Arama

Kur'an-ı Kerim'i Anlamak

Güncelleme: 28 Ağustos 2014 Gösterim: 13.896 Cevap: 11
UnknowN - avatarı
UnknowN
VIP VIP Üye
29 Haziran 2009       Mesaj #1
UnknowN - avatarı
VIP VIP Üye
Kur'an-ı Kerim'i Anlamak
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Kur’an-ı kerimin hakiki manasını anlamak isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır. Bu kitapların hepsi, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.
Kur’an-ı kerim hiçbir dile tercüme edilemez. Herhangi bir şiirin bile, tam tercümesine imkan yoktur. Ancak izah edilebilir. Kur’an-ı kerimin manası tercümeden anlaşılmaz. Bir âyetin manasını anlamak demek, Allahü teâlânın, bu âyette ne demek istediğini anlamak demektir. Bu âyetin herhangi bir tercümesini okuyan, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin anlamış olduğunu öğrenir. Hiçbir Kur’an tercümesinden din öğrenilemez. Dinini öğrenmesi için bir kimsenin eline, en uygun tercümeyi vermek, okyanus ortasında bulunan insana bir tahta parçası vermekten daha kötüdür. Çünkü bu tahta parçası ile insan sahile çıkabilir, çıkamazsa ölür ve imanlı ise Cennete gider. Fakat tercümeden din öğrenmeye kalkışan, imanını kaybedebilir. Yahut denizde yüzenleri görüp de, (Yüzmek kolay, herkes yüzebilir) sanarak yüzme bilmeyen bir genci, okyanusun ortasına atmak, Kur’ana mana vermek yanında çok hafif kalır. Çünkü yüzme bilmeyen boğulur; fakat Kur’an-ı kerime yanlış mana veren, küfre düşüp Cehenneme gider.
Zaten, bizim gibilerin, dini öğrenmek için, tefsir ve hadis okuması uygun değildir. Çünkü Kur’an ve hadisi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Bu inceliği iyi bildiği için, Hazret-i Ebu Bekir, (Kur’anı kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler) buyurdu. (Şir’a)
Muteber tefsir kitaplarını da anlayabilmek için, yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Tefsir ilmini bilmeyenin hadis ve tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının, kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Halbuki, bu hastanın, önce perhiz yapması, sonra, kuvvetli yemesi gerekir. Ana ilimleri okumayan, din öğrenmek için, Kur’an tercümesi, tefsir, hadis okumaya kalkışırsa, bunları yanlış anlayarak, dini, imanı da kaybeder. Muteber tefsirler bile, ehlinden başkasına zararlı olur.
Kur’an-ı kerimi anlamak için Resulullahın açıklamalarını bilmek gerekir. Sünneti de anlamak için Eshab-ı kiramın ve âlimlerin açıklamalarını bilmek gerekir.
Piyasadaki Türkçe tefsirlerde, şahsi düşünceler vardır. Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, zındıkların, bid’at sahiplerinin, Kur’an-ı kerimin manasını bozmak için yaptıkları tefsirler, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, birtakım şüpheler, itirazlar hasıl olur.
Kur’anın hakiki tefsirini yapan, doğru manasını veren, ancak onun muhatabı olan Muhammed aleyhisselam ve Onun hadis-i şerifleridir. Bu hadis-i şerifleri de, ancak Eshab-ı kiram ve müctehid imamlar anlayabilmiş, Müslümanlar da bu âlimlerin anladıklarına uymuştur. Şu halde, Kur’andan ve hadisten ve bunların tercümelerinden din öğrenmek mümkün olmaz. Her Müslüman, dinini, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından hazırlanan ilmihallerden öğrenmelidir.
Bazı sapıklar, “Anlamadan Kur’an okumanın faydası olmaz, mealini okumalı” diyorlar. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: (İmam-ı Ahmed bin Hanbel, Allahü teâlânın, (Anlayarak da, anlamayarak da Kur’an okuyan benim rızama kavuşur) buyurduğunu bildirdi.) [İhya]

Fıkıh öğrenmek, Kur’an meali öğrenmekten daha sevab mı olur?
Fıkıh hayatın can damarıdır. Müslümanın fıkıhsız hayatı olmaz. İmam-ı a’zam hazretleri fıkıh için (lehine ve aleyhine olanı bilmektir) diyor. Kârını zararını bilmeden iş yapana deli denir. Dinde de kârını zararını bilmemek felakettir. Fıkıh bilmeden ibadet yapılamaz, iman da korunamaz.
Piyasadaki mealler birbirini tutmaz. En doğru olan mealden bile fıkıh öğrenilmez. Mesela Kur’an-ı kerimde (Namaz kılın) buyurulur, ama, nasıl namaz kılınacağı, namazın farzları, namazı bozanlar gibi hususları Kur’an-ı kerimde bulamayız. Kur’an-ı kerimi Peygamber efendimiz, hadis-i şerifler ile açıklamıştır. Hadis-i şerifleri de İslam alimleri açıklamıştır. Bunun için Kur'an-ı kerimin hakiki manasını anlamak, öğrenmek isteyen bir kimse de, meal değil, İslam âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır. Bu kitapların hepsi, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:Bize, tefsir kitaplarına göre amel etmek emredilmedi. Fıkıh kitaplarına tâbi olmamız emredildi. (Berika)

halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
2 Ocak 2012       Mesaj #2
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Bizler eğer Müslüman olduğumuzu söylüyorsak, Rabbin sizlere rehber olsun diye gönderdim dediği Kur’an ı, anlayarak ve üzerinde düşünerek imtihanımızı vermeliyiz. Çünkü bu yolu öneren mülküm sahibi Allah tır. Bu Dünyada imtihanda olduğumuzu söylüyorsak, bu imtihana bizzat kendimizin hazırlanması gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Yani imtihanımızı başkalarına havale etmekle, aldığımız riskin büyüklüğünün korkusunu, hem bedenimizde hem de ruhumuzda hissetmeliyiz.

Sponsorlu Bağlantılar
Birileri bizlere, siz Kur’an dan anlayamazsınız, hüküm çıkartamazsınız diyerek, Rahmanla aramıza girmeye çalışıyor ve bizleri beşeri kitaplara yönlendiriyorlarsa, şunu asla unutmayalım, bunu söyleyenlerin, bizlerden gizlemeye çalıştığı çok şeyler var demektir.

Allah sizleri bu kitaptan sorumlu tutacağım, ayetlerin üzerinde düşünün diyorsa bizlere, o kitap asla zor anlaşılır olamaz, hele bu rehber Allah katından geliyorsa. Bunları söylemek Rabbin adaletini sorgulamak demektir, bunu da unutmayalım.

Kur’an dan nasıl istifade etmeliyiz, Kur’an dan nasıl faydalanmalıyız konusundaki sorulara, çok güzel bir cevap olduğunu düşündüğüm, aşağıda İmam Kurtubi nin bir düşüncesini, sizlere hiç yorumsuz aktarmak istiyorum. Her mezhebe, düşünceye saygısı olan bu âlim kişinin, aşağıdaki sözlerinden sanırım çıkaracağımız çok dersler olacaktır.

(İmam Kurtubi, El Cemiul li-Alkami’l Kur an adlı tefsir kitabının mukaddimesinde "Kur’anı Öğrenen Kimsenin Dikkat Etmesi ve Gafil Olmaması Gereken Hususlar" konusunda şunları söylüyor:
"Ezberinden Kur’ân-ı Ke-rim’in farz ve hükümlerini ezbere okuduğu halde, okuduğunun ne anlama geldiğini bilmeyen kimsenin, bu durumundan daha çirkin ne olabilir! Böy­le bir kimse, anlamını bilmediği şey ile nasıl amel edebilecektir? Okuduğu Kur’ân’ın incelikleri hakkında kendisine soru sorulduğu halde bunları bilme­mesi ne kadar çirkindir? Bu durumda olan kimse, olsa olsa koca koca kitap­lar yüklenmiş eşeğe benzer."
Kur an Resullah’a hakkı batıldan ayıran, hidayet kaynağı, İnsanlara dosdoğru yolu gösteren bir rehber olarak vah yedildi. Kur anı okumaktan bazı Müslümanlar yalnızca kitapta yer alan Arapça lafızların tecvid kurallarına uygun olarak seslendirilmesini anlıyorlar. Arapça bilmeyen bir Müslüman ın yalnızca Kur an harflerini tecvid kurallarına göre seslendirmesi, Kur anın vah yediliş gayesine uygun bir Kur an okuma olamaz. Şuursuz ne dediğinden habersiz bir seslendirme, nasıl kur anın İlk ayeti olan "ikra/oku" emrinin karşılığı olabilir?)


Bu güzel yazıdan, fikir ve düşünceden gereken dersleri çıkarmamız dileklerimle.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK










Kuul - avatarı
Kuul
Ziyaretçi
7 Nisan 2012       Mesaj #3
Kuul - avatarı
Ziyaretçi
İsteğimiz başlangıç olacaktır bizim için, Allah'ın yardımını dileyerek nefsimize karşı cihada/mücadeye başlarız. Hayatta çeşitli nitelendirmeleri benimsemek (görüşlerde taraf olmak) ve bahaneler ile süslenmiş bir çok arzulara, mallara ve dost sandıklarımıza karşı geniş kapsamlı bir bilgilendirmeye/çalışmaya/cihada başlarız Kuran'ın sınırlarını korumak için..

Elbette ki nefsimizin karanlığında kalmış inancımızı açığa çıkarmak için, cahillerden olmamak ve hakka yüz çevirmemek için nurumuz, rehberimiz Kuran'ı okuruz ve uygularız kendimizi sürekli bir bilinç ve gelişim içerinde tutmaya çalışırız.

Kuran bizim için apayrı bir sınavdır. Kendi öz dilimizde indirilmediği için Türkçeye çeşitli kişilerin ama bilgileri ama istekleri/amaçları doğrultusunda çeviri edilmiş bulunuyor ve daha da üzerinde çeşitli amaçlar ile düşünmeye devam ediliyor, edilecektir de. Bu Türkçe anlam sınavı biz Türkçe konuşanların sınavıdır, diğer dillerin milletlerinin sınavı da ayrıdır hatırlatırım tüm dünyada kötülük ve iyilik için mücadele eden insanlar var.

Bizler ne olursa olsun Allah'ın bize indirdiği ışıktan faydalanmalıyız, çünkü o Allah'a inanlar için yol gösterici olarak indirilmiştir, Allah'tan başkasına kulluk etmememiz için indirilmiştir. Kuran bizi yanlış yola iletmez aksine biz bilmeyerek bir kusur işler isek Allah bizi af edecektir inşAllah, bu Kuranda yazanları okurken anlatılanları tüm dikkatimizle anlamaya çalışmamız ki gerçekten istemeden kusur işlemiş olalım, kasıtlılık olmasın. Eğer gerçekten anlamı farklılaştırılmış bir ayet okursak ve zan ardına düşmeyip, sabır dileyip temiz bir şekilde Allah'a yönelirsek, araştırırsak başarıya ulaşırız inşAllah. Çünkü kitabın tümüne iman edersek bizi yanlışa yönlendirmez, aksine bir çelişkiye düşersek eğer bir yerde hata yapmış olabileceğimizi düşünürüz, vahiyden şüphe etmeyiz kendi anlamış olduğumuzdan şüphe ederiz çünkü Kuranın çelişkisiz olduğu bizlere bildirilmiştir Kuranda bu bir belirtidir nasıl başımız arıyor ise bir sorun var diyor isek onun gibi.

Kuran Arapçada da bir anlamdır(mealdir) Türkçe anlam(meal) çevirisinde ise, bazı yorum ve kişisel düzenlemeler ile bazı gerçekler ama bilerek ama bilmeyerek göz ardı edilebilir.

Bunların benim gözlemlediklerim:
-Örtü yerine baş örtüsü diye çevirmek [Nur/31]
Kuranda saçın gözükmesi haram değildir. Örtü fayda amaçlı kullanılabilir ancak bir zorunluluk ya da bir sevap vesilesi/ameli değildir (Kuranda belirtisi yoktur). Ayette bahsedilen başka bölgelerin örtülmesini konuyu başı örtün çünkü baş örtüsü zorunludur şeklinde bir anlama getirmek istemişlerdir. Bu Kuran tabiri ile ağızı eğip bükmektir, ayetlerin anlamlarını değiştirmeye çalışmaktır.
Bu uygulamaya konulunca Kuran okurken başı örtme(yalnız iken, çocuğuyla iken ve hatta kadın kadına otururken bile), mezardayken başı örtme, açık alanda abdest alamama(kısıtlaması kadına özgü) saçın gözükmesi de haramdır şeklinde desteklenmiştir.
Kitap dışında Allah dışında hüküm koyucu ilah edinilmiştir her ortak koşmakta olduğu gibi bu da Peygambere dayatılır delili yoktur çünkü kimse kulağıyla işitmemiştir, bilmediğimi şeyin adına düşmektir bu. Şeytan bu kişileri sürekli bilmedikleri şeyleri uydurmalarını söyler, onları kışkırtır. Kadınlar açık alanda abdest alamayınca kadınların saç göstermemesi olağan bir hale gelecek zamanla o zaman saç göstermek haram ise erkekleri de bağlasınlar başlarını ve mahremlerini (vücutlarını) denize girerken dahi göstermesinler ama biz erkeğiz denir öyle söyleyerek ancak kendilerini kandırıyorlar düşüncesindeyim. Kadınlarda insandır, erkekler de.
-Dış giysilerini yerine çarşaf diye çevirmek-yorumlamak-ön görmek [33/59]
Dış giysilerini salsınlar diyor, komple kara çarşafa girsinler demiyor. O zaman için cahiliye devrini kastederek taşlanarak öldürülen bir zamandan bahsediliyor günümüzde de namussuz ilan etseler kara çarşafa girmeyeni taşlama yapsalar, Kuran hükmünü yok sayarak dinde zorlamaya gitseler evet bir süreliğine korunmak için kadınların çarşaf giymesi düşünülebilir.
Bunu günümüzde düşünürsek dar giyinen birisine neden sen düzgün bir insansın neden böyle dar-dekolteli/açık giyindin dediğimizi düşünürsek o kişi incilir, mahçup olabilir çünkü haklısınızdır. İşte bunun gibi düşünürsek bu bir ceket ya da ince bir yelek olabilir, cilde bol gelen vücudu gizleyen bir tür giysi de olabilir. Allah bilir ama buna çarşaftır demek ne kadar doğrudur ? O zaman herkes erkeklerde çarşaf giymelidir. Böyle bir ayrımcılık yapılamaz Allah'ın indirdiğini kula haram saymak zalimliktir, aşırı gitmektir. Günümüzde bile çarşafın ne denli kötü amaçlarla kullanabildiğine şahit olmaktayız zaten bu olayların (mal ve kişi kaçakçılığı, bombalama) daha da artmasını umanlardan değilim çok şükür.
-Harm aklı örten, gizleyen, mayalayan (düşüncelerimizi farklılaştıran) yani namazdan ve Allah'ı her an düşünmenize engel olabilecek, Kuran hükümlerini unutup-isteyerek devre dışı bırakmamıza, şeytana kapı açmamıza neden olabilen aklınıza gelecek olanların tümü [2/219]
Bu çok kapsamlı, öz manâlı bir belirtmedir. Herkes farklı bir kısmını alsa da her türlü aktivite(meşkale) her türlü aklı oyalayan madde,eşya olabilir.
Gereksiz yere aşırı muhabbet dedikodu veya tembelliğe varabilir çünkü gücümüzü ve zamanımızı sadece buna harcamışızdır , aşırı eğlenceye düşkünlük gibi ahiret için amel kazanmaya engel olan, sadece bu dünya için yapıyor olduğunuz şeylerdir "bu dünyada istiyorum" dur "hamr" larımızdır.
Ne kadar ahiret için amel işliyorsak o kadar inanmış oluruz inandım deyip dünya uğraşına dadanıyor isek kendimizi bile kandırmış sayılmayız. Böylece içki ve kumardan, ya da fal ve şaraptan, ya da dedikodu ve kumardan uzak duran kitlelerin hepsi içki içmiyorum ama ilaç içiyorum(uyuşturan) rahatlatıyor, sigara içmiyorum ama nargile içiyorum, rakı içmiyorum ama tiner kokluyorum gibi bahaneler ile kendisini bağımlı statüsüne dahil etmekten men ettiğini zan etmektedir. Böylece kişiler Allah'ı anmaktan, Kuranı okumaktan uzaklaşıyorlar.
Birbirlerinin tercihlerini beğenmeyen bir toplum, bir gruplaşma oluşmaktadır. Herkesin kendi helalleri ve kendi haramlar oluşmuş bulunuyor böylece. İşte bazı kişiler Kuranın mealini(anlamını) okumayın diyor anlamanız gerekmez diyor yani Arapça okuyun sevap kazanın diyor (12/2) ayetinden habersizler anlamak için okunur Kuran uygulamak ve Müslüman olmak, hatalardan arınmak için okunur sorun insanların Kuranı anlamak istememesi yalancıktan gönlünü avutmak istemesi, dilediğine yormasıdır yoksa hiç okumayın demek ben anlatırım hocam anlatır demek insanları ortak koşmaya bağımlı hale getirmektir.
Gerçekler kendisine geldiğinde benim kitabımda şarap yazıyor ben rakımı içerim ben anlamam, benim bölündüğüm mezhep(grup) bunu helal kıldı demek-haram kıldı demek,Kitaba ortak koşmayın diyor hocam söylüyor ise ben uğraşamam Kuranı anlamakla, ben nargilemi içerim ben anlamam demesi ve kalbinin mühürünü davranışları ile tasdiklemesi oluyor. Kuranda gruplaşma yasaklanmışken ben illede gruplara üyeyim, onları dost edinir onlara uyarım demek Münafıklıktır Müslümanlıktan çıkmaktır.
-Siz kitabın tümüne iman ettiğiniz halde onlar sizi sevmezler cümlesini, siz bütün kitapLARa iman ettiğiniz halde sizi sevmezler diye çeviri yapabilmişlerdir (3/119)
Kuranda hiç bir şeyin eksik bırakılmadığı yazmaktadır bu da Kurana iman etmek yönünde bir ivme yaratır, ancak Kuranın hükmünü terk etmek yönünde bir ivme kazandırmaz (inançlı insanlara) ancak diğer kitapları da kişi okuyamaz diye bir şey yoktur kişi bilmek isteyebilir böylece Kuran hükümlerinin ne kadar doğru olduklarını görebilir, Allah'a ortak koşarsanız başınıza nasıl bir felaket gelebileceğini kitap sahiplerinin birlerine bakış açılarını da görebilirsiniz beklide (Örneğin Tevratta Allah'a inanmayanlar şehir girişinde taşlanarak öldürülür ama yine de Allah'ın sözüne ortak koşturan hahamlar hayattalar çünkü halk kitaba ortak koşuyor kitaplarından habersizler).
İslamiyette Kuran'a uyulur sadece Kurana uyarsak hiç bir sorun yoktur ne dünyada ne de ahirette. Her millet kendi kitabına uymalıdır böylece Kuran üstün gelecektir. Ancak tüm kitap sahipleri kitaplarından uzaklaştırılmıştır böylece dünyada Yaratıcı ilah yoktur, tamam hadi varsa da biz tekrar dirilmeyiz, eğlenmek bizim hakkımızdır diyen kitap hükümlerini kabul etmeyen,okumayan insanlar çoğalmış, mezheplerde bu insanları parmakla gösterip biz çok güzel inanıyoruz demişlerdir. (Kitaba uymayanlar, bölünenler nasıl çok güzel inanıyorlarsa artık. Kuranda gruplaşma da yasaklanmıştır böylece İslamiyetten uzak olanlar da mezhepleri din zan etmiş. Onlardan değil İslamiyetten-Kuran dan uzak durmuşlar.)
Kitabın tümüne yerine kitapLARın tümüne iman eder diye çeviri yapmak şu demek olur, bir insan hem İncile, hem Tevrata ve hem Zebur'a hemde Kuran'a uyar demek olur. Böyle bir şey uygulama bakımından da İslamiyet bakımından da mümkün olamaz. Ancak Kuranda bizlerin değil, onların Allah'ın ve Peygamberinin helal ve haram kıldıklarına uymaları belirtilmiştir, kabul olana dek onlar ile savaşmamız/mücadele etmemiz ve sapanlardan olmamız bize belirtilir. Her topluluk kendisine indirilen ile sorumlu tutulacaktır der Kuran uymayanlar düşünsünler.
Ayrıca belirtmeliyim ki Kuranda geçen eş anlamlı sözlükleri de bilmemiz bizim için önemlidir. Sonra aklımızı başka yerlere çelmek isteyenler olabilir.
+Allah'ın evliyaları. Dostları/Velileri demektir.
+Allah'ın imamları. Allah'ın yolunda öncülük eden demektir maaşlı, ortak koşan kişiler demek değildir.
+Allah'ın sünneti. Allah'ın yasası demektir. (Peygamberin yasası diye ayrı bir hüküm kaynağı yoktur.)
+Allah'ın şeriatı. Allah'ın kanunu demektir.
Kuranın tümüne iman etmeyen kişiler Allah dostu/Allah'a çağıran değillerdir, Peygamber sünneti(kitap dışı din hükümleri demek Peygamber söz uydurdu demek 69/44), kitap dışı şeriat uygulamaları hırsızlık edenin parmağı, eli kesilir acımaz gibi söylemleri benimsememek gerekir.
Aksine kendileri şeriat düşmanıdırlar.
İslamiyet dışı uygulamalar Kurandan değildir, iftira ve bölücülüktür.
35/29: Şüphesiz, Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden,gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.

