Yapısal İşlevselcilik
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Yapısal-işlevselcilik (İngilizce: Structural-functionalism), ontolojik olarak Holistik paradigma içerisinde değerlendirilebilir. Esas itibariyle metodolojik bir araç olarak sosyoloji disiplini içerisinde kullanılmakta olan bu yaklaşım; siyaset bilimi, antropoloji, psikoloji, sosyobiyoloji, sosyal psikoloji gibi disiplinler ve alt disiplinler bünyesinde sosyal bilimler alanında önemli bir hareket noktası konumundadır. 19. yy.da E. Durkheim'ın organizmacı toplum yapısı yaklaşımı ile bağlantılı olarak gelişen, ama asıl olarak işlevselci yaklaşımın devamı niteliğindeki bu metodolojik yaklaşım, özellikle 20. yüzyılda Talcott Parsons ile şekillenmiştir. Kuramsal çerçeve açısından antropoloji disiplinindeki en önemli kuramcıları Bronislaw Malinowski ve Alfred Radcliffe-Brown'dır. Sosyolojik gelişim çizgisinde bu yaklaşımın en önemli kuramcıları Herbert Spencer, Robert K. Merton ve David Keen'dir.
Jean Piaget'e göre;
Toplum
Yapısal işlevselci yaklaşıma göre toplumun çekirdeği bireydir. Toplumun alt sistemleri bireylerden müteşekkildir. Tek tek bireylerin bütünlüğü alt sistemleri, alt sistemlerin işlevsel bütünlüğü ise sistemi meydana getirir. Birey, toplumsal bir rol içerisinde ele alınır ve yapısal işlevselcilik bu role sahip bireye "aktör" demektedir. Birey aynı zamanda sahip olduğu role uygun bir statü içerisinde yer alır ve rol kavramı statü ile birlikte anlam kazanır. Durkheim büyük oranda A. Comte'un organizmacı pozitivizminden dayanak bularak toplumsal yapıyı organizma benzeri bir hal ile açıklamıştır. Yapısal işlevselci yaklaşımın en büyük temsilcilerinden Talcott Parsons'a göre de bu örnekten yola çıkılabilir.
Kıtalararası yaklaşım farkı
1. Amerikan sosyolojisinde yapısal işlevselcilik
Amerikan sosyolojisi esas olarak, tarihsel olaylara hapsolmak yerine olanı betimlemeyi, güncel toplumsalı çözümlemeyi amaçlar. Toplumsal bütünü parçalar halinde bütünden soyutlanmış biçimde analiz eder. Bu çözümlemeler esnasında analizler bireylere kadar indirgenir. Bireylere indirgenen güncel sosyolojik analizler ortaya psikolojik yaklaşımı çıkartır. Toplum bir işlevler bütünüyse, işlevler de incelenmelidir. Toplumdaki uyumun algılanabilmesi ve sürdürülebilmesi işlevsel yaklaşım ile mümkündür. Değişim farklılaşmadır. Toplum büyüyerek farklılaşır, fakat özünde değişmez. Farklılaşma:Yapıların değişmeye başlamasıyla,değişen işlevlere uygun yapıların oluşturulması veya işlevlerin o yeni yapılara uygun hale getirilmesidir.
2. Kıta Avrupası'nda yapısal işlevselcilik
Weber’in tesiriyle rasyonelleşmeye önem verilmiştir. Bu, bilim ve teknolojiden ve düşünce sisteminden kaynaklanır. Rasyonalizasyon, toplumsal sistemin temelindeki değer yargısı sisteminin oluşturduğu süreçtir. Değer yargısı sistemi bu yaklaşımda karizmatik niteliktedir. Mevcut toplumsal sistemin korunmasını amaçlar. Rasyonelleşme, değişimi zorlayan bir iç yönelmedir. Bununla birlikte toplumsal sistemin temelinde yatan değer yargısı sisteminin oluşturduğu ve biçimlediği uyum ve denge koşulları içinde yönlenen ve aynı zamanda koşullarla sınırlanan bir süreçtir. Denge ve uyum değişime karşıdır. Oysa çatışmacı bir yapı anlayışı değişimi gerekli kılar ve izahını kolaylaştırır.
Fransız orijinli post yapısalcı (postmodern) düşün dünyasına kadar uzanan bir işlev ve yapı sentezi özellikle dil, mikro olanın izahı ve genel soyutlamalara ulaşma, parçalı düşün gibi kuramsal tartışmalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Ferdinand de Saussure, Gilles Deleuze, Jacques Derrida, Jacques Lacan, Jean Baudrillard, Michel Foucault gibi dil ve yapı bütünlüğünden parçalı mikro iktidar alanına kadar ulaşan varsayımlar ve kuramlar bütününe şahit olmaktayız.
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar
Yapısal-işlevselcilik (İngilizce: Structural-functionalism), ontolojik olarak Holistik paradigma içerisinde değerlendirilebilir. Esas itibariyle metodolojik bir araç olarak sosyoloji disiplini içerisinde kullanılmakta olan bu yaklaşım; siyaset bilimi, antropoloji, psikoloji, sosyobiyoloji, sosyal psikoloji gibi disiplinler ve alt disiplinler bünyesinde sosyal bilimler alanında önemli bir hareket noktası konumundadır. 19. yy.da E. Durkheim'ın organizmacı toplum yapısı yaklaşımı ile bağlantılı olarak gelişen, ama asıl olarak işlevselci yaklaşımın devamı niteliğindeki bu metodolojik yaklaşım, özellikle 20. yüzyılda Talcott Parsons ile şekillenmiştir. Kuramsal çerçeve açısından antropoloji disiplinindeki en önemli kuramcıları Bronislaw Malinowski ve Alfred Radcliffe-Brown'dır. Sosyolojik gelişim çizgisinde bu yaklaşımın en önemli kuramcıları Herbert Spencer, Robert K. Merton ve David Keen'dir.
