Arama

Yalnızlığıma (Yalnızlık) - Sayfa 132

Güncelleme: 21 Ekim 2014 Gösterim: 303.571 Cevap: 1.891
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ağustos 2007       Mesaj #1311
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yalnızlık KurduŞimdi sen gideceksin, git*
Güzelliğini, ulaşılmazlığını al ve git.
Sponsorlu Bağlantılar
Bırak beni eski kışımda
Yarınımı götür.
Gençliğin o yara almaz bencilliğine git.
İçinde gitgide büyüyen o yalnızlık kurdunu
Güzelliğine dadanan o hastalıklı hüznünü
Bırak ve git...
Kibirli arzularına, altın gölgedeki kusursuz yüzüne...
Yıllar sonra yaşayacağın
Unutuluşları, o acımasız kışları bırak ve git...

------------

Cezmi Ersöz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ağustos 2007       Mesaj #1312
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YALNIZLIĞIM_
Bazı zamanlar olur ki;kafanızın içinde sanki milyonlarca birbirine girmiş ipi bir arada hissedersiniz.Hepsi hayatınızın bir parçasıdır.Her bir ip...Ya da belkide sadece siz öyle hissedersiniz.Çözmek...Birbirine dolanmış ipleri çözmek...Zordur...Zaman alır;düşünürsünüz;karalarsınız;belki ağlarsınız;belki de gülersiniz...Hepimiz hergün kafamızın içinde binlerce,belkide milyonlarca birbirine dolanmış iple uyuruz.İplerin bütünü;yani yumağın kendisi;bizim hayatımızın ta kendisidir.Her bir ipin hayatımızın bir parçası olduğu gibi...Bazen hayatta yalnız kalırsınız.Gülüşlerinizde;ağlayışlarınızda;düşüşle rinizde;sancılarınızda;kayboluşlarınızda;hataların ızda;keşke'lerinizde;belkide iyiki'lerinizde...Her insan esasında yalnızdır.Ama hepimiz umarsızca birbirimizde bu yalnızlığımızı yokederiz.Hepimiz birbirimizle;herhangi biriyle esas olan yalnızlığımızı paylaşmak isteriz;bazen paylaşırız ya da paylaştığımızı düşünürüz.Bazen de paylaşamayız.İşte bu yalnızlığın ta kendisidir.Kapımızda nöbetleri tutanın ta kendisidir;zamanı tutanın da...Kimileri onu içeri davet eder,kimileri ise onu bir şekilde def'eder...Belki bir şarkıyla,belki güzel bir filmle,belki bir kaç sigarayla,belki de bir şişe herhangi bir içkiyle...Bir şeylere döker içini...Birşeylere seslenir,birşeyleri anlatır,ya da onlarla da paylaştığını sanar hazin yalnızlığının zalim gövdesini...'Yalnızlığım,yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin'...Böyle der bir dize,böyle seslenir bir şarkı.Gerçekler acıdır,acıtır.Bu dize,bu seslenişte acıdır ve acıtır.Çünkü gerçeğin kendisinde gizli olduğu için...Yalnızlık,çözemediğimiz iplerde ve onların her bir miliminde vardır.Yalnızlık;bir gece aniden boğazınızda düğümlenen bir isyandır.Yalnızlık;o gece içinizden bir türlü atamadığınız,dindiremediğiniz bir miğde sancısıdır.Yalnızlık ;gecenin karanlığında bir ışık huzmesini arayan gözlerimizdeki gözyaşıdır.Ne zaman ki bu gözyaşını akıtmayı becerebildik,o zaman biraz daha hafifler yalnızlığın hazin ama bir o kadar da zalim sancısı.Yalnızlık;aldatılmanın yüzünüzdeki ilk anda oluşturduğu belli belirsiz bir gülümseyişte saklıdır.Yalnızlık;gerçeğin soğuk ve acıtan yanıdır.Ne dokunulur bir süre,ne yitirilir,ne söküp atılır,ne de aldatılmanın,aldanmanın o belli belirsiz gülümseyişin hemen akabinindeki gözyaşlarını gecenin o koyu karanlığında saklayabilir.Yalnızlık;er ya da geç hepimizin birgün yaşayacağı gizli farkındalıktır.Yalnızlık;hepimizin birgün o ipleri çözemeden sürekli yaşayacağımız limandır.Yalnızlık;aldatılışa,kaybedilişe,kaybedil iş ise çoğu zaman acıya mahkumdur.Yalnızlık;yaşamak zorunda olduğumuzu belki bugün belki de yarın öğreneceğimiz sonsuz beraberliğimizdir
Sponsorlu Bağlantılar
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
24 Ağustos 2007       Mesaj #1313
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Şimdiye kadar ne kadar ayrılık, ne kadar ölüm, ne kadar terk ediliş varsa hepsini yüreğimde hissedip tek tek saçtım dünyanın bir köşesine. Karanlığı ve yalnızlığı katmasam eksik kalırdı yazdıklarım sanki, sanki ben onların bir parçasıydım. Güneş doğar mıydı, bir kez olsun kalmak için gelen olur muydu hayatıma düşündüm durdum. Mümkün müydü bu, sevebilmek başka bir yürekle dünyayı, tutunabilmek bir insana, günü karşılamak en içten tebessümle, üzülebilmek beraber yitenlerin ardından…. Her şey ne kadar da uzaktı bana oysa, umut umutsuzluğa katmışken kendini, nasıl olurda sıyrılabilirdim geçmişimden, ağırlığından hüznün……


