Arama

Restorasyon

Güncelleme: 22 Kasım 2015 Gösterim: 14.832 Cevap: 3
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
21 Eylül 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Yapıt, nesne hangi gereçten olursa olsun, sürekli birçok bozu etkene maruz kalır. Organik gereçler kükürt dioksit, azot oksitleri, klorlu bileşikler ve ozon gibi kirli atmosferdeki zararlı gazlar tarafından kemirilir, maddenin içine kolayca işleyerek bozulma sürecini başlatan ince parçacıkları da bunlara eklemek gerekir. Işık fazlalığı, örneğin kağıtta, selülozun molekül zincirlerinin kopmasıyla ortaya çıkan fotokimyasal bozulmalar doğurur. Nem ve ısıdaki ani değişiklikler, her türlü gereçte çok ciddi bozulmalara yol açar : taş, don sonucu parçalanır; tezhipli parşömenlerde boya tabakası, uygulandığı yüzeyden ayrılır; mobilyalarda maket parçaları sökülür. Sıcak, nemli ortamlar, mantar sporlarının filizlenmesine ve bakterilerin üremesine uygun koşullara sahiptir, buna karşılık, çok kuru ortamlar, organik gereçlerin esnekliklerini yitirmelerine, böylece de örneğin ahşabın yarılmasına yol açar.
Günümüzde restorasyon tekniklerinin uygun ve verimli kullanılmasıyla, bu gibi olumsuz etkenleri giderme olasılığımız oldukça yüksektir.
Sponsorlu Bağlantılar

Restorasyon nedir?
Bir sanat yapıtını ya da insanlık tarihine tanıklık eden herhangi bir nesneyi korumak ve gereğinde, olabildiğince ilk durumuna getirmek amacıyla, bu yapıtı, bu nesneyi sağlamlaştırmaya ve bunların yıpranma sürecini durdurmaya yönelik işlemlerin tümü.

Tarihi Restorasyon
1880-1890 yılları arasında, stilistik rekompozisyonun egemenliğine ve romantik görüşün pasif savunma ve kaderciliğine karşı iki yeni yaklaşım ortaya çıktı. Bunlardan biri Tarihi Restorasyon", diğeri "Çağdaş Restorasyon" kuramıdır. İtalyada Luca BELTRAMİ (1854-1933) tarafından ileri sürülen ve uygulamaya konulan "Tarihi Restorasyon" kuramı, anıtların tarihi belgelerden sağlanacak somut verilere dayanılarak restore edilmesini önermekteydi. Böylece "tarihçi ve arşivci restoratör" tipi doğuyor ve mimar restorasyon önerisini arşiv belgeleri, tarih hitapları, pullar, resimler ve anıt üzerinde yaptığı araştırmalara dayanarak hazırlıyordu. Bu kurama uygun olarak yapılan restorasyonların üslup birliğine ulaşmayı hedefleyen mimarın kendi birikim ve düş gücüne, analojilere dayanarak yarattığı gibi dayanaksız değil, anıta ait bir dizi kanıtla desteklendiği için kabul edilebilir bir işlem olacağı ileri sürülüyordu. Nesnel, gerçek verilere dayandırıldığı için kabul edilebilir gibi görünen bu teze yöneltilen eleştiriler belgelerin yeterliliği ve güvenilirliği konusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yapıya ait grafik bir belgenin, bir gravür veya tablonun, sanatçının kişisel yorumu nedeniyle ölçekli bir mimari çizim gibi değerlendirilemeyeceği açıktır. Belirli bir bakış açısından çizilen bir tablo, görünmeyen bölümlerin durumunu aydınlatmakta yetersiz kalacaktır. Ayrıca belgelere da yanılsa da, rekonstrüksiyonlarda ileri gidilmesi hoş görülemez.


