Arama

Hayata Dair - Sayfa 85

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 268.974 Cevap: 1.657
philosophia38 - avatarı
philosophia38
Ziyaretçi
31 Temmuz 2007       Mesaj #841
philosophia38 - avatarı
Ziyaretçi
Varsayımsal yaşantımın ödenmemiş bedeliydi hayatımdaki hata
Her şeyim ile kendimi feda edebileceğim değerler bütünüydü varsayımlarda...
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Temmuz 2007       Mesaj #842
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yazar Fatih Tuban Dışarıda kar yağıyor ve ben üşüyorum. Dişarıda bir ışığın altına oturmuş oradan gecenlerin verdiği yırtık bir ceketle ısınmaya çalışıyorum. Elimde bir kalem ve bir kağıt masvavi bir deniz çiziyorum, akan göz yaşlarım denizin suları, nefesim ise denizi dalgalandıran rüzgar olmuş ve dalgalar yüreğime çarpıp seni andırıyor...
Ama artık üşümüyorum, deniz sakinleşti dalgalarda durdu, ne göz yaşım akıyor ne de nefesim çıkıyor, yağan kar hepsini dondurup durdurdu. Ama kalbimi durduran kar değil denizin andırdığı o masmavi gözlerin oldu..
Sponsorlu Bağlantılar
RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
31 Temmuz 2007       Mesaj #843
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
“Neyi arıyorsan sen, O’sundur” der Mevlana.. Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık.... Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır. Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslında, her sevda ruhumuzun bir başka yüzü... Her aşkta kendimizi ararız, o yüzden bulduklarımız benzerimizdir.

Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın yüzlerine, onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size... Aşk denilen kaleydoskobun buzlu camına gözünüzü dayadığınızda, binbir cam rengarenk ışıklar saçarak döndüğünde, her seferinde bambaşka şekiller ördüğünü görürsünüz. Her camda, farklı bir renginiz vardır; her şekilde sizden bir parça...

Aşklarınız hülasanızdır. Sevdiginiz her adam, beğendiğiniz her kadın farklı ruh hallerinizi ele verir; arada bir çevirdiniz mi kaleydoskobu, cam paralar yer değiştirip yeni şekiller alır; hepsi siz... Sevgilinizin gözlerindeki dolunay, sizdeki ışığın yansımasıdır aslında; dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır.

Yoksa halâ bir sevdiğiniz, o henüz kendinizi bulamadığınızdandır... Aşk, narsizmdir. Sevda, çevrildikçe içinizin farklı ışıklarını yakan eğlenceli bir kaleydoskop gibi başımızı döndürüyor.

Ve biz, hep baharı takip ederek dünyayı gezen bir gezgin gibi içimizdeki eski baharları arıyoruz. Narcissusu’u bilirsiniz; Öyle heybetli ve güzelmiş ki, bakmaya dayanazmazmış kendine... Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini, incecik burnunu, dar kalçalarını, kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran... Bir gün ırmak kenarında gezinirken, sudaki yansımasına ilişmiş gözü. Uzanıp, iyice bakmak istemiş. Tam gördüğünde kendisini, dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa, kapılıp gitmiş suya... Yeryüzünün en güzel insanının
öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması için O’nu her bahar açan gözel kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş, Narcissus, nergis olmuş.

Kıssadan hisse, benden size tavsiye, taze bir nergis verin bugün sevgilinize... Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasını oraya çevirip içinizdeki eski baharlara koşan bir gezgin gibi “Bahar getirdim sana” deyin.

Baharın elinizde olduğunu unutmadan.. Gözlerindeki ırmağa baktığınızda kendinizi göreceksiniz; dikkat edin de hayran olup düşmeyin... Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin...


CAN DÜNDAR
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Temmuz 2007       Mesaj #844
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İşaret Ateşi

318411997 d477980f39
Burada, adanın denizlerin ortasında çıkıverdiği,
bir kurban taşı gibi birdenbire yükseldiği yerde,
burada, kara göklerin altında tutuşturuyor

Zerdüşt koca ateşini,
yollarını kaybetmiş gemicilere işaret ateşi,
bir cevap verebileceklere soru işareti…

Beyaz-gri karınlı bu alev
-arzulaması yalıyor soğuk uzaklıkları,
hep daha arı yüksekliklere uzatıyor boynunu-
sabırsızlıkla dikelmiş bir yılan:
bu işareti takıyorum kendi kendime.
Benim ruhumdur bu alev:


Kanmazca susuz hep yeni uzaklıklara,
durgun yalazını fırlatıyor, yukarlara.
Ne demeğe kaçtı Zerdüşt hayvandan da insandan da?
Ne demeğe bıraktı sağlam karaları?
altı yalnızlığı tanımıştı bile
ama yetmedi ona denizin yalnızlığı,
ada bıraktı tırmansın, tepe bıraktı yansın, alev olsun,
bir yedinci yalnızlığı, yukarıya,
attı şimdi oltasını arayışla,
Ey yollarını kaybetmiş denizciler! Ey sönmüş yıldızların artıkları!
Siz ey geleceğin denizcileri! Ey keşfedilmemiş gökler!


İşte atıyorum bütün yalnızlara oltamı:
bir cevap verin alevin sabırsızlığına,
yakalayın bana, yüksek dağlarda bekleyen balıkçıya
yedinci, sonuncu yalnızlığımı!


Friedrich Nietszche
RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
1 Ağustos 2007       Mesaj #845
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı...
Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde..
Deniyordu ki; "arada bir, çok bunaldığınızda,hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün"...
Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım...
Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum...
Ama " kendi ölümümüzü ve cenazemizi " düşünmemiz tavsiye ediliyordu...

Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an...
Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim...
Diyordu ki; " bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız...
Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın...
O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün...
Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin...
Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların
yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın...
Bırakın canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz...
Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi...
Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini...
Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin...

Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım...


Abimi, yengemi, yeğenlerimi, yaşlı anneannemi, nihayet cenaze törenime gelmeyi akıl eden babamı, apartmandaki komşularımızı, sanalda tanıdığım arkadaşlarımı ve diğer tüm çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine...
Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini...
Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı...
Görüyordum işte "yavrummmm diye çığlık atan vefasız babamı...
Abim tabutumun başında ayakta durmaya çalışıyordu per perişan...
Koca çınar anneannecim, belli belirsiz dualar okuyordu, o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla...
Yengem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını...
Ve diğerleri
"çok erken gitti, doyamadı gençliğine.." diyordu acıyan ses tonlarıyla...
Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı...
Bazısı "daha dün birlikteydik, yazıştık nasıl olur.." diyordu...
Bunları seyredip onlara "hayır ölmedim, burdayım.."
demek istedim hayal olduğunu unutup...

Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını okumadan kitabın.
Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide...
Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar...
Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim...
Almam gereken dersi ve mesajı almıştım...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
1 Ağustos 2007       Mesaj #846
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
sen ey mavi bakışlı deniz
sıradışı birlikteliğimizin sonu geldi

sen ey mavi bakışlı beyaz köpüklü deniz
zil çaldı ve ay ikiye ayrıldı
sıradışı birlikteliğimizin sonu geldi

Mustafa Küçüktepe
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ağustos 2007       Mesaj #847
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Karalamaca
Karalama olmuş bizim hayatımız,
Ben onu karalıyorum,
O beni,
Herkez herkezi karalar olmuş,
Hayat demek bile iltifat olur bu yaşama,
Oyun olmuş yaşam,
Adı karalamaca….
Abdulcelil Güven
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ağustos 2007       Mesaj #848
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Korkma ilerle -
Kaç
hayat yaşanır
bir ömre, kaç yaşam sığar

Aldanıp yaşama

kaç kere doğar yeniden
kaç kere
ölebilir insan

Çevir gözlerini içlerine

At bir adım daha

İlerle
korkma uçurumlarından

Alıştırıldığımız yaşam
kendi yaşamımız değil

İç savaşlarımızda yenen de
yenilen de biziz

Öldürmek için peşine düştüğümüz
kendi yaşamımız

yoluna tuzaklar kurduğumuz avımız
kendimiziz.

Korkma

yürü yollarına
Salına salına
sarsıla sarsıla

Henüz ıslak ve nemliyken
şekillendir

Bittiğinde öğrenilen yaşam
neye yarar

Kaç hayat yaşanır ki
bir ömre
kaç yaşam sığar..


Dionisos...

En muhteşem eser
dolu dolu yaşamdır.
Öner Kaçıran
*TeoDora* - avatarı
*TeoDora*
Ziyaretçi
2 Ağustos 2007       Mesaj #849
*TeoDora* - avatarı
Ziyaretçi
hayata dair,sevgiye dair,
ve insanlara dair,
neler varsa iste tam o kadar konusulsun!
Fazlasi gereksiz, anlamsiz olurdu.
Hayati gereginden fazla ciddiye
almamali,
aski ise fazlasiyla.
Bir tiyatroda gectigi gibi
aktaracagim.
"Hayatta
yasadiginiz hayatiniz tek sorumlulugunuz,
askiniz ise tek marifetinizdir." dedi baba ogluna gozlerindeki yasla.
sonra bir ciglik koptu,
"O daha bir cocuk" diye bagirdi kadin,
polislere."Ne olur, goturmeyin!"
RuYa - avatarı
RuYa
Ziyaretçi
2 Ağustos 2007       Mesaj #850
RuYa - avatarı
Ziyaretçi
Bavulları hep toplu durmalı insanın...

Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...

Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vaz*geçmeli...

İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...

Yalnızlığa alışmalı...



* * *



Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senet*lerinden biri artık...

Bireyin keşif çağı, geride kı*rık dökük yalnızlıklar bıraktı.

Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.



* * *



İşte o yüzden alışmalı yalnız*lığa...

Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşı*lan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...

Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...

"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşmılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne...

Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kim*se yok" denmeli, "... belki de hiçbir zaman olmaya*cak..."

Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...



* * *



Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.

Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.

O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...

Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle he*saplaşmaya çalışmalı...

Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır ol*malı...

Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli...

Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...



* * *



Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...

Yollarla barışmalı...

Yalnızlığa alışmalı...

Can Dündar

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri