Arama

Kent Kültürü

Güncelleme: 25 Aralık 2014 Gösterim: 8.076 Cevap: 1
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
18 Nisan 2010       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Kent kültürü
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Kent kültürü, mekan ve uzam boyutuyla kent bünyesinde yaşayan insanlarca, ortak bir paydaya istinaden üretilen maddi veya manevi değerlerin oluşum sürecidir. Burada önemli olan kente dair bir bellek oluşumu ve üretilen kültürel çıktıların kentli insan vasıtasıyla anlamlanıyor oluşudur. Bir başka görüşe göre ise kent kültürü, gelenek ve görenekleri farklı, değişik kültürlerden gelen kişilerin, bireysel hak ve sorumluluklarının bilincine vararak, yaşadıkları kente özgün görgü ve nezaket kuralları çerçevesinde bir arada yaşama kültürüdür.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
25 Aralık 2014       Mesaj #2
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
Betül ÇOTUKSÖKEN

Sponsorlu Bağlantılar
Milliyet Sanat’ın Ağustos sayısında Hülya Ekşigil, günlük yaşam-müzik ilişkisini “İyi Bir Yemeğe Ne Eşlik Eder?” başlıklı yazısında çarpıcı bir biçimde ele alarak, okuru günlük yaşamın çoğun ayrımsanamayan işleyişi ya da akışı konusunda düşünmeye davet ediyordu; başka bir deyişle bizi, kent-kültür ilişkileri üzerinde düşündürtüyordu.
Kent ya da başka bir yer olsun, yaşadığımız mekânlar üzerinde düşünmek, yaşama belli bir uzaklıktan bakmayı gerektiren bir etkinliktir. Öte yandan, “kent” ve “kültür” belki de birbirini en yoğun biçimde çağrıştıran iki kavram ya da tümel olarak insan dünyasında önemli bir yer tutmaktadır. İnsanlığın her döneminin kendine göre kentleri olduğu bilinen bir gerçektir. Tarım devriminin kentleriyle, endüstri devriminin kentleri ve iletişimi devriminin kentleri, kent düzenlemeleri birbirinden farklıdır. Çünkü bu sonuncusunu günümüz insanı yer yer yaşamaktadır; ayrıca bu sonuncu “kent durumu” dünyanın kimi bölgelerinde daha öncekilerden birini ya da hepsini de içermektedir. İnsanlığın günümüzde sergilediği durum içinde her şey her şeyle iç içe olduğu gibi, tüm zamanlar da neredeyse iç içedir.
Yeniden “kent” ve “kültür” kavramlarına dönelim ve çok daha geniş kuşatımlı olması nedeniyle “kültür” kavramında/tümelinden işe başlayalım: Bu iki kavramı dil boyutunda sınırlandıran sözcüklerin/terimlerin ötesinde, her ikisini de içerik sınırlandırmak, belirlemek oldukça güç görünüyor. Bilindiği gibi kültür, içerikler hesaba katıldığında, çepeçevre kuşatacağı yapılar dikkate alındığında, sınırlarının çizilmesi iyice zorlaşıyor ve sonunda, kültür, tanım zengini bir terim olarak gündemdeki yerini koruyor. Öyleyse, bu kadar çok tanımın ortak yönlerini hesaba katarak tanımları sayıca azaltmak olanaklı mı? Burada, böyle bir girişimde bulunulacak ve bu girişim, daha sonrasını belirlemenin ve anlamlandırmanın da ölçütü olacaktır.
Kültür tanımlarını iki öbekte toplayarak yalınlaştırabiliriz: kuşatıcı/ölçütsüz tanımlar birinci öbeği ve çoğul olanı oluştururken, eleyici/ölçütlü tanım denemeleri tek ögeli olmak üzere ikinci öbeği oluşturmaktadır. Birinci öbeğe giren tanımlar, insan ve insan dünyasıyla ilgili her türlü ürünü, yaratıyı kültür olarak içerirken, ikinci öbeğe giren tanımlar, belli bir ölçü ya da ölçütler eşliğinde insan başarılarını, insan ilişkilerini içermektedir.
