Arama

Saraylar

Güncelleme: 7 Ocak 2008 Gösterim: 18.805 Cevap: 10
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
20 Ekim 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Dolmabahçe Sarayı

Sponsorlu Bağlantılar

Dolmabahçe Sarayı'nın bulunduğu alan, bundan dört yüzyıl öncesine kadar Boğaziçi'nin büyük bir koyuydu.
Osmanlı Kaptan Paşalarının gemilerini demirledikleri, geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bataklık haline gelmiş ve 17'nci yüzyıldan itibaren başlayarak doldurulmuş, padişahların dinlenme ve eğlenceleri için düzenlenen bir "hasbahçe"ye dönüştürülmüştü. Bu bahçede, çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre Beşiktaş Sahil Sarayı adıyla anıldı.
Beşiktaş Sahil Sarayı, Abdülmecit döneminde (1839-1861), kullanışsız olduğu gerekçesiyle ve 1843 yılından itibaren bölüm bölüm yıktırıldı. Aynı yıllarda, Dolmabahçe Sarayı'nın 15.000 m2'lik bir alanı kaplayan temelleri, meşe kazıklar ve ağaç hasırlar üstünde yükselmeye başladı.
Yapımı, çevre duvarları ile birlikte 1856'da bitirilen saray 110.000 m2'yi aşan bir alan üstüne kurulmuş ve ana binası dışında onaltı ayrı bölümden oluşmuştur. Bunlar saray ahırlarından değirmenlere, eczanelerden mutfaklara, kuşluklara, camhane, dökümhane, tatlıhane, mefruşat dairesi ve işliklere kadar uzanan bir dizi içinde, çeşitli amaçlara ayrılmış yapılardır.
A- Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi:
s198atmb
Bu yapılardan Mefruşat Dairesi yukarıda kısaca değinildiği gibi, bu defa "Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi olarak, konferans, sergi, bilimsel araştırmaların yanısıra, basın ve yayın organları ile sağlıklı ve sürekli ilişkileri sürdürmek üzere, çok amaçlı bir hizmet anlayışı içinde düşünülmüş ve yeniden düzenlenmiştir. Sarayın girişinde, mimari özelliği de dikkate alınarak ele alınan Mefruşat Dairesi'nde oluşturulan Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi'nin alt katı, Konferans Salonu, Sergi Salonu, satış merkezi ve Fotoğraf Laboratuvarı, üst katı ise Basın ve Yayın Merkezi, Kitaplık, Bilimsel Araştırma ve Saray Arşivi olarak kullanıma açılmıştır. Mefruşat Dairesi'nin önündeki avlu, ilk kez Saray'ı gezenlerin yaz ve kış oturup dinlenebilecekleri bir alan olarak düzenlenmiştir. Avlunun çevresindeki bir bölüm, gerekli onarım ve düzenlemelerle "Gösteri Salonu" olarak değerlendirilmiştir. Bu bölümde, Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanan, saray ve kasırlarımızı tanıtıcı bir program audio-visual dia gösterileri halinde sürekli ziyaretçilere sunulmaktadır. Büyük bir ilgi ve beğeniyle izlenen bu renkli gösterilerin, zaman içerisinde daha da geliştirilerek zenginleştirilmesine ve aynı gösterilerin başta Beylerbeyi Sarayı ve Maslak Kasırları olmak üzere, diğer köşk ve kasırlara da yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. Bu arada avlunun bir bölümünde de ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, sarayın tarihi hüviyetini yansıtır bir biçimde modern bir kafeterya kurulmuştur.
s199atmb
Mabeyn Dairesi' nin (Resmi Daire) Has Bahçe' den Görünüşü Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi'nin alt katında yer alan Sergi Salonu'nda sunulan "Dünden Bugüne Osmanlı Sarayları" Sergisi, bugün ayakta kalmış, değişmiş veya yıkılmış bulunan saraylarımız konusunda belge niteliğindeki resimleri biraraya getirmekte ve böylece "Saraylar"ın bir boyutuna ışık tutmaktadır. Bugüne kadar gezenlerin büyük ilgisini çeken bu resimler ayrıca basılmış ve böylece kalıcılıkları da sağlanmıştır.
s200atmbs200btmb
Satış Merkezi'nde ise, Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi tarafından üretilen çeşitli kartpostal, dia, videokaset, poster, rehber, kitap, broşür ve benzeri tanıtım malzemeleri satışa sunulmuş bulunmaktadır.
s200ctmb
Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi'nin kurulması, yurtiçi ve yurtdışı iletişim ağının oluşturulmasıyla, bilimsel ve kültürel ağırlıklı üretimin sürekliliği sağlanmış ve böylece Milli Saraylarımız tarihimizde ilk kez kültürel birikimin zenginliğine uygun boyutta dışa açılmıştır.
s201atmb s201btmb
Ayrıca, Saray'ın yıpranmasını önlemek, kapı önünde büyük oranda artan ziyaretçi yoğunluğunu daha sağlıklı düzenlemek, Dolmabahçe Sarayı dışındaki kültür zenginliklerimizi de vurgulamak için, Mefruşat Dairesi'nin yanısıra Saat Kulesi ve çevresindeki alan da yeniden ele alınmış, bir dizi, uygulamayla Saray'ın bütünleştirilmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır.
s202atmb
Dolmabahçe Sarayındaki, bugün kültür-bilim-tanıtıtm merkezi olarak faaliyet gösterilen ve ayrıca ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere kafeterya hizmetlerinin verildiği Mefruşat Dairesi ve avlusu
s202btmb s202ctmbs202dtmb

virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
20 Ekim 2006       Mesaj #2
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Beylerbeyi Sarayı

Sponsorlu Bağlantılar
s218a
Anadolu yakasının en önemli yapılarından biri olan "Beylerbeyi Sarayı" nın bugüne kadar yalnız Harem ve Selâmlık bölümleri gezilebilmekteydi. Yapılan son çalışmalarla Anadolu yakasının önemli doğal güzelliklerini içeren "Set Bahçeleri" ve sarayın değerli bir bölümünü teşkil eden "Sarı Köşk", "Mermer Köşk" ve "Ahır Köşk" de tümüyle ele alınarak restore edilmiş ve ziyarete açılmıştır. Büyük Konstantinus'un diktirdiği bir haçtan dolayı önceleri İstavroz Bahçeleri adıyla anılan Beylerbeyi Set Bahçeleri'nin güzelliği, bu bölgede Bizanslılar döneminden itibaren görkemli binaların yapılmasına neden olmuştur. Bölge şimdiki adını Sultan
III Murat döneminde (1574-1595) Rumeli Beylerbeyi olan Mehmet Paşa'nın buradaki yalısından almaktadır. Çeşitli dönemlerin yapılarından sonra II. Mahmut döneminde yapılan ahşap sarayın yanmasıyla Sultan Abdülaziz, burada 1861-1865 yılları arasında bugünkü sarayı yaptırmıştır. Mimarı Serkis Balyan'dır ve yapımında beş bin işçi çalıştığı bilinmektedir.
Yazlık saray olması nedeniyle sürekli oturulmayan Beylerbeyi Sarayı genellikle yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkanlarının ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugenie bunlardan bazılarıdır. Sultan
II. Abdülhamit de ömrünün son altı yılını bu sarayda geçirmiş ve burada ölmüştür (1918).
s219atmb
s220atmb
Beylerbeyi Sarayı'nın üst set bahçeleri, havuzu ve Sarı Köşk(üstte). Sarayın dış cephe ayrıntısı ve Yalı Köşklerinden biri ile Selamlık Girişi'nden görüntüler.
s220btmb
s220ctmb
s220dtmb
Beylerbeyi Sarayı'ndan görünümler. Set bahçeleri içerisindeki Büyük Havuz ve Mermer köşk ile Sarayın ana yapısındaki dış cephe süslemeleri. Boğaz'dan Beylerbeyi Sarayı'nın görünümü
s221a
s221b
s221c

