Arama

Restorasyon Nedir?

Güncelleme: 22 Kasım 2015 Gösterim: 3.492 Cevap: 3
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
27 Şubat 2010       Mesaj #1
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Restorasyon - Restorasyon Nedir - Restorasyon Hakkında

Sponsorlu Bağlantılar
İsim
restorasyon

Fransızca; restauration

Mimarlıkta; Yenileme.


restorasyon

Fransızca; restauration

Eski bir yapıda yıkılmış, bozulmuş olan bölümleri aslına uygun bir biçimde onarma, yenileme:
"Restorasyon ve tamiratın çalıştığı için caminin yeraltı dehlizlerini biliyor." -Orhan Pamuk


TDK

X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
15 Şubat 2013       Mesaj #2
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Restorasyon Nedir ?

Sponsorlu Bağlantılar
Eski, tarihi, otantik ve özgünlük değeri olan, önemli bir olaya ev sahipliği yapmış eserin, aslına uygun olarak, asli malzemeden, asli yapım tekniğinden ve özgünlüğünden faydalanarak, mümkün olduğu kadar az müdahale ile koruyarak onarılmasıdır.
Esasen yukarda yapılan restorasyon tanımı salt mimari için olmamalı. Kanaatimce doğrusu, restorasyon ve konservasyon’u birlikte düşünerek bunun fikri açılımlarını yapmaktır. Restorasyon ve konservasyon’u sadece mîmârîyi düşünerek değil beynelmilel değerleri, millî, mânevî ve ahlakî fikirleri, devleti, milleti ve örf ve adetleri, kültürü ve öğelerini, tarih ve edebiyatı, san’atı düşünerek incelemeli ve kavramaya çalışmalıyız. Yani bu ne demek? Restore ve esâsen konserve edilecek değerler işte bunlardır. Bununla ilişkili bilgi ve belgeler de konserve edilmelidir. Bir olguyu aslına uygun bir yaratıyla, aslına uygun malzemeler ve kaynaklarla, aslına uygun şekil ve fikir özelliklerine göre korumak ise restorasyon sayılan bütün bu mevcut değerlerin ve bu değerlerin sonucu oluşan yapı, obje, san’at eseri, bunlarla ilişkili bilgi ve belge, ne varsa hepsinin korunmasıdır.
_GüzelikMeleği_ - avatarı
_GüzelikMeleği_
Ziyaretçi
25 Şubat 2013       Mesaj #3
_GüzelikMeleği_ - avatarı
Ziyaretçi
Restorasyon tanımı çok göreceli bir kavramdır herkes tarafından çeşitlilik gösterebilir ve şudur diye bir kısıtlama yapmak mümkün değildir. Ama yinede kısaca tanımlamak gerekirse; Restorasyon, kültürel bir tarihi bulunan ve toplumsal kesim tarafından beğenilen, kültürel değerleri yansıtan, taşınır ve taşınmaz sanat eserlerinin korunması ve geleceğe aktarılmasını amaçlayan bir meslek dalıdır. Genelde inceleme, belgeleme gibi ön aşamalara ek olarak düzeltme ve koruma-onarım gibi işlemleri içerir.

Restorasyon; koruma ve onarım bakımından çok zengin bir uygulama dalıdır. Dünyada nadir görülen doğal çevreleri koruyabilme, mümkün olduğunca çok az müdahale ile onarabilme ve gelecek nesillere yaşatabilme işidir. Uygulama esnasında en uygun ve en az müdahaleyi, oluşturulan protokoller tarafından kararlar alınarak uygulama işlemi gerçekleşir. En ufak bir uygulama belgelenerek arşivlenir.
Restorasyon günümüzde oldukça ilerleme göstermiştir. Geçmişte çok sayıda taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının nasıl bir müdahaleye maruz kaldığı, yapılan herhangi bir müdahalenin nasıl ve kim tarafından yapıldığı bilinmezken günümüzde yapılan her uygulama arşivlenerek, geçmişi geleceğe aktarmaktadır.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
22 Kasım 2015       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
RESTORASYON a. (fr. restauratlon). Güz. sant. ve Süslem. sant. Bir sanat yapıtını ya da insanlık tarihine tanıklık eden herhangi bir nesneyi korumak ve gereğinde, olabildiğince ilk durumuna getirmek amacıyla, bu yapıtı, bu nesneyi sağlamlaştırmaya ve bunların yıpranma sürecini durdurmaya yönelik işlemlerin tümü.

—ANSİKL. GÜZ. sant. ve Süslem. sant. Yapıt, nesne, hangi gereçten olursa olsun sürekli birçok bozucu etkene maruz kalır. Organik gereçler, kükürt dioksit, azot oksitleri, klorlu bileşikler ve ozon gibi kirli atmosferdeki zararlı gazlar tarafından kemