Arama

Madencilik Terimleri Sözlüğü - Sayfa 2

Güncelleme: 22 Haziran 2008 Gösterim: 11.969 Cevap: 14
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #11
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
OBRUK, 1) Kireç taşları içinde, bacaya benzeyen 30m ya da daha çok derinlikte, genel olarak altında bir yeraltı mağarası (ini) bulunan tabii kuyu. 2) İçinde su biriken çukur yer, doğal kuyu. 3) İçbükey, konkav.
OCAK,
1) Açık (yerüstü) maden işletmesi yapılan yer. 2) Dik kuyu ve diğer girişler, meyilli kuyular, düz ve meyilli galeriler ile birlikte, yeraltı hafriyat ve imalâtını kapsayan; madencilik faaliyetini yapmak için belli bir projeye göre hazırlanmış iş yeri. Aynı işverene ait olmak şartı ile ayrı ayrı havalandırma tesisi bulunan birbirine yakın iki veya daha fazla ocak da bir ocak sayılır. 3) Yakıtta bulunan enerjiyi ısı enerjisine dönüştürmeye yarayan (yanma yeri) sistem. 4) —> Maden. —> Şekil. 5) Mermer işletmeciliğinde her cins taşın tabiî olarak, bulunduğu yerden istenilen özellikte çıkarılması için zemine, üstü havaya açık veya kapalı özel şekil verilmesi.
Sponsorlu Bağlantılar
OCAK AĞZI,
1) Yeraltı işletmesine, yer yüzünden galeri veya kuyu şeklindeki giriş yeri. 2) Mermer işletmeciliğinde ocak açılırken yabancı veya çürük zeminden geçilip istenilen kaliteye varıncaya kadar zemine şekil verilmesi.
OCAK AĞZI MALZEME,
Mermer işletmeciliğinde ocak ağzı kazısından çıkan düşük özellikteki malzeme.
OCAK AMİRİ,
Bir veya birkaç ocağın işletmesinden ve teknik yönetiminden sorumlu maden mühendisi.
OCAK ARABASI,
1) Maden işletmelerinde maden ve malzeme naklinde kullanılan, demiryolu üzerinde hareket eden, yandan veya önden tumba etmek üzere yan veya ön kapaklı olarak da imal edilebilen özel araç. Taşınacak maddenin yoğunluğuna, kullanış şekline ve amacına göre değişik hacimlerde imal edilir. Kömür arabası (kömür vagonu), direk trikosu, beşik araba, kuyruklu araba gibi isimler verilir. Kömür madenciliğinde genellikle tonluk, üç tonluk ve beş tonluk ocak arabası kullanılır. 2) Vagonet (küçük vagon). 3) Araba.
OCAK ARTIĞI,
Mermer işletmeciliğinde muayyen bir maksada hizmet edecek özellikte açılmış ocaklarda o maksada yaramayan taşlar.
OCAK ÇIKIŞ HAVASI,
Havalandırma amacı ile ocak içinde dağıtıldıktan sonra, ocaktan çıkan kullanılmış hava.
OCAK DİBİ,
Mermer işletmeciliğinde esas taşın, istenilen kalitesinin sona erip, başka bir zemine eriştiği yüz.
OCAK EMNİYET LAMBASI,
—> Ocak havasındaki metan varlığını ve aynı zamanda oksijen yetersizliğini saptamak için kullanılan, hava giriş aralığı tel kafesli, ayrıca gaz çıkış kısmı da yanmadan dolayı meydana gelen sıcaklığı dağıtmak ve içerdeki alevin dışarı sirayetini önlemek üzere içteki bakır ve dıştaki çelik olmak üzere iki tel kafesli ve ayrıca muhafazalı, hazne ile üstyapının bağlanması sırasında otomatik olarak kilitlenen lamba. Kırmızı fanuslu akülü lamba da işaret için kullanılır.
OCAK GAZLARI İLE MÜCADELE,
—> Maden ve taş ocakları ile açık işletmelerde alınacak işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri hakkında tüzük.
OCAK GİRİŞ HAVASI,
Havalandırma amacı ile ocağa verilen temiz hava.
OCAK HAVASI,
Ocakta dolaşarak havalandırmayı sağlayan hava.
OCAK İKLİMİ,
Ocak havasının kuru temperatürü, relatif rutubeti, sürati, endirekt basıncı, arazi sıcaklığı (jeotermik derinlik ısısı her  30 m’de 1½C), derinlikle ilişkili kompresyon ısısı (her 100 m’de 0,9½C), odaksiyon ısısı, üretilen madenin ısı kaybı, taşıma aracı ve taşıma süratine bağlı olarak çalışan makinelerden çıkan ısı, basınçlı hava boruları, ateşlemeler ve çalışan insanların ocak havasına verdiği ısı gibi çeşitli faktörlerin etkisi ile oluşan ortam. İyi bir ocak iklimi, madencinin yeraltında kendini rahat hissederek çalışabileceği ortam olarak tanımlanır. İklimi çalışmaya müsait olmayan ocaklarda ocağa verilen havanın tamamı soğutularak verildiği gibi, yeraltında soğutma tesisi kurularak pano, lağım vb. yerlere verilen hava da özel olarak soğutulabilir.
OCAK KATİBİ,
1) İşçilerin işe gelip gittikleri tesbit ederek yevmiyelerini puantaj defterine kaydeden kişi. 2) Puantör.
OCAK LAMBASI,
1) Madenlerde çalışanlara verilen elde taşınabilen veya barete takılabilen lamba. 2) Madenci lambası. 3) Baş lambası.
OCAK LOKOMOTİFİ,
Ocaklarda ray üzerinde nakliyatı sağlamak üzere vagonlarla teşkil edilen katarları veya ocak arabalarını çekmek için kullanılan çekme aracı. Ocak lokomotifleri kullandıkları enerji kaynağına göre dizelli, akülü, elektrikli (troley) ve basınçlı havalı olarak sınıflandırılabilir.
OCAK PLANLARI,
Bir harita mühendisi veya topograf tarafından, mevzuata uygun olarak hassas bir şekilde hazırlanan, ocak içindeki imalatın tamamını gösteren ve gelişmeler işlenmek suretiyle —> Ajur edilen plan ve kesitler.
OCAK SUYU,
Mermer işletmeciliğinde taşın, ocaktan çıktığı anda sahip olduğu nem.
OCAK TAŞLARI,
—> Posta.
ODA,
Genellikle taban alanı dikdörtgen şeklinde, muntazam bir biçimi olan üretim yeri. Bir odanın boyutları her zaman galeri, taban ve kılavuz boyutlarından büyüktür. Odaların boyutları üretimden önce tavan, taban, yantaş ve cevherin yapısına göre saptanır. Odalar arasında topuklar bırakılır. Az meyilli (yatımlı) ve fazla kalın olmayan maden yataklarında odanın tavan ve tabanını, madeni sınırlayan kayaçlar teşkil eder. Dik ve kalın damarlarda odanın etrafı maden ile çevrilidir. Üretim sonucu damar içinde meydana getirilen boş hacme az meyilli damarlarda oda, dik damarlarda ise boşluk denir. Az yatımlı cevher yataklarında kazı işlemi odanın içinde yapıldığı halde emniyet bakımından dik damarlarda kazı, boşluğun içinde yapılmayıp yan kısmında boşluğa doğru sürülmüş olan kılavuzların tavan, taban ve yanlarına delinmiş olan lağım deliklerinin doldurulup ateşlenmesi suretiyle yer çekiminden yararlanılarak, cevherin oda içinde oluğa kadar akışı sağlanır. Yani damar içinde açılmış olan boşluğun içinde işçi çalışmaz.
ODA TARZINDA İŞLETME,
İstihsalin odalar teşkil edilerek belli bir nizam içerisinde, aynı zamanda veya arka arkaya gerçekleştirilmesi. Oda tarzındaki işletme metodunda kazı yeri hareketli değildir.
ODA VE TOPUK AÇIKAYAK İŞLETME METODU,
Bünyesi mütecanis ve tenörü düşük ufki veya çok az yatımlı masif maden yataklarında topuk bırakmanın, sun’i tahkimata nazaran daha ucuz olduğu veya tavanın göçerek bozulması istenmeyen hallerde madenin üzerini örten tabakanın kalınlığı, kendini taşıma kabiliyeti, göçmeden durabileceği azami açıklık, taban taşının taşıma mukavemeti ve evsafı ile madenin mukavemeti dikkate alınarak tesbit edilen oda ve topuk genişliğine göre çalışma esasına dayanan tahkimatsız (üretim) işletme metodu. Bu usülde bırakılacak topuklar müstakil sütunlar halinde bırakılacağı gibi devamlı da olabilir. Bu takdirde maden muntazam odalar açılarak alınır.
OFİTİK TEKSTÜR,
1) Gözle görülecek derecede büyük ve uzunca kristaller (feldispat) ihtiva eden mikrolitik yapı. 2) Ofitik doku.
OFİYOLİT,
Jeosenklinal sedimanların eşlik ettiği bazik intruzif kayaç. Genellikle ofiyolit altere olarak serpantine; klorit, epidot ve albitçe zengin kayaca dönüşür.
OK,
Tavan kuvvetlerine karşı koymak amacıyla ayaklarda kullanılan bir tür sarma.
OKSİDASYON ZONU,
Yeraltı su seviyesinin üstünde bulunan kayaçların veya madenlerin, yeraltı sularının etkisi altında oksitlenerek değişime uğradıkları (bölge) zon.
OKSİJEN (O),
Havanın hacim bakımından yaklaşık % 21’ini oluşturan, solunum için zorunlu olan renksiz, tatsız, kokusuz gaz madde. Atom numarası 8, atom kütlesi 16 olan, havaya göre ağırlığı 1,1 (O°C ve 760 mm civa basıncı altında), yoğunluğu 1,429 kg/m3 olan kimyasal element.
Oksijen, fluor hariç olmak üzere doğada hemen her madde ile birleşerek oksidasyon denilen kimyasal bir birleşme özelliği gösterir. Bu birleşme yavaş yürüdüğü takdirde oksidasyon (spontane yanma —> Kızışma) adını alır. Ancak bu birleşme nisbeten hızlı yürür ve ısı-ışık verirse yanma (—> Yanma olayı), şiddetli bir ısı ve ışık yayımı verecek kadar da âni olursa patlama olayını yaratır.
Maden ocaklarında; insan ve hayvanların teneffüsü, alevli (benzinli) emniyet asetilen vb. lâmbaların yanmasında, maden direklerinin çürümesinde, kömürlerin ve piritin yavaş oksidasyonu ile önemli miktarda oksijen tüketilir. İnsanın verdiği nefeste yaklaşık % 79 azot, % 17 oksijen ve % 4 karbondioksit bulunur. Yüzde 17 oksijen bulunan havada lâmba söner, oksijen oranı % 15’e inerse insanda nefes darlığı olur. Nefeslikten dışarıya atılan havada oksijen oranının % 20-21 arasında olması istenir. Bu oranın % 19-20 ye düşmesi ocağın kötü bir şekilde havalandırıldığını gösterir.
OKSİJEN CİHAZI,
1) Oksijen vererek tedavi etme ve boğulanları canlandırma için kullanılan cihaz. 2) Pulmotor —> Teneffüs cihazı.
OKSİJEN ÜRETEN FERDİ MASKE,
Nefes almak için içinde basınçlı oksijen bulunan ve nefesi kimyasal olarak oksijen bakımından zenginleştirmek suretiyle temizleyen ve böylece dışardan hava alınmaksızın yaşamı bir süre sürdürmeye yarayan cihaz.
OKSİTLEYİCİ ALEV,
Bir mineralin tanınması için mum ve üfleç vasıtasıyla kuru usülle yapılan testte; üflecin ucu mum alevinin içine sokulması ve böylece mavi bir alev hasıl edilmesi.
OKSİTLEYİCİ KAVURMA,
Genellikle sülfürlü cevherden kükürdü uzaklaştırmak için hava ile temas halinde yapılan kavurma işlemi.
