Arama

Matematik ve Sonsuzluk

Güncelleme: 14 Temmuz 2015 Gösterim: 6.236 Cevap: 2
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
11 Mart 2009       Mesaj #1
Avatarı yok
Yasaklı
Sonsuzluk düşünce tarihinin en eski problemlerinden biridir. İnsanlar ``varolan"ın ötesine geçip ``varolabilecek olan"ı düşünmeye başladıkları andan itibaren sonsuz kavramı insan düşüncesindeki yerini almıştır.

Yüzyıllar boyunca metafizikte özellikle uzay ve zamanın doğası konu edildiğinde felsefeciler sonsuzluk hakkında giderek derinleşen yorumlar yapma fırsatı bulmuşlardır.
Sponsorlu Bağlantılar
Kavramın mantığın ve matematiğin ilgi alanına girmesi ise epey daha geç olmuştur. Sonsuzluğun metafizikçilerin gözde konularından olmasının sebeplerinden biri doğru dürüst tanımlanmasında ve dolayısıyla anlaşılmasındaki güçlüktür. Gene aynı sebeple sonsuzluk mantıkçıların ve matematikçilerin yakın zamana kadar kaçındıkları bir konu olmuştur. Hatta 19. yüzyıla kadar matematikçiler ve bilimadamları arasında sonsuzluğun anlamlı bir kavram olup olmadığı konusunda kuşkular vardı. Ancak 19. yüzyıldaki gelişmelerden sonra bu kavram matematiğin uğraş alanına girmiş ve bugün bunu anlamlı bir şekilde kullanmamızı sağlayacak bir temel kazanmıştır. Bu yazının konusu da matematikte 19. yy. sonu-20. yy. başı görülen bu gelişmelerdir.

Galileo Paradoksu

Bir en büyük sayı olmadığını herkes bilir. Yani sayıların sonu yoktur. Diğer bir değişle sonsuz tanedirler. Bu durumda sonsuz kavramını ilk benimsemesi gerekenler matematikçiler olmalıyken neden uzun süre buna soğuk bakmışlardır? Bunun cevabını Galileo paradoksu denen örnekle görebiliriz. Galileo her sayı ile onun iki katı arasında aşağıdaki gibi bire-bir eşleme yapılabileceğini gördü:

1,2,3,
...,
n,...

2,4,6,
...,
2n,...

Yani üst sıradaki her sayıya karşılık gelen bir çift sayı bulmak mümkün. Diğer bir değişle iki sırada da aynı sayıda sayı var gibi görünüyor. Oysa biliyoruz ki çift sayılar bütün sayıların sadece yarısıdır. Şu halde ortada bir çelişki var. Bu dizilerde ``sonsuz" tane sayı olduğunu söylemekten kaçınmak gerekir.

Birazdan göreceğimiz gibi bazı kabuller yaparak görünürdeki bu çelişkiyi gidermek mümkün. Ama örnek, sonsuzluğun matematikçiler arasında neden kabul gören bir kavram olmakta geciktiğini gösteriyor.

Bolzano ve Dedekind'in Tanımları

Sonsuzluğu sağlam bir temele oturtabilmek için işe küme kavramıyla başlıyoruz. İlk tanımımız şu: Eğer iki kümenin elemanları arasında bire-bir eşleme yapılabiliyorsa, yani birinci kümedeki herbir eleman diğer kümedekilerin bir ve yalnız biriyle eşleştirilebiliyorsa, bunlar eş kümelerdir.

Buradan kardinal sayı kavramına şu tanımla geçiyoruz: Birbirine eş kümelerin oluşturduğu kümelerin herbirine bir kardinal sayı karşılık gelir. Mesela , {küme, sayı, sonsuz}, vb. kümeleri eş kümeler olarak bir üst küme meydana getirirler ve bu üst kümeye 3 kardinal sayısı karşılık gelir.