Bu sondur sevgili, ayrılığın, karanlığın, ölümün ve yalnızlığın böylesi bir anlamla cümlelerimde son yer edişidir. Bu son karartışıdır kelimelerimi… Öyleki bundan gayri ben ayrılık desem karşımda bulacağım seni, ölüm desem yanımda…. Ben ki en büyük inkarcısı olmuşum kendimin, inananların en kutsal gecesinin birinde, inkar etmişim eski beni, mutluluğu kendine haram kılan beni, yokmuşcasına inkara durmuşum…. Önce Tanrıya sonra sana sığınrım ki af eyleyin beni… Sözüm ikinizden yanadır , siz terk etmedikçe terk edemeyeceğim sizi. ....


Adını Tanrıyla bir anarım delalım, adına yıldızlardan önce kanarım... Şimdi umut mevsimine dururken zaman, en koyu haliyle umut biriktiriyorum içimde burham burham, hiç bir zaman inanmadığım kadar inanıyorum geleceğe seninle... İçimde biriken onca şeye rağmen yazamamak ne kötüdür bilir misin? Oysa tam da şimdi,herkesten gizli topladığım sevgimi, dayayıp yedi renge sekizini ekleyecek olan gökkuşağına, ayak basılmamış bir düzlükte ki kar ışıltısı kadar pürüzsüz anlatabilmek vardı sana.. Zor olan bundan sonrasına değinmekmiş belkide.. Betimleyememek cümlelerle, cümlelerin içinde bulamamak onu, benzetememek hiç birşeye... Yazmak şimdi daha anlamlı benim için aslında, öyleki kalemimi mürekkebe her buladığımda sana seslenecek olmanın gerçekliği var önümde. Amaçsız, salınan, kırgın ,yarım mektuplara inat anlatmak var seni, ama bırakmıyor içimdeki çoşku, ona saniyelerin arasındaki boşlukta kerelerce çarpıyorum.. Acıyı ne güzelde anlatırdım oysa, hüznü,karanlığı nasılda kolay ortak ederdim kendime. Şimdi göründüğüm gibiyim işte, kalemi eline alan , ilk defa kendini harflerle anlatmaya çalışan bir çocuk acemiliğinde. Artık tek korkum sana içimdeki duyguyu anlatamayacak olmak, eksik kalacak olmak hissetiklerime........



