Arama

Türlerine Göre Bina ve Yapılar - Saray

Güncelleme: 12 Ağustos 2012 Gösterim: 6.057 Cevap: 2
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Saray
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar
Dolmabahçe Sarayı, Istanbul
800pxdolmabahce

Eskiden hükümdarların ve yüksek devlet görevlilerinin oturdukları büyük yapı­lara ya da yapı topluluklarına saray adı verilirken, günümüzde sözcük anlam değiştir­miş, çeşitli kamu hizmetlerinin görüldüğü (örneğin Belediye Sarayı) ya da kültür-sanat etkinliklerinin yürütüldüğü (örneğin Kültür Sarayı) büyük yapılar için de kullanılır ol­muştur.
Hükümdarların tanrı sayıldığı ya da kutsal bir soydan geldiğine inanıldığı dönemlerde saray dinsel bir merkez özelliği kazandığı gibi, yüzyıllarca devletin yönetildiği yer olarak da işlev görmüştür. Bu özelliklere bağlı olarak ve uygarlığın gelişmesine koşut biçimde gittikçe büyümüş, ülkenin gücünün simgesi durumuna gelmiştir.
Tarihte bilinen ilk saraylar uygarlık tarihin­de önemli bir yeri olan Mezopotamya ve Mısır'da yapılmıştır. Bunların en eskisi Suri­ye'de Ugarit'teki (Ras Şamra) saraydır (İÖ 2. binyıl). Onu Mısır firavunlarının Teb'deki sa­rayları (İÖ 1500-1400) izler. Mezopotamya' daki bütün uygarlıklar saray yapımına önem vermişlerdi, ama saray mimarisindeki asıl ge­lişme Asurlular'ın en parlak döneminde (İÖ 9.-7. yüzyıllar) görüldü. Asurlular'ı izleyen dönemde Yunanistan'daki kent devletleri ile İran'daki Pers İmparatorluğu'nda da görkem­li saraylar yapıldı. Roma imparatorlarının en büyük sarayları ise Roma kentinin Palatium (bugün Palatino) Tepesi'ndeydi ve 200 yıla (İS 3-212) yayılan bir süre içinde yapılmıştı. Ortaçağın iki güçlü devletinden Bizans'ın Konstantinopolis'te (bugün İstanbul), Sasaniler'in de Ktesiphon'da büyük sarayları vardı. Feodal bir yapının egemen olduğu ortaçağ Avrupa'sında prenslerin sarayları daha çok yüksek tepelere yapılmış, kale görünümünde­ki korunaklı yapılardı. Avrupa'daki saraylar ancak ortaçağdan sonra geniş bahçelerin orta­sında, genellikle büyük tek yapılar biçiminde inşa edilmeye başlandı.
Tarihöncesi dönemlerden ortaçağa uzanan zaman dilimi süresince birçok uygarlığın doğ­duğu yer olma özelliği taşıyan Anadolu'da da birçok saray kalıntısı vardır. En eskilerden biri Truva kazılarında ortaya çıkarılmıştır. Önemli bir saray kalıntısı da Beycesultan'da (Denizli) bulunmaktadır. Ayrıca Kültepe'de (Kayseri), Hititler'in başkenti Hattuşaş (Bo­ğazköy) ve Alacahöyük'te, Geç Hitit Devletleri'nin önemli merkezleri olan Karkamış, Zincirli ve Sakçagözü'nde, Doğu Anadolu'da büyük bir uygarlık yaratmış olan Urartular'ın (İÖ 9.-6. yüzyıllar) mimarlıktaki ustalıklarını gösteren Çavuştepe ve Altıntepe ile Frigler'in merkezi Gordion'da da saray kalıntılarına rastlanmıştır.
Türkler yüzyıllar boyu göçebe bir yaşam sürdüklerinden hükümdarlar da büyük çadır­larda yaşardı. Toprağa bağlandıkları ilk dö­nemlerde de pek çok yapı gibi saraylar da ahşaptı. Bu yüzden hiçbiri günümüze ulaşa­mamıştır. Türkler gibi göçebe bir Asya kavmi olan Moğollar egemenliklerini Avrupa sınırı­na kadar yaydıkları dönemlerde bile sık sık merkez değiştirmişler, bu yüzden kalıcı yapı­lar yapmamışlardı. Moğollar'da ilginç olan özellik hükümdarın oturduğu kente Saray adı vermeleridir.