Jean Piaget'e göre;
"Yapısalcılık bir yöntemdir bir öğreti değildir, ancak öğretisel sonuçları çok olmuştur. Bir yöntem olduğundan uygulanabilirliği kısıtlıdır ve verimliliğinden dolayı başka yöntemlerle birleştirilmiştir."Kuramsal arka plan
"İnsan, gözü olduğu için görmez, görme işlevini yerine getirmek için göz oluşur."Üzerine düşünülen konu öncelikle toplum ve yapısıdır. Sosyal fenomenlerin tahlilinde toplum yapısı ve işlevleri ortaya konulur. Başlıca şu sorulara verilebilecek cevaplar çerçevesinde bilimsel nitelik bu bakış açısıyla şekillenir: Sistem ne üzerinde yoğunlaşmıştır, işleyiş biçimi, değişimin nasıl gerçekleştiği ve üretilenin ne yönde çıktılar verdiği. Bu kuram çerçevesinde toplumun yapısı ve işlevleri dikkate alınır. Önemli olan ve ortaya konulmaya çalışılan, toplumun bir bütünlük içerisinde kendi sürekliliğini sağlamasının izahıdır. Organik toplum modeli baz alınarak sıklıkla izah edilmektedir. Bu konu "toplum" alt başlığında ayrıca ele alınmaktadır. İşlevselci yaklaşım statükodan yana olmaktan öte, değişimi vurgulamak istemez. Değişim; toplumsal sistemi, parçalar arasındaki bütünleyici ahengi yıpratabilir hatta bozabilir. Bu durumda toplumsal işlev yıpranacak ve kendisini yeniden inşa edecek ve düzene oturtacaktır. Çatışma da benzer şekilde sistemin işleyişi, düzeni ve sürekliliği için kaçınılması gereken bir durumdur. İşlevselcilik bu temel düşünüş üzerinden hareket ettiği için statükocu olarak nitelendirilmektedir.
Toplum
Yapısal işlevselci yaklaşıma göre toplumun çekirdeği bireydir. Toplumun alt sistemleri bireylerden müteşekkildir. Tek tek bireylerin bütünlüğü alt sistemleri, alt sistemlerin işlevsel bütünlüğü ise sistemi meydana getirir. Birey, toplumsal bir rol içerisinde ele alınır ve yapısal işlevselcilik bu role sahip bireye "aktör" demektedir. Birey aynı zamanda sahip olduğu role uygun bir statü içerisinde yer alır ve rol kavramı statü ile birlikte anlam kazanır. Durkheim büyük oranda A. Comte'un organizmacı pozitivizminden dayanak bularak toplumsal yapıyı organizma benzeri bir hal ile açıklamıştır. Yapısal işlevselci yaklaşımın en büyük temsilcilerinden Talcott Parsons'a göre de bu örnekten yola çıkılabilir.
Kıtalararası yaklaşım farkı
1. Amerikan sosyolojisinde yapısal işlevselcilik
Amerikan sosyolojisi esas olarak, tarihsel olaylara hapsolmak yerine olanı betimlemeyi, güncel toplumsalı çözümlemeyi amaçlar. Toplumsal bütünü parçalar halinde bütünden soyutlanmış biçimde analiz eder. Bu çözümlemeler esnasında analizler bireylere kadar indirgenir. Bireylere indirgenen güncel sosyolojik analizler ortaya psikolojik yaklaşımı çıkartır. Toplum bir işlevler bütünüyse, işlevler de incelenmelidir. Toplumdaki uyumun algılanabilmesi ve sürdürülebilmesi işlevsel yaklaşım ile mümkündür. Değişim farklılaşmadır. Toplum büyüyerek farklılaşır, fakat özünde değişmez. Farklılaşma:Yapıların değişmeye başlamasıyla,değişen işlevlere uygun yapıların oluşturulması veya işlevlerin o yeni yapılara uygun hale getirilmesidir.
2. Kıta Avrupası'nda yapısal işlevselcilik
Weber’in tesiriyle rasyonelleşmeye önem verilmiştir. Bu, bilim ve teknolojiden ve düşünce sisteminden kaynaklanır. Rasyonalizasyon, toplumsal sistemin temelindeki değer yargısı sisteminin oluşturduğu süreçtir. Değer yargısı sistemi bu yaklaşımda karizmatik niteliktedir. Mevcut toplumsal sistemin korunmasını amaçlar. Rasyonelleşme, değişimi zorlayan bir iç yönelmedir. Bununla birlikte toplumsal sistemin temelinde yatan değer yargısı sisteminin oluşturduğu ve biçimlediği uyum ve denge koşulları içinde yönlenen ve aynı zamanda koşullarla sınırlanan bir süreçtir. Denge ve uyum değişime karşıdır. Oysa çatışmacı bir yapı anlayışı değişimi gerekli kılar ve izahını kolaylaştırır.
Fransız orijinli post yapısalcı (postmodern) düşün dünyasına kadar uzanan bir işlev ve yapı sentezi özellikle dil, mikro olanın izahı ve genel soyutlamalara ulaşma, parçalı düşün gibi kuramsal tartışmalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Ferdinand de Saussure, Gilles Deleuze, Jacques Derrida, Jacques Lacan, Jean Baudrillard, Michel Foucault gibi dil ve yapı bütünlüğünden parçalı mikro iktidar alanına kadar ulaşan varsayımlar ve kuramlar bütününe şahit olmaktayız.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!