*
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
22 Eylül 2006       Mesaj #2
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Restorasyon konusunda bugüne kadar pek çok şey ifade edilmiştir. Bunlardan en çok kabul gören tanım aslını bozmadan onarmak dır. Celal Esad Arseven restorasyonu “sanatça tamir” olarak tanımlar. Bu da normal tamir işleriyle restorasyonu birbirinden ayırt etmek için önemlidir. Restorasyon; bir mimari eseri, bir tablo veya bir heykel gibi herhangi bir sanat eserinin zamanla veya başka bir nedenle zarar görmüş, bozulmuş kısımlarını, o eserin sanat değerine ve eski şekline zarar vermeksizin sanat bakımından tamir ve ıslah (rehabilite) etmektir. Normal bir tamirden çok farklı olan restorasyon büyük bir bilgi ve uzmanlık işidir. Bu yüzden her mimar restorasyon yapamaz. Restorasyon yaparken esere kendinden bir şeyler katmak ve şahsi şekillerde binayı daha güzelleştirmeye ve tamamlamaya kalkışmayacak kadar da eski sanata saygılı olmak gerekir.
Restorasyon kelimesi aynı zamanda krallığı son bulmuş bir hanedanın tekrardan tahta çıkması için kullanılmış bir tabirdir. Fransa’da Bourbon’ların tekrar tahta çıktıkları zaman için kullanılmıştır. Bu durumu mimariye uyarlarsak eserin tekrardan canlandırılması, hayat bulması olarak değerlendirilebilir. Tamir ile restorasyonu birbirinden mutlaka ayırmak lazımdır. Restorasyon aynı zamanda bir sanat değeri de taşımaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar
Restorasyon yapılar için bir gençlik iksiri gibidir. Restorasyon zamanın ve diğer etkenlerin etkisinden kurtularak yapının yeni bir hayata başlaması demektir. Restorasyonla yapıdaki bozulmalar durdurularak ömrünün uzaması sağlanmış olur. Yani restorasyon yıpranmasını durdurur ve zamana karşı koyma gücünü kazandırır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Şubat 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Sakıp Sabancı Müzesi Konservasyon ve Restorasyon Laboratuvarı, araştırma ve uygulama çalışmalarını Sakıp Sabancı Müzesi bünyesinde yürütmektedir.

Laboratuvarın çalışma alanı, doğrudan doğruya eser üzerinde işlem gerektirmeyen her türlü koruyucu tedbirin alınmasını (konservasyon), eserlerin sürekli ve/ya geçici olarak bulunduğu ortam koşullarının konservasyon ilkelerine uygunluğunun sağlanmasını ve sanat eserlerinin gelecek yüzyıllara sağlıklı bir şekilde aktarımını sağlamaya yönelik onarım işlemlerini (restorasyon) kapsar.

Laboratuvarımız, sergi salonlarının uluslararası konservasyon koşullarına uygunluğunu sağlamakta, koleksiyonumuzdaki el yazması kitap ve diğer hat sanatı örneklerinin ve tabloların restorasyon çalışmalarını yapmaktadır. Uzmanlarımız ellerindeki eserleri en iyi şekilde gelecek nesillere aktarmak isteyen şahıslara da danışmanlık ve restorasyon hizmeti vermektedir.

Eserlerin hayatlarını uzatmak ve onları geleceğe taşımak ancak bilimsel bir konservasyon ve restorasyon anlayışıyla mümkündür. Laboratuvarımız, eserin orijinalini ve geleneksel yapısını göz ardı etmeden, teknolojik yeniliklerin de yardımıyla çalışmalarını yürütmektedir. Restorasyon uygulamalarında esere yönelik her işlemde kullanılan teknik ve malzeme, geriye dönüşlülüğe imkan tanımakta ve gelecekte mümkün olabilecek yeni konservasyon ve restorasyon işlemleri sırasında zorluklarla karşılaşılmaması hedeflenmektedir.

Restorasyon işlemleri sırasında eserin estetik bütünlüğüne kesinlikle müdahale edilmemekte, esere yapılan her türlü restorasyon işleminin eserin sanatsal özelliklerinden daha fazla öne çıkması engellenmektedir.

Sakıp Sabancı Müzesi Konservasyon ve Restorasyon uzmanları, bilimsel araştırmalarla konservasyon ve restorasyon alanındaki gelişimlere katkıda bulunmak ve bilgi birikimini aktarmak üzere çeşitli kişi ve kuruluşlarla işbirliği içinde çalışmalar yapmaktadır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 26 Aralık 2008 04:23
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
22 Kasım 2015       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
RESTORASYON a. (fr. restauratlon). Güz. sant. ve Süslem. sant. Bir sanat yapıtını ya da insanlık tarihine tanıklık eden herhangi bir nesneyi korumak ve gereğinde, olabildiğince ilk durumuna getirmek amacıyla, bu yapıtı, bu nesneyi sağlamlaştırmaya ve bunların yıpranma sürecini durdurmaya yönelik işlemlerin tümü.

