Arama

Bana Mutluluğu Anlatabilir misin? - Sayfa 6

Güncelleme: 27 Ağustos 2018 Gösterim: 117.255 Cevap: 424
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #51
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
butterflysgroup

Allah bizi niye yarattı?

Sponsorlu Bağlantılar




Mutsuzluğunuzun sebebini başkalarında aramayın.


butterflysgroup












Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, bir sokaktan geçtiğinizi düşünün şimdi. O sokaktan evvelce yüzlerce defa geçmişsinizdir ama şimdi benim dediklerimi yapın. Etrafınıza dikkatle bakın. O sokakta ağaçlar olduğunu göreceksiniz. Çiçekler olduğunu göreceksiniz kırlarda. Göklerde, göklerin maviliğine bir güzel renk yaklaşımıyla beyaz bulutlar olduğunu göreceksiniz. Denizin rengiyle göklerin renginin aynı olmadığını göreceksiniz. Dikkatle bakın Allah'ın yarattığı her şeye!... Onda muhteşem bir güzellik göreceksiniz. Her ağacı mutlaka bir denge ile yaratmıştır. Onun baharında, yazında, kışında, her şeyinde sadece hikmetler vardır. Bilirseniz, her şeyi en güzel yaratanın, O olduğunu göreceksiniz. Sizi de 250 milyonda 1 olarak en güzel performansla yaratmıştır. Siz, kendi prototipinizin en güzelisiniz.

Sevgili okuyucu

lar, bütün bunların ötesinde bir bilseniz sizi ne kadar sevdiğini O'nun. O zaman O'ndan vazgeçemezsiniz. Her şeyinizi O'na teslim etmek istersiniz. Her teslimiyette mutluluğunuz artar. Bir gün son tesliminizi gerçekleştirebilirseniz, iradenizin teslimini... Şu dünyada sizden daha mutlu insanların sayısı yok denecek kadar az olur. En mutlu siz olursunuz.


Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, O, Allah!...



Sizi o kadar çok seviyor ki; o sevgiyle, sizden istediği;


Tek bir şey var,


Tek bir şey var,

Tek bir şey var:
SİZİN MUTLULUĞUNUZ!...




Sizden başka hiçbir şey istemiyor. Allahû Tealâ sizi Kendisine ibadet edesiniz diye yaratmadı. O sizin için hedef gösterdiği mutluluğu yaşayasınız diye yarattı.Ama eğer ibadetleri sevmezseniz, ki; sevdirecek olan da gene O'dur, o zaman mutlu olamazsınız. İbadetler Allah'a sevginin bir nişanesidir. Allah'a ibadet eden kişi, her ibadetinde zamanı Allah için kullandığını, kendisi için kullanmadığını ispat etmiyor mu?


Zikir yaptığınız zaman, zikir yaptığınız süre boyunca zamanı kendiniz için mi kullanıyorsunuz? Hayır, Allah için. Bu sizin Allah'a verdiğiniz, Allah için yaptığınız bir hizmettir. Bir güzelliktir. O'na adanmadır. Bir coşkudur. Allah'ı eğer sevmeseydiniz zikir yapmazdınız, kendinizden öne geçirmezdiniz. Öyleyse zikir yaptığınız sürece siz önde değilsiniz, siz önde olan taptığınız, ibadet ettiğiniz Allah'a ibadet etmektesiniz. O, Allah... ve siz ibadet ettiğiniz zaman söyleyin bakalım bundan zevk alıyor musunuz? Eğer almıyorsanız bilin ki, zevk alacağınız günler gelecek. O zaman, kendinizi Allah'a adadığınız zaman, bunun sadece bir mutluluk olduğunu yaşayacaksınız. Muhteşem bir olay... Vazgeçemezsiniz. Öylesine mutlu olursunuz ki; zikir yapmadan edemezsiniz.




Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, bir gün daimî zikre ulaşacaksınız. O zaman şu dünyadaki en mutlu insanlardan birisi olacaksınız. Nefsinizin kalbinde hiçbir afet kalmayacak. Yerlere, göklere sığmayacaksınız, içiniz içinize sığmayacak. Bütün gökler sizin olacak. Tayyi mekânı yaşayacaksınız. Büyük zevkler sizi bekliyor, mutluluk yolculuğunun yolcuları...