Bu son delalım... son kez, ölümü katışım hayatın içine... bu kalemimin ayrılıkları son çizimi. Kim ne derse desin, hain bir zamanın insanlarıda olsak, sevgi tükenmiş artık yok da deseler, sana öylesine inanıyorum ki, dünyamı kapatabilirim insanlara... Zaten yetmezmi bana içinde bir sen olsan bir de ben.... Hatta dünyayı yeniden kurabiliriz bile böylelikle, bizden olanlara öğretebiliriz barışı, dostluğu, sevdayı... masallarını kurarız beraber içinde milyon çeşide bulanmış umut olan. Bizim dünyamızda ölende olmaz kavgalar yüzünden, kimse aldatmazda sevdiğini öyle değil mi? Seni korkularımla beklediğim zamanlara and olsunki, o anlarımın çaresizliği, acıları ve kutsallığı üzerine yemine dururum ki, anlatamadığım, eşine denk getiremediğim şu içimdeki varlığın varlığımın kanıtıdır...

Gecenin tam ortasındayım şimdi... ve sana söz verdiğim gibi terk eden ben oluyorum geceyi... Geceleri tuttuğum nöbetler başka bir bekleyenin olsun artık..
motorcu87 - avatarı
motorcu87
Ziyaretçi
24 Ağustos 2007       Mesaj #1314
motorcu87 - avatarı
Ziyaretçi
Sana bu mektubu uzaklardan yazıyorum..
Adresini çoktan unuttum..
Bir şiirin şişesine kalbimi koyup sulara bırakıyorum..

Ah benim eski türküm..
Ah benim hazin öyküm..
Yanlışım..
Yanılışım..

Ne yaptıysam seni mutlu edemedim.
Oysa bir kemanım vardı.
Birde sen..
Acımadın ezdin beni,
üzdün..
Hiç anlamadın!!
Yavrusuna yanan bir anne gibi içime gömdüm depremlerimi
Ceketimi alıp gittim
Derin derin iç çekişim bu yüzden

İnadına suskundum oysa..
İnadına vurgun..
Geç uslandım..
Sen göremedin ama..
Altı mosmor gözlerimle ıslandım..

En çok istavriti severdin
Sıkıp limonu maydanoza
Şaraba vururdun hani
Eski bir kasette bizim şarkımız alıp götürürdü seni
Salaş meyhanelerde ve kumsallardaki ayak izlerinde
Kırılan hayallerim,
Ümitlerim
Ve seni bekleyişlerim her yağmur akşamında..
Daha bir mutluyduk o günler..
Herşeye rağmen özgürdük..
Kitap alacak paramız olmasada
Ucuz tütün içsekte
Pahalıydı düşlerimiz..
Ne kadar çok isterdim şimdi bu şarkımı duymanı
Kanayan bir gül misali
Saçlarına taktığım
Suskun çığlıklarıyla inleyen şu kemani
Ki her notası hayatla yüzleşmenin ve ödeşmenin katranı
Hatırlarmısın parasız kalmıştık da bir gün
Kardeşinin kumbarasını boşaltıp konsere gitmiştik..
İmzasını almıştık sevdiğimiz sanatçının
Birlikte fotoğraf çektirmiştik
Bir şişe gazozu
Ve bir kaşarlı tostu bölüşmüştük

Hey gidi günler hey..
Az mı şiir yazdık ders kitaplarına
Otobüse biletsiz mi binmedik
Komayamı girmedik her beşiktaş maçında
Şimdi hastahane akşamının yorgun penceresin de
Maziye dalıp dalıp gitmelerimsin artık
Ne kemanım var yanımda
Ne de sen varsın..
Mevsimlerden hüzün
Aylardan pişmanlık ve karanlık..

Sen ki bu mektubu saklayacaksın..
Öpüp öpüp koklayacaksın belki..
Ve artık gelmeyeceğimi bile bile bekleyeceksin..

Ah benim eski türküm..
Ah benim hazin öyküm..
Yanlışım..
Yanılışım..