s221e
s221ftmb

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
20 Ekim 2006       Mesaj #3
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Küçüksu Kasrı
s232a

17.
Yüzyıldan başlayarak çeşitli kaynaklarda "Bağçe-i Göksu" adıyla anılan hasbahçenin (bugün Küçüksu Çayırı'nın bulunduğu alan) eşsiz doğal güzellikleriyle ilk olarak Sultan IV. Murat'ın (1623-1640) ilgisini çektiği ve 18. yüzyıl başlarında bu çevrede ilk yapılaşmaların görüldüğü bilinmektedir. Sultan I. Mahmut (1730-1754) bu hasbahçenin deniz kıyısına iki katlı ve ahşap bir saray yaptırmış, bu yapı III. Selim (1789-1807) dönemlerinde onarılarak kullanılmış, Sultan AbdülmecitAbdülaziz döneminde (1861-1876) elden geçirilmiş, zaman zaman çeşitli onarımlar görerek günümüze kadar ulaşmış, ancak bu arada eski saraylardan kalan ve çeşitli işlevlerdeki eklentileri- ni kaybetmiştir.

s233atmb s234atmb
dönemindeyse (1839-1861) padişahın emriyle yıktırılmış ve yerine bugünkü kargir yapı inşa edilmiştir. 1857 yılında hizmete giren yeni Küçüksu Kasrı'nın mimarı Nikoğos Balyan Kalfa'dır. Bodrumu ile birlikte üç katlı olan yapının bodrum katı mutfak, kiler ve hizmetçi odalarına ayrılmış, öbür katlarsa bir orta mekâna açılan dört oda biçiminde düzenlenmiştir. Dinlenme ve av için kullanılan, bir "biniş kasrı" niteliğindeki bu yapı Sultan Küçüksu Kasrından bir iç görünüm (üstte)Kasrın denizden görünüşü ve iç mekanda Sultan Abdülmecit'in tuğrası.

s234btmb
s234ctmb
Kabartmalarla süslü, hareketli deniz cephesinde, bu cepheye yaslanmış şadırvanlı küçük havuzunda ve merdivenlerinde çeşitli batılı süsleme motifleri kullanılmış, iç mekânları değerli eşyalar ve sanat eserleriyle bezenmiştir.
s235atmb
Küçüksu Kasrı'nın dış cephe süslemelerinin görünümü Alçı kabartma ve kalem işi süslemeli tavanları, birbirinden farklı renk ve biçimde, kıymetli İtalyan mermerleriyle yapılmış şömineleri, ince işçilikli parkeleri, çeşitli Avrupa üsluplarındaki mobilyaları, Sultan Abdülmecit tuğralı aynaları, kristal avize ve şamdanları, çoğunluğu Hereke yapımı halı ve seccadeleri, değerli tablolarıyla eşsiz bir sanat müzesi niteliğine bürünen Küçüksu Kasrı, Cumhuriyet döneminde bir süre devlet konukevi olarak kullanılmış, daha sonra da bir müze-saray olarak ziyarete açılmıştır. Yakın çevresi ise, geçmişteki özelliklerine uygun biçimde yeniden düzenlenerek Küçüksu Kasrı'nın özel durumu daha güçlü biçimde vurgulanacaktır. İnce işçilikli mermer şömineleri ve aynalarıyla Küçüksu Kasrı ve dekoratif Bahçe Kapısı.
s236atmb
s236btmb
s236ctmb
s237atmb

Küçüksu Kasrı'ndan iç görünümler ve deniz cephesinden barok merdivenli girişi.

s237btmb
s237ctmb

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
20 Ekim 2006       Mesaj #4
arwen - avatarı
Ziyaretçi
TOPKAPI SARAYI


Topkapı Sarayı, dünyada günümüze gelebilmiş sarayların en eskisi ve genişidir. Atatürk’ün emri ile 1924 yılından beri müze olarak kullanılmaktadır. Konumu Haliç’i, Boğaziçi’ni ve Marmara denizi gören, İstanbul’un ilk kuruluş yeri olan bilinen akropol tepesidir. Tarihi İstanbul üçgen yarımadasının en uç noktasında, 5 km.yi bulan surlarla çevrili, 700.000 m2 özel araziye sahip bir komplekstir.