Allah'ın güzelliklerini yaşamayan insanların, Allah'ı sevmeyen insanların olduğunu bilmek mecburiyetindesiniz. Ne zaman Allah'ı kendinizden daha fazla seversiniz, o zaman ne dediğimi şimdikinden çok daha iyi anlayacaksınız.






Şimdi; O, sizi kainatın en üstün varlığı olarak yarattığına göre, sizi tahmin edemeyeceğiniz kadar çok sevdiğine göre, sizi sadece mutlu kılmak için bütün mukaddes kitapları indirdiğine göre, son indirdiği şeriat kitabı, Son Peygamberi'ne indirdiği Kur'ân-ı Kerim'dir ve orada sizin mutluluğunuzun bütün donatımı, teçhizatı mevcuttur.


Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, herşey öylesine güzel ki... Bilmem ki nasıl anlatsam?




Size Allah'ın bu güzelliklerini nasıl anlatsam?... Bazen içim içime sığmıyor. Sizlerin de bir gün benim yaşamakta olduklarımı yaşayacağınızı ümit ederek.. Muhteşem bir olay...




Sevgili okuyucular, hanginiz bana söyleyebilir bir Yunus'un yaşadıklarına imrenmediğinizi?




Hanginiz bana söyleyebilir bir Mevlâna'nın yaşadıklarına imrenmediğinizi? Bir tayyi mekân olayını yaşamak için can atmadığınızı? Fiziğin ötesine geçmek için can atmadığınızı hanginiz söyleyebilirsiniz? Ve bütün bunların sizin olması için sadece bir tek şey yapacaksınız: Allah'a ulaşmayı dileyeceksiniz.





Geri kalanı mı? Sizi evliya yapmak, O'nun üzerine aldığı görev. Siz karışmayın! Siz namaz kılmayı sevmeyeceksiniz. Hayır, siz sevmeyeceksiniz; O, size sevdirecek. Siz zikir yapmayı sevmeyeceksiniz; O, size sevdirecek. Ve bütün güzellikleri yaşamanızı sağlayacak. Ne karşılığı? Bir niyet; Allah'a ulaşmayı dilemek.


Şimdi, sormaz mıyız size sevgili okuyucular, o kadar zor bir şey mi? Söylüyorum, Allahû Tealâ sizden o kadar zor bir şey mi istiyor? Nereden baksanız bir dilek. Peygamber Efendimiz (S.A.V) diyor ki:




Cenneti isteyen cennete gider.

İnsanlar da diyorlar ki cevap olarak, haklı olarak:


-İyi ama insanların %90'dan fazlası cehenneme gidecek.



Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in oradaki sırrına dikkatle bakın: Cenneti isteyen, Allah'ın o cennete ulaşmak konusundaki talebini bildikleri taktirde cennete girer, demek sözü. Peki, talebi ne, çok mu zor bir şey? Çok zor; bir dilek: Allah'a ulaşmayı dilemek. Ne diyorsunuz? Çok mu zor?




Sevgili okuyucular, hepinizi öylesine seviyor ki... Biz de sizleri öylesine seviyoruz ki... Mutlu olmanız dururken, mutsuz olmanıza uzaktan hep bakıp, hüzünleniyoruz. Neden, diyoruz bu kardeşlerimiz de Allah'ın kendileri için yarattığı mutluluğu yaşamasınlar. Nasıl insanlar onları bu mutluluğu yaşamamak istikametinde kandırabiliyor?




Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, böyle bir dizaynda mutlu olmak varken, mutsuz olmak?!






Şimdi soruyoruz size: Kendinize yazık etmiyor musunuz? Bütün mutsuzlara sesleniyorum: MUTSUZ OLMANIZIN SEBEBİ BAŞKALARI DEĞİLDİR. Boşuna onları suçlamaya çalışmayın.



-Bana eşim kötü davrandığı için mutsuzum.


-Oğlum kötü davrandığı için mutsuzum.

-Öğretmenimle aram yok, amirimle aram yok, memurumla anlaşamıyorum... vs.

Bunların hepsi fasa fiso. Hepsi palavra.



Mutsuzluğunuzun arkasında sadece siz varsınız, sevgili okuyucular, başka hiç kimse yok.