OLİVİN ,
Minarolojik formülü (Mg, Fe)2 Si O4 olan, zeytin yeşili renkte doğal mağnezyum ve demir silikat. Mağnezyumlu minerali forsterit (Mg2 SiO4) olup ; %85 ‘den az forsterit ve %14’den fazla fayalit (Fe2 SiO4) içeren olivinlerin fazla bir değeri yoktur. Olivin çoğunlukla demir-çelik sanayiinde eritken ve cüruf düzenleyici hammade olarak kullanılır. Az silisli demir cevherlerinin izabesinde —> Dolomit yerine olivin tercih edilir. Bunun yanında, silikoz hastalığına yol açmadığı için, döküm kumu olarak; refrakter forsterit tuğla üretiminde, deniz petrol platformlarında balast (Özg. ağ. = 3.2 gr/cm3) malzemesi olarak, abrazif olarak, demir tozları ile karıştırılarak sinter tesislerinde kullanılır.
OLTU TAŞI,
Türkçede oltutaşı olarak bilinen siyah (kara) kehribar. Minerolojide gagat, jayet ve jet olarak geçer. Ayrıca metamorfizmaya uğramış linyit, bitümce zengin kompakt mineraller, nebat ziftinin karbonlaşması sonucu oluşan mineraller de oltu taşı olarak bilinir. Oltu civarındaki Dutlu Dağ’ da, neojen formasyonları içerisinde, yatakları bulunur. —> Karakehribar.
OLUK,
Maden, taş ve gereğinde malzemeyi, yerçekiminden yararlanılarak, aşağı düzeylere taşımak için kullanılan, kesiti genellikle yarım daire veya yamuk şeklinde olan kıvrılmış sac.
OLUK DEĞİŞTİRME,
Ayaklarda sabit oluk veya zincirli konveyörlerin sökülerek alındaki haveye alınması.
OLUKLU YIKAYICI,
Zenginleştirilecek malzemenin suyla karıştırılması ve oluklardan akıtılarak yoğunluğu fazla olanların oluk tabanında konsantre olup hafif malzemenin daha ileri taşınması prensibine dayalı zenginleştirme cihazı.
ONİKS,
Genellikle siyah-beyaz veya kahverengi-beyaz renkli düzgün şeritli bir —> Akik. —> Kalsit.
ONİKS MERMERİ,
1) Madensel tuzlar bakımından muhtevası fazla, sıcaklığı düşük mağmatik suların çok yavaş bir şekilde meydana getirdikleri çökellerden oluşan kristalize, yoğun ve oldukça saydam taş. 2) Su mermeri. 3) Albatr. —> Mermer cinsleri.
OOLİTLİ KALKER,
Balık yumurtasına benzeyen ufak kalker küreciklerinin kalkerli bir çimento ile birleşmesinden hasıl olan tortul kayaç. Çapları bir milimetreyi geçmeyen bu kürecikler aynı merkezli küreciklerden meydana gelmiş olup, merkezlerinde bir kuars kumu veya bir mikroorganizma parçası bulunur. Yani bunlar kum veya ufak bir kavkıyı kaplayan kalker konkresyonlarıdır.
OPAK MİNERAL,
1)İnce kesitte bile saydam duruma gelmeyen minerâl. 2) Şeffaf olmayan mineral. Böyle mineraller bir yüzeyi parlak bir duruma getirilerek yukarıdan inen ışık altında incelenir. Böyle ışık belli mikroskoplara yerleştirilen opakilüminatör ile elde edilir.
OPAK MİNERALLER, (ŞEFFAF OLMAYAN MİNERALLER),
Işığı absorpsiyon özelliği kuvvetli olan, saydam olmayan mineraller.
OPAL,
—> Kuars (SiO2).
OPAL CAM,
Soğutulma sırasında camın içinde çok sayıda mikroskopik billûr taneciklerinin (kalay oksit, kalsiyum fosfat ve özellikle sodyum ve kalsiyum florürler) çökelmesiyle opal taşına benzer bir görünüm kazanan yarı saydam cam.
OPERATÖR,
Madencilikte genel olarak bir maden veya iş makinasını çalıştırmakla görevli usta işçi.
OPTİK ÖZELLİK,
—> Minerallerin optik özelliği.
OPTİK PİROMETRE,
Bir fırının içinin sıcaklığını ölçmeye yarayan elektrik ceryanı ile ısıtılan ve sıcaklığı belli bir flamanın rengi ile karşılaştırma esasına dayanan (optik) sıcaklık ölçme cihazı.
ORGANİK ÇÖKELLER,
Organik maddelerin birikmesinden meydana gelen tortul kayaç.
ORİFİS EKİVALAN,
Muadil ocak açıklığı.
ORMAN İRTİFAK HAKKI,
Maden işletme faaliyetlerinde kullanılması zorunlu orman arazileri için verilen geçici intifa (yararlanma) hakkı. Bu hak Orman Bakanlığı tarafından verilir.
Mevkii ve hudutları gösterilen orman arazisi toplam 2 adet h (m2) alan üzerinden maden sahibi adına intifa hakkı tesis edilir. Sözkonusu Bakanlığın tip taahütname senedi doldurulup, noterlikçe tasdik ettirilerek bakanlığa teslim edilir. İntifa hakkında konu olan Devlet orman sahası, mahalli maliye ve orman idaresi yetkililerince birlikte, orman irtifak hakkı lehdarına veya kanuni temsilcisine bir tutanakla teslim edilir. Teslim edilen saha üzerinde kesilecek ağaçlar orman idaresince usulüne göre kesilir. İntifa hakkı sahibi, adına tahsis edilen orman sahası için her yıl peşin olması kaydıyla, yıllık tahsis bedeli öder.
ORPİMENT,
—> Arsenik.
ORSAT APAREYİ,
İlk defa 19. yüzyılın ortalarında bulunmuş olan ve ocak havasından alınan numunelerdeki CO2, O2, CO, CH4, H2 ve N2 oranlarını tesbit etmek için kullanılan alet. Bu alet (—> Şekil) kolayca taşınabilir bir kutu içine yerleştirilebilmektedir. Alette etrafı su ile örtülü, A gaz büreti alttan lastik bir hortum ile B şişesine, üst taraftan da hem gaz toplama aletine hem de reaksiyon kaplarına bağlantı yapılabilecek bir musluğa bağlıdır. B şişesine, gazları en az erittiği için, asitli su konur. Reaksiyon şişeleri şekilde görüldüğü gibi U şeklinde ve çifttir. | No.lu tüpte CO2 yi emen KOH eriyiği, || Nolu tüpte O2 yi emen potasyum pirogallat “ Pirogallik asidi C5 H3 (OH)11 bir gramı 190 cm3 O2 emer. || nolu tüpte CO2 yi emen bakır eriyiği (Cu CI2+CO+H2O —> Cu CI. CO.H2O) vardır. Cu CI eriyiğinin çabuk bozulmaması için bu tübe bakır teller de konur.
Bu apareyle, gaz veya hava numunesinde bulunan metan tesbit edilecekse, |V No.lu platin telli tüp de bulunur. Platin telli tüpte meydana getirilen patlamada meydana gelen CO2’nin hacmi CH4'ün hacmini verir. (CH4+2O2 —> H2O+CO2, H2+ 1/2 O2 —> H2O) CH4'ün patlaması sonunda azalan hacim ise numunede bulunan H2' nin hacmidir.
ORTA,
Yeraltında sürülen bir galeri alnında öncelikle patlatılarak koparılması gerekli göbek kısmı.
ORTA ÇEKME,
1) Alında, daha sonra ateşlenecek çevre deliklerine serbest yüzey sağlamak için, belli bir biçim verecek şekilde yönlendirilmiş deliklerle yapılan ön ateşleme. Orta çekme sonunda delik sistemine göre silindirik, ters koni, ters kare ve ters dikdörtgen piramidi şekillerinde boşluk elde edilir. Orta çekme yelpaze şeklinde delik delme suretiyle de yapılabilir. 2) —> Gevşetmeli orta. —> Şekil.
ORTA DELİĞİ,
Orta açmak için delinen lağım delikleri.
ORTA DERİN DEPREMLER,
—> Deprem odak derinliği.
ORTA DİREK,
Galerilerde tahkimatı takviye için boyundurukla taban arasına vurulan —> Çatal (destek) direk.
ORTA EMDİRME,
—> Su enjeksiyonu.
ORTA KARBONLU ÇELİK,
—> Çelik.
ORTALAMA DAMAR KALINLIĞI,
Üretim yerlerinin herbirinde ölçülen damar kalınlıkları toplamının üretim yeri sayısına bölümü ile hesaplanan kalınlık.
İşletilen (dengelenmiş) ortalama damar kalınlığı (M) ise;
Ocağın çeşitli yerlerinden (n yer) yapılan üretim (f) ve buralardaki damars kalınlıkları (m) dikkate alınarak hesaplanır.
Bunun hesabı da;
n
 f1 + .... + fn
1
M = ––––––––––––––––
n f1 fn
 ––– + .... + ––––
1 m1 mn

Üretim;
Üretim Üretim Damar kalınlığı
Ayakları Miktarı (ara kesme ve
Adet f yalancı tavan hariç)
m
1 1.200 t 1.00
2 2.400 t 1.20
3 4.200 t 1.50

f/m
1.200
2.000
2.800
6.000

f 7800
M = ––– = –––––– = 1,30 metre
f 6000
–––
m

ORTALAMA GÜNLÜK AYAK İLERLE-MESİ,
Bir ayakta veya panoda yapılan günlük ilerleme. Aylık ayak veya pano ilerlemesi (a) ölçülüp ay içinde çalışılan gün (g) sayısına bölünerek günlük ortalama ayak ilerlemesi bulunur.
ORTALAMA İŞÇİ SAYISI,
1) Aylar itibariyle bordroda ücret ödenen işçi sayıları toplamının onikide biri. 2) Yıl boyunca yapılan fiili yevmiye + yıllık ücretli izin ve hafta tatili yevmiyelerinin yıllık fiili toplam işgününe bölümü.
ORTOGONAL KOORDİNAT SİSTEMİ,
Arazide ölçümü yapılan bir P noktasının, yatay düzlem üzerindeki izdüşümünün metre olarak y eksenine olan (x’), x eksenine olan (y’) ile x ve y eksenlerinin bulunduğu düzleme olan uzaklıklarının belirlenmesine yarayan yer belirleme sistemi, P (x’, y’, z’). Bu sistem haritaya geçirilebilen ölçülere dayanır.
ORTOKUARSİT,
—> Kuarsit.
OSWALD İŞLEMİ,
—> Amonyak.
OTOJEN DEĞİRMEN,
Cevheri, kendi tane büyüklüğü farkından yararlanarak öğütmeye yarayan değirmen. Bu değirmen, serbest düşen iri parçaların kinetik enerjisinden istifade etmek için, büyük çaplı, (7-9 m kadar) ve dar olarak imal edilir; kuru veya yaş öğütme yapar.
OTOJEN SİKLON (SU SİKLONU)
, Boyutları 150-600 mikron arasındaki kömürlerin yıkanmasında (zenginleştirilmesinde) kullanılan, yapı olarak ağır ortam (ağır mayi) siklonlarından farklı olup en belirgin özelliği koni açısının 60° den büyük (bazen 120° ye kadar); performansı diğer ayırıcılara nazaran daha düşük, fakat kendiliğinden yaratılan otojen ağır ortamın geri kazanılması söz konusu olmadığı için, yatırım ve işletme maliyetleri düşük olan kömür zenginleştirme (yıkama) ünitesi, —> Santrifüj ayırıcılar, Ağır mayi ile ayırma, Kömür yıkama sistemleri.
OTOMASYON,
El emeğine gereksinme olmadan işi teknik araçlarla yapma. Yani endüstride, yönetimde ve bilimsel işlerde insan aracılığı olmadan işlerin otomatik olarak yapılmasının sağlanması.
OTOMATİK NİVO,
—> Kompansatörlü nivo.
OTOKTON KÖMÜR YATAKLARI,
—> Otokton-, Bakiye maden yatakları.
