareketinin doğal yerine doğru, yani aşağıya doğru olması gerektiğini söylemiştir. Boşluk da olanaksız olduğuna göre, bu olgu nasıl açıklanacaktır? Bu durumda Aristoteles fiziğinin yetersizliğine dikkat çeken Fârâbî, hem boşluğun varlığını kabul etmeyen ve hem de bu olguyu açıklayabilen yeni bir varsayım oluşturmaya çalışmıştır. Bunun için iki ilke kabul eder:

1. Hava esnektir ve bulunduğu mekanın tamamını doldurur; yani bir kapta bulunan havanın yarısını tahliye edersek, geriye kalan hava yine kabın her tarafını dolduracaktır. Bunun için kapta hiç bir zaman boşluk oluşmaz.

2. Hava ve su arasında bir komşuluk ilişkisi vardır ve nerede hava biterse orada su başlar.

Fârâbî, işte bu iki ilkenin ışığı altında, suyun şişenin içinde yükselmesinin, boşluğu doldurmak istemesi nedeniyle değil, kap içindeki havanın doğal hacmine dönmesi sırasında, hava ile su arasındaki komşuluk ilişkisi yüzünden, suyu da beraberinde götürmesi nedeniyle oluştuğunu bildirmektedir.

Yapmış olduğu bu açıklama ile Fârâbî, Aristoteles fiziğini eleştirerek düzeltmeye çalışmıştır. Ancak açıklama yetersizdir; çünkü havanın neden doğal hacmine döndüğü konusunda suskun kalmıştır. Bununla birlikte, Fârâbî'nin bu açıklaması, sonradan Batı'da Roger Bacon tarafından doğadaki bütün nesneler birbirinin devamıdır ve doğa boşluktan sakınır biçimine dönüştürülerek genelleştirilecektir.
bloom22 - avatarı
bloom22
Kayıtlı Üye
3 Mart 2012       Mesaj #13
bloom22 - avatarı
Kayıtlı Üye
Farabi neyi bulmuştur
Kaynaklarda «Türk filozofu» diye anılır. Babasının bir kumandan olduğu kendisinin de bir süre kadılık yaptığı söylenir. İbni Sina ve İbni Rüşd onun manevi öğrencileridir ama Farabi’nin ünü onlar kadar yayılamamıştır. İlk öğrenimini Farab’da medrese öğrenimini Tahran ve Bağdat’ta gördükten sonra Harran’da felsefe araştırmaları yaptığı yıllarda tanıştığı Yuhanna bin Haylan’la birlikte Aristoteles’in yapıtlarını okuyarak gezimciler okulunun ilkelerini öğrendi. Sistemi Aristoteles mantığına dayanan akılcı bir aaaafizikten oluşan Aristoteles’in sistemini Plotinos’un görüşleri yardımıyla İslam inancı ile uzlaştırmaya çalisan Farabi Tanrı’nın varoluşunu kanıtlarken Aristoteles’in akılyürütme çizgisini takip etmiştir.
Halep’te Hemedani hükümdarı Seyfüddevle’nin konuğu oldu. El- henüz bazılarını tanıdığımız doğa bilimleri ve felsefe tarihi alanında yaklaşık 100 eser yazdı. Arap ülkelerinde yaşamış Türk kimliğini ve Türk törelerini ölünceye kadar bırakmamış olan Farabi’yi anlatan kitaplar İslam aleminde Ebul Hasan el-Beyhaki İbn-el-Kıfti İbn Ebu Useybiye İbn el-Hallikan adlı yazarlar tarafından Farabi’nin ölümünden birkaç yüzyıl sonra gerçekleştirildi. Ama bu yapıtlar birer araştırma olmaktan çok Farabi’yle ilgili söylenceleri derliyorbir felsefeciyle değil bir ermişi açıklıyordu.
Aristotales’in ortaya attığı madde ve suret kavramını hiçbir değişiklik yapmadan benimseyen eşyanın oluşumunda yani yaradılışta madde ve sureti iki temel ilke olarak gören Farabi’nin fiziği de aaaafiziğe bağlıdır. Buna göre evrenin ve eşyanın özünü oluşturan dört öğe (toprak hava ateş su) ilk madde olan el-aklül-faalden çıkmıştır. Söz konusu dört öğe birbirleriyle belli ölçülerde kaynaşır ayrışır ve içinde bulunduğumuz evreni (el-alem) oluştururlar.
Farabi ilimleri sınıflandırdı. Ona gelinceye kadar ilimler trivium (üçüzlü) ve quadrivium (dördüzlü) diye iki kısımda toplanıyordu. Nahiv mantık beyan üçüzlü ilimlere; matematik geometri musiki ve astronomi ise dördüzlü ilimler kısmına dahildi. Farabi ilimleri; fizik matematik aaaafizik ilimler diye üçe ayırdı. Onun bu metodu Avrupalı bilginler tarafından kabul edildi.