Evvela Allah'ın şu kanununu hiç unutmayacaksınız: Birleşik kaplar kanunu. Siz etrafınızdaki insanlara ne verirseniz, aynı oranda oradan size o mutlaka geri dönecektir. Sizin mamelekinizden fizik olarak veya fizik ötesi olarak, maddî olarak veya manevî olarak ne çıkarsa, onlara ne ulaşırsa oradan size aynen geri döner. Kim mutsuzsa, başkalarını mutsuz etmesinin bedelini ödüyor.




Unutmayın! Etrafınızdaki insanlar size kötü davranıyorsa, siz onlara kötü davrandığınız içindir. Ne olur işlemi zannettiğiniz yerden başlatmasanız da biraz daha evvele alsanız...




-Onlar bana kötü davrandıkları için, ben onlara kötü davranıyorum, yerine:



-Ben muhakkak ki; onlara kötü davranmışımdır ki; onlara olmasa bile başkasına kötü davranmışımdır ki; falandan feşmekandan bana böyle kötü sonuçlar ulaşıyor, diye düşünmeye başladığınız anda ayaklarınız suya erer. Hakikati yakalamışsınızdır, hakikat orada.



Siz kendi mutluluğunuzun yegane mimarısınız, başka hiç kimse yok. Allah mı? Mutluluğunuz istikametinde size ömrünüz boyunca yardım etmeye hazırdır. Siz, onun bedelini ödemedikçe mutlu olamazsınız. Öyleyse zikrin daim olduğu noktada, nefsinizin kalbinde hiç afetler kalmadığı için, bütün insanlara her an, en iyi davranışlarda bulunacaksınız, onlardan da size her an, en iyi davranışlar geri dönecek. Çok büyük bir mutluluk yaşayacaksınız.




Ama diyelim ki bu uzak bir olay, daimî zikre kolay kolay varamazsınız. Gerçekten kolay kolay varamazsınız, tamam. Ama başka bir yolu daha var. Madem ki Allah'ın birleşik kaplar usulü duruma hakim: Siz topluma ne veriyorsanız ondan sadece o dönecek size. Öyleyse top sizde. Topu pozitif olarak kullanın, atın. Ne yapacaksınız? Herkese en güzel davranışlarda bulunacaksınız. Onlar ne yapacaklar? Onlar size en kötü davranışlarda bulunacaklar, diye mi düşünüyorsunuz. Bir deneyin bakalım öyle mi olacak. Siz ne zaman aklınızı başınıza toplarsanız, topluma en güzelleri sunarsanız, toplumdan da en güzeller size geri döner.




Öyleyse başkalarını mutlu etmeyi kendinize şiar ettiğiniz günden itibaren siz mutlu bir insan olacaksınız. Hayır, daimî zikrin falan sahibi değilsiniz. Belki ara sıra zikir yapıyorsunuz. Ama madem ki Allah'ın size verdiği hayatı, zamanı, parayı, iradenizi, aklınızı başka insanların mutluluğunda kullanıyorsunuz, işte Allah'ın sizi ulaştırmak istediği yer orası: Kendinizi başka insanlara adamanız. Bunu yaptığınız zaman sevgili okuyucular, can dostlarım ve de gönül dostlarım, siz mutlu insanlar olacaksınız. Topluma verdiğiniz şey mutluluk. Onlardan, kimden olursa olsun size geri dönecek olan şey mutluluktur.




Etrafınızdaki bütün insanların, kimler varsa şu anda etrafınızda sizinle beraber, onların yüzlerine birer birer bakın. Her birinin yüzü sizin için bir aynadır, sizin onlara gösterdiğiniz davranış biçiminin karşılığı.




Siz onlara hakaret mi ediyorsunuz, onlar size asık suratla bakacaklardır.




Siz onları seviyor musunuz? Onlar da sizi seveceklerdir.



Siz onlara her zaman en iyi davranışlarda mı bulunuyorsunuz? Onlar da size her zaman en iyi davranışlarda bulunacaklardır.


Öyleyse bu kadar kolay mutluluğunuz, bu kadar basit mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları. Neden zannediyorsunuz Hazreti Ömer her akşam kendisini hesaba çekerdi: "Ben bugün Allah için ne yaptım?'' diye? Ne demek Allah için yaptıkları? Yani "Allah için ben bugün kimi mutlu ettim? Kimin derdine deva oldum, kimin hastalığı için bir dua okudum, kimin mutluluğu için falanca işi yaptım, kimin hangi problemini çözdüm?'' Her gece Hazreti Ömer bunu yapardı. Her gece kendisini hesaba çekerdi:




"Ben bugün Allah için ne yaptım?''


