Ziyaretçi
Dekartçılık (Descartesçılık)
Sponsorlu Bağlantılar
Fransız filozofu Descartes'ın ve ardıllarının felsefî anlayışı.
Bu anlayışın temelinde Descartes'ın kendi yaşamını baştan sona gözden geçirmesi ve bu çaba içinde olumlu kuşkuculuk diyebileceğimiz bir yöntemle bilgi kuramını temellendirmesi yatar.
Descartesçı yöntem anlayışının tarihsel temeli, usun yönetimi için gereken kuralların saptanmasıyla atılır. Dünyanın en iyi paylaştırılmış şeyi olarak tanımlanan us, ancak iyi yönetildiği zaman bilgiye ulaşmada etkili olacaktır. Descartes'ın kuşkuculuk öncesinde ortaya koyduğu bu yöntem anlayışı, bütün ve parça ilişkisinin doğru olarak görülebilmesine dayanır. "En basit şeyleri en karmaşık şeylerden ayırmak" bu yöntemin temel kuralı gibidir. Descartes bilgiye ulaşmada sezgiyi başlıca yönelim olarak belirlerken, sezgiyi bu yöntem anlayışı içinde en basiti ele geçirebilecek bir güç olarak koyar.
Amaç her zaman basiti bulmak, ayrıca karmaşığı basitleştirmektir. "Zor şeylerin güzelliğine inanmak, ölümlülerin ortak yanlışıdır" der Descartes. Ona göre zihnin bir anlık çabasına karşılık olan sezgisel düşünce en apaçık, bu yüzden en kesinlikli bilgidir, basitin bilgisidir. Bilgiye ulaşmada sezgi baş yeri alsa da yeterli olmayacak, bilimsel çaba tümdengelimle, bir ölçüde de sayma diye adlandırılabilen tümevarımla desteklenecektir. Tümdengelimde bir ögeden bir ögeye geçiş çok zaman sezgiye gereksinme duyuracaktır.
Bu yöntem Descartes'ta bütün yönleriyle belirlenmiş bir yöntem değildir. Descartes, zamanla, doğru bilgiye ulaşma yollarını göstermeden önce, bilginin temelini tartışma gereksinmesi duymuştur. Bu konuda onun çıkış noktası kuşku olacaktır. Descartes tüm yaşamına, yaşamı boyunca edindiği tüm bilgilere, giderek düşünebileceği her şeye kuşkuyla yönelirken, her zaman her şeyden kuşkulanabileceğini ama kuşkulanan ben'inden kuşkulanamayacağını görerek sarsılmaz bilgi temeline ulaşmış olur. Bu temel "düşünüyorum, demek ki varım" (cogito ergo sum) yargısıyla beliren "ben" temelidir. Bu "düşünüyorum" deneyi böylece Descartes felsefesinin dayanağı olur. Descartes bu ben'den Tanrı'ya ulaşacaktır. "Tanrı ile hiçlik arasında bir orta yer" oluşturan insan, ben'i bulduktan sonra en yetkin şeyin fikrine, Tanrı fikrine ulaşır. Zaten tüm bilme çabası doğuştan fikirlere ulaşma ya da doğuştan fikirlerin bilgisine varma, buna bağlı olarak da yeni fikirler elde etme çabasıdır. Edinilmiş fikirler elbette doğuştan fikirlerin ışığında oluşan, oluşturulması gereken fikirlerdir. Bu da duyu verilerinin usla değerlendirilmesi anlamına gelir. İkinci evrede bilgisine ulaştığımız Tanrı, "yüce, ölümsüz, sonsuz, değişmez, tam bilen, tam güçlü, kendi dışındaki her şeyin yaratanı" olan Tanrı, bu nitelikleriyle sonsuz bir tözdür. Sonlu töz sonsuz tözün yaratıcısı olamayacağına göre insan Tanrı'nın yaratıcısı olamaz. "Bu sonsuz töz, kendi fikrini bana vermedikçe onun fikri bende olmayacaktır." Maddesel şeylerin etkin nedeni de bu Tanrı'dır.
Ruh dünyası ile madde dünyasını kesinlikle birbirinden ayıran Descartes'a göre maddesel şeylerin iki niteliği vardır: devinim ve geometrik uzam. Filozof maddesel olguların tümünü devinimle açıklar. Ona göre tüm devinimin temelinde mekanik düzen yatmaktadır. Tanrısal kaynaklı ruh bu mekanik düzene nasıl yerleşmiştir? Descartes madde dünyasını ruh dünyasından ayırırken, onları ancak insan beyninde, "kozalaksı bez"de birbirine kavuşturur. Bu kavuşma usçu Descartes felsefesinin ussal olmayan bir açıklamasıdır. Descartes'a göre cisimlerin özü uzamdır ve madde, biryapılı cisimsel kitledir. Bunun yanında Descartes evrenin üç ögeden oluştuğunu bildirir. Bu üç ögenin karışımı nesnelerin oluşumunu açıklarken, atomların varlığı da benimsenir. "Herkesin atom dediği ve güneş ışıklarında görülebilen o cisimcikler", ögelerin parçacıklarından başka bir şey değildir. Toprağın parçaları havanınkine göre, havanın parçaları ateşinkine göre çok büyüktür.
Descartes bu yöntemci filozof tutumu içinde ahlâk sorunlarıyla ilgilenmemiştir. Yalnız yaşamının sonlarında kaleme aldığı "Les Passions de l'Ame" (Ruhun Tutkuları) tutucu bir ahlâk anlayışını ortaya koyar. Bu ahlâk anlayışı ahlâkı toplumsallıktan uzak tutar, çünkü insan ancak kendi yaşamına egemen olabilir, o da bir ölçüde. Bu ahlâkın temelinde, Stoacı ahlâkın, gelişime, toplumsallığa kapalı yanları vardır.
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi