Arama

Dekartçılık (Descartesçılık)

Güncelleme: 28 Aralık 2012 Gösterim: 4.778 Cevap: 2
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
16 Haziran 2011       Mesaj #1
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Dekartçılık (Descartesçılık)
Sponsorlu Bağlantılar

Fransız filozofu Descartes'ın ve ardıllarının felsefî anlayışı.

Bu anlayışın temelinde Descartes'ın kendi yaşamını baştan sona gözden geçirmesi ve bu çaba içinde olumlu kuşkuculuk diyebileceğimiz bir yöntemle bilgi kuramını temellendirmesi yatar.

Descartesçı yöntem anlayışının tarihsel temeli, usun yönetimi için gereken kuralların saptanmasıyla atılır. Dünyanın en iyi paylaştırılmış şeyi olarak tanımlanan us, ancak iyi yönetildiği zaman bilgiye ulaşmada etkili olacaktır. Descartes'ın kuşkuculuk öncesinde ortaya koyduğu bu yöntem anlayışı, bütün ve parça ilişkisinin doğru olarak görülebilmesine dayanır. "En basit şeyleri en karmaşık şeylerden ayırmak" bu yöntemin temel kuralı gibidir. Descartes bilgiye ulaşmada sezgiyi başlıca yönelim olarak belirlerken, sezgiyi bu yöntem anlayışı içinde en basiti ele geçirebilecek bir güç olarak koyar.

Amaç her zaman basiti bulmak, ayrıca karmaşığı basitleştirmektir. "Zor şeylerin güzelliğine inanmak, ölümlülerin ortak yanlışıdır" der Descartes. Ona göre zihnin bir anlık çabasına karşılık olan sezgisel düşünce en apaçık, bu yüzden en kesinlikli bilgidir, basitin bilgisidir. Bilgiye ulaşmada sezgi baş yeri alsa da yeterli olmayacak, bilimsel çaba tümdengelimle, bir ölçüde de sayma diye adlandırılabilen tümevarımla desteklenecektir. Tümdengelimde bir ögeden bir ögeye geçiş çok zaman sezgiye gereksinme duyuracaktır.

Bu yöntem Descartes'ta bütün yönleriyle belirlenmiş bir yöntem değildir. Descartes, zamanla, doğru bilgiye ulaşma yollarını göstermeden önce, bilginin temelini tartışma gereksinmesi duymuştur. Bu konuda onun çıkış noktası kuşku olacaktır. Descartes tüm yaşamına, yaşamı boyunca edindiği tüm bilgilere, giderek düşünebileceği her şeye kuşkuyla yönelirken, her zaman her şeyden kuşkulanabileceğini ama kuşkulanan ben'inden kuşkulanamayacağını görerek sarsılmaz bilgi temeline ulaşmış olur. Bu temel "düşünüyorum, demek ki varım" (cogito ergo sum) yargısıyla beliren "ben" temelidir. Bu "düşünüyorum" deneyi böylece Descartes felsefesinin dayanağı olur. Descartes bu ben'den Tanrı'ya ulaşacaktır. "Tanrı ile hiçlik arasında bir orta yer" oluşturan insan, ben'i bulduktan sonra en yetkin şeyin fikrine, Tanrı fikrine ulaşır. Zaten tüm bilme çabası doğuştan fikirlere ulaşma ya da doğuştan fikirlerin bilgisine varma, buna bağlı olarak da yeni fikirler elde etme çabasıdır. Edinilmiş fikirler elbette doğuştan fikirlerin ışığında oluşan, oluşturulması gereken fikirlerdir. Bu da duyu verilerinin usla değerlendirilmesi anlamına gelir. İkinci evrede bilgisine ulaştığımız Tanrı, "yüce, ölümsüz, sonsuz, değişmez, tam bilen, tam güçlü, kendi dışındaki her şeyin yaratanı" olan Tanrı, bu nitelikleriyle sonsuz bir tözdür. Sonlu töz sonsuz tözün yaratıcısı olamayacağına göre insan Tanrı'nın yaratıcısı olamaz. "Bu sonsuz töz, kendi fikrini bana vermedikçe onun fikri bende olmayacaktır." Maddesel şeylerin etkin nedeni de bu Tanrı'dır.