Kardinal sayıları bu şekilde tanımlamanın avantajı, bizi sonsuz sayı diye birşey olup olmadığı konusunda önceden bir hüküm vermek zorunda bırakmamasıdır. Sonsuz kümeler varsa sonsuz diye bir sayı da olacaktır. Yani mesele sonsuz küme diye birşey olup olamayacağına indirgenmiştir.

Bolzano sonsuz küme için şu basit görünüşlü tanımı yapar: Boş olmayan A kümesini ele alalım ve bu kümenin altkümelerinin bir dizisini oluşturalım. Öyle ki dizideki herbir altküme kendisinden önce gelenin içindeki bütün elemanlardan, artı bir yeni elemandan oluşsun. Bolzano'ya göre altkümelerini bu şekilde dizdiğimizde bir son altkümeye, yani içine artık yeni bir eleman koyamayacağımız bir altkümeye, ulaşıyorsak A kümesi sonludur. Eger herbir altkümeden sonra bir diğerini oluşturmak mümkünse A kümesi sonsuzdur.

Bu çarpıcı görünmeyen tanımın özelliği sonsuzluğu sayı kavramını kullanmadan tanımlamayı başarmasıdır. Dedekind de benzer bir tanım yapar: Eğer bir kümenin öz altkümelerinden biri kendine eşse bu sonsuz bir kümedir. Hiçbir altkümesi kendine eş olmayan kümeler ise sonludurlar

Bu tanımla Galileo paradoksundan da kurtulmuş oluyoruz. Paradoks şu dört önermenin hepsinin birden kabul edilmesine dayanıyordu:

1. Bir küme bütün öz altkümelerinden daha çok sayıda elemana sahiptir.
2. Doğal sayılar kümesinden çift sayılar kümesine bire-bir eşleme yapmak mümkündür.
3. Bire-bir eşleme yapılabilen kümeler eşit sayıda elemana sahiptir.
4. Her kümeye sadece bir kardinal sayı karşılık gelir.

Dedekind yaptığı tanımla birinci önermenin sadece sonlu kümeler için doğru olduğunu kabul etmiş olur. Sonsuz kümeler sözkonusu olduğunda ise bir küme diğerini öz altkümesi olarak kapsadığı halde (doğal sayılar ve çift sayılar kümeleri gibi) onla aynı sayıda elemana sahip kabul edilmesinde bir sakınca yoktur.

Cantor'un Sonluötesi Sayılar Teorisi

Yukarıdaki tanımlara göre doğal sayılar kümesi sonsuz bir kümedir. Her kümeye ait bir kardinal sayının varolduğunu da kabul edersek doğal sayıların (ve ona eş her kümenin elemanlarının) sonsuz tane olduğunu söyleyebiliriz. Cantor bu sayıyı en küçük sonluötesi sayı kabul ederek (alef sıfır) adını verdi ve sonlu sayılar üzerinde kullanılan birçok aritmetik işleminin bu sayıya da uygulanabileceğini gösterdi. Mesela aşağıdakı eşitlikler doğruydu

Fakat,

Cantor bu ilginç sonucun ispatını da şöyle yaptı: sayısının n elemanlı bir kümenin altkümelerinin sayısı olduğunu biliyoruz. Şu halde da elemanlı herhangi bir kümenin, mesela doğal sayılar kümesinin, altkümelerinin sayısını verir. İspatlayacağımız şeyin yanlış olduğunu, yani olduğunu varsayalım. Bu eşitlik, doğal sayılar kümesiyle onun altkümelerinin kümesi arasında bire-bir eşleme yapılabileceği anlamına gelir. Yani her altküme bir doğal sayıyla eşleştirilebilir. Bu doğal sayıların bazıları içlerinde bulundukları bir altkümeyle eşleştirilirken bazıları da kendilerini kapsamayan altkümelerle eşleştirilecektir. Eşleştirildikleri altkümenin içinde bulunmayan doğal sayıların kümesine X diyelim. X elbette ki gene doğal sayıların bir altkümesi olacaktır ve baştaki varsayımımıza göre bir doğal sayıyla eşleşmiş olacaktır. Bu doğal sayıya da a diyelim. a X'in içinde midir değil midir? İçinde olduğunu farzedelim. O zaman X'in içine, eşleştirildiği altkümenin içinde bulunan bir sayı koymuş oluruz ki bu X'in tanımına aykırıdır. İçinde olmadığını farzedelim. O zaman a kendisini kapsamayan bir altkümeyle eşleştirilmiş olur ki bu durumda tanımı gereği X'in içine alınması gerekir. Yani bir çelişkiyle karşılaşmış olduk. Demek ki başta yaptığımız varsayım yanlıştı: ve birbirine eşit değildir. en küçük sonluötesi sayı olduğuna göre daha büyüktür.