Hava titreşimlerinden ibaret olan ses olayının ilk mantıklı izahını Farabi yaptı. O titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıp çoğaldığını deneyler yaparak tespit etti.Bu keşfiyle musiki aletlerinin yapımında gerekli olan kaideleri buldu. Aynı zamanda tıp alanında çalışmalar yapan Farabi bu konuda çişitli ilaçlarla ilgili bir eser yazdı.
Farabi insanı tanımlarken alem büyük insandır; insan küçük alemdir diyerek bu iki kavramı birleştirmiştir. İnsan ahlakının temeli ona göre bilgidir; akıl iyiyi kötüden ancak bilgiyle ayırır. İnsan için en yüksek erdem olan bilgi insan beyninin çalışması sonucu elde edilemez; çünkü tanrısaldır doğuştandır (Vehbi). Bilimin ise üç kaynağı vardır: Duyu; akıl; nazar.
Farabi’nin felsefi görüşlerinin analizi için onun biliminin bölümlerini incelemek gerekir. El-Farabi şöyle yazar : “Bütün bilimlerin başı olarak eşyalara isim veren yani cevher kazandıran dilbiliminin olduğunu iddia ediyorum. İkinci bilim gramerdir : O belirtilen eşyalara nasıl isim verileceğini konuşma ve sözün nasıl oluşacağını cevher durumunun ve bu sonuçtan çıkan aksanın nasıl ifade edileceğini öğretir. Üçüncü bilim mantıktır : O mantık figürlerine göre bilinmeyeni bilmemiz ve neyin gerçek neyin yalan olduğunu anlamamız sayesinde onlardan yargı çıkarmak için hikâye cümlelerinin nasıl kullanılacağını öğretir. Dördüncü bilim şiirdir.” Sonra El-Farabi öğretim bilimlerini sayar ayı bilimleri (teorik ve pratik) Geometri Seyir bilimi Astroloji Ağırlık bilimi.
Beşinci bilim fiziksel cisimler ve olayların (fiziksel cisimler gök toprak ve onların arasında bitkiler ve hayvanlardır) bilimi olan fiziktir. Onda doğal ahengini sürdüren 7 kısım vardır : Gök toprak ölüm mineraller bitkiler hayvanlar ve ruh. Altıncı bilim üç kısımdan oluşan aaaafiziktir : Gerçek eşyalarla oluşan gerçek dünyanın incelenmesi özel teorik bilimlerde kanıt prensiplerinin incelenmesi cisimden oluşmayan ve cisimde son bulmayan gerçek nesnelerin incelenmesi.
Yedinci bilim çeşitli hareket tiplerini ve insan isteklerinin hareketlerini hareketi oluşturan ve gelenekleri kullanan belirli amaçları inceleyen devlet bilimidir. Bu bilim iki kısımdan oluşur : Mutluluğun belirlenmesi karakter özelliklerinin hayat ve hareket yapısının belirlenmesi.
Sekizinci bilim Müslümanlık hakkı ve dokuzuncu bilim de ilahiyattır.
Ona göre bu dünyadaki nesneler hareket etmekte değişmektedirler. Dünyadaki nesneler hareketlerini bir ilk Hareket Ettiriciden almak durumundadırlar. Bu ilk Hareket Ettirici ise Tanrı’dır. Farabi varlık anlayışında mümkün ya da olumsal varlıklar adını verdiği nesneler ile Tanrı arasındaki farklılık ve ayrılığı mümkün varlıkların Tanrı’dan ilk varlıktan sudur ettiklerini söyleyerek açıklamaya ve temellendirmeye çalışır.
Farabi’ye göre ilk varlık Tanrı varlık taşkını yoluyla evrendeki bütün varlık düzenini ‘doğal bir zorunlulukla’ meydana getirir. Evren Tanrı’nın değerine hiçbir şey katmaz. Yetkin bir varlık olan Tanrı’nın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Tanrı’yla evren arasındaki ilişkiyi evrenin Tanrı’dan sudur türüm yoluyla ve zorunlulukla çiktigini söyleyerek açıklayan Farabi’ye göre evren aynı zamanda Tanrı’nın sonsuz cömertliğinin bir sonucudur. Tanrı Farabi’nin sisteminde herşeydir. Tanrı seven sevilen ve sevgidir. O bilen bilinen ve bilgidir. Tanrı herşey olduğuna ve hiçbir şeye ihtiyaç duymadığına göre Farabi bu noktada mümkün varlıkların varoluşları için Tanrı’nın yalnızca kendisini konu alan bilme faaliyetine