Ruh dünyası ile madde dünyasını kesinlikle birbirinden ayıran Descartes'a göre maddesel şeylerin iki niteliği vardır: devinim ve geometrik uzam. Filozof maddesel olguların tümünü devinimle açıklar. Ona göre tüm devinimin temelinde mekanik düzen yatmaktadır. Tanrısal kaynaklı ruh bu mekanik düzene nasıl yerleşmiştir? Descartes madde dünyasını ruh dünyasından ayırırken, onları ancak insan beyninde, "kozalaksı bez"de birbirine kavuşturur. Bu kavuşma usçu Descartes felsefesinin ussal olmayan bir açıklamasıdır. Descartes'a göre cisimlerin özü uzamdır ve madde, biryapılı cisimsel kitledir. Bunun yanında Descartes evrenin üç ögeden oluştuğunu bildirir. Bu üç ögenin karışımı nesnelerin oluşumunu açıklarken, atomların varlığı da benimsenir. "Herkesin atom dediği ve güneş ışıklarında görülebilen o cisimcikler", ögelerin parçacıklarından başka bir şey değildir. Toprağın parçaları havanınkine göre, havanın parçaları ateşinkine göre çok büyüktür.

Descartes bu yöntemci filozof tutumu içinde ahlâk sorunlarıyla ilgilenmemiştir. Yalnız yaşamının sonlarında kaleme aldığı "Les Passions de l'Ame" (Ruhun Tutkuları) tutucu bir ahlâk anlayışını ortaya koyar. Bu ahlâk anlayışı ahlâkı toplumsallıktan uzak tutar, çünkü insan ancak kendi yaşamına egemen olabilir, o da bir ölçüde. Bu ahlâkın temelinde, Stoacı ahlâkın, gelişime, toplumsallığa kapalı yanları vardır.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi


GüNeSss - avatarı
GüNeSss
Ziyaretçi
1 Ekim 2011       Mesaj #2
GüNeSss - avatarı
Ziyaretçi
Dekartçılık (Decartesçılık)

Sponsorlu Bağlantılar
Descartes, düşünsel felsefenin büyük çapta aşamacılarından biridir. Antikçağ Yunan, şüpheciliğinden yüzyıllarca sonra şüpheciliği temel bir yöntem olarak kullanmış ve bunu analitik geometri adı verilen matematiksel bir kesinlikle uygulamaya çalışarak yepyeni doğrulara varmayı denemiştir. Temel yöntem, şöyle özetlenebilir: önce bir ilke olarak, edinilmiş bütün bilgilerinden şüphe etmeliyim ve onları bir yana bırakarak ilk ve sağlam yeni bir düşünceden yola çıkmalıyım. İnsanların bütün düşünceleri birbirine bağlıdır, birbirinden çıkar. Bir düşünmeyi doğuran ondan önce gerçekleşmiş başka bir düşüncedir. Düşünceler bir neden sonuç zinciri içerisinde sürüp gider(mekanizm) öyleyse sırayı titizlikle kovalarsam doğru olmayan bir düşünceyi doğru sanmaktan sakınarak düşünce zincirinin arasına yanlış bir düşünce karıştırmazsam doğru olana ulaşabilirim. Bu durumda benim için kesin olan tek şey şüphe etmektir. Bütün bilgilerden şüphe etmek, düşünmektir. Düşünmekse var olmaktır. Öyleyse, var olduğumda şüphesizdir. Düşünüyorum öyleyse varım.şüphe edemeyeceğim ilk ve sağlam bilgim budur. Şimdi, neden sonuç zincirini titizlikle kovalayarak, bütün öteki bilgileri bu temelden çıkarabilirim.

Descartes’in başlıca öğretileri şunlardır.

