Arama

Yapı Elemanları - Merdiven

Güncelleme: 9 Nisan 2015 Gösterim: 9.382 Cevap: 2
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
28 Ekim 2010       Mesaj #1
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Merdiven
Sponsorlu Bağlantılar

Farklı yüksekliklerdeki 2 katı birbirine bir dizi basamakla birbirine bağlayan, birleştiren yapı öğesine merdiven adı verilir.

İlk merdivenlerin, Çin'de Dai Shan Dağı'na çıkan yolda, granite oyulan basamaklarla yapıldığı bilinmektedir. İlk merdivenlerin genelde iki duvar arasına yapıldıkları görülmektedir. Eski Mısır'da, tapınak kapılarını koruyan ve M. Ö. 2000 dolaylarında yapılan kulelerde bu tür merdivenlere rastlanmaktadır. Girit'teki Knossos ve Phaistos saraylarında da merdiven kullanılmıştır. M. Ö. 9. ya da 8. yy. da yapıldığı sanılan Asur ziguratlarının dıştan çıkan merdivenleri vardır. İran'daki Persopolis Sarayı'nın terasına (M. Ö. 6. yy.) ikili bir merdivenle çıkılır. Romalılar, büyük bir ustalıkla merdivenlerini anıtsal biçimlerde inşa etmişlerdir.

Rönesans'ta merdivenler fazla önemsenmemiş, yapıların iç bölümlerinde gözden uzak yerlerde düzenlenmiştir. Ama onu izleyen Barok dönemde, merdiven çok önemli bir yapı öğesi haline gelmiştir. Yapıların giriş hollerine, hatta dış cephelerine dönerek çıkan, iki, üç sahanlıklı, süslü merdivenler yapılmıştır. Cesur eğrilerin, görkemli dönüşlerin yapılmasına olanak veren çelik ve betonarmenin kullanılmaya başlaması çağdaş merdiven tasarımını etkilemiştir.

Merdivenler, ahşap, taş ya da mermer, demir ya da çelik gibi malzemelerle yapılır

Merdivenin üstüne basılan yüzüne basamak, karşıdan görünen düşey yüzüne de rıht denir. Basamakların saplandığı yan kirişlere limon kiriş adı verilir ve merdiven korkuluğunu oluşturan çubuklar bu kirişten ya da doğrudan basamakların ucundan çıkar. Korkuluğun üstü boyunca merdiven eğimine koşut olarak uzanan çubuğa ise küpeşte adı verilir. Küpeşteler, ahşap, metal ya da plastikten yapılır.

Merdivenler tek ya da çok kollu olabilir. Konutlarda yaklaşık 3 m. yükseklikte iki kat arasını çıkan merdivenler genellikle iki kollu olarak yapılır. İki kol arasındaki düzlüğe ana sahanlık, katlardakine kat sahanlığı adı verilir. Yerden kazanmak ya da tasarım uygun olduğunda dönel merdiven de kullanılır. Dönel merdivenin genellikle sahanlığı olmaz. Merdivenin içine yerleştiği mekana merdiven boşluğu, evi ya da yuvası denir. Dönel merdivenin ortasındaki, kollu merdivenin kolları arasındaki boşluğa da merdiven kovası adı verilir.

Ad:  merdiven_14.jpg
Gösterim: 1336
Boyut:  87.9 KB

Ad:  merdiven1.jpg
Gösterim: 1119
Boyut:  51.0 KB

Ad:  merdiven-elamanlari.jpg
Gösterim: 2194
Boyut:  71.7 KB

Kaynak: Ana Britannica, MsXLabs

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Daisy-BT; 28 Ekim 2010 17:13
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
28 Ekim 2010       Mesaj #2
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Merdivenli Yollar, Yokuşlar Bir Kent Gerçeği İse Eğer
Sponsorlu Bağlantılar

İstanbul’un pek çok sıfatı, tanımı vardır, ama en çok “Yedi tepeli şehir” denir. Ama kimse de sormaz “Nerededir bu tepeler?” diye…
İstanbul için en fazla kullanılmış olan bu söz belirtelim ki daha çok tarihi İstanbul’u, tarihi merkezi ya da henüz büyüklük olarak tanımlarını yitirmemiş asıl İstanbul’u ifade etmektedir. İstanbul’un kendine has coğrafyası ve topografyası şehrin yollarını dik yokuşlar ve yokuşların da kurtarmadığı noktada merdivenli yollara bırakmıştır. Bu manada İstanbullu olmak özellikle geçmişte biraz da bu yokuşları ve merdivenleri inip çıkmak anlamına da geliyordu.
Bu gözlemimizde biraz daha göz atalım istiyoruz İstanbul’un merdivenli yollarına.

