Arama

Hologram (Holografi) Nedir?

Güncelleme: 2 Şubat 2017 Gösterim: 8.257 Cevap: 2
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
31 Ekim 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Bir odadaki eşyalara bakar­ken yerimizi biraz değiştirirsek gördüğümüz manzara da değişir. Örneğin bir noktadan baktığımızda masanın arkasında kaldığı için görünmeyen sandalyeyi biraz yana çekildiği­mizde görebiliriz. Ama bulunduğumuz yer­den odanın bir fotoğrafını çekersek, yalnızca objektifin sabit bir açı altından görebildiği nesnelerin görüntüsünü elde ederiz. Yani bu fotoğraf bize odanın üçboyutlu bir görüntüsü­nü veremez. Stereoskopik fotoğraf makinele­riyle derinlik duygusu yaratan kabartma fo­toğraflar çekilebilir. Ama gerçek anlamda "üçboyutlu fotoğraf" çekme yöntemini 1948'de Macar asıllı İngiliz fizikçi Dennis Gabor (1900-79) bulmuş ve bu üçboyutlu fotoğraflara hologram, bulduğu yönteme de holografi adını vermiştir.

Sponsorlu Bağlantılar

hologramen7


Normal bir fotoğrafta görüntünün ayrıntıla­rını belirleyen yalnızca aydınlık ve karanlık noktaların dağılımıdır. Bu aydınlık ve karan­lık noktaların oluşması da fotoğrafı çekilecek nesneden yansıyarak filmin duyarlı katmanı­na gelen ışığın şiddetine bağlıdır; fotoğrafta, nesnenin ışığı çok yansıtan noktaları aydınlık, az yansıtan noktaları da karanlık olarak beli­rir. Holografi yönteminde ise yansıyan ışığın şiddetindeki bu farklılıklardan başka ışık dal­galarının girişimi de kaydedilir. Görüntünün üçboyutlu olmasını sağlayan ya da kabartma duygusunu veren de işte bu girişim olayıdır. Eğer iki ışık dalgasının tepesi üst üste binerse fotoğraf filminde aydınlık bir çizgi oluşur. Buna karşılık bir dalganın tepe­si ile öbür dalganın çukuru karşılaştığında filmde karanlık bir çizgi belirir. Böylece filmin üzerinde oluşan bu "girişim deseni" yalnızca ışık şiddetinin dağılımını değil, nes­neye ilişkin bütün yön ve derinlik bilgilerini de taşır. Ama dağınık ve gelişigüzel biçimde yayılan ışık dalgalarının girişimi de düzensiz ve rastgele olacağından, fotoğrafçılıkta nesne­leri aydınlatmak için yeterli olan güneş ışığı ya da flaş ışığı gibi normal ışık kaynaklan holog­rafi için elverişli değildir. Bunun yerine, tek dalga boyunda (tek renkli) ve dağılmadan yayılan dar demetler halinde ışık üretebilen çok güçlü ışık kaynaklan kullanmak gerekir.
Holografi yönteminin bir özelliği de fotoğ­raf makinesi kullanmaksızın görüntünün fil­me ya da başka bir duyarlı katmana kaydedil-mesidir. Bunun için, ışık kaynağından çıkan ışık demeti yansaydam bir aynayla ikiye bölünür. Bir bölümü aynadan yansıyarak doğrudan fotoğraf filmine ulaşır. Öbürü de aynanın içinden geçerek nesneyi aydınlattık­tan sonra gene filmin üzerine düşer. Ama nesnenin çeşitli noktalarından yansıyarak ve kırılarak gelen bu ışık demeti ile doğrudan aynadan yansıyan demet filme aynı anda ulaşamayacağı için, bu iki demet arasında faz farkları ortaya çıkar. Bu ışık demetlerinin fotoğraf filmi üzerindeki girişimi, iç içe geç­miş parlak ve karanlık çizgilerden oluşan çok karmaşık bir ağ çizer. Girişim saçakları denen bu çizgiler ne çıplak gözle görülebilir, ne de film banyo edildiğinde bildiğimiz bir fotoğraf görüntüsü oluşturur. Gerçekten de hologram bu aşamadayken yalnızca gri renktedir ve yü­zeyinde nesneye hiç benzemeyen karışık çiz­gilerden başka bir şey yoktur. Ama hologramı eşfazlı bir ışıkla arkadan aydınlatıp karşıdan baktığımızda aynı nesneyi üçboyutlu olarak görürüz. Üstelik gözümüzü bu görüntüden ayırmadan başımızı hafifçe sağa sola çevirdi­ğimizde nesnenin görüntüdeki konumu da de­ğişir.
Holografi düşüncesi 1948'de doğdu, ama ancak laserin bulunmasından sonra önem kazanabildi. Çünkü laserden önce eşfazlı dalgalar üretebilen çok güçlü bir ışık kaynağı yoktu. 1965'te ABD'de, Michi-gan Üniversitesi'nden Emmett N. Leith ile Juris Upatnieks laser ışığından yararlanarak ilk hologramları elde ettiler. Bugün mühen­dislik alanında çok değerli uygulamaları olan holografi yöntemi ileride üçboyutlu görüntü oluşturan renkli televizyonların yapımında da yararlı olabilir. Üstelik laser ışığı çok küçücük bir noktaya odaklanabildiği için, pek çok basılı belge tek bir hologram üzerine kaydedi­lebilir ve böylece hologram yakın bir gelecek­te bilgi depolama aracı olarak mikrofilmin yerini alabilir.