Seni hiç üzer miyim..
Ben bu mektubu defalarca yazmış,
Defalarca yakmışım..!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ağustos 2007       Mesaj #1315
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YaLnızLığa KatLanaBiLirmiSin ?

Senin hayallerin var mıdır?

Yada hayallere inanır mısın? ifade edebilir misin hiç yaşamadığın duyguları?

Uyku tutmayan gecelerde hayal kurar mısın?

Yada yaşayamadığın şeylere ağlar mısın?

Gücüne giden şeyler gelir ansızın beynine?

Kendini yalnız hissedip acıdan başını yastığa gömüp ağlar mısın?

Sonra odana arkadaşın yada annen girdiğinde gözyaşlarını saklayıp sesinin boğukluğunu saklayabilir misin?

Düşlerinin ardından gider misin? Mutsuzluğu yada Mutluluğu tarif edebilir misin?

Aklına gelir mi göz yaşlarının sebebi?

Kimsesizliğe sahipsizliğe katlanabilir misin ? Sebepsizce seni bırakana hakkını helal edebilir misin?

Sabahları göz yaşlarınla yüzünü yıkar mısın?

Ve inanır mısın göz yaşlarındaki her damlanın baki alemde zayii olmayacağına?
Yağmurdan sonra ki gökkuşağı gibi demi?

Bilir misin zerre kadar hatırlamamayı nefret etmeyi? Oysa ben nefret etmeyi onunla öğrendim.

Affetmemeyi onunla öğrendim?

Ruhun bekar mı senin? Bilir misin ruh bekaretini? Kendini ve ruhunu sadece bir kişiye saklamak ister miydin?

Sahi sen Sevgiye mi inanırsın Aşka mı? Yoksa önce şefkate sonra Aşka mı? Senin için hangisi önemli?

şefkatli olsaydı aşkıma sevgime acırdı o! Sen bunu anlayabilir misin?

şefkatli olsaydı sevmeyip de seviyormuş gibi yapmazdı.

Sen Beddua etmesini bilir misin? Ben Beddua etmeyi onunla öğrendim.

Kendinden utanırmısın sen? Biliyor musun? Bunun için kendimden utanıyorum.

Bilir misin sevdiğinin dizine yatıp yüzünü okşamasından duyduğun hazzı?

Mutluluktan akan göz yaşlarını silmesinin hazzını?

Islak gözlerine kondurduğu bir busenin tadını kimden alırsın başka?

Söyler misin?

BENiM KADAR YANLIZLIGA KATLANABiLiR MiSiN?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ağustos 2007       Mesaj #1316
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sensizliğe -

Bu yalnızlık değil
daha farklı bir hal oldu
değildi acı
değildi gerçek
sen vardın
ama yoktun...

Ben daha önce böyle bir yalnızlık
görmedim
kimi zaman öfkelendim
yenmeye çalıştım öfkemi
farkettin mi
sessizdim...

Kollarımı açtığımda yatağımda aradım
kollarımın sana çarpması gerekiyordu
ama yoktun nasıl olabilirdi?
işte ben sensizliğe sarıldım
kimseyi yanıma alarak...

Tutunmam gerekliydi acıya
biliyordum ben acının ta kendi
ve acı sevmiştim
seni severek...
bir parçaydın acıdan
ama acıtmadın yokluğun kadar...

Ben acı çekmek istiyorum gel
tüm bedenim senin olsun
kes beni istediğin yerden
ama kalbime dokunma
orada sen varsın...
ne kadar arabesk öyle değil mi?
her aşık gibi biraz mozaşist olmak
koparmamak çiçeği dalından
komple toprağıyla vermek sevgiliye
öldürmek değil yaşamak
daha çok yaşamak seninle
bir dakikanın payını nereden bilirsin ki?

Sensizliğe son kez
seni seviyorum...