Tarihi merdivenler, yokuşlar
İstanbul’un çok bilinen Yüksek Kaldırım, Kamondo Merdivenleri, Bayıldım Yokuşu, Kazancı Yokuşu, Şişhane Yokuşu, Mahmutpaşa Yokuşu, Bab-ı Ali Yokuşu, Serencebey Yokuşu, Aşiyan Yokuşu… gibi öne çıkmış yokuş ve merdivenli yollarının dışında birçok merdiveni ve yokuşu var. Mesela Beyoğlu bölgesinde 150 kadar merdivenli yol var.



Ad:  merdivenn-1.jpg
Gösterim: 912
Boyut:  65.7 KB

İstanbul’un merdivenli yollarıyla ilgili olarak bu isimle hemen bulunabilen tek bir kaynak var. Cahit Kayra’nın “İstanbul’un Yokuş ve Merdivenleri” isimli bu eser, Sel Yayıncılık’tan 2009’da yeni bir baskıyla okuyucularının karşısına çıkmış. İlk baskısı 1991’de olmuş kitabın. Cahit Kayra aslında bir Bakan; 1973 de milletvekili seçilmiş, Ecevit Hükümeti’nde 1974’te Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olmuş bir siyasetçi. Çeşitli mesleki kitaplarının yanı sıra Bodrum Üzerine Çeşitlemeler, Eski İstanbul’un Eski Haritaları, İstanbul: Zamanlar ve Mekanlar gibi eserleri de var.
Cahit Kayra “Ben İstanbul’un dağınık, ilkel ve sevecen mantığını severim. Batının cetvelle çizilmiş, simetrik yolları bana güçten, zenginlikten başka bir şey anlatmaz. O ruhsuz düzen içinde, yalnız, tek başıma, vahşi bir ortamda yolumu arayan ve bulamayan bir insan gibi duyumsarım kendimi. Hayal kuramam oralarda.” diyor. Bir anlamda İstanbul’un topografya ile birleşen dokusunu, süreç içinde meydana gelen yerleşmelerin yollarını ve yokuşlarını tanımlıyor.
Cahit Kayra yine değerlendirmelerinde, “İstanbul inişli yokuşlu yollarıyla, bir büyük caddeden bir başkasına uzanan yokuşları ya da bir yolun başladığı yerden yamaçlara tırmanan merdivenleriyle bir bahçe halısı gibidir. Batının sanayi canavarlarının övgüsünü yansıtan geniş, bir ucundan öteki ucu görülen caddeleri bana korku verir. Ben yokuşsuz, merdivensiz bir dünyada, her yanı düzenli bir kentte, kendimi oraya hapsedilmiş gibi duyumsarım. İstanbul’da ise özgürüm.” demek suretiyle İstanbul’daki bu dokuya övgüler sıralıyor.


Ad:  merdiven-2.jpg
Gösterim: 921
Boyut:  262.5 KB

Merdiven 40′a dayanır!..
Şair Sunay Akın’dan İstanbul’un merdivenlerine dair hem tanımlama hem betimleme tadındaki şu bölümü sizlerle paylaşmak istiyoruz.