Holografi, lazer ışınlarına dayanılarak gerçekleştirilen üç boyutlu görüntü işlemine verilen addır. Uzayda bir cismin varlığına ait enformasyon bize genellikle ses veya ışık dalgaları halinde ulaşır. Holografi, cisimlerden gelen dal­galardaki enformasyonu belirli bir şekilde depo edip bu enformas­yonda hiçbir kayıp olmadan tekrar ortaya çıkartmayı sağlayan bir tekniktir. Tekniğe «Holografi» adını bu konuda ilk çalışmaları yapan Dennis Gabor vermiştir. Yunancada «holos» bütün anlamına gel­mektedir. Hologram bir cisimden gelen dalgaya ait toplam enfor­masyonu yani hem genlik hem faz değerlerini kaydeder. İstendiğinde bu kayıt ortamından orijinal dalga yeniden elde edilir.
Gabor 1948 de yayınlanan ilk makalesinde holografik kayıt esas­larını ortaya koymuştur. Normal fiziksel detektörler ve kayıt ortam­ları sadece dalga şiddeti U2 ye hassas olduklarından tp fazı kaydedi­lemez. Cisimden gelen ışık dalgası kendisi ile frekans ve faz bakı­mından uyumlu (coherent) bir referans dalga ile girişim yaptığında meydana getirilebilen dalganın şiddeti sadece bu dalgaların teker teker şiddetlerine tabi olmayıp aralarındaki faz farkına da tabidir. Bu ise holografinin esasını teşkil etmektedir.
Optik mercekler birkaç asır önce keşfedilmiş ve optik görüntüle­rin mercekler yardımı ile nasıl meydana getirilebileceği 1900 senele­rinden önce tamamen çözümlenmişti. Bundan sonra fotoğraf tekniği büyük bir ilerleme kaydetmiştir. Fotoğraf ve holografi teknikleri arasında prensip bakımından çok büyük bir fark bulunmaktadır. Fo­toğraf tekniğinde, görüntü iki boyutlu bir dağılım olarak kaydedilir. Her sahnede ışığın yansıtıldığı çok sayıda nokta mevcuttur. Bu nok­talardan çıkan çeşitli dalgaların meydana getirdiği tek kompleks dalgaya «cisim dalgası» denir. Bu kompleks dalga, fotoğraf tekni­ğinde optik bir mercek yardımı ile dönüştürülerek radyasyon yapan cismin görüntüsü elde edilir. Hologram tekniğinde ise cismin optik olarak meydana getirilmiş görüntüsü değil, cisim dalgasının kendisi kaydedilir. Bu kayıt uygun şekilde yeniden aydınlatıldığı zaman ori­jinal cisim dalgasını tekrar meydana getirmek mümkündür.