başvurur. Buna göre yaratıklar Tanrı’ya en yakın ‘akıllar’ halinde Tanrı’dan çikip varlığa gelirler. Onun sudur türüm anlayışına göre Tanrı’nın kendi tözünü bilmesinden birinci akıl doğar; bu aklın Tanrı’yı bilmesinden ise ikinci akıl türer. Böylelikle ortaya sırasıyla 10 akıl çıkar; onuncu akıl etkin akıldır (aklı faal). Birinci aklın varlığı Tanrı dolayısıyla zorunlu ama kendi özünde mümkündür; ilk akıl kendini bu niteliğiyle bildiği için onun maddesinden birinci gök katı formundan da (suretinden de) o gök katının ruhu sudur eder. Böylelikle on akıldan her birinin karşılığı olarak bir gök katı türer. Madde de Tanrı’dan sudur etmiştir. Belirsizlik demek olan madde Tanrı’ya en uzak olan varlıktır.
Etkin Akıl insan ruhunun da nedenidir. İnsan anlayışında Farabi insanın ruh ve bedenden meydana geldiğini söyler. Bedenin yetkinliği ruhtan ruhun yetkinliği ise akıldan kaynaklanmaktadır. Ruhun başlıca görevleri eylem anlama ve algılamadır. Ona göre bitkisel hayvani ve insani olmak üzere üç tür ruh vardır. Bitkisel ruhun görevi bireyin yetişme ve gelişmesi ile soyun sürdürülmesi hayvansal ruhu görevi iyinin alınıp kötüden uzak durulması insani ruhun görevi ise güzelin ve yararlının seçilmesidir. Farabi ahlak anlayışında insanın akıl yoluyla iyi ve kötüyü ayırt edebileceğini savunur. İnsan için amaç mutluluk en büyük erdem de bilgeliktir. Farabi’ye göre en yüksek iyi olan mutluluk etkin akıl ile birleşmek yoluyla gerçekleşir. Zira insan kendisini anlamak için evreni anlamak evreni anlamak için de evrenin amacını kavramak durumundadır. Evrenin esas ve en yüksek amacını anlamak insan için gerçek mutluluktur.
İnsanın kendisini ve evrenin amacını anlamaya kalkışması ise bilim ve felsefe yapmakla ilgili bir şeydir. İnsan aklının en yüksek düzeyde yetkinleşmesi insan aklını Etkin Akıl’a yaklaştırır. Etkin akıl insan aklının yönelebileceği en yüksek hedeftir. Etkin akıl’a ulaşmak bu dünyada Gerçek Doğru İyi ve Güzeli ortaya çikaran felsefe bilim ve sanatla uğraşmak yoluyla olur. Böylelikle insan ruhunu temizler saflaştırır. İşte bu insan için ölümsüzlükle eşanlamlıdır. Bu yol Tanrı’ya yöneliş Tanrı’ya varış yoludur. Bu ise insan tadabileceği en yüksek mutluluktur. Farabi’ye göre etkin akıl’a yönelmek durumunda olan şanslı insanlar filozoflar bilim adamları peygamber ya da gerçek yönetici ve sanatçılardır. Demek ki doğrulara ulaşan filozof ve bilim adamı iyilikler meydana getiren gerçek yönetici güzellikler yaratan sanatçı ona göre birbirlerinden çok farklı olmayan insanlardır.
Filozof ve bilim adamı gerçeği ve doğruyu bilimsel yöntemle tanır. Yani o etkin akıl’a kendi yolundan giderek varır. Peygamber ve gerçek yönetici gerçeği ve doğruyu vahiy yoluyla bilir. Yani o da etkin akıl’a kendi yolundan giderek ulaşir. Farabi’nin bu düşüncesine göre bilim din ve felsefe birbirlerini ortadan kaldırmak yerine birbirlerini tamamlayan disiplinlerdir. Onlar yalnızca aynı gerçeğe ve doğruya etkin akıl’a ulaşmanın farklı yollarıdırlar.
FARABi:
“Hiç bir şey kendi kendisinin nedeni olamaz. Çünkü nedenin kendisi oluşandan öncedir.”
“Hiç bir şey kendiliğinden yok olmaz böyle olsaydı var olmazdı.”
“Erdemlerin en büyüğü bilimdir.”
“İnsan bazen bir tesadüfle güzel işler yapar. Bazen de bu güzel işleri isteyerek değil herhangi bir baskı altında yapmış olur. Böyle yapılan işler mutluluk getirmez.”
Son düzenleyen Safi; 9 Nisan 2016 09:17
woltka1001 - avatarı
woltka1001
Ziyaretçi
14 Mart 2012       Mesaj #14
woltka1001 - avatarı
Ziyaretçi
Türk asıllı İslam felsefecisi (Maveraünnehir, Farab, 870-Şam, 950).

Asıl adı Ebu Nasr Muhammed bin Muhammed bin Tahran bin Uzlug olan ve Batı kaynaklarında "Alpharabius" adıyla anılan Farabi (Türkistan’ın Farab [Otrar] kentinde doğduğu için Farabi [Farablı] diye anılır). İlk öğrenimini Farab’da, medrese öğrenimini Rey ve Bağdat’ta gördükten sonra, Harran’da felsefe araştırmaları yaptığı yıllarda tanıştığı Yuhanna bin Haylan’la birlikte Aristoteles’in yapıtlarını okuyarak gezimciler okulunun ilkelerini öğrendi. Halep’te Hemedani hükümdarı Seyfüddevle’nin konuğu oldu. Arap ülkelerinde yaşamış, Türk kimliğini ve Türk törelerini ölünceye kadar bırakmamış olan Farabi’yi anlatan kitaplar, İslam aleminde Ebul Hasan el-Beyhaki, İbn-el-Kıfti, İbn Ebu Useybiye, İbn el-Hallikan adlı yazarlar tarafından Farabi’nin ölümünden birkaç yüzyıl sonra gerçekleştirildi. Ama bu yapıtlar, birer araştırma olmaktan çok, Farabi’yle ilgili söylenceleri derliyor,bir felsefeciyle değil, bir ermişi açıklıyordu.