İslam dünyasındaki en eski saray Emeviler' den (661-750) kalan Mşatta Sarayfdır. Emeviler'i izleyen Abbasiler de (750-1258) merkez edindikleri Bağdat'ı görkemli saraylarla do­natmışlardı. Yalnız hükümdarların değil, Ber-mekiler gibi ünlü vezir ailelerinin de büyük sarayları vardı. Buradaki yaşam Birbir Gece Masallarına konu olmuştur. Eyyubi (1171-1252) ve Memlûk (1250-1517) saraylarından ise ancak küçük parçalar günümüze ulaşabil­miştir. İslam dünyasında özellikle bezemele-riyle bugün bile hayranlık uyandıran en önemli saray Müslümanlar'ın İspanya'daki egemenliklerinin son dönemini oluşturan Nasriler zamanından (1232-1492) kalma Gra-nada'daki (Gırnata) Elhamra Sarayı'dır.
İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı-lar ile Gazneliler'den bazı saray kalıntıları günümüze ulaşmıştır. Büyük Selçuklular'ın Merv'deki (İran'da) saraylarının ise oldukça büyük bir yapı olduğu bilinmektedir. Asya'da daha sonra kurulmuş İslam devletlerinden Timurlular'ın Keş kentinde, Safeviler'in İsfa­han'da ve Hint-Türk İmparatorluğu'nun Del­hi başta olmak üzere Hindistan'ın birçok kentinde yaptırdıkları sarayların önemli bölü­mü bugün de ayaktadır.
Türkler'in Anadolu'da kurdukları ilk bü­yük devlet olan Anadolu Selçuklu Devleti'n-den ancak merkez Konya'daki Alaeddin Köş­kü, Kayseri'deki Keykubadiye Sarayı ve Bey­şehir'deki Kubadabad Sarayı'nın kalıntıları günümüze ulaşmıştır. Anadolu Beylikleri dö­neminden ise hemen hiçbir şey kalmamıştır.
Osmanlılar'ın ilk sarayı Orhan Gazi'nin (1324-61) Bursa Kalesi'nde yaptırdığı Bey Sarayı'ydı. I. Murad (1361-89) başkenti Edir­ne'ye taşıyınca burada Kavak Sarayı olarak bilinen sarayı yaptırdı. II. Murad (1421-51) ise Tunca Irmağı kıyısında yeni bir saray yaptırarak burada oturdu. Başkentin İstan­bul'a taşınmasından sonra acemi oğlanlarının eğitimi için kullanılan bu saray zaman zaman Edirne'ye gelen padişahların konaklama yeri olduğu gibi, bazı padişahlar (örneğin IV. Mehmed) uzun süre bu sarayda kaldı. II. Mustafa'nın tahttan indirilmesine yol açan kanlı olaydan (1703) sonra terk edilen Edirne Sarayı zamanla yıkıma uğradı.
Osmanlılar'ın İstanbul'u merkez edinme­sinden sonra Fatih Sultan Mehmed ilk sarayı bugün İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu Beyazıt'taki alanda yaptırmıştı. Daha sonra Bizans imparatorlarının sarayları­nın bulunduğu Sultanahmet Meydanı'ndan Sarayburnu'na uzanan geniş alanda yeni bir saray yaptırınca Beyazıt'taki saray Eski Saray olarak anıldı ve burası ölen ya da tahttan indirilen padişahların ailesine ayrıldı. Osman­lılarca Yeni Saray, günümüzde ise Topkapı Sarayı olarak adlandırılan saray başlangıçta birkaç yapıdan oluşurken hemen her padişa­hın yaptırdığı ekler ya da yeni yapılarla genişleyerek bugünkü durumunu aldı. Os­manlılar döneminde sadrazamlar da saray olarak anılan büyük yapılarda oturdukları gibi (bunlardan yalnızca Sultanahmet'teki İb­rahim Paşa Sarayı'nın bir bölümü günümüze gelmiştir) 18. yüzyılda Lale Devri'nden başla­yarak Boğaziçi ve Haliç kıyılarında padişah ailesi için birçok sahilsaray yapıldı. Bu saray­ların hepsi ahşap olduklarından ortadan kalk­mıştır. 19. yüzyılda bunların yerlerine yapılan kagir saraylardan bir bölümü (Beşiktaş-Ortaköy arasındaki Fer'iye sarayları, Çırağan Sarayı, Beylerbeyi Sarayı) ayaktadır.
19. yüzyılda hız kazanan Batılılaşma hare­ketine koşut olarak sarayın yönetim merkezi olma işlevini yavaş yavaş yitirmesi, mimarlık anlayışının ve yaşam biçiminin değişmeye başlamasıyla Topkapı Sarayı'nın bu yenileş­meye uyum sağlayacak bir yapı olmadığı da belirgin biçimde ortaya çıktı. Abdülmecid (1839-61) yeni yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı'nda oturmaya başladı. II. Abdülhamid (1876-1909) ise birçok yapıdan oluşan Yıldız Sarayı'nı yeğledi. (Ayrıca bak. Dolmabahçe Sarayı; Topkapı Sarayı.)

