Ziyaretçi
Kur'an-ı Kerim'e göre Ahlak
Kıskançlığın Kuran Ahlakı'na Aykırı Olduğunu biliyor muydunuz ..?
Kıskançlık, insanların dünyaya olan bağlılıklarından kaynaklanan önemli bir tavır bozukluğudur. Allah Kuran'da "... Nefisler ise 'kıskançlığa ve bencil tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır..." (Nisa Suresi, 128) ayetiyle insanların nefsinde böyle bir özellik olduğunu bildirmiştir.
"Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur." (Şems Suresi, 9) ayetiyle de insanın kurtuluşu için nefsini kötülüklerden arındırması gerektiğini bildirmektedir. Aksinde ise Kuran'da, "Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır." (Şems Suresi, 10) ayetinden de anlaşılacağı gibi nefsindeki bu kötülükler insanı yıkıma sürükler. Kıskançlığın insanlar üzerinde meydana getirdiği tahribat ve verdiği azap, ayette bildirilen yıkımın dünyada ne şekilde gerçekleşebileceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Kıskanç insanlar başkalarının iyiliğinden, güzelliğinden ya da başarısından zevk almak, mutlu olmak yerine bunlardan sıkıntı duyarlar. Çoğu zaman kıskandıkları insanların nimete kavuşmaları onları hoşnutsuzluğa sürükler, hırslandırır. Hatta içlerindeki bu hırs onları karşılarındaki insanlara zarar verme isteğine kadar götürebilir.
Müminler ise inkar eden insanların normal karşıladığı, hatta övdüğü bu özelliğin aslında çirkin bir tavır olduğunu bilirler. Kıskançlığın tersine birbirlerinin güzel özellikleri ile iftihar eder, birbirlerinin iyiliği, güzelliği ve daha fazla nimete kavuşmaları için Allah'a dua ederler. Kuran ahlakını yaşayan bir insanın bunun aksi şekilde davranması düşünülemez. (Kuran’da Dua)
Bitkilerin Bazı Taktiklerle Kendilerini Savunduklarını…
Bitkilerin, kendilerine saldıran hayvanlara karşı çok değişik savunma yöntemleri vardır. Örneğin bazı bitkiler, tembel hayvan (sloth) ve pandalar gibi yapraklarını yiyen hayvanlara bir tepki olarak çeşitli kimyasal maddeler üretirler. Kimyasal madde üreten bitkilerde özellikle yeni çıkan yaprakların tadı çok kötü olur. Taze sürgünler hayvanlar için çok cazip birer yiyecektirler. Ama bu cazibeye kapılıp da yeni çıkmış yaprakları yemeye çalışan hayvanlar için bu kötü tat oldukça caydırıcıdır.
Bir bitki kendi kendine hayvanların hoşuna gitmeyecek, onları caydıracak bir zehir üretebilir mi?
Elbette ki üretemez, bitkilere bu özelliği Allah vermiştir. Rabbimiz üstün güç sahibi olandır.
Pankreasın Yaşamımızdaki Önemini…
İnsanın vücudundaki şeker miktarının belirli sınırlar içinde olması yaşamın devamı için zorunludur. Ama günlük hayatta şekerli gıdalar yerken elbette ki bu hassas dengenin hesabını siz yapamazsınız. "Sizin adınıza" bu hesap yapılır. Kanınızdaki şeker miktarı yükseldiğinde pankreas adı verilen organınız insülin denilen özel bir madde salgılar.
Bu madde karaciğer ve vücuttaki diğer hücrelere kandaki fazla şekeri geri çekip depolamalarını emreder. Kandaki şeker oranı, böylece hiçbir zaman tehlikeli bir düzeye çıkmaz. Onları kontrol etmek bir yana, günlük hayatta sizin ne pankreastan ne insülinden ne de karaciğerinizde gerçekleşen yüzlerce faaliyetten haberiniz olur.
Kanınızdaki şekerin yükseldiğini hastalık boyutuna ulaşmadığı takdirde fark etmezsiniz, hatta önünüze farklı şeker oranları olan iki şişe kan konulsa aradaki farkı dahi anlayamazsınız. Bunun için laboratuvarlara, gelişmiş cihazlara ihtiyacınız vardır. Ama hiçbir zaman görmediğiniz ve bilmediğiniz bazı hücreleriniz, kandaki şekeri bu laboratuvar ve cihazlardan daha hassas şekilde ölçer ve ne yapılması gerektiğine karar verirler. Sonra gerekli tedbirler alınır, hücreler kandaki şekeri tanıyıp, ayırt edip, yakalarlar. Yediği herhangi bir şekerli yiyecek nedeniyle kolaylıkla ölebilecek olan insan, Allah'ın vücuduna yerleştirdiği bu eşsiz koruma sistemi sayesinde hayatta kalır.
İnsan, Allah'ın yarattığı bu muhteşem sistemi düşünüp Allah'a gereği gibi şükretmelidir. (Kuran Fihristi)
Booby Kuşlarının Usta Birer Dalgıç Olduğunu…
Yaşadığımız evrende her yer, Yüce Allah'ın üstün kudretini sergileyen yaratılış delilleriyle kaplıdır. Bu yaratılış delillerinden biri de deniz kuşu türlerinden olan yüksekten-dalan boobylerdir. Geniş ve perdeli ayakları ile denizin yüzeyinde veya altında yüzebilen bu canlılar, çok iyi birer dalgıçtırlar. Gagalarıyla balık yakalamak için denize dalarlar ve çok uzun bir süre ortaya çıkmadan denizin altında kalarak çok uzun bir mesafe yüzerler. Böylece beslenme ihtiyaçlarını gidermiş olurlar. (İlmi Araştırma)
Bir Hadis …
"Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin tutmayınız, birbirinize çirkin sözler söylemeyiniz, birbirinize sırtlarınızı dönmeyiniz, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Allah'ın kulları kardeşler olunuz." (Buhari ve Müslim; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 315)
Sponsorlu Bağlantılar
Kıskançlık, insanların dünyaya olan bağlılıklarından kaynaklanan önemli bir tavır bozukluğudur. Allah Kuran'da "... Nefisler ise 'kıskançlığa ve bencil tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır..." (Nisa Suresi, 128) ayetiyle insanların nefsinde böyle bir özellik olduğunu bildirmiştir.
"Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur." (Şems Suresi, 9) ayetiyle de insanın kurtuluşu için nefsini kötülüklerden arındırması gerektiğini bildirmektedir. Aksinde ise Kuran'da, "Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır." (Şems Suresi, 10) ayetinden de anlaşılacağı gibi nefsindeki bu kötülükler insanı yıkıma sürükler. Kıskançlığın insanlar üzerinde meydana getirdiği tahribat ve verdiği azap, ayette bildirilen yıkımın dünyada ne şekilde gerçekleşebileceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Kıskanç insanlar başkalarının iyiliğinden, güzelliğinden ya da başarısından zevk almak, mutlu olmak yerine bunlardan sıkıntı duyarlar. Çoğu zaman kıskandıkları insanların nimete kavuşmaları onları hoşnutsuzluğa sürükler, hırslandırır. Hatta içlerindeki bu hırs onları karşılarındaki insanlara zarar verme isteğine kadar götürebilir.
Müminler ise inkar eden insanların normal karşıladığı, hatta övdüğü bu özelliğin aslında çirkin bir tavır olduğunu bilirler. Kıskançlığın tersine birbirlerinin güzel özellikleri ile iftihar eder, birbirlerinin iyiliği, güzelliği ve daha fazla nimete kavuşmaları için Allah'a dua ederler. Kuran ahlakını yaşayan bir insanın bunun aksi şekilde davranması düşünülemez. (Kuran’da Dua)
Bitkilerin Bazı Taktiklerle Kendilerini Savunduklarını…
Bitkilerin, kendilerine saldıran hayvanlara karşı çok değişik savunma yöntemleri vardır. Örneğin bazı bitkiler, tembel hayvan (sloth) ve pandalar gibi yapraklarını yiyen hayvanlara bir tepki olarak çeşitli kimyasal maddeler üretirler. Kimyasal madde üreten bitkilerde özellikle yeni çıkan yaprakların tadı çok kötü olur. Taze sürgünler hayvanlar için çok cazip birer yiyecektirler. Ama bu cazibeye kapılıp da yeni çıkmış yaprakları yemeye çalışan hayvanlar için bu kötü tat oldukça caydırıcıdır.
Bir bitki kendi kendine hayvanların hoşuna gitmeyecek, onları caydıracak bir zehir üretebilir mi?