Aynı ispatı kullanarak 'ın da 'dan daha büyük olduğunu gösterebiliriz. Bu da 'dan daha büyük sonsuz sayıda sonluötesi sayı olduğu anlamına gelir.

Hilbert'in Sonsuzluk Oteli

Vardığımız bu sonuçların bildiğimiz dünyaya nasıl uygulanabileceğini görmek için Hilbert'in Sonsuzluk Oteli adlı örneğine bakalım. Buna göre, her katında bir oda olmak üzere sonsuz sayıda kattan oluşan bir otel vardır ve bu otelde sonsuz sayıda müşteri kalmaktadır. Yani otel tamamen doludur.

Otele yeni bir müşteri geldiğini farzedelim. Bu müşteriye yer bulunabilir mi? Cantor'a göre bulunabilmesi gerekir, çünkü 'dır. Bunun nasıl mümkün olduğu da kolayca görülebilir. Otelde kalan her müşteri bir üst kata aktarılır. Bir en üst kat olmadığı için bunda bir sorun çıkmaz. Yeni müşteri de boşalan ilk kata yerleşir. Sonlu sayıda her müşteri için aynı işlem tekrar tekrar yapılabileceğinden eşitliğinin de nasıl mümkün olduğunu görebiliriz.

Peki yeni gelenlerin sayısı sonsuz olursa ne olur? Cantor'a göre bu durumda da yer bulunabilmesi gerekir. İlk akla gelebilecek yollardan biri şudur: Oteldeki her müşteri çift sayılı katlara kaydırılır, yeni gelenler de tek sayılı katlara yerleştirilir. Bu işlem her yeni gelen sonsuz müşteri kafilesi için tekrarlanabilir. Diğer bir değişle, 'dır.

Şimdi de farzedelim ki otele sonsuz kere sonsuz yeni müşteri geldi. Yani sonsuz müşteri içeren sonsuz sayıda kafile. Bunlara nasıl yer bulunabileceğini görebilmek için önce asal sayılarla ilgili iki özelliği gözönüne alalım:

1. Asal sayılar sonsuzdur.
2. p ve q birbirinden farklı asal sayılar ise her n ve m doğal sayısı için ve farklı sayılardır.

Bu durumda şöyle bir yöntem izleriz. İlk gelen sonsuz kafiledeki müşteriler ilk asal sayı olan 2'nin üssü olan katlara yerleştirilir. Üs olarak doğal sayıları kullandığımızdan hiçbir müşteri açıkta kalmaz. İkinci kafiledeki müşteriler ikinci asal sayı olan 3'ün üssü olan katlara yerleştirilir. İkinci kurala göre bu katlarla ilk kafilenin yerleştirildiği katlar arasında bir çakışma olmayacaktır. Bu şekilde her yeni kafile bir sonraki asal sayının üssü olan katlara yerleştirilebilir. Sonuçta sonsuz kere sonsuz sayıda müşteri sadece sonsuz odaya sahip otele yerleşmiş olur. Bu işlemi tekrar tekrar yapmak mümkün olduğuna göre eşitliğinin nasıl mümkün olabileceğini de görmüş oluruz.

Bu noktada akla, yeni gelen müşteri sayısı olduğunda bunların neden otele yerleştirilemeyeceği geliyor. Yazının hacmini ve bunla ilgili zaten kapsamlı bir ispat verdiğimi gözönüne alarak bunun gösterilmesini de okuyucuya bırakıyorum.

Fiili Sonsuz ve Potansiyel Sonsuz

Cantor sonluötesi sayılar teorisiyle sonsuzluğun çelişkilere yol açmadan matematiğin içine alınabileceğini gösterdi. Ama bu, sonsuzluğa felsefi açıdan yapılan karşı çıkışların önünü kesmedi. Bunların en temellerinden biri, ilk olarak Aristoteles tarafindan ortaya atılan ve sonradan Kant tarafından geliştirilen fiili sonsuz/potansiyel sonsuz ayrımıdır. Buna göre sonsuzluğun ``fiilen" varolduğunu söylemek çelişkilidir; sonsuzluktan ancak potansiyel anlamda bahsedilebilir. Mesela gece-gündüz dizisini düşünelim. Her geceden sonra bir gündüz gelir, her gündüzden sonra da bir gece. Bu sürecin ötesine geçemeyeceği bir sınır noktası yoktur, yani potansiyel olarak sonsuzdur. Ama bu sonsuz dizi hiçbir zaman ``gerçekten" varolamaz: Geriye baktığımızda ``Sonsuz sayıda gece geçti" diyebileceğimiz bir zaman asla olmayacaktır.

Ayrım sonsuzlugun sadece fiziksel dünyada varolamayacağını iddia etmekle de kalmaz. Sayıların da sonsuz olduğunu söylemek doğru değildir, çünkü ne kadar sayarsak sayalım hiçbir zaman sonlu sayıların ötesine geçemeyiz. Sayılar da ancak potansiyel anlamda sonsuzdur. Cantor da, aslında potansiyel sonsuzlukla uğraştığı halde teorisini fiili sonsuzlukla ilgiliymiş gibi göstermeye çalışmakla suçlanmıştır.

Yapılan ayrımın geçerli olduğu ve fiziksel dünyadaki hiçbir şeyin sonsuz olamayacağı kabul edilebilir. Ama bu Cantor'un teorisini ve fiili sonsuzun varolduğunu reddetmek için bir sebep değildir. Mesela hiçbir zaman sonsuz sayıda gece geçmeyecek olsa bile bahsi geçen gece-gündüz dizisinin ``gerçekten" sonsuz olduğunu söylemenin bir sakıncası yoktur. Ortada bir çelişki olmadığı sürece sonsuzluğun gerçek olduğunu reddetmek kişisel felsefi tercihlerle ilgili bir sorundur.

Cantor'un teorisindeki tek güçlük, sonsuzluğu çelişkilerden arındırılmış olarak kullandığının gösterilmesinin önündeki tek engel, teorinin dayandığı kümeler teorisinin karşılaştığı güçlüklerdir. Gödel 1930'da yaptığı ispatla kümeler teorisinin çelişkisiz olduğunun ``sonlu" zamanda ispatlanamayacağını göstermiştir. Ama bu sadece sonluötesi sayılar teorisiyle değil, matematiğin kendisiyle ilgili çok daha temel bir sorundur. Sonluötesi sayılar teorisinin ``ancak" kümeler teorisi kadar sağlam olduğunu söyleyebilmek hiç de küçük bir başarı değildir

Mutlak Sonsuz

Konumuz sonsuz olduğuna göre son olarak bunun en nihai derecesini, yani mutlak sonsuzu ele alalım. Bu daha spekülatif bir yazı olsaydı, üstünde çok söz söylenebilecek bir konu, hatta belki de söz söylenmeye değecek tek konu olurdu. Ama yazının kapsamı gereği burada sadece bazı olumsuz sonuçlar çıkarmakla yetineceğim.