TARİHİ

İstanbul’un fethini 1453’te gerçekleştiren genç Fatih Sultan Mehmet, Devlet tahtını bu şehre taşımıştı. Kurduğu ilk saray şehrin ortasında bulunmaktaydı. 1470’lerde yaptırdığı ikinci saraya, önceleri yeni saray, yakın tarihlerden beri de Topkapı Sarayı denilmektedir. Burası, tarihte bilinen diğer Türk sarayları gibi, klasik bir Türk sarayıdır. Değişik fonksiyonları olan, ağaçlarla gölgelendirilmiş, biribirini takip eden ve abidevi kapılarla ayrılmış avlulardan oluşmuştur.
Fonksiyonel yapılar bu avluların çevresine serpiştirilmiştir. Saray, kurulduğu çağdan başlayarak Sultanların yaptırdığı birçok değişiklik ve eklemelerle sürekli gelişmiştir. Sultanların 1853’te gösterişli Dolmabahçe Sarayına taşınmaları ile resmi saraylıktan çıkmış ve hızla harap olmaya yüz tutmuştu. Cumhuriyet döneminde 50 yılı aşan sürekli onarımlar Topkapı Sarayını eski sade güzelliğine kavuşturmuştur. Sarayda sergilenen müze parçalarının pek çoğu dünyada eşi-benzeri olmayan şaheserlerdir.
Saray olarak kullanıldığı devirlerdeki fonsiyonları, tarihteki diğer saraylara göre oldukça değişiktir. Burası devletin tek sahibi Sultanın resmi ikametgâhı olmakla beraber, resmi devlet işlerinin merkezi, bakanlar kurulunun toplantığı, devlet hazinesi, darphanesi ve arşivlerinin bulunduğu yerdi. Devletin en yüksek öğrenim kurumu, Sultanın ve devletin üniversitesi de sarayda bulunurdu. Osmanlı Türk Devleti'nin kalbi, beyni ve her anlamdaki tek merkezi burasıydı. Kuruluşundan epey sonra da sultanların özel haremleri de bu saraya yerleştirilmişti. Osmanlı Devleti Türklerin tarihte kurduğu 16 bağımsız devletten en uzun ömürlü ve en geniş topraklara sahip olanıdır.
622 yıl süren bu dev devlet Akdeniz’i ve Karadeniz’i çevreleyen Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında yüzyıllarca hüküm sürmüştür Değişik ırk ve değişik dinlerden pek çok ulusu idaresinde birleştirmiştir. Tarihte böylesine geniş topraklara bu kadar uzun süre hükmeden diğeri de Roma İmparatorluğudur. Osmanlı Devleti'nde 36 Sultan hüküm sürmüş ve 16. yy. başlarından itibaren, halifelik unvanı ile de, İslam dünyasının dinsel hükümranlığını üstlenmiştir. Sarayda Sultanın özel avlusunda bulunan okulda eğitimini tamamlayan yetenekli memurlar, geniş devletin yönetimi ve örgütlenmesinde büyük bir sadakatla başarı göstermişlerdir. Vezir ve sadrazamların pekçoğu bu okulun mezunları idi.
Topkapı Sarayında gün ışığı ile başlayan hayat her adımda, her durumda, büyük tören ve katı protokol kurallarına bağlı idi. Asırları bulan kökleşmiş gelenek ve göreneklere herkesin uyması şarttı. Bu husus devletin çöküş devrinde bile kati kuraldı. Batı dünyası protokol usülleri, daima bu sarayın kurallarının etkisinde kalmıştır. Topkapı Sarayının sahil köşk ve pavyonları geçen yüzyıl sonlarında tahrip olmuşlardır. Değişik çini, ağaç işleri ve mimari üslupları, Topkapı Sarayında Türk sanatının gelişmesini, üslup farklarının uyumunu en güzel şekilde gösterir.
Birinci avluda saray fırınları, darphane, muhafız alayı, odun depoları ve aşağıdaki düzlüklerde özel sebze bahçeleri yer alırdı Sarayın ilk yapısı Çinili Köşk ve Arkeoloji Müzeleri de bu avludadır. Girişi takiben solda 6. yy. Bizans eseri olan Aya İrini Müzesi yer alır.


İKİNCİ AVLU

Yalnızca sultanların at bindiği bu avluda, halktan resmi işi olanlar, özel ödeme günlerinde maaşlarını alan yeniçeri temsilcileri, elçi kabulleri ve devlet törenleri yapılırdı. 5-10 bin kişinin mevcut olabildiği törenlerde, tam bir sessizliğin hüküm sürdüğü bilinir. Sultanların katıldığı tören ve olaylarda devlet tahtı bu avlunun diğer yanındaki kapının önüne yerleştirilir ve bir saygı ifadesi olarak tüm katılanlar elleri önlerinde kavuşmuş olarak dururlardı. Avlunun sol yanında kabinenin toplandığı yönetim bölümü yer alır. Sarayın tek kulesi de buradadır. Devlet adaletinin bu divanda dağıtılmasından dolayı buraya Adalet Kulesi denilirdi. Bu kuleden bütün İstanbul ve liman gözetlenebilirdi. Kulenin tek girişi harem kısmında bulunmaktadır.Kulenin girişinde sağlı sollu olarak 2 adet mermer taş bulunur. Bu taşların içi oldukça derin olup sadece kurban bayramlarında kullanılırdı. Padişah bayram namazını tebaası ile birlikte kılar ve kurbanlarını kendi keser, kanınıda o mermer taşların içine akıtırdı.Bu iki taşın tam arasında çok dikkatli bakılmadıkça görülmesi oldukça zor içi oyuk küçük bir taş daha bulunur. Bu taş sadece cihad ilan edildiğinde asli görevini yerine getirir yani Peygamber sancağını taşırdı. Böylece tüm saray eşrafı savaşa girildiğini buradaki dikilmiş olan sancağı görünce anlardı.

Harem

Topkapı Sarayı Haremi dar uzun koridorlar, küçük iç avlular etrafına serpiştirilmiş 400 kadar odadan oluşmuştur Burası çağlar boyunca değişikliklere uğrayarak gelişmiştir. Sultanın annesi, kız, erkek kardeşleri, ailenin diğer fertleri ve geniş aileye hizmet eden cariye ve harem ağalarının bulunduğu evin özel bölümü durumunda idi Harem. Harem gezisi sultan annesine tahsis edilen bölüm ile 40 odalı kısımdan başlar. Büyük hamam ve kubbeli, geniş sultan salonu sonraki bölümlerdir. Her münasip yere çeşme ve ocak yerleştirilmiştir. Enteresan çeşmelerin aktığı havuzlu, büyük salon 16. yy. şahane çinileri ile süslü olup, III. Murat devri eseridir. Küçük kütüphane odasına ve çok enteresan meyve ve çiçek resimleri ile bezeli “yemiş odasına” salonun dip tarafından girilir. Harem turunun sonunda gezilen iki 16. yy. odası, camları güzel vitraylar ve duvarları zengin dekorla kaplıdır. Bu çift oda şehzadeye tahsis edilmiş

Silah Koleksiyonu ve Divan Odası

Sultanların kullandığı zırh ve silahlarla, saray ve ordu mensuplarının değişik çağlarda kullandıkları silahlar, diğer ülkelerden ele geçirilenlerle birlikte teşhirdedirler. Hükümet üyelerine tahsis edilmiş Divan bölümü yanında sarayın tek kulesi Adalet Kulesi yükselir. Divan toplantıları Sadrazam başkanlığında toplanan Vezirler ve katipler ile yapılırdı. Sultanlar toplantıya katılmaz ancak, duvarda harem bölümüne açılan yüksek, perde ile kapalı, Kasr-ı Adl denilen bir pencereden toplantıyı dinleyebilirlerdi. Elçi kabullerinde ziyafet sofrası bu salonda kurulurdu.burada ayrıca Orta Doğu'ya özgü silahlar da bulunmaktadır.