MsxLabs & TemelBritannica & Vikipedi

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
27 Haziran 2012       Mesaj #2
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Hologram

Sponsorlu Bağlantılar
Kamera ya da mercek kullanmadan stereoskopik (üçboyutlu) görüntü oluşturma tekniği (holografi) ve bu teknikle oluşturulmuş görüntü (hologram). Bu yöntemde bir lazerin verdiği monokromatik ışık demeti ikiye ayrılarak biri çok duyarlı bir film tabakasıyla kaplanmış fotoğraf plakası üzerine, öbürü de görüntüsü oluşturulacak nesneye düşürülür. Cisimden kırılan ikinci demet fotoğraf plakası üzerine düşürülerek bir tür girişim saçağı biçiminde hologram adı verilen bir görüntü oluşturulur. Hologram, yeniden lazer demetine tutulduğunda lazer kırınıma uğrar ve oluşan iki demetten biri fotoğraf olarak saptanabilen gerçek bir görüntü verirken diğeri de orijinal cismin üç boyutlu gerçek bir görüntüsünü verir. Bu tekniği D. Gabor bulmuştur (1948). Renkli hologramlar da oluşturabilir. Üçboyutlu televizyon bu teknikle gerçekleştirilebilir.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
2 Şubat 2017       Mesaj #3
Avatarı yok
Yasaklı

Evren Büyük Bir Hologram mı?


Astrofizikçi bilim insanlarına göre evren, “muazzam ve karmaşık bir hologram”, insanların hayatı 3 boyutlu deneyimlemesi ise bir ilüzyondan ibaret olabilir. Kozmik mikrodalgaların arka planını inceleyen astrofizikçiler evrenin holografik olduğunu gösteren önemli deliller bulduklarını söylediler. Kanada ve İtalya'daki meslektaşları ile birlikte çalışan Southampton Üniversitesi’nden astrofizikçilere göre, bu garip teori evrenin yapısı hakkında mevcutta var olan geleneksel fikirlerle benzer miktarlarda delile sahip.

Bilim insanlarına göre evreni gözlemlememiz, sinemada 3 boyutlu bir film izlemeye benzetilebilir. 3 boyutlu filmler holografik olmasa da, insanlar imajların derinliğini düz bir ekrandan geldiğini bildikleri halde yaşayabiliyorlar. Evrenin yapısı da benzer şekilde objelere dokunup, gerçek olduğunu düşündüğümüz şekilde gerçekleşiyor olabilir. Evrenin bir hologramdan ibaret olması fikri ilk kez 90’lı yıllarda tartışıldı ve insanoğlunun 3 boyutlu gerçeklik ve zaman algılarının aslında sınırları olan düz bir yüzeyde bulunduğu fikri ortaya atıldı.

Southampton Üniversitesi'nde Matematik Bilimleri Profesörü olan Kostas Skenderis bunu şöyle açıklıyor: “3 boyutlu gördüğünüz, hissettiğiniz ve duyduğunuz her şeyin (ve zaman algınızın) gerçekte düz bir 2 boyutlu alandan kaynaklandığını düşünün. 3 boyutlu bir görüntünün iki boyutlu bir düzeyde kodlanmasından bahsediyorum. Örneğin bir kredi kartı üzerinde oynatılan bir hologram görüntüsü gibi. Fakat bu noktada bütün evrenin kodlanmış olmasından bahsediyoruz.” Araştırma, fizik konusundaki anlayışımızın en merkezi kısımlarından iki tanesini birleştirebilir; en büyük ölçekte açıklayan genel görelilik ve en küçük ölçekte açıklayan kuantum teorisi.

Profesör Skenderis, "Holografi, evrenin yapısı ve oluşumu hakkında düşünme şeklimiz üzerinde bir sıçrama oluşturabilir. Einstein'ın genel görelilik teorisi, evrendeki büyük ölçekli her şeyi hemen hemen açıklarken, kuantum düzeyinde kökeni ve mekanizmaları incelendiğinde çözülmeye başlıyor” açıklamasında bulunuyor. Skenderis bilim insanlarının Einstein'ın yer çekimi teorisini ve kuantum teorisini birleştirmek için onlarca yıldır çalıştığını ve bazılarının holografik evren kavramının bu ikisini uzlaştırma potansiyeline sahip olduğuna inandığını açıklıyor.

Kaynak: Ntv Bilim (31 Ocak 2017)

Benzer Konular

20 Aralık 2010 / Ziyaretçi Taslak Konular
13 Mart 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
20 Ocak 2013 / Misafir Taslak Konular