Arama

Medya Haber - Sayfa 80

Güncelleme: 13 Ekim 2017 Gösterim: 661.625 Cevap: 1.864
yunkie - avatarı
yunkie
Ziyaretçi
21 Kasım 2007       Mesaj #791
yunkie - avatarı
Ziyaretçi
Dini baskı Anadolu lisesinden kaçırttı kime Okulda din öğretmeni, pansiyonda ise müdür yardımcısı 'Namaz kılın' baskısı yapmakla suçlanıyor.
'Namaz kılın, kapanın' diye baskı gören dört Anadolu Kız Meslek Lisesi öğrencisi düz liseye geçti
Sponsorlu Bağlantılar


AMASYA - Eğitim gördükleri ve pansiyonunda kaldıkları Anadolu Kız Meslek Lisesi'nde dini baskı gördüklerini iddia eden dört öğrenci okul değiştirdi. Amasya Milli Eğitim Müdürü Necati Akkurt şikâyetleri doğrulayarak, "Soruşturmamız devam ediyor" dedi.
Amasya Anadolu Kız Meslek Lisesi'nden dört kız öğrenci dini baskı gördüklerini iddia ederek, merkeze bağlı Aydınca beldesindeki Aydınca Lisesi'ne nakillerini aldı. Dokuzuncu ve onuncu sınıf öğrencileri olan H.D., G.D., Ş.Ç. ve Ş.D., Anadolu Kız Meslek Lisesi'nde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri Ahmet A. ve kaldıkları pansiyonun müdür vekili Özlem Y. tarafından, namaz kılmaları ve kapanmaları yönünde baskı gördüklerini ileri sürdü. Öğrenciler İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne şikâyette bulunduklarını söyledi.
9'uncu sınıf öğrencisi Ş.Ç.'nın annesi Zekiye Ç., "Kızımız baskılardan bunalıma girdi" dedi. Bilgisayar öğretmeni olmayı istediğini söyleyen Ş.Ç., okulu bırakmak zorunda kaldığı belirterek bu hayaline kavuşamayacağını dile getirdi. Ş.C., Din Kültürü öğretmeni Ahmet A.'nın kendilerine sürekli, "Kapanın, oruç tutun, namaz kılın, dini kitaplar okuyun, bu kitapları okula getirin" dediğini belirtti.
H.D.'nin annesi Badegül D. de, "Namaz kılacaksınız, kapanacaksınız" diyerek baskı yapıldığını söyledi. Ş.D. ise, yurtta
etüt saatlerinde bile kendilerine "Arkadaşlar haydi toplu namaz kılalım. Niçin oruç tutmuyorsunuz" denildiğini, bu nedenle okuldan ayrıldığını ifade etti.
Amasya Milli Eğitim Müdürü Necati Akkurt, bazı duyumlar aldığını ve özellikle yurt ile okulu haber vermeden bir yardımcısı ile denetlediğini söyledi. Yurt Müdür Vekili Özlem Y.'yi iddia edildiği gibi türbanlı görev yaparken görmediğini belirten Akkurt, "Bazı velilerden şikâyet dilekçeleri geldi. Soruşturmamız sürüyor" dedi.
Cinsel soruları kınama cezası almıştı
Okulun din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Ahmet A.'nın geçen yıl yaptığı 25 soruluk test, soruşturma konusu olmuştu. Öğretmen, 'Hangisi zinanın zararlarından değildir?', 'Evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkiye ne denir?' gibi soruların bulunduğu teste tepki gelince başlatılan soruşturmada kınama cezası almıştı.


yunkie - avatarı
yunkie
Ziyaretçi
21 Kasım 2007       Mesaj #792
yunkie - avatarı
Ziyaretçi
THY'nin Nur cemaati ilgisi tamamen ticari! bilet Bilet indirimi karşılığı sempozyum kitapçığına THY reklâmı alındı.
THY, Nurcu sempozyuma sponsor olmasını 'Ticaret' diye açıkladı. Bakanlık da 'THY artık kamunun değil. Biz karışamayız' diyor. Oysa THY yönetiminin ağırlığı kamuda
Sponsorlu Bağlantılar


- ANKARA - Türk Hava Yolları'nın (THY), Nur cemaati kurucusu Said-i Nursi
anısına İstanbul'da düzenlenen uluslararası sempozyuma sponsor olması tartışma yarattı. THY'nin sempozyuma katılanlara yüzde 50 indirimli bilet sağladığı ortaya çıktı. THY yönetimiyse uygulamayı 'Tamamen ticari' diyerek savundu. 'Devletin havayolu' olarak bilinen THY'nin Nur cemaatine teveccühü konusunda Ulaştırma Bakanlığı yetkilileri, 'THY'de kamunun payının yüzde 50'nin altına indiğini' belirtmekle yetindi. Bakanlık yetkilileri, THY ile Ulaştırma Bakanlığı'nın ilişkisinin artık sadece 'sektörde faaliyet gösteren bir kuruluş' olmasından ibaret olduğunu savundu.
'Devletin havayolları' diye bilinen THY'de kamunun payı yüzde 49. Şirketin yedi kişilik yönetim kuruluysa beşi kamu, ikisi özel sektörden temsilciden oluşuyor. Genel müdür, genel kurulda seçiliyor.
Tartışma yaratan 'Uluslararası Adalet Sempozyumu', Nur cemaatine bağlı İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından İstanbul'da düzenlenmişti. Dün biten iki günlük sempozyuma Rusya, ABD, İngiltere, Almanya, Singapur, Fas, Cezayir, Endonezya, Bulgaristan, Suudi Arabistan ve Irak'tan 90 konuk davet edildi. THY Basın Müşaviri Ali Genç, sempozyumu organize edenlerin kendilerine yapılan başvuruyu, 'sempozyuma profesör düzeyinde yabancı bilim adamları katıldığı için' değerlendirdiklerini söyledi. Genç, "Bunu tamamen ticari olarak değerlendirdik. Türkiye'de yapılan uluslararası bir sempozyuma destek olduk. Hem de uçaklarımızı doldurduk" diye konuştu.
Genç'in verdiği bilgiye göre THY doluluk oranı elverişli olduğu için böyle bir sponsorluğu avantajlı gördü ve konukların bilet ücretine reklâm karşılığı yüzde 50 indirim uyguladı. Genç, bayrak taşıyıcı bir şirket olarak uçaklar müsait olduğunda birçok uluslararası organizasyona, mesela 'Üniversite Oyunları'na da destek olduklarını hatırlattı.