İşte sevgili okuyucular, can dostlarım, gönül dostlarım, herşey öylesine güzel ki... Bu güzellik içinde muhteva mutlaka en güzelini oluşturuyor...
Mutluluk nedir? Bedeli nasıl ödenir?
Mutluluk nedir? Nasıl mutlu olunur?
Kentucky Üniversitesi'nin "Notre Dame" isimli bir manastırında, bir profesör, 678 rahibe ile yaptığı araştırmada, hayata pozitif bakmanın ve mutlu olmanın; yaşlılıkta hasta olma ihtimalini düşürdüğünü ortaya çıkardı. Rahibelerin gençliklerinde yazdıkları 168 otobiyografi incelendi ve aralarında zamanında, mutluluk, sevgi gibi ifadeleri çok sık kullanmış olan rahibelerin,diğer rahibelerden ortalama 10 yıl uzun yaşadıkları ortaya çıktı.
Yazının devamı için tıklayın

NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #52
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Küçük kiz,hüzünlü bir yabanciya gülümsedi. Bu gülümseme adamin kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava icinde yakin geçmiste kendisine yardim eden bir dosta tesekkür etmedigini hatirladi.Hemen bir not yazdi,yolladi.

Sponsorlu Bağlantılar
Arkadasi bu tesekkürden o kadar keyiflendi ki,her ögle yemek yedigi lokantada garson kiza yüklü bir bahsis birakti. Garson kiz ilk defa böyle bir bahsis aliyordu.Aksam eve giderken,kazandigi paranin bir parçasini her zaman köse basinda oturan fakir adamin sapkasina birakti.

Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki...iki gündür bogazindan asagi lokma geçmemisti. Karnini ilk defa doyurduktan sonra,bir apartman bodrumundaki tek odasinin yolunu islik çalarak tuttu. Öyle neseliydi ki, bir saçak altinda titreyen köpek yavrusunu görünce,kucagina aliverdi.

Küçük köpek gecenin sogugundan kurtuldugu için mutluydu. Sicak odada sabaha kadar kosusturdu.Gece yarisindan sonra apartmani dumanlar sardi.Bir yangin basliyordu.Dumani koklayan köpek öyle bir havlamaya basladi ki,önce fakir adam uyandi, sonra bütün apartman halki...

Anneler,babalar dumandan bogulmak üzere olan yavrularini kucaklayip, ölümden kurtardilar...

Bütün bunlarin hepsi,bes kurusluk bile maliyeti olmayan bir tebessümün sonucuydu.

MUTLU BiR GÜLÜMSEYiSiN YERiNi HiÇ BiR TATLI SÖZ TUTAMAZ

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mayıs 2006       Mesaj #53
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mutluluk Nedir?

"Uzun bir süre güzel hayat başlamak üzere diye düşündüm.
Gerçek, güzel hayat!
Ama hep bir engel daha vardı önümde.
Öncelikle yapılması gereken bir şey,
bitmemiş bir iş,
tamamlanması gereken bir hizmet,
ödenecek bir borç...
Hemen sonra güzel hayat başlayacak...

Sonunda uyandım ki, hayat zaten bu engeller.
Bu perspektif;
mutluluk için bir yol olmadığını,
bilakis mutluluğun kendisinin asıl yol olduğunu
görmeme yardımcı oldu.
Öyleyse yaşanan her anın keyfini çıkarmalı ve
bu anlar, paylaşılacak özel biri ile geçirildiğinde
daha da çok keyifle hissedilmeli.
Zamanın kimseyi beklemediğini unutmamak lazım.

Öyleyse, daha fazla mutlu olmak için;
okulun bitmesini, okula gitmeyi,
on kilo vermeyi, altı kilo almayı,
çocuk sahibi olmayı,
çocukların büyüyüp evden ayrılmalarını,
işe başlamayı, emekli olmayı,
evlenmeyi, boşanmayı,
Cuma akşamını, Cumartesi sabahını,
yeni araba-ev almayı,
yeni araba-evin borcunun bitmesini,
baharı, yazı, sonbaharı, kışı,
ayın birini, on beşini,
şarkınızın radyoda çıkmasını,
ölmeyi, yeniden doğmayı beklemeyin.