Elbette ki üretemez, bitkilere bu özelliği Allah vermiştir. Rabbimiz üstün güç sahibi olandır.
Pankreasın Yaşamımızdaki Önemini…
İnsanın vücudundaki şeker miktarının belirli sınırlar içinde olması yaşamın devamı için zorunludur. Ama günlük hayatta şekerli gıdalar yerken elbette ki bu hassas dengenin hesabını siz yapamazsınız. "Sizin adınıza" bu hesap yapılır. Kanınızdaki şeker miktarı yükseldiğinde pankreas adı verilen organınız insülin denilen özel bir madde salgılar.
Bu madde karaciğer ve vücuttaki diğer hücrelere kandaki fazla şekeri geri çekip depolamalarını emreder. Kandaki şeker oranı, böylece hiçbir zaman tehlikeli bir düzeye çıkmaz. Onları kontrol etmek bir yana, günlük hayatta sizin ne pankreastan ne insülinden ne de karaciğerinizde gerçekleşen yüzlerce faaliyetten haberiniz olur.
Kanınızdaki şekerin yükseldiğini hastalık boyutuna ulaşmadığı takdirde fark etmezsiniz, hatta önünüze farklı şeker oranları olan iki şişe kan konulsa aradaki farkı dahi anlayamazsınız. Bunun için laboratuvarlara, gelişmiş cihazlara ihtiyacınız vardır. Ama hiçbir zaman görmediğiniz ve bilmediğiniz bazı hücreleriniz, kandaki şekeri bu laboratuvar ve cihazlardan daha hassas şekilde ölçer ve ne yapılması gerektiğine karar verirler. Sonra gerekli tedbirler alınır, hücreler kandaki şekeri tanıyıp, ayırt edip, yakalarlar. Yediği herhangi bir şekerli yiyecek nedeniyle kolaylıkla ölebilecek olan insan, Allah'ın vücuduna yerleştirdiği bu eşsiz koruma sistemi sayesinde hayatta kalır.
İnsan, Allah'ın yarattığı bu muhteşem sistemi düşünüp Allah'a gereği gibi şükretmelidir. (Kuran Fihristi)
Booby Kuşlarının Usta Birer Dalgıç Olduğunu…
Yaşadığımız evrende her yer, Yüce Allah'ın üstün kudretini sergileyen yaratılış delilleriyle kaplıdır. Bu yaratılış delillerinden biri de deniz kuşu türlerinden olan yüksekten-dalan boobylerdir. Geniş ve perdeli ayakları ile denizin yüzeyinde veya altında yüzebilen bu canlılar, çok iyi birer dalgıçtırlar. Gagalarıyla balık yakalamak için denize dalarlar ve çok uzun bir süre ortaya çıkmadan denizin altında kalarak çok uzun bir mesafe yüzerler. Böylece beslenme ihtiyaçlarını gidermiş olurlar. (İlmi Araştırma)
Bir Hadis …
"Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin tutmayınız, birbirinize çirkin sözler söylemeyiniz, birbirinize sırtlarınızı dönmeyiniz, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Allah'ın kulları kardeşler olunuz." (Buhari ve Müslim; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 315)

Kur'an-ı Kerim'e göre Ahlak
Kimi insanlar temelde adaletin gerekliliğine inansalar dahi, kendi çıkarları söz konusu olduğunda adaletten taviz verilmesini meşru görürler. Adaletin yeryüzünde gerçekten uygulanabilmesi içinse, insanlara, adalet uğruna kendi çıkarlarını bir kenara bıraktırabilecek bir ahlaka ihtiyaç vardır. Bu ahlak, Yüce Rabbimiz'in bizlere öğrettiği ve emrettiği Kuran ahlakıdır. Çünkü Kuran ahlakı insanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden, sadece haktan ve doğrulardan yana, katıksız bir adaleti emretmektedir. Allah (cc) Nisa Suresi'nde inananlara, kendi aleyhlerinde de olsa adaletli davranmalarını şöyle emreder:
Güzel söz söylemek denince genellikle iltifat etmek, sevgiyi dile getirmek ya da umut veren konuşmalar yapmak gibi davranışlar algılanır. Oysa Allah’ın Kuran’da bizlere öğrettiği güzel söz, her ne kadar bu sayılanları içine alsa da, çok daha farklı ve geniş bir anlam içerir. Allah güzel sözü bizlere “Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: ‘Gerçekten ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet Suresi, 33) ayetiyle tarif eder. Ayette de belirtildiği üzere, asıl güzel söz insanları Allah’a çağıran, Kuran ahlakını yaşamaya davet eden sözdür. Tüm bu anlamları kapsadığı şekliyle güzel sözü söyleyenler ise yalnızca iman edenlerdir.