Aristotales’in ortaya attığı madde ve suret kavramını hiçbir değişiklik yapmadan benimseyen, eşyanın oluşumunda, yani yaradılışta madde ve sureti iki temel ilke olarak gören Farabi’nin fiziği de, metafiziğe bağlıdır. Buna göre, evrenin ve eşyanın özünü oluşturan dört öğe (toprak, hava, ateş, su) ilk madde olan el-aklül-faalden çıkmıştır Söz konusu dört öğe, birbirleriyle belli ölçülerde kaynaşır, ayrışır ve içinde bulunduğumuz evreni (el-alem) oluştururlar.

Farabi, ilimleri sınıflandırdı. Ona gelinceye kadar ilimler trivium (üçüzlü) ve quadrivium (dördüzlü) diye iki kısımda toplanıyordu. Nahiv, mantık, beyan üçüzlü ilimlere; matematik, geometri, musiki ve astronomi ise dördüzlü ilimler kısmına dahildi. Farabi ilimleri; fizik, matematik, metafizik ilimler diye üçe ayırdı. Onun bu metodu, Avrupalı bilginler tarafından kabul edildi.

Hava titreşimlerinden ibaret olan ses olayının ilk mantıklı izahını Farabi yaptı. O, titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıp çoğaldığını deneyler yaparak tespit etti.Bu keşfiyle musiki aletlerinin yapımında gerekli olan kaideleri buldu. Aynı zamanda tıp alanında çalışmalar yapan Farabi, bu konuda çeşitli ilaçlarla ilgili bir eser yazdı.

Farabi insanı tanımlarken “alem büyük insandır; insan küçük alemdir.” Diyerek bu iki kavramı birleştirmiştir. İnsan ahlakının temeli, ona göre bilgidir; akıl iyiyi kötüden ancak bilgiyle ayırır. İnsan için en yüksek en yüksek erdem olan bilgi, insan beyninin çalışması sonucu elde edilemez; çünkü tanrısaldır, doğuştandır (Vehbi). Bilimin ise üç kaynağı vardır: Duyu; akıl; nazar. Bilimler ikiye ayrılırlar: Kurumsal (nazari) bilimler; uygulamalı (ameli) bilimler. Ahlak, siyaset, müzik, matematik uygulamalı bilimlere girer. Toplumlarda öz bakımından ikiye ayrılırlar: Erdemli toplumlar ve erdemsiz toplumlar. Bu toplumları yöneltecek en kusursuz devletse, bütün insanlığı kapsayan dünya devletidir.

Eserleri ( Bu günkü Türkçe adlarıyla ):
İki Felsefeci Arasındaki Düşüncelerin Uzlaştırılması
Ele Alınan Kaynakların Kaynakları
Hikmetlerin Özleri
Erdemli Toplumun İlkeleri Üstüne Kitap
Aklın Anlamları
Bilimlerin Sayımı
Büyük Müzik Kitabı
Müziğe Giriş
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
27 Aralık 2012       Mesaj #15
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
Farabi (Avennasar) (870-940)

Batı'da Latinize edilmiş adıyla "al-Farabius" ya da "Avennasar" olarak tanınan Farabi, önde gelen Müslüman Filozoflardan birisidir. Ayrıca bir sufı ve bir tür müzisyen olarak tanınır. İslam düşüncesine büyük katkı¬sı, Yunan felsefesinin o dönem Müslümanlar'ınca ortaya atılan birçok kritik soruna nasıl yanıt ve destek verdiğini göstermesidir. İlk gerçek sistematik Müslüman filozoftur.

Farabi'nin tam adı Ebu Nasr Muhammed İbn Muhammed'in Tarhan ibn Uzlug'tur. Ancak Türkistan'ın Farab kentinde doğmuş olduğundan, el-Farabi olarak bilinir. Babasının Türk kökenine rağmen İran ordusuna askeri bir yetkili olduğu söylenir. Farabi'nin yaşamına ilişkin çok az bilgi olup elde olanlar tamamıyla güvenilir değildir. Yaklaşık olarak 870'de doğmuş ve ilk eğitimine ilişkin ayrıntılar belirsiz olsa da ilk yıllarını Arapça yanında Farsça ve Türkçe öğrenmeyle geçirmesinin yanı sıra fıkıh, hadis, tefsir eğitimi almıştır. Kırk yaşında Bağdat'a geçen Farabi, burada yirmi yıl yaşamıştır. Bu dönemde Bağdat, İslam dünyasının en¬telektüel ve kültürel merkezi olup burada Hıristiyan Nesturi âlimlerden mantık tahsil ederek antik Yunan filozoflarını özellikle de Aristo'yu öğrenmiştir. Farabi'nin döneminde Eflatun, Aristo ve sonraki Yunan şair¬lerinin büyük bölümü kısmen Doğu Hıristiyanlarınca Süryanice'ye çevrilmiştir. Politik otorite meselelerinin geniş ölçüde tartışıldığı 8.yydan 11.yy'la kadarki dönemde, Yunan felsefesine olan ilgi zirvesine ulaşmıştır. Farabi bu dönemde Bağdat'ta İhsaü'l-Ulum ve Tahsilu's-Saade gibi eserler kaleme almıştır.