Birbirinden farklı sonsuzlar olduğuna göre mutlak sonsuz da bunların en büyüğü olmalı. Veya sonsuzluğu kümelere uygularsak, kendisinden daha büyüğü düşünülemeyecek bir küme. Yani bütün kümelerin kümesi. Ama bu kavrama biraz daha yakından bakarsak pek tutarlı olmadığını görüyoruz. Nasıl doğal sayıların sonsuz olması bir en büyük doğal sayı olmadığı anlamına geliyorsa, sonsuzların da sonsuz olması bir en büyük sonsuz olmadığı anlamına gelir. Bütün kümelerin kümesi de ilk bakışta göründüğü kadar basit bir kavram değil. Tanımı gereği bu kümenin diğer daha küçük kümeler yanında kendisini de kapsaması gerekir. Ama bunu söylediğimiz zaman bu kümenin dışında başka kümeler de olduğunu kabul ediyoruz ki bu bir çelişki. Bundan kurtulmanın tek yolu bu kümenin içinde kendisinden başka hiçbir kümenin olmadığını varsaymak.

Buradan felsefedeki Birlik/Çokluk tartışmasına geçilebilir. Dünyadaki herşeyi birleştirecek tek bir prensip bulmak mümkün müdür, yoksa ``herşey" dediğimiz şeyler hiçbir zaman biraraya getirelemeyecek bir çokluk mudur? Yukarıda vardığımız sonuç bu soruya kesin bir cevap vermese de mümkün olan cevapları oldukça kısıtlıyor: Eğer başlangıçta birden çok şey olduğunu kabul edersek bunların hepsini biraraya getirmek mümkün değil: Çokluktan birliğe ulaşamayız. Diğer taraftan ``herşey"in zaten bir tek şey olduğundan yola çıkarsak ortada bir biraraya getirme problemi kalmıyor: Varolan herşey zaten o şeydir. Bu ikinci varsayım aslında matematiğin ve hatta neredeyse bildiğimiz herşeyin reddi anlamına geliyor. Ama ``gerçek" gerçekten buysa bunu neden yapmayalım ki?

Kaynak:Genbilim

Son düzenleyen nötrino; 14 Temmuz 2015 11:24
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
19 Kasım 2011       Mesaj #2
Avatarı yok
Yasaklı
Sonsuz Var mı?

Sponsorlu Bağlantılar
Sonsuz fikri kavranması zor bir fikir gibi görünür, çünkü ilk bakışta bütün insani deneyimlerin ötesindedir. İnsan aklı sonlu düşüncelerde dile getirilen sonlu şeyleri ele almaya alışmıştır. Her şeyin bir başlangıcı ve sonu olduğu düşüncesi alışılmış bir düşüncedir. Fakat alışılmış olan mutlaka doğru değildir. Matematiksel düşünce tarihi bu konuda son derece öğretici bazı derslerle doludur. En azından Avrupa’daki matematikçiler, uzun süre sonsuzluk kavramını zihinlerden uzaklaştırmaya çalıştılar. Bu uğraşların nedeni yeterince açıktır.

Sonsuzluğu kavramsallaştırmanın açık zorluğundan başka, saf matematiksel terimlerle sonsuzluk bir çelişki içerir. Matematik belirli büyüklükleri ele alır. Sonsuzluk ise doğası gereği sayılamaz ya da ölçülemez. Bunun anlamı, ikisi arasında gerçek bir çatışma olduğudur. Bundan ötürü antik Yunanın büyük matematikçileri sonsuzluktan vebadan kaçar gibi kaçmışlardır. Buna rağmen insanoğlu felsefenin başlangıcından beri sonsuzluk hakkında spekülasyonlarda bulunmuştur.

Anaksimandros (İ.Ö. 610-547) sonsuzluğu kendi felsefesinin temeli olarak almıştır. Zenon paradoksları (İ.Ö. 450) hareketin bir yanılsama olduğunu kanıtlamaya çalışarak, sürekli büyüklüklerin bir bileşeni olarak sonsuz küçük nicelikler düşüncesinin özündeki zorluğa işaret eder. Zenon hareketi çeşitli biçimlerde “çürüttü”. Hareket halindeki bir kütlenin verili bir noktaya varmadan önce, ilkin mesafenin yarısını kat etmesi gerektiğini ileri sürdü. Ama bundan önce, bu yarı mesafenin de yarısını kat etmelidir ve bu böylece sonsuza kadar devam eder.