Mutluluk bir hedef değil yoldur." - Alfred D'Souza
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Mayıs 2006       Mesaj #54
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mutluluk nedir? Bedeli nasıl ödenir?
Mutluluk, bir insanın iç âleminde, dış âleminde, yani başka insanlarla ilişkilerinde ve Allah ile olan ilişkilerinde, kesintisiz bir sulh ve sukûn hali yaşamasıdır. Bu sulh ve sukûn halinin 3 âlemde birden hükümrân olması lâzım, birinci şart.
İkinci şart; kesintisiz olması lâzım. İşte böyle bir dizaynı yaşayabilen insanlar, mutluluğa ulaşmışlardır. Kimlerdir bunlar? Bunlar, daimî zikrin sahipleridir. Özellikleri nedir? Özellikleri, nefslerindeki bütün afetleri yok etmişlerdir. Yerine nefslerinin kalbine, Allah'ın nurlarını ve ruhun hasletlerini tamamen doldurmuşlardır. Ne olmuştur? Nefsleri de, ruh hüviyetine girmiştir. Evvelce devamlı birbiriyle kavga halinde olan, afetler sebebiyle hep şerri emreden nefsin yerine, artık o nefsin kalbini, Allah'ın nurları tamamen doldurduğu için, Allah'ın bütün emirlerini mutlaka yapmak isteyen, yasak ettiği hiçbir fiili asla işlemek istemeyen bir nefs oluşmuştur. Bu ise mutluluk demektir; iç âlemde mutluluk, dış âlemde mutluluk, Allah ile olan ilişkilerde mutluluk.
İnsanlar neden mutsuzdur? Çünkü; nefsleri şerri emreder, ruhları hayrı emreder. İkisi de dediklerinden vazgeçmez ve mutlaka kendi dediğinin yapılmasını ister. Bu sebepten, insanların nefsleri ve ruhları arasında devamlı bir kavga vardır.
Nerede kavga varsa, nerede kaos varsa; orada mutsuzluk, huzursuzluk ve belirsizlik vardır. Nefsin afetleri ile ruhun hasletleri arasında devamlı savaş olduğu için, o insan mutsuzdur.
Nefs, devamlı şerri talep eder. Yani, Allah'ın yasak ettiği fiillerin işlenmesini. Allah'ın emrettiği fiillerin ise yapılmamasını ister. Ne zaman akıl, nefsin bu talebini kabul ederse, o zaman kişi huzursuzluğu yaşar. Çünkü; Allah'ın emrine itaatsizlik edilmiştir. Allahû Tealâ, mutlaka onu azaplandıracaktır ve Sünnetullahın bu azabının ötesinde, yaptığı bu büyük hata sebebiyle ruh da nefsi azaplandıracaktır.

Hem nefsin hatalar işlemesi sebebiyle, hem de ruhla nefs arasında devamlı savaş olması sebebiyle bu kişi mutsuzdur, huzursuzdur, sıkıntı içerisindedir. Bütün insanları en güzele ulaştırmak, Allahû Tealâ'nın temel hedefidir ve insanlar ne yazık ki bu güzelliklerden haberdar bile olmadan ömür tüketmektedirler.