Şimdi bir daha düşünelim neden okullarda Kuran kursları hep Arapça (sadece okumak üzerine papağan modeli-anlamak üzerine hiç ama hiç değil) , neden daha Kuran dersinde Kuran okunurken baş ötülecek mi polemiği var Kuranda böyle yapın demiyor iken?


----------
Peygamber hayatı diyerek hadis (sonradan dine ilaveler/hükümler) dayatacaklar. Ve onların tümünü Türkçe öğretecekler. Çünkü insanlar Arapçayı bilmiyor ve anlamıyor.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
9 Nisan 2012       Mesaj #4
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Dünya üzerindeki İslam toplumlarının geneline baktığımızda, bir yerlerde bir şeylerin yanlış gittiğini, hemen fark edersiniz. Peki, bu yanlışlıklar nereden kaynaklanıyor diye, hiç düşündük mü, öz eleştiride bulunarak, gerçekleri arama çabası içinde olduk mu hiç?

Hâlbuki Allah sizlere rehber olsun diye gönderdim dediği KUR’AN, bizlerin elinde değil mi? Hem de asla tek kelimesi bile değişmeden, Rabbin koruması altında bizlere kadar ulaştığı halde, İslam toplumlarının çektikleri bunca acıların, huzursuzlukların nedenleri ne olabilir?

Birbirimize düşmüş, adeta düşman kesilmenin ötesinde, birde İslam düşmanları ile birlik olup, din kardeşlerimize savaş açanlarla birlikte olmamızı, hangi Müslüman kardeşimiz açıklayabilecek? Biz Müslümanların elinde Kur’an gibi bir ışık, rehber olduğu halde, bizler bu acıları yaşıyorsak, birbirimize düşürülmüş isek, acaba bizler Rabbin rehberinden faydalanırken, yanlışlık mı yapıyoruz da, bugün büyük acıları çekiyoruz?

Bu sorunun cevabını bulmak için, gelin şu soruyu önce kendimize soralım. Kur’an madem bizlerin yaşam rehberi, Kur’an ı nasıl anlamalı ve nasıl yaşamalıyız?

Bu soruyu Darül-hikme’nin kurucusu ilahiyatçı yazar Dr Ebubekir Sifil’e, ana rehberimiz Kur’an’ı nasıl anlayıp hayatımıza geçirebileceğimizi sormuşlar ve bakın nasıl bir cevap vermiş. Sanırım bu cevabı, tarafsız, akılcı bir şekilde iyi analiz edebilirsek, sorunun kaynağını bulabiliriz.

(Modern zamanlarda Kur'an-ı Kerim'in "apaçık" bir kitap olduğu söyleminin hayli yaygın bir şekilde dillendirildiği malum. Hem de bu öyle bir "apaçıklık"tır ki, bilgi ve algı seviyesi ne olursa olsun, her insanın onun rehberliğinden "gereği gibi" müstefid olacağı adeta tartışma dışıdır! Oysa vakıa bütün açıklığıyla bu genellemenin yanlış olduğunu haykırmaktadır. Evet, Kur'an "kapalı" ve "anlaşılmaz" bir kitap değildir. Ancak bilgi ve algı seviyesi ne olursa olsun herkesin "gereği gibi" anlayabileceği bir kitap da değildir. Zira eğer öyle olsaydı, Kur'an'ın, ayrıca Efendimiz (s.a.v) tarafından beyan ve ta'lim edilmesine (öğretilmesine) gerek kalmazdı. Biliyoruz ki Kur'an'ın insanlara hem "beyan" hem de "ta'lim" edilmesi yine bizzat Kur'an tarafından Efendimiz (s.a.v)'e yüklenmiş bir görevdir. Hatta peygamberliğin temel iki görevinden birisidir. )

Yukarıda söylenen sözlere elbette kısmen katılırım. Yani Kur’an ı bütünüyle, her ayetini herkesin aynı derecede anlayabileceğini söylemek, ne akla ne mantığı nede zaten Kur’an a uymaz. Bu tür sözler kafa karıştıran ve Müslümanlar arasında şüphe yaratan sözlerdir.

Bir okulu düşünün, bir sınıftaki öğrenciler okuduğu aynı kitabı, aynı kapasitede mi anlar? Elbette hayır, farklı anlar. Az anlayan öğrenciler anlayabilmek içinde çaba gösterirler, daha iyi anlamak için. Hiç biriside biz bu kitabı anlayamıyoruz demez, daha doğrusu diyemez. Tabi okulda başarılı olmak istiyorsa. Başarılı olmak istemeyen, okulu okumaktan vazgeçen, ben bu kitabı anlayamıyorum der, çaba göstermez. Tabi sonucuna da katlanır.

Elbette Allah katından gelen bir kitabı, okulda okunan bir beşeri kitapla mukayese etmemiz de mümkün değildir. Bir kitap Allah katından geliyorsa, onun ne eşi vardır nede benzeri. Allah sizlere anlayacağınız bir rehber gönderdim diyorsa, onu herkes anlayamaz demek yerine, hepimizin anlamak için çaba harcaması en doğrusu olacaktır. Bu konuyu Kur’an a danışalım ve üzerinde birlikte düşünelim.

Kur’an kendisinden bahsederken, ayetlerini muhkem ve müteşabih ayetler olarak sınıflandırır. Açık, anlaşılır olan ayetlerin muhkem ayetler olduğunu söyler bizlere. İşte bizlerin din ve iman adına bizzat sorumlu olduğumuz ayetlerin, muhkem ayetler olduğunu anlatmak içinde, dinin anası, temeli olduğu açıklamasını da yapar.

Müteşabih ayetleri açıklarken de, bu ayetlerin anlamlarını herkesin bilemeyeceğini, anlamlarını bir Allah ın, birde zamanı geldiğinde ilim tahsil etmişlerin zamanla bileceği, anlayacağı konusunda, açıklama yapar Kur’an bizlere. Bu ayetlerin dine hüküm koyan, dini yaşarken gereken ayetler olmadığı da, ayetlerden anlaşılmaktadır.

Mütaşabih ayetlerden bahsederken, zamanla anlamları belirginleştiği ve ilim ehli tarafından bulunduğunda, gerçek iman edenlerin imanlarının artacağı örneği de verilir. Buradan da anlaşılıyor ki, müteşabih ayetler, Allah ın bizleri imtihan ettiği, sorumlu tuttuğu, ayetlerin dışında kaldığı çıkıyor ortaya. Çünkü herkesin anlayamayacağı bir ayetten, nasıl olurda Rabbim bizleri sorumlu tutar?

Yukarıda yapılan açıklamaya, yani Kur’an dan nasıl istifade etmemiz gerektiğini söyleyen düşünceden, bir alıntı yapalım ve üzerinde birlikte düşünelim.

(Evet, Kur'an "kapalı" ve "anlaşılmaz" bir kitap değildir. Ancak bilgi ve algı seviyesi ne olursa olsun herkesin "gereği gibi" anlayabileceği bir kitap da değildir.)

Bizler yeri geldiğinde imtihan olduğumuzu söyleriz. Allah da aklı başında olan, her kulunu Kur’an dan imtihan edeceğini de apaçık söyler bizlere. Yukarıda alıntı yaptığım düşünceye göre, bizlerin imtihan olacağımız ve sorumlu olduğumuz ayetlerin, bir kısmımızın anlayamayacağından bahsediliyor. Elbette her insan aynı ölçüde anlayamayabilir ilk okuduğunda, bu çok normaldir ama dersini çalışarak, araştırarak en doğruya ulaşacağımız çok açıktır. Önce Kur’an a sarılıp, onun hükümlerini anlamaya çalıştığımızda, eksikliklerimizi anlamadıklarımızı, daha rahat araştırabiliriz. Kur’an ın hiçbir hükmüne direk müracaat etmeyen, onu anlamaya çalışmayan, konu hakkında hiçbir bilgiye sahip olamayacağı içinde, birileri tarafından aldatılması çok kolay olacaktır. Ne yazık ki yapılmak istenende bu yöndedir.

Bakın Allah Nisa suresi 82. ayetinde ne diyor bizlere.
Nisa 82: Hala Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.
Allah ayetler üzerinde gereği gibi düşünmekten bahsederken, acaba sizce ayrım yaparak, Kur’an ı anlayabilen bir azınlıktan mı bahsediyor da onlara, hala gereği gibi düşünmeyecekler mi diyor? Yoksa bu sesleniş aklı başında tüm kullarına mı? Hani bizde ruhban sınıfı yoktu? Hani Rabbim veliler edinerek, düşünmeden aklını kullanmadan velilerin ardı sıra gitmeyin diyordu? Yoksa bizler günümüzde, ruhban sınıfının en alasını yarattıkta, farkında mı değiliz? Ne dersiniz?

Kur’an ın muhkem ayetlerinin, aklı başında herkesin anlayamaya bileceğini söylemekle, Allah ın kullarını eşit şartlarda imtihan yapmadığını söylemekle aynı olduğunun, önce bilincinde olmalıyız. Sizce bu düşüncenin ardı sıra gidersek, söylenen bu sözlere inanırsak, Kur’an dan gereği gibi istifade edebilir miyiz?

Allah Muhammed suresi 24. ayetinde, Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mıdediğinde, acaba Allah kimlere hitap ediyor dersiniz? Azınlık bir gruba mı, yoksa tüm iman edenlere mi?

Allah Casiye suresi 20. ayetinde, Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o diyorsa, sizce anlamını bilmeden okuduğumuz, Rabbin ne söylediğinden habersiz bizlerin, dinin anası olan MUHKEM ayetleri, bu şartlarda anlaması ve yaşaması mümkün olabilir mi?

Allah nur suresi 34. ayetinde, Andolsun, biz size açıklayıcı ayetler, sizden önce gelip geçenlerden bir misal ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir öğüt indirdik diyor.

Allah buna benzer o kadar çok örnekler veriyor ki, anlamak istemeyen, atalarından gelen itikatları savunmaya çalışanlar, elbette Kur’an gerçeklerini göremeyeceklerdir. Çünkü Kur’an dan istifade etmesini bilemeyenlerin, gönül gözleri ile doğruları görmeleri de mümkün olmayacaktır.

Ayette yine Allah yemin ederek sizlere, sizden öncekilerin misallerini, örneklerini verdik, açıkladık ki öğüt alasınız, sakınasınız diyor. Ama bizler hala Rabbin verdiği örnekleri, yapmamızı hükmettiği ve apaçık indirdiğini söylediği ayetleri, herkesin anlayamayacağını söylemekten çekinmiyoruz. Nasıl olurda Allah öğüt indirdik sizler için dediği halde, Rabbin öğüdünü herkes anlayamaz diyebiliriz, bunu düşünebiliyor muyuz?

Allah Zühruf 44. ayetinde, Doğrusu o Kur'an senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksinizdiyorsa bizlere, nasıl olurda Yüce Rabbim herkesin anlayamayacağı bir kitaptan bizleri sorumlu tutar ve imtihan eder? Hem bizler için kolay bir kitap indirdiğini yemin ederek söyleyecek, hem de bizlerin sorumlu olduğu dinin anası olan muhkem ayetleri, hepimizin anlayamayacağı bir şekilde bizlere gönderecek, sorumlu tutacak öylemi dostlar? Yaradan a yaptığımız saygısızlığın, zerre kadar hala farkında olmadığımız, sizce çok açık değil mi?

Şimdide aşağıdaki düşünceler üzerinde, Kur’an dan cevap arayalım, bakalım Rabbim elçisine nasıl bir görev vermiş. Dine nifak sokanlar, bizlerin peygamberimize karşı sevgisini öyle kullanıyorlar ki bizlere karşı, içimize soktukları fitnelerin temizlenmesinden korkuyorlar ve bizlerin bu sevgimizi kötüye kullanıyorlar. Bizlere düşen, Allah ın rehberinde verdiği hükümler doğrultusunda yürümek olmalıdır.