Mutfaklar ve Porselen Koleksiyonu

Sarayda mevcudu 12.000”i geçen Çin ve Japonporselenlerinin 2500 kadarı bu bölümde sergilenmektedir Buranın mutfak olarak kullanıldığı günlerde sayıları 1000’i geçen aşçı ve yardımcıları, sarayın değişik bölümlerine tahsis edilmiş yemekleri pişirip, gönderirlerdi. Günümüzdeki porselen teşhiri kronolojik ve modern bir sergidir. Dünyanın en zengin koleksiyonunun seçilmiş parçalarıdır. Mutfakların bir bölümü eskisi gibi muhafaza edilmiş, diğer bölümünde de İstanbul işi porselen eşya ve cam işi teşhire sunulmuştur. Ayrı bir bölümde gümüş eşya ve Avrupa porselenleri koleksiyonu yer alır. Eşsiz Çin seledonları giriş sağ salondadır. Mavi beyazlar, tek ve çok renkli porselen teşhirleri, Japon porselen salonu ile nihayetlenir. Helvahane bölümünde günlük yaşamda kullanılan madeni kapkacak, kahve takımları, tombaklar sergilenmektedir.

Üçüncü Avlu

Üçüncü avluya Bab-üs Saade denilen, Ak Hadım Ağaların kontrol altında tuttuğu, ancak özel izni olmayan hiç kimse geçemediği kapıdan, Sultanın özel avlusuna girilirdi. Saray Üniversitesi, Taht Odası, sultanın Hazine Dairesi ve Kutsal Emanetler bölümü bu kısımda yer alırdı. Sultanlar elçi kabullerini Taht Odasında yapar, yüksek devlet memurları ile de burada görüşürlerdi. Giriş karşısındaki taht odası hizmetkârları, güvenlik nedenleri ile sağır ve dilsiz kimselerden seçilirdi. Sultanın çeşitli, değişik hizmetlerini gören subay rütbeli personel aynı zamanda saray okulunun ileri gelenleriydi. Avlunun ortasında bulunan 18 yy. III. Ahmet Kütüphanesi Barok üslubunun Türk mimarisine uyumunun tipik, güzel örneğidir.

Elbiseler

Özel saray tezgâhlarında, elde yapılmış kumaşlardan dikilen elbiseler 15. yy.dan beri itina ile bohçalanıp, özel sandıklarda saklanmış olup tamamı 2500 kadardır İpek, altın ve gümüş bakır simlerle işlenmiş elbiseler yanında, Türk Sanatının şaheserleri olan Sultanların kullandığı ipek halı, özel seccade örnekleri de teşhir edilmektedir.

Hazine

Değişik yüzyıllardaki Türk mücevherat işçiliğinin şaheserleri, Uzak-Doğu, Hint ve Avrupa eserleri ile birlikte seyredenleri büyüler. Hazine Bölümü sergilemesi 2001 yılında modernize edilerek değiştirilmiştir İlave bir ücret ile gezilebilen bölümde ilk odada Osmanlı Devleti'nin değişik çağlarda kullandığı biri som altın kaplamalı diğeri benzersiz mine ve kıymetli taşlarla süslenmiş, bir diğeri abanoz ağacı ve üzerine fildişi kakma motifli, ötekisi bağa ve sedef kakmalı, kıymetli taşlarla süslü dört taht ve sultanların nadide taşlarla süslü sorguçları, iri taşlı zümrüt askıları yer alır. İkinci odada Rus-Çin-İran-Hind el işi güzel eserler, devlet madalyonları sergilenmektedir. Üçüncü salon vitrinlerini Yeşim, tutya ve neceften yapılma eşsiz eserler, bir 16 yy. merasim miğferi, her biri 48 kg som altından yapılan iki büyük şamdan süsler. Dördüncü salonda merasim kılıç ve hançerleri, takı ve yüzükler yanında Sarayın sembolü Topkapı hançeri, Kaşıkçı Elması, III Mustafa’nın süslü zırhı ve altın üzeri değerli taşlarla süslü beşik sergilenmektedir. Üçüncü odayı dördüncüye bağlayan, Boğaziçi’nin girişine ve Asya sahiline hakim şahane manzaralı bir balkon vardır.

Saat Koleksiyonu Bölümü

Çok değerli duvar ve masa saatleri, cep saatleri 16.-19. yy.lar arası tarihlenir Değişik markalar saraya hediye edilmişlerdi. Salonun en büyük saati 3.5 metre boyunda ve 1 metre eninde İngiliz malı olup, içinde bir org vardır. Cep saatleri arasında Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz’lerin portreli saatleri enteresandır. Kubbeden aşağıya sarkan kuş kafesinin altı enteresan, mineli bir saattir.

Kutsal Emanetler Bölümü

Emanetlerin sergilenmesinden önce, bölüm Taht Odası olarak kullanılmıştı Kubbeli odaların duvarları çinilerle kaplıdır Hz.Muhammed’in kılıçları, yayı ve değerli bir kutu içerisinde muhafaza edilen hırkası koleksiyonun önemli parçalarıdır. Odadaki büyük, süslü işlemeli, kubbeli kafes gümüşten mamuldür. Diğer oda vitrinlerinde Peygamberin, mührü, sakal kılları, mektup ve ayak izleri sergilenmektedir. İlk el yazma Kuranlardan birisi, Kâbe’nin anahtarları, önemli kişilerin kılıçları diğer

Sultan Portreleri Galerisi

Büyük salonda zaman, zaman değiştirilen sergiler yer alır Topkapı Sarayı Müzesinde zengin, değişik belgeler, kitaplar, minyatürler, yazı takımları gibi kıymetli eserler bulunmaktadır. Bu nadide parçalar buradaki salonda zaman içerisinde sergilenir. Salonun balkon şeklindeki galeri duvarlarında Sultanların yağlı boya tabloları bulunmaktadır ve bu tabloların tamamı yabancı ressamlar tarafından yapılmıştır. Aynı zamanda Hz.Ali nin çift başlı kılıcıda bulunmaktadır.

Dördüncü Avlu

Burada sarayın tek ahşap pavyonu, 17. yy. zengin işlemeli ve çinilerle süslü Bağdat ve Revan köşkleri ve nihayet saraya inşa edilen en son yapı olan Mecidiye Köşkü yer alır Köşkün alt katı ziyaretçilere ayrılmış lokantadır. Bağdat köşkünün önündeki teras Haliç, Galata bölümü ve Eski İstanbul’un kubbeler ve minarelerden oluşan eşsiz manzarasının birlikte seyredilebileceği en uygun yerdir. Saray yamaç bahçeleri halka tahsis edilmiş büyük bir şehir parkıdır.

511f72b348424773a099ec79699ea8a1 6590

virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
20 Ekim 2006       Mesaj #5
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Aynalıkavak Kasrı

s238a

Zengin tarihi kimliğine, İstanbul yaşamındaki özel yerine rağmen, ilk defa 4 Temmuz 1985'de ziyarete açılmış olan "Aynalıkavak Kasrı" birçok açıdan önem taşımaktadır. Ünlü gezgin Evliya Çelebi, Kasr'ın bulunduğu alanın Bizans döneminde imparatorlara ait bir bağ olduğunu söyler. Haliç kıyılarından Okmeydanı ve Kasımpaşa sırtlarına doğru gelişen bu büyük bağ ve koru İstanbul'un fethinden sonra, "Fatih Sultan Mehmet'ten başlayarak sultanların beğenisini kazanmış, Osmanlı İmparatorluk Tersanesi'nin Kasımpaşa'da kurulup gelişmeye başlamasıyla birlikte "Tersane Hasbahçesi" adını almıştır.