Apronda kurban ve namaz
THY, Nur cemaati sponsorluğundan önce bu yıl 29 Eylül'de de güvenlik nedeniyle özel kartı bulunan personel dışında kimsenin giremediği apronda namaz kalan bir çiftin görüntüleri basına yansıdığı için tartışıldı.
12 Aralık 2006 tarihindeki skandalsa dünyada da haber oldu. 1993 yılında alınan 11 adet RJ tipi uçağın üretici firmaya iade edilmesi üzerine dönemin THY Teknik Bakım Başkanı Şükrü Can ve teknik personel, apronda deve kesti. Deve kesme olayı büyük gürültü koparınca önce genel müdürlük emrine çekilen ardından da THY'nin Londra Teknik Bürosu'ndaki eski görevine yollanan Can, bir süre önce THY ile tüm bağlarını kopardı. Can, şimdi Nijerya Havayolları'nda teknik müdür olarak çalışıyor.
THY ile ilgili başka bir iddiaysa 2006 Haziranı'nda ortaya atıldı. Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin, THY'de AKP döneminde göreve başlayan bazı kabin memurlarının, 'günah olduğu gerekçesiyle' içki
servisi yapmadığını söyledi.


yunkie - avatarı
yunkie
Ziyaretçi
22 Kasım 2007       Mesaj #793
yunkie - avatarı
Ziyaretçi
Edirneliyi tilkiler kurtardı! edirne Bulgaristan baraj kapaklarını her açtığında yatağından çıkan Meriç ile Tunca dün tek nehir gibi akmaya başladı. Ortaya çıkan yeni coğrafyada ulaşım zırhlı askeri araçlar, bot ve kayıklarla yapılıyor.

EDİRNE/ANKARA - Türk ve Bulgar yetkililer bir türlü bir araya gelip Tunca üzerindeki Suakacağı Barajı'nı yapamadı. Edirne'yi kurtarmak tilkilere düştü! Olan Yunanistan'ın Nea Visa kasabasında yaşayanlara oldu.
AB üyesi Bulgaristan yağışların ardından üç barajının kapaklarını açınca, 2005 ve 2006'da olduğu gibi, Meriç ve Tunca taştı. Edirne alarma geçti. Ama Yunanistan'ın Meriç'te sele karşı kurduğu seddeler, Nea Visa kasabası yakınlarında tilkilerin açtığı oyuklar yüzünden patlayınca suyun büyük bölümü buraya aktı. 2 bin kişi dün sabaha kadar süren çabalarla son anda kurtarılırken 'tilki kazası' Edirne'de selin boyutunu küçülttü. Tilkilerin seddelerin yıkılmasına yol açtığını söyleyen Evros Valisi Nikolas Zabunidis, Edirne Valisi Nusret Miroğlu'ndan yardım istedi. İki vali Yunan Orestiada kasabasında buluştu. Vali Miroğlu'nun talimatıyla DSİ ekibi onarım için derhal Yunan tarafına geçti.
Ama, Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye üçgenindeki gözyaşartan işbirliği, her ilkbahar ve sonbaharda Edirnelilere illallah dedirten selleri bitirmesi beklenen Suakacağı Barajı konusunda bir türlü hayata geçirilemedi.
Türk-Bulgar sınırında, Suakacağı Köyü yakınında kurulmak istenen baraj, 1968'den beri konuşuluyor, ancak bir türlü hayata geçirilemiyor. Başbakan Erdoğan'ın özel olarak ilgilendiği baraj için protokol nihayet 3 Temmuz 2006'da Sofya'da imzalandı. Tunca üzerine kurulacak barajın inşaatına 2007'de başlanmasına karar verildi. Ancak baraj yapılınca ortaya çıkacak göletin nerede olacağı ve ortaya çıkacak ada veya adacıkların kime ait olacağı tartışma yarattı.

'Bulgaristan'ın tuzu kuru'
Radikal'in konuştuğu Dışişleri yetkililerine göre adacık sorunu tâli sorun. "Oluşacak adacık göl oluşmadan önce hangi ülkeye aitse ona ait olur. Ancak gölün ortak kullanımında yaşanacak sorunlar önceden kurallara bağlanmalı" diyen yetkililere göre asıl sorun 'seller konusunda tuzu kuru olan Bulgaristan'ın işi ağırdan alması'. Dün TBMM'de konuyla ilgili iddiaları yanıtlayan Bayındırlık Bakanı Faruk Özak da "Burada esas sorun, Suakacağı Barajı. Biz taahhütlerimizi yerine getirmemize rağmen maalesef proje aşamasından yapım aşamasına geçilmemiştir. Bunun takipçisiyiz" dedi. (dha, Radikal)


aman


2006'da Edirne üç kez su altında kaldı. Suakacağı Barajı için aynı yıl düğmeye basıldı ama...

Gözde turistik bölgelerdeki işletmeler her ilkbahar ve sonbaharı sel temizliğiyle geçiriyor.
Demir YumruK - avatarı
Demir YumruK
Ziyaretçi
22 Kasım 2007       Mesaj #794
Demir YumruK - avatarı
Ziyaretçi
El bombası patladı: 2 şehit... Yaşları, adları, baba adları, kaderleri aynı!..

sontur31
Fatih KARAÇALI- Kübra POLAT/ADANA, ŞIRNAK, (DHA)


ŞIRNAK’ta el bombasının kazayla patlaması sonucu 21 yaşındaki piyade çavuş Mehmet Nuri Bakıcı ile adaşı ve yaşıtı olan piyade er Mehmet Nuri Doğan’ın şehit olduğu haberi Adana’daki ailelerini yasa boğdu. Şehit Bakıcı’nın ailesi, “Bugün düğün günümüz'' diyerek evlerine Türk Bayrağı astı.
Şırnak'taki 23'üncü Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı'na bağlı, Namaz Dağı'nda güvenliği sağlayan bir askeri birlikte el bombası kazaen patladı. Patlama sonucu Piyade Çavuş Mehmut Nuri Bakıcı ile Piyade er Mehmet Nuri Doğan şehit oldu. Şehit iki asker için 23'üncü Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı'nda cenaze töreni düzenlendi. Gazetecilerin alınmadığı cenaze törenine Şırnak Valisi Selahattin Aparı, Tümen Komutanı Tümgeneral Tahir Bekiroğlu, Emniyet Müdür Vekili Mümtaz Ceylan ve şehitlerin silah arkadaşları katıldı. Törenden sonra şehitlerin cenazeleri toprağa verilmek üzere Adana'ya gönderildi.