“Merdiven bir kurtarıcıdır her şeyden önce. Öyle olmasaydı, üstlerinde merdiven taşıyan kırmızı renkli arabalara, trafikte geçiş önceliği tanınır mıydı? Harfler ile çıkarız sözcüklerin katına. Oradan da tümcelere… Bu yüzdendir ki, bir merdiven görünümündedir, ‘Harf’ sözcüğünün ilk harfi. Bir oyun alanıdır merdiven. Efendim, basamakları geniş olanlar için bu düşüncemin doğru olduğunu mu söylüyorsunuz!?. Ama ben, basamaktan değil, tırabzandan söz etmek istiyorum. Tırabzan ki, kaydırağıdır, annelerinin oyun parkına götürmediği çocukların… Ve tahta bir merdiven kızak oluverir çocukların altında, karlı bir kış gününde. Tırabzandan kayan çocuk neşe içinde gülümserken, yanından hızla geçtiği adam, üç-dört basamakta bir durmakta ve soluklanmaktadır. Ne de olsa çocuk, merdiven dayamamıştır yaşlılığa. Merdiven dayamak!.. Bir insanın yaşı sorulduğunda yanıt olarak kullanılır bu deyim: ‘Ellisine merdiven dayadım’… Yirmisine merdiven dayadım, denmez oysa. Ya da, otuzuna!.. Kırk!.. Evet, kırk yaştır, merdiven dayamak deyiminin kullanıldığı alt sınır. Türkçe deyimlerin güzelliğine borçlu olduğumuz şiirlerden biri de, Ahmet Haşim’in ‘Merdiven’ adlı şiiridir: ‘Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak’ Son basamağında ölüme çıkılan tek merdiven idam sehpasınınkidir. Amerika’nın Leavenworth hapishanesindeki bir mahkum, kaldığı tek kişilik hücrenin penceresinden kendisi için kurulan idam sehpasının yapılışını seyreder. Marangozun birkaç basamaklı merdivenin tırabzanını büyük bir itinayla zımparaladığını görünce de sorar: ‘Bunu neden yapıyorsun?’ Marangoz alaycı bir şekilde gülümser: ‘Eline kıymık batmasın diye’… Annesinin çabası sonucu cumhurbaşkanı tarafından affedilen mahkumun adı Robert Stroud’dur. Ama siz onu ‘Alcatraz Kuşçusu’ olarak tanırsınız.
“Merdivenli sokakları olan kentleri severim. Çocukluğum Trabzon’un ‘Merdivenli Sokağı’nda geçti ne de olsa. Ne de güzel sokak adları var İstanbul’un: Merdiven Sokağı, Merdiven Yokuşu, Merdivenli Bayır, Merdivenli Çeşme, Merdivenli Hamam Çıkmazı… Kocaman bir kasabaya dönüşen İstanbul’un ‘Merdivenköy’ü bile vardır. Ama, eski İstanbul kartpostallarında gördüğümüz Yüksek Kaldırım’ın basamakları, dar bir şerit halinde, otomobillere açılan yolun iki yanına sıkışıp kalmıştır… Rıfat Ilgaz, çantası dolu olarak Yüksek Kaldırım’ı çıkan postacı İlhami Efendi’yi anlatır ‘Bu Merdivenlerden’ adlı şiirinde: Bir düşün, ne demiş Haşim Amcan, Vermiş de tatar böreğini gövdeye, Ağır ağır çıkacaksın demiş, bu merdivenlerden, Böyle soluk soluğa değil! Rıfat Hoca’nın, dizelerinde Ahmet Haşim’i alaya aldığı şiirinin yanı sıra, İrlandalı yazar Bernard Shaw’un da, Hollywood filmlerini eleştirirken merdiven kullandığı görülür: ‘Hollywood’da bir filmin yüzde doksan beşi, merdivenlere tırmanıp inmekten ya da arabalara girip çıkmaktan oluşuyor. Oyunlarım, onların çok ilgi duyduğu merdivenlerde geçmiyor. Böyle olunca da, sinema sanatından anlamadığım söyleniyor.’
Merdiven çıkarken bir başkasının önüne geçmek uğursuzluktur. Merdiven altından geçmeye kalkışmak da öyle!.. Bunun nedeni, merdivenlerin Tanrılara uzanan yollar olduğu inancıdır. Bu inançlar günümüzde varlıklarını sürdürseler de, basamakların tahtadan yapılması inancı terk edilmiştir. Demirden basamak yapılmaz. Tanrılar, yeraltından maden çalan insanlara kızabilir ne de olsa!.. ‘Maazallah’ deyip, kulağımızı çekerek tahtaya vurmalı üç kere. Ne asansör, ne de ‘yürüyen’lileri pabucunu dama atabilmiştir merdivenin!.. Daha doğrusu atmıştır da, o kendisini duvara dayayıp çıkıp almıştır her seferinde. Merdiven, güvenilir dostlarından biridir insanlığın. Başımızın sıkıştığı anda yardımımıza koşar merdiven. Unutmayın, binalarda ‘Yangın Asansörü’ değil, ‘Yangın Merdiveni’ vardır!.”.
Sunay AKIN Ustalara Saygı 22.08.2008
Yokuşların merdivenlerin serüvenleri
Cahit Kayra merdivenli ve yokuşlu, biraz karmaşık hatta perişan bulduğu İstanbul’unu seviyor. “Bu şehir perişan; ama güzel yine, yokuş ve merdivenler yerli yerinde.” diyor. Kayra, “Bu büyüklükte bu kadar yokuşu ve merdiveni olan başka şehir yok.” dedikten sonra “Bu kadar girintili çıkıntılı bir şehir yok, tarih de oralarda yazılıyor. Şimdi gitsem bulamam bazı yokuşları, o basamakları çıkamam.” şeklinde sürdürüyor konuşmasını. Cahit Kayra yaklaşık 20 yıl önce, elinde kent planları, tarih kitaplarıyla merdivenli merdivensiz bin 500 yokuşu tırmanırken de yetmiş yaşın üzerindeymiş hâlbuki… Gözü, sokak isimlerinde, her biri için küçük hikâyeler düşleyerek dolaşırken şehir sakinlerinin mizah gücüne hayran kalmış; Karga Zarife, Mini Kafa, Hoş Sohbet, Yeni Gelin Sokağı, Bayıldım Yokuşu ve hemen yanında Yoruldum Yokuşu…