Kuran'da, doğru ve yanlış, iyilik ve kötülük, örnekler verilerek her insanın anlayabileceği şekilde açıklanmıştır. İman edenler de tüm hayatlarını Kuran’da verilen bu bilgiler doğrultusunda yaşar, bu ahlaka göre hareket ederler. Yüce Rabbimiz Kendisi’nden korkup sakınan ve sadece Allah (cc)’ın rızası için yaşayan müminlere, iyiyi kötüden ayırt etmelerini sağlayan bir nur ve anlayış vermiştir (Enfal Suresi, 29). Kuran ahlakına göre müminler doğruyu ve yanlışı bilen, uygulayan ve başkalarına da iyiliği tavsiye eden kişilerdir. Her insanı doğruları görmeye çağırmak ve Kuran ahlakını yaşamaya davet etmek Kuran’a göre yapılması gereken çok önemli bir ibadettir. Müminler bu ibadeti tüm yaşamları boyunca yerine getirir, insanları güzel ahlaka davet ederler. Yüce Allah (cc) bu sorumluluklarını insanlara Kuran’da şöyle bildirir:
Kesin bir kararlılık ve güçlü bir irade imanla, hidayetle ve tevekkülle birlikte gelen üstün bir mümin özelliğidir. Çünkü Allah’a tevekkül etmiş ve kadere iman etmiş bir kişi, hiçbir zorluk ve sıkıntı karşısında yılgınlık göstermez, mücadele azmini yitirmez. Her şeyi yapanın Allah olduğunu bildiği için şevk ve heyecan içinde karşısına çıkan her fırsatı değerlendirir ve hayırlarda yarışır.
Büyük tehlikeler, felaketler, salgın hastalıklar, ölüm... Birçok insanı etkileyen, düşünmeye sevk eden bu gibi son derece ibret verici olaylar bile bazı kişilerin vicdanlarında ciddi bir etki uyandırmaz. İçlerinden bazıları için bunlar, sadece seyredilip geçilen birer haber ya da usulen söylenen birkaç beylik sözle üzerinde durulan birer konu niteliği taşır. Böylesine bir duyarsızlık içinde yaşayan kişi, çok önemli olaylar karşısında da gafletin sakinliği içinde olur; bunlardan hiç etkilenmeden, üzerlerinde düşünmeden geçebilir, günlük hayatına devam edebilir. Elbette olaylardan etkilenmekten kastedilen panik olmak, üzülmek, duygusallaşmak veya fevri tavırlar sergilemek değildir. Kastedilen, bazı kişilerin önemli olaylar karşısında bile lakayt tavırlarını devam ettirmeleri, bunlardan ibret almamaları ve kendi adlarına bir ders çıkarmamalarıdır.
"Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlediklerinizi bilen O'dur." (Şura Suresi, 25) ayetinde de bildirildiği gibi, Allah (cc) affedicidir. Müminler de Allah'ın (c.c) beğendiği ahlaka uyan kişiler olarak, birinden kötülük gördüklerinde affetmeyi, kötülüğü iyilikle uzaklaştırmayı seçerler. Şüphesiz, bir kötülük karşısında sabrederek alttan almak, kötülük yapan kimseyi affederek intikam hırsına kapılmamak ve öfkeyi yenmek takva sahibi insanlara has bir özelliktir. Ve bu tavrın karşılığı Allah'ın (c.c) hoşnutluğu ve sevgisidir. Allah (c.c) bir Kuran ayetinde şu şekilde bildirir:
Kuran ahlakına göre, müminlerin her konuda birbirleriyle son derece dostane ve samimi bir şekilde bilgi alışverişinde bulunmaları, birbirlerine danışarak, diğer bir deyişle istişare ederek karar almaları esastır. İstişare konusuna, Şura Suresi'nin 38. ayetinde "namaz kılmak" ve "infak etmek" gibi iki ibadetin yanında yer verilmiştir: 