OTOKTON MADEN YATAKLARI,
1) Bitki kütlelerinin yetiştiği yerde kömürleşmesi sonucu meydana gelen kömür yatağı. 2) Kayaçların çürümesi (alterasyon) sonucu kayacın bulunduğu yerde meydana gelen maden yatağı.
OTOMATİK,
1) Elektrik şebekesinde olan kısa devre anında herhangi bir müdahale olmadan elektrik devresini kesen (sigorta) şalter. 2) Kendi kendine işleyen aygıt.
OTOMETAMORFOZ,
—> Metamorfoz.
OTURUŞMA ÇATLAĞI,
Tavan taşının oturması ile tavan taşında meydana gelen çatlaklar. Kömürün üretilmesiyle oluşan ve kömür alnına paralel olarak devam eden çatlaklara ise “ Basınç çatlakları” denir.
OVAL DAMARLI HALAT,
Çelik halatı teşkil eden halat damarlarının en kesitleri yaklaşık olarak oval biçimini haiz halatlar. Damar sayıları en az 6 olur.
OVERŞOT,
1) Halatlı karotiyer sisteminde vayrlayn halatı ucuna bağlanıp kuyuya indirilen karotiyerin iç gömleğini yakalayan ve yeryüzüne çekilmesini sağlayan teçhizat. 2) Kuyuda kopan tiji yakalayıp bırakmayan tahlisiye takımı.
OYNAK CİLA,
—> Elmas cila.
OYTEKTİK (Eutectic) ALAŞIM,
İki ve bazan da daha fazla metalin, en düşük erime derecelerinde eriyebilen alaşımı. Ötektik karışım.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #12
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
ÖĞLEN VARDİYASI, 16.00-24.00 vardiyası.
ÖĞÜTME,
Boyutu düşürülmek istenen parçacıkların; en büyük boyutunun yaklaşık 5 mm’den daha az olduğu durumlardaki yüzey büyütme işlemi.
Sponsorlu Bağlantılar
Her ne kadar, teknik uygulamada her durum için geçerli olan kabullere varılmamışsa da ilk yaklaşım olarak, öğütme aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir.
Kaba öğütme 5-0,5 mm arası
İnce öğütme 500-50 mikron arası
Çok ince öğütme 50-5 mikron arası
Kolloid Öğütme <5 mikron
ÖĞÜTÜCÜ TAŞI,
Özgül ağırlığı 2,6-2,7gr/cm3 olan ve istenen boyuta kırıldaktan sonra yuvarlaklaştırılan sert kalsedon parçaları. Öğütücü taşı seramik sanayiinde hammaddeye karıştırılarak öğütücü malzeme olarak kullanılır ve flint taşı olarak da isimlendirilir.
Seramik değirmenlerinde vazgeçilmez bir madde olarak yararlanılan kalsedonların kimyasal ve fiziksel özellikleri şöyledir:
Kimyasal Özellikleri: (% olarak) SiO2 97,64, Al2O3 1,60, FeO3 0,07, MgO 0,07, Na2O 0,04, TiO2 0,03, CaO eser halde, K2O eser halde; Kızdırma kaybı: % 0,55. Fiziksel özellikleri: Doğal rengi, gri ve açık gri; piştiğindeki renk, beyaz ve açık gri; görünüş, camsı; özg. ağırlık, 2,6-2,7gr/cm3; sertlik, 7-7,5.
ÖKSÜZ,
—> Makaslarda lokomotif ve vagonların düşmesini önlemek için göbeğin karşısındaki raya paralel olarak yerleştirilen özel imal edilmiş kısa ray.
ÖLÇMECİ,
—> Topoğraf.
ÖLÇME LATASI,
1) Budaksız çam ağacından 5-6 cm çapında yuvarlak veya kenarları 5-6 cm kare şeklinde dörtköşe, 3-5 cm boyunda iki ucu bıçak gibi inceltilmiş ve çelik başlık geçirilmiş yerüstünde kullanılan hassas uzunluk ölçme aleti. 2) Mesaha latası.
ÖLÇME ZİNCİRİ,
1) Genellikle yeraltı ölçmelerinde pusula ile birlikte kullanılan manyetik olmayan bir madenden (pirinç ya da fosforlu bronz) yapılmış, birbirine mafsallarla bağlı muayyen uzunlukta çubuk, tel veya ince madeni halatlardan yapılmış, üzerine metre işaretleri bulunan uzunluk ölçme aleti. 2) Mesaha zinciri.
ÖNDEKAPAJ,
Açık işletme yapılacak sahada maden yatağına ulaşmak için ilk yapılan kazı (ilk çukur). İlk çukurdan çıkan malzeme işletme dışına, maden çıkarmaya başladıktan sonra yapılan ana ve ara dekapajda elde edilen kazılmış malzeme de uygun olan şartlarda madeni alınmış kısma dökülür. Madenin tümü çıkarıldığı zaman açık işletmenin son durumu bir çukur görünümündedir (son çukur).
ÖN EMDİRME,
—> Su enjeksiyonu.
ÖN İŞLETME FAALİYET RAPORU,
Ön işletme ruhsatı alınmış maden sahası için her yıl ilgili daireye verilmek üzere fenni nezaretçi tarafından hazırlanan takdim metni.
ÖN İŞLETME PROJESİ,
Ön işletme ruhsatı alabilmek için araması olumlu sonuç vermiş sahada bulunan madenin üzerinde kurulacak tesis için muayyen bir detayda hazırlanmış proje.
ÖN İŞLETME RUHSATI,
Arama ruhsatı sahibinin arama ve rezerv saptama çalışmalarının olumlu bir gelişme gösterdiğini, arama ve öbür etkinliklere bir süre devam edilmesiyle daha büyük işletme ve tesisi kurma olanaklarının doğabileceğini bildirerek çalışmalarının genişletilmesi için aldığı ek izin. Arama ya da ön işletme ruhsat süresi içinde işletmeye elverişli maden bulunması durumunda ruhsat sahibinin —> İşletme ruhsatı hakkı doğar.
ÖN PROJE,
İhaleye çıkılmasını sağlamak veya yatırım projesini uygulamaya koymak amacı ile bir tesis ya da inşaatın hangi tesis gereçleri ile ve nasıl yapılacağını gösteren açıklama, şema, plan ve resimlerle bunların düzenlenmesine dayanak olan hesap, keşif ve şartnamelerden oluşan proje.
ÖRDEK AYAĞI,
Demiryolu taşımacılığında raydan çıkan (düşen) arabanın; lokomotifi çekmek veya itmek suretiyle tekrar ray üzerine oturmasını sağlamak üzere kullanılan özel parça. Bunlar ya demiryoluna sabit olarak monte edilecek veya seyyar olarak kullanılabilecek şekillerde imal edilir.
ÖRDEK GAGASI,
1) Ön kısmı ördek gagası biçiminde genişleyen ve üzerinde ok başı biçimli çıkıntılar olan yükleyici mekanik kürek. 2) Dakbil.
ÖRTÜKAZI,
—> Dekapaj.
ÖRTÜKAZI HACİM,
Örtü tabakasında yapılan kazıda dekapaj malzemesinin yerinde, kazıdan sonra kabarmış ve döküm sahasında sıkışmış hacmi. Yerinde hacim (m3) x Kabarma faktörü (kayacın cinsine göre 1,25 - 1,45 - 1,65) = Kabarmış hacim (m3). Kabarmış hacim (m3) x Sıkışma faktörü (0,72-0,80-0,74 Kabarma faktörüne göre). = Sıkışmış hacim (m3). (Burada faktörler normal toprak, marn ve sert malzeme için verilmiştir.) —> Kabarma katsayısı.
ÖRTÜKAZI ORANI,
—> Dekapaj oranı.
ÖRTÜKAZI YÖNTEMLERİ,
Bir açık işletmenin faaliyete geçmesi için, örtü tabakasının kaldırılma yöntemleri. Örtü tabakasının özelliklerine, maden yatağının durumuna, öngörülen üretim miktarına, sahanın çalışılma ömrüne, diğer teknik ve ekonomik koşullara göre yapılan iş makinaları tercihlerine paralel olarak örtükazı tertibi seçilir.
1) Döner kepçeli kazıcı+bant+dökücü,
2) Draglayn örtükazı yöntemi,
3) Aktarıcı shovel ve ripper+skreyper,
4) Kazıcı+kamyon,
5) Yükleyici+kamyon,
6) Kazıcı+kırıcı+bant; en önemli örtükazı yöntemleridir.
ÖRTÜKAZIDA DELİK BOYUNUN TESPİTİ,
Ekskavatörle verimli örtükazı yapılabilmesi için kademe tabanının düzgün olması amacıyla patlatma delikleri boylarının; kademe tabanından aşağı inecek şekilde delinerek patlatmadan sonra çukur üst kenarlarının çıkıntı ve tırnak yapmasını önleyecek şekilde belirlenmesi.
ÖRTÜ TABAKASI,
1) Maden içeren formasyonlar üzerinde olan kayaç katmanları. 2) İstihsal edilmesi istenen maden yatağının üzerindeki steril formasyonların tümü. 3) Örtü 4) Petrol ve doğalgaz yataklarının üzerini örten ve bunların kaçıp yokolmasını engelleyen geçirimsiz tabaka. Cap-rock.
ÖTEKTİK KARIŞIM,
Birbirleri içinde çözünebilen bir grup maddenin, en düşük sıcaklıkta sıvılaşacak biçimde düzenlenmiş karışımı. Bu tür maddelerden rasgele seçilmiş sıvı bir karışım soğultulduğunda, bileşenlerden birinin katılaşarak sıvı karışımdan ayrılacağı bir sıcaklığa ulaşılır. Sıcaklık daha da düşürüldüğünde, aynı bileşen katılaşmayı sürdürerek karışımdan ayrılacağı için geride kalan sıvı öbür bileşen açısından zenginleşir ve sonunda sıvının bileşimi, her iki maddenin katı bir karışım halinde ve aynı anda ayrılmaya başladığı bir değere ulaşır. Sıvının o andaki bileşimine “Birerim bileşimi” katılaşmaya başladığı sıcaklığa da “Birerim sıcaklığı veya Birerim (Ötetik= Eutektik) noktası” denir. Soğutulan sıvı başlangıçta birerim bileşiminde ise, birerim sıcaklığına ulaşıncaya kadar herhangi bir katılaşma ve ayrılma olmaz; bu sıcaklık derecesine ulaşıldığında, katılaşan her iki bileşen, sıvıdaki bileşim oranını koruyacak biçimde ayrılmaya başlar. Katılaşma süresince gerek biriken katının, gerek arta kalan sıvının bileşimi ve sıcaklığı değişmez. —> Şekil: denge (durum) diyagramının meydana gelişi; Şekil: Kurşun- antimon sistemi, Şekil: Demir-karbon diyagramı.
ÖTEKTİK NOKTASI,
—> Ötektik karışım.
ÖZGÜL ISI,
Bir cismin birim kütlesinin (gr kütle) ısısını 1½C yükseltmek için verilmesi gereken ısı miktarı.
ÖZÜTLEME,
(Çıkarma işlemi) Metalurjide, metallerin cevherlerinden ayrılarak elde edilmesi. Bu amaçla uygulanan fiziksel ve kimyasal işlemlere, metalurjik süreçler denir.
Değerli minerallerin ham cevherden mekanik yolla ayrılmasında bu minerallerin özgül ağırlık, sertlik, geçirgenlik, elektriksel iletkenlik, gibi fiziksel özelliklerinden yararlanılır. Bu işlemlere,—> Cevher hazırlama denir.