Bir insanın iç dünyasında mutlu olması neye bağlıdır? Afetleri tamamen temizlemesine bağlıdır. Temizlerse ne olur? Nefsten vücudun kumandanı olan akla giden bütün talepler de, ruhtan akla giden bütün talepler de pozitiftir. Öyleyse, ruhla nefs arasında kavga bitmiştir. Neden? Çünkü, nefs ruhun durumunu almıştır. Artık Allah neyi emrettiyse, onu yapmayı istemektedir. Neyi yasak etmişse, o da ruh gibi, onları yapmayı istememektedir.
Nefsin talepleri ile ruhun talepleri eşit hale gelmiş, aralarındaki kavga bitmiştir. Yetmez, iki talep eşit olduğu için ve ruhun talebi olduğu için, Allah neyi emretmişse o yapılacaktır ve Allah'ın emri yerine getirildiği için, kişi mutluluk hissedecektir. Allah neyi yasak ettiyse, o yapılmayacaktır, asla işlenmeyecektir. Bu sebeple de kişi, gene mutluluk duyacaktır.
Görülüyor ki, nefsin ve ruhun aynı şeyleri düşündüğü ve tatbik ettiği bir ortamda mutlak saadet oluşuyor. İşte bu, iç âlemdeki saadet, dış âleme de taşar. Başlangıçta nefs şerri, ruh hayrı emrettiği sürece, bir insanın başka insanlarla olan ilişkilerinde, mutlaka başkalarına zulmetmesi söz konusu olur. Yanlış davranması, ters davranması ve insanlara zulmederek, onlara acı vermesi, ıstırap vermesi, onları canını sıkması ve onlara huzursuzluk vermesi söz konusu olur. Tabiî bunun arkasından Allahû Tealâ, o kişiye azap edecektir, ruh da nefse azap edecektir.
Allahû Tealâ, bu istikamette olayı şöyle anlatıyor: Bu kişi başkalarına zulmettiği zaman, başkaları bu zulme rıza göstermiyorlar tabiatıyla. Onlar da, kendilerine zulmeden bu kişiden intikam almak sevdasına tutuluyorlar. Çünkü; nefslerindeki intikam afeti, mutlaka bunu istiyor. Bu noktadan itibaren, intikam almak için fırsat bekleyen insanlar, bu fırsatı buldukları anda mutlaka intikamlarını alırlar.
O zaman onlara zulmeden kişi, bu intikam sebebiyle huzursuz olur. Bir defa daha huzursuz olmuştur. Yetmez, arkasından o da intikam almayı ister, kendisinden intikam alan kişiden. İntikamını aldığı an, bir şerr, bir günah işlediği için, yeniden huzursuz olacaktır. İntikamını hiç alamazsa, giderek şuuraltı birikimi oluşacaktır. Alınamamış intikam, kine dönüşecektir ve kişi şuur altındaki bu birikim ve stres sebebiyle huzursuz olacaktır.
Başlangıçta bütün insanlar, dış âlemlerinde bu durumdadır. Başkalarına zulmetmektedirler ve bu sebeple huzursuzdurlar. O başkaları da, kendilerine zulmetmektedir. Bunun için, ikinci defa huzursuz olmaktadırlar. Kendilerine zulmedenden intikam almaktadırlar; üçüncü defa huzursuz olmaktadırlar ve intikamlarını alamazlarsa, bu sefer şuuraltı birikimi sebebiyle, gene huzursuz olmaktadırlar.
Ya o kişi hidayete ermişse, ya arkasından da daimî zikre ulaşarak, nefsindeki bütün afetleri temizlemişse; o zaman, kişinin böyle bir problemi asla olmayacaktır. Hiç kimseye zulüm etmesi mümkün değildir. Çünkü, ruhunun hasletleriyle davranacaktır. Öyleyse bu kişi, başkalarına her zaman, onların mutlu olacağı davranışlarda bulunur. Onları daima sonsuz bir mutlulukla mutlu eder.
Bu kişi kendisinden intikam alınmadığı için, hiç kimseden intikam almak gereği duymayacaktır. Bu sebepten mutludur. Hiçbir zaman şuuraltı birikiminin sahibi olmayacaktır. Böyle bir şey, böyle bir insan için mümkün değildir. İçinde intikam hissi yoktur ki; kine dönüşsün de, o kişiyi strese ulaştırsın.
Mutluluğun üçüncü kesiminde, Allah ile olan ilişkileri görüyoruz; Allah'ın emirleri cephesinden, Allah'ın nehiyleri (yasakları), cephesinden. Kişi başlangıçta nefsindeki afetler dolayısıyla, Allah'ın emirlerine itaat etmiyor ve şeytanın emirlerini yerine getiriyor. Allah'ın yasaklarına riayet etmiyor ama şeytanın emrini yerine getiriyor. Öyleyse bunlar, her ikisinin de arkası, o kişinin azabı hissetmesidir, vicdan azabını yaşaması, ruhun nefse azap etmesi, yani kişinin huzursuz olmasıdır.
Eğer kişi daimî zikre ulaşırsa, Allah'ın bütün emirlerini yerine getirmek, o kişinin büyük zevk aldığı bir işlem haline gelir. Kişi Allah'ın bütün emirlerini gerçekleştirir ve tabiatıyla bunların sonsuz mutluluğunu yaşar. Öbür taraftan Allah neyi yasak etmişse, bu kişinin Allah'ın yasak ettiği bir fiili işlemesi hiçbir şekilde mümkün değildir. O kişi, bu sebeple hiçbir zaman, Allah'ın yasak ettiği bir fiili işlemeyeceği için, sonsuz bir mutluluğun içindedir.