Öyle görünüyor ki Farabi bir muallim olmuştur ve yaşamı¬nın büyük bölümünde sarayın himayesinin dışında kalsa da 942'de Bağdat'tan Suriye'ye oradan da Halep'e geçerek Hemdani hanedanından Seyfüddevle'nin sarayına saray müzisyeni olarak katılmıştır. Saray Şii'dir ve Farabi de Şii bir Müslümandır. Başlıca eserleri, özellikle de politik felsefe alanında olanları bu dönemde yazılmıştır. 950'de Şam'da yolculuk esnasında haramilerce öldürüldüğü söylenir. Farabi'ye yüzden fazla eser atfedilse de olasılıkla abartıdır ve bunlardan ancak küçük bir bölümü bize ulaşabilmiştir.

Ayrıca Aristo'nun mantıkla alakalı eserlerine olan şerhleri de içeren mantık ve dil felsefesi üzerine birçok eser kaleme almış ancak Aristo mantığı üzerine kendi yorumlarını geliştirmek yoluyla salt özet ve açık¬lamanın ötesine geçmiştir. Farabi'nin bir ilgisi de felsefi mantık ve sıra¬dan dilbilgisi arasındaki ilişkinin tam olarak sınırlarını çizmektir. Bu ilgi, özellikle Arap âlimler Arapça'ya olan çeviriler bağlamında Yunan felsefi mantığını anlamada sıkıntı çektikleri için yerinde bir durumdur. Farabi, mantığın ithal bir şey olmayıp kişi hangi dili benimserse benim¬sesin muhakeme için ortamın kuralları sağlayan bir tür evrensel dilbil¬gisi olduğunu, öte yandan dilbilgisinin belli bir kültürün diline özgü olduğunu belirtir. Bu açıdan dilbilgisi (gramer) ve mantık, biri evrensel diğeri özel iki farklı bilimdir. Farabi bir mantık anlayışının kişinin seçti¬ği dil ortamı yoluyla nasıl yorumlandığına bağlı olduğunu ortaya koyar. Mantığın doğruyu yanlıştan ayırmaya yardım ettiğini ve bir kılavuz ola¬rak da kişinin düşünce süreçlerinin nerede başlayıp nihai çıkarımlara nasıl ulaşacağını da göstererek Aristo mantığının adımlarını izlemiştir. Farabi, Eflatunu izleyerek tüm hakiki filozofların felsefelerini diğerleri¬ne aktarma göreviyle yükümlü olduklarını ve bu nedenle retorik, poe- tika ve diyalektik sanatlarının mantıkla aynı şekilde evrensel olmasa da felsefenin asli unsurları olduklarını belirtir. Çünkü bunlar bir filozofun insanların büyük çoğunluğuyla iletişim kurduğu araçlardır.

Farabi'nin mantık üzerine yazdıkları, ona Ortaçağ Müslüman fel¬sefecileri arasında bir ün sağlamıştır. Tarih felsefecisi İbni Haldun'un sözleriyle bu Farabi'ye Aristo'dan hemen sonra gelen "ikinci öğretmen" (muallim-i sani) unvanı verilişini haklı çıkarır. Bununla birlikte Farabi, politik felsefe alanına büyük önem vermiştir ve burada Eflatunun et¬kisi görülmektedir. Eflatunun filozof krallarca idare edilen mükemmel devlet kavramına Farabi de inanmış ve bu durum Şii dünya görüşünün imamın otoritesine olan vurgusuyla çok iyi örtüşmektedir. 10. yüzyıla Şia yüzyılı olarak atıfta bulunulur çünkü bundan sonra Şia'nın nüfuzu hayli yükselir. Halifenin -Sünni Müslümanların lideri- payitahtı Bağ¬dat yavaş yavaş yeni bir Şii askeri hanedan olan Büveyhiler (Buyiler) tarafından ele geçirilir ve Farabi hayattayken 12. İmam 941'de küçük gaybet'ten (gaybe-i Suğra) büyük gaybet'e (gaybe-i Kübra) geçer; dini ve politik otoriteye ilişkin ciddi sorunlar ortaya çıkar.