(Zira eğer öyle olsaydı, Kur'an'ın, ayrıca Efendimiz (s.a.v) tarafından beyan ve ta'lim edilmesine (öğretilmesine) gerek kalmazdı. Biliyoruz ki Kur'an'ın insanlara hem "beyan" hem de "ta'lim" edilmesi yine bizzat Kur'an tarafından Efendimiz (s.a.v)'e yüklenmiş bir görevdir. Hatta peygamberliğin temel iki görevinden birisidir.)

Allah boşuna bizleri Kur’an a sarılmaya, ayetlerin sonunda da bizleri düşünmeye, aklımızı kullanmaya yönlendirmiyor. Rabbim elçisine verdiği görev ve sorumluluğu tek tek birçok ayetinde açıklıyor ve bakın neler söylüyor.
Ahkaf suresi 9. ayetinde, Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.

Ankebut 18. ayetinde, Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir.”

Ankebut 50. ayetinde, ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.

Neml suresi 92. ayetinde, Ben sadece uyarıcılardanım.

Araf 188. ayetinde, Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim.
Sizce yukarıdaki ayetlerde geçen hükümler, açıklamalar peygamberimizin apaçık yetki ve sorumluluğunu açıklamıyor mu? Allah anlaşılmazı zor bir rehber gönderip, daha sonra elçisine, bunu açıkla der mi? Demiş olsaydı peygamberimiz Kur’an ı bizlerin anlayacağı şekilde yazmaz mıydı? Ya da Kur’an ın yanında, buda Kur’an ın açıklaması demez miydi? Öyle olsaydı böyle bir kitapta Allah tarafından korunur ve günümüze kadar gelirdi. Ama böyle bir kitap yok. Allah yalnız Kur’an ı koruduğunu ve Kur’an a sarılmamızı istemiyor mu bizlerden, birçok ayetinde?

Allah ın sakın bölünmeyin emrini duymazdan gelip bölünen ve her konuda çok farklı itikatlar yaratanlar günümüze kadar gelmiş, bu yetmezmiş gibi birbirine düşman kesilerek, din kardeşlerini öldürmekten bile çekinmeyenler, yarattıkları farklı itikatların, ne derece Kur’an dan uzak olduğunun farkına bile varamaz hale düşmüşlerdir.

Şu soruyu kendimize sormalıyız ve mantıklı bir cevap aramalıyız. Allah neden sorumlu, yükümlü olduğumuz konularda, herkesin anlayamayacağı şekilde göndersin Kur’an ın muhkem ayetlerini? Bu sizce mantıklı mı? Hani yemin ederek kolay bir kitap indirdim diyordu Allah bizlere, bu yemini hatırlayan yok mu? Sizce birçok kez kolaylaştırılmış bir kitap indirdiğini söyleyen Allah, bu sözlerinin tersini yapar mı? Lütfen bu soruları kendimize soralım. Aklını kullanan doğru cevabı bulacaktır.

İslam ı kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmek isteyenler, peygamberimizin ismini kullanarak, onun üzerinden sözler sarf edip, bizleri aldatma yolunu, yöntemin çok iyi kullanmaktadırlar. Lütfen içimize soktukları Yahudi fitnelerini, gelin içimizden hep birlikte söküp atalım. Bunu yapmadığımız takdirde, onların oyunlarına gelmeye devam etmiş olacağımızı da unutmayalım.

Size bir örnek daha vermek istiyorum. Bakın Allah ayetinde, elçisine verdiği yetki ve sorumluluğu, apaçık nasıl belirtiyor.

Nur 54: De ki: Allah'a itaat edin; Peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamberin sorumluluğu kendine yüklenen, sizin sorumluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır.

Peygamberimize Rabbin yüklediği görev, sadece açık açık duyurmaktırdiyen Rabbin hükümlerini, emirlerini lütfen artık görmezden gelmeyelim. Allah ın verdiği yetkiye ilaveler yaparak, sonsuz yaşamımızı tehlikeye atmayalım. Yahudilerde, Hıristiyanlarda peygamberlerine aynı hatayı yaptılar ve Rabbin vermediği yetkilerle donatarak, Allah ın yolundan saptılar.



Peygamberimiz Kur’an ı tanıtan, tebliğ eden, atalarından gelen yanlış inançları konusunda toplumu uyarmak adına çaba harcayan, yoldan çıkmış toplumu Rahmanın yeni tebliğleri ile bilgilendiren, ikna eden, hayatıyla yaşamıyla örnek bir peygamberdi. Allah ın verdiği bu yetkiyi küçümseyerek, tüm bu ayetleri gördükten sonra hala, ne yani peygamberimiz postacımıydı dersek, hataların, saygısızlığın en büyüğünü yapmış oluruz. Peygamberimiz zorlu bir dönemde elçilik görevini alarak, nice zorlu savaşlar verip, Allah ın tebliğini, uyarısını en güzel bir şekilde yerine getirmiş, toplumu uyarmıştır.

Hatırlayınız peygamberimiz sağlığında, hadis yazımını önce serbest bırakmış, fakat daha sonra hadislerin naklinde ki tehlikeleri, ilaveleri gördüğünden yasaklamıştır. Bu yasak Peygamberimizin ölümünden sonra, dört halife devrinde de itinayla devam etmiştir. Dört halife devrinin sona ermesi ve İslam ın mezheplere bölünmesiyle, ne yazık ki tekrar bu yola başvurulup, peygamberimizin hadisleri toplanmaya çalışılmıştır.

Peygamberimizin sağlığında gördüğü tehlike, tekrar ortaya çıkmış, mezhepler tarafından peygamberimizin hadislerini toplama yarışına girmişlerdir. Elbette bu aceleyle yapılan yanlışlar, yıllar sonra nakilde ki hatalar, ilaveler, değişiklikler, aynı konularda bile birbirinin tam tersi hadisler toplanarak, Kur’an ile karşılaştırma yapma gereği bile duymadan, bugün İslam ın hüküm koyucuları arasına girmiştir. Dine fitne sokmak isteyen Yahudi zihniyeti, bu yolu rahatça kullanmış ve kendi hurafe inançlarını, peygamberimizin adını kullanarak dinimize sokmuşlardır. İçimize girip bir Müslüman gibi yaşadıklarını ve böylece İslam dinine, kendi inançlarını nasıl soktukları örneklerini de, yakın zamanda gördük.

Kendimize şu soruyu sormamız gerekmez mi? Madem Kur’an ın, dinin anası olan muhkem ayetlerinin bir kısmını, bizler okuduğumuzda anlayamayız, bu durumda mezheplerin, birbirinin tam tersi anlatılan konularda günümüze ulaşan hadislerinin, acaba hangisini doğru kabul edip, evet bu peygamberimizin gerçek hadisidir diyerek iman edeceğiz ve Kur’an ı bunlarla anlamaya çalışacağız? Buna karar verecek, bizlere garanti verecek bir makam var mı aramızda? Çünkü öyle hükümlerden bahsediliyor ki, Kur’an da tek kelime dahi geçmez, Allah bu konuda asla hüküm vermemiştir. Hani Allah emin olmadığınız bilgilerin ardı sıra gitmeyin, sorumlu tutarım diyordu? Ne oldu bu ayetin hükmü, yoksa bu ve benzeri yüzlerce ayeti, nefsimizin etkisiyle görmezden mi geliyoruz?

Elbette peygamberimizin hadislerinden faydalanmalıyız, ama peygamberimizin bizlere önerdiği yolu izleyerek yapmalıyız bunu. Peygamberimiz hadislerinde, ben Kur’an ın haram dediğinden başka haram kılmadım, onun hükmü dışında hüküm vermedim, sizlere yalnız Kur’an ile hükmetme görevi aldım diyorsa, lütfen aklımızı başımıza toplayalım ve peygamberimizin önerdiği yolu izleyelim. Benim sözlerim diye nakledilenleri, Kur’an ile karşılaştırınız diyen peygamberimizin bizlere önerdiği yolu lütfen unutmayalım. Onun önerdiği yolu İzleyelim ki, İslam a fitne sokmaya çalışanlar, artık başarılı olamasınlar.

Allah daha nasıl açık söylesin bilmiyorum. Sanırım görmek istemeyene, gönül gözlerini açmak niyetinde olmayana, söyleyecek sözümüz olmasa gerek. Allah birçok ayetinde sizlere yol gösteren, öğüt bulunan bir rehber indirdim diyor da, bizler hala aşağıdaki sözleri söylüyorsak, sanırım bizlerin Kur’an dan ne kadar uzak yaşadığımızın örneğidir.

(Kur’an herkesin gereği gibi anlayacağı bir kitap değildir.)

Allah gönderdiği rehber kitabın, muhkem ayetleri için, dikkat ediniz lütfen MUHKEM ayetleri diyorum, anlaşılır ve açık olduğunu söylüyor. Eğer bizler dinin anası olan, sorumlu olduğumuz hükümlere, zor ve herkes anlayamaz dediğimizde, nasıl bir adaleti Allah a layık görüyoruz farkında mıyız?

Allah bizlere gönderdiği, hepimizin sorumlu olduğu, imtihanımızı vereceğimiz Kur’an ı herkesin anlayamayacağı bir şekilde göndermiş, daha sonrada tüm kullarını eşit sorumlu tutuyor dediğimizde, bu adaleti Allah a nasıl reva görüyoruz, farkında mıyız? Hâlbuki Allah birçok ayetinde tam tersini söylemiş ve sizlere yemin olsun ki çok kolay bir kitap indirdim demiştir.

İşte biz Kur’an dan böyle faydalanıyoruz. Bu yolu izlediğimiz içindir ki bizlerin, ne gönül gözü açılıyor, nede kalbimiz Kur’an ın nuruyla nurlanıyor. Bunlar yapıldığında, olacakları sanırım fazla düşünmeye gerek yok. Çevremize bakalım, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Allah yardımcımız olsun. Böyle devam edersek, Kur’an dan doğru istifade etmesini öğrenemeyeceğimiz açıktır. Allah ın sakın velilerin ardına düşmeyin ikazlarına kulaklarımızı kapatmaya devam edersek, birilerinin sen Kur’an dan anlayamazsın tuzaklarına düşerek, sanırım Rabbin hışmından da kurtulamayacağız. Tıpkı geçmişte olduğu gibi. Atalarının yanlış itikatlarının peşi sıra gidenlerin çektikleri azaba, böyle gidersek bizlerde çarptırılacağımızı lütfen unutmayalım.

Bizleri yönetmek isteyenler, toplumları kendi çıkarları doğrultusunda, Allah ile aldatma peşinde olanlar, elbette Allah ile aramıza girmeye çalışacaklardır. Allah elçisine dahi, tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer diyorsa, Allah ın bu sözleri üzerinde dikkatle düşünmeli ve uyanık olmalıyız ki, hem bu Dünyamızı hem de AHİRETİMİZİ ateşe atmayalım.

Geçmişten ders almayanlar, Allah ın verdiği örneklere gözlerini kapatan toplumlar, geçmişin acılarını tekrar yaşamaya mahkûmdurlar.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
19 Nisan 2012       Mesaj #5
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Günümüzde din ve iman adına, yaptığımız en büyük yanlışlardan biriside, Hadisler olmasaydı, Allah ın emri olan namazı nasıl kılacağımızı, zekâtı nasıl vereceğimizi, orucumuzu nasıl tutacağımızı, Haccı nasıl yapacağımızı bilemezdik düşüncesine iman etmek olmuştur.

Bir konuyu doğru anlamak için, takip ettiğimiz yol ve yöntem, eğer yanlışsa, anlamaya çalıştığımız konunun da açıkça doğru anlaşılması, asla mümkün olmayacaktır.

Acaba bizler dinimizi yaşadığımız, Kur’an ı anlamak adına takip ettiğimiz yol ve yöntem doğrumu? Yani Kur’an dan istifade ederken, doğru bir yol üzerinde miyiz? Allahın katından indirilen, eşi benzeri olmayan, hadi bir benzerini getirsinler diyen Rabbin kelamına, yanlış bir yöntemle, yanlış pencereden bakıyorsak, doğru cevapları bulabilir miyiz?

Gelin bunu birlikte, Allah ın kelamından yararlanıp, üzerinde düşünerek anlamaya çalışalım. Gerçekten Allah bizlerin sorumlu olduğu, imtihanımızın olacağı kitabın farz hükümlerini yerine getirmek adına, Kur’an da gereken detayları vermemiş, açıklamamış olabilir mi? Vermediğine inandığımızda, Allah açıklamadığı, detay vermediği bir konudan sorumlu tutar mı bizleri?

Düşebiliyor musunuz, Allah sizlere öyle bir rehber gönderdim ki, bütün şanınız, şerefiniz, bilgi kaynağınız, kurtuluşunuz, imtihan olacağınız kaynak, tutunacağınız, sarılacağınız tek rehber KUR’AN dır diyor. Bizler ise, Allah ın rehberinde çok önemsediği namaz, zekât, oruç ve hac konusunda, bizlere gereken detayın olmadığını, Kur’an a göre bu önemli ibadetleri yapmamız mümkün olamayacağını söyleyebiliyoruz. Bu fikre inanmakla acaba bizler, büyük bir yanılgının içinde olabileceğimizi hiç düşündük mü?

Acaba bu sözleri söyleyenler ve inananlar Kur’an ı,ameli icraat boyutunda yetersiz görenler,(HÂŞÂ) ne söylediğinin farkındalar mı? Hüküm yalnız benimdir diyen, Rahmanın sözlerini duymazdan gelenler, Allah hiç kimseyi hükmüne ortak etmez, biz Kur’an da sizlere lazım olan her şeyden nice örnekler verdik, Allah unutkan değildir, sizlere indirdiğimiz Kur’an yetmiyor mu, Kur’an dan sonra hangi söze inanacaksınız, Kur’an ın ipine sarılın dediğini de, elbette fark edemeyeceklerdir.

Hadi bir benzerini getirin diyen Allah a inatla, bugün nice beşerin yazdığı kitapları, Kur’an ın karşısına koyup, adeta Kur’an ile eş görerek, bunlarda Allah ın bilmem kimin gönlüne, kalbine vahiy olarak indirdikleridir ve bu kitaplar Kur’an ayetlerinin ayetidir diyenler, şunu sakın unutmasınlar. Bu işin şakası yoktur. Allah ve resulü ile şaka yapılmaz, düşünmeden ise hiç konuşulmaz.

Tüm bu sözleri söyleyenlere ve inananlara, tek bir hatırlatmam olacak. Allah ın sizlere rehber olsun diye gönderdim dediği kitabı yetersiz görüp rivayetleri, emin olmadığımız bilgileri Kur’an ın önüne geçirerek, onlar olmasaydı bu ibadetleri yapamazdık, çünkü Kur’an ı anlayamazdık diyerek, HARAM batağının içine boğazımıza kadar batmayalım. Bunu yapanlar, asla Rabbin gazabından kurtulamayacağını bilmelidirler.

Allah ın ayetlerinden ders almayanlara, söyleyecek sözüm elbette yoktur. Benim sözüm Allah ile aldatılan din kardeşlerimedir. Gönlünde Kur’an nuru olan, kalbinde Allah ve peygamber aşkını taşıyan kardeşlerime, yine Allah ın rehberinden örnekler vermek istiyorum ve bu örnekler üzerinde düşünen, aklını kullanan, tüm gerçekleri görecektir. Çünkü peygamberimizde, yalnız Kur’an a uymuş ve topluma yalnız Kur’an ı tebliğ etme görevi almıştır.
Ahzap 2: Rabbinden sana vah yedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.

Enam 19: De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür? De ki: Benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu.

Araf suresi 3:Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.

Maide 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.

Bakara 5: İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Muhammet 2: İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.
Lütfen dikkatle düşünelim bu ayetleri. Allah ın elçisi topluma yalnız Kur’an ı tebliğ etme ve onun la hükmetme görevi aldığı, sizce çok açık değil mi? Allah kurtuluşa ereceklerin, günahlarını bağışladığı kullarının, kimler olduğundan bahsediyor? Elbette yalnızca Kur’an ın ipine sarılanların. Peygamberimizde yalnız Kur’an a iman ettiyse, nasıl olurda Kur’an ın açıklamadığı, detay vermediği bir konuda, peygamberimizin hüküm verdiğine inanırız, bunu düşünen var mı?

Ama bizler kalkıp Allah ın çok önemsediği namaz, zekât, oruç ve hac konusunda bizlere rehber olsun diye gönderdiği Kur’an da, hala Allah ın detay vermediğini, bizlere ulaşan rivayet hadisler olmasaydı, asla bu farz görevlerimizi yapamazdık diyebiliyoruz. Yaptığımız saygısızlığın farkında mıyız? Farkında olmadığımız çok açık. Allah bizleri affetsin.