1)Gerçeklik, özü düşünme, olan zihin ile özü üç boyutlu uzam olan madde biçiminde ikiye ayırabilir.

2)Tanrı, zihin ve madde kavramları doğuştan gelir ve deneyimden kaynaklanmaz.

3)Felsefede doğruya erişmenin yanılmaz yöntemi, şüphe edilemez, açık ve seçik bir önerme ya da kavramlara ulaşıncaya değin her şeyden şüphe etmektir.

Descartesçi düşünürlerin çoğu Descartes’in “ Düşünüyorum, öyleyse varım” deyişinde anlatımını bulan, düşünen öznenin düşündüğünden, dolayısıyla var olduğundan şüphe edemeyeceği yöntemindeki önermenin, ilk ve açık seçik doğru olduğu görüşünde birleşir. Gene Descartesçilerin büyük bir bölümü , bu ilk doğru temelinde yalnızca usa dayalı bir felsefede ve bilim sisteminin kurulabileceği görüşündedir. Buna bağlı olarak Dekartçılık bütünüyle usa bir metafizik geliştirilebileceğini savunur.

kaynak
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
taklım - avatarı
taklım
Ziyaretçi
28 Aralık 2012       Mesaj #3
taklım - avatarı
Ziyaretçi
Dekartçılık
Fransız düşünürü Descartes'ın felsefesi. Fransız düşünürü Rene Descartes, düşünsel felsefenin büyük çapta aşamacılarından biridir. Antikçağ Yunan şüpheciliğinden yüzyıllarca sonra şüpheciliği temel bir yöntem olarak kullanmış ve bunu analitik geometri adı verilen matematiksel bir kesinlikle uygulamaya çalışarak yepyeni doğru'lara varmayı denemiştir.

Temel yöntemi şöyle özetlenebilir: Önce, bir ilke olarak, edinilmiş bütün bilgilerimden şüphe etmeliyim ve onları bir yana bırakarak ilk ve sağlam yeni bir düşünceden yola çıkmalıyım. İnsanların bütün düşünceleri birbirine bağlıdır, birbirinden çıkar; bir düşünceyi doğuran ondan önce gerçekleşmiş başka bir düşüncedir. Düşünceler bir neden-sonuç zinciri içinde sürüpgider (mekanizm). Öyleyse, sırayı titizlikle kovalarsam, doğru olmayan bir düşünceyi doğru sanmaktan sakınarak düşünce zincirinin arasına yanlış bir düşünce karıştırmazsam doğru olana ulaşabilirim. Bu durumda benim için kesin olan tek şey şüphe etmektir, bütün bilgilerden şüphe etmek gerektiği benim için şüphesizdir. Şüphe etmek, düşünmektir; düşünmekse var olmaktır. Öyleyse, var olduğum da şüphesizdir. Düşünüyorum, şu halde varım. Şüphe edemeyeceğim ilk ve sağlam bilgim budur. Şimdi, neden-sonuç zincirini titizlikle kovalayarak, bütün öteki bilgileri bu temelden çıkarabilirim.

Görüldüğü gibi, Descartes'ın, kendinden sonraki idealist ve materyalist bütün düşünce kuşaklarını etkileyen kendine özgü bir çıkış noktası vardır; BEN. Felsefeyi özne'den yola çıkarmak geleneğinin kurucusu Descartes'dır. Bu gelenek, birbirlerinden farklı biçimlerde; Berkeley, Kant, Fichte, Hegel, Husseri, Brunschvig, John Stuart Mill, William James, Comte, Kirkegaard, Heidegger, Sartre, Camus'ye kadar idealist bir doğrultuda; Leroy, Cabanis, La Mettrie, Diderot'ya kadar materyalist bir doğrultuda gelişmiştir. Bir bakıma antikçağ Yunan felsefesinin ünlü bilgicisi Protagoras da, "İnsan her şeyin ölçüsüdür" demekle ben' den yola çıkmaktadır. Ama Protagoras'ın ben'i duyan ben, Descartes’in ben'iyse düşünen ben'dir.