—ANSİKL. GÜZ. sant. ve Süslem. sant. Yapıt, nesne, hangi gereçten olursa olsun sürekli birçok bozucu etkene maruz kalır. Organik gereçler, kükürt dioksit, azot oksitleri, klorlu bileşikler ve ozon gibi kirli atmosferdeki zararlı gazlar tarafından kemi- rilir; maddenin içine kolayca işleyerek bozulma sürecini başlatan ince parçacıkları da bunlara eklemek gerekir. Işık fazlalığı, örneğin kâğıtta, selülozun molekül zincirlerinin kopmasıyla ortaya çıkan fotokimyasai bozulmalar doğurur. Nem ve ısıdaki ani değişiklikler, her türlü gereçte çok ciddi bozulmalara yol açar: taş, don sonucu parçalanır; tezhipli parşömenlerde boya tabakası, uygulandığı yüzeyden ayrılır; mobilyalarda marketri parçaları sökülür. Sıcak ve nemli ortamlar, mantar sporlarının filizlenmesine ve bakterilerin üremesine uygun koşullara sahiptir; buna karşılık, çok kuru ortamlar, organik gereçlerin esnekliklerini yitirmelerine böylece de örneğin ahşabın yanlmasına yol açar. En iyi sıcaklık ve nem koşulları, 18 °C (+ 1 °C) ve % 55'lik (± % 5) bağıl nem oranıyla sağlanır Günümüzde müzeler, koleksiyonlarının iyi koşullarda korunmasını sağlayacak klima cihazlan ve gözetim aygıtlarından yararlanabilmektedir.

Organik gereçlere, ağaç yiyenler, kâğıt yiyenler vb. gibi sınıflara ayrılan çok sayıda böcek, mantar ve bakteri zarar verir. Böceklerin en zararlısı termit, mantarların en korkulanı merüldür; bunlar bütün bir bölgeye yayılan felaketlere yol açar. Küçük nesneler için en güvenli mikropsuzlaştırma otoklavda yapılır; böcek, mantar ve bakteri öldürücü ilaçlarla birlikte hava yerine etilen oksit gibi bir gaz kullanılır. Ahşap öğelere lindan gibi maddeler püskürtülür. Reçine kullanarak iç dokuyu güçlendirme (şırıngayla ya da daldırma yoluyla), ağaç (ya da taş) heykellere ilk sağlamlıklarını ve ağırlıklarını kazandırır.
Restorasyonun, uygulayıcının gözetmesi gereken temel ilkeleri vardır. Uygulayıcı ya kimyasal olarak yansız ürünler kullanacak ya da her işlemden sonra yansız- laştırıcı yıkama işlemine başvuracaktır. Her zaman en az etki yapan maddeyle işe başlamalı, maddelerin etkililiğini yavaş yavaş artırmalı ve sonucu yeterli gördüğü anda, işleme son vermelidir, örneğin, bir tablonun sararmış verniğini çıkanrken restoratör, işlemi boya katmanına ulaşıncaya dek sürdürmez; gerçekten de, bu katman eskiyince bazı iç değişikliklere uğrayarak boya maddeleri yüzeye çıkmıştır; verniği çözmekte kullanılan karışım boyalara değerse, bunların bir bölümünü sökebilir. Kullanılan ürünlerin seçiminde, zaman içinde değişime uğramayan ve geri döndürülebilir olanlara öncelik verilir. Bu son özellik, yeni restorasyon teknikleri geliştirildiğinde yapıtı tümüyle eski haline döndürme olanağını sağlar.
Arkeolojide, resimleri, mozaikleri, çanak çömleği ve daha ciddi bir biçimde metalleri koruma sorunu vardır. Metaller, gömülü oldukları toprağın içinde bir oksidoredüksiyon birikimi oluşturur; önce dış, sonra da iç katmanlannın kimyasal yapısı değişir; nesneye (heykel, silah, takı, para) ilk biçimi ancak titiz ve sabırlı bir kazıma işlemi sonucu kazandırılır.