Ad:  merdiven-6.jpg
Gösterim: 977
Boyut:  292.9 KB

Bir gazetenin Cahit Kayra ile söyleşisinde şöyle bir soru soruluyor Kayra’ya, “Eski İstanbullu olmanın getirdiği bir yükümlülük müdür İstanbul’u yazmak?” Kayra cevap veriyor bu soruya: “Hayat olağanüstü bir şeydir. Ve insana bir yükümlülük düşer. Bu hayata cevap vermek kabil olduğu kadar bir görev, bir borçtur. Çocuk sahibi olmak yaşama verilen bir cevaptır. Kumandanın savaşması da bir cevaptır. Ben kitabî bir gelenekten geldim. Hayata ancak kitap yazarak cevap verebilirdim.
Kitabında yokuş ve merdivenlerin serüvenlerine de kısa kısa yer veren Kayra İstanbul’daki iki yakanın birbirinden farkını da dile getiriyor. İki yaka arasındaki bir farka da dikkat çekiyor Kayra: “Anadolu yakası, Rumeli’ye kıyasla daha fakir ve daha işlenmemiş bir bölge olduğundan burada merdiven az, yokuş çoktur.



Ad:  merdiven-7.jpg
Gösterim: 664
Boyut:  42.6 KB

Kamondo Merdivenleri
Merdivenli yollar konusunda hemen akla geliveren ve bu anlamda bir simge sayılan Kamondo Merdivenleri’ne değineceğiz. İstanbul’un Galata semtindeki Voyvoda Caddesi’yle ile Banker Sokağı’nı birleştiren barok üsluplu merdivenlerdir.
1850′li yıllarda yapılan merdivenler bölgenin en önemli banker ailelerinden biri olan Kamondo Ailesinden Avram Kamondo adına yaptırılmıştır. O zamanlar Banker Sokağı da Rue Kamondo (Kamondo caddesi) olarak bilinmekteydi.



Kamondo Ailesi kimdir ve yaptıklarına göz atalım
Bugünlerde konuşulmaya başlanan “çok kültürlülük”, “birlikte yaşama” gibi kavramların İmparatorluk döneminde zaten “normal” olduğunu bir kez daha düşünerek Kamondo ailesinin geçmişine ve bugünlerde daha çok Kamondo merdivenleriyle anımsadığımız bu gelişmeye kısaca göz atalım.



Ad:  merdiven-8.jpg
Gösterim: 1124
Boyut:  214.0 KB

Kamondo Ailesi Zengin bir Sefarad Yahudi bankacı ailesiydi. İstanbul’un, modernleşmesinde çok önemli katkıları olan bir aile olan Kamondo Ailesi engizisyondan kaçarak ilk önce Venedik’e, ardından İstanbul’a gelmiş, son fertleri II. Dünya Savaşı sırasında Nazi toplama kampı’nda yok edilmişlerdir. Doğu’nun Rotschild’i diye anılan ailenin önemli ferdi Abraham-Salomon de Kamondo, modernleşmenin kent içi yaşamdaki öncülerinden biri olmuştur. Modern bankacılığın kurucularından biri olmasının yanı sıra İstanbul’da ilk belediyenin kuruluşunda, kentsel altyapının modernleşmesinde, yeni ve modern eğitim kurumlarının oluşumunda rol almış, önemli şehircilik, mimarlık ve kültür yatırımlarına da öncülük etmiştir. İstanbul’un 19. yy’da Avrupa kentleri ile paylaştığı değerlerin ve kurumların oluşmasında ailenin ve Abraham–Salomon de Kamondo’nun bir sosyal girişimci olarak büyük bir payı vardır.


Ad:  merdiven-9.jpg
Gösterim: 936
Boyut:  108.2 KB

Yahudi cemaatinin önderi olan Abraham–Salomon de Kamondo, ilk belediye olan 6. Daire’nin kuruluşunda da görev almışlar. Bankalar Caddesi’ndeki Kamondo merdivenlerini 1870–1880 yıllarında yaptıran ünlü banker yaşamını yitirince, Hasköy’de kendisinin yaptırdığı anıt mezara devlet töreniyle defnedilmiş. İstanbul’un gelişimi ve modernleşmesine katkı sağlayan Kamondo ailesinin anısına, Karaköy Bankalar Caddesi’ndeki merdivenlere Türkiye Yahudi Hahambaşılığı’nın da katılımıyla düzenlenen törenle plâket çakılmıştı.1815′te kurdukları ve Kırım Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ni finanse eden İshak Kamondo ve Şürekâsı unvanlı banka, Şirket-i Hayriye ve Dersaadet Tramvay Şirketi’ne ortaklıkları, Altıncı Daire-i Belediye’nin kuruluşuna verdikleri katkılar, en önemli girişimleri arasındadır.
Kamondo Ailesi, Osmanlı modernleşmesinde iz bırakan sayısız yapı inşa ettirmiştir. Kasımpaşa’daki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Galata Résidence, Serdar-ı Ekrem Sokak’taki Kamondo Hanı, Meşrutiyet Caddesi’ndeki Büyükada Han, Karaköy’de Saatçi Han, Latif Han, Lacivert Han, Yakut Han, Kuyumcular Han, Lüleci Han, Gül Han ve Bankalar Caddesindeki Kamondo Merdivenleri bunlar arasında sayılabilir.