Kerem Kayar
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
26 Ağustos 2007       Mesaj #1317
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Efkarlanırım

Mektup alir, efkarlanirim;
Raki icer, efkarlanirim;
Yola cikar, efkarlanirim.
Ne olacak bunun sonu, bilmem.
"Kazim'in" turkusunu soylerler,
Uskudar'da;
Efkarlanirim.

Orhan Veli
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
26 Ağustos 2007       Mesaj #1318
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Yalnız Adam

Yağmur damlasıyla
Su arasındaki fark
İnsanlarla
Senin arandaki farktır...

Ergin Kaya
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Ağustos 2007       Mesaj #1319
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KARANFİL ÖLÜLERİ
503bar

günler güz yanığı
sonsuza giden raylarda gümüş
kum susan çöller gibi
yalana buyruk akıyor
bıkıyor zaman...
senin maviliğinden eser yok
haki yeşil bir yaz
ve tel örgülerde
karanfil ölüleri...

bazı salak kuşlar
konduğu pencerelere tutsak
yalan yanlış konmalara zemin
haki yeşil bir yaz
hasret mavisinde karanfil ölüleri
önünden tren geçen hemzenin hayat
duran zaman
esneyen saatler
amaçsız bir bit yarışı
yürüdükçe uzayan
koştukça beton yollar
ve yollarda
karanfil ölüleri...

limanlarında denizsiz yaşanan
ezan vakti küheylan
kuşluk vakti beyinsiz bir şehir
diken biriktiren bir koleksiyoncu
ve gül kokumsuz çim bahçelerde
karanfil ölüleri...

bezgin çamurlarda
nefsi müdafadır bir tozun direnişi
kimsenin bikinisini çıkarmadığı
haki yeşil bir yaz

ve yarasına işeyen kırık haziran makamında
erotik
karanfil ölüleri...

sormadan konuşan ahmak
yalan değil gölge değil iz hiç değil
sanal bir serinliğe sığınan
çağıl çağıl bir nehir bile değil
çağlayan diliyle ırmamak
ve ırmaklarda
karanfil ölüleri...

yaprağına kırmızı
kıvrımına şarkılar
dallarına suskun bir hayat öpücüğü
ve haki yeşil bir yaz içre yazılan
sıkkın şiirlerde
karanfil ölüleri..