Metalurjik özütleme —> Pirometalurji ve —> Hidrometalurji olarak iki gruba ayrılabilir. Her iki durumda da amaç, cevherin iki ya da üç fazda ayrılmasıdır. Başlıca pirometalurji işlemleri —> Ergitme, Kavurma ve Damıtma; başlıca hidrometalurji işlemleri ise, suda çözündürme —> Liçing, çökelterek elde etme ve yoğun-laştırmadır.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #13
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
RADON, Atom numarası 86, simgesi Rn olan radyumun ayrışmasından oluşan, soy gazlar grubundan radyoaktif bir element. Atom ağırlığı 222 olup izotoplarınınki aktinon (An) 219 ve thoron (Tn) 220 dir. Uranyum-radyum ayrışması sonucu oluşan radon, kaynak suları ile yeryüzüne ulaşarak radyoaktif termal suların oluşmasını sağlar. Suların radyoaktif içeriği—> Eman veya Mache birimleriyle ölçülür. Radon 1900 yılında keşfedilmiştir. Radyumun ayrışmasından sonra meydana gelen radon, beş gün kadar bir sürede gaz hâlinde kaldıktan sonra başka bir elemente dönüşür.
Tıpta kanser tedavisinde kullanılır. Radon gazı toprak ve kayalardan intişar edip sadece radyoaktif kayaç ve cevherlerin aranıp bulunmasında önemli bir belirti görevini görür. Radyoaktivite ölçümlerinde —> Anomali’ler saptanır. Uçaklarla yapılan radyoaktif ölçümlerde muayyen bir yükseklikten ölçümün yapılması önemlidir. Yükseklik artınca anomali kaybolabilir. Saptanan anomaliler yer ölçümleriyle tahkik edilir. Bazen yere 70-80 cm lik sondajlar yapılarak anomali tahkiki yapılır. Bazı durumlarda sondajla daha derinlere inilerek kuyunun gammalog’u alınır. Sondajlar yeteri kadar çoğaltılarak alınan gammalog’lara göre yorum yapılır.
Renksiz, tatsız, kokusuz ağır bir gaz olan radon havadan yedi buçuk kez, hidrojenden ise yüz kez daha ağırdır. Teneffüs sırasında ciğere alınan bu gaz radyoizotoplarını ciğerde bırakır. Zaman içinde düşük seviyede radyasyon insanlarda akciğer kanserine neden olur. 1980 lerde Amerikan Çevre Koruma Teşkilatı da yaptığı etüdlerde, madencilikte lağımlarda yapılan çalışmalar sırasında; çıkan radon gazının, çalışan maden işçilerinin akciğer kanseri olmalarına yolaçtığı da belirlenmiştir.
RADYAL HAVALANDIRMA,
Ocak alanı çevresinde bulunan hava giriş kuyularından giren havanın, genellikle ocak alanı merkezinde bulunan hava emiş kuyularından dışarı atılmasını veya bunun tersini sağlayan havalandırma yöntemi.
RADYAL VANTİLATÖR,
—> Vantilatör.
RADYASYON,
1) Işıma. 2) Ses, ışık, ısı veya radyoaktiviteden oluşan enerjinin zaman ve mekan bakımından yayılımı.
RADYASYONLA ISITMA,
Güneşin dünyamızı ısıtmasına benzer şekilde ısı kaynağından çıkan ışınların arada bir iletici ortama ihtiyaç duymadan bir cismi ısıtması (ışıma yoluyla ısıtma) olayı.
RADYASYON PİROMETRESİ,
Sıcaklıkla renk arasındaki bağıntıdan ve termokulpdan yararlanılanarak yapılan sıcaklık ölçme cihazı. —> Optik pirometre.
RADYATÖR,
Bir ısıtma veya soğutma aygıtının yayma yüzeyini birbirine bağlı borularla artıran ve böylece ısıyı dışarıya kolayca verebilen veya toplayabilen düzen.
RADYOAKTİF CEVHER,
Radyoaktiflik özelliği taşıyan cevher. Bu tip cevherler uranyum ve toryum grupları olarak iki grupta toplanır. Uranyum grubuna giren pehblend, uraninit ve davidittir. Daha ender rastlanan cevherler ise; kornatit, tüyamanit, torbernit, otünit, uranofon ve şrökingerittir. Uranyum cevherleri fosfatlar ve altın cevherleriyle birleşmiş halde de bulunabilir. Pehblend aynı zamanda bir radyum cevheridir. Toryumun en önemli cevheri ise monazittir.
RADYOAKTİF METOT,
Arazi üzerinde topraktaki havanın iyonlaşma derecesinin ölçülmesi sonucu, iyonlaşmaya sebebolan radyoaktif maddenin varlığının ve parçalanmasının saptanması esasına dayanan jeofizik maden arama metodu.
RADYOMETRE,
1) Işınların enerjiye dönüşümlerini gösteren (ışınölçer) aygıt. Işınsal enerji yoğunluğunun ölçülmesi işlemi de “Işınölçüm” veya “Radyometri” diye isimlendirilir.
RADYOMETRİ,
Radyoaktif mineralleri bulmak ve yerkabuğunun muayyen bir bölümünün yapısı hakkında sonuçlar çıkarmak amacıyla yerkabuğunun sözü geçen muayyen bölümlerinde radyoaktif ışınlarının ölçülmesi suretiyle yapılan ve uygulamalı jeofiziğin çeşitli metodlarını kapsayan genel bir kavram.
RADYOAKTİVİTEYE DAYALI AYIRIM,
Radyoaktif minerallerin (özellikle uranyumun) kuvvetli surette yaydığı gama ışınlarının geiger aygıtı ve sintilometrelerle kaydedilip ölçülmesi prensibine dayanan ayırma metodu. Bu usülde, ölçülen radyoaktivite sistemdeki değerle karşılaştırılıp tane normal yörüngesinde bırakılır veya basınçlı hava üflenerek konsantre yörüngesine itilir.
RAFİNASYON,
1) Petrolün içinde bulunan yabancı maddeleri giderme ve petrolü kullanılabilir hale getirme işlemi. 2) Metallerin, içindeki yabancı maddelerden arıtılması. 3) Tasfiye.
RAFİNERİ,
Rafinasyon yapılan yer, tasfiyehane, arıtım yeri.
RAFLI DESANSÖR,
İçinde belli aralıklarla, almaşık olarak karşılıklı yerleştirilmiş raflar yardımıyla, madenin kelebe içinde, yerçekimi ile, alt düzeye düşük hızla akmasını sağlayan taşıma düzeni.
RAMBLE,
1) Yeraltı imalatında husule gelen boşlukların posta (pasa) veya benzer malzeme ile doldurulması. 2) Dolgu. Madenin alınmasından hasıl olan boşluğun eksiksiz doldurulmasına tam dolgu, ramble yapmakla görevli işçilere rambleci veya dolgucu denir.
RAMBLECİ,
—> Ramble.
RAMBLELİ AYAK İŞLETME METODU,
Daha ziyade tavan ve taban taşları gevşek, cevheri sağlam olan maden yataklarında ufki veya meyilli olarak cevherden kesilecek dilimlerin yerine, evher tarafında işçinin çalışacağı kadar mesafe bırakılarak, maden yatağında meydana gelen boşluğu doldurmak suretiyle tavan, taban ve bazan cevherin tutulması, işçilerin çalışabilecekleri yerde bir desteğin sağlanması ve işletmeden dolayı yeryüzünde tasman zararlarının asgariye indirilmesi için cevher, kömür ve tuz madenlerinde uygulanan yeraltı (üretim) işletme metodu. Rambleli ayak işletme metodu tahkimatsız ve tahkimatlı işletme metotlarının bir tamamlayıcısı olarak ince ve az yatımlı damarlarda; başyukarı (ters V veya piramit), başaşağı (V), çapraz dilikli, yatay dilimli, (ilerletimli, dönümlü); ince ve dik damarlarda; ters gradenli, doğru gradenli, ters V veya piramit; orta kalınlıktaki damarlarda, yatay dilimli (taban kesme klasik veya skreyperli), rekup (aşağıdan yukarı dilimler), ters V veya piramit ve kalın damarlarda, yatay dilimli (yukarıdan aşağıya dilimler) rambleli ayak işletme metodu diye sınıflandırılabilirler. Rambleli işletme metotlarında hazırlık, alt ve üst ana nakliye galerileri sürülüp tahkimatsız ve tahkimatlı ayaklarda olduğu gibi cevher içinden başyukarı veya kelebe çıkılması suretiyle yapılır; kazılan maden alt nakliye yolundan alınır üst nakliye yolundan da ramble malzemesi getirilir. Kullanılan ramble malzemesinin cinsine göre ve getiriliş şekline göre ramble sistemleri hidrolik-, pnömatik-, kuru (gravite) ramble olarak tasnif edilir. Ayrıca tam ve kısmi ramble olarak da ayırım yapılır. —> Tam ramble. Kısmi ramble.
RAMBLE MAKİNESİ,
—> Mekanik dolgu makinesi.
RAMBLE TELİ,
Dolgu teli. Dolgu perdesi.
RAMBLEYAJ,
—> Dolgu.
RAMGERET,
—> Kömür keseri.
RAMPA,
Maden yığınları, mermer blokları veya yüklerin herhangi bir taşıyıcı araç üzerine yüklenmesi için, sözü geçen araç yüksekliğindeki düz platform.
RANDIMAN,
Yapılan işleri birbiriyle mukayese edebilmek veya bir tesis ve makinenin verimliliğini saptamak için geliştirilen ölçme kavramı. Maden işletmelerinde ücret hesaplamasına esas, bir işçi vardiyasında bir işçinin yaptığı işe “İşçi Randımanı”; makineler için birim zamanda yapılan işin, yapılması gereken işe oranına “Makine randımanı”; cevher zenginleştirmek tesislerinde elde edilen ürünün, tesise verilen maden miktarı oranına “Lavvar randımanı” denir. Randıman; yapılan işe (kömür, cevher veya kayaç kazısı, yükleme işleri; sondaj veya galeri ilerlemeleri vb.) göre çeşitli şekilde ifade edilir (Üretimle ilgili işçi randımanı hesaplarına yatırımla ilgili işlerde yapılan yevmiyeler dahil edilmez.)
Türkiye’de kazmacı ve bacacı randımanları tüvenan üretime, içeri randımanı ve umumi randıman hem tüvenan ve hem de satılabilir üretime, genel işletme (harman sonu) randımanı ise yalnız satılabilir üretime göre hesaplanır. Bu randımanların birimi (kg veya ton/yev)’dir.
RANTABİLİTE,
—> Kârlılık.
RAY,
1) Tren, tramvay, katar vb. demiryolu taşıtlarının budenli (içine oyuk çıkıntılı) tekerlekleri için bir yuvarlanma ve kılavuzlanma yolu oluşturan, kullanılacağı amaca uygun profil ve büyüklükte haddelenerek imâl edilmiş ve yola döşenen çelik profil. Çeşitli profiller, beher metresinin ağırlığı ile isimlendirilirler; yani 14,18,20 kg/m gibi. 1000 lt.’lik vagonlarla çalışan maden ocaklarında 14 ve 18 kg/m.lik ray, pano galerilerine; 20-24 kg./m.lik raylar da ana galerilere ve ağır lokomotiflerin kullanıldığı yerlere döşenir. Hafif rayların döşenmesi fazla itina istememekle beraber, ağır rayların döşenmesi titiz ve iyi bir işçilikle yapılmalıdır. Bu şekilde itina ile döşenen rayların yatırım masrafı yüksek ise de az arızaya sebeb olmak ve yolun devamlı açık kalmasını sağlamak suretiyle işletme masraflarını düşürür. Ray döşenmesinde önemli olan husus vagonların devrilmeyecek şekilde dengelenmesidir. Bunu sağlayabilmek için zemine önce mucur serilir, üzerine traversler konur ve sonra raylar döşenir ve dönemeçlerde (kurblarda) hızla orantılı olarak dış ray iç raya göre daha yüksek tutulur.
İngiliz Vignolesy 1838 yılında putrellerden esinlenerek raylara bugünkü şeklini verdi. 1850’lerde büyük hatlara döşenen raylar 30kg/m iken bugün Avrupada 60kg/m; ABD ve Rusyada 70-75 kg/m’ye ulaşmıştır. Ray çelikleri, %7 karbon ve %1,20 mangan ihtiva eder. 2) Sürgülü kapıların, pencerelerin, perdelerin hareketine olanak veren uzun, yivli metal yuva.