Ad:  merdiven-11.jpg
Gösterim: 1107
Boyut:  94.9 KB

Kamondo Ailesi’nin Avrupa’da siyasal ve kültürel kurumların gelişmesinde de rol aldığı görülmektedir. Kamondolar’ın kültür ve sanata katkıları, ailenin Paris’e yerleşmesinden sonra da devam etmiştir. Champs Elysées’deki Ulusal Tiyatro’nun kurulması, Louvre Müzesi’ne bağışlanan empresyonist tablo koleksiyonu, 18. yüzyıl sanat eserlerini bir araya getiren Nissim de Camondo Müzesi, bu girişimler arasındadır. Kamondo’nun İtalyan Birliği’nin kurulmasına verdiği destek ve “Kont” unvanını alması da, bunun kanıtıdır.
Ne denli ilginç değil mi? Devlete destek olan, Kırım savaşını finanse eden, 6. Daire (bugünkü Beyoğlu Belediyesi) kuruluşunda bulunan Yahudi Cemaatinin önde gelenlerinden, bankerlik yapan, bugünkü Bankalar Caddesine ismini veren (Kamondo Caddesi), sadece İstanbul’da değil Avrupa’da da adını duyurmuş bir aile…


Ad:  merdiven-3.jpg
Gösterim: 743
Boyut:  124.4 KB


Ad:  merdiven-4.jpg
Gösterim: 718
Boyut:  210.3 KB


Ad:  merdiven-5.jpg
Gösterim: 642
Boyut:  71.9 KB



Yüksek Kaldırım
Yüksek Kaldırımın tarihine Simon Eshakzade’nin anlatımlarıyla, ondan sonra terzi Osman İbil, berber Osman Güvercin gibi halen yaşayan ve yokuşun tarihini bilen eski insanların anlatımlarıyla tanıklık edelim…



Ad:  merdiven-10.jpg
Gösterim: 609
Boyut:  153.5 KB

“1926 yılında Kafkaslar’dan koparak İstanbul’a geldiğimizde, tüneli bilmiyorduk. Babamla Karaköy’den Beyoğlu’na çıkan yokuşu gördük ve babam çıkamayacağımızı söyledi. Ona, Tünel’in olduğunu söyledim. Etrafa sorduk ve tarif ettiler. Tünel’in görüntüsü babamı olduğu kadar beni de şaşırtmıştı. Terk ettiğimiz Tiflis’te tanık olmadığımız bir görüntüydü bu. 60 para ödedik ve adını bilmediğimiz tahta bir taşıyıcıyla Beyoğlu’ndaydık.”


Ad:  merdiven-12.jpg
Gösterim: 642
Boyut:  83.5 KB


Ad:  merdiven-13.jpg
Gösterim: 696
Boyut:  73.7 KB

O kadar dik bir yokuştan 60 parayla çıkmak Simon Eshakzade’nin ve babasının çok hoşuna gitmiş. Babasının ‘bedava bedava’ dediği günü unutamamış hâlâ. Simon Eshakzade bugün 90 yaşında. 1934 yılında açtığı tuhafiyeci dükkânı İstanbul’un belki de en albenili yokuşlarından biri olan Yüksekkaldırım’da. Yukarı kısmı Galip Dede Caddesi olarak geçen yokuş, eskilerin Cadde-i Kebir dedikleri İstiklal Caddesi’nin bitiminde başlıyor. Beyoğlu’nu Karaköy’e bağlayan bu yokuşun, dik ve işlek olması Fransız mühendis Eugene Henri Gavand’ın gözünden kaçmamış. Gavand, o yıllar bir finans merkezi olan Galata ile halkın eğlence mekânı Pera arasındaki bu dik yokuşta, yatay bir asansör kurulmasına yol açmış. 1875′te yapımı tamamlanan dünyanın en eski üçüncü metrosu olan bu yatay asansörle, Tünel ile Karaköy’e birkaç dakikada ulaşmanız mümkün. “Yok benim zamanım var, yokuştan ineceğim” derseniz, İstanbul’un ruhu sinmiş bu yokuşu inmekten pişman olmayacaksınız.