Kültürün kuşatıcı ve eleyici tanımlarını oluşturmada etkili olan nedir? Bu bağlamda insan, varlık, bilgi kavrayışının etkilerinden söz edilebilir. Tekil olanın, tek insanın, bireyin önemsendiği bir varlık tasarımı eleyici kültür kavrayışı için önemlidir; ancak burada eleme ölçütü ya da ölçütlerinin niteliği birden bire önem kazanmaktadır. Bunun yanı sıra, kültürün tek insanın başarabileceği bir şey olmadığını da hesaba katmak bir gereklilik olarak belirmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken şudur: elbette kültürün gerçekleştiricisi, bireydir, kişidir; ancak yaratım sürecinde hiç olmazsa benzer tasarım, imge, kavram dünyasıyla bireylerin bir araya gelmesi kaçınılmazdır ve ayrıntılı bir düşünüş biçimi, bu aşamada da bireyin önemini vurgulamaktan kaçınamaz. Bireylerin yarattığı kültür, bireylerarası ilişkilerin ortak paydasını oluşturan sanki bir ağ gibi bireyleri kuşatan ortak dil dünyasıyla ortak eylem biçimlerinin uzamı olan -üzerinde yaşadığımız- dünyadır. Her tür bir araya gelişte bireylerin yarattığı ortaklıkların kavramsal arkaplanının tam olarak örtüşmesi olanaksızdır. Tekiller, tekil durumlar birer olgu olarak, sınırlarını kavramsal çerçevenin çizdiği yapılar olarak vardır ve bu içeriksel durumlar tekillik ortamlarıdır. Ancak bireyler arasındaki iletişim ortamlarında başka bir deyişle dil ve kültür ortamlarında kimi ortaklıklar kurulabilir. Bu bağlamda düşünme ve dil kuşatıcıdır; bununla birlikte her ikisi de kültürel olanın, bireysel, toplumsal, kamusal alımlama gücünün etkisi altındadır. Kültür ögelerinin çok farklı ortamlarda, farklı ilişkiler ağında somutlaştığı, bilinen bir durumdur. Ancak herhangi bir kültür ögesinin sürekli olarak neredeyse aynı biçimde yeniden üretildiğine, özellikle hiyerarşik ilişkilerin egemen olduğu ortamlarda sıkça tanık olunmaktadır.
Kültürün üretildiği, yaratıldığı ortamın sınırları nasıl çizilebilir? Kavramsal ve adsal sınır çizme, sınır çekme çabaları günümüzde çoğun “kent”i öne çıkarmaktadır. Kentler günümüz dünyasında sürekli olarak genleşmektedir. Kent neresidir; başka bir deyişle hengi mekâna kent denilebilir? Ayrıca kent kültürü, kültür kenti denilince akla neler gelebilir? Eleyici, ölçüt geliştirici kültür kavrayışıyla kent-kültür ya da kültür-kent ilişkisine bakıldığında, akışkanlığın, devingenliğin bu denli egemen olduğu ortamlarda kent kimliğini korumak olanaksız gibi görünmektedir. Öyleyse bir mekân olarak kenti kent yapanın ne/neler olduğunu sormak gerekmektedir. Üstelik birçok dilde kent ile uygarlık ve kültür arasında da sıkı bağlar olduğu bilinmektedir. Kent, toplum bireylerinin birbirinden farklı gereksinimleri doğrultusunda ve çok çeşitli biçimlerde karşılaştıkları ortamlardır. Kültürle ve uygarlıkla bağlantısı içinde adına “kent” denilen ortamda karşılaşan kişiler, kültürü her yönüyle üreten/yaratan ve tüketen kişiler olarak ya kuşatıcı anlamıyla kültürün üreticisi ve tüketicisi olurlar ya da eleyici anlamıyla kültürün üreticisi/yaratıcısı-tüketicisi olurlar. Birincisinde tüketicilik ağır basarken, ikincisinde yaratıcılık/üreticilik ağır basar. Ayrıca ikincisinde kültürün uygarlıkla anlamdaş olduğu daha iyi anlaşılabilir. Kent konusunda araştırma yapanlar da bu konuda benzer görüşler ileri sürmektedirler. Gerçekten, hem batı, hem de doğu dillerinde, kent ve uygarlık sözcükleri arasında yakın benzerlikler görülüyor: Città, cité, ciudad, civitas sözcükleri; civilization, yani uygarlık sözcüğü ile ayni kökten geliyorlar. Medina ile medeniyet arasındaki ilişki de herkesçe biliniyor. Bunlar bize, a) kentin uygarlıkların kaynağı olarak algılandığını, b) uygarca davranışlara ve ilişkilere kentlerde rastlanması gerektiğini düşündüren gözlemlerdir. Kuşkusuz, bunun her zaman ve her yerde böyle olduğunu savunmak olanağı yoktur. Bu son belirleme, kültür, uygarlığı da içeren bir kavram olarak, kuşatıcı/ölçütsüz belirlenimiyle alındığında ancak anlamlı olabilir. Günümüz kentlerinde de durum, gerçekten böyledir.
Kuşatıcı/ölçütsüz, eleştirici/ölçütlü kültür kavrayışıyla kent-kültür ya da kültür-kent ilişkisine bakıldığında, akışkanlığın, devingenliğin bu denli egemen olduğu ortamlarda varılacak sonuçların karşıtlık ilişkisi içinde kendisini göstereceği açıktır. Yukarıda da belirtildiği gibi sürekli genleşen bir mekân olarak kent, kuşatıcı/ölçütsüz nitelikteki kültür ögeleriyle, daha yalın bir deyişle popüler kültür aracılığıyla sürekli olarak değişmektedir. Özellikle günümüzde yerellik-küresellik-evrensellik geriliminde kent, neredeyse tüm zamanların yaşandığı bir mekân niteliği taşımaktadır, başka bir deyişle “tüm zamanlılık” kentin ayrılmaz bileşenidir artık. Kuşatıcı kültür, eleyici kültürü, cultura animi’yi iyice güçsüz kılmaktadır. Çünkü kuşatıcı kültür ögeleri kendini anlatmanın, ifade etmenin her türlü yolunu, aracını seçmektedir. Teknolojinin sağladıkları, pazarın doymak bilmez iştahla her şeyi tüketim nesnesine dönüştürüvermekteki ustalığı, özneyi de büyük bir hızla, özgürlüğünü sadece tüketen özne -pazarın öznesi- olmakta kullanabilen bireyler haline getirebilmektedir. Özneler sanal ortamda iyice güçsüzleşmekte neredeyse ortadan kalkmaktadırlar.
Gittikçe genleşen kentin farklı yaşama kesitleri, tüm karşılaşma ortamları tek bir ortak paydada bir araya gelmektedir. Bu ortak payda, müziktir; durağan ya da devingen, gerçek ya da sanal tüm mekânların ortak bileşeni müziktir. Eleyici/ölçüt geliştirici öznenin sessizce ortadan çekildiği, gittikçe güçsüzleştiği böyle bir ortamda, çoğu kişinin yaşadığı yerle olan bağı da iyice silikleşmektedir. Yeni toplumun bireylerinin yersiz yurtsuz oluşlarını ve üstelik bunun da farkında olmadıklarının en iyi göstergesi, çalıştıkları, içinde bulundukları sokağın adını bilmemeleri ama devingenlik için de bile dinledikleri müzikle var olmaya çalıştıklarıdır. Bu olanağı insana açan, teknikten başka bir şey değildir. Bu durumda her yerin kent, kentin her yer olduğu da ileri sürülebilir. Gerçekten de kent nerede başlamakta nerede bitmektedir, sınırlar iyice belirsizleşmiştir. Güçsüz ya da kırılgan cultura animi artık pek az kişinin desteğiyle varlığını sürdürüyor gibi görünmektedir.

Kaynak: kentkulturuvedemokrasidernegi.com/


🌘 🚀

Benzer Konular

24 Kasım 2009 / asla_asla_deme Sosyoloji
1 Mart 2009 / ThinkerBeLL Mimarlık
16 Mayıs 2011 / AndThe_BlackSky Mimarlık
12 Şubat 2013 / BARIŞ Siyaset tr
7 Şubat 2012 / bhye Tiyatro tr