• Yapıların ve kalıntılarının zaman içinde uğradıkları değişikliklerden ve yapılan eklemelerden hangilerinin kaldırılıp, hangilerinin korunacağı kuramsal tartışmalara konu olmaktadır. Daha önce yapılan değişiklik ve restorasyonların her türlü izini kaldırıp yapıya, olanaklar elverdiğince ilk görünümünü kazandırmayı (VidleMe-Duc, daha da ileri giderek, "hiçbir zaman gerçekten var olmamış tam bir görünümü kazandırmak"tan söz eder) amaçlayan, dolayısıyla, yapının tarihsel gelişimini göz ardı eden bir anlayış vardır. Bir ortaçağ yapısının, klasik ve barok eklemeleri, yapının yıllar boyu kazanmış olduğu yeni görünümü bozulmadan yıkılabilir mi? XIX. yy. eklemeleri için de aynı şey söz konusudur: XX. yy.'ın son çeyreğinin bakış açısıyla bu eklentileri ister başarılı ister başarısız sayalım, bunlar anıtların tarihinde önemli bir yer tutar ve bunlan yıkıp ortadan kaldırmak müdahalecilik sayılır.
Gerçekleştirilmesi kaçınılmaz olan onarımlar için günümüzde uygulanan yöntemler, XIX. yy.’ın çoğu kez hoyrat olan yöntemleri yanında çok daha İnceliklidir Bazı durumlarda yapılar sökülmüştür; yığma yapılar için uygulanabilir olan bu yöntem kâgirde çok kötü sonuçlara yol açmıştır. O dönemde yapılan müdahalelerin kötülüğü, günümüzün teknik olanakları (beton enjeksiyonu ve betonarme bağlamalar vb.) ışığında eleştirilebilir seçimlere ve belli bir döneme ağırlık veren uygulamaları yadsımaya yol açmıştır. Bununla birlikte, her türlü restorasyon az çok keyfi ve yıkıcı bir seçimi de beraberinde getirir. Araştırma laboratuvarlarında, özellikle peteklenme ve pul pul dökülmeyle kendini gösteren taş hastalıklarının tedavisi için teknik çözümler geliştirilmiştir Taş duvar yüzleri ve oymalı bölümler, temizlendikten sonra, sugeçirmez gereçlerle kaplanır. Bunlar, kimyasal ve fiziksel açıdan zararlı suyun dokulara girmesini önler; aynı zamanda taşı, sülfürlü maddeler içeren güvercin pisliğinden korur Sugeçirmez bu gereçler renksiz, mat, özellikle de tersinir olmalıdır: bu özelliklerin tümü silikonlarda mevcuttur. Suyun ve tuzların kılcal çatlaklardan yükselerek taş dokusuna sızmasını mümkün olduğunca önlemek için, ikinci bir kurutma duvarı ve içine susızdırmaz bir gereç, kurşun ya da alüminyum vb. levhalar yerleştirilmiş yarıklar yapılır. Çeşitli yöntemlerle pdimerleştirilen (örneğin gamma ışınlarına tutarak) yapay reçinelerin doku içine işletilmesiyle, bozulmuş taşlar sertleştirilir. Reçine (polyesterler, epoksitler, metakrilatlar) kullanımıyla, bozuk blokların yenileriyle değiştirilmesi gibi masraflı bir uygulamadan kaçınılmış olunur.

• Vitraylar sözkonusu olduğunda, bunları yapının bünyesinde korumanın yarattığı sorunlara restorasyon sorunları da eklenir. Gerçekten de kiliselerin içinde yoğunlaşan, İyon parçacıklarıyla yüklü su buharı, kimyasal bozulmalara ve cam bünyesinde küçük çatlakların oluşmasına yol açar. Bu çatlaklar, polarize tozların etkisiyle daha da derinleşir. Vitray camlarının dış yüzeyleri, taşları tehdit eden bozulmalarla karşı karşıyadır. En aşın durum, desenleri negatif olarak çıkmış vitraytarınkidir: pisliğin işlediği taşlar kararır; tonlamalar ve aynntılar için cama sürülmüş boyalar, yüzyıllar boyunca yüzeyi zararlı parçacıkların etkisinden korumuştur; ancak, bu boya katmanı da zamanla yok olunca altından çıkan yüzey, geri kalan bölümlere göre daha açık bir renk almıştır. Labo- ratuvarlarda yapılan çalışmalar sonucu, cam yüzeyini kötü hava koşullarından ve hava kirliliğinden koruyan, esas maddesi reçine olan filtreler geliştirilmişse de bunları sık sık yenilemek gerektiğinden pek pratik sayılmazlar. Buna karşılık, kınk camlara bağlı sorunlar, esas maddesi silikon dan bir yapıştırıcı sayesinde tümüyle çözüme kavuşmuştur. Böylece, kırıkları birleştirmede kullanılan kurşun parçalarının (bir figürün yüzünü boydan boya kesen tamir kurşunlarına hâlâ rastlanabilir) yarattığı çirkin görünüm ortadan kalkmıştır. Bu uygulamanın üstün yanlanndan biri de vitraya belli bir esneklik kazandırmasıdır: cam parçaları, rüzgârın etkisiyle hiçbir zorlama dmaksızın hafifçe yerlerinden oynayabilmektedir.

