Arama

İşaretleşme

Güncelleme: 26 Mart 2009 Gösterim: 12.108 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
26 Mart 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İşaretleşme
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar

İşaretleşme, insanların birbirlerine ha­ber ve bilgi iletmekte yararlandıkları bir yöntemdir (bak. İletişim). Öteki iletişim yön­temlerinden farklı olarak işaretleşmede bilgi ve haberler karşıdaki kişiye sözle ya da yazıyla değil bazı özel işaretlerle gönderilir.
İşaretleşmenin bazı basit biçimlerinde, doğ­rudan gözle görülebilecek ya da kulakla işitilebilecek işaretlerden yararlanılır. Bu tür işaretler çok eski zamanlardan beri kullanıla-gelmiştir. Gözle görülebilen işaretler arasında bayrak, işaret lambası, fener, ateş, duman, işaret fişeği, semafor ve helyograf sayılabilir. Kulakla işitilebilecek işaretler arasında da ateşli silahlar, boru, düdük, davul, çan ve zil vardır. Islık da bu tür bir işarettir. İşaretlerin çok uzak mesafelere gönderilmesinde ise tele­vizyon ve radyo gibi araçlar kullanılır; bu amaçla Dünya'nın çevresinde yörüngeye oturtulan haberleşme uydularından yararlanı­lır. Telefon ve telgraf da çağdaş haberleşme araçlarıdır.

Bayrakla İşaretleşme
Bayrak, gemiler arasında işaretleşmede yüz­yıllardan beri kullanılan bir araçtır. 9. yüzyıl­da Bizans İmparatoru VI. Leon döneminde hangi işaretlerin ne anlama geldiğini belirten bir sistem hazırlandığını biliyoruz. Bu tür işaret sistemlerine "kod", bazen de alfabe denir. Denizcilik alanında ise kayıtlara geçen ilk bayraklı işaret yöntemi 1337'de kullanıldı; bu yöntemde, gemideki bütün kaptanların güvertede toplanmasını sağlamak amacıyla direğe özel bir sancak çekilirdi. Ama, bayrak­la işaretleşme yönteminde 17. yüzyılın ortala­rına kadar fazlaca bir gelişme olmadı. 1780'de ise bu alanda büyük bir ilerleme gerçekleşti­rildi. Bu tarihte amiral Lord Howe ve kaptan Richard Kempenfelt, numaralandırılmış işaretlere dayalı bir sistem geliştirdiler ve İngiliz donanması için bir işaretler kitabı hazırla­dılar.
1803'te İngiliz amirali Sir Home Popham, harfleri ya da sözcükleri bayraklarla belirtme­ye yarayan bir yöntem geliştirdi. Bu yöntem­de, tek tek ya da gruplar halinde çekilen değişik biçim ve renklerdeki bayraklar, deği­şik sayıları, her sayı da bir harfi ya da sözcüğü belirtiyordu. Çok kullanılan sözcüklerin her birinin ayrı bir sayısı vardı; ama daha az kullanılan sözcüklerin her harfinin ayrı ayrı sayılarla yazdırılması gerekiyordu.
Değişik ülkelerin ticaret gemileri arasında kullanılmak üzere hazırlanan ilk uluslararası işaret kitabı 1817'de yayımlandı. Bu kitap günümüzde kullandan Uluslararası İşaretler Kodu'nun atası kabul edilir. Bu kodda harfler, rakamlar, sözcükler ve sözcük grupla­rı, bir, iki ya da üç bayraktan ya da flamadan oluşan işaretlerle belirtilir. Her harf ayrı bir bayrakla, 10'a kadar olan her rakam da ayrı bir flamayla gösterilir. Direğe iki ya da üç bayrak birden çekildiğinde, bu grubun ne anlama geldiğini bulmak için kod kitabına bakmak gerekir. Örneğin NC işareti "Tehlike­deyim acele yardım gerekli" anlamına gelir. Direğe tek bir bayrak çekildiğinde ise, bu tür tek bayrakların belirttikleri harften başka özel anlamlan da vardır; örneğin limandaki bir geminin P bayrağı çekmesi geminin denize açılmak üzere olduğunu belirtir. Uluslararası İşaretler Kodu 1934'te resmen kabul edilerek İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İs­panyolca, Norveççe ve Japonca olarak yayım­landı.