İşte mutluluk budur. Bu, daimî saadettir, sonsuz saadettir. Eğer bir kişinin iç âleminde, dış âleminde ve Allah ile olan ilişkilerinde, hepsinde sonsuz bir uyum hali, bir huzur hali, bir mutluluk yaşanıyorsa, kesintisiz, üç âlemde birden yaşanıyorsa, o kişi dünya mutluluğuna, tam anlamda erişmiştir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Haziran 2006       Mesaj #55
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kentucky Üniversitesi'nin "Notre Dame" isimli bir manastırında, bir profesörün 678 rahibe ile yaptığı araştırmada, hayata pozitif bakmanın ve mutlu olmanın; yaşlılıkta hasta olma ihtimalini düşürdüğünü ortaya çıkardı.
Rahibelerin gençliklerinde yazdıkları 168 otobiyografi incelendi ve aralarında zamanında, mutluluk, sevgi, bu mutluluk gibi ifadeleri çok sık kullanmış olan rahibelerin, diğer rahibelerden ortalama 10 yıl uzun yaşadıkları ortaya çıktı.
İnsan kendini dinlemeye başlasa, kendisini düşünmeye başlasa, her noktasını ayrı ayrı gözetleyecek, "aman şuram hasta" yahut da "buram hasta" diye birtakım vehimlere kendisini kaptıracak.
Şeytan, devamlı insanla meşguldür. Onu mutsuz etmek için her şeyi yapar. Ama eğer bir insan başkaları için varsa, Allah'ın verdiği her şeyi, özellikle enerjiyi başkaları için devamlı kullanma halindeyse, kendine ayıracak zamanı yoksa, o zaman o mutlu bir insandır. Başkaları için varolmakla mutludur.
İşte rahibeler de böyleymiş. Başkalarının mutluluğu için yaşamışlar. Ne diyorduk? Kim bir başkasının mutluluğu için Allah'ın kendisine verdiklerini seferber ederse; o, Allah'ın ülkesindedir.
Öyleyse insan ne kadar zamanını başkaları için harcarsa, hayatının o kadar süresinde mutlaka mutludur. Madem ki sizlere Allah'ın güzelliklerini anlatıyoruz, madem ki sizlere mutluluğu anlatıyoruz, madem ki sizlere ilmi, özellikle ilmin ötesini anlatıyoruz ve size bunları anlatmaktan duyduğumuz hazzı yaşıyoruz; işte bu bir MUTLULUK; mutluluğun ta kendisi; BAŞKALARI İÇİN YAŞAMAK.
Bir insan düşünün kendisi mutlu ve yaşadığı bu mutluluğu başkalarının da yaşaması için devamlı çırpınıyor. Kendini hasta hissetmiyor. Hiçbir zaman kendine dönmeye vakti yok. Diyelim ki bu insan, günlük işlerinin haricinde bir de dergi çıkarıyor olsun mutluluğun yollarını başkalarına da anlatmak için. Eve gittiği zaman da başkalarının sorunları için telefonlara cevap vermekle meşgul. Dergi için yazı hazırlamakla meşgul, hazırlanmakta olan yazıların kontrolü ile meşgul. Bütün düşünceleri, uğraşısı, emeği hep diğer insanların hayatlarını kolaylaştırmak, onları mutlu edebilmek için. Kısaca, şu "vakit" denilen nesne var ya, ona bir türlü yetişemiyor, hep o galip. Ama bunun için mutlu. Yetişebilse, zamanı artsa, belki kendini dinlemeye başlayacak. "Aman bacağım ağrıyor mu, kolum ağrıyor mu?" Hiçbir ağrı hissetmiyor.
Bu son derece önemli, çok güzel bir faktör. O rahibeler de, başkaları için yaşamışlar demek ki; mutluluktan bahsetmişler ve 168 kişide görünmüş ki; mutluluktan bahseden bu insanlar, uzun yaşıyorlar.
Manastır nedir biliyor musunuz? Manastır; bizim yaşadığımız hayatı yaşayan insanların bulunduğu yer. Yani manastır, bir tarîkat merkezi. Kendi mürşidlerine tâbî olmuşlar, tâbî oldukları da ondan evvel gelene tâbî olmuş. O manastır, kaç yüzyıldan beri, hep insanları Allah yolunda eğitmekle meşgul. Sadece bunun için yaşıyorlar. Bütün manastırlar, kendi peygamberlerinden bu tarafa gelen süreç içersinde, O'na tâbî olanların, meselâ Hazreti İsa'ya tâbî olanların gelen silsilesi.
Hazreti İsa'nın havarileri, Hazreti İsa'ya tâbî olmuşlar. O havarilere tâbî olanlara, sonradan gelenler tâbî olmuşlar. Onlara, kendilerinden sonraki nesiller tâbî olmuşlar ve bu günlere gelmiş. O insanlar, manastırlarda yaşıyorlar. Çoğu, bizim gibi namaz kılıyor, çoğu zekât veriyor ve aralarında birçok insan, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'i de, Allah'ın peygamberi olarak, kesin standartlarda kabul ediyorlar.
Allahû Tealâ da diyor ki: "Onlar da sabahlara kadar zikir yaparlar, onlar da sizin gibi secde ederler, onlar da sizin gibi namaz kılarlar. Tek Allah'a ve sizin peygamberinize inanırlar. Onlar da kurtulacaklardır."
İşte bu insanların mutlu olduğunu görüyorsunuz.