AİLELERE ACI HABER

Ağrı’nın Patnos İlçesi’nde vatani görevi yapan piyade çavuş Mehmet Nuri Bakıcı ile piyade er Mehmet Nuri Doğan, teröristlerin Hakkari’deki hain saldırısı sonrası Şırnak’a kaydırılan birliklerde yer aldı. Adana’nın Karaisalı İlçesi nüfusuna kayıtlı piyade çavuş Mehmet Nuri Bakıcı ve Mardin’in Dargeçit İlçesi nüfusuna kayıtlı ve ailesi Adana’da oturan piyade er Mehmet Nuri Doğan, Namaz Dağı bölgesinde operasyondayken, henüz belirlenemeyen bir nedenle el bombasının patlaması sonucu şehit oldu. 2 askerin şehit olduğu haberi, dün akşam askeri görevlilerce Adana’da oturan ailelerine bildirildi ve acı haber baba ocaklarına kor gibi düşüp bir anda evlerden ağıtlar yükseldi.
Mardinli olmalarına karşılık yıllar önce Adana’ya taşınan 1’i kız 6 çocuk babası inşaat işçisi 52 yaşındaki Ahmet Doğan, en büyük çocuğunu kaybetmenin üzüntüsünü yaşadı. Dün akşam askeri görevlilerin evlerine geldiğini, bir binbaşının oğlunun Şırnak’ta şehit olduğu haberini verdiğini anlatan baba Doğan, “Nasıl olduğunu sordum, ‘Nasıl olduğunu bilmiyorum. Detayları sonra açıklayacağız’ dedikten sonra, başsağlığı dileyip ayrıldı. En son oğlumla pazartesi günü görüşmüştük. Yerinin iyi olduğunu söyledi, gülüştük, sohbet ettik. Terörden çatışmadan hiç bahsetmedi. Biz onu Ağrı Patnos’ta biliyorduk. Artık bu kan dursun. Hepimiz Türkiye vatandaşıyız. Ölümler olmasın. Barış sağlansın, anaların yüreği yanmasın'' dedi.
Askerden önce İstanbul’da tekstil atölyesinde çalışan oğlunun 2,5 ay sonra terhis olmasının heyecanıyla gün sayarken, şehit olduğu haberiyle acıya boğulan baba Ahmet Doğan, “8 yıl önce oğlumuz Mesut trafik kazasında ölmüştü. Mehmet Nuri’yi Küçükoba Mezarlığı’nda kardeşinin yanına defnedeceğiz'' diye konuştu.

ANNEDEN OĞLUNA: SEN ŞEHİT OLURSUN

Diğer şehit Mehmet Nuri Bakıcı’nın Adana’nın Karaisalı İlçesi’ne bağlı Körüklü Köyü’nde oturan ailesi de, çocuklarının şehit olduğu haberiyle yasa boğuldu. Terhisine 10 gün kala şehit olan çavuş Bakıcı’nın babası Ahmet Bakıcı, jandarma karakol komutanının dün evlerine gelerek oğlunun şehit olduğu haberini verdiğini, oğlunu Patnos’ta bildiğini, Şırnak’ta bulunduğundan habersiz olduğunu söyledi.
1’i kız 3 çocuğunun en büyüğü olan İmam Hatip Lisesi mezunu Mehmet Nuri’yle en son geçen pazar günü telefonla görüştüklerini bildiren baba Bakıcı, “Annesi Rabiya, ‘sen şehit olursun’ demiş, o da, ‘Burada çatışma yok. Televizyonlarda abartıyorlar’ diyerek annesini, bizi teselli etmişti. Eşim, hep oğlumuzun şehit olacağı duygusu taşıyordu, Mehmet Nuri de, annesini teselli ediyordu'' dedi.
Oğlunun şehit olduğu haberinin ardından bu sabah diğer oğlu 17 yaşındaki Doğan’a evlerine Türk bayrağı astırdığını anlatan Ahmet Bakıcı, “Geleneklerimize göre düğün olan eve bayrak asarız. Bugün evimde düğün var. Vatan sağ olsun. Allah terörizmin belasını versin. İkinci oğlumu da askere göndereceğim, tedirginlik duymadan. Bugün bütün akrabalarım evimde. Evimde bayram var, düğün var'' diye konuştu.
Baba Bakıcı, oğlunun üzerinde, ‘Bir gün gözlerin bir noktaya dalarsa / Bil ki o gün seni düşündüğüm gündür / Bir gün kulağında çınlama duyarsan / Bil ki ismini andığım gündür / Bir gece yarısı titreyerek uyanırsan / Bil ki resmini öptüğüm gündür / Bir gün sebepsiz yaşlar süzülürse / O güzel gözlerinde / Bil ki o gün yokluğundan öldüğüm gündür’ mısraları içeren şiirin yazılı olduğu fotoğrafını yanında taşıyor.