Ü
çyüz yıl boyunca Haliç kıyılarını süsleyen ve Aynalıkavak Kasrı olarak bilinen bu yapı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde "Aynalıkavak Kasrı" ya da "Tersane Sarayı" adıyla anılan yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek örnektir.

s239atmb
s239b
s240a

s240b

Aynalıkavak Kasrı'nın bahçesi içinden deniz cephesinin görünümü.
Sultan III.Selim tuğralı tavan dekorasyonu.
Aynalıkavak Kasrı'nın revaklı cephesinin kara yönünden görünüşü.
Sultan III.Selim'in "Beste Odası".
s241atmb
Revaklı dış cepheden bir başka görünüm.

Deniz cephesinde iki, kara cephesinde tek katlı kütlesiyle geleneksel Osmanlı mimarlığının son ve en güzel örneklerinden biri olan Aynalıkavak Kasrı bezeme açısından da çağının zevkini en iyi biçimde yansıtır.

Tersane Hasbahçesi, çeşitli dönemlerin yapılaşmaları sonucunda köşklerle, kasırlarla ve bu yapıların eklentileriyle bezenmiş, Haliç kıyısında oluşan bu yapılar grubu giderek "Tersane Sarayı" adıyla anılır olmuştur. Saray bütünü içinde yer alan ve Sultan III. Ahmet döneminde (1703-1730) yaptırıldığı sanılan Aynalıkavak Kasrı, Sultan III. Selim döneminde (1789-1807) yeniden düzenlenmiş, Sultan II. Mahmut
s241c

döneminde de (1808-1839) değişikliklere uğrayarak bugünkü görünümünü almıştır.

Özgün döşeme ve süslemeleriyle Kasr'ın iç görüntüleri.

s241b
Yapı Arz Odası'yla, Divanhane'siyle, bu mekânların duvarlarını dolaşan yazıtlarıyla, alçı şebekeli pencereleriyle, III. Selim tuğralı ve Batı yaklaşımlı iç bezemeleriyle 18'nci yüzyıl mimarlık örnekleri içinde özel bir yer tutarken, Osmanlı geleneğine uygun, sedir, mangal, kandil gibi öğeleriyle, bugün yokolmuş bir yaşama biçiminin ilginç görünümlerini sergiler. Aynalıkavak Kasrı bugün bir müze-saray olarak ziyarete açık tutulmakta ve bu yapıda beste yaptığı, müzikle uğraştığı bilinen büyük Türk bestecisi Sultan III. Selim'in anısı ışığında düzenlenen "Aynalıkavak Konserleri" ve araştırmaya yönelik konserler dizisi sürdürülmektedir. Bu konserlerin sonuncusu ise, "14. Uluslararası İstanbul Festivali" kapsamında yer almış, büyük ilgi görmüştü. Böylece, bugün ayakta kalmış bir bölümünün yapımında katkısı olan III. Selim ile de olay özdeşleştirilmiş olmakta, yaşatılması için çok özel bir müze-saray kimliği verilmektedir.
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
20 Ekim 2006       Mesaj #6
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Ihlamur Kasrı

s246a
Beşiktaş'taki "Ihlamur Kasrı ve Bahçesi" terkedildiği izlenimini veren durumdan hızla kurtarılarak 29 Kasım 1985'te ziyarete açılmış ve başta çevre halkı ve okulları olmak üzere tüm eğitim kuruluşları için yeniden düzenlenmiştir. Bugün, çevresinin gürültü ve karmaşasından kendini yüksek duvarlarla koruyan Ihlamur Kasrı çok eskilerden bu yana Ihlamur Mesiresi adıyla anılan bir dinlenme alanının içinde kurulmuş iki yapıdan oluşur. Havuzlu Ihlamur Mahalli, Muhabbet Bahçesi ve Hacı Hüseyin Bağı adlı üç bölümden meydana gelen bu dinlenme alanının, Sultan
III. Ahmet döneminde (1703-1730) bir "hasbahçe"ye dönüştürüldüğü, I. AbdülhamitIII. Selim (1789-1807) dönemlerindeki düzenlemelerden sonra XIX.'ncu yüzyılın ilk yarısında Sultan Abdülmecit'in de ilgisini çektiği bilinmektedir. Sultan burada bulunan sade bir bağ evine sık sık gelerek dinlenir, bazı konuklarını, bu arada ünlü Fransız şairi Lamartine'i burada kabul ederek görüşürdü. Daha sonra da bu sade ve küçük kasrın yerine 1849-1855 yılları arasında, bugün bulunanları yaptırdı. Yapılardan biri Merasim Köşkü (törenler için düşünülmüş ve kullanılmıştır.) öbürüyse Maiyet Köşkü (Sultanın maiyeti, kimi zaman da haremi için kullanılmıştır) adlarıyla anılmış, ikisine birden de Ihlamur Kasrı (ya da kasırları) adı verilmiştir.

s247atmb
Doğa ve tarihi çevre bütünlüğünün güzel örneklerinden Ihlamur Kasrı.
s248btmb

Merasim Kasr'ınınince işçilikli dış cephesinin ön bahçeden görünümü. Çevresindeki asırlık ağaçlar ve bahçeye serpiştirilmiş heykeller arasında Kasr pırıltılı bir görünüme sahip.

s248atmb
Merasim Köşkü, ön cephesindeki barok çizgiler taşıyan merdiveni, ilginç ve hareketli kabartmalarıyla çarpıcı bir mimari görünüme sahiptir. Osmanlı sanatında XIX. yüzyılın zevkini yansıtan motifler, kalem işi ve benzeri iç süslemelerde kullanılırken, bu bezemeler Avrupa'nın çeşitli üsluplarındaki mobilyaları ve diğer döşeme öğeleriyle de bütünleştirilmiştir. Maiyet Kasrı olarak tanınan, diğerine göre daha küçük boyutdaki yapıysa, dış süsleme açısından daha yalın olmakla birlikte benzer anlayıştadır. Bu yapının iç süslemeleri de oldukça yalın biçimde ele alınmıştır. Sultan
Abdülmecit'in genç yaşta ölümünden sonra, Sultan Abdülaziz, ağabeyinin sevdiği bu yapılara ve çevreye fazla olmamakla birlikte ilgi gösterir, meraklı olduğu horoz ve koç döğüşleriyle, güreşlerin bazılarını bu bahçede yaptırırdı. Sonraları V. Mehmet Reşat, sık sık buraya gelip dinlenmiş, onun zamanında İstanbul'u ziyaret eden konuklardan Bulgar ve Sırp Kralları 1910'da burada ağırlanmıştır.