Semafor İşaretleri
19. yüzyılın başlarındaki Napolyon Savaşları sırasında, uzun erimli kara haberleşmesinde, o dönemde "telgraf" olarak adlandırılan iki işaretleşme sistemi kullanıldı. İngiliz sistemin­de, üstünde altı adet göz, her gözünde de sekizgen bir levha bulunan sabit bir çerçeve kullanılıyordu. Levhalar çerçeveye öyle asılmıştı ki, döndürüldüklerinde çerçevenin göz­leri boş ya da dolu duruma geliyordu. Bu yolla 64 farklı işaret oluşturulup gönderilebili-yordu. Birbirinden yaklaşık 105 km uzaklıkta­ki Londra ile Portsmouth deniz üssü arasında bu türden bir dizi işaret istasyonu kurulmuştu ve böylece Londra'dan gönderilen işaret 30 saniyede Portsmouth'a ulaşıyordu.
Fransız sisteminde ise üzerine kollar asılmış bir direkten yararlanılıyordu. Kolların farklı konumları değişik harf ya da rakamları belir­tiyordu. İşte semafor da bu sistemin bir türüdür; semafor adı "işaret taşıyıcı" anlamın­daki Yunanca sözcüklerden gelir. 20. yüzyılın başlarında telsiz telgraf ortaya çıkana kadar, savaş gemilerinde direklerin ucuna asılan çok büyük semaforlardan yararlanıldı. Aslında semafor en hızlı görsel haberleşme aracıdır ve birbirlerine yakın gemiler arasında mesaj iletiminde yaygın olarak kullanılır. Semaforla dakikada 20 sözcük içeren bir mesaj gönderilebilir. İki elinde birer bayrak tutan bir semaforcu, kollarını çeşitli konumlarda tuta­rak, sözcükleri harf harf yazdırabilir. Ama semaforla gizli mesaj göndermek olanaksız­dır, herkes görebilir.

Mors Alfabesi
İşaretleşme sistemlerinin çoğunda, ABD'li Samuel Morse'un bulduğu işaret kodundan ya da alfabeden yararlanılır. Mors alfabesinde her harf ve rakam, kısa (nokta) ve uzun (çizgi) sinyallerden oluşan işaret gruplarıyla belirtilir. Örneğin B harfi bir çizgi ve üç noktayla, M harfi ise iki çizgiyle belirtilir. Bu nokta ve çizgi grupları, kısa ve uzun süreli ışık çakmalarıyla, ses darbeleriyle ya da bir bayrağın belirli biçimlerde sallanmasıyla oluşturulabilir ve alıcıya iletilebilir. Mors alfabesindeki bir işa­reti hemen hemen herkes bilir: Bu, tehlikede­ki bir geminin gönderdiği SOS işaretidir. Aslında SOS harflerinin özel bir anlamı yok­tur; mors alfabesinde "nokta nokta nokta, çizgi çizgi çizgi, nokta nokta nokta" biçiminde belirtilen bu işaret, kolayca akılda kalacağı için seçilmiştir. Mors alfabesiyle işaretleşme­de dakikada 10–12 sözcük iletilebilir.
Günümüzde ender olarak kullanılan hel­yografta ise işaret göndermek için Güneş ışığından yararlanılır. Bu aygıt bir sehpa üzerine oturtulmuş olan ve bir eksen üzerinde döndürülerek istenilen noktaya yöneltilebilen bir aynadan oluşur. Böylece işaretçi helyogra­fı kullanarak Güneş ışığını aralıklarla kısa ya da uzun süreli olarak yansıtıp, mors alfabesi­ne uygun işaretleri kilometrelerce uzaktaki bir başka işaretçiye gönderebilir.

Elektrikli Telgraf
1837'de Sir Charles Wheatstone ve William F. Cooke, Londra'da elektrikle çalışan telgraf sistemini kurdular. Kullandıkları ilk aygıt bir tel bobinin içine yerleştirilmiş magnetik iğne­lerden oluşuyordu; bobine elektrik akımı bağlandığında iğneler hareketlenerek sapma­ya uğruyordu. Hemen hemen aynı sıralarda ABD'de Samuel Morse da bir telgraf sistemi geliştirmişti. Bu sistemde bir kablo aracılığıy­la gönderilen kesikli elektrik akımı, karşı uçtaki bir elektromıknatısın bir kalemi çekip bırakmasına yol açıyordu. Hareket eden ka­lem döner bir kâğıt şerit üzerinde izler bırakı­yordu. Böylece devreye uzun ya da kısa süreli akım verilerek kâğıt üzerinde uzun ya da kısa çizgiler oluşturulabiliyordu. Morse, işte bu telgraf sisteminde kullanmak amacıyla kendi adıyla anılan alfabeyi geliştirmişti.
1850'lere gelindiğinde artık kentler birbiri­ne elektrikli telgrafla bağlanmıştı. 1850'de İngiltere ile Fransa arasında Manş Denizi'nin altından geçen bir telgraf kablosu döşendi. 1866'da da Atlas Okyanusu'nun kuzeyinden geçen bir denizaltı telgraf kablosuyla ABD ile Avrupa birbirine bağlandı. Mors alfabesiyle işaret gönderme ya da telgraf çekme hızı mekanik yöntemlerle artırıldı, ama gene de sinyallerin insan kulağının algılayabileceğin­den daha hızlı olmaması gerekliydi. Sistemin başka bir kusuru da, değişik harflerin işaretle­rinin farklı sürelerde gönderilebilmesiydi. Bu nedenle "Beş Birimli" kod olarak bilinen, eşit süreli işaretlerden oluşan başka bir alfabe geliştirildi.
Özellikle gazete, dergi gibi büyük basın organlarında kullanılan, gelişkin bir haber yollama ve alma aracı olan teleprinter, yazı makinesine benzer. Aygıtın vericisinin klavyesiyle yazılan yazı, belirli bir koda uygun elektrik sinyalleri olarak alıcı aygıta ulaşır; burada sinyaller yeniden harflere dönüşerek kâğıt üzerine geçirilir. Şirketler arası haber­leşmede kullanılan teleks sistemi de, telefon aracılığıyla birbirine bağlanmış teleprinter ay­gıtlarından oluşur. Bir başka gelişmiş mesaj gönderme yöntemi de elektronik faksimile sistemidir.