Farabi, Hz. Muhammed dahil tüm Peygamberlerin ilk ve önde gelen filozoflar olduklarına inanır. Çünkü -müminlerin aksine- gerçek filo¬zoflar ilahi bilgi anlamında "vahye" ulaşabilirler. Farabi'ye göre "Tanrı" Faal Akıla eşittir ve bu nokta Eflatunun muhakeme yoluyla "ulaşılan" İyinin Sureti kavramına zıt değildir. Tanrıya ilişkin bu "Faal Akıl" kav¬ramı, bir Neoplatonist Tanrı kavramından türer. Neoplatonizm Mısırlı Plotinus (Ö.270) ve öğrencileri tarafından kurulmuştur. Neoplatonizm en iyi biçimde Eflatuncu, Aristocu, Pisagorcu ve Stoacı düşünceyi bir araya getiren ve onları bir doğulu dini mistik dünya görüşüyle yeniden biçimlendiren bir Yunan felsefesi biçimi olarak tanımlanabilir. Arap Müslümanlar'ın Batı felsefesiyle ilk karşılaşmaları, doğrudan Eflatun ya da Aristo'nun eserleriyle değil İskenderiye'nin 641'de zapt edilmesiyle ortaya çıkan Neoplatonculukla olmuştur. İskenderiye, büyük kütüpha¬ne ve üniversiteleriyle antik dünyanın kültür merkezine dönüşmüştür. Araplar'ın bu antik metinleri çeviriye ilk başladıkları dönemde Eflatun, Aristo ve Neoplatonizm arasındaki farkın ne olduğu konusunda bir kafa karışıklığı olması söz konusudur. Yazarın kim olduğu konusunda yan¬lışlıklar söz konusu olmuştur.

Aşırı şekilde iyi olarak, bu iyiliğin kendisinden tıpkı güneş ışınları gibi "sudur" ettiği bir Kâmil varlık olan Tanrı, tam bir Neoplatonist kav¬ramdır. Bu sudurun sonucu yaratılış dereceleridir ancak Tanrı tarafından neden olunmayıp doğal bir "yan ürün" dürler. Kısaca ifade etmek gerekirse, insanların dünyası sudurun bu hiyerarşik sürecinde oldukça aşağıda bulunur; bununla birlikte insan ruhu Faal Aklın tahtıdır ve do¬layısıyla insanlar bile içlerinde ilahi bir "kıvılcım'a sahiptir. Ruh nihai olarak Faal Akıl'da bulunur ancak maddi bedene mecburdur. Tabi saadetle akledilebilir dünyayla ruhun yeniden birleşmesini karşılaştırır. Fakat buna ulaşmak için inziva ya da çileciliğe değil insanın ancak diğerleriyle etkileşim yoluyla bunu yerine getirebilecek bir "politik hayvan" olduğuna inanır. Dolayısıyla kişisel gerçekleştirme yalnızca toplumsal gerçekleştirmeyle mümkün olur ve bu kendi içinde eğer toplum daha önce böylesi bir mutluluk halini elde edenlerce yönetilirse mümkündür.

Farabi Aristo'yu izleyerek siyaset bilimin ana bilim olduğunu çün¬kü nihai amacının gerçek mutluluk olduğuna inanır. Dolayısıyla nasıl yaşamamız gerektiği ve ne tür bir toplumun mutluluk ve gerçekleştir¬meyi teşvik ettiğiyle alakalı olduğu için ahlaki bir yöne sahiptir. En çok bilinen eseri el-Medinetu'l Fazılada (942-943'te yazılmıştır) Farabi ideal devleti oluşturmak için gerekli bilgi olan siyasi bilginin ancak ilm-i si-yasetle elde edilebileceğini öne sürer. Aristo gibi Farabi de politik be¬ceriyi kişinin o becerinin doğru ve yanlışlarını öğrenerek gelişebildiği diğer hüner ve becerilerle eş tutar. Örneğin, iyi bir doktor, hünerinde iyi deneyim kazanmış ve gerekli bilgiye sahip kişidir. Aynı şekilde iyi bir politikacı işinde uzmanlaşan ve bu durumu sürdürmek için gerekli "bilgiyi" öğrenmiş kişidir. Kuşkusuz sorun iyi bir durumu sürdürmek için gerekli bilginin hasta bir kişiyi iyileştirmek için gerekli bilgiyle eşit olup olmadığıdır. Bu, Eflatun ve Aristo'ya karşı yöneltilen bir eleştiridir ancak zamanın çoğu Müslüman filozoflarının aksine, Farabi hem Eflatun hem de Aristo'nun öğretilerini eleştirmeksizin doğru olarak kabul etmiştir.