Ad:  merdiven-14.jpg
Gösterim: 764
Boyut:  128.0 KB


Ad:  merdiven-15.jpg
Gösterim: 692
Boyut:  143.6 KB

“Bugün gördüğün bu boş hanlarda eskiden aileler oturuyordu. Ailelerin çoğu ekalliyetti ve bunlar arasında da Yahudiler hâkim zümreyi oluşturuyordu. 1955′li yıllardan sonra durum değişti. İsrail devletinin kurulması ve 6–7 Eylül olaylarıyla Yahudilerin çoğu terk etti buraları. Türkiye’de kalanlar da Şişli, Osmanbey, Kurtuluş’a yerleşti.”Kendisi de Gürcü Musevilerden olan Simon Bey, 12 yaşında geldiği İstanbul’u terk edemeyenlerden. Yaşlılıkla ayağında artan ağrılar yıllarca ibadetini yaptığı Neve Şalom Sinagogu’na gitmesini engellediği gibi yokuşta olup bitenlere de yabancılaştırmış.
“Yokuşun en eski sakini olmama rağmen, bugününü anlatamayacağım. Şapkacı Pepo’nun, domuz etinden salam sucuk yapan mezeci Çerkezo’nun, piyano ve daha nice müzik aleti satan Papa Corc’un yerinde kimler var gezin görün!” diyor.
Yokuşu inmeye başlıyoruz. Hemen solda Divan Edebiyatı Müzesi diğer adıyla Galata Mevlevihanesi bulunuyor. İstanbul’un bu en eski mevlevihanesi, 1491 yılında inşa ettirilmiş. Yalnız kütüphanesinde 3455 cilt kitap barınıyor. Hazır kitap demişken, Türkiye’de ilk matbaayı kuran İbrahim Müteferrika’nın burada gömülü olduğunu da söyleyelim. Müze semahanesi, türbeleri, sebil ve muvakkithanesi, derviş hücreleri, haziresiyle görülmeye değer. Burada zaman zaman sema törenleri de yapılıyor. Eğer İstanbul’da bir sema töreni izlemek dileğindeyseniz yolunuzu Galata Mevlevihanesi’ne düşüreceksiniz.
Müzik aleti satan dükkânlar, albenili vitrinleriyle sağlı sollu dizilmişler. Eskiden piyano satışının yaygın olduğu dükkânlarda artık gitar, saz, ud gibi çalgıların hâkimiyeti var.


Ad:  merdiven-16.jpg
Gösterim: 735
Boyut:  298.4 KB

Sermet Muhtar Alus, “İstanbul Kazan, Ben Kepçe” adlı kitabında Yüksekkaldırım’ın yukarı kısmını şapkacılar diyarı olarak anlatır. Gözümüz, bu şapkacıları arıyor. Yokuş, sokağa şapkasız çıkmanın ayıp sayıldığı 1940′lı yıllarda yaptığı şapkalarla ünlenen Pepo’nun atölyesine de mekân olmuş. Şapka kullanımının zaman içinde azalmasıyla, dükkanlar birbiri ardı sıra kapanmış. Bugün bunlardan sadece biri, Şahkulu Camii Şerifi’nin hemen karşısında Modern Şapkacı adıyla varlığını sürdürüyor. Bu küçük dükkanda fötr, kasket, yazlık hasır şapkalarla, safari şapkaları satılıyor. Tabii isteyene özel dikim de yapılıyor. Sahibi Osman İbil 1954 yılında geldiği Yüksekkaldırım’da çırak olarak başlamış işe. Bir süre Pepo’nun çıraklığını da yapmış.Gelin Yüksekkaldırım’ın ünlü şapkacısı Pepo’yu ondan dinleyelim:
“1937′de kurduğu atölyesiyle Türkiye’ye şapkacılığı yayan Pepo Muraben Musevi asıllıydı. Her şeyden önce sanatkar bir insandı. Dönemin moda olan şapkası fötr ve kaskette mükemmel kalıplarıyla Avrupa’ya bile ihracat yapıyordu. Ölümünden sonra birçok şapkacı Pepo’nun adını kullanarak satış yaptı. Ama gerçek Pepo öleli 25 sene oldu. Buna rağmen şapkaları hala anılıyor. Bugün bile bize Pepo’nun yeri burası mı, diye gelen birçok insan var”. Osman Bey uzun seneler geçmesine karşın işini severek yapıyor. ‘Beni bir ömür boyu doyurdu’ dediği şapkacılığı satışlardan memnun olmasa da bırakmayı hiç düşünmemiş.
Yokuşta daha avize dükkânları, reklamcılar, müzik enstrümanları için elektronik ses düzeni aleti satan yerler, kaplamacılar var.