Mezhepleri düşünün. Bahsettiğimiz bu ibadetler dört mezhepte de, Kur’an ın emrettiklerine ilaveleri, farklı uygulanır. İşin ilginci hepside uygulamadaki bu farklılıkları, peygamberimizin hadislerine dayandırırlar. Peygamberimiz aynı konuda farklı farklı sözler söylemeyeceğine göre, bir yerlerde büyük bir yanlış yok mu? Kendilerine sorduklarında, herkes yaptıklarının en doğru olduğunu savunuyor. Sizce Allah bizleri, böyle bir yola yönlendirmiş olabilir mi? Bununda cevabını elbette Kur’an veriyor ve bakın dinde bölünme konusunda bizleri nasıl uyarıyor.
Enam 159: Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.
Dört halife devrine kadar, hiçbir mezhebin kurulmasına izin verilmediği halde, yeni halifenin menfaat ve çekişmelerin had safhaya varmasından dolayı seçilememesi neticesinde, İslam dininin bölünmesini ve toplumların birbirine düşman olmasını görmezden gelenlerin, bunu normal karşılayarak, dinde bölünmenin dine bereket, güzellik getirdiğini söyleyenler, bunun vebalini taşıdıklarını unutmamalıdırlar.

Neredeyse Kur’an ı HÂŞÂ yetersiz görüp, rivayet hadisler olmasaydı, dinimizi yaşayamazdık diyenlere şunu hatırlatmak isterim. Tüm hadisler BİR RİVAYETE GÖRE diye başlar ve anlatılır. Rivayet söylenti anlamındadır. İçinde doğru bilgide bulunma ihtimali olan sözlerdir. Rivayet bilgilere dayanarak, nasıl olurda dine hüküm ilave yaparız ve bunlar olmasaydı, dinimizi doğru yaşayamazdık deriz?

Nasıl olur ebedi yaşamımızı, rivayetlere endeksleyerek yaşayıp, riske atarız, bunu düşünemiyor muyuz? Hani Hüküm veren, yalnız benim, biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık, Kur’an ın ipine sarılın diyordu Allah? Bu ayetleri unuttuk mu? Yoksa beşeri itikatlarımıza, kurban mı ettik Allah'ın ayetlerini?

Bizler günlük yaşantımızda bile yapmayacağımız hataları, din ve iman adına Kur’an a yaptığımızın farkın damıyız? Sizlere eşiniz ya da çocuğunuz ile ilgili sizin hoşunuza gitmeyen bir bilgi aktarılsalar, hemen kabul eder misiniz? Kesinlikle hayır hemen araştırırsınız, doğruyu bulmak için kanıt ararsınız. Peki dinimizi yaşamak adına, bu Dünyada gösterdiğimiz hassasiyeti, neden inancımızda, imanımızı yaşarken göstermiyoruz?

Bizlere bir rivayete göre diye başlayan bir bilgiyi aktarıyorlar, ama biz hiç şüphe duymadan araştırmadan, sorumlu olduğumuz, imtihanımızı yaşadığımız kitaba, rehbere danışmadan hemen kabul edebiliyoruz. Sizce yaptığımız bu davranış doğru olabilir mi? Akla, mantığa, Kur’an a uyuyor mu?

Elbette din ve iman adına her bilgiden, peygamberimizin hadislerinden onun örnek yaşamından yararlanmalıyız. Ama bunu yine peygamberimizin işaret ettiği yöntemi kullanarak yapmalıyız.Yani elimizdeki Allah ın rehberi ile karşılaştırmalıyız. Çünkü Kur’an da birçok ayetinde Allah elçisine, kullarıma yalnız Kur’an ile hükmet emrini vermiştir. Peygamberimizde zaten birçok hadisinde, bizlerin bu konudaki dikkatini çekmiş ve bir hadisinde bakın nasıl uyarmıştır bizleri.

(Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.)

Allah ın dinde sakın bölünmeyin emrine kulak bile asmayanlar, bu bölünmeyi süsleye püslüye bizlere sunarak, bölünmekte bereket vardır deme cesaretini dahi göstermişlerdir. Bunlarda yetmemiş, Allah ın vermediği hükümleri, bunlarda dinin emridir, bunlar olmazsa namazımızı kılamayız, kıldığımız namaz kabul olmaz şekline büründürüp, Allah ın iradesine bile müdahale ederek, öyle ilaveler yapmışlardır ki, neyin Allah emri olduğu, artık toplum tarafından anlaşılmaz olmuştur.
Allah Casiye suresi 20. ayetinde;
(Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o der bizlere)
Allah Kur’an ın, bizlerin kalp gözlerini açacağını, inanan bir toplum içinde kılavuz ve rahmet olacağını söylediği halde, hala bizler Allah ın rahmetini, rehberliğini, rivayetler yoluyla bizlere gelen bilgilerle değiştirebiliyor ve beşeri bilgiler olmasaydı, Kur’an ı anlayamazdık, ibadetlerimizi yapamazdık deme gafletine bile düşüyoruz.

Nasıl olurda Allah katından gelen eşi benzeri olmayan bir rehber, yol gösterici bir ışık, bir başka beşeri rehber olmasaydı anlaşılmaz ve gereği gibi uygulanmazdı diyebiliriz? Sanırım bizler düşünme melekemizi yitirdik, Allah ın örnek verdiği gibi gözlerimiz ve gönlümüz perdelenmiş, mühürlenmiş. Bunun mantıklı hiçbir açıklaması yok başka.

Allah bakın aşağıdaki ayette bizlere neler anlatmak istiyor.
Nur 34: Yemin olsun ki, size, gerçeği açık-seçik anlatan ayetler, sizden önce gelip geçmiş olanlardan örnekler, korunanlar için de bir öğüt indirdik.
Allah yemin ederek bizlere, tüm gerçekleri açık seçik bildirdiğini söylüyor. Peki bizler ne diyoruz? Allah bizleri sorumlu tuttuğu, hesap soracağı farz ibadetlerin detayını vermemiştir. Eğer rivayet hadisler olmasaydı, biz bu görevlerimizi yerine getiremezdik, deme cesaretini gösteriyoruz. Hani Yaradan, hiç bir şeyi biz bu kitapta eksik bırakmadık, her şeyi açık, seçik anlattık diyordu? Duyan, işiten var mı Rabbin sözlerini? Kur’an devre dışı kalınca, elbette Rahman ın sözlerini duyanda olmayacaktır.

Rabbim bizleri affet. Bu ne saygısızlık anlayamıyorum. Allah Kur’an da verdiği bir örnek geldi aklıma. Siz olsanız hemen cezalandırırsınız, ama ben mühlet veririm diyordu. Gerçekten de çok doğru, Kur’an a yapılan bu kadar açık bir saygısızlığa, doğrusu benim nefsim tahammül edemiyor.

Bir beşerin yazdığı kitaba dahi yapmayacağımız bu saygısızlığı bizler, Allah ın kitabına yaparak, onun kitabında, gereken detayların olmadığını, Allah sorumlu olduğumuz konularda hükmünü verdiği halde, nasıl yapılacağının izahının yeteri kadar Kur’an da olmadığını söyleyerek, birde doğru yol üzerinde olduğumuzu zannediyoruz.Aman Allah ım, bu ne büyük bir yanılgı.

Allah bizlere, elçisinin görev ve sorumluluğunu çok daha iyi anlatabilmek için, dine herhangi bir ilave yapıp yapamayacağını, bakın nasıl anlatıyor ve apaçık söylüyor. Tabi gözler perdeli, gönüller mühürlüyse yapacak hiç bir şey yok demektir.
Hakka44: Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, 45 -Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46- Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.
Değerli din kardeşlerim, siz bu ayetten, peygamberimizin Allah ın vermediği hükümleri verme, ya da dine ilave yapma yetkisinin olduğunu mu, yoksa asla Kur’an dışından bir hüküm verilemeyeceğini mi anladınız? Doğrusu bu ayeti açıklama gereği dahi duymuyorum.

Allah öyle bir ayetle bizleri uyarıyor ki, inanç sınırlarımızı keskin bir bıçak gibi kesiyor ve bakın ne diyor.
İsra 36: Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.
Sizlere soruyorum, emin olduğunuz kesin kanıt ve delili olan bilgi sizce hangisidir? Elbette emin olduğumuz, Allah ın koruması altındaki, imtihanımızın olacağı KUR’AN dır. Ne yazık ki aynı değerde kabul gören ve tıpkı Kur’an gibi korunduğu iddia edilen Rivayet hadisler de, Allah ın koruması altında olduğu günümüzde söylenmekte ve inanılmaktadır. Bunları söyleyenler ve inananlar bizlerin yaratıcısı Allah ın gönderdiği, eşi ve benzeri olmayan Kur’an a bakın bir başka hatayı daha nasıl yapıyorlar ve bakın ne söylüyorlar.

(Resulullah, Kur'an-ı kerimde, kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur'an-ı kerim kapalı kalırdı.)

Rabbim sen bizleri affet. Sanırım bu gelen NURUN Allah katından geldiğini unutuyorlar. Tıpkı bizlerde Yahudilerin ve Hıristiyanların yaptığı yanılgılara düşerek peygamberimize, Allah ın vermediği yetkileri, sorumlulukları vererek dinden çok ama çok uzaklaşıyoruz. Hâlbuki peygamberimizin bu konudaki yetki ve sorumluluğunu bizlerin anlayabilmesi için, bakın Allah nasıl bir açıklama yapıyor.
Ankebut 50: Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu.

Enam 48:Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.
Kur’an ın indirilmesinin en önemli nedeni, Yahudilerin ve Hıristiyanların, elçilerinin bu Dünyadan ayrılmalarından sonra, peygamberlerini Allah ın oğlu ilan edip, onlara Allah ın yüklemediği yetkileri yükleyerek, Allahın rehberinden uzaklaşıp, edindikleri velilerin ve kitaplarının ardı sıra giderek, gelecek nesillere yalan yanlış bilgileri aktararak, dinden uzaklaşmaları nedeniyle Kur’an indirilmiştir. Bizlerde ne yazık ki aynı hataları yapmaya devam ediyoruz ve elbette bizlerde Allah ın dininden öyle bir uzaklaştık ki, cahiliye devrini hiç aratmıyoruz.

Ama bizlerin bir şansı var. Allah başka uyarıcı kitap ve elçi göndermeyeceğini söylediğinden, koruması altına aldığı rehberi, güneşi, gönül gözü sapasağlam elimizde duruyor. Gelin ona yaptığımız saygısızlıktan artık vazgeçelim.

Allah namaz kılın, oruç tutun, zekât verin, hacca gidin diyorsa, bizleri sorumlu tuttuğu rehberinde, şunu sakın unutmayalım ki, yapmamızı emrettiği sorumlulukların şartlarını, kurallarını da rehberinde açıklamış ve belirtmiştir.

Allah sözünde, vaadinde durandır. Açıklamadığı, detay vermediği bir hükümden bizleri hiç sorumlu tutar mı?Bunu damı akıl edemiyoruz? Zaten Kur’an bizleri ilgilendiren, gereken her detayın verildiğini de söylüyor. Bizlerin yaptığı yanlış, beşerin ilavelerini Kur’an da bulamadığımızda, takındığımız yanlış tavırdan kaynaklanmaktadır. Önce bunun bilincinde olmalıyız.

Madem Kur’an dan sorumluyuz, gelin Kur’an a sorumlu olduğumuz rehber bilinciyle bakalım. İşte o zaman bizlere gereken her detayın, Kur’an da olduğunu bakın nasıl göreceğiz. Geleneksel İslam ın bizlere öğrettiği, ilaveleri o zaman çok daha açık fark edip, onlarında inancımızda bilinçli olduğumuzda, hiçbir zararın olmadığını görüp, yanlışları temizleyip, Kur’an a yaptığımız saygısızlıktan da kurtulmuş olacağız.

Kur’an Allah katından indirilen NURDUR, bunu sakın unutmayalım. Allah ın nuru ne eksik olur, nede gerekenden fazla. Allah ın nurunu anlamak ve yaşamak için, bir beşerin kitabına ihtiyacın olduğunu söylemenin korkunç günahını, lütfen artık fark edelim.

Allah yemin ederek bu kitabı sizler için kolaylaştırdım diyorsa, gelin onu zorlaştırmanın yarışına girmeyelim. Çünkü bunu yaparak, dinden uzaklaşacağımızın farkına varalım.

Dilerim Rabbimden, Kur’an ın nurunun farkında olan Kullarından oluruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
muhsin1 - avatarı
muhsin1
Ziyaretçi
8 Mart 2013       Mesaj #6
muhsin1 - avatarı
Ziyaretçi
Kur'an-ı Kerim’i Okuma ve Anlama
Kuran-ı Kerim Allah’ın (c.c.) ezeli ve ebedi sözüdür. Yaratılmamıştır. Yani aslı, ruhu, özü mahlûk değildir. Eğer insanlar onun mahlûk olduğuna inansalar yoldan saparlardı. Çünkü sonuçta dünyadaki her şey yaratılmıştır. Birer mahlûktur. Mahlûk olan şeylerde imtihan gereği bazı kusurlar olabilir. Yaratılmış varlıklar acizdirler. Güçleri sınırlıdır. Oysa Kuran-ı Kerim bunlardan beridir. Allah’ın ezeldeki ilminin kaydedildiği Levh-i Mahfuz’dan indirilmiştir. Kuran-ı Kerim’in sesi, kaydedildiği harfleri, kitabı ise birer mahlûktur. Bunlar sonradan yaratılmıştır. Bunda da bir rahmet vardır. Zira bunlar Kuran-ı Kerim’e perde olmasaydı Kuran-ı Kerim’e karşı bilerek veya bilmeyerek yapılan bazı edepsizlikler anında çok büyük cezalara çarptırılırdı.

Kuran-ı Kerim’i elimize almadan abdestli abdestsiz ezberden okuyabiliriz. Ama kitap olarak Kuran-ı Kerim’i elimize abdestsiz almamalıyız.

Çoğu Kişi Kuran-ı Kerim’i orijinalinden okumanın kıymetini bilmez. Meal ve tefsir okumanın bunun üstünde olduğunu düşünür. Kuşkusuz Allah (c.c.) kelamının anlamını bilmek çok önemlidir. Ama bu önem asla orijinal Kuran-ı Kerim okumanın önüne geçemez. En iyisi orta yolu takip edip orijinal Kuran-ı Kerim okuma yanında meal ve tefsir okumaları da ihmal etmemek gerekir.

Kuran-ı Kerim okunmaya başlandığında konuşan yüce Allah’tır. Onun için derler ki, Kuran-ı Kerim okuyan kişi, Allah’la konuştuğuna yemin etse, bunda yalan söylememektedir. Söz ise büyük bir güçtür. Ondan daha büyük kudret sahibi bir şey yoktur. Çünkü yüce Allah (c.c.) her şeyi sözle yaratmıştır. ‘Bir şeyi dilediği zaman ona sadece ‘Ol!’ der, o da hemen oluverir (Yasin suresi, 82).’ Kuran-ı Kerim bu açıdan helal bir sihirdir. Yüce Allah (c.c.)Kuran-ı Kerim’i okuyanlara çeşitli dünyevi ve uhrevi nimetleri yaratır. Onları kaza ve belalardan korur. Hastalıklarına şifa verir. Kuran-ı Kerim’i çok okuyanlar bu mucizelere kanıksamışlardır.

Bütün varlık âleminin sırları Kuran-ı Kerim’de gizlidir. Bu açıdan Kuran-ı Kerim Levh-i Mahfuzun küçük bir prototipidir. Yüce Allah, ‘Yerin karanlıklarında da hiçbir dane, hiçbir yaş hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın (En’am suresi, 59).’ buyurmaktadır. Buna Kuran-ı Kerim’in icazı diyebiliriz. İcaz, insanı hayrette bırakacak kadar derinlik demektir. Az sözle çok büyük manaların karşılanmasıdır. Kuran-ı Kerim’in derinliğini ancak gerçek âlimler kavrayabilir. Onlar da bunda büyük bir acizlik yaşarlar.

Nasıl bir yazar, bir şair insanların kendi eserlerini okumalarından zevk alıp memnun olursa yüce Allah (c.c.) da Kuran-ı Kerim’i okuyan kullarından böyle razıdır. Peygamberimiz (s.a.s) güzel bir sesle Kuran-ı Kerim’i okuyan birisini yüce Allah’ın (c.c.) dinlemekten hoşnut olduğunu belirtmiştir.

Her şeyin bir sırrı vardır. Kuran-ı Kerim’i çokça okuyanların sırları da bu dünya imtihanını çok kolay ve ihsan edilen türlü nimetlerle çok zevkli bir şekilde geçirmesidir. Onlar bunu uzun okumalardan sonra anlarlar ve Allah’a (c.c.) sonsuz şükürlerde bulunurlar. Kuran-ı Kerim hem insanın üzerindeki ağır yükleri kaldırıcı hem de akla ve hesaba gelmeyen nimetleri celbedicidir. İnsan Kuran-ı Kerim’i okumaya devam ettikçe onun pek çok mucizesine bizzat tanık olur.

Peygamberimizin (s.a.s) en büyük mucizesi Kuran-ı Kerim’di. Bu mucize el’an devam etmektedir.