Bu nedenle, iki kütle aynı yönde hareket ediyorsa ve öndekinden belirli bir mesafe arkada olan daha hızlı hareket ediyorsa, arkadakinin öndekine yetişeceğini varsayarız. Böyle değildir der Zenon: “Yavaş olan hiçbir zaman hızlı olan tarafından yetişilip geçilemez.” Bu ünlü Hızlı Akhilleus paradoksudur. Akhilleus’la bir kaplumbağa arasındaki bir yarışı hayal edin. Akhilleus’un, 1000 metre önde başlayan bir kaplumbağadan on kat daha hızlı koşabileceğini varsayalım. Akhilleus 1000 metre yol kat ettiğinde kaplumbağa 100 metre önde olacaktır; Akhilleus 100 metre kat ettiğinde kaplumbağa 10 metre önde olacaktır. O mesafeyi de kat ettiğinde kaplumbağa bir metrenin onda biri kadar önde olacaktır ve bu böylece sonsuza kadar gider.

Zenon paradoksu hareketin bir yanılsama olduğunu ya da Akhilleus’un pratikte kaplumbağaya yetişemeyeceğini kanıtlamaz, ama gerçekten de bugün biçimsel mantık olarak bilinen düşünme biçiminin sınırlarını parlak bir şekilde açığa çıkarır. Tıpkı Eleacıların yaptığı gibi gerçeklikten bütün çelişkileri ayıklama girişimi, kaçınılmaz olarak bu türden çözümsüz paradokslara veya daha sonra Kant’ın taktığı isimle mantıksal çatışkılara yol açar.

Bir çizginin sonsuz sayıda noktadan oluşamayacağını kanıtlamak için Zenon, durumun gerçekten bu olması halinde Akhilleus’un kaplumbağaya asla yetişip geçemeyeceğini iddia etti. Burada gerçekten mantıksal bir sorun vardır. Alfred Hooper’ın açıkladığı gibi: Bu paradoks, ortak çarpanı 1’den küçük olan ve bu nedenle terimleri gittikçe küçülen ve böylelikle de belli bir limit değerine “yakınsayan” bir geometrik dizi oluşturan sayıların sonsuz seri toplamını bulmanın mümkün olduğunu bilen insanları bile hala şaşırtmaktadır.

Aslında Zenon, matematiksel düşüncede, iki bin yıl çözüm bekleyecek olan bir çelişkiyi ortaya çıkarmıştı. Bu çelişki sonsuzluğun kullanımıyla ilgilidir. Pythagoras’tan 17. yüzyılda diferansiyel ve integral hesaplarının keşfine kadar, matematikçiler sonsuzluk kavramının kullanımından kaçınmak için mümkün olan her yola başvurdular. Sadece büyük dahi Arkhimedes konuyu ele aldı, ancak yine de dolambaçlı bir yöntem kullanarak ondan kaçındı. Zenon’un öğrencisi olan Leukippus’tan başlayarak eski atomcular, atomların “bölünemez ve sonsuz sayıda olduklarını, sonsuz genişlikteki boş uzayda durmaksızın dolaştıklarını” ifade ettiler.

Modern fizik, iki saniye arasındaki anların sayısının sonsuz olduğunu kabul eder, tıpkı ne bir başlangıcı ne de bir sonu olan bir zaman aralığındaki anların sayısının sonsuz oluşu gibi. Evrenin bizzat kendisi, durmaksızın değişen, hareket eden ve gelişen neden ve sonuçların sonsuz bir zincirinden oluşur. Bu, “sonsuzluğun” her zaman bir sayısıyla “başladığı” basit aritmetikteki sonsuz sayı serilerini içeren kaba ve tek taraflı sonsuzluk fikrine hiç benzemez. Hegel’in “Kötü Sonsuzluk” dediği şey budur. Yunan matematikçilerin en büyüğü Arkhimedes (İ.Ö. 287-212) geometride bölünemezleri etkin bir biçimde kullandı; ancak sonsuz büyük ve sonsuz küçük fikrini mantıksal bir temel olmaksızın ele aldı.