yılmaz erdoğan
motorcu87 - avatarı
motorcu87
Ziyaretçi
26 Ağustos 2007       Mesaj #1320
motorcu87 - avatarı
Ziyaretçi
Yine sessiz bir kış seheri, odamın perdeleri açık, kar usul usul yağıyor şehrime. Dört tane duvar , yaylı yatağım , yatağımın baş ucunda duran ahşap sehpa ve üzerindeki içi boş vazo; geçen sene vardı içinde bir şeyler ama zamana, birazda susuzluğa yenik düştüler. Kocaman dev blokları olan dillere destan bir konağın arkasına saklanmış küçük ,ahşap bir evdeyim işte. Kimim kimsem yok, annemi hiç görmedim , babam; bir yaz akşamıydı iyi hatırlıyorum , sofada oturmuş gümüş kabzalı tabancasını temizliyordu, ben yan odada elimi kafese daldırmış babamın kanaryasını tutmaya uğraşıyordum . Babam sinirli adamdı kızdığı zaman eline ne geçerse fırlatır, yeri göğü inletirdi, bana hiç kızmamıştı belki o silah patlamasaydı bir gün bana da sinirlenecek belki bir tokat patlatacaktı yanağıma . Silah sesini duydum öyle bir irkildim ki masadaki kafes yere yığılı verdi , bir an kuşun delicesine çırpınışını gördüm, içim korkuyla dolmuştu hemen sofaya koştum babam yerde öylesine yatıyordu ki korkudan yaklaşamadım bile . küçük kanaryamda ölmüştü babam da, artık hiç kimsem yoktu. İlk başlarda böyle olmadığını sanıyordum baba tarafımdan akrabalarım vardı, iki üç yıl sonra kendimi sokaklarda buldum . Ne babam vardı ne de bir yakınım. Yirmilerimde bir kız sevdim! İşte şimdi bu küçük kasabadayım yalnızlığımda pek bir değişiklik yok ama biraz yaşlandık galiba gelecek ay elliyi devireceğim. Neyse ağır ağır çıkmak gerek rahat musalla taşından, eh şimdilik rahat tabi arkamıza cemaat gelirde Allahuekber denilince sırtımız ya rahatta olur yada azapta. Adamın çıkası da gelmiyor sıcacık yorganın altından, şimdi sen tut buz gibi havada kalk işe git olacak iş mi yahu! “Tak tak “ , ha! sen kimsin be seher bülbülü sabahın köründe? “geldim geldim” ses soluk yok gitti mi acaba? Ceketim nerede yahu bulamıyorum, hay aksi , yerlerde buz kesmiş .Eee neredesin seher bülbülü? Öyle geçerken ihtiyarı yatağından kaldırayım diye mi uğradın? Yoksa yuvanı mı şaşırdın?
Buda nesi be eski toprak! Aman, aman şaka maka iyice yaşlandın eski toprak baksana yerden bir kağıdı bile alamıyorsun, tamamdır işte sabahları hep böyle olur cıvatalar soğuktan sıkılaşıyor eğilemiyorsun ,eğilirsen doğrulamıyorsun.
“Sen benim kadar sevebilir misin? “ hah ha haaaa ne bu eski toprak? Bizim bilmediğimiz bir gizli hayranın mı var? Baksana sabahın altısında kapıya bırakılan pembe bir mektup hem isimsiz, hem aşklı meşkli. Neyse bu arada iliklerim dondu gir içeri ne demeye kapının önünde alık alık bekliyorsun sanki bırakan geri dönecekmiş gibi,! Şöyle sıcak bir çay iyi gider yediğimiz bu soğuğun üstüne, bu arada da şu alacalı bulacalı mektubu rahat rahat okuruz.
Ohhh içim ısındı ciğerlerimiz cana geldi be eski toprak. Ne diyor bizim seher bülbülü bir bakalım. Hah tamam! Bohça sarar gibi sarmış mübarek kat kat, adam mektubu açarken yoruluyor inşallah içindekiler bizi bu kadar yormaz.

“ Bu mektubu sana hem çok uzaklardan hem de çok yakınından yazıyorum sevdiğim!

Hep birini sevmek istemiştim, yitikte olsa yalanda olsa , yanımda olmasa da sevmeyi delicesine ve sen çıktın karşıma..
Ben Leyla isem benim sevdiğim Mecnun olsun isterim , yan yana olmasak da , beden toprağa kavuşsa da ruhlarımız hiç ayrılmasın isterim. Sen böyle sevebilir misin? Ben severim diyorum kendi kendime en az ölüm kadar gerçek. Keşke şimdi yanımda olsaydın, ama yoksun! Olsun diyorum, ben seni öylesine sevmedim ki! Ben seni sıcak tenin içinde sevmedim , ben seni ruhunla sevdim. Ben seni! Ben seni zifiri bir karanlıkta sevdim .
Sevdim mi acaba? Gerçek sevgi bu mu? İçimi cayır cayır yakan bu ateşin adı aşk mı? Yoksa ,yoksa her şeyin yapmacık olduğu şu küçücük dünyada daha da küçülen insanların adını aşk koydukları bir heyecan mı sadece? Eğer bu gerçek aşk değilse gerçeğini hayal bile etmek istemem. Şu an hissettiklerim bile beni ağır ağır boşluğa çekiyor bundan fazlasını ne hislerim ne yüreğim ne de ruhum kaldırır. Sadece bir tek cevap ver. Ben senin kalbinde hiç olmasam da artık sana sarılamasam da unutma ki bu ateş hiç sönmeyecek değil mi? Ta ki ruhum ölene dek. Sevda’nın adını anan tek bir yürek kalmasa da , tüm kalplere mühür vurulsa da , seven gönülleri kor ateşle dağlasalar da, benim kalbim seni anar , benim sevdam tüm mühürleri söker , ben de dağlanacak tam bin yürek var her biri Arş kadar.
Tekrar soruyorum “Sen beni böyle sevebilir misin?”
Dur ! sakın söyleme, ben duyamıyor olsam da , kim bilir belki karanlık kıskanır, belki yalnızlık çekemez sevdamızı. Belki de ışıklar küser gözlerime . Bir sel olur çağlar yüreğim aşkın yıkımında . Ne olur sarmaşıklar girmesin aramıza ; zehirli sarmaşıklar. Tut elimden ne olursun beni sensiz sadece sensiz bırakma. Bir gün olurda duyarsan çekildiğini bedenimin toprağa “gülmeyen bir yüzü vardı yazsınlar mezar taşıma”. Sonra gelip güldür beni bir tanem. Ay ışığında gel mezarıma , bir demet papatya bırak mezarımın başucuna, ellerini üstüme yığılı toprağa sok ve hisset hayattayken sana anlatamadıklarımı. Dedimya ben zifiri karanlıkta sevdim; kuşkusuz, amaçsız, ölesiye sevdim, tabi adı sevdaysa bu çilenin.
Adına her ne diyorlarsa acı, ızdırap , keder tarifi her neyse bu duygunun ben kabulüm sen yanımdaysan.
Şu içimden geçenlerin sadece birini tutup çıkarabilsem seni sana onunla anlatabilsem ne yazmaya kalem ne de satırlarıma kağıtlar yeterdi. Çünkü sen benim içimdesin ruhumun deli sarmaşığı!