Kuran-ı Kerim’i okudukça kişinin nuru artar, imanı derinleşir. Kuran-ı Kerim’in ahrette şefaat vesilesi olduğu hadislerde geçmektedir. Bütün bu nimetlere ermek için Kuran-ı Kerim’i orijinalinde okumayı bilmek gerekir.

Yılda en az iki hatim Kuran-ı Kerim’in üzerimizdeki hakkıdır.

Bu zamanda bazı insanlar Kuran-ı Kerim’in orijinalini okumayı küçümsemekte ve onun yerine görünüşte Kuran-ı Kerim mealini okumaya önem vermektedirler. Bunlar genellikle sünneti ve hadis-i şerifleri de inkâr yoluna sapmaktadırlar. Hak mezhepleri de tanımamaktadırlar. Hasbelkader gençliğimde bende de bu tür bir eğilim vardı. Farkına varmadan o yoldaki insanlarla karşılaştım, dostluklar kurdum. O zaman yavaş yavaş idrak ettim ki, böyle bir yola giriş nedenim biriktirdiğim markların zekâtını vermemektir. O zamanlar Alman parası iyi artıyordu. Tasarruflarımı genellikle ona yatırıyordum. Kuran-ı Kerim’de yüce Allah (c.c.) yüzden fazla ayetle zekât vermeyi açıkça veya dolaylı olarak emrediyordu. Ama bunun miktarını söylemiyordu. İşte bu yeni dostlarım bana bu konuda yardımcı oluyorlardı. Zekâtın miktarı peygamber (s.a.s) hadislerinde ve mezhep hükümlerinde vardı. Bunları ortadan kaldırdıktan sonra işler kolaylaşıyordu. Gönlümüze göre bunun miktarını tayin edebiliyorduk. İtiraf ediyorum, acaba o dönemde iken hiç zekât verdim mi, diye şimdi kendi kendime soruyorum. Allah affetsin, bu konuda dilencilere zekât niyetiyle verdiğim bozuk paralar dışında bir şey hatırlayamadım. Bir de namazlarda sünnetleri kaldırıverdim. Hatta arkadaşlar Kuran-ı Kerim’de üç vakit namaz emrediliyor diyorlardı bir ara. Biz de nefse kolay geldiği için bu yola girdik. Şükür hatamızı daha sonra anlayınca bu hallere tövbe edip elimizden geldiğince üzerimize düşen zekât borçlarını ödemeye ve kaza namazlarını kılmaya çalıştık.

Şimdi kendimi tarafsız bir şekilde değerlendirince o zamanlar bu yola niçin girdiğimi daha iyi anlamaktayım. Oysa o sıralarda kenar meallere azıcık bakarak da olsa orijinal Kuran-ı Kerim’i okuyunca anlayacak seviyedeydim. Maalesef o zamanlarda asıl amacım Kuran-ı Kerim’i anlamak değil Kuran-ı Kerim’in anlamını nefsime göre yorumlamak ve yaşamaktı. Benim gençliğimde yaşadığım bu hatayı şimdilerde üzülerek söylemek gerekirse çevremdeki pek çok gençte de görüyorum. Nedense insanlar keşfedilen Amerika kıtasını yeniden keşfetmeyi marifet sanıyorlar. Daha doğrusu nefis ve şeytanlar aynı veya benzer yollarla insanları aldatıyorlar. Yaşananlardan insanlar pek az yararlanıyorlar. Tecrübeleri pek dikkate almıyorlar.

Elbette gençler iyi niyetle meallere yöneliyorlar. Amaçları Kuran-ı Kerim’i anlamaya çalışmaktır. Ama Kuran-ı Kerim’in gerçekliğini yaşamış olan peygamberimizin (s.a.s) sünnetinden ve hadis-i şeriflerinden mahrum olduklarında, özellikle hak mezheplerin binlerce, hatta milyonlarca aklın yerini tutan hükümlerinden yoksun olduklarında nefislerinin ve şeytanlarının oyuncağı olup kalmaktadırlar. Benim yaşadığım şey, tecrübem de bundan ibaretti. Elbette onların yaşadıklarını yaşamasaydım şimdi onları anlamam mümkün değildi. Belki de bu tecrübeden tek kazancım da bu oldu.

Şöyle bir güzel söz vardır. Ama kimindir bilemiyorum: ‘Cehennemin yolu iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.’ Geçekten iyi niyete rağmen itikatta ufacık sapmalar insanı Allah göstermesin ebedi bir pişmanlığa götürebilmektedir. Evet, bu tür bir yol tutan birisinde genellikle nefis ve şeytanların sevimli gösterdiği ya bir yasağı meşru görme isteği ya da bir emri hafife alma, ortadan kaldırma arzusu, eğilimi, davranışı iyi araştırılırsa görülebilir. Çünkü ben başta kendim olmak üzere o zamanki arkadaşlarımda bunları yeterince müşahede ettim. O iyi niyet (yani Kuran-ı Kerim’i anlamak) buna ne kadar kefaret olabilir, bilemiyorum. Elbette yüce Allah’ın (c.c.) rahmetinden ümit kesmemek gerekir. Ama insan da tuttuğu yola niçin girdiğini daima muhasebe etmelidir. Özeleştiri ve hidayet olmadan insan dostlarından, nefisten ve şeytanlardan gelen düşmanlıkların farkına varamaz. Tabii hidayet Allah’tandır. Allah (c.c.) her birimizi gerçek yoluna, sırat-ı müstakimine hidayet eylesin. Nefsimizden ve şeytanlardan gelen kötülüklerden bizleri korusun. Âmin.

Eski kavimlerde şeytanların tek gayeleri ilahi kitapların bozulması etrafında toplanırdı. Bunun için din adamlarına çokça vesvese verirlerdi. Bunda da genellikle başarılı olurlardı. Çünkü maddi ve teknik imkânlar sınırlı olduğu için ilahi kitapların pek çok nüshası olmazdı. Sayıları çok sınırlı olurdu. Birinde yapılan tahrif sonucu verilen batıl bir hüküm nefsi okşadığı için diğer nüshalara da kısa zamanda yansırdı. Ama milyonlarca nüshası olan, baştan itibaren de hafızalarda ezbere bir şekilde bulunan Kuran-ı Kerim bu açıdan korunmuş bir ilahi kitap olmuştur. Şeytanlar Kuran-ı Kerim’i eski ilahi kitaplar gibi bozmaktan ümitlerini yitirmişlerdir. Onun için başka bir yola başvurmaktadırlar. Kuran-ı Kerim’i anlama, yaşama konusunda sapkın mezheplerin oluşmasına mesailerini harcamaktadırlar. İnsan nefsinin eğilimlerini sonuna kadar kullanarak yeni batıl yollar açmaktadırlar. Onun için peygamberimizin (s.a.s), sahabenin (Allah onlardan razı olsun) yolu daima ölçümüz olmalıdır. Hak mezheplere saygıya ve onların belirlediği çizgiye çok dikkat edilmelidir. Kuran-ı Kerim’i nefsimizin ve şeytanların istekleri istikametinde yorumlamaktan Allah’a (c.c.) her daim sığınmak gerekmektedir.

Kişi, peygamberimizin (s.a.s) sünnetine, hadis-i şeriflerine; hak mezheplerin hükümlerine gereken önemi, saygıyı gösterdikten sonra Kuran-ı Kerim’in mealini okumanın yararları ise sonsuzdur. Bu teşvik de edilmelidir. Bu zaten Ehl-i sünnetin çizgisidir. Elbette her hadis-i şerif aynı sıhhatte değildir. Uydurma hadisleri göz ardı edemeyiz. Muamelatta, ibadette, itikatta uzmanlık alanı bu olan mezhep imamları zaten bu işi çok titiz bir şekilde yapmışlar, ona göre hükümlerde bulunmuşlardır.

Bir insan nasıl hadis-i şerifleri küçük görebilir ki?.. Hadis-i şerifler Kuran-ı Kerim’i anlamanın anahtarlarıdır. Hem Kuran-ı Kerim’i anlamak gibi bir iddiamız olacak hem de hadis-i şerifleri küçük göreceğiz veya inkâr edeceğiz. Bu başlı başına bir çelişkidir. Burada nefsin ve şeytanların yoldan çıkarma adımları çok açık bir şekilde sezilmektedir.

Kuran-ı Kerim’in her bir harfine on sevap verilmektedir. Önemli gün ve gecelerde bu sevap miktarı daha da artırılmaktadır. Kuran-ı Kerim’i anlamını bilmeden okusak da bu sevap verilmektedir. Bunlar, hadis-i şeriflerle sabittir. Kuran-ı Kerim’i anlamını bilmeden okuyan kişilere yüce Allah (c.c.) verdiği nurla onun özünü (anlamını) kalplerine vermektedir. Bu açıdan çok Kuran-ı Kerim okuyan kişilerin dilinden hikmet damlaları eksik olmaz.

Zikredilen kelime veya cümle Kuran-ı Kerim’de geçtiği için etkilidir. Nur ve feyz kaynağıdır. Allah’ın sözü olmayan bir kelime veya söz nur ve feyz kaynağı olamaz.

Kuran-ı Kerim’de ‘Allah’ lafzı 2697 yerde geçmektedir. Bu sayı bile en etkili zikrin bu kelime ile yapılacağının açık bir işaretidir. Kaldı ki Allah’ın diğer güzel isimleri sıfatlarına tekabül ederken bu ismi zatına işaret etmektedir. Zat tecellisi ise en büyük tecellidir. İnsan bu tecelliye ermese bile bunun yolunda olduğunda da çok büyük halleri yaşayabilir, makamlara ulaşabilir.

Kuran-ı Kerim’i okurken anlamak yolunda hazırlanan renkli Kuran-ı Kerim mealleri çok yararlı bir iş görmektedirler. Kişi bu sayede pek çok kelime ve cümlenin anlamını öğrenme imkânı kazanmaktadır. Bu açıdan bunlarla hatim yapılması daha faydalıdır. Her hatimde 50 yeni kelime öğrenilse bile bu büyük bir kazançtır.

Yüce Allah (c.c.) her daim Kuran-ı Kerim’i okumayı, anlamayı, yaşamayı, yaşatmayı nasip eylesin. Âmin.

Muhsin İyi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
14 Haziran 2013       Mesaj #7
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Allah Kur’an ı, sizlere rehber olsun diye indirdim der bizlere.Madem rehberimiz Kur’an, onun tüm ayetlerine koşulsuz iman etmeliyiz. Öyleyseayetlerin emredildiği şekliyle, değiştirmeden, bazı ayetleri görmezdengelmeden, gerçek manasıyla hayatımıza geçirmeliyiz ki, Allah ın nurundan,rehberliğinden gerektiği ölçüde istifade edebilelim.

Allah bizlere, rehber olsun diye indirdiği Kur’an ı, yalnız sizler içinrehberdir diyerek, serbest bırakmamıştır bizleri. Çok açık ve net bir hükümveriyor Zühruf suresi 44. ayetinde ve bakın ne diyor?
(BU KİTAPTAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ.)
Madem Kur’an dan sorumlu tutulacağız, hesaba çekileceğiz, o zaman sorumluolduğumuz, Kur’an ı anlamaya çalışırken izlememiz gereken yol, yöntem nedir,onu önce doğru anlamalıyız.

Kur’an a baktığımızda, bizlerin anlamadığı bir dilden yazıldığını görürüz. Budurumda ne yapmalıyız? Çünkü Yaradan büyük bir sorumluluk yüklemiş bizlere vedemiş ki, bu kitaptan hesaba çekeceğim sizleri.

Şöyle düşünelim, acaba sorumlu olduğumuz, imtihana çekileceğimiz Kur’an ıanlayabilmemiz için, Arapça bilmeyen tüm toplumların, Arapça mı öğrenmesigerekir? Allah böyle bir zorlukla, bizleri karşı karşıya bırakır da, birdeondan sorumlu tutar mı? Önce bu soruya, doğru cevap bulmalıyız.

Bazı kesimin söylediği gibi, Kur’an başka dillere, tam olarak çevrilemez mi? Budüşünce Kur’an dan, asla onay almaz. Çünkü Allah, yemin olsun ki sizler için,bu kitabı kolaylaştırdım diyorsa birçok kez ayetlerinde, başka dile tam olarakçevrilmeyen bir rehber gönderip, daha sonrada tüm kullarını sorumlu aslatutmaz. Bu düşünce, Allah ın adaletine büyük saygısızlıktır. Lütfen bunuunutmayalım.

Peki, Allah Kur’an ı neden Arapça indirmiş? Gelin şimdi onu anlayalım ki,bizlere yol göstersin.
Fussilet 44: Eğer biz bu Kur'ân'ı yabancı bir dilde indirseydik, onlarkesinlikle, “Ayetlerinin açıklanması gerekmez miydi? Bir Arap'a yabancı birdille söylenir mi?” diyeceklerdi. De ki: “O, inananlar için bir yol göstericive gönüllerine şifadır. Kâfirlerin kulaklarında ağırlık vardır ve Kur'ân onlarakapalıdır; sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor.”
Rabbimiz ne kadar güzel açıklamış değil mi dostlar, Kur’an ın neden Arapçaindirildiğini. Eğer yabancı bir dilde indirseydik, itiraz ederdiniz ve bizimanlamadığımız dilden indirilir mi Kur’an derdiniz diyor.

İşte aynı soruyu bugün bizler, Kur’an başka dile tam olarak çevrilmez,diyenlere sormalıyız ve demeliyiz ki;

ALLAH ARAPÇADAN BAŞKA DİLE, TAM OLARAK ÇEVRİLMEYEN BİR REHBER GÖNDERİP, DAHASONRA TÜM ALEMİ KUR’AN DAN MI SORUMLU TUTACAK?

Ne dersiniz, Rabbimiz başka dile tam çevrilmeyen bir rehber gönderip, dahasonra tüm kullarını sorumlu tutar mı? Elbette mümkün değil. Allah ın adaletinibu denli basitleştirenler, elbette bunun hesabını mahşer günü vereceklerdir.

Lütfen Fussilet 44. ayeti tekrar okuyalım ve Rabbimiz neden Kur’an ı Arapçaindirmiş, onu önce çok iyi anlayalım. Eğer ayetlerin manalarını, anlatmakistediklerini doğru anlayamazsak, ondan gereği gibi istifade etmemizde mümkünolmayacaktır.

Yaradan yukarıdaki ayetle, Kur’an ile ilk muhatap olan toplumların elinden, önesürebilecekleri bahanelerini alıyor ve o toplumun anladıkları dilden, apaçıkindiriyor Kur’an ı. Peki ya diğer toplumların durumu ne olacak?

BU DURUMDA ARAP OLMAYAN, TÜM YARATTIĞI KULLARINA, BAHANE YARATABİLECEK BİRDURUMLA KARŞI KARŞIYA BIRAKIRDA, BAŞKA DİLLERE TAM OLARAK ÇEVRİLMESİ MÜMKÜNOLMAYAN, BİR REHBER KİTAP İNDİRİP, DAHA SONRADA BU KİTAPTAN HESAP SORAR MISİZCE RABBİMİZ?

Elbette böyle bir düşünce, Allah a ve Kur’an a saygısızlıktır. Peki, budüşüncelere nereden kapılıyoruz? Kur’an ı rehber almayıp, sanı ve rivayetlerile Kur’an ı anlamaya çalışırsak, böyle bir sonuç çıkması kaçınılmaz olacaktır.

Günümüzde bizlere öğretilen bir yanlışta, sen anlamını bilmesen de Kur’an ıoku, Allah sevap yazar mantığıdır. Önce sevabın ne olduğunu, doğru anlamalıyız.

Sevap, Allah ın istediği, hoşnut olduğu bir değeri üretmekle kazanılır, öncebunun bilincine varmalıyız. Bu değeri üretmeninde yolunu, Kur’an öğretirbizlere. Eğer bizler Kur’an ı anlamadan okuyorsak, nasıl olurda bir değer üretmeninyolunu öğrenmeden, güzel bir başarıyı ortaya çıkarmadan, sevap kazanacağımızısöyleriz ve buna inanırız? Bakın Rabbimiz bizleri ne için yaratmış.
Mülk 2:"O hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatıyarattı. O üstündür, bağışlayandır"
Elbette Arapçasından okumamızda, hiçbir sakınca yok. Ama önce Kur’an ınindiriliş amacını yerine getirmek için bilerek, anlayarak, düşünerek okumalıyızki, onun rehberliğinden gereği gibi istifade ederek, sevap kazanabilelim.

Ben iyilik yapacağım, ben zekât vereceğim, ben namaz kılacağım, ben doğru vegüzel işler yapan bir insan olacağım demekle mi sevap kazanırız, yoksa bugüzellikleri hayatımıza geçirmekle mi sevap kazanırız?

Okulda imtihan yapan öğretmene, hocam ben kitabı çok okudum, dememiz mi bizlereyüksek not aldırır, yoksa imtihana girip, dersimizi çalıştığımızı hocamızakanıtladığımızda mı geçerli not alırız?