Aynı şekilde Aristoteles, cisimlerin biçimleri olması gerektiği için sınırlanmış olmaları gerektiği ve bu nedenle sonsuz olamayacakları fikrini ileri sürdü. İki çeşit “potansiyel” sonsuzluk –aritmetikte birbirini izleyen toplamlar (sonsuz büyük) ve geometride birbirini izleyen bölümlemeler (sonsuz küçük)– olduğunu kabul ederken yine de bir çizgi parçasının birçok değişmez sonsuz küçükten veya bölünmezden oluştuğunu savunan geometricilerle polemiğe girişti. Sonsuzluğun bu inkârı klasik Yunan matematiğinin gelişimine gerçek bir engel oluşturdu.

Tersine Hintli matematikçilerin bu gibi kuruntuları yoktu ve daha sonra Araplar yoluyla Avrupa’ya giren büyük ilerlemeler sağladılar. Biçimsel mantığın katı şemaları gereğince, çelişkiyi düşünceden kovma girişimi matematiğin gelişimini duraklattı. Ancak Rönesansın maceracı ruhu insanların aklını yeni olasılıklara, işin doğrusu sonsuzluk fikrine açtı. Yeni Bilim (1638) adlı kitabında Galileo her tam sayının sadece bir tam karesinin olduğuna ve her tam karenin sadece bir pozitif tam sayının karesi olduğuna işaret etti. Böylece bir bakıma ne kadar pozitif tamsayı varsa o kadar da tam kare vardır. Bu bizi derhal mantıksal bir çelişkiye götürür. Bu, bütünün, kendisini oluşturan parçalardan daha büyük olduğu aksiyomuyla çelişir, çünkü tüm pozitif tamsayılar bir tam kare değildirler ve tüm tam kareler tüm pozitif tamsayıların bir parçasını oluştururlar.

Bu paradoks, insanoğlunun düşüncelerini ve kabullerini eleştirel bir analize tâbi tutmaya başladığı Rönesanstan beri matematikçilerin başına belâ olan sayısız paradokslardan yalnızca biridir. Bunun bir sonucu olarak, muhafazakâr kafaların inatçı direnişlerine rağmen matematiğin sözde itiraz edilemez aksiyomları ve “ebedi doğruları” yavaşça ve birer birer yerle bir edildi. Tüm gösterişli yapının çürük olduğunun ve daha sağlam ama yine de daha esnek temeller üzerinde –ki zaten varoluş sürecinde yatan ve kaçınılmaz olarak diyalektik karakterli bir temel üzerinde– tam bir yeniden inşa gereksiniminin bulunduğunun artık ortaya çıkmış olduğu bir noktaya ulaşıyoruz.


Kaynak:Aklın İsyanı/Alan Woods,Ted Grant(Matematik Gerçeği Yansıtır mı?)


Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Ekim 2012       Mesaj #3
Avatarı yok
Yasaklı
Sonsuzluğun, Matematik Felsefesi

Sonsuzluk, çoğumuz için çelişkilerle dolu bir kavram. Sonsuz bir elma yığınına bir elma eklerseniz, yığın sonsuz olmaya devam eder; büyüklüğü de bir öncekiyle aynıdır. Eğer bankanızın kasasında sonsuz sayıda banknot varsa, bir milyonunu alsanız da bankanın bir kaybı olmayacaktır. Hatta, sonsuz sayıda banknot alsanız bile, bankanın kaybının olmayacağı bir yöntem bile vardır.

Eğer şimdiden aklınız karıştıysa endişelenmeyin; bu, aklınızın gerektiği gibi çalıştığının bir göstergesi. Sonsuzluk konusunda düşünmeye başladığınızda tehlikeli bölgeye girmiş olursunuz. Bu yalnızca felsefi bir tehdit değil, aynı zamanda matematiğin bir sorunu. Matematikçiler, sonsuzluğu akıllarından silip atmaya dünden hazırlar; ama onları engelleyen bir şey var: sonsuzluğun, yok sayılamayacak ölçüde yararlı bir kavram olması. Gerçekte var olmasa bile, matematik buram buram sonsuzluk kokar. Birçok bakımdan matematiği matematik yapan da bu.