ANNE RÜYASINDA GÖRMÜŞ

Şehit Mehmet Nuri Bakıcı’nın annesi Rabiya Bakıcı, oğlunun şehit olacağının içine doğduğunu söyledi. Oğluyla son görüşmesinde de, ona “Sen şehit olursun, dönmezsin'' dediğini anlatan anne Bakıcı, “Oğlumun şehit olacağı içime doğmuştu. Rüyamda da onun şehit olduğunu görmüştüm. Hatta rüyamda, askerler evime gelip, onun şehit olduğu haberini verdiler. Rüyam gerçek oldu'' diye ağıt yaktı.
Adaş ve yaşıt olan, babaları da adaş olan, kaderleri de ortak sonda buluşan şehitlerin cenazelerinin yarın, Adana’daki askeri törenin ardından toprağa verilmesi bekleniyor.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
24 Kasım 2007       Mesaj #795
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Dünyayı Tuvalet Değiştirebilir!
23/11/2007
Güney Kore'nin başkenti Seul'de başlayan Dünya Tuvalet Birliği konferansı, yola 'devrim' hedefiyle çıktı: 'Dünya ölçeğinde bir tuvalet devrimi'. Durumun önemi, Birleşmiş Milletler (BM) rakamlarında gizli. Verilere göre, dünyada temiz tuvaletten yoksun 2.6 milyar insan var. Hijyenik olmayan tuvalet koşulları her yıl 1.8 milyon çocuğun ölümüne zemin hazırlıyor.
Seul'de çok sayıda ülke temsilcisinin katılımıyla başlayan, BM'nin de desteklediği konferansın açılışında, Seul Belediye Başkanı'yken umumi tuvaletlerin ıslahı için gösterdiği gayretler nedeniyle 'Bay Tuvalet' lakabını kazanan, evini de tuvalet biçiminde yaptıran Güney Koreli parlamenter Sim Jae-duck, başkanlığa seçildi.
Az gelişmiş ülkelerde tuvalet kalitesini artırmayı, doğal afetlerden sonra temiz tuvalet hizmetlerinin bir an önce sağlanmasını güvenceye almayı ve kamuoyunu bilinçlendirmeyi amaçlayan Dünya Tuvalet Birliği'nin hedefleri arasında, 'tuvaletleri ihtiyaç giderilen yerler olmaktan çıkarıp rahatlama ve düşünme imkânı sağlayan kültür ortamlarına dönüştürmek' de bulunuyor.

Her hafta 42 bin kişi bu yüzden ölüyor
Birleşmiş Milletler de 2008'i 'Uluslararası Genel Tuvalet Temizliği Yılı' ilan etti. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun düzenlenen törende, dünyada her hafta 42 bin kişinin, kirli su ve yetersiz tuvalet koşulları nedeniyle hayatını kaybettiğini hatırlattı. BM Çocuklara Yardım Fonu UNICEF'in Başkanı Ann Veneman da okullardaki temiz tuvalet koşullarının özellikle kızların okula devam etmesi konusunda etkili olduğunu söyledi.
BM daha temiz tuvaletler konusunda insanların bilincini artırmak ve bazı projeleri hayata geçirmek için, özellikle gelişmekte olan ülkelerde özel ve kamu kurumlarıyla işbirliği yaparak, bölgesel konferanslar ve kampanyalar başlatmaya hazırlanıyor
Demir YumruK - avatarı
Demir YumruK
Ziyaretçi
24 Kasım 2007       Mesaj #796
Demir YumruK - avatarı
Ziyaretçi
Gül'ün oğlu ticarete merak sardı

Cumhurbaşkanı'nın küçük oğlu Mehmet Emre Gül, internette başladığı ticareti taze mısır satışıyla geliştiriyor. Taze Mısır Gıda'nın patronu Mehmet Daniş "Gül, 1 aydır stant işletiyor" derken, oğul Gül "Şirketle organik bağım yok" diye konuştu

Serhat Oğuz - İstanbul


Kurduğu internet sitesiyle ticarete atılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün küçük oğlu Mehmet Emre Gül'ün (16), Ankara'da iki alışveriş merkezinde bardakta mısır satmak için arkadaşlarıyla stant kurduğu ortaya çıktı. Gün boyu sessiz kalan Gül, akşam yaptığı açıklamada ise, "Şirketle organik bağım yok, sadece amcama yardım ediyorum" dedi.
Taze Mısır Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Daniş, Emre Gül'ün kendilerinden bayilik talep ettiğini ve ekimden bu yana Armada ve Cepa alışveriş merkezlerinde stant işlettiğini açıkladı. Daniş, bayilik ücreti olarak nokta başına 10 bin dolar ödeme yapıldığını, ayrıca stant ücreti alındığını söyledi.
Malezya kökenli Daily Fresh markasını Türkiye'ye Nisan 2006'da getirerek alışveriş merkezlerinde satış noktaları kuran Daniş, kısa sürede büyük bir bayi ağına ulaştı. Şu anda 100 noktada bardakta taze mısır satan Daniş, sayının daha da artacağını belirtti.
Frenchising (isim hakkı) sistemiyle bayilikler veren Daniş'e başvuran isimlerden biri de Cumhurbaşkanı Gül'ün küçük oğlu Emre Gül oldu. Daniş, Emre Gül'ün Ankara'da bayi olmak için talepte bulunduğunu, tüm görüşmeleri kendisiyle yaptıklarını söyledi.
Gül'ün 18 yaşından küçük olması nedeniyle kurulan şirketin ortağı olarak görünmediğini, sözleşmeyi Mevk Gıda adına yaptıklarını vurgulayan Daniş, ekimden itibaren Gül'le birlikte çalışmaya başladıklarını ifade etti.
Gül ve arkadaşlarının Armada ve Cepa alışveriş merkezlerinde iki stant kurduğunu söyleyen Daniş, "Satışlar çok iyi gidiyor. Ticari olarak miktarı söyleyemeyiz, ama üçüncü noktayı kurmak için hazırlık yapıyorlar" dedi.