Lütfen bizleri Allah ile aldatanların oyununa, artık gelmeyelim. Kur’angerçeklerinden bizleri uzaklaştırıp, kendi nefislerinin esaretine alanlarınoyunlarını, FURKAN ile bozalım. Kur’an ile aramıza ördüğümüz, beşeri duvarlarıyıkalım ki, Rabbin istediği gerçek kullar olabilelim.

Tüm İslam âlemi, Kur’an ı anlamasa da bolca okuyor, hatta bir makam ilaveederek, kulağa hoş gelen güzel okuma yarışmaları da yapıyor. Ama Allah ınistediği ölçüde, amaçta okumadığımız için, sonuca ulaşamıyoruz, okuduğumuzlakalıyoruz.

Okuduklarımızın meyvesini ortaya çıkarmadığımız sürece, Allah ın istediği birtoplum olmamızda, asla mümkün olmayacaktır.

Allah Kur’an da düşünmeye, aklımızı kullanmaya çok önem verdiğini gösterirayetlerinde. Bizler İslam toplumu olarak, din ve iman konusunda düşünen, aklınıkullanan, sorgulayan bir toplum olamadığımız içindir ki, dinde bölündük,parçalandık, yetmiyormuş gibi, birbirimize düşman olduk.

Demek ki Kur’an ı çok okumakla değil, GEREĞİ GİBİ OKUMAKLA ve okuduğumuzuanlayıp, yaşamımıza geçirmekle huzuru, mutluluğu yakalarız. Kur’an ı böyleokumakla, onun rehberliğinden istifade ederiz. Elbette bu şekilde ancak sevapkazanabiliriz, bunu unutmayalım.

Demek ki Kur’an ı mutlaka, ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUMALIYMIŞIZ. Hatırlayınız Allahın indirdiği tüm kitaplar, o günkü toplumun dili ile indirildi. Anlasınlar,düşünsünler ve onlara rehber olsun diye.

Hıristiyan toplumlarda, ruhban sınıfının güç kaybetmemesi ve toplumuistedikleri gibi yönetebilmek için, onlarda yüzlerce yıl, indirilen İncil ibaşka dillere tercüme ettirmediler. Bunun günah olduğunu söylediler. Böyleceruhban sınıfı, Allah ın dinini, kendi nefis ve ihtirasları yönünde yönettiler.Daha sonra toplumların bilinçlenmeleri sonunda, bu yanlışın farkına vardılar.Şimdi her ülke, kendi dilinden okuyor İncili.

Buradan da anlaşılıyor ki, ilk yapmamız gereken, Kur’an ı anladığımız dildenokumak. Niçin anlayarak okumalıyız, sanırım burası önemli.
Duhan 58: Böylece biz Kur'ân'ı senin kendi dilinde kolay anlaşılır kıldık ki, DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR.
Demek ki anlayarak okumamızın asıl nedeni düşünmek, aklımızı devreye sokmakiçinmiş. Rabbimiz Kur’an ı, öğüt almanız için indirdim demiyor muydu? Amabugüne kadar birileri, siz Kur’an ı anlayamazsınız, onu veli insanlar anlardemiyorlar mıydı bizlere?

Ne dersiniz, bizler Allah ın söylediği gibi, Kur’an ın muhkem ayetlerinianlayarak, düşünerek okuduğumuzda, anlamamız mümkün değildir diyenlere,inanmalı mıyız bu durumda?

Yoksa Rahmanın söylediği gibi, ayetlerin üzerinde düşündüğümüzde, aklımızıkullandığımızda anlayabilir miyiz? Bunun kararını herkes kendisi verecektir.Bakın Allah bu sorumuza nasıl cevap veriyor.
Muhammet 24: Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı?Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?
Ne yazık ki düşünen bir toplum olmaktan çıkarıldık. Sorgusuz itaat eden birtoplum olduk. Kalplerimiz kilitli, kilidi açıp aydınlığı, gerçeklerigörebilmemiz için, anahtarını Kur’an dan almak yerine, beşerin kitaplarındanalmaya çalıştık. Öyle olunca da, sonuç ortada, ama farkında bile değiliz.

Madem imtihanımız Kur’an dan, onun tam olarak her dile çevrilemediğini veherkesin Kur’an ın muhkem ayetlerini anlayamayacağını söylememiz, sizceRabbimize karşı nasıl bir saygısızlıktır, bunun farkın damıyız? Böyle birzorlukla Allah, kullarını imtihan eder mi?

Her zaman verdiğim örneği, tekrar vermek istiyorum. Okuldayız ve öğretmenimizbizlerin sınıf geçme imtihanı için bir kitap dağıttı. Bu kitabı okuyun, sizleribu kitaptan imtihan edeceğim dedi. Bizler baktık ki kitap, bizlerin anlamadığıbir dilden yazılmış. Bu durumda öğrenciler olarak, öğretmene karşı tavrımız neolur?

Samimiyetimle söylüyorum, sınıfın tamamı güler ve öğretmenin şaka yaptığınıbilir, kimse ciddiye bile almaz.

Peki, bizlere aynı yol ve yöntemi, çok daha ciddi bir konuda, yani imanımızkonusunda yapanlara karşı, neden aynı tavrı takınmıyoruz. Bizler o sınıfınöğrencileri kadar olamıyor muyuz yoksa?

Sizler Kur’an ı anlayamazsınız diyenlere itiraz edip, Allah bizleri Kur’an danimtihan edeceğini söylüyorsa, nasıl olurda bizler Kur’an ı anlayamayız, böylebir imtihan, mantık olur mu, neden demiyoruz?

İşimize öyle geliyor. İmtihana bizzat çalışmak, çaba göstermek yerine, birileribizim yerimize çalışıp, bizlerin imtihanını kolaylaştırsın diye düşünüyoruz.Ama yanılıyoruz. Gerçekleri göremiyoruz, çünkü kalplerimiz mühürlü, mühürüaçmak için, hiçbir çaba harcamıyoruz.

Ya yanlış bir yol üzerinde ise, güvendikleri kişiler, edindikleri veliler,şeyhler, dervişler, efendiler. Allah İslam dininde, ruhban sınıfı yokturderken, sizce neyi kast ediyor olabilir?

Hiç kimsenin, bir başkasının yerine imtihanını yaşayamayacağı, hiç kimseyi dinve iman adına yönlendirme yetkisinin olmadığıdır, ruhban sınıfının dindeolmaması.

Ama bizler, hem İslam dininde ruhban sınıfı yoktur deriz, hem de velisi, şeyhiolmayan cennete gidemez diyerek, iman ettiğimiz onca ayetin tersini yapmakta,bir sakınca görmeyiz. Çünkü nefsimizin azgınlığı, ayetleri görmemizi engellerde ondan.

Allah çok dikkat çekici bir uyarıda bulunur, bu konuda Kur’an da. Elbettebeşerin sözlerini daha çok öğüt olarak aldığımız için, Rabbin bu gerçeklerini göremiyoruz.
Araf 3: “Rabbinizin katından size indirilene uyun; O'ndan başka önderlerin(velilerin) ardından gitmeyin. Ne kadar az tutuyorsunuz aklınızda, bu (öğüdü).
Allah çok açık bir uyarıda bulunuyor ve Rabbinizin katından size indirileneuyun diyor. Tüm bunları okuyoruz ve inandık diyoruz. İşte bundan sonrahayatımızda yaşadıklarımızla, ayetlerin tam tersini yapacak kapıyı aralıyoruzve diyoruz ki, Allah katından indirilenleri, bizler anlayamayız.

Düşünebiliyor musunuz Allah, kullarının anlayacağı şekliyle indirmiyor, bizleribaşka velilere mi muhtaç ediyor? Ayetin devamındaki sözler, aslında bunlarısöyleyenleri yalanlıyor ve bakın ne diyor.

(O'ndan başka önderlerin (velilerin) ardından gitmeyin.)

Aslında ayetler o kadar açık ve net her şeyi söylüyor ki anlayan a, anlamakisteyene elbette. Allah bizleri Kur’an dışından, hiçbir kaynağa yönlendirmiyor.Her bilgininde Kur’an da apaçık ve birçok örneklerle açıklandığını yazıyor.Hiçbir eksik olmadığını dahi söylüyor bizlere. Ayrıca din ve iman adına, beşerikişilerin de veli-önder edinilmesini de yasaklıyor.

Burada bahsedilen, düşünmeden Kur’an ın rehberliğinden uzak, kişileri din adınaönderler, veliler edinilmesinin yanlış olduğudur. Yoksa din adına başkakitaplar okumayın, sorup araştırmayın anlamında elbette değildir.

Bizler ilk önce Kur’an ı anlayarak, üzerinde düşünerek Allah ın bizlerden neleristediğini öğrenmek için çaba harcamalıyız. Yani imanımız adına, önce temelibizler atmalıyız ki, üzerine bina edeceğimiz imanımız, sağlam temellerde olsun.

Daha sonrada bu konularla ilgili, tüm kitapları okumalı ve her bilgidenistifade etmeliyiz. Ufkumuzu genişletmeliyiz. Çünkü hepimiz aynı kapasitededeğiliz, BİRBİRİMİZDEN MUTLAKA YARDIM ALMALIYIZ.

İMTİHANINDA GEREĞİ, BU DEĞİL Mİ ZATEN? KİM EN DOĞRU BİLGİYİ, EN DOĞRU KAYNAKTANALIR, ARAŞTIRIR VE DOĞRU SONUCU BULURSA, İMTİHANDA DA EN GEÇERLİ NOTU OALACAKTIR.

Kur’an öğüt almamız için indirildiyse eğer bizlere, onu önce anlayarakokumalıyız. Daha sonrada yapmamız gerekeni, Rabbimiz onlarca ayetinde, bakınayetlerin sonunda ne söyleyerek bizleri uyarıyor.

(Hâlâ düşünmüyor musunuz? Yemin olsun ki, biz, Kuran'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var, Ayetleri size açık-seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derinderin düşünebilesiniz. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Biz benzetmeleriinsanlar için yapıyoruz ki, inceden inceye düşünebilsinler. Düşünüp taşınacakda öğüt kendisine yarayacak. Dileyen onu düşünüp öğüt alır.)

Allah bu sözleri, boşuna söylemiyor bizlere. Düşünelim, aklımızı kullanalım, imtihanımızda emin olmayan kişilerin ardına düşmeden, öğüt alalım diye bizleri uyarıyor.

Açıkçası İslam toplumlarında, ruhban sınıfı İslam dininde yok ayetlerinigördüğümüz halde, diğer dinlerden daha etkili ve daha güçlü bir ruhban sınıfıyarattık kendimize.

Bugün büyük çoğunluğumuzun, bu yanlışı görmesi fark etmesi, artık imkânsızgörünüyor. Bizlere düşen, batan gemiden kendimizi kurtarmanın yollarını aramak olmalıdır.

Peygamberimizin de mahşer günü söyleyeceği gibi, artık İslam toplumu Kur’an ıyüksek bir yere asarak, onu anlaşılması zor ve her şeyin olmadığı bir kitapilan ederek, DEVRE DIŞI BIRAKTI. Edindikleri velilerin, şeyhlerin, dervişlerinkitapları ise baş tacı, rehberler oldu.

Çok zor bir dönemden geçiyoruz. Adeta Nuh tufanı misali. Kurtuluşa ermekisteyenlere reçete, apaçık önümüzde duruyor. Kurtuluşa ermek isteyenler, Rabbinsözlerine kulak versin.
Enbiya 10; And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefinizondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
Yorum ve karar sizlerin. İsteyen ben Kur’an ı anlayamam der, emin olamadığımız, beşerin sözlerine uyar. İsteyen önümüzdeki apaçık Rabbin ayetlerini okur ve üzerinde düşünerek, imtihanına bizzat hazırlanır. Sizce hangi yol, en garantili olanıdır?

Hangi imtihan vardır ki bir çaba harcamadan, başka birisinin verdiği kopyalarlabaşarı elde etsin. Kur’an dan imtihan olduğumuza iman ettiğimizi söylüyorsak,lütfen imtihan olmanın gerçeklerini göz ardı ederek, bir bilinmeyenin ardınadüşmeyelim.

Mahşer günü edindikleri dostların, velilerin kendilerini yanlışa götürdüklerini gördüklerinde, pişman olduklarında söyleyecekleri sözleri, sizlere ibret olsun diye tekrar hatırlatıyorum.
Furkan 28: “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost-veli edinmeseydim!”
29. “Andolsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytaninsanı yardımcısız bırakıverir.”
Dilerim cümlemiz, Kur’an ı anlamak adına çaba harcayan, Onu anlaşılması zorilan etmeden onun ipine sarılan, ayetler üzerinde düşünen aklını kullanarakiman eden, mahşer günüde, bu dünyada yaptıklarından pişmanlık duymayan, Rabbinhalis kullarından oluruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
25 Haziran 2013       Mesaj #8
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Kur’an öyle bir nurlu ışık ki, ondan istifade etmek isteyenin, önce gönül gözüne,Kur’an ın gözlüğünü takması gerekir.

Eğer gönül gözüne Kur’an ın gözlüğünü takmayıp, hakka batıl karıştırmışsa, onunnurundan istifade etmesi, gerçekleri görmesi de, asla mümkün olmayacaktır.

Allah ilmini ancak, bu ilmin değerini bilmeyenlerden, ondan istifade etmekyerine, edindikleri velilerin kitaplarını rehber almaya kalkanlardan ilminigeri alır.
Bakın Allah, Kur’an için ne söylüyor.
Enam 104: Gerçekten Rabbinizden size birçok deliller geldi, artık kim gözünüaçarda, onları görürse kendi lehine, kim de körlük ederse, kendi aleyhinedir.Ve o durumda ben sizin bekçiniz değilim.

Muhammed 24: Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı?Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?

Yaradan doğru yolu bulabilmemiz adına, bizlere birçok delili Kur’an ilegönderdiğini söylüyor. Lütfen dikkat ediniz, yalnız Kur’an. Kim gözünü açardaRabbin sözlerini dinlerse, kendi lehine, kimde Rahmanın sözleri yerine, beşerinsözlerine kulak verirse, kendi aleyhinedir diyor.

Devamındaki ayette de, bizlere çok dikkat çekici bir ipucu veriyor Yaradan.Kur’an ayetleri üzerinde dikkatle ve itinayla düşünmemizi istiyor. Devamındaise çok daha düşündürücü bir söz söylüyor.

Ayetler üzerinde düşünüp de, anlayamadığını söyleyenleriniz varsa, onlarınmutlaka kalpleri üzerinde kilitleri vardır diyor.

Bu uyarıdan ders alana ne mutlu.

Allah Kur’an ın ipine sarılarak, ayetler üzerinde düşünerek, asla Kur’an ınsınırlarını zorlamadan, orta yolu izleyen bir toplum olmamızı ister. Yinebakara suresi 42. ayetinde de bizleri bakın nasıl uyarır.
(BİLEREK HAKKI BATIL İLE KARIŞTIRMAYIN, HAKKI GİZLEMEYİN.)
Peki, bu sözden bizler ne anlamalıyız? Allah ın emrettiği Kur’an dışından, dineasla ilaveler yapmadan, inancımızı Kur’an ın özünde yaşanması gerektiğinisöylüyor Rabbimiz.
Fakat bizler ne yazık ki, Kur’an dışından öyle ilaveler yaptık ki dine, şimdide neyin doğru neyin yanlış olduğunun ayrımını yapamıyoruz. Hurafeler öyle içimizegirmiş ki, bunlar dinden değildir diyenleri, dinsiz ilan eder olmuşuz.

İslam dininin tek kaynağı ve sorumlu olduğumuz yalnız Kur’an dır. Bunu söyleyen Yaradandır, Kur’an dır bu gerçeği göz ardı etmeyelim. Allah sizleri Kur’an dansorumlu tutuyorum, Kur’an ın ipine sarılın diyorsa ayetinde, sizce İslamdininde, sorumlu olduğumuz başka kaynak olabilir mi?

Peygamberimizin sünnetini yani Kur’an ı yaşamına geçirme şeklini, günümüzdesanki Allah ın hükümlerine ilave gibi gösterenler, şunu sakın unutmasınlar,Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmez diyorsa ayetinde, lütfen Rabbimize kulakverelim.

Peygamberimizin sünnetti farklı, Allah ın sünneti farklı gösterenler, dinibölen ve parçalayanlardır. Peygamberimizin sünneti, yaşamı Allah ın sünnetininhayata geçiriliş şeklidir. Bunları farklıymış gibi gösterenler yüzünden, bu dinbölündü, parçalandı.
Rivayetler ve sanı dinde hüküm koyucu asla olamaz, bunu unutmayalım. Elbettetamamen yokta saymak doğru olmaz. Her bilgi dikkatle araştırılmalı ve mutlakaKur’an dan onay alınmalı ve öyle yararlanılmalıdır.