s249atmb
Merasim ve Maiyet Kasırları ve iç mekanlarda bulunan dekoratif cam işçiliği örnekleri

s249btmb s249ctmb
Merasim Kasrı'nın iç ve dış görünümleri ile bahçe havuzu ve heykelleri
s250atmb s250btmb s250ctmb s250dtmb
Bugün onarılan Merasim Köşkü müze-saray olarak düzenlenmiş, Maiyet Köşkü ise eksikleri tamamlanarak oturma-dinlenme, bahçeyi seyretme yeri olarak tasarlanmıştır. Bahçede bulunan ve bugün lojman olarak kullanılan yapı ise, kısa bir süre sonra yeniden ele alınarak, çocukların ve gençlerin resim, heykel, müzik çalışmaları yapabilecekleri atölyelere ve sergi salonlarına dönüştürülecektir. Ay- rıca bahçedeki büyük havuz dışında diğer iki havuz ve çevresi, değişik yaş dilimlerindeki çocukların tarih, tabiat ilişkisini kurmalarını sağlayacak biçimde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu amaçla bugüne kadar toplanan tarihi taş malzeme açık havada sergilenmekte, bunlara Milli Saraylar'da sürdürülen diğer etkinlikler katılmaktadır. Bunlardan birisi de 6-10 yaş arası çocuklar için açılan, gittikçe yaygınlaşan Resim Kursları'dır. Bunu diğer sanat dallarındaki Merasim Kasrı'nın zengin görünümlü salonundan bir köşe kurslar izleyecektir.
s251atmb
Merasim Kasrı'nın zengin görünümlü salonundan bir köşe

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
20 Ekim 2006       Mesaj #7
arwen - avatarı
Ziyaretçi
YILDIZ SARAYI


Boğaziçi’ne hakim tepeler ve vadileri kaplayan geniş alan üzerine serpiştirilmiş, yüksek duvarların çevrelediği avlular içerisinde köşkler, bahçeler kompleksidir. İstanbul’un bu ikinci büyük sarayı günümüze değişik hizmetlere ayrılmış, bölünmüş durumu ile gelmiştir. Hep saray kullanımında olan 500 bin metre karelik koruda 19 yy. başlarında yapılan ilk köşkü diğerleri takip etmiş ve Sultan II. Abdülhamit’in şüpheci şahsiyeti buraları daha emniyetli kabul edince, şimdiki halinde gelişmiştir. Sultan 33 yıllık saltanatında, şehir içinde şehir gibi olan bu korunaklı sarayı resmi dairesi ve haremi olarak kullanmıştı. Geçit ve kapılarla ayrılmış avlularda köşkler, havuzlar, seralar, kuşhaneler, atölyeler ve hizmetli binaları yer alırdı. İki ana girişi yanında birer küçük ve şirin camii bulunur. Zaman içerisinde Harp Akademileri için kullanılan binalar boşaltılmış, kuzey sınırındaki askeri tesisler halen aynı maksatla kullanılmakta, diğer bölümler ise Yıldız Teknik Üniversitesi, Belediye, Milli Saraylar idaresi, İslam Tarihi Sanatları ve Kültürleri Araştırması Organizasyonuna tahsislidirler.

Saray bahçelerinin büyük bölümü eski köşkleri ve meşhur porselen fabrikası ile Yıldız Parkı adı altında halka açıktır. Sahildeki Çırağan Sarayına da buradan geçen bir köprü ile bağlantılıdır. Kompleksin en tanınan yapısı Şale Köşkü’ne de bu parktan ulaşılır. Bakımlı bahçeleri, Alpin av köşklerine benzeyen dış mimarisi, zengin mobilya, dekorasyon, halı ve büyük boyutlu seramik sobaları ile önemli bir müzedir burası. Beşiktaş’ın üst kesimlerinden Yıldız Sarayı ana girişine varılır. Giriş soldaki Muayede köşkü yeni bir müze olarak tamir ve tanzim edilmektedir. Yine sol tarafta Sultanın misafirlerini ağırladığı tek katlı Çit köşkü ve harem girişi, karşıda da görevli subayların ofisleri, Yaveran dairesi bulunur. Harem bölümündeki sera ve tiyatro türlerinin en çarpıcı örnekleridirler. Giriş sağ tarafında personel yemekhanesi iken sonradan silah koleksiyonları sergilenen bölüm, günümüzde sergi ve konserlere tahsis edilmiştir. Yıldız Sarayı Müzesi ve İstanbul Belediyesi Şehir Müzesi de buradadır. Eski marangozhane binasında 1994 yılında tesis edilen Saray müzesinde oyma ve dekorlu ahşap eserler, tahtlar, buradaki özel fabrikada imal edilmiş çeşitli porselen, sarayla ilgili dekoratif objeler sergilenmektedir. Yan taraftaki Şehir Müzesinde ise cam, porselen, gümüş eserler, İstanbul tabloları ve türünün ender örneklerinden bir 16 yy. kandili sergilenmektedir.


yC4B1ldC4B1zsarayC4B1

yC4B1ldC4B1z

s262atmb Milli Saraylar Sempozyumunun da gerçekleştirildiği görkemli tören salonu
s263atmb Tören Salonu tavan bezemesinden ayrıntılar
s263btmb
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
20 Ekim 2006       Mesaj #8
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Maslak Kasırları

s252a

M
döneminde (1808-1839) başladığı ve bu bölgenin, Sultan aslak'tan Ayazağa Köyü'ne giden yolun solundaki Haznedar Çiftliği içinde yer alan çok özel bir biçimde ele alınan Maslak Köşkleri'nin bulunduğu çevrede ilk yapılaşmaların Sultan II. MahmutII. Abdülhamit'in veliahtlığı döneminde bir av ve dinlenme yeri olarak önemini koruduğu bilinmektedir. Bu sıralarda tarih sahnesine çıkan ve bölgeye özel bir hareketlilik kazandıran Maslak Köşkleri'nin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldıkları kesin olarak bilinmemekte, ancak büyük bölümüyle Sultan Abdülaziz
s253atmb
döneminde yaptırıldıkları sanılmaktadır. Kasr-ı Hümayûn, Mabeyn-i Hümayûn ve Limonluk'u, Çadır Köşkü ve Paşalar Dairesi bu yapılar grubundan günümüze kadarayakta kalabilen bölümlerdir. Geniş bir yeşil alan ortasında yer alan Maslak Kasırlarının Genel görünümü Kasr-ı Hümayun ile Çadır Köşkü'nden çeşitli görünümler
s254atmb
s254btmb
s254ctmb
s254etmb
s255atmb
Mabeyn-i Hümayun
s256atmb

Kafeteryaolarak düzenlenen Mabeyn-i Hümayun'un içi ve buraya bağlanan Limonluk'un (yanda) görünümü.