• Seramik ve cam eşyalar daha çok kırılma ve çatlama sorunlarından ötürü restoratörterin önüne gelmektedir. Alışılagelmiş hayvansal kökenli yapıştırıcılar yerlerini tümüyle epoksitlere ve siyanditlere bırakmıştır. Eksik parçalar polyesterlerle bütünlenir. Arkedojik bir çömlekle bir porselen, değişik anlayışlarla onanlmalıdır. Bunlardan ilki, formun ağır bastığı bir belge dduğundan onarım gözle görülür dacaktır. İkincisiyse bir koleksiyon eşyasıdır; eğer bir şahıs malıysa, gözle görülmeyecek bir rötuşla eski görünümünü kazanmalı. bir müzeye aitse, bozuk yerin onarımı ancak dikkatlice bakıldığında kendini göstermelidir.

• Bir resim en az üç öğeden duşur: resmi taşıyan yüzey (tuval, ahşap pano, duvar vb.), bdyalann sürülmesi için özel darak hazırlanmış katman (macun, sıva vb.) ve boya tabakası. Bu son tabaka da kimi kez vernikle korunmuştur Resmi taşıyan yüzey ise yapıştınlmış dabilir. Taşıyıcı öğe bir ahşap pano dduğunda, parçalar birbirine iyi birleştirilmemişse, nemden ötürü oynamalar çok kötü sonuçlar doğurabilir; bu durumda panonun arkasına, parçalan esnek bir biçimde bir arada tutacak ağaç parçalar raptedilebilir, duşmuş olan yarıklar da macunla (geleneksel darak tavşan derisinden elde edilen kda) durulabilir. Taşıyıcının tuval dması durumunda, mikropların, küflenmenin yol açtığı bozulmalar ya da çivilerin paslanması, yağların oksitlenmesinin dışında, tablo, çoğu kez yırtılma ya da delinme yüzünden restoratörün önüne gelir. Eskiden boya ve hazırlık tabakalarının ağaç panodan tuvale ya da bozulmuş tuvalden yeni bir tuvale aktarılması sıkça rastlanan bir uygulamaydı. Günümüzde eski tuvalin yeni bir tuvalle astarlanması tercih edilmekte ve yapıta en az zarar verecek, yumuşak ve kalıcı çözümler aranmaktadır.
Boyayı taşıyan hazırlık tabakası esnekliğini yitirmiş olabilir, mikropların etkisiyle ufalanabilir ya da aşırı nemden ötürü şişebilir. Ancak, bu durumların hiçbirinde yalnızca bu tabakanın onanlması düşünülemez. Boya tabakası da kimi hallerde çatlayabilir ya da pul pul dökülebilir. Bununla birlikte, karşılaşılan en ağır sorunlar renk değişmeleriyle (örneğin, ressamların kullanmış oldukları bitümlerden kaynaklanan) ilgilidir. Değişik teknikler yardımıyla laboratuvartarda çekilen fotoğraflar, boya katmanının, yüzeyde ve derinlikte, ne durumda olduğunun anlaşılabilmesi için çok yararlıdır. Bünyedeki boşluklar, çok ince alçı gibi eylemsiz bir gereçle doldurulduktan sonra dolgunun yüzeyi, boya katmanının yüzeyinden biraz çukurda kalacak biçimde zımparalanır ya da silinir. Resmin böylece tamamlanan yerlerinin geri kalan bölümlerden ayırt edilebilir olup olmaması sorunu, seramikteki tartışmayı anımsatmaktadır. Bazı müzelerde bu iş için eski haline getirilebilen suluboya kullanılmaktadır. Tratteggio ise optik yanılsamaya dayanan bir tekniktir: eksik bölüm çeşitli renklerdeki ince fırça darbeleriyle boyanır; bunlar yakından ayırt edilebilirse de uzaktan bakıldığında istenen renk tonunu verir. Rötuş yapılan yerler iyice kuruduktan sonra tablo verniklenir.