RAY AÇIKLIĞI,
Demiryolu döşenirken yol genişliği olarak belirlenen standarda göre iki ray arasında bulunması gereken en kısa mesafe. Demiryolunda raylar döşenirken demirler arasında mesafe —> Ray mastarı kullanılarak aynı ölçüde tutulur. Kurblarda dış ray iç raya nazaran daha uzun olduğundan mil ve tekerleği birbirine sabit bağlı olan demiryolu araçlarında; dış tekerleğin ray üzerinde sürünmemesi için tekerleğin bandajı konik olarak imal edilir. Tekerleğin flanşı da aracın raydan çıkmasını önler.(—> Şekil). Travers arası mesafesi ve bir tekere gelen yüke göre asgari-ray seçimi (—> Grafik) yapılır ve ayrıca kurblarda demiryolu üzerinde çalışan ocak motoru (küçük lokomotif) ve lokomotiflerin teker çapı ile dingil mesafesi arasındaki bağıntıya görede kurb yarıçapı seçilir.(—> Grafik). —> Demiryolu nakliyatı, Taşıma, Travers.
RAY ÇİVİSİ,
Demir yollarında rayların ağaç traverslere bağlanmasında kullanılan özel çivi.
RAZORİT,
—> Kernit.
RÉAUMUR PORSELENİ
, Çok yavaş soğutularak elde edilen, porselen taklidi donuk beyaz cam.
REAGENS,
—> Reaktif.
REAKTİF,
1) Flotasyon sistemi ile zenginleştirmede, zenginleştirmeyi sağlamak için kullanılan katkı maddeleri. Bunlar fonksiyonlarına göre aktifleyici-, toplayıcı- (kollektör), köpürtücü-, ıslatıcı- ve çöktürücü (depresör, bastırıcı) reaktif diye isimlendirilir. 2) Reagens.
REAKTİF DOZÖRÜ,
Flotasyonda kullanılan sıvı reaktiflerin flotasyon devresine belirli bir debi ile verilmesini sağlamak üzere flotasyon tesisinin yardımcı ünitesi olarak kullanılan dolaplı veya merdaneli cihaz.
REAKTİF ENERJİ,
Peryodik olarak, şebekeden çekilip yine elektrik enerjisi şeklinde şebekeye iade edilen enerji. Elektrik makine ve cihazlarının sargıları tarafından manyetik alanının kurulması için aktif enerji ile birlikte şebekeden çekilen reaktif enerji (mıknatıslama akımı), manyetik alan kaybolurken, sargılarda tekrar elektrik enerjisine dönüşerek şebekeye geri gider. Kaynakla alıcı arasında gidip gelen reaktif enerji, makine ve cihaz sargıları ile hatlarda ısı şeklinde meydana gelen aktif kayıpların da artmasına neden olur. —> Şebekeden çekilen enerji. Aktif enerji.
REALGAR,
—> Arsenik.
REÇİNELİ AĞAÇLAR,
Akçam, köknar ve kara çam ağaçları.
REDRESÖR,
Dalgalı akımı, tek yönde iletken ventiller, metal yarı iletken tabakalar, elektrolitik petekler, kumanda edilen kontaklar vasıtası ile, doğru akıma çevirmeye yarayan cihaz. Dalgalı akımla çalışan motora bir dinamo akuple etmek (bağlamak) suretiyle de doğru akım elde edilir.
Bunun tersi olarak doğru akımı alternatif akıma çeviren cihazlara da “Ondülör” denir.
REDÜKLEYİCİ,
İndirgeme (redüksiyon) yapan veya yapabilecek özellikleri taşıyan madde. Genel olarak redükleyici madde dezoksidant madde, redüktör veya indirgeç madde olarak da anılır.
REDÜKLEYİCİ ALEV,
Bir mineralin tanınması için mum ve üfleç vasıtasıyla kuru usülle yapılan testte; üflecin ucu mum alevine hemen değecek surette hafifçe üflenmesi ve böylece sarımtrak kısa bir alev hasıl edilmesi. Redükleyici alev elde etmek güç olduğundan tecrübe kazanmak için kömür üstüne bir parça kalay konup kalayı parlak olarak munafaza edecek şekilde üflemeye çalışılmalıdır. Kalayın üzerinin donuklaşması alevin oksitleyici olduğunu gösterir.
REDÜKLEYİCİ KAVURMA,
Oksit halinde bulunan cevherin CO ile kavrulmaya tabi tutularak redükte etmek suretiyle metal elde etmek için yapılan kavurma işlemi.
REDÜKSİYON,
1) Kimyasal bir olay sırasında bir maddenin bileşimindeki hidrojen miktarını artırma ya da oksijen miktarını azaltma işlemi. Sıcaklığın yükselmesiyle metallerin oksijene olan ilgilerinin azalmasına karşı karbonun ilgisi artar. Bu kimyasal reaksiyon sonunda CO2 husule gelir. CO2’in oksijene ilgisi de sıcaklıkta azaldığından, redüksiyon sırasında karbondioksit de dissossasyona uğrayarak bünyesine karbon almak suretiyle karbon monokside dönüşür (C + CO2 —> 2 CO + 39 Cal). 2) İndirgeme. 3) Değişik çaptaki iki boruyu birbirine bağlamak için kullanılan geçiş parçası. 4) Sondajda takım dizisinin farklı nitelikli iki elemanını birbirine bağlayan parça. 5) Sub.
REDÜKTÖR,
1) Dişliler yardımıyla devir düşürme düzeni. 2) Dişli kutusu, indirgeç.
REFRAKSİYON,
1) Işının, yoğunlukları farklı iki ortamın birinden diğerine geçerken doğrultusunu değiştirmesi olayı. Refraksiyon (kırılma) refraktometre denilen aletle ölçülür.
REFRAKTER HAMMADDE,
1000½C sıcaklık gerektiren sanayilerde kullanılan, ergime sıcaklığı en az 1585½C (PCE=23) olan, dayanıklı, çeşitli etkilere karşı form stabilitesi, ani ışı değişikliklerine karşı mekanik dayanıklılığı olan, kimyasal niteliklerine göre asidik, bazik ve nötral olarak sınıflandırılan, kullanım alanlarına göre de silika, alümina-silika, bazik ve özel refrakter olarak sınıflandırılan hammadde. Yüksek refrakter olarak kullanılanların ergime sıcaklığı 1730½C (PCE=31)dir.
REFRAKTER KİL,
—> Refrakter malzeme.
REFRAKTER KROM,
Ateşe mukavim malzeme yapımında kullanılan krom cevheri. Refrakter krom cevherinde silis ve demir oranlarının çok düşük ve Cr2O3 ve Al2O3 oranının da % 57-63 arasında olması istenir. Demir oranı yükseldikçe cevherin refrakter krom olma özelliği azalır.
Aşağıda arzu edilen refrakter krom cevheri oranları gösterilmiştir:
En En Spesifi- az çok Ticari kasyonda

Cr2O3 38 48 41,1 48,6
Al2O3 12 24 20,0 14,1
Fe2O3 14 24 15,1 20,6
MgO 14 18 16,8 10,4
SiO2 0 10 4,9 5,5
Dünyada üretilen krom cevherinin % 27 kadarı refrakter kromdur.
REFRAKTER MALZEME,
1) Genel olarak toprağımsı bir hammadde olarak tabir edilen killer, killi şistlerin, grovakların ve feldispatça zengin kayaçların tatlı su havuzlarına taşınmasıyla ve orada depolanması ile oluşan, içindeki oksitlerin ortamda bulunan hümüs asit tarafından dışarı atılması ile ateşe dayanıklılıkları sağlanmış olan malzeme. Refrakterlerin genç havzalarda oluşanları bağlama kili ve şamot kili; karbonifer havzalarında oluşan refrakter killere de —> Şifertondenmektedir. Refrakterlerden; alumina silikat grubu hammaddeler, şiferton asit refrakter manyezit ise; bazik refrakter hammaddeler olarak isimlendirilir. 2) Ateşe dayanıklı malzeme.
Refrakter hammaddeden elde edilen mamüller yüksek sıcaklıkta çalışan fırın veya benzeri yerlerin yapımında veya içinin kaplanmasında kullanılır. Bunlar sıcaklık altında fiziksel ve kimyasal özelliklerini korur; erime noktaları genellikle 1620½C’nin üstündedir. Kullanım yerinden en az 1500½C sıcaklığa dayanıklıdır. Refrakter malzemenin sınıflandırılması (a) Kimyasal-minaralojik yapıya, (b) Ateşe dayanıklılığına, (c) Hammadde ve üretim metoduna göre yapılır. —> Tablo 318, 319.
REGRESİF TABAKALAŞMA,
Regresyon olayı ile yani denizlerin geri çekilmesi sonucu teşekkül eden tabakalaşma. Regrasyon olayında karalar yükselerek deniz suları geri çekildiğinden tabakaların kapladığı alan aşağıdan yukarı doğru gitgide küçülür.
REGRASYON,
Deniz çekilmesi yani denizin çekilip karadan uzaklaşması olayı.
REGÜLATÖR,
1) Havalandırmada hava akımını kontrol için kullanılan, kapı veya başka bir havalandırma aygıtında düzenlenmiş ayarlı açıklık. 2) Bir makinenin veya tesisin görevini istenilen ayarda yapmasını sağlamaya yarayan aygıt. 3) Ayarlayıcı. Voltaj-su, yakıt, devir regülatörü vb. gibi.
REGÜLATÖRLÜ KAPI,
—> Hava kapısı.
REGÜLÜS ANTİMUAN,
Formülü Sb olan ve ticarette kullanılan metalik antimuan.
REHABİLİTASYON,
1) Ekonomik koşullar nedeniyle tamamen kapatılmış veya ilerideki tarihlerde fiyatların artışının beklenmesi dolayısı ile drenaj çalışmaları yapılarak bakım ve koruma altında tutulmuş durumda olan maden ocağının yeniden açılması. 2) Faaliyette bulunan bir maden ocağının işletme sisteminin değiştirilmesi veya modernize edilmesi. 3) Açık maden işletmelerinde bozulan çevrenin tekrar kullanılabilir hale getirilmesi (toprakla doldurulup tekrar tarıma elverişli veya olduğu gibi bırakılıp göl haline getirilmesi) işlemi. Rehabilitasyon masrafları fizibilite hesaplarına dahil edilir. 4) Sürekli iş göremez veya malül olanlardan, çalışma gücünün arttırılabileceği umulanların, kendi mesleklerinde veya yeni bir meslekte çalışabilmelerini sağlamak üzere işe alıştırmaya tabi tutulmaları (işe alıştırma). Rehabilitasyon çalışmaları —> Tıbbi ve Mesleki rehabilitasyon olmak üzere iki safhada sürdürülür. 5) Bir kimsenin doğal ya da sonradan olma sakatlığından doğan yetersizliğine karşı koymak, kişinin eksikliklerine karşın kendisine uyan bir iş yapması veya çalışan bir kimsenin işyerinin kapanması dolayısı ile yeni bir işe uyum sağlaması amacı ile uygulanan tedavi veya eğim.
REJYONEL JEOLOJİ,
—> Jeoloji.
REJYONAL METAMORFOZ,
1) Mekanik, termik ve kontak metamorfozun dengeli olarak havzalara etkileri ile meydana gelen başkalaşım. 2) Bölgesel başkalaşım. —> Metamorfoz.
REKOMPOZE,
Çeşitli tane büyüklüğündeki kömürlerin karıştırılması ile elde edilen paçal kömür.
REKUP,
1) Bir galeri boyutlarını haiz, fakat genellikle daha kısa olup, yatak istikametine dik olarak tavan taban arasında veya taban lağımından, bu lağıma paralel olan bir damarı kesmek üzere sürülen galeri. 2) Tabakalaşmaya dik sürülen kısa bağlantı yolu. 3) Traverban.
REKÜPERASYON,
Kullanılarak kalibrasyo-nunu kaybetmiş elmas kronların matriksinde kalan aşınmış elmas tanelerinin yeniden kazanılması.