s256btmb
s256ctmb

Kasr-ı Hümayun üst kat salonu.

s257atmb
tuOneLa - avatarı
tuOneLa
Ziyaretçi
4 Kasım 2006       Mesaj #9
tuOneLa - avatarı
Ziyaretçi
İshakPaşa Sarayı


ishakpasa011wv7
glayor - avatarı
glayor
Ziyaretçi
4 Kasım 2006       Mesaj #10
glayor - avatarı
Ziyaretçi

DOLMABAHÇE SARAYI

zulvecheynsalon2
Dolmabahçe Sarayı bugün bir ana yapı ile Veliaht Dairesi, Mefruşat ve Muhafızlar Dairesi, Hareket Köşkleri, Camlı Köşk ve diğer küçük pavyonlardan oluşmaktadır. 8 büyük salonu ve 200 odası bulunmaktadır. Dolmabahçe Sarayı’nın kara tarafında iki ana ve yedi yan, deniz tarafında ise beş kapısı vardır. Kara tarafındaki iki anıtsal kapıdan biri Hazine Kapısı diğeri Merasim (Saltanat) Kapısı'dır.
Saray bahçeleri dört bölümde düzenlenmiştir. Ana yapı resmi daire (Mabeyn-i Hümayun), Müzayede Salonu ve Hususi Daire adlarıyla anılan 3 bölümden meydana gelmiştir. Sarayın ana cephesi denize bakmaktadır. Resmi Daire iki katlıdır. Üst katında bulunan Süfera (Elçiler) Salonu, Dolmabahçe Sarayı’nın en görkemli mekanlarından biridir. Hünkar Hamamı, Resmi Daire’den Müzayede Salonu’na kadar olan alanda yer alır.

dmabeyn
Muayede Salonu, Resmi ve Hususi Dairelerin ortasında, anıtsal bir kütle olarak yükselir. Kareye yakın bir zeminin üzerinde, içeriden kubbe ile, dışarıdan ise çatıyla örtülü bir binadır. Zengin bezemelerle süslüdür.
Hususi Daire, Hünkar Dairesi ve haremden oluşmaktadır. Harem, büyük ortak mekanlar ve kapalı özel dairelerden ibaret sade bir bölümdür. Hünkar Daiesinde iki büyük salon vardır. Bunlar, törenlerin yapıldığı "Mavi Salon" ve büyük aynalarla, denize bakan geniş retası ile donanmış "Pembe Salon" lardır.
bluesalon

A. Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi
Mefruşat Dairesi "Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi" olarak, konferans, sergi, bilimsel araştırmaların yanısıra, basın ve yayın organları ile sağlıklı ve sürekli ilişkileri sürdürmek üzere, çok amaçlı bir hizmet anlayışı içinde düşünülmüş ve yeniden düzenlenmiştir. Sarayın girişinde, mimari özelliği de dikkate alınarak ele alınan Mefruşat Dairesi'nde oluşturulan Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi'nin alt katı, Konferans Salonu, Sergi Salonu, satış merkezi ve Fotoğraf Laboratuvarı, üst katı ise Basın ve Yayın Merkezi, Kitaplık, Bilimsel Araştırma ve Saray Arşivi olarak kullanıma açılmıştır.
Mefruşat Dairesi'nin önündeki avlu, ilk kez Saray'ı gezenlerin yaz ve kış oturup dinlenebilecekleri bir alan olarak düzenlenmiştir. Avlunun çevresindeki bir bölüm, gerekli onarım ve düzenlemelerle "Gösteri Salonu" olarak değerlendirilmiştir. Bu bölümde, Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanan, saray ve kasırlarımızı tanıtıcı bir program audio-visual dia gösterileri halinde sürekli ziyaretçilere sunulmaktadır. Büyük bir ilgi ve beğeniyle izlenen bu renkli gösterilerin, zaman içerisinde daha da geliştirilerek zenginleştirilmesine ve aynı gösterilerin başta Beylerbeyi Sarayı ve Maslak Kasırları olmak üzere, diğer köşk ve kasırlara da yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır. Bu arada avlunun bir bölümünde de ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, sarayın tarihi hüviyetini yansıtır bir biçimde modern bir kafeterya kurulmuştur.
crimsonroom2
Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi'nin alt katında yer alan Sergi Salonu'nda sunulan "Dünden Bugüne Osmanlı Sarayları" Sergisi, bugün ayakta kalmış, değişmiş veya yıkılmış bulunan saraylarımız konusunda belge niteliğindeki resimleri biraraya getirmekte ve böylece "Saraylar"ın bir boyutuna ışık tutmaktadır. Bugüne kadar gezenlerin büyük ilgisini çeken bu resimler ayrıca basılmış ve böylece kalıcılıkları da sağlanmıştır.
Satış Merkezi'nde ise, Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi tarafından üretilen çeşitli kartpostal, dia, videokaset, poster, rehber, kitap, broşür ve benzeri tanıtım malzemeleri satışa sunulmuş bulunmaktadır.
Kültür-Bilim-Tanıtım Merkezi'nin kurulması, yurtiçi ve yurtdışı iletişim ağının oluşturulmasıyla, bilimsel ve kültürel ağırlıklı üretimin sürekliliği sağlanmış ve böylece Milli Saraylarımız tarihimizde ilk kez kültürel birikimin zenginliğine uygun boyutta dışa açılmıştır.
Ayrıca, Saray'ın yıpranmasını önlemek, kapı önünde büyük oranda artan ziyaretçi yoğunluğunu daha sağlıklı düzenlemek, Dolmabahçe Sarayı dışındaki kültür zenginliklerimizi de vurgulamak için, Mefruşat Dairesi'nin yanısıra Saat Kulesi ve çevresindeki alan da yeniden ele alınmış, bir dizi, uygulamayla Saray'ın bütünleştirilmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır.
bluesalon2

B. Harem
Önemli bir girişim de, Dolmabahçe Sarayı "Harem" bölümünün 28 Kasım 1985 tarihinde yeniden düzenlenerek geziye açılmasıdır. Dolmabahçe Sarayı'nın yaklaşık üçte ikisini kaplayan Harem Dairesi'nin açılması, yurt içi ve yurtdışında da büyük ilgi görmüş, bu durum sarayın bütünleştirilmesi yolunda önemli bir adım olarak nitelenmiştir. Harem Dairesi'nin açılması ayrıca bugüne kadar yeterince bilinmeyen birçok ilginç ayrıntının tanınmasına neden olmuştur.