Bayilik fiyatı 10 bin dolar

Emre Gül ve ortaklarının üçüncü satış noktasını yeni kurulan Panora alışveriş merkezinde açmayı planlıyorlar. Gül ve ortaklarının yeni açılacak stant için 30 bin doların üzerinde ödeme yaptıkları belirtildi.
Ankara Ticaret Odası kayıtlarında Mevk Gıda'nın ortakları arasında Abdullah Gül'ün kardeşi Mehmet Macit Gül ve eski AKP Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya yer alıyor. 20 bin YTL sermayeli şirkette Gül ve Karakaya'nın 10'ar bin YTL sermayesi bulunuyor. 16 Ağustos 2007'de bardakta taze mısır, haşlanmış kestane, meşrubat ve diğer gıdalar satmak için kurulan şirketin adresi de Karanfil Sokak Bakanlıklar olarak görülüyor.

axgun031 Bardakta mısır

Daily Fresh'in tatlı mısırı, kurumasını önleyen ve doğal vitaminle mineralleri muhafaza etmesini sağlayan "kesilmemiş" bütün tane ayırma teknolojisiyle koçanından ayrılıyor. Buharda pişirilip yağ ve çeşitli baharatla tatlandırılan mısır bardakta satılıyor.
Şirket yetkilileri, mısırı doğal tazeliğini korumak için tarladan toplandıktan sonra birkaç saat içinde hiçbir tatlandırıcı, renklendirici, koruyucu veya sentetik kimyasal katılmaksızın derin dondurma işlemine soktuklarını belirtiyor.

Gül: Amcama yardım ediyorum

Gün boyu sessiz kalan Mehmet Emre Gül, konuyla ilgili sorulara 'Konuşmak istemiyorum' yanıtını verdi. Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Ahmet Sever de akşama doğru Gül'ün açıklama yapacağını söyledi. Emre Gül, 19.00'da yaptığı açıklamada ise amcasının ortağı olduğu şirketle organik bir bağı bulunmadığını, ancak küçük yaşlardan itibaren işlerine yardım ettiğini söyledi. Taze mısır ticaretiyle bağlantısı olmadığını da kaydeden Gül, Mevk şirketinin Taze Mısır Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Daniş ile yaptığı bir görüşmeye katıldığını ancak görüşmeleri yürütmediğini söyledi. Gül, TED Koleji'ne devam ettiği için bu şekilde aktif ticaretin içinde olmasının mümkün olmadığını vurguladı.

e-ticaret şirketi de kurmuştu

Mehmet Emre Gül, bir yıl önce iki ortağıyla e-ticaret alanında yatırım yaparak, "Adresime Gelsin Bilişim Teknolojisi ve Ticaret Ltd." adlı 15 bin YTL sermayeli bir şirket kurdu. Şirketin diğer ortakları Ali Caner Öner (24) ile Ali Can Akkaş'un (24) ise Cumhurbaşkanı'nın büyük oğlu Ahmet Münir'in Sabancı Üniversitesi'nden arkadaşları oldukları anlaşıldı. Öner şunları söyledi:
"Yatakhane arkadaşım olan Ali Can, Kayserili olduğu için Ahmet Münir'i tanıyordu. Kısaca ben Mehmet'i değil abisini tanırdım. Onlar Kayserili, ben Balıkesirliyim."

İstanbul'da 30 araç birbirine girdi: 1 ölü

İstanbul'da etkili olan sis yüzünden 30 aracın karıştığı zincirleme bir trafik kazası meydana geldi. Olayda 1 kişi öldü.
Kaza, TEM otoyolu, Kurtköy mevkiinde saat 01.00 sıralarında meydana geldi.
Yoğun sis nedeniyle İstanbul istikametine seyir halinde olan bir otomobil kaza yaptı. Kaza sonrası araçtan inen Gülcan Taşkın ve Gülsüm Delioğlu isimli kardeşlere bir TIR çarptı.
Arkadan gelen araçlar da kazayı farkedemeyince 30 aracın karıştığı zincirleme trafik kazası meydana geldi.
Hastaneye kaldırılan Gülcan Taşkın kurtarılamadı. Kardeşi Gülsüm Delioğlu da ağır yaralandı.
TEM otoyolu İzmit - İstanbul yönü yaklaşık 2 saat süreyle trafiğe kapandı. Kilometrelerce araç trafiği oluştu.
Kadınlara çarpan TIR'ın sürücüsü, gözaltına alındı.

Sis etkili, boğaz transit geçişlere kapatıldı
Sis deniz trafiğini olumsuz yönde etkiliyor. İstanbul Boğazı saat 03.00'ten itibaren çift yönlü olarak, transit gemi geçişlerine kapatıldı.
Boğaz hattındaki vapur seferleri de sabah saatlerinde yapılamadı.
yunkie - avatarı
yunkie
Ziyaretçi
27 Kasım 2007       Mesaj #797
yunkie - avatarı
Ziyaretçi
İzmir'de polisin kurşunladığı araçta bulunanlar anlatıyor:
Polis uyarmadan vurdu
ore Baba Tursun: Terörden kaçmıştık Baba Mehmet Tursun, memleketi Diyarbakır'dan, çocuklarının başta terör olmak üzere herhangi bir olumsuzluğa karışmaması için İzmir'e geldiğini, polis ateşiyle mağdur olabileceklerini hiç düşünmediğini söyledi. Hastanede ölümle pençeleşen 'dur ihtarı mağduru' Baran Tursun'un arkadaşlarının anlatımına göre bulundukları araca sadece arkadan selektör yapıldı, ne megafon ne siren uyarısı duyuldu

İZMİR- İzmir'in Bornova İlçesi'nde, polisin 'Dur' ihtarına uymadığı iddiasıyla açılan polis 'uyarı' ateşi sonrası başından vurulan ve komaya giren 20 yaşındaki Baran Tursun'un, anestezi yoğun bakım ünitesindeki yaşam mücadelesi sürüyor. Olay sırasında cipte, Baran Tursun'un yanında bulunan arkadaşları Emre Ökçelik ve Atilla Doğan, kendilerine siren veya megafonla uyarı yapılmadığını, önlerine barikat kurulmadığını sadece tek el ateş edildiğini söylüyor. Acılı ama umutlu bekleyişini hastane önünde sürdüren baba Mehmet Tursun ise memleketi Diyarbakır'dan, çocuklarının başta terör olmak üzere herhangi bir olumsuzluğa karışmaması için İzmir'e geldiğini, polis ateşiyle mağdur olabileceklerini hiç düşünmediğini söyledi.
Dün saat 03.30 sıralarında yaşanan ve 20 yaşındaki Baran Tursun'un hastanede yaşamla ölüm arasında gidip gelmesine neden olan olay hakkındaki iddialar gittikçe çelişkili bir hal alıyor. Polisin olay anında yaşananlara dair anlattıklarıyla Baran Tursun'un yanında, cipte bulunan arkadaşlarının anlattıkları çok farklı.
Polise göre olay şöyle gelişti: Bornova'da Manas Bulvarı Tekel Depoları önünde meydana gelen olay öncesinde, iddiaya göre, devriye gezen polis ekipleri, Smyrna Meydanı'nda, şüphelendikleri cipin sürücüsüne 'Dur' ihtarında bulundu. Polisin ihtarına uymayan ve içinde üç kişinin bulunduğu cip, Bornova yönüne doğru kaçmaya başladı. Cipin peşine düşen polis, telsiz anonslarıyla kaçış güzergahı üzerinde önlem aldı. Tekel Depoları önünde kurulan barikatı da geçtiği belirtilen cipe, uyarı ateşi açıldı. Direksiyon hâkimiyetini kaybeden 20 yaşındaki Baran Tursun, önce yol ortasındaki ağaca, ardından da elektrik direğine çarparak durabildi.