REKÜPERATÖR,
Yüksek fırınlara verilecek havayı ısıtmaya yarayan ve içinden münavebe ile sıcak gaz geçirilerek içindeki tuğlaları ısıtılan ve daha sonra hava geçirilmek suretiyle yüksek fırına veya kok fırını bataryalarının yanma kamaralarına verilecek havayı ısıtmaya yarayan tesis.
REMOTE KONTROL,
Uzaktan kumanda.
REMOTE SENSİNG,
—> Uzaktan algılama.
RENK FARKINA GÖRE AYIRMA,
Lazer ışınının mineral taneleri üzerindeki yansımalarının bir fotoselli dedektör ile ölçülmesi esasına dayanan bir zenginleştirme usulü. Bu usülde yansımaların şiddeti ; sistemde mevcut değerle karşılaştırıldıktan sonra, ayırıma tabi tutulmak istenen mineral tanesi ya konsantre yörüngesine üflenir veya kendi yörüngesindeki harekete bırakılır. Bu usül gri kuvarsın altın içeren yeşil ve siyah kuvarstan ayrılmasında (Doorfontein - Güney Afrika) , çimento elde edilmesi için kalkerin zenginleştirilmesinde (Galler ve Finlandiya), beyazımsı manyezitin yeşil renkli serpantinden ayrılmasında (Yunanistan) uygulama alanı bulmuştur.
RENKLİ MİNERALLER,
Mineral tarafından emilen ışığın inen ışığa belli oranlı olmaması özelliğinde olan mineraller. Öz renkli mineraller de denilen bu minerallerin renkleri kendi maddelerine, kimya yapılarına (saf subs-tanslarına) bağlı olduğundan önemli karakteristik özelliklerinden sayılır. Bu renk olayında ışığı yalnız emme değil aynı zamanda yansıma olayının da, özellikle metal ve madenler için büyük rolü vardır. Renkli minerallere örnek olarak kükürdün sarı rengi, zinober’in kırmızı, azurit’in mavi ve malahit’in yeşil renkleri gösterilebilir. —> Mineral renkleri.
RENKLENEN MİNERALLER,
Renkleri yabancı pigmentlerin (renk verici maddelerin) yahut izomorf bir cismin karışmasından ileri gelen mineraller. Renklenen minerallere allokromatlı mineraller de denir. Karışmış maddeler etkisi ile aslında renksiz olan mineraller çeşitli renklerde olabilirler. Böyle maddeler kimyaca tayin edilebilecek yahut tayin edilemeyecek kadar haifif bir şekilde minerallerin bünyesine dağılmış olabilir. Örnek, saf zinkblend (ZnS) renksiz olursa da çoğunlukla izomorf şekilde karışmış olan FeS dolayısı ile koyukahverengi renkte bulunur.—> İzomorf mineraller.
Aslında renksiz olan mineraller metal oksit veya başka maddelerin etkisiyle (kuars, florit, apatit vb.) yahut kolloidal bir durumda bulunan maddeler ve yahut radyoaktif etkisi ile kristal ağından (şebekesinden) ayrılan metaller ile renklenmiş olabilirler. Renklenen minerallerin renkleri sabit olmayıp değişebilir; bunun için böyle minerallerin renkleri, renkli minerallerin renkleri gibi önemli değildir. Fakat gerektiğinde böyle renklerde minerallerin tayininde kullanılabilir. —> Minerallerin renkleri.
RENKSİZ MİNERALLER,
Mineral tarafından emilen, ışığın inen ışığa belli oranlı (dalga uzunlukları aynı oranda) olması halinde cama benzer şekilde renksiz ve aynı zamanda saydam olan neceftaşı (Süsleme sanatında yaygın olarak kullanılan çok sert parlak ve saydam bir kuars), kayatuzu, elmas, bazı feldspatlar vb. mineraller.—> Mineral renkleri.
RENKLİ DAMAR,
Mermer işletmeciliğinde taştaki çatlakların birleştirici maddelerle dolmasından meydana gelen damarlar.
RENTAN,
Linyit kömürlerinin silindirik olarak ve hava delikleri ihtiva edecek şekilde kireçle biriketlenmesi suretiyle elde edilen ürün.
REO-LAVÖR,
—> Spitzkasten.
REO YIKAYICI,
—> Spitzkasten.
REVERBER FIRINI,
Yatay konumda çalışan, değişik boyutta imal edilebilen ve farklı metalurjik işlemlerde kullanılan fırın tipi.
Bunların en önemlileri. (1) Çelik üretiminde kullanılan Siemens-Martin ve (2) Sülfürlü bakır konsantrelerinin ergitilmesinde kullanılan büyük reverber fırınlardır. Reverber fırını, daha ziyade bir eritme fırınıdır. Derin bir taban kısmı, yan duvarları, ön ve arka duvarı ve tavandan meydana gelmektedir. Fırın dikdörtgen bir prizma şeklindedir. Ön duvara yerleştirilmiş brülörler vasıtası ile ısıtılırlar. Uzun alevli yakıtlar (gaz, akaryakıt veya hulvarize kömür) kullanılıp alevlerin şarjedilmiş olan malzemeyi yalaması arzu edilir. Tavan, alevlerin sağladığı ısı ile ısınmakta ve radyasyon yoluyla şarjı ısıtmaktadır. Yakıt veya yanma ürünleri ile fırın içindeki şarj arasında yok denecek kadar az reaksiyon olur. Yakıt, fırına gerekli ısıyı sağlamak amacıyla kullanılır ve temin ettiği ısı daha çok radyasyon yoluyla şarja geçer.
Reverber fırından çıkan gazların sıcaklığı çok yüksektir. Bu yüzden reverber fırınlarının termik randımanları çok düşüktür.
REVİZYON,
1) Herhangi bir makinenin belirli zamanlarda arıza yapmadan sökülmesi, aşınmış parçalarının değiştirilmesi ve böylece bakımının yapılması, 2) Önceden yapılmış olan işlemlerin mahiyet, gidiş tarzı ve doğruluğunun belgeler ve defter kayıtlarına dayanarak sonradan tenkidi bir nazarla yeniden tesbit ve tahlili. 3) Yeniden gözden, elden geçirme.
REZERV,
Bir maden yatağından ya da havzasında henüz işletilmemiş maden miktarının kısa vadede ekonomik olan ve belirlilik gösteren kısmı. Rezerv hem ekonomik açıdan, hem de varlığının belirliliği açısından sınırlandırılmış olup, kaynağın ancak belirli bir bölümünü temsil eder. Genel bir ifade ile rezerv, varlığı arama çalışmaları ile belirlenmiş ve işletilebilirliği değerlendirme etütleriyle saptanmış olan tüm kaynağın bir bölümüdür. Rezerv, görünür, muhtemel ve mümkün olmak üzere üçe ayrılmak suretiyle sınıflandırılır. Bu sınıflandırmanın dayandığı kriter, rezervin varlığının belirlilik derecesi, yani varlığı hakkında elde edilen bilgilerin yeterliliği ve duyarlılığıdır. Diğer bir ifade ile rezerv faydalı, topuk ve faydasız olmak üzere de üç gruba ayrılmaktadır. Jeolojik yapının verdiği imkan nisbetinde yeryüzünden itibaren maden işletmecilik tekniğiyle işletilebilecek azami derinliğe kadar bulunan rezerve faydalı rezerv, çeşitli zorunluluklar nedeniyle üst katlarda bırakılmış rezerve de faydasız rezerv denir. Faydalı ve faydasız rezerv de “A” (hazır rezerv/, “B” (belirli rezerv), “A+B” (görünür rezerv), “C” (muhtemel rezer), “D” (mümkün rezerv) şeklinde sınıflandırılır. Rezerv hesabı, maden yatağının jeolojik yapısı, mevcut eski ve yeni imalatla, yapılan sondajların durumu dikkate alınarak, poligon (üçgen), profil ve izohips blok metotları denilen usullere göre hesaplanır.
REZERV HESABI,
Bir maden yatağında bulunan madenin biçimini, boyutlarını ve hacmini sayısal olarak belirleyen kalınlık ve alan ile özgül ağırlığını hesaba katarak yapılan ve rezervin ton olarak ifade edilmesini sağlayan hesaplama usulleri. Alan hesapları; planimetre, şablon ölçümleri (kare düzenli-, nokta düzenli-, paralel çizgili şablon) ve geometrik hesaplar ile yapılır. Alanlar bulunduktan sonra hacim (V = Uzunlukxgenişlikxkalınlık) hesaplanır. Kesitlerde görülen alanların birbirine oranı 1/2 civarında ise trapez kuralı ;
F1 + F2
(––––––––––– . h)
2
daha büyük olan durumlarda ise —> Simpson kuralı uygulanır. Belli bir prensip dahilinde yapılmamış sondajların bulunduğu durumlarda, sondaj etki alanının tesbiti öncelik kazanır. Madencilikte yapılan rezerv hesapları profil-, izohipsblok- ve poligon metodları olarak ele alınabilir.
REZERV KAYBI,
—> Üretim kaybı.
REZERVUAR KAYAÇ,
—> Hazne kayaç.
RİCHTER ÖLÇEĞİ,
Depremlerin —> Magnitüdünüölçmede kullanılan deprem ölçü skalası. —> Mercalli ölçeği.
RİJİT BAĞ,
1) İki veya daha fazla sayıda madeni parçalardan imal edilip parçaları pabuçlar vasıtasıyla birbirine sabit olarak bağlanan madeni tahkimat. 2) Rijit tahkimat. 3) Esnemeyen tahkimat.
RİJİT KÖPÜK,
İki kimyasal sıvının karıştırılarak püstürtülmesiyle meydana gelen kimyasal reaksiyon sonucunda, köpürerek hacmi 30 misline çıkan ve katılaşma özelliği gösteren köpük maddesi. Rijit köpük tecrit ve takviye maddesi olarak da kullanılır. —> Yüksek genişlemeli köpük.
RİJİT TAHKİMAT,
—> Rijit bağ.
RİKEN-GAZDETEKTÖRÜ,
Japonyada geliştirilen, su ve CO2 den arındırılmış içinde değişik oranlarda metan bulunan havanın içinden geçen ışığı kırma esasına dayanarak havadaki metan oranını tesbit etmeye yarayan ve elde kullanılan aygıt. Bu aygıtta havada bulunan CO2 oranı da % olarak tesbit edilebilmektedir.
RİMA ELEK,
—> Tel örgülü elek.
RİMER,
—> Tarama matkabı.
RİSK PRİMİ,
—> Libor.
RİTTİNGER KANUNU,
Kırma olayını yüzey artışı yönünden ele alan ve kırma için kullanılan faydalı işin, yüzey artışı ile orantılı olduğunu ifade eden prensip. —> Charles genel kırılma kanunu.
ROBOT,
1) Uzaktan kumanda ile kendisine çeşitli işler yaptırıbilen aygıt. 2) Başkasının buyruğu ile iş yapan, kendi akıl ve iradesini kullanamayan kimse (kişi).
ROGAR,
1) Kanalizasyonlarda çeşitli amaçlarla açılan ve zemin düzeyinde bir kapağı bulunan kuyu. 2) Su şebekesinde boruların denetimini kolaylaştırmak veya dağıtım muslukları yerleştirmek amacıyla açılan kuyu. 3) Bir lağım çukurunun üst bölümünde bırakılan bir kapak veya bir metal levhayla kapatılan açıklık. 4) Yeraltı telefon hattı tesisatında içinde en az iki kişinin çalışabileceği büyüklükte yapılmış kuyu biçiminde boşluk.
ROKBİT,
—> Taş matkabı.
ROKVEL SERTLİĞİ,
Tepe açısı 120½ olan sertleştirilmiş çelik bilye (Rokvel B) bir elmas koninin (Rokvel C) önce 10 ve sonra 150 kg.lık bir yükle sertliği tesbit edilecek malzeme yüzeyine bastırılması sonucunda her iki halde meydana gelen çukurlar arasındaki derinlik farklı ölçülerek tesbit edilen sertlik ölçüsü.
RONDELA,
—> Pul.
ROSELTE BAKIRI,
Tabii halde bulunan saf bakır.