C. Cariyeler Dairesi ve Diğer Birimler
"Cariyeler Dairesi", "Gedikli Cariyeler Dairesi", "İç Hazine", "Harem Bahçesi" ve Atölyelerin kısa sürede onarılarak açılması da plânlanmıştır. Bu bölüme yeni imkânlar getirecek, "Valide Kapı"nın açılışıyla, "müze içinde müze" anlayışı buraya da yansıyacaktır.
hasbahce
D. Değerli Eşyalar Sergi Salonları
Harem Dairesi ile birlikte 28 Kasım 1985'de açılan ,"müze içinde müze" niteliğini taşıyan yerlerden birisi de "Değerli Eşyalar Sergisi Salonu"dur. Gördüğü büyük ilgi nedeniyle, kısa zamanda ikincisinin oluşturulduğu bu sergilerde, değişik bir düzenlemeye gidilmiş, çarpıcı bir görünüm elde edilmiştir. Bilindiği gibi sultanların ve yakın çevrelerinin günlük yaşamlarında ve törenlerde kullandıkları değerli eşyalar, bugüne kadar özenle saklanmaktaydı. İlk kez özel oluşturulan bir mekânda, tarihi ve anı değeri yüksek bu zengin malzemenin sınırlı bir bölümü. zaman zaman değiştirilerek, tüm yerli ve yabancı ziyaretçiler ile araştırmacıların istifadesine sunulmaktadır.
sultanrecept

Bu sergiyle birlikte, Dolmabahçe Sarayı dünyadaki benzerlerine uygun olarak değişik boyutlu bir bölüme daha kavuşmuş bulunmakta ve ayrıca müze-saray olarak çok farklı zenginliklere ulaşmaktadır. Burada sergilenen malzemede yer yer karşımıza çıkan Sultan Tuğraları ve kullanılan ilginç taşlar, Osmanlı saray yaşamının bir uzantısı olarak yeni değerlendirmeleri beklemektedir.
Günümüze ulaşabilmiş saraylarımız içinde bütünlüğünü yitirmemiş olanları azdır. Yönetim ve yaşama mekânlarını içeren saraylarımız içinde konu edilen Dolmabahçe Sarayı özel bir yer almaktadır. Bu saray bile bugün önemli parçalarını yitirmiştir. Bu nedenle, günümüze kalabilmiş her bölümünün çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Böyle bir yaklaşım ve yeni düzenlemelerle Dolmabahçe Sarayı, "müze içinde müze" birimlerine ve milli-milletlerarası sanat ve kültür etkinliklerine uygun mekânlara kavuşturulmaktadır.

E. Sarayın Kuşluğu
Aynı amaçla, Dolmabahçe Sarayı'nın "Kuşluk Bahçesi" yeniden ele alınmış, içindeki "Kuşluk" canlandırılmaya çalışılmış, "Kuşluk Köşkü" ve "Kuş Hastanesi" de bu amaçla onarılmıştır. Osmanlı saray kuşluklarından bugüne ulaşabilmiş en büyük örnek olan Dolmabahçe Sarayı Kuşluk'u, Saray'ın Sanat Galerisi'yle birlikte gezilebilen ayrı ve ilginç bir bölümüdür. Bu özgün birim bir dinlenme mekânı olarak saray bütünü içinde yer almaktadır. Zaman içinde arşiv belgelerinin de vereceği ipuçlarıyla Kuşluk eski işlevine kavuşacaktır. Bu süre içinde kuşlarla ilgili bir kitaplık oluşturulmakta, poster, kartpostal gibi tanıtım malzemesi üretilmekte, ilginç bir sürekli sergi düzenlenmekte, çocuklar bu yolla eğitilirken, büyükler de bu tarihi ve doğal zenginlik içinde dinlenme olanağı bulmaktadırlar.

F. Sanat Galerisi
Kuşluk Bahçesi'nin ve Kuşluk Binası'nın bir diğer önemi de, girişinde "Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisi"nin açılmış bulunmasıdır. Ziyaretçiler, örneği az bu Galeri'de açılan sergilerle, saraylıların zengin ve tarihi tablo kolleksiyonlarından seçkin örnekleri görme fırsatını bulmaktadırlar. Örneğin, bu Galeri'de `14. Uluslararası İstanbul Festivali' kapsamında açılmış bulunan "Osmanlı Sarayında Yabancı Ressamlar II" Sergisi daha önce açılan, "Saraylarımızdan Tablolar", "Öncü Türk Ressamlarından Bir Kesit", "Osmanlı Sarayında Yabancı Ressamlar I" sergileri büyük ilgi görmüştür. Bunları ise "Sarayda Manzara Resimleri" izleyecektir. Bu bölüm, İstanbul yaşamında özel bir yeri olan Camlı Köşk'le birlikte, her geçen gün daha da yoğun biçimde yeniden değerlendirilerek, özellikle kültür ve sanat çevrelerinin sürekli kullanımına sunulmaktadır.
Sonuç olarak, bu yeni düzenlemelerle, Türkiye'de ilk kez böyle bir bölüm yaşama katılmakta ve böylece bu konuda da bir araştırma ortamı yaratılmış bulunmaktadır.

G. Veliaht Dairesi
Dolmabahçe Sarayı "Veliaht Dairesi" ve çevresi de yeni düzenlemelere konu olan yerlerden birisidir. Mimar Sinan Üniversitesi'ne bağlı Resim ve Heykel Müzesi olarak kullanılan Veliaht Dairesi, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı tarafından tümüyle onarılmaktadır. Ayrıca Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi'nin deniz yönündeki bahçesi yeniden düzenlenmiş, düne kadar girilmez durumdaki arka bahçe ise, çok amaçlı olarak tasarlanmış bulunmaktadır. Bahçenin çevresinde yer alan "Hareket Köşkleri" özelliklerine uygun biçimde büyük bir özenle onarılmıştır. Bunlardan birinde `Resimlerde Saray, Köşk ve Kasırlar' adlı, sarayın zengin kolleksiyonlarından oluşan sürekli bir sergiye yer verilmekte, alt katı ise milli ve milletlerarası sergilere ayrılmış bulunmaktadır. Diğer köşkte ise, bu yıl, saray, köşk ve kasırlarda özgün örnekleri bulunan, tarihi özelliği olan "Isıtma ve Aydınlatma Araçları" sergilenmekte ve bu bölüm bir müze olarak değerlendirilmektedir. Böylece Veliaht Dairesi'nin arka bahçesine girenler, bahçede değişik dallarda sanat çalışmaları yapanlara ayrılmış yerleri, iki Hareket Köşkü'nde sürekli ve değişen sergileri, toplantıları, Eski Sera'da nadide bitkileri, eldeki belge ve kalıntılardan yola çıkılarak yeniden düzenlenen Yeni Sera'da dinlenme yerlerini ortada yeniden onarılmış Sünnet Odası'nı, havuzun çevresinde açık hava sergilerini, müzik çalışmalarını izleyebileceklerdir.

Benzer Konular

3 Haziran 2011 / ThinkerBeLL Turizm
8 Ocak 2017 / ThinkerBeLL Turizm
3 Ocak 2012 / ThinkerBeLL Turizm