DR. İSKENDER ALİ MİHR


turist - avatarı
turist
Ziyaretçi
6 Temmuz 2006       Mesaj #56
turist - avatarı
Ziyaretçi
MUTLULUK BELKİDE KÜÇÜCÜK BİR ÇOCUĞA HEDİYE VERMEKTİR Msn Thinking
melish - avatarı
melish
Ziyaretçi
7 Temmuz 2006       Mesaj #57
melish - avatarı
Ziyaretçi
MutLuLuk;

Cana can katanımla 1 yaz denizinin karşısında, 1 ağaç göLgesindedir.
Tedirgin ediLmeden uyanan 1 toprak parçasındadır.
1 bahar sabahında çıplak ayakla koşulan ıslak çimenlerdir.
İstekle ısırıLan 1 peynir diLiminde, yanarak içiLen 1 yudum suda, özlemLe aranan 1 bardak sıcak kahwededir.
Günün iLk aydınLığında, Gecenin son karanLığındadır.
1 annenin okşayışında, 1 babanın bakışında, çocuğun güLüşündedir.
O CAN sesini duymaktır.
O Dudaklara AyrıLışta Son Kez Can Ateşiyle Konan Öpücüktedir.
PLAYBOY - avatarı
PLAYBOY
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #58
PLAYBOY - avatarı
Ziyaretçi
baktigindan biraz daha fazlasini gorebilirsin,
gordugunden biraz daha fazlasini hayal edebilirsin,
hayal ettiginden biraz daha fazlasini elde edebilirsin,


HAYAL ETTIKLERINI NE KADAR ELDE EDEBILIRSEN O KADAR MUTLU OLURSUN
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #59
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Mutluluk

Yemyeşil bir bahçe ortasındayım,
Dört yanımda, öbek öbek çiçekler...
Rüzgârın eliyle titrer yapraklar,
Bilmezler ne zaman dökülecekler:

Güneş ışığını vurmuş üstüne,
Baharın yeşili sarmış her yanı.
Bulutlar dökerek yağmurlarını
Ki yeşil bir kucak alır insanı.

Kokular karışmış birbirlerine,
Yemyeşil bir halı üzerindeyim.
Gözlerimde çiçek çiçek derilmiş
Bir kutlu alemin eşiğindeyim.

Sanki bir ziyafet ortasındayım,
Ağaçlar vermişler meyvelerini.
Geçirsem diyorum herkesten uzak,
Bu yeşil bahçede senelerimi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Temmuz 2006       Mesaj #60
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mutluluk

Benzer Konular

3 Nisan 2012 / Misafir Taslak Konular