'Kutlamadan dönüyorduk'
Ancak olay anında Tursun'un yanında, cipin içinde bulunan arkadaşları Emre Ökçelik ve Atilla Doğan'ın anlattıkları çok farklı. Emre Ökçelik, Baran'ın yeni kurduğu şirketle ilgili kutlama yaptıklarını, evlerine dönerken, karanlık nedeniyle ekip otosu olarak görmedikleri bir aracın arkadan sadece bir kez selektör yaktığını, siren veya megafonla herhangi bir uyarıda bulunmadığını, daha sonra da tek el ateş edildiğini ileri sürdü. Ökçelik ayrıca, Tursun'un başının kendi omuzuna düştüğünü ve daha sonra kaza yaptıklarını, kaçmaları gibi bir durumun söz konusu olmadığını söyledi.
Tursun'un cipteki diğer arkadaşı Atilla Doğan da, her şeyin çok kısa bir süre içinde olduğuna dikkat çekerek, "Yolda önümüze barikat kurulmadı. Barikat kurulsaydı biz dururduk zaten. Barikat kesinlikle yoktu. En son gördüğümüz polis, bize ateş açan polisti.
Uyarı olmadı, megafonla seslenen kimse de olmadı. Bize ateş eden polisin
ekip aracının tepe lambası bile yanmıyordu. Olaydan sonra ekip otosuyla karakola götürüldük" diye konuştu.
Bu işin peşini bırakmayacağını dile getiren baba Mehmet Tursun ise, "Gerekirse tüm servetimi harcayacağım. Bu acıyı yaşatanların, daha büyüğünü yaşaması için hukuki mücadele vereceğim. Ancak taraf tutulmasın, mağdur vatandaşların yanında olunsun" diye tepkisini dile getirdi.

'Terörden kaçtık'
Baba Tursun, 1992 yılında memleketi Diyarbakır'dan, çocuklarının başta terör olmak üzere herhangi bir olumsuzluğa karışmamaları için İzmir'e göç ettiklerini söylüyor. Çocuklarını bu yönde iyi eğittiğini, ancak devletin polisinin açacağı bir ateş sonucu mağdur olabileceklerini hiç düşünmediğini, sözlerine ekliyor. "Bundan daha büyük vahşet olamaz" diyen baba Tursun, organ nakli için bağışta bulunmayı düşünmediklerini, oğullarının yaşaması yönünde umutlarının devam ettiğini, bekleyişlerine de devam edeceklerini, avukatları aracılığıyla yasal süreci başlatacaklarını kaydetti.
yunkie - avatarı
yunkie
Ziyaretçi
27 Kasım 2007       Mesaj #798
yunkie - avatarı
Ziyaretçi
'Senin gibilerin kökünü kazıyacağız' dizi Bir ses 'Paralı Eğitime Hayır' yazısını neyle yazdıklarını sordu. Saymaya başladı: 'Kireçle, kalemle, kurukalemle, mürekkeple...' Saymaya devam edecekti ki 'Oğlum pastel kalemle yazdınız niye hatırlamıyor numarası yapıyorsun?' dediler




HÜSEYİN KORKUT (Arşivi)
Ertuğrul ayakta zor duruyordu, siviller yine koluna girerek arabaya bindirdi. Bu kez onları takip eden Sabri Bey'in arabasını atlatmayı başararak genci Manisa Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi'ne götürdüler.
Acil serviste, Ertuğrul'un gözaltında bayıldığını, burada bir şeyler yapıp yapamayacaklarını sordular. Nöbetçi doktor, hastanın 'çok korktuğunu ve kült durumuna geldiğini, şimdilik ancak sakinleştirici verebileceğini' söyleyerek kalçasından iğne vurdu.
İki sivil polis genci kollarına girerek arabaya bindirdi. Arabanın önünde oturan, ama arabayı kullanmayan bir sivil, "Bize numara mı yapıyorsun ulan!..." diyerek gencin saçlarını çekti. Araba hastanenin acil servisinden çıkarken içlerinden biri, genç çocuğun başını arkaya çevirerek "Ulan o... ç... ***, o milletvekili bozuntusunu nereden tanıyorsun?" diye sordu tok bir sesle...
'Numaraydı'
Asansörle yukarıya, dördüncü kata çıkarken bir sivil, Ertuğrul'a "Senin bayılman da numaraydı, oğlum burada numara sökmez! Hepinizin sonu aynı
olacak, göreceksin. Bu ülkede sen ve senin gibilerin kökünü kazıyacağız" dedi. Bunları söylerken oldukça öfkeli ve bir o kadar da inançlı görünüyordu. Polisler, yaptıkları bunca şeyi 'ülkeleri' adına yapıyorlardı!
Kaç kız vardı aralarında, kaç erkek, toplam kaç kişiydiler?
Sonra "Zıpla, hadi durma yerinde zıpla!" diye bir ses duydu. Bu Kürşat'ın sesiydi. Siviller aralarında 'Kürşat', 'Toprak' gibi takma isimler kullanıyorlardı... Ertuğrul, "Yine birini elektrikten geçirdiler" diye düşündü.
Aynı korkuyu hissetti. Zaten en acısı, sıranın ne zaman kendisine geleceği düşüncesiydi!
Getirildikten yaklaşık beş saat sonra, "Bu hazırdır!" dedi biri. Bu, tanıdığı bir ses değildi. Neye hazır olduğunu biliyordu: İşkenceye!