Eğer Kur’an din ve iman adına bizlere yeterli olmasaydı, peygamberimizsağlığında, tıpkı Kur’an gibi bu bilgileri de yazdırıp, bizlere sağlıklıulaşmasını sağlar, Rabbimizde bu bilgileri koruması altına alırdı.

Allah o günkü topluma, size indirdiğimiz Kur’an yetmiyor mu, bu Kur’an dansonra hangi söze inanacaksınız diyorsa, bugün bizler bu ayetleri görmezdengelmemiz, bizleri Kur’an dan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Peygamberimiz sağlığında, hiçbir hadis yazdırmamış, hatta yazımınıyasaklamıştır. Önce yasaklamış, daha sonra izin vermiştir diyenler, dört halifedevrinde, hadis naklinin yasaklandığı konusunda verilen çabaları iyiaraştırmalıdırlar.

Dikkat ederseniz hadislerin hitap şeklinde, genel olarak, peygamberimizinümmetine hitabı yoktur. Hepsi ikinci, üçüncü şahıslar tarafından duyduklarını,nakil yoluyla günümüze ulaştırmışlardır. Bu çok riskli bir nakil şeklidir.

Dört halife devrini araştırdığımızda, bu yasağın devam ettiğini görmekteyiz. Nezamanki kendi aralarında halife seçilemedi ve İslam mezheplere bölündü, iştebundan sonra her mezhep, kendince doğru rivayet hadisleri toplamaya ve bu yöndeimanlarını yaşamaya başladı. SİZCE BU YOLU ALLAH VE RESULÜ BİZLERE ÖNERİR Mİ?

Çok daha ilginci, hadislerin ilk toplanmaya başlandığı dönemde, toplanan hadissayısının, 500 kadar olduğu rivayet edilir. Günümüzde ise milyonları geçmesi vedaha da ilginci, sayının gün geçtikçe artması, İslam ı bu bilgilerle yaşamanın,ne derece büyük tehlikelerle dolu olduğunu göstermeye sanırım yetecektir.

Lütfen unutmayalım, Allah yalnız Kur’an ı koruması altına aldığını söylüyor.Birileri çıkıp ta, hayır yalnız Kur’an ı değil, peygamberimizin rivayethadislerini de Allah koruması altına almıştır diyorsa, lütfen bu ve buna benzersözlere inanarak, Allah ın ilminden uzaklaşmayalım.

Peygamberimizin yaşamı, hayata bakışı, bizler için örnektir. Bu örneği verendeKur’an dır. Bu konuları doğru araştırmalı ve peygamberimizin hayata bakışınıiyi öğrenmeliyiz. Allah elçisine verdiği görev, yetki ve sorumluluk çok açıkbir şekilde anlatılmıştır Kur’an da. Bunu doğru anlamalıyız. Hiç kimse bu yetkive sorumluluğa ilaveler yapamaz. Yapmaya çalışırsa dinden uzaklaşır.

Yüce Rabbimiz ilmini, nasıl bu toplumdan geri alacağını, peygamberimizin Kur’anın özünü, amacını anlatan aşağıdaki rivayet hadisinden, ibretle okuyalım.

Okuyalım ki, içinde bulunduğumuz korkunç yanlışın farkında olalım. Doğru vefaydalı bilgiden kim faydalanmaz? Yeter ki Kur’an dan onay alsın. İşte peygamberimizinsünnetinden, o güzel sözlerinden, böyle faydalanmalıyız.

4108 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullahaleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah ilmi (verdikten sonra),insanların (kalbinden) zorla söküp almaz. Fakat ilmi, ülemayı kabzetmeksuretiyle alır. Ülema kabzedilir, öyle ki, tek bir âlim kalmaz. Halk dacahilleri kendine reis yapar. Bunlara meseleler sorulur, onlar da ilmedayanmaksızın (kendi reyleriyle) fetva verirler, böylece hem kendilerini hem debaşkalarını dalâlete atarlar."
Buhari, İlim 34, İ'tisam 7; Müslim, ilm 13, (2573); Tirmizi, ilm 5, (2654).

O kadar güzel bir örnek ki, tamda günümüz olaylarını, içinde bulunduğumuzaçmazı ve yaptığımız yanlışları tarif ediyor. Günümüzde, âlim- ilim sahibidediğimiz kişiler, bu örneğe ne kadar çok uyuyor.

Bu kişilerin, topluma karşı din ve iman adına konuşmalarına, sohbetlerinebaktığımızda, Allah ın hiç bahsetmediği, hüküm vermediği o kadar çok konuları,bunlarda Allah katındandır, sorumluyuz dediklerini görüyoruz.

Televizyonlarda boy gösteren ve halkın sorularına cevap veren kişilerin söylemlerine bakıp, Kur’an ile karşılaştırdığımızda, ne yazık ki bu toplumunâlim, ulema dediği kişilerden Rabbimizin Kur’an ilmini, geri aldığını açıkçagörüyoruz.

Hâlbuki Rabbimiz açıklamadığı, hüküm vermediği konularda konuşmamızı, nasılHARAM kıldığını, bakın ayetinde nasıl açıklıyor.
Araf 33; De ki: "Rabbim, ancak şunları HARAM kıldı:"İğrençlikleri-görünenini, gizli olanını-günahı, haksız yere saldırmayı,hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allahhakkında bilmediğiniz şeyleri söylemeyi."
Allah ayetinde çok açık bir hüküm veriyor ve diyor ki, hakkında hiçbir kanıtindirmediği konuları, Allah a nispet etmeyi ve Allah hakkında yani onunkatından açıklama yapmadığı, detay vermediği konuları da söyleyip, konuşmamızıHARAM KILDIĞINI SÖYLÜYOR.

Değerli din kardeşlerim, lütfen Rabbin bu hükmü üzerinde bir an düşünelim.Allah Kur’an da açıklamadığı, detay vermediği halde, bunlarda Allah katındandırdiyerek, televizyonlarda âlim, din bilgini sıfatıyla konuşanların anlattıkları,sizce HARAMI tıka basa yemek değil midir?

İşte Allah ilmini, böyle geri alır toplumdan. İlimden bahseden ilimsizlerinardına düşersek, Kur’an da her şey yazmaz diyerek, Allah ın hiçbahsetmediklerine, bunlarda Allah katındandır diye inanırsak, BU TOPLUMDA NEİLİM KALIR, NEDE ÂLİM.

Toplum olarak Kur’an ı anlamaya çaba harcamamız gerekirken, emin olmadığımızbilgilerin ardına düştük, Kur’an ı rivayetlerle anlamaya çalışıyoruz. Bu yanlışıyapanları uyarıp, bu bilgileri gelin Kur’an a soralım, ondan onay alalımdediğimiz de ise, sen bilmem kim âlimden, ulemadan, şeyh efendiden daha iyimibileceksin sözleriyle, emin olduğumuz Kur’an ın tarafında olmamız gerekirken,emin olmadığımız bilgilerin, kişilerin savunuculuğunu yapıyoruz. Allah bizleriaffetsin.

Bizler eğer inancımızı Kur’an merkezli, Kur’an onaylı yaşamayıp, sanı ve emin olmadığımız rivayetler üzerine yaşarsak, âlim, ulema zannettiklerimizin, bataklığında boğulup gideriz. Her bilgiden elbette yararlanmalıyız, ama birşartla. Kur’an onay veriyorsa, onun iznini alıyorsak.

Yaptığımız ibadetlerimizin, Rahmana yaptığımız dualarımızın kabul edilmesini,karşılık bulmasını istiyorsak, Kur’an dan başka rehber edinmeden, onun ipinesarılmalıyız.

Din ve iman adına takip edilecek ilim yalnız Kur’an dır. Aramızda bölünerek,eğer din adına farklı şeyler söylüyorsak, ilimden uzaklaşmışız demektir. BakınYaradan bu konuda nasıl uyarıyor bizleri.

Allah açıkça bilgiye yani ilme dayalı, ayrıntılı açıkladığımız bir kitapindirdik diyor ayetinde.
Araf 52: Gerçekten, onlara inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmetolarak, bilgiye dayalı ayrıntılı açıklamalarda bulunduğumuz bir kitabıulaştırmıştık.
Peki, bizler bu kadar açık ayetler dururken, nasıl bir saygısızlık yapıyoruzAllah ın ilmine? Kur’an ı herkes anlayamaz, Kur’an da her konu detaylıaçıklanmamıştır diyoruz. İşte böylece bizler, bunlara inandığımız için, kendiellerimizle Allah ın ilminden uzaklaşıyoruz. İlimsiz, rehbersiz bir toplum oluyoruz.

Allah dayanılacak, yardım istenecek veliniz yalnız benim diyorsa, yardımı,şefaati yalnız Allah dan dilemeliyiz. Bütün şan ve şerefimizin Kur’an daolduğunu söylüyorsa Yaradan, sizce o kitapta her bilgi, detaylı ve açıkanlatılmayıp, anlaşılması zor olabilir mi?
Enbiya 10; And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefinizondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
Gönül gözleri açık olup, tüm gerçekleri görenlere ne mutlu.

Dilerim, Allah ın gerçek ilmi ile gönlünü aydınlatan, Rabbin halis kullarındanoluruz. Yine dilerim, imanını hurafe ve sanı ile değil, eğriyi doğrudan ayıran,Allah ın nuru FURKAN ile yaşayan, kulları arasında oluruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
6 Eylül 2013       Mesaj #9
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
Günümüz İslam toplumlarında, Kur’an ayetlerini anlamaya çalışırken, bazı kaynaklardan istifade edilmesinin gerekli, zorunlu olduğu söylenir ve Kur’an ın tefsiri ve tevili dedikleri kaynaklara yönlendiriliriz.

Kur’an ın muhkem ayetlerinin, tek başına okunduğunda anlaşılamayacağı, bazı kişilerin ayetleri tefsir ve tevil etmesi gerektiği düşüncesi, çok yaygındır İslam toplumunda. Peki, bu düşünce doğru olabilir mi? Gelin birlikte, Kur’an ışığında araştıralım ve üzerinde düşünelim.

Önce Kur’an ayetlerini tefsir etme, ne anlama geliyor onu anlamaya çalışalım. Tefsir anlamı kapalı anlaşılmayan bir sözü, yazıyı ya da konuyu YORUMLAYARAK, ANLAŞILIR HALE GETİRME, yani anladığını anlatmaktır.

Genel olarak tefsir sözcüğü, Kur’an'ın ayetleri hakkında, GÖRÜŞLER İLERİ SÜRME ve bunları yazma AYETLERİ AÇIKLAMAK, anlamında kullanılıyor.

İsterseniz önce şu soruya Kur’an dan cevap arayalım. Allah bizlerin sorumlu olduğu ayetlerini açık ve anlaşılır bir şekilde göndermemiş olabilir mi? Eğer ayetler açıklanmaya, yorumlanmaya muhtaçsa, bu söylenenler doğru demektir. Gelin bu önemli konu üzerinde, birlikte düşünelim ki, imanımızı sağlam temeller üzerine oturtabilelim.
Araf 52: Gerçekten, onlara inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, bilgiye dayalı AYRINTILI AÇIKLAMALARDA BULUNDUĞUMUZ bir kitabı ulaştırmıştık.

Araf 174: Hakka dönsünler diye işte ayetleri, böylece AYRI AYRI AÇIKLIYORUZ.

Hud 1: Elif, lâm, râ. Bu, hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri önce sağlam kılınmış, sonra da DETAYLANDIRILIP AÇIKLANMIŞ bir kitaptır.

Nur 34: Andolsun, biz size AÇIKLAYICI AYETLER, sizden önce gelip geçenlerden bir misal ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir öğüt indirdik.

Nahl 89: (Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.

Kehf 54: Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için HER TÜRLÜ MİSALİ DEĞİŞİK ŞEKİLLERDE AÇIKLADIK. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.
Sizlere bunca açık ayetlerden sonra, sormak isterim. Allah katından bizlere rehber ve müjde olarak gönderilen, nice örneklerle açıklanan ve detaylı olduğunu özellikle söyleyen Rabbimiz, bizlerle direk irtibat kurup, ayetlerini anlayacağımız şekilde göndermedi de, birilerinin ayetleri açıklamasına, tefsirine muhtaç mı bıraktı bizleri? Bu sorunun doğru cevabını, mutlaka bulmalıyız. Tabi hesabın görüleceği o çetin gün, üzülmek ve pişman olmak istemiyorsak.

Allah Kur’an ayetlerini iki bölüme ayırdığını, bir kısmının muhkem ayetler, bir kısmının da müteşabih ayetler olduğunu açıklar bizlere.
Al i İmran 7: Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; ONLAR KİTAP'IN ANASIDIR. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.
Ayeti okuduk, muhkem ayetlerin kitabın anası, yani dinin asıl emirlerini bildiren, bizlerin imanımızı yaşarken, sorumlu olduğumuz ayetler olduğunu gördük. Peki, muhkem ne demek, şimdi ona bakalım.

(Muhkem ayet, sağlaştırılmış, tartışma götürmez, MANASI AÇIK SEÇİK ANLAŞILAN VE TEREDDÜDE YOL AÇMAYAN AYET demektir.)

Demek ki bizlerin sorumlu olduğu ve kitabın, dinin anası olan muhkem ayetlerin, açık seçik ve tereddüde yol açmayacak şekilde, anlatılmış, açıklanmış, izah edilmiş olduğunu anlıyoruz. Zaten birçok ayetinde Allah bunu açıklıyor ve biz ayetlerimizi anlayasınız, dersler alasınız diye, nice örneklerle apaçık anlattık diye de örneklerini veriyor.

Allah dinin anası olan ve bizlerin sorumlu olduğu ayetleri, hiç kuşku duymayacağımız bir şekilde anlattıysa, izah ettiyse, bu durumda ayetlerin tefsire yani yoruma, açıklanmaya ihtiyacı var diyebilir miyiz?

Yorum yapmak için, o konunun açık olmaması gerekir. Yorum, açık olmayan bir konu üzerinde fikrini söylemek, kendi düşünceleri ile değerlendirme yapmaktır. Tefsir yani yorum yapılan her konunun içinde, kişinin bizzat kendi fikri, düşünceleri de vardır.
Bu yolu ve yöntemi eğer Allah ın ayetlerini anlamakta kullanmaya kalkarsak, SİZCE ALLAH IN NE SÖYLEDİĞİNİ Mİ ANLARIZ, YOKSA ALLAH IN SÖYLEDİKLERİNİ, YORUMLAYAN KİŞİNİN NE ANLADIĞINI MI ANLARIZ? İşte bu konu, bu kadar çok önemli. Lütfen bu sözlerimin üzerinde düşününüz.

Şunu söyleyebiliriz. Allah açık ve detaylı ayetini anlatmıştır, bunda şüphe yok. Ancak ayet üzerinde daha derinlemesine düşünerek, çok daha geniş anlamda ayetlerden faydalanmalıyız dersek, bu düşünceye katılırım. Bunu da herkes, kendi kapasitesince yapabilir. Bu durumda elbette, birbirimizden yardım almalıyız, daha iyi anlayana sormalıyız, danışmalıyız. Bundan doğal, hiç bir şey olamaz. Çünkü Kur’an bir deryadır, onun kaynağından akan bilgi sonsuzdur. BU KAYNAKTAN BİLGİ ALMAK İÇİN, KİM NE KADAR ÇABA HARCAR VE NASİPLENİRSE, O KADAR NURUNDAN NUR ALIR.

Özet olarak şunu söyleyebiliriz. Kur’an ın muhkem ayetleri, asla yoruma açık değildir. Allah apaçık hükmünü vermiş ve bizleri de bu ayetlerden sorumlu tutmuştur. Bunun tersini yapan İslam âlemi, ayetleri anlamaya çalışırken, beşeri düşüncelerin etkisinde ayetleri anlamaya çalıştığı için, farklı şekillerde ayetleri anlaşmış, Allah ın ne söylediğini değil, ayeti tefsir edenin ne anladığını bizler anlamışız. Böyle olunca da Rahmanın ne söylediğini, farklı farklı anlayarak dinde bölünmüşüz.

Tevil konusuna gelince. Bu konu hakkında şöyle açıklamalar yapılmakta.

(Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme çeviri, yorumlama.)

(Bir ayet-i kerimenin manasını Peygamber efendimiz açıkça bildirmemiş ise, İslam âlimleri, bu ayet-i kerimenin manalarından dinimize uygun olanı seçerler, buna tevil etmek ve bu seçilen manaya da, meal denir.)

Size sorsam ve desem ki, peygamberimize tebliğ edilen ayetleri, topluma gereği gibi açıklamadı ve tebliğ etmedi de, bu görev daha sonraki âlimlere mi kaldı? Bir başka deyişle Rabbimiz sorumlu olduğumuz ayetlerini, kullarına Kur’an da gereken açıklamayı yapmadı da, daha sonra birilerinin aklına, açıklamak izah etmek mi geldi? Ne söylediğimizin farkında mıyız?