ROTARİ DELME,
—> Dönel delme.
ROTARİ TABLASI,
1) Sondaj makinelerinde motordan nakledilen dönme momentinin tijlere aktarıldığı; kuyudaki takımların manevraları sırasında takımların kuyuya indirildiği veya kuyudan çekildiği veya ilave tijin takıldığı tertibatın bulunduğu tabla. Rotari tablalı makineler genellikle petrol sondajlarında kullanılır. 2) Döner tabla. —> Kelly.
ROTASYONEL KAYMA,
—> Şev duraysızlığı.
RÖDAVANS,
Ruhsat sahalarının hak sahibi tarafından sözleşme ile özel veya tüzel bir kişiye belirli bir süre için terkedilmesi durumunda; maden ocağının işletilmesini üstlenen özel veya tüzel kişinin; esas ruhsat sahibine istihsal edilen beher ton maden için ödemeyi taahhüt ettiği meblağ.
RÖKONESANS,
Bir maden yatağının sınırlarını, uzanımını, değerini ve işletilebilirliğini tayin etmek amacıyla yapılan etüd.
RÖLANTİ, RALANTİ,
1) Bir motorun en düşük devirle çalışma durumu. 2) En düşük tempoyla veya verimle yürümek veya çalışmak.
RÖLE,
1. Bir bobin ve kontaklardan oluşan küçük bir uyarma akımı ile devreyi açmaya, kapamaya yarayan eleman. 2) İki veya daha çok iletim arasında aracılık yapan sistem.
RÖLÖVE,
1) Bir yapıyı, plan kesit ve görünüşleriyle gösteren çizim. 2) Genellikle eski bir sanat eserinin, bir yazıtın çizilerek veya boyanarak yapılmış kopyası.
RÖMORK,
Motorlu bir taşıt tarafından çekilen motorsuz taşıt.
RÖMORKÖR,
Yedeğinde başka bir taşıt götüren taşıt, özellikle deniz taşıtı.
RÖSET,
1) Dik ve meyilli kuyuların dip ve başlarının veya ara katlarının yatay yollarla maden üretim yerlerine bağlantısını sağlayan yer. 2) İnset. 3) —> Akrosaj.
RUHSAT SINIRI,
Bir işletme ruhsatı sınırını topografik ölçüm sonunda yeryüzünde belirleyen çizgi. Bu çizgiden indirilen teorik düzlemin yer küresi çekirdeğine kadar devam ettiği kabul edilir.
RULMAN,
—> Bilyeli yatak.
RUTUBET,
Nem, yaşlılık.
RUTUBET ORANI,
Cevherin veya kömürün içinde bulunan serbest suyun toplam ağırlığa göre ifade edilmesi.
Ocaktan çıkan taşkömürünün rutubeti genellikle % 2,5 civarındadır. Zenginleştirme esnasında elde edilen ince kömür, mikst ve şlam’ın rutubeti ocaktan çıkan kömürün rutubetine göre daha fazladır. Ocaktan çıkan kömüre göre rutubet fazlalığı yıkanmış ince kömürde % 7,7; mikst’te % 14 ve şlam’da % 21 civarında olabilir.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #14
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
ŞAFT, Bir makinenin dönme hareketini doğrudan doğruya kasnak, dişli veya pervane vasıtası ile başka bir makine parçasına, havaya veya suya iletmeye yarayan çelik mil. ŞAHMERDAN, 1) Sondaj takımlarını çakmak suretiyle yapılan sondajlarda veya kuyuda kopup kalan tij ve sıkışan muhafaza borularını, darbesi ile çekmede kullanılan ve ortasından tijin geçmesine müsait deliği olan çelik silindir. 2) Darbeli bir şekilde çalışan büyük ve ağır (tokmak) çekiç.
ŞAK KAMA,
—> Kama.
ŞAKÜL,
1) Arzın çekim gücünden yararlanılarak yerçekimi doğrultusunu belirlemek, yani yeryüzüne dikey bir doğru elde etmek (dik inmek) için kullanılan ucuna ağırlık bağlanmış bir ipten oluşan ölçme aleti. 2) Çekül.
ŞAKÜL YAKLAŞMASI,
Dünya üzerinde asılan her şakülün istikametinin dünyanın merkezini göstermesi nedeniyle, iki şakül arasındaki mesafenin dünyanın merkezine doğru azalmasından meydana gelen kısalma. Bu yaklaşma;
h
v = ––– x So
r
formülü ile bulunur. Burada v yaklaşma (m), So iki şakül arasında yeryüzünde ölçülen mesafe (m), h şakülün boyu (m), r dünyanın yarıçapı (6.370.000 m.).
ŞALT TESİSLERİ,
—> Elektrik enerjisi bağlama tesisleri.
ŞAMANDIRALI TULUMBA,
1) İçinde basınçlı havayı açıp kapayacak bir şamandra tertibatı ile emme ve basma taraflarında iki geri döndürmez valfı bulunan bir depodan ibaret su basma aracı. Emici olarak çalışanlarda ekzos ventili ile ejektör; dalma tulumba olarak çalışanlarda da yalnız eksoz ventili bulunur. 2) Fiskos tulumba. (Bu tulumbalar şamandıra dışarıya alınıp 3 yönlü vana kullanılarak kumanda edilmek suretiyle bir veya iki depolu, direkt basınçlı hava etkili tulumba olarak da kullanılabilir.)
ŞAMOT
, Tuğla , kil ve silisi fazla kum karıştırılarak öğütülen, yüksek sıcaklıkta fırınlanan ve çelik döküm kalıplarının içine dökülmüş parçalar halinede kullanılan, 1650°C’a kadar dayanıklı karışım. Bu karışım endüstride şamot tuğla imâlinde ve harç malzemesi olarak da kullanılır.
ŞAMOT KİLİ
, Ateşe dayanaklı malzeme yapımında kullanılan kil. Bu tür killer genellikle kömür yataklarında ve kömür tabakaları üstünde bulunurlar. Seramik alanında (fayans, tuğla, kanalizasyon borusu, çanak çömlek); refrakter sanayisinde, çimento elde edilmesinde, sondaj işlerinde ve dolgu malzemesi olarak kullanılır. Bu kilin kullanımında esas parametre plastiklik derecesi ve sertliği olup; az plastikliği ve yüksek —> Alumina içeriği ile diğer killerden ayrılırlar ve fiziksel özellikleri ön plandadır. —> Refrakter malzeme, Kil.
ŞAP,
1) Aluminyum potasyum sülfatından veya amonyum-aluminyum sulfatından oluşan, sıcak suda daha kolay çözünen şeker tadında, buruk, büzücü, antiseptik, renksiz bir tür tuz. [ K[AL (SO6H4)2 (H2O)] 6.H2O ]. Şap ısıtıldığında kendi kristal suyunda 91°C’de erir, bu durumda soğumaya bırakıldığında kayaç şapı denen camsı bir görünüm alır; 91°C’de itibaren ısıtılmaya devam edilirse suyunu tümüyle yitirerek kabarır ve şap mantarı denen süngerimsi bir kütle durumuna gelir. Böylece oluşan susuz tuz, kalsine şap’tır.
ŞAPHANE,
1) Şap çıkarılan yer, şap ocağı. 2) Şap zuhurundan dolayı bu ismi alan ve Şaphane Dağı’nın güney yamacında kurulu ilçe (Kütahya).
ŞAP MANTARI,
—> Şap.
ŞAPE,
20 m’ye kadar derinlikte yapılacak sondajlarda kullanılan bir tür sondaj matkabı. Şape, alt ve üst tarafı açık metal bir silindirden ibarettir. Toprağa girmesini sağlamak için ucu hafif sivriltilmiş ve yan tarafı uzunlamasına kesilmiştir. Yandaki yarık dar olursa “Kapalı Şape”, geniş olursa “Açık Şape” denir. Kapalı şapeler kumlu ve kum miktarı fazla olan killi zeminlerde, açık şapeler ise, yapışkan ve daha ziyade killi zeminlerde kullanılır. Şapenin bıçak çapı 70-540 mm arasında ve boyu ise 0,9-1,2 m arasında değişir.
ŞARF,
İabe edilecek cevherin uygun oranlarda ve miktarlarda katkı maddeleri ve kokla karıştırılarak izabe fırınına verilmesi.
ŞARJ TABANCASI,
Yatay, başyukarı ve eğimi 60½’den az olan lağımların AN/C karışımı ile şarjı için kullanılan ve basınçlı hava ile çalışan; dar lağımlar (ø 50 mm’ye kadar) için geliştirilmiş tabanca. —> Şekil.
ŞARK AMETİSTİ,
Mor renkli korendon.
ŞARK TOPAZI,
Sarı renkli korendon.
ŞARK ZÜMRÜTÜ,
Yeşil renkli korendon.
ŞARNİYER,
—> Kıvrım.
ŞARYOPORTÖR,
Araba taşıyıcı platform veya vagon. —> Payton, Kontrpua.
ŞATTER TESTİ,
—> Şeytır testi.
ŞEBEKE,
1) Basınçlı havada, kompresörden tüketim araçlarının ucuna kadar olan basınçlı hava borularının tümü. 2) Havalandırmada, maden ocağında hava geçen galerilerin tümü. 3) Su dağıtımında tulumbadan veya havuzdan su tüketim araçlarına kadar olan boruların tümü. 4) Elektrikte, akım kaynağından tüketim araçlarının bağlantı ucuna kadar hava hatları ve kabloların tümü.
ŞEBEKEDEN ÇEKİLEN AKIM,
Elektrik enerjisi tüketen cihazların, elektrik enerjisini (mekanik, ışık vb.) enerji şekline dönüştürmek için şebekeden çektikleri görünen, aktif- ve reaktif akım. Sanayi motorları, şebekeden Ia. aktif (faydalı) akım ile Ir reaktif (kör) akım çekerler. Bu iki akımın bileşkesi (toplamı) ise; motorun şebekeden çektiği I görünen (çekilen) akımı verir.
Aktif akım, motorun aktif gücünü oluşturur ve milin dönmesini sağlar.
Reaktif akım ise; reaktif gücü oluşturan ve motoru mıknatıslayıcı akımdır. Şebeke akımını gerilimden ø (zaman açısı) kadar geri faza kaydıran reaktif akım faydalı bir iş yapmadığı halde, şebekeden çekilen I akımının Ia faydalı iş yapan akımdan daha büyük olmasına neden olur. I akımının büyümesi generatör ve trafoların faydalı iş yapan kapasitesini küçültür ve hatlardaki enerji kayıplarını artırır. —> Güç faktörü.
ŞEBEKEDEN ÇEKİLEN ENERJİ,
Elektrik enerjisi tüketen cihazların; elektrik enerjisini istenilen (mekanik, ışık, vb.) enerji şekline dönüştürürken, yapıları gereği şebekeden aynı zamanda çektikleri aktif enerji ile reaktif enerji. —> Aktif enerji. Reaktif enerji. Şebekeden çekilen akımlar.
ŞEBEKE PLANLAMASI,
Bir projenin yürütümünde serbest zamanları olmayan olayların tümünü belirtmek suretiyle yapılan iş akışı planlaması. —> Şekil.
Bir projeyi meydana getiren iş ve faaliyetler az veya çok birbirleri ile ilişkili olduğundan ve bazı hallerde bir faaliyette diğer birçok işler bitmeden başlamak mümkün olmadığından, projeyi meydana getiren iş ve faaliyetler sıralarına uygun yapıldığında bunların tümü bitmiş projeyi meydana getirir.
Şebeke planlaması yapılırken; her bir faaliyetin ‘erken başlama zamanı’ yani bir faaliyetin başlayacağı birinci gün. “Erken bitirme zamanı” yani bir faaliyetin erken başlama zamanında başlaması halinde faaliyetin biteceği gün. “Geç başlama zamanı” yani bir faaliyetin projeyi geciktirmemek şartıyla başlayabileceği son gün. “Geç bitirme zamanı” yani bir faaliyeti geciktirmemek için bitirilmesi gereken son gün. “Toplam serbest zaman” yani bir faaliyetin toplam süresini artırmadan geciktirilebileceği süre (belli bir faaliyet için bu süre erken başlama zamanı ile geç başlama zamanı arasındaki fark) ve “Bağımsız serbest zaman” yani bir faaliyetin müteakip faaliyeti geciktirmeden geciktirilebileceği süre dikkate alınır.