"Sonsuzluk"tan kastettiğimiz ne? Gündelik, sezgisel düzeyde sonsuzluğun temel niteliği, büyük olması. Çok büyük. Hayır, bundan da büyük. Düşünebileceğinizden de büyük. Akıl almaz bir büyüklük. Çocuklar saymayı öğrenirken, genellikle çok büyük sayılara -milyon, milyar, trilyon- ilgi duydukları bir dönem geçirirler. Çoğu, olanaklı en büyük sayının ne olduğunu düşünür. Kısa sürede, bir "en büyük sayı" olamayacağını, eğer olsaydı, ona 1 ekleyerek daha büyük bir sayı elde edileceğini akıl ederler.

Sayma sayıları hiç durmadan büyür ve hiçbir zaman tükenmez. Bir anlamda sonsuzdurlar. Ama bunun anlamı nedir? Sonsuzluğun, durmadan sayma sonucunda erişilen bir sayı olmadığını vurgulayalım. Her sayma sayısı, ne denli büyük olursa olsun, sonludur. Bu bağlamda "sonsuz"un böyle bir sayı olmadığı anlamı çıkar. Sonsuz, yeni sayılar oluşturmanın hiç bitmeyeceğini söyleyen bir mecazdır.

Matematikte sonsuz konusundaki ilk ciddi çalışma, Eski Yunan'a ve Öklid ' in asal sayılar konusundaki çalışmasına gider. Öklid, Elemanlar adlı eserinde (ilk geometri metni) "Asal sayılar, verilen herhangi bir asal sayı çokluğundan daha fazla sayıdadır" önermesini ispatlar. Başka deyişle, sonsuz sayıda asal sayı vardır.

Filozoflar bu tür kavramları "gizil sonsuz" olarak tanımlar ve gerçekte ona hiçbir zaman ulaşamayacağınız için, onun görece zararsız bir sonsuzluk olduğunu düşünürler. Sonsuzluğun, gerçekten tehlikeli gibi görünen başka türleri de var.) Gizil (potansiyel) sonsuzluk, matematik tarihinin son derece önemli bir noktasında sorunu çözmüş oldu. Godfried Leibniz ve Isaac Newton kalkülüsü icat ederken, sonsuzun yakın bir akrabası olan "sonsuz küçük" (infinitesimal) ile yüzleşmek zorunda kaldılar.

Eğer sonsuzu, sonlu her sayıdan büyük olan birşey olarak düşünürseniz, sonsuz küçük de sıfır olmayan, ama, sıfır olmayan her sayıdan küçük olan "birşey"dir. Başlangıçta matematikçi ve filozofların bu kavram konusunda kafaları epey karıştı; çünkü temel bir noktayı farkedemediler. Sonsuz, nasıl öteki sayılar gibi bir sayı olamazsa, sonsuz küçük de öteki savılar gibi bir sayı olamazdı. Sıfır olmayan her sayıdan küçük olan tek sayı sıfırdır; ancak, sonsuz küçüklerin var olmaları için öne sürülen gerekçe, sıfır kullanmayı önlemekti. Sonunda matematikçiler "sonsuz küçük"ün bir sayı değil, bir süreç olduğunu anladılar. "Saymayı sürdürme" sürecinin "sonsuz" yerine geçen uygun bir süreç oluşturması gibi, "küçültmeyi sürdürme" de "sonsuz küçük" yerine geçen bir süreç geliştirir.


Kaynak : Bilim ve Teknik / Aralık 2003

Benzer Konular

27 Aralık 2011 / Meral Koca Müslümanlık/İslamiyet
24 Kasım 2011 / Misafir Taslak Konular
23 Şubat 2013 / Matematik Üyeler Hakkında
6 Kasım 2015 / Safi X-Sözlük