Yine felsefenin yalnızca bir seçkinler grubuna açık olduğunu ve Fi- lozof-kralların yönetici olacak birkaç kişi arasından seçildiğine inanan Eflatun gibi Farabi de felsefeye yetkin olan birkaç kişiyle dine ihtiyaç duyan çoğunluk arasında açık bir ayrımda bulunur. Eflatun ve Şii ke- lamcılar gibi Farabi, liderliği bilgiye (bilgi, yanılmaz olan bilgi anlamında anlaşılmalıdır) dayandırır. Farabi böylesi bir şeyin "hakiki" olduğunu ve bu hakikate ulaşmanın en iyi yönteminin felsefe yoluyla olacağını göz önünde bulundurarak felsefecilerin yönetme eylemi için en vasıflı ki¬şiler olduklarını ifade eder. Çünkü onlar nasıl yönetileceğini (insanlar için neyin en iyi olduğunu) bilirler. Bu elitist görüşe göre "sıradan insan¬lar" vahyin batini anlamını ve dolayısıyla Tanrının gerçek buyruklarını anlamada zihni kapasiteye sahip değildirler. Çünkü onlar Kuranı onun sembolik, metafizik anlamından ziyade lafzi bir düzeyde anlayabilirler. Yalnızca felsefenin araçlarında değil ayrıca fıkıh, kelam ve tasavvuf gibi îslami ilimlerdeki bilgilerinde de uzman olan elitler, İlahi bilgiye yakındırlar. Bir ölçüde Tanrının iradesine "iştirak" ederler. Bu, Şia'ya özgü imamların yeni bir vahiy getirmedikleri anlamında Tanrı tarafından geniş bir güç verilerek rehberlik edildikleri velayet kavramıdır. Ancak kâmil (mükemmel) yönetici olmadan hiçbir mükemmel kent olamaz. Farabi, Eflatun kadar pratik detaylara girmese de ikna becerileri ve ka- nıtlayıcı bilgi eğitimi alan yönetici olacak kişiler için gerekli eğitim sis¬temini ana hatlarıyla ifade etmede Eflatun un Devlet'ine atıfta bulunur. Eflatunun Devlet'i gibi el-Medinetul Fazıla ahlaki ve teorik bir model¬dir. Farabi'nin ideal devleti olarak İmamlarca idare edilen Şii devleti göz önünde bulundurduğu açıktır. Öte yandan Eflatun için yönetici, aslen belli bir kültür ya da inanç sisteminden çok esasen "akıl"dır. Bununla birlikte Farabi burada doğru olarak anlaşıldığı takdirde dinin akılla eş olduğu konusunda bir çelişki görmemektedir.

Farabi'nin mantık ve dil felsefesi üzerine, özellikle de dünyamıza dair anlayışımızda dilbilgisinin önemine ilişkin yazıları modern Anglo- Amerikan analitik felsefesi alanında asla yersiz olmayacaktır ve Farabi felsefesinin bu yönü (eserleri halen İngilizce'ye çevrilmektedir) etkile¬yici olarak tanınmaktadır. Müslüman, Yahudi ve daha küçük ölçüde Hıristiyan filozoflar arasındaki yüksek saygınlığının nedeni, onun felse¬fesinin bütününden çıkan şeyin görünürde birbirinden ayrı inançlarla tutarlı olması ve anlaşılır bir şekilde iletişim kurma niyetidir. Eflatuncu felsefenin gerçekten Şii İslam'la harmanlanma derecesi tartışılabilir olsa da onun ortaya koyduğu bağlantılar yalnızca entelektüel açıdan etkileyici olmakla kalmayıp ayrıca, örneğin, İmam Hüseyin'in 20.yy sonlarında İran'da bir "faziletli devlet" oluşturma çabalarında pratik işaretlere sahiptir. İbni Sina ve İbni Rüşd dahil birçok Müslüman filozof Farabi'ye borçlu olduklarını ifade etmişlerdir.



KAYNAK: İSLAMDA 50 ÖNEMLİ İSİM

Benzer Konular

9 Nisan 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
18 Ocak 2015 / Misafir Cevaplanmış
9 Ocak 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
4 Kasım 2014 / sivaslı58 Soru-Cevap