Bir projeyi tamamlamak için yapılan şebeke planlamasında serbest zamanları olmayan faaliyet zincirine “Kritik yol”, kritik yol üzerinde bulunan faaliyetlerin her birine de “Kritik faaliyet” denir.
Kritik yol üzerinde bulunan faaliyetlerin yapım süreleri kısaltılmak suretiyle projenin tümünün tamamlanma süresi de kısaltılabilir.
Kritik yol bulunmak suretiyle yapılan proje takibi ve kontrolu çalışmaları “Kritik yol metodu” (CPM) diye isimlendirilir. Bu şekilde yapılan planlama işlerine “Kritik yol planlaması” denilir. —> Kritik yol metodu. Program değerlendirme ve gözden geçirme tekniği.
ŞEFFAF MİNERALLER,
Absorpsiyon özelliği zayıf olan mineraller.
ŞEFFAF OLMAYAN MİNERALLER,
—> Opak mineraller.
ŞELALE,
Çağlayan. Yüksek bir yerden devamlı bir şekilde ve yerçekimi etkisi ile artan bir hızla düşen akarsu kütlesi. Diğer bir ifade ile akarsuyun az veya çok yüksek bir yerden dökülüp aktığı yer.
ŞELİT,
CaWO4 bileşiminde wolfram minerali (cevheri). Pegmatitik-pnömatolitik, kontakt-metazomatik, hidrotermal fazlarda teşekül eden şelit gri, sarı kahverengi, nadiren şeffaftır. Ultraviyole lambayla kolay tanınır. Yoğunluğu 6,08-6,12 ve sertliği 4,5-5’tir. Volframitten sonra en önemli —> Volfram mineralidir.
ŞENAJ,
—> Şenör.
ŞENÖR,
Topografik çalışmalarda arazide iki nokta arasını çelik metreyle ölçen kişi. Ölçme işine de şenaj denir.
ŞERBETLEME KALIBI,
Kuyu derinleştirme-de kuyunun daimi tahkimatı olarak beton, betonarme, tuğla vb malzeme ile inşa edilen iki —> Anonun birleştiği yerde kuyu çapında daha küçük çapta hazırlanarak kurulan arkası ince kumla hazırlanmış harçla doldurulup böylece iki anonun birbirine birleşmesini sağlamaya yarayan kalıp. Kuyu içindeki bu şerbetleme kalıbı sökülüp beton piriz yaptıktan sonra kalıp çapı küçüklüğünden dolayı kuyu içindeki fazlalık kısım martopikörle traş edilir.
ŞEV,
1) Açık işletmede, iki basamak arasındaki eğik yüzey. 2) Ayna.
ŞEV AÇISI,
Açık işletmelerdeki basamaklarda kazı yapılan alnın (alın düzleminin) yatay düzlemle yaptığı dar açı. 2) Basamak (graden) meyil açısı.—> Genel meyil açısı, Genel eğim açısı.
Şev açıları Türkiye’de açık işletmelerde genellikle;
Toprak döküm sahalarında, 30-35°; örtü kazı kademelerinde, 65-75°;
Örtü kazı kademelerinde, 70-80°;
Açık ocak genel şev açısı, 35-45° olarak uygulanmaktadır.
ŞEV DURAYSIZLIĞI,
Şevin kayma durumu. Duraysızlık kendini değişik şekillerde belli eder. Bunların başlıcaları; blok düşmesi, rotasyonel kayma, düzlemsel kayma ve blok kaymadır. —> Şekil.
ŞEV EMNİYET KATSAYISI,
Kaymaya karşı koyan toplam kuvvetlerin, kaymayı teşvik eden toplam kuvvetlere oranı. Bu oran gerilim çatlağındaki su seviyesinin değişimine aşırı derecede duyarlıdır. —> Şekil.
H= Blok yüksekliği, B= Şev gerisindeki çatlağın şev tepesine olan uzaklığı, Zw= Gerilim çatlağındaki su derinliği. B/H oranı azaldıkça, blok ağırlığı da azalacağından şevin emniyet katsayısı küçülür.
ŞEV KAZIĞI,
Doğal zeminin, açılmakta olan yol, kanal ve benzeri kazılara ait şevlerle kesişmesi gereken noktaların belirlenmesinde kullanılan ahşap kazık. Projede öngörülen yarma veya dolgu kesitinin gerçekleşebilmesi için kazı işlemine şev kazıkları boyunca devam edilir.
ŞEV STABİLİTESİ,
Duraylılık. Şevin kendini kontrol etmesi. Kaymaya karşı koyan toplam kuvvetlerin, kaymayı teşvik eden toplam kuvvetlere eşit veya daha fazla olması durumu. Şev stabilitesi, malzemenin sürtünme açısı, kohezyon dayanımı ve birim ağırlığı esasına dayanır. Şev stabilitesine etki eden üç ana faktör vardır. Bunlar; jeolojik yapısal özellikler, suyun etkisi ve malzeme özellikleridir. (Şev stabilitesinin karşıtı için —> Şev duraysızlığı.)
ŞEVDE MAKASLAMA GERİLMESİ,
Şevde makaslama dayanımı. Şev dayanım analizleri, sürtünme açısı, kohezyon dayanımı, malzemenin birim ağırlığı esasına göre yapılır. Sürtünme açısı ve kohezyon dayanımı, makaslama gerilmesi ve normal gerilme ile açıklanır. —> Şekil.
Makaslama dayanımına etki eden hususlar; patlayıcı madde kullanılması, çatlak ve boşluk sularının basıncı, nem oranının değişmesi, ayrışmanın hızlanması, örtü malzemesinin akmaya başlamasıdır.
ŞEYTAN,
Varagel veya vinç üzerinde, taşıma sırasında halat kopması veya kancadan kurtulma sonucunda aşağı kaçan arabayı raydan çıkarıp devirmeye yarayan, yukarı çıkmakta olan arabanın arkasına takılan ucu koçboynuzu ve diğer ucu çatallı olup yerde sürüklenen demir.
ŞEYTAN BAĞI,
—> Muvakkat tahkimat.
ŞEYTIR (SHATTER) TESTİ,
Briket, kömür veya kokun ince tabaka halinde 1.8 m yüksekten çelik bir plâka üzerine bırakıldığı zaman, kırılmaya karşı göstereceği direncin ölçülmesi . Sonuç, elek üstünün tartımlarla veya izlenimlerle ifade edilir.
ŞORAN (SHORAN) METODU,
Uçakla impuls gönderilmek suretiyle kullanılan elektronik uzunluk ölçme yöntemi. Daha çok denizaşırı uzaklıkların (1000km ye kadar) ölçülmesinde kullanılır. —> İmpuls yöntemi.
ŞILAM,
1) Toz halindeki (0-0,5mm boyutlu) cevher veya kömürün su ile karışmış şekli. 2) Bulamaç. 3) Çamur .
ŞİDDETLİ PATLAYICI MADDELER,
Yandıkları zaman çabucak (ani olarak) gaz haline geçen ve bu esnada iticilik, kırıcılık, kesicilik özelliği gösteren patlayıcı maddeler. —> Patlayıcı madde.
ŞİFERTON,
1) Refrakter killerin ileri derecede diyajenezi sonucunda oluşan plastik özelliğini yitirmiş, ateşe dayanıklı kil. Bileşiminde alüminyum Al2O3, silisyum dioksit SiO2, demir oksit Fe2O3, organik malzeme, eser miktarda CaO, MgO ve zirkon içerir. 2) Ateşe dayanıklı (mukavim) tuğla toprağı.
ŞİLEZYA TİPİ AĞAÇ BAĞ,
Yan direkleri dik, nadiren meyilli olan ağaç bağ türü.
ŞİLİ GÜHERÇİLESİ,
1) NaNO3. 2) Guano.
ŞİST,
1) İnce, paralel, tabakamsı yapısından dolayı yaprak şeklinde kolayca birbirinden ayrılabilen plâkalardan oluşan kristalin kayaç. Şistler, genellikle makaslama kuvveti ve basınç altında yeniden kristalize olmuş sekunder kayaçlardır. Kömür damarı içinde veya ara kesmede bulunan taşlı kısımlar da genel olarak şistli kısımlar şeklinde de ifade edilir. Şistler, ayrıca ihtiva ettikleri kömür oluşumlarına (miktarına) göre “ kömürlü şist” veya “ şistli kömür (bitümlü şist) “ olarak adlandırılır. 2) Yaprak taş. —> Ara kesme, Killi şist, Kesme.
ŞİSTLEME,
Taş tozu serpme işlemi.
ŞİSTLEŞME,
1) Tabiatta mevcut formasyon-ların tektonik ve metamorfizma gibi, sonradan zuhur eden ikincil etkenlerle, tabakalaşmaya benzer, birbirlerine paralel tabakalar şeklindeki görünümü. Tabaka istikametine açılı bir şekilde oluşan şistleşmeye transversal şistleşme denir. 2) Taş tozu serpme işlemi.
ŞİSTLİ KÖMÜR,
—> Şist.
ŞİŞLEME,
1) Cevher damarlarını delip geçen lağım. 2) Şişleme lağım. 3) Kelebe veya iç kuyularda malzeme akışının durması halinde yapılan işlem.
ŞİŞME,
Bir damarın kalınlığının arttığı kısım.
ŞİŞME ANALİZİ
, Kilin bünyesine fiziksel su alması ve kristal yapının genişlemesini belirleyen analizler. Bunun için standart bir deney yöntemi bulunmamakla beraber, aynı koşullar altında yapılan testler sonucu tesbit edilen şişme oranlarının birbiriyle kıyaslanması sonunda bir değerlendirme yapılır. Ancak, ilaç endüstrisi şartnamelerinde şişme olayına açıklık getiren yöntem belirlenmiştir.
ŞLAM,
1) Toz halindeki cevher veya kömürün su ile karışmış şekli. 2) Bulamaç. 3) Çamur.
ŞLAM TULUMBASI,
Zenginleştirme tesislerinde vb. yerlerde —> Şlamnaklinde kullanılan özel tulumba.
ŞÖVELMAN,
1) Yeryüzünde maden kuyusu üzerine kurulu bir çelik konstrüksiyon veya betonarme olarak inşa edilen ve kafes halatını yönlendiren moletleri havi ihraç tesisi ünitesi. Bazı hallerde ihraç vinci de şövelmanın içine monte edilir. 2) İhraç kulesi. 3) Kule.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Haziran 2008       Mesaj #15
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
2008 YDS yapıldı
Üniversitelerin yabancı dil bölümlerinde okumak isteyen adayların katıldığı 2008 Yabancı Dil Sınavı (YDS) bugün yapıldı. YDS'ye 43 bin 50 aday katıldı.

2008 YDS, bugün saat 9:30 da başladı ve 150 dakika sürdü. Sınav, üniversite rektörlüklerinin bulunduğu iller ile KKTC'nin başkenti Lefkoşa'da gerçekleştirildi.

15 Haziran Pazar günü yapılan ÖSS'ye katılan adaylardan 43 bin 50'sinin katıldığı YDS; Almanca, Fransızca ve İngilizce'den yapıldı. Sınavda, kelime - dil bilgisi, okuduğunu anlama, Türçeden yabancı dile, yabancı dilden Türkçeye çeviri konularından sorular yöneltildi. Sınav sonuçları, ÖSS ile birlikte açıklanacak.

YDS Soru ve Cevapları

Aşağıdaki pdf uzantılı dökümanları açabilmek için Adobe Reader'ın 5.0 veya üstü sürümünün sisteminizde yüklü olması gerekmektedir.

Eğer dökümanları kaydetmek istiyorsanız, kaydetmek istediğiniz dökümanın üzerine sağ tıklayıp "Hedefi Farklı Kaydet" seçeneğini seçiniz.