Seni seviyorum, seni seviyorum
Öylesine değil , ölümüne, bir bulmacanın karelerinde yok olmacasına!
Hatırlar mısın? hep seher bülbülüm derdin bana ben sana seni öldükten sonrada seveceğim derdim de sen hep gülerdin, hiç inanmazdın bana belki ben öyle hissederdim, sanki fersahlar vardı aramızda ben senin başucundayken. Hep boşluğa dalardı gözlerin sanki bir benim yanımdaydın bir boşluğun içindeki düşlerde. Bak işte aradan nice yıllar geçti ben toprak oldum sen Eski Toprak!
Hani papatyalarımız vardı cam vazoda sakladığımız arada bir alıp seviyor sevmiyor oynadığımız papatyalar. Şimdi boş görüyorum vazoyu aşkımız soldu mu yoksa sevdiğim?
Ben seni böyle sevdim, beşikten mezara kadar değil , ruhum yok olana kadar.
Sen beni böyle sevebilir misin?
Sensiz geçen her gün ufkuma göz yaşı yağıyor , ben zaten gözyaşı olmuşum! Hatıralarının sıcaklığı tüm ruhumu ısıtıyor aradan geçen onca yıla rağmen. Hatırlar mısın sevdiğim? Hani gözlerinde kendimi görmeye çalışırdım da sen hep ağlardın da puslu bir hayal olurdum gözlerinin içinde , ellerini tutarken, sana sarılırken yutkunurdun hep öyle ağlamaklı. Bugün ruhlar semada ölümle dans ediyorlar yırtık kefenlerinde. Bugün yıldızlar bizim için parlıyor farkında mısın?
Senden ayrılmadan; yani seni terk etmeden önce saçlarından bir tutam aldım, şimdi avuçlarımın içindeler. Hani ben ölmüştüm de sen bana sarılıp ağlamıştın da ben kıpırdayamamıştım , usul usul gel kollarıma sevdiğim kainatı kıskandırmadan gel ben seni işte böyle sevdim!”

“ Vakit geldi Eski Toprak!”

Benzer Konular

27 Ekim 2008 / Misafir Genel Galeri
26 Temmuz 2009 / Misafir Genel Galeri
14 Mayıs 2007 / Misafir Genel Galeri
12 Nisan 2012 / Misafir Genel Galeri
17 Eylül 2016 / ThinkerBeLL Genel Galeri