Tevil bir sözü ya da davranışın, görünür açık anlamından başka bir anlamda kabul etme, çeviri yorumlama olarak kabul ederde, Allah ın açıkça verdiği bir hükme, farklı anlamlar yüklersek, bu yol bizleri böler, parçalar ve dinden saptırır.

Eğer mecaz anlamında söylenen bir sözün, asıl anlamını açıklamak dersek, bunda hiçbir sorun olmaz. Zaten mecaz anlamında söylenen kelimeler, biraz düşündüğümüzde, kullanılan cümle içinde ne anlama geldiği anlaşılmaktadır. Bunun da sınırları bellidir. Bu yöntem öyle bir kullanılıyor ki günümüzde, Allah ın ayetinde bahsettiği ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir sonuç çıkartılabiliyor. Bu büyük bir tehlikedir bizler için.

Tefsir ve tevil konusunda bir başka farklı düşüncede şöyle anlatılır. Tefsir peygamberin ve ashabının yorumu, tevil ise İslâm âlimlerinin yorumudur derler. KUR’AN IN MUHKEM AYETLERİ, ASLA YORUMA AÇIK DEĞİLDİR bunu tekrar belirtmek isterim. Çünkü Allah açık, anlaşılır ve detaylı indirdim ki doğruyu bulasınız der. Zaten adı üstünde MUHKEM, yani şüphe duyulmadan anlaşılan ayetler demektir. YORUMA AÇIK OLAN BİR REHBER, NASIL OLURDA TÜM İSLAM TOPLUMUNU BİR NOKTADA BULUŞTURUR, lütfen bunu da düşünelim. Bu yöntemle her istenen, İslam dinine sokulmakta ve din Allah ın dininden, gittikçe uzaklaştırılmaktadır.

Gelelim MÜTEŞABİH ayetlere. Allah bu ayetler konusunda, çok dikkat çekici ve üzerinde düşünmemiz gereken uyarılar yapıyor.

(Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için Kitap'ın sadece Müteşabih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar.)

Demek ki bizlerin üzerinde durmamız gereken, muhkem ayetler olduğu böylece anlaşılıyor. Bu ayetlerin bizlerin din ve iman adına, sorumlu olmadığımız ayetler olduğu çok açık, önce bunu bilmeliyiz. Çünkü anlamını bir Allah biliyor birde ilim tahsil etmişler diyor. Demek ki bu ayetler, zamanla anlamları ortaya çıkacak ayetler olduğu da anlaşılıyor. Bizler eğer okuduğumuzda anlayamıyorsak, nasıl olurda sorumlu oluruz?
Ayette dikkat çeken ise, insanların muhkem ayetlerin ardına düşecek yerde, anlamları tam olarak bilinmeyen ayetlerin ardına düştüklerini söylüyor Allah, tıpkı bugün olduğu gibi.

Anlamları tam olarak daha ortaya çıkmamış, ayetlerin ardına düşerek, kendilerince tefsir ve tevil edenlerin yanlışlığına da işaret ediyor. Açık belirtilmeyen, izah edilmemiş bir ayete, kendi nefislerince anlamlar yüklemenin yanlışlığı anlatılıyor. Dikkat ederseniz anlamları tam anlaşılamayan, Müteşabih ayetlerin tevilinden bahsediyor Allah. Ama muhkem ayetlerden bahsederken, ne tevil nede tefsirinden bahsetmiyordu. Demek ki muhkem ayetlerin buna ihtiyacı yok. Müteşabih ayetlerin ise, ilmi kanıtlara ihtiyacı var olduğunu anlıyoruz.

Müteşabih ayetlerin bizleri bağlayıcı ve imanımızı yaşamamızda gerekli ayetler olması, asla mümkün değildir. Olsaydı açık ve anlaşılır ayetler olurdu, lütfen bu gerçeği göz ardı etmeyelim. Olsa olsa Allah ın verdiği örneklerde olduğu gibi, zamanla Müteşabih ayetlerin ilimle manalarının ortaya çıkmasıyla, iman edenlerin imanlarının artacağı, güçleneceği gerçeğidir.

Eğer Müteşabih ayetler, tüm insanlığı bağlayıcı olsaydı, ilim adamlarının günümüz yüz yılında yaptıkları çalışmaları sonucunda, ayetlerin yeni ortaya çıkan anlamlarından, geçmiş de yaşamış Müslümanlarında bu ayetlerden sorumlu olduklarını söylememiz gerekirdi. Bunu söylemek ve düşünmek, Kur’an ın adaletine ters düşer.

Bugüne kadar bizlere öğretilen tüm bilgileri, Kur’an a danışarak tekrar sorgulayalım. Bunu yapmakla hiçbir kaybımız olmaz. Aksine imtihanımızı garantiye alarak, Rabbin huzuruna emin adımlarla ilerleriz.

Allah düşünmeye, aklımızı kullanmaya çok önem verdiğini gösterir Kur’an da. Bunun anlamı da düşünen, sorgulayan bir kul olmamızı istediğindendir.

Dilerim elde Kur’an, düşünerek iman eden, Rabbin halis kullarından oluruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
14 Eylül 2013       Mesaj #10
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye
İslam toplumu olarak, ne yazık ki din ve iman adına bir noktada buluşmayı, anlaşmayı bırakın, birbirimizle kanlı bıçaklı kavga eder olduk. Peki, anlaşamadığımız nedir diye hiç düşündük mü?

Aynı dinin mensuplarıyız. Aynı peygambere ve aynı kitaba iman ettiğimizi söylüyoruz. Bu durumda sorun nerede? Sanırım sorun, atalarımızdan rivayetler yoluyla, günümüze kadar gelen itikatların ve inançların, dine koyduğu hükümlerde.

Peygamberimizin devrinde yaşayan, Ehli kitabın da yaptığı yanlışların, aynı konuda olduğunu görüyoruz. Kur’an a iman etmek isteyen bazı ehli kitap, atalarından gelen inançlarını da yaşamak istediklerini, ama Allah ın buna asla izin vermediğini, açıkça görüyoruz. Allah bu kişilere ne diyordu hatırlayalım.
Ankebut 51: Kendilerine okunan kitabı, sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır.
Allah işte ayetlerini bu kadar açık anlatıyor ki bizlere, öğüt ve dersler alabilelim. Sizler bu ayeti tebliğ aldıktan, iman ettikten sonra, Kur’an ın dışından da sorumlu olabileceğimiz hükümler vardır, diyebilir misiniz hala?

Geleneklerimizi elbette yaşayalım, bunda hiç bir sorun yok. AMA GELENEKLERİMİZİN, YAŞADIĞIMIZ DİNİ YÖNLENDİRMESİNE ASLA İZİN VERMEYELİM. Bunu yapan geçmiş kavimler, Allah ın dininden sapmışlardır.

Bizler şu soruyu kendimize sormalı ve Kur’an dan cevabını mutlaka aramalıyız.

(Bugün İslam toplumu olarak bizler, Kur’an ın tüm ayetlerine kayıtsız şartsız iman ediyor muyuz? Yoksa bazı ayetlerin, hükmünün kalktığına inanıyor, bazı ayetleri de görmezden mi geliyoruz.)

Bu soruma belki genel çoğunluk, evet tüm ayetlerin hepsine iman ediyoruz, diye cevap vereceklerine inanıyorum. İslam ı tarikat ve cemaat eksenli yaşayan din kardeşlerimizin bir kısmı, evet bugün bazı ayetlerin hükmü kalkmıştır, Allah nesih etmiştir, yani hükmünü diğer bir ayetle kaldırmıştır diye inanmaktadır. Hâlbuki Allah, gönderdiği kitaplar arasında nesih yaptığından bahseder. Bir kısmı da bazı rivayet hadisleri öne sürerek, bu hadis şu ayetin hükmünü kaldırmıştır, deme yanılgısına bile düşmektedirler.

Bu konular üzerinde, Kur’an ı rehber alarak çok dikkatle düşünmeliyiz. Eğer bizler Allah ın tüm ayetlerine açıkça iman ettiğimizi söylüyorsak, bir ayetin hükmüne bile ters düşen bir düşünce sergiler, ya da inanırsak gerçek iman etmemiş olacağımızı, Kur’an açıkça söylemektedir.

Kur’an, hüküm yalnız Allah ın dır, O hüküm verenlerin en hayırlısıdır der. Ben hükmüme kimseyi ortak etmem. Kur’an da hiçbir eksik bırakmadık ve her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız diye açıklama yapar. Çok net bir hüküm vererek, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim diyerek de noktayı koyar.

Peki, bizler Kur’an ın apaçık ayetlerini okuduğumuz ve iman ettiğimizi söylediğimiz halde, neler söyleriz ve iman ederiz? Ne yani peygamberimiz postacımıydı diye başlarız ve ucu açık bir inancı, bu sözlerle yaşar gideriz. Neler söylemeyiz ki. Yalnız Kur’an ile olur mu, Kur’an da her bilgi yoktur, O özet bilgileri verir. Peygamberimizi Allah, süs olsun diye mi gönderdi türünden sözlerle, Allah ın dinde hüküm ortağı yapmaktan hiç çekinmeyiz. Tabi böylece yüzlerce ayeti görmezden geliriz, üstünü örteriz. Sırf atalarımızın inançlarını, itikatlarını devam ettirebilmek için.

Allah günahlarını affedeceği kullarının, bakın nereye iman ettiğini söylüyor.

Muhammed 2: İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir. 3: Bunun sebebi, inkâr edenlerin batıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır. İşte böylece Allah, insanlara kendilerinden misallerini anlatır.

Sanırım her şey çok açık, izaha gerek var mı? Bakın yaradan elçisine ne söylüyor ve neyle kullarına öğüt ver diyor.
Kaf 45: Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur’an’la öğüt ver.
Eğer bu ve buna benzer ayetleri görmezden gelerek, yalnız Kur’an yetmez, onun yanında ciltlerce dolusu peygamberimizin hükümlerinden de sorumluyuz, demeye devam ediyorsak, lütfen Müslümanlığımızı, imanımızı Kur’an ile tekrar sorgulayalım. Tabi iş işten geçmeden.

Peygamberimiz bizler için hayatı ve yaşamıyla örnek bir liderdi. Onun örnek hayatını ve Kur’an ı yaşamına nasıl geçirdiğini öğrenelim. Onun Allah ın güven elçisi olduğunu unutmayalım. Allah elçilerini, hükmüne asla ortak etmediğini açıkladığı birçok ayeti de, görmezden gelmeyelim. Hiç kimse peygamberimizi devre dışı bırakamaz İslam ı yaşarken. Ama yine hiç kimse, peygamberimizi Allah ın dinde ortağı da yapamaz. Bunu yapan Kur’an ı terk etmiş, İslam ın yolundan sapmış durumuna düşer.

Ben yazılarımda genel çoğunlukla, tek bir konuyu ele alıyor ve sizleri üzerinde düşünmeye davet ediyorum. Oda İslam ı Kur’an merkezli yaşamamız gerçeğidir. Kur’an da onlarca ayetinde Allah, bizlerin Kur’an a sarılmamızı ve Kur’an ın sınırlarını aşmamamızı, çünkü bizleri yalnız Kur’an dan hesaba çekeceğini, dikkatle üstüne basa basa anlatır.

Tabi bizlerde ısrarla, bunun tersini söylemeye devam ederiz. Peki neden? Çünkü bizler, Kur’an a iman ettiğimizi söylediğimiz halde, onu yeterli görmeyiz. Mahşer günü peygamberimizin şahitliğinde, ümmetinden peygamberimiz bakın nasıl şikâyetçi olacak. Bu ayetten dersler alamıyorsak, sonucuna da katlanmasını bilmeliyiz.
Furkan 30: Peygamber, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi.
Gerçektende bugün İslam toplumu, Kur’an ı din ve iman adına, her bilginin olmadığı, herkesin anlayamadığı, detay verilmeyen özet bir kitap ilan ederek terk ettiler.

Atalarından edindikleri bilgileri Kur’an da göremediklerinde, bakın demek ki Kur’an da her bilgi olmuyormuş, deme yanılgısıyla İslam ı yaşamaya devam ediyoruz. Tıpkı cahiliye dönemin de olduğu gibi.

Değerli din kardeşlerim. Benim amacım, günümüzde din adına yapılan yanlışlara işaret etmek, hatırlatmak ve sizleri Kur’an a davet etmektir o kadar. İslam toplumunda yapılan yanlışların örneklerini, Kur’an ile karşılaştırıp sizlere hatırlatmam, bu konularda Allah ın istediği gibi düşünmenizi sağlamaya çalışmam, bazı kişilerin hiç hoşuna gitmiyor olsa gerek, benim yazdığım Kur’an a davet yazılarımı siliyor ve beni sitelerinden atıyorlar.

Bunu yapanlara elbette şahsım adına hiçbir sözüm olamaz. Ama hatırlatırım, ben hurafeden, sanıdan uzak Allah ın emrettiği şekilde, sizleri Kur’an ın ipine sarılmaya, düşünerek elde Kur’an, iman etmeye davet ediyorum. Buna Rabbim şahittir. Benim de elbette yanlışlarım vardır, hatasız insan olmaz. Ama lütfen beni Kur’an ile uyarınız, emin olmadığımız bilgilerle değil.

Bu davetimi engelleyenlere hatırlatırım. Bunu yaparak, Kur’an a daveti engellemiş ve Kur’an ın önüne set çekmiş olduğunuzu, lütfen unutmayınız. Kimin en doğru yolda olduğunu, yalnız Rabbimiz bilir, uyarısını da göz ardı etmeyelim.

Kur’an ile buluşmak isteyenlerin arasına girmek, özgürce Müslümanların inançlarını, imtihanlarını yaşamalarına ve bu konuda bilgi almalarına engel olmanın, Allah katında vebalinin çok büyük olacağını unutmayalım.

Bir siteye girişimin engellenmesine, bakın nasıl bir neden gösterilmişti, bunu hiç unutamıyorum.

(Çocukların ve kadınların kafasını karıştırdığın için, süresiz siteden yasaklandınız.)

Düşünebiliyor musunuz, çocuklar ve kadınlar aynı konumdalar. Sanki kadınlarımız, erkekler kadar düşünemiyor da, erkekler onlarımı koruyor?

Karşısındaki bir inanca, düşünceye tahammül edemeyen, sabır gösteremeyen, kendi imanından emin olmayandır. Allah katında Hak olan bir inanç, asla kimseden korkmaz, çekinmez. Tam tersine gerçek Müslüman, yanlış düşüneni yakınından uzaklaştırmak yerine, yakınında tutarak doğruyu anlatır. Peygamberimiz kendisine inanmayanlara, böylemi davranmıştır? Peygamberimizin gerçek ümmeti, kendisi gibi düşünmeyenlere, konuşma özgürlüğü vermez miydi?

Bizler bugün varsak yarın yokuz. Ömür geldi ve geçiyor. Amacımız Yüce Rabbimizin şefaatine nail olmaktan başka ne olabilir? Eğer bu gök kubbede hoş bir seda bırakırsak, ne mutlu bizlere. Pişman olacağımız şeyler yaparak gidersek Rabbin huzuruna, geri dönme şansımız olmayacağını bilmeliyiz.

Allah bakara 44. ayetinde bakın bizleri nasıl uyarıyor.
Bakara 44. Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz -hem de ilahi kelamı okuyup durduğunuz halde?- Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?
Yüce Rabbimiz bakın ne güzel uyarıyor bizleri. Allah ın kelamını okuduğumuz halde, bir birimizle din ve iman adına tartışıp duruyoruz. Ama düşünmeyi bir kenara bıraktığımız çok açık.
Allah Necm suresi 32. ayetinde, O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur diyerek, Rabbimiz bizleri uyarıyor. Gelin el birliğiyle Kur’an da buluşalım, birleşelim. Onun onay verdiği her bilgi, bizlerin baş tacıdır.
Unutmayalım Allah, biz hiçbir şeyi unutmadık diyorsa, Kur’an da her bilgi yok diyerek, Kur’an a karşı saygısızlık yapmayalım. Bilelim ki peygamberimizde ümmetini, yalnız Kur’an ile uyarmış ve yalnız ümmetine Kur’an ile hükmetmiştir.

İslam toplumu olarak, bu gerçeğin farkında olmak adına çaba göstermeliyiz. Dilerim Rabbimizden, dinde bölünen ve birbirine düşman olan değil, karşılıklı özveriyle bir birine saygı gösteren, elde Kur’an onun ipine sarılan, Rabbin halis kullarından oluruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Benzer Konular

2 Ağustos 2012 / ThinkerBeLL Kur'an-ı Kerim
28 Kasım 2010 / tekask Kur'an-ı Kerim
27 Mayıs 2014 / Ziyaretçi Cevaplanmış
16 Eylül 2008 / GÜLGECELER Kur'an-ı Kerim