'Paralı eğitime hayır ha!'
"Söyleyin bakalım duvarlara 'paralı eğitime hayır' sloganını hanginiz yazdı? Sen yazdın, bu da gözcülük yaptı ya da (Ertuğrul'a dönerek) sen yazdın, diğeri gözcülük yaptı; hangisi doğru" diye sordu.
"Biz yazmadık" diye cılız bir cümle dolaştı, kimden çıktığı belli belirsiz.
Kürşat'ın yanak kasları, kaşları ve ince dudakları sırıtıyor mu, kasılıp sinirleniyor mu ayırt edilemiyor; yarı alaycı, yarı ciddi bir sesle:
"Sen onu geçeceksin. Sen şimdi bize yazıları neyle yazdın, onu söyleyeceksin" diye söyleniyordu.
"Yağlıboyayla" dedi Ertuğrul.. Kürşat bıyıkaltı gülüşünden takındı ve Olmadı" yanıtını verdi.
Ertuğrul'un kafasında 'Nasıl olsa yazmadığımız mahkemede ortaya çıkacak, hiç değilse Zeynep'e daha fazla zarar vermesin bu ********ler' düşüncesi dolaştı ve "Plastik boya" dedi. Kürşat "Dalga mı geçiyorsun lan?" diyerek kükredi.
"Kireçle... kalemle... kurukalemle... mürekkeple..."
Ertuğrul bunları sayarken Kürşat'ın 'Hayırı bu da değil' anlamında kaşları yukarıya her kalktığında o an aklına gelenleri daha fazla saymaya devam edecekti ki...
"Tamam, yeter!" dedi Kürşat.
"Oğlum, pastel boya kalemiyle yazmadınız mı? Neden hatırlamıyor numarası yapıyorsunuz?"
"Evet, pastel boya kalemiyle yazdım!"
"Güzel! Peki, tren vagonuna yazıyı neyle yazdınız? Hani şu 'Selin sorumlusu devlettir!' olanı?"
"Pastel boya kalemi..."
Ertuğrul'un verdiği bu cevap ağzından çıktığı anda yanındaki sivil polis bacaklarına copu vurdu. Kürşat, vuran sivil polisin omzuna sağ elini koydu ve "Bir dakika! Genci korkutuyorsun. O yalan söylemiyor! Bak zaten yazmış ama neyle yazdığını hatırlamıyor sadece!" dedi ve Ertuğrul'a dönerek, "Tren vagonuna kiremitle yazdın, doğru mu?" diyerek onaylatmaya çalıştı.
"Evet, kiremitle yazdım!" dedi Ertuğrul.
"Yazdım değil, yazdınız! Başka kimler vardı?"
Kürşat'ın güldüğü artık iyice belli oluyordu.

'Kahrolsun faşizm'
Karanlık köşedeki masadan farklı bir ses de "Onlar şimdi içeriye girecek ve birlikte yaptıklarınızı anlatacaklar, ancak sizin burada olduğunuzu bilmeyecekler, ses çıkartmadan dinleyeceksiniz" dedi.
Kürşat, sorgu odasına giren gençlere sorular yöneltmeye başladı. Gençler, bitkin, saçları dağınık, vücutları sırılsıklam ve elleri cinsel organlarının üzerinde sorulara cevap veriyorlardı.
"Kahrolsun faşizm! kimin sloganı?"
"Benim!"
"Karıştırma! Senin değil tabii, ama sen yazdın!"
"Ben yazdım!"
"Kimin?"
"Sosyalistlerin..."
"Öyle de kim onlar?"
"Biz!..."
"Siz kimsiniz?"
"Arkadaşlar, Manisa'daki arkadaşlarımız..."
"Onu biliyoruz! Siz kimsiniz?"

Zifiri karanlıkta
Karşılıklı konuşma bir süre böyle devam etti. Ertuğrul, Kürşat'ın "Çıkarın bu pis komünisti dışarı!" dediğini duydu. Kınından çıkmış bir bıçak iliklerine kadar saplanmıştı sanki...
Sorgu odasına mı yoksa başka yere mi götürüyorlar bilmiyordu, bilmek de istemiyordu; ne fark ederdi ki? Onun için hiçbir şeyin önemi kalmamıştı artık.
Götürdükleri yer karanlık ve yine tek kişilik hücreydi. Bir duvarında 130 cm boyunda tahta bir kanepe, kanepenin üzerinde nemli ve leş gibi kokan bir battaniye vardı. Demir kapının mazgalı kapanınca Ertuğrul zifiri karanlıkta kalmıştı. Tıpkı içi karanlığa gömüldüğü gibi!...
Ne kadar bitkin ve kafası karışık da olsa uyumak istiyordu; yine aklındaki binbir soruyla bir türlü sığmadığı boyundan kısa kanepeye dizlerini karnına çekerek kıvrıldı.

'Ha gayret!'
Hadi yüreğim ha gayret
Hele sıkı dur hele sabret
Başını eğme dik tut
Bu bir rüyaydı farz et...
Sertap Erener bu şarkıyı muhtemelen bir aşk öyküsü üzerine söylüyordu. Ertuğrul da bu zamana kadar yaşadığı ya da yaşamak istediği 'aşk'ları için dinlemişti. Şimdi kulaklarında bu şarkı vardı, ama rüya farz etmeye çalıştığı 'aşk acısı' değil, işkencenin yakıcılığıydı!...

Mahkemeye
"Hadi herkes uyansın..." dedi sivil polis, elindeki copu mazgallara vurarak...
Ertuğrul işkence evinde de olsa ilk kez uykusunu tam almıştı ve az önce gördüklerinin rüya olduğunu anladı. Derin derin iç çekti. Burada bu işkencehanede on bir gece, on iki gün kalmışlardı ve bu sabah mahkeme önüne çıkarılacaklarını biliyordu. Zaten bu yüzden, dün ve bu gece doğru düzgün uyumalarına izin verilmişti!
Sabahın ilk saatleriydi. Gençleri, elleri önde kelepçeli, zırhlı bir araca sıra- sıra bindirdiler.
Gençlerin hemen hepsi Manisa Adliyesi'ne çıkarılacaklarını düşünüyorlardı. Emniyet binası ile adliye arası yürüyerek bile iki-üç dakikaydı; oysa zırhlı araç on-on beş dakikadır ilerliyordu. Gençler, İzmir'deki DGM'ye götürülüyorlardı. Ertuğrul DGM'ye götürüldüklerini anlayınca, "Devletin güvenliğini sarsacak ne yaptık acaba!" diye düşünmekten kendini alamadı!