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
12 Ağustos 2012       Mesaj #2
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Saray
MsXLabs.Org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar

Beylerbeyi Sarayı
beylerbeyi saray
Büyük, görkemli yapı. Esas olarak hükümdarların oturduğu büyük yapı anlamına gelir. Sözcük, Roma imparatorlarının saraylarını kurdukları Roma'daki Palatium Tepesi'nden türetilmiştir. Daha sonra İngiltere, Fransa ve İspanya'da piskoposluk ve başpiskoposluk yapılarına da saray dendi. Zaman geçtikçe de sözcüğün anlamı, ister kamu ister özel olsun, bütün büyük ve görkemli yapıları kapsayacak biçimde genişledi (örneğin adalet sarayı, sergi sarayı vb.). Bilinen en eski saray, Teb'deki Karnak Tapınağı'nın arkasında III. Tutmosis (hükümdarlığı İ.Ö. 1504-1450) tarafından yaptırılmıştır. Teb'de ayrıca III. Amenofis (hükümdarlığı yaklaşık olarak İ.Ö. 1417-1379) tarafından yaptırılmış bir sarayın da kalıntıları bulunmaktadır. Daha büyük saraylar Nemrut'ta, Ninova'da ve Asur'daki Horsabad'da kuruldu. Horsabad'da II. Sargon'un (hükümdarlığı İ.Ö. 721-705) sarayı Dur-Şarrukin 100.000 m2'den daha geniş bir alanı kaplıyor; iki büyük merkezî avlu çevresinde yer almış düzensiz bir çok oda ve küçük avlulardan meydana geliyordu. Plânları simetrik olan eski Babil saraylarında, yan yana sıralanmış oda grupları koridorla birbirine bağlanıyordu. İ.Ö. 6., 5. ve 4. yüzyıllarda Persopolis ve Sus'ta Pers kralları I. Darius, I. Kserkhes ve III. Artakserkses'e ait çok büyük saraylar yapıldı. Bu saraylar çift merdivenle çıkılan geniş bir platform üzerine inşa edilmişti. Bütün bu doğu sarayları hem ikametgâh olarak, hem de idarî ve dinî işlerde kullanılırdı. Knossos ve Phaistos'taki (iki eski Girit kenti) birkaç katlı Girit sarayları da aynı biçimde kullanıldılar. İ.S. 3-212 yılları arasında Roma imparatorları Augustus,Tiberius, Caligula, Septimus, Severus vd. tarafından yaptırılmış görkemli saraylar, Platium Tepesi'nde 90.000 m2'den daha fazla yer kaplıyordu. Bunların kalıntıları günümüzde de durmaktadır.

En görkemli Roma saraylarından biri de Diocletianus'un Split'te (Yugoslavya) yaptırdığı saraydır. Bizans'taki Kutsal Saray; kiliseler, okullar ve ikametgâhlardan oluşmuş 300.000 m2'lik bir külliyeydi. Orta Çağ'da saray inşaatı azaldı. Saraylar ancak Rönesans ile birlikte yeniden önem kazandı. Rönesans İtalyası'nda her prensin bir "plazza"sı vardı. (Örneğin Floransa'daki Pitti Sarayı ve Venedik'te Büyük Kanal boyunca uzanan birçok görkemli saray). Avrupa'nın ünlü sarayları arasında İspanya'da Madrid'in dışındaki El Escorial, Granada'daki Elhamra, Sevilla'daki Alkazar; Londra'daki Buckingham, St. James's, Whitehall; Fransa'da Louvre, Versailles, Tuileries vb. sayılabilir. İslâm saraylarının en ünlüleri ise Şam'daki Mşatta Sarayı, Kurtuba'daki Medinetüz Zehra Sarayı (ikisi de Emevîler tarafından yaptırılmıştır). İran'daki Ali Kapı, Çihilsütun ve Heşt Bihişt (Sekiz Cennet) saraylarıdır. Türkler saray yapmayı başka uluslardan öğrendiler. Selçuk sarayları küçük ve gösterişsizdi. Osmanlıların ilk sarayını Orhan Bey, Bursa'da yaptırdı. Beyazsaray denilen ve I. Murat döneminde tamamlanan bu yapı Timur tarafından bütünüyle ortadan kaldırıldı. Daha sonra II. Mehmet (Fatih) tarafından Edirne'de Yeni Saray adıyla bir saray yaptırıldı. Osmanlıların İstanbul'da yaptırdıkları ilk saray ise Beyazıt'ta, bugün Üniversite'nin olduğu yerde bulunuyordu ve ahşaptı. İkinci Yeni Saray, Topkapı Sarayı'nın ilk çekirdeği olarak Sarayburnu'nda kuruldu. Topkapı Sarayı daha sonra çeşitli zamanlarda yapılan eklentilerle genişledi. Dolmabahçe Sarayı Abdülmecit tarafından, barok ve Rönesans üslupları karışımında inşa ettirildi. Beylerbeyi Sarayı'nı Abdülaziz yaptırdı. Yıldız Sarayı'nın yapımına ise Abdülaziz devrinde başlandı ve Abdülhamit zamanında bir kısım eklerle genişletildi.
Sen sadece aynasin...
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
12 Ağustos 2012       Mesaj #3
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Saray
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Saray , hükümdarların veya dinî liderlerin ikâmet ettiği büyük ve gösterişli yapı.Günümüzde zaman zaman otel veya kamu hizmetinde kullanılan bazı büyük yapıları tanımlamakta da kullanılır.

800px Regaleira1
Mimar Luigi Mannini tarafından 1904–1910 yılları arasında inça edilen Portekiz'deki Regaleira Sarayı.

Etimoloji
Saray sözcüğü Türkçeye Farsça seray sözcüğünden geçmiştir. Saray sözcüğünün Batılı dillerdeki karşılığı olan ve Türkçeye Fransızcadan geçen palas sözcüğü de Türkçede zaman zaman otel vb. büyük ve gösterişli yapıları tanımlamak için kullanılır. Palas sözcüğünün kökeni Roma'daki Palatino Tepesi'ne dayanır. Roma imparatorları, ikâmetgâhlarını bu tepe üzerine inşa ederlerdi.

Tarihçe

Yapımları çok masraflı olan, çok fazla insan ve hayvan gücü gerektiren saraylar; tarih boyunca hükümdarların zenginliğinin, gücünün ve bulundukları bölgenin gelişmişliğinin bir simgesi olmuşlardır. Bu nedenle arkeologların en çok ilgi gösterdiği yapılardandır.
Bilinen en eski saraylar Teb şehrinde Mısır firavunları III. Thutmose (saltanat: MÖ 1504-1450) ve III. Amenhotep (saltanat: MÖ 1417-1379) tarafından yaptırılanlardır.Özellikle Amenhotep'in dikdörtgen bahçesi duvarlarla çevrili, labirentlerle birbirlerine bağlı ufak ve karanlık odalardan oluşan sarayının benzerlerine sonraki dönemlerde Doğu medeniyetlerinde de rastlanır. Asur'daki Nimrūd, Nineveh ve Khorsabad'da Mısır'dakilerden çok daha büyük saraylar inşa edildi. Örneğin II. Sargon'un sarayı (saltanat: MÖ 721-705) 9 hektar genişliğindeki bir platform üzerinde kurulu idi. İki sıra duvarla korunan yapının merkezinde devâsa iki salon vardı ve bunların çevresinde dağınık olarak yerleştirilmiş odalar ve salonlar bulunuyordu.
Asurlular milattan önce 9-7. yüzyıllarda saray mimarisini önemli ölçüde geliştirmiş ve bu dönemden sonra saray kültürü Yunanistan üzerinden Roma ve tüm Avrupa’ya yayılmıştır.
Hükümdarların tanrısal kişilikler olduğuna inanılan dönemlerde saray, dinsel bir merkez niteliği kazanmış ve her dönemde ülke gücünün bir simgesi olmuştur. Bu simgelem, günümüz ülkelerinin devlet başkanlığı konutları ve bakanlık hizmet binalarında da görülebilmektedir.

Türk kültüründe saray

Türkler tarihte yerleşik yaşama geçmenin, kendilerinin sonu olacağını düşünmüşlerdir ve sürdürdükleri göçebe yaşamdan dolayı hükümdarlar da sarayda değil, çadırda yaşamıştır. Yerleşik yaşama geçildiğinde saray dahil olmak üzere tüm yapılarda sadece ahşap kullanılmış ve bu nedenle Türk kültüründeki ilk saraylar günümüze kadar ulaşamamıştır. Anadolu Beylikleri döneminden saraylara dair pek bir iz bulunamamış, Anadolu Selçuklu Devleti’nden birkaç kalıntı günümüze ulaşmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda saray ve saray kültürü özellikle önem kazanmış, hatta 19. yüzyılda batılılaşma hareketinin yönetimde saray-merkezliliği yavaşça kaldırması ve yaşam düzeninin değişmeye başlaması üzerine yeni saraylar inşa edilmiştir.
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

10 Mart 2009 / ThinkerBeLL Taslak Konular
10 Ağustos 2012 / ThinkerBeLL Mimarlık
31 Ağustos 2012 / Daisy-BT Mimarlık
5 Haziran 2013 / Mira Mimarlık