Ad:  merdiven-17.jpg
Gösterim: 635
Boyut:  65.3 KB

Neve Şalom Sinagogu’nda Musevi cemaatin cenaze işleriyle uğraşan İsak Hason’u o sırada tıraş eden Osman Güvercin, bir yandan da eskilerden dem vuruyor. Eli tespihli kabadayıların bıyıklarını bükerek, yokuşta cirit attığı dönemlere uzanıyor.
“Bu yokuştan gelip geçmiş Oflu Hasan’ı, Malatyalı Hüseyin’i, Karslı Kadir’i, Arap Yusuf’u kim tanır şimdi. Bunlar zamanında Galata’nın tanınmış kabadayılarıydı. Aşağıda genelevin kadınları bunlara bağlıydı. Bu kabadayılar çıkan olaylarda kendilerini gösterirlerdi. Ama hepsinin sonu hüsran oldu. Şimdi de kapkaç olayları en büyük sorun.”
“Teutonia Alman Kültür Merkezi Goethe Institut” yazılı. 1875 yılında Almanlar tarafından yaptırılan bina, kültür faaliyetleri için açılmış. Almanların sosyal faaliyetlerini yürüttükleri Teutonia Kulübü zaman zaman siyasi faaliyetlere de mekân olmuş. Örneğin İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Türkiye’ye gelen Alman Propaganda Nazırı Dr. Goebels burada bir konferans vermiş. İlginçtir ki o dönemde Goebels’in konuştuklarını tercüme edecek kimse bulunamamış. Hatta o zamanlarda büyük konserler, gelişmiş salonlar olmadığından bu binada düzenlenmiş.
Galip Dede Caddesi 48′de bir galeri gözüküyor. Galeri X. Aynı binada İsa Çelik’in fotoğraf atölyesi var. 10 seneyi aşkın bir süredir İsa Çelik bu yokuşun sanatçısı. Kimler gelip geçmemiş ki yokuştan. Örneğin yokuşun açıldığı Serdar-ı Ekrem Sokağı’nda atölyesi olan Abidin Dino uzun yıllar çalışmalarını bu sokakta yürütmüş. Mîna Urgan, Halet Çambel, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday gibi kültür adamları da bu çevrede yaşamışlar. Tünel’deki Çocuk öyküsünde Yüksekkaldırım’ı inmekten hoşlandığını söyleyen Sait Faik’i ve “Dedikodu” şiiriyle Orhan Veli’yi de unutmayalım. Bakın bu şiirinde Orhan Veli nasıl sesleniyor
Son olarak Levent Yüksel ile çok ünlenen “Yüksek Kaldırım” şarkısına değinelim.
“…Kim görmüş, ama kim, / Eleni’yi öptüğümü, / Yüksekkaldırım’da, güpegündüz? / Melahat’i almışım da sonra / Alemdar’a gitmişim, öyle mi?/ onu sonra anlatırım, fakat / kimin bacağını sıkmışım tramvayda?/ güya bir de Galata’ya dadanmışız; / kafaları çekip çekip /orada alıyormuşuz soluğu; / geç bunları, anam babam, geç /…”

Ad:  merdiven-19.jpg
Gösterim: 616
Boyut:  217.2 KB

Yüksek Kaldırım tarihi fotoğraflarından görüleceği gibi bugünkü ortada asfalt kaplama yanlarda kademeli merdivenli kaldırım düzeninde değil, yolun bütünü geniş basamaklı merdivenler gibi yıllarca hizmet vermiştir. Vali Lütfi Kırdar zamanında elden geçirilen ve yenilenen Yüksek Kaldırım yine kademeli merdivenli bir sokak olarak “Arnavut Kaldırımı” tabir edilen parke taşlarla kaplanmıştır. 1940’lı yılların başında “esaslı surette tamir ve tanzimi” diye tabir edilen inşasına 41.156 lira harcanmış ve 3027 m2’lik bir alan düzenlenip kaplanmış.

Merdivenli yolların bugünkü durumu

Ağırlıkla tarihi kent içinde merdivenli yolların bugünkü durumu tekrar onları ele almayı gerektirecek bir çalışmayı hak ediyor. Eskimiş ve yıllar içinde özensiz müdahalelere uğramış merdivenli sokakların hem fonksiyonel açıdan düzenlenmesi hem de kamusal alanın bir parçası haline getirilmesi kentin büyük bir eksikliğini giderecektir.