'Devletin güvenliğini benim Ertuğrul'um mu bozmuş?'
Ertuğrul'un küçük dayısı Posta ve Yeni Asır gazeteleriyle ablasına gidiyordu. Dayı bu; o da üzülmüştür okuduktan sonra gazeteleri, ama bizim milletimiz koyun gibidir. Korkar; olayın kendisine de bulaşmaması için pür dikkat başını kuma sokar:
-Hoş geldin kardaşım, geçsene içeri... Hava da soğuk, süt kaynatmıştım,
içeriz birlikte.
-Yok, aba oturmaya gelmedim! Sana söyleyeceklerim var. Geçeyim bir yaka da anlatayım sana. Bak aba elimde iki gazete var. İki gazetede de Ertuğrul'un fotoğrafı var. Neler olmuş neler...
-Ne yazıyor Çetin? Ne yapmış çocuklar?
-Daha ne yapsınlar aba! Devlete karşı gelmişler! Teröristlerle birlik olmuşlar, onun için de işkence görmüşler! Bu sabah da bizim Bayram'dan duydum; İzmir DGM'ye götürülmüşler...
-DGM ne ki?
-Devlet Güvenlik Mahkemesi; yani teröristlerin yargılandığı mahkeme!
-Devletimizin güvenliğini benim Ertuğrul'um mu bozmuş? Gazeteciler uydurmuştur; bilirsin onlar pireyi deve yaparlar. Babası bari yaşasaydı, koşardı peşinden...
Çetin, ablasının sözünü hemen oracıkta kesti; -Biz de koşardık aba, ama devlet 'kırmızı kalem' çekmiş üzerlerine bir kere! Ne yapsan boşuna...
-Yok! dedi ağlamaklı bir sesle Sefide Ana, 'Allah yardımcımız olsun kardaşım; demek devlet kırmızı kalemi çekmiş kuzuma; olsun, Allah çekmesin kırmızı kalemi bize!'
yunkie - avatarı
yunkie
Ziyaretçi
27 Kasım 2007       Mesaj #799
yunkie - avatarı
Ziyaretçi
Selanikliler 'Beynelmilel'i sevdi Medya Haber Özgü Namal ve Ümit Kurt'un başrollerini paylaştıkları 'Beynelmilel', Selanik'ten 'Fischer Seyirci Ödülü'nü aldı.

AA - SELANİK - Türkiye'de ve yurtdışında katıldığı festivallerde pek çok ödül kazanan 'Beynelmilel' yarışma dışı gösterildiği Selanik Film Festivali'nden
de izleyici ödülüyle döndü. Sırrı Süreyya Önder ile Muharrem Gülmez'in birlikte yönettiği film, festivalde 2 bin avroluk 'Fischer Seyirci Ödülü'nü kazandı. 48. Uluslararası Selanik Film Festivali'nin yarışma bölümünde Çinli yönetmen Shangjun Cai'nin 'Hongse Kanbaiyin' adlı filmi büyük ödül Altın İskender'i kazanırken 37 bin avro tutarındaki para ödülünün de sahibi oldu.
22 bin avroluk jüri özel ödülü ise Spiros Statopulos'un Kolombiya, Yunanistan ve ABD ortak yapımı 'P.V.C.-1' adlı filmine verildi. Estonyalı Veiko Ounruu'nun 'Sügiball' filmiyle yönetmen ödülünü kazandığı festivalde, kadın oyuncu ödülünü 'Elli' adlı filmdeki rolüyle Anna Lalasidu, erkek oyuncu ödülünü de 'P.V.C.-1'deki rolüyle Alberto Sornoza'nın oldu. Yunan Thanos Anastopulos'un filmi 'Diorthosi' de senaryo ödülü kazandı.

yunkie - avatarı
yunkie
Ziyaretçi
27 Kasım 2007       Mesaj #800
yunkie - avatarı
Ziyaretçi
Firari ineklere coplu müdahale mo Jandarma ekipleri otoyola kaçışan kurbanlık hayvanları 5 kilometre copla kovaladı.

AA - BOLU - Ankara'dan İstanbul'a büyükbaş kurbanlık hayvan götüren Fatih Tekke yönetimindeki kamyon Bolu'da devrildi. Otoyola kaçışan hayvanları toplamaya çalışan jandarma ekipleri zor anlar yaşadı.
41 DE 595 plakalı kamyon, Çaydurt otoyol gişelerine 5 kilometre kala yoldan çıkarak devrildi. Kamyon sürücüsü sağlık ekipleri tarafından Bolu Köroğlu Devlet Hastanesi'ne kaldırılırken kazadan sonra kaçışan hayvanlar sorun yarattı. Olay yerine gelen jandarma ekipleri bazı hayvanları otoyol kenarında bulunan ağaçlara iplerle bağlarken, hayvanların bir bölümü otoyolda koşmaya başladı. Büyükbaş hayvanların kazaya neden olmaması için jandarma ekipleri ellerindeki coplarla hayvanları yaklaşık beş kilometre ileride bulunan gişelerin yakınında toplamaya çalıştılar. Hayvanları toplamaya çalışan askerler zaman zaman kaza tehlikesi atlatırken bazı sürücüler aniden yollarına çıkan hayvanları görünce şaşırdı.


Benzer Konular

28 Ekim 2016 / ThinkerBeLL İletişim Bilimleri
20 Ekim 2015 / Jumong Genel Mesajlar
24 Ekim 2008 / CrasHofCinneT Bilgisayar
18 Kasım 2010 / ThinkerBeLL X-Sözlük
21 Şubat 2010 / ThinkerBeLL Bilim ww