Descartes’in, kendinden sonraki kuşakları etkileyen ve uyaran ikinci yeniliği özdek'le özdek olmayan'ı kesinlikle birbirinden ayırmasıdır. Descartes felsefesinin, idealist ve materyalist, her iki doğrultuya imkan veren niteliği de bu kesin ayırmadır (düalizm). Anaksagoras'dan, Platon'dan Descartes'a kadar sürüpgelen bütün ikicilikler temelde bircidirler; örneğin, Anaksagoras'ın nus'u aslında pek özel yapılı, ince bir özdektir. Platon'a göre gerçek olan tek şey idea'dır. Descartes'a göreyse, gerçek olan iki şey vardır: Ruh ve beden. Descartes'ın kendine özgü bir kesinlikle saptadığı bu ayrıtürdenlik, metafizikle fiziğin (teleolojik felsefeyle doğa felsefesinin) alanlarını kesin olarak ayırmıştır.

Descartes, fiziğinde, özdeğin kendiliğinden yaratıcı gücünü görmüş ve mekanik devimi onun yaşamsal eylemi olarak düşünmüştü. Fizik anlayışını, metafizik anlayışından kesinlikle ayırmıştı. Fizik anlayışının içinde özdek tek töz, varlığın ve bilginin biricik nedenidir. Fransız mekanikçi özdekçiliği onun fizik anlayışına bağlanır. İzdaşları, meslek gereği, metafizik karşıtı, eşdeyişle fizikçi oldular". Toplumsal yaşamda gittikçe önem kazanmaya başlayan makineleşme, Descartes için, uyarıcı bir çeşit kesinliği ve değişmezliği dilegetirmektedir.

Bozuk olmayan makine, daima, belli nedenlerle devinerek belli sonuçları vermektedir. Öyleyse, Tanrılık düşünceyi de içine alan evren, bir makine düzeni olmalıdır. Descartes'a göre her düzen bir makine düzeni, her devim de bir mekanik devimdir. Öyleyse devim, yerkaplama ve yerdeğiştirme'den ibarettir. Yerkaplama, özdeğin temel niteliğidir; yerkaplamayan özdek olamaz. Bu yer'siz özdek olmak demektir, öyleyse özdeksiz de yer olamaz. Bundan zorunlu olarak şu sonuç çıkar ki, evrende özdeksiz yer —eşdeyişle boşluk ve yersiz özdek— eşdeyişle atom yoktur. Öyleyse evren özdekle doludur ve devim özdeğin kendiliğinden yaratıcı gücüdür. Bu zorunlu sonuç da, katıksız bir özdekçilik anlayışıdır. Nitekim Fransız özdekçileri bu kartezyen temele dayanarak gelişmişlerdir.

Descartes'a göre yerkaplama'nın üç niteliği vardır: Bölünebilirlik, biçimlcnebilirlik, devinebilirlik. Görüldüğü gibi, bölünebilirlik ve biçimlenebilirlik bir devim işidir. Bölünebilirlik bir ayrılma devimi, biçimlenebilirlik de bir ayrılma ve birleşme devimidir; öyleyse yerkaplama'nın (özdek) tüm ve temel niteliği devim'dir. Evrende atom (bölünemez) yoktur demek, özdeğin sonsuzca bölünebilirliğini söylemektir ki Descartes burada da çağdaş fiziğe uç vermektedir. Bundan başka Descartes, insanbilimde, özdekle ruhun bütün parçalarıyla birleşmiş olduklarını da kabul etmektedir (Descartes, Traite des Passions).

Çağdaşı Leroy, haklı olarak, onu, asıl düşüncelerini gizlemekle suçlamış; Descartes de bu suçlamaya karşı isteksizce direnmiştir. Bütün bunlara rağmen Descartes'ın usçu ve idealist bir temele dayandığı gerçektir. Çünkü bütün ger çeklerden şüphelendiği halde usundan şüphelenmemiş ve bütün gerçekleri yeniden usuyla kurmaya çalışmıştır.