• Duvar resimleri, yer aldıkları anıtın içinde bulunduğu iklim koşullarına bağlıdır. Suyun kılcal çatlaklar yoluyla duvar içinde yükselmesi, havadaki buharın yoğuşup suya dönüşmesi, mikroorganizmalar yüzünden zarara uğrarlar. Ayrılan bölümleri tespit etmek amacıyla, kabarmış pla kaların altına bir şırıngayla kireç kazeinatı ya da akrilik reçine zerkedilir. Resmi başka bir yüzeye taşımayı gerektiren ciddi durumlarda, boya tabakasını duvardan ayırmak için değişik yöntemler kullanılır. Genellikle parçalanmış olan boya tabakası bir "sandviç-pano"ya taşınır. Parçalar, boya tabakası alta gelecek biçimde kum dolu bir tekneye yerleştirildikten sonra bunların arka yüzleri üzerinde çalışılır. Kum, parçaları aynı düzeye getirmeye olanak verir. Bu sağlandıktan sonra, yapay bir reçine dökülür. Daha sonra, keten, tül, cam yünü ve petekli bir yalıtıcıdan oluşan sandviç-pano bunun üzerine bastırılır. Böylece boya tabakasının korunacağı yeni ortamdaki sıcaklık değişikliklerine daha iyi dayanması sağlanmış olur. Mozaiklerin de bulundukları yüzeyden ayrılıp yeni bir yüzey üzerine taşınması için aynı yöntemlerden yararlanılır.

• Dokumaların sağlamlığını, esnekliğini ve renklerini korumak gerekir. Temizlemeyle toz alınır ve renkler canlılık kazanır; bu iş % 1 oranında, iyonsal olmayan deterjan katılmış, ılık tatlı suyla yapılır. Zarara uğramış duvar halılarının bozulmuş bölümleri iğne ile ilmek ilmek onarılır; çözgüde ya da kanavada bir tahribat sözkonusu olduğunda yeni bir taşıyıcı oluşturulur. Genel bir sağlamlaştırma gerektiğinde, kartona yapıştırma yerine, küçük ilmeklerle tespit edilen ipek ya da naylon ağlar tercih edilmektedir. Dağılma tehlikesiyle karşı karşıya kalma derecesinde zarar görmüş dokumalar, polivinilbutiral gibi yapay bir reçineye daldırılır. Ancak bu, geriye dönüşü olmayan bir yöntemdir.

• Yazılı, resimli belge ve kitaplarda, yazının, resmin boya ve mürekkebi (mineral pigmentler, kurşun ya da gümüş kalemlerin dışında) gibi bunlan taşıyan yüzey de organiktir ve alışılagelmiş kimyasal, fiziksel ve biyolojik bozulma sürecini izler. Bunun yanı sıra, yangın, sel, kötü kullanım gibi kazalara da uğrayabilirler. Kâğıtlar klor ve potasyum türevleriyle beyazlaştırılır. XVIII. yy.'dan sonra üretilmiş kâğıtların asitliğini gidermek gerekir; bu işlem, kalsiyum karbonat, karbondioksit çözelti leri ya da bazlarla gerçekleştirilir. Solmuş yazılar fotoğrafa dayanan çeşitli yöntemler kullanılarak okunabilmektedir. Solmuş yazıların okunabilir kılınması için gallik asit, amonyum sülfür kullanılmakla birlikte bu, belgeye zarar verebilecek bir işlemdir. Delikler, selülozik bir yapıştırıcıyla japon kâğıdı yapıştınlarak ya da daha kolay bir biçimde, basınçla işleyen bir aygıt yardımıyla belgenin boşluklarına vinilik yapışkana bulanmış kâğıt hamuru zerkedilerek doldurulur. Belge genel bir sağlamlaştırma işlemini gerektirebilir; bu durumda belgenin arkasına japon kâğıdı ya da selüloz asetat uygulanır.
Islanmış belgelerin kurutulmasında günümüzde kurutma kâğıdı, talk, kızılötesi ışınlar, sıcak hava üflenmesi gibi, mikroorganizmaların üremesini ve mürekkebin çözülebilirliğini kolaylaştıran yöntemlerden vazgeçilmiştir; artık liyofilleştirme (dondurarak kurutma) işlemine başvurulmaktadır.


Kaynak: Büyük Larousse

Benzer Konular

22 Ocak 2012 / sys Soru-Cevap
30 Temmuz 2012 / ThinkerBeLL Tarih
22 Kasım 2015 / Daisy-BT X-Sözlük
2 Nisan 2012 / Misafir Soru-Cevap