Telsiz Telgraf
Radyo ya da başlangıçtaki adıyla telsiz tel­graf, İskoç bilim adamı James Clerk Maxwell'in kuramından yararlanılarak geliştiril­miştir. Maxwell, uzayda ışık hızıyla yol alan elektromagnetik dalgaların üretilebileceğini gösterdi. Alman bilim adamı Heinrich Rudolf Hertz, Maxwell'in bu kuramını doğruladı ve 19. yüzyılın sonlarına doğru İtalyan Guglielmo Marconi elektromagnetik dalgalar ürete­rek gönderme ve alma yöntemlerini geliştirdi. Kablo hattına gerek olmadan, elektromagne­tik dalgalar yoluyla çok uzak yerlere mesaj gönderilebilmesi, işaretleşmede köklü bir de­ğişikliğe yol açtı. Telsiz telgraf bulunmadan önce, açıktaki gemilere mesaj gönderebilmek için geminin rotası üzerindeki ilk limana gelmesini beklemek gerekirdi. Savaş gemileri de bir kez görüş uzaklığının dışına çıkınca karayla olan bütün haberleşme olanaklarını yitirirdi; bu nedenle de açıktayken karadan emir alamaz, rapor gönderemezdi. Telsiz telgraf bu durumu değiştirdi ve açık denizdeki gemilerle radyotelefon görüşmeleri yapmak olanaklı duruma geldi.

Diğer İşaretleşme Türleri
Günümüzde birçok işaretleşme yöntemi var­dır. Gemilerde acil durum işareti olarak roketler ve renkli işaret fişekleri kullanılır. Okyanusların üzerinden geçen yolcu uçakla­rında, acil durumda işaret verebilmek için işaret fişekleri, duman bombaları ya da arama ekiplerine işaret gönderecek radyo vericileriyle donatılmış cankurtaran botları bulunur. Gene bu botlarda, Güneş ışığını yansıtmakta kullanılan ve helyografın geliştirilmiş bir türü olan aynalar vardır.
Bazı ülkelerde karayollarındaki toprak kaymalarını ya da kazaları duyurmak için yol devriyeleri kırmızı işaret fişekleri kullanır. Demiryollarında yolda kalan bir trenin yerini belirtmek için işaret fişeği ya da fener kullanı­lır. İtfaiye, polis ve cankurtaran arabalarında­ki yanıp sönen ışıklar, yolu açmaları için öbür sürücülere verilen işaretlerdir. Aynı amaçla kullanılan sirenlerden, sivil savunmada da yararlanılır.
Günümüzde trafiğin düzenlenmesinde bir­çok işaret türünden yararlanılır. Bütün dün­yada DUR, DİKKAT ve GEÇ anlamına gelen kırmızı, turuncu ve yeşil renkli trafik ışıkları kullanılır. Motorlu taşıtlarda dönüş sinyalleri, fren lambaları, uzun ve kısa far ışıkları, akü, yağ basıncı ya da yüksek hız uyarı ışıkları gibi çeşitli işaret lambaları var­dır. Liman giriş çıkışlarında ve kanallarda gemi trafiğini düzenlemek için de ışık ya da özel şekillerden oluşan birçok işaret sistemi kullanılır.
Havaalanlarında ve uçak gemilerinin gü­vertelerinde trafiğin denetimi için renkli ışık sistemlerinden yararlanılır. Demiryollarında da trenler renkli işaret ışıklarından oluşan sistemlerle denetlenir.
Yaklaşmakta olan bir fırtınanın uyarısı gemilere ve küçük teknelere çeşitli yollarla iletilir. Bu amaçla özel bayraklar, flamalar ya da renkli ışıklar kullanılır. Örneğin kasırga uyarısı gündüzleri ortaları siyah iki kırmızı bayrakla, geceleri de kırmızı, beyaz ve kırmızı renkli ışıklarla gönderilir.
En eski işaretleşme yöntemi, elle işaretleş­medir. Günümüzde birçok sanayi kuruluşu insanların birbirini işitmesine olanak verme­yecek kadar gürültülüdür, bu nedenle de çalrşanlar arasında elle işaretleşme büyük önem taşır. Tersanelerde ya da demir-çelik fabrikalarında vinç operatörleri komutları el işaretleriyle alırlar. Uçak pilotları ile yer personeli arasında da elle işaretleşme sistem­leri vardır. Futbol, basketbol ve beyzbol gibi spor dallarında da hakemler el işaretlerinden yararlanarak sporcuları denetlerler.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!