Bu sokakların genel haline bugün bakıldığında çoğunda tarihsel parke taş “Arnavut Kaldırımı” dokusunun kalmadığını, birçoğunun içinden defalarca alt yapı tesisi geçirildiği için açılıp kapandığını, beton yamalar yapıldığını, beton ve kaplamasız basamaklarının bulunduğu görülecektir.

Basamakların da hem basış hem rıhtları yönünden dengesiz, kamusal alan kullanımına uygun standartlarda bulunmadığı, dengesiz ve ölçüsüz yapıldığı, ineni de çıkanı da rahatsız edici tarafları olduğu görülecektir.

Bir kaç sokaktan, Somuncu ve Ağaçırağı sokalardan verdiğimiz olumsuz örnekleri çoğaltabiliriz. Zaten her birimiz merdivenleri şu anda kullandığımızda bu rahatsızlıkları mutlaka hissediyoruzdur.
Merdivenli yolların ıslahını sadece üst kaplamasının değiştirilmesi olarak görmekten daha çok bu yol ve merdiven alanlarını yeni kamusal mekanlar olarak tanımlamak, ölçülerini ayarlamak ve yeniden planlamak, yer yer içine yeşil alan sokmak, sokakların kimliğine uygun olarak oturma köşeleri tasarlamak gibi temel bir bakış açısıyla ele almak yerinde olur kanısındayız.

Nitekim bir seramik markası geçtiğimiz aylarda “merdivenli sokalar öğrenci yarışması” adıyla bu sokakların tasarımına önem veren bir yaklaşımı gösterdi. Yokuş ve merdivenli yolların düzenlendiği örnekler az da olsa var tabi. Mesela Beyoğlu’nda Kutlu Sokak baştan aşağı yenilenmiş ve rıhtlar basışlar standart hale getirilmiş, arada dinlenmeler denkleştirilmiş ve çapaçul görüntüden vaziyet kurtarılmış. Fakat bu örneklerin çoğaltılması gerekmektedir. Yerel yönetimlerin bu konuya sahip çıkması, merdivenli yolların düzenlenerek kamuya kaliteli bir kullanımla verilmesi kentin kazanımlarını arttıracaktır şüphesiz.

Başka türlü bir anlayışla mümkün

Merdivenli sokakları kamusal alanın bir parçası olarak görmek, özellikle o alanları yaya kullanımına ve rahat bir çıkış-inişe göre düzenlemek mümkün. Bizde olduğu gibi merdivenli bir yolu mesela Yüksek Kaldırımı araçlar geçsin diye dik yokuş asfaltla kaplama yerine tarihi bölgelerine sahip çıkan ve bu eğimleri avantaj olarak kullanan batı ülkeleri örneklerindeki temel fikre yaklaşmak yerinde olabilir.


İspanyol Merdivenleri Roma’nın simge noktalarından biridir mesela. Merdivenler sanki bir forum alanı gibi oturmaya müsaittir. İstanbul’un tarihi bölgelerinde bu anlayış öne çıkarılabilir.

Diğer yandan oldukça modern yaklaşımlarla kentin yayalaştırılması hareketleri, yeşil hareketleri gibi yeni akımlara da kulak vermek ve göz atmak da gerekli. Sanayi devrimi çağı ve onun kutsadığı sanayi, karayolu, araç üstünlüğü kavramlarının başımıza açtığı dertler, kentlere getirdiği keşmekeş morfolojinin bir noktadan başlayarak çözülmesi mümkündür. Daha fazla yaya ve daha çok insan hareketlerini kabul eden ve kent üzerinde kamusal alan çoğaltma fikirleri taşıyan örnekler ortaya çıktıkça kentler yaşam alanları olacak, insanlar nefes alacaktır.


Mimdap

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
9 Nisan 2015       Mesaj #3
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
MERDİVEN SANATI


HDR28

Farklı yükseklikler arasındaki geçişleri sağlamak üzere, eğimli ya da dik veya dairesel olarak tasarlanabilen ve mimari bir form olan merdiven sistemleri, temel fonksiyonlarını koruyarak birbirinden çok farklı ve ilginç şekillerde tasarlanabiliyor. Özellikle iç mekan tasarımlarında, dekoratif bir unsur olarak, bulundukları mekânlara ayrı ve şaşırtıcı bir hava veren bu formlara dair dünyanın dört bir yanından derlenmiş ilginç ve sıradışı görüntülerden oluşan bu küçük albüm, meraklısına bu konuda yeni esinlenmeler sağlayacak nitelikte.



Benzer Konular

15 Nisan 2011 / asla_asla_deme Mimarlık
31 Ağustos 2012 / asla_asla_deme Mimarlık
30 Nisan 2010 / Daisy-BT Mimarlık
29 Temmuz 2011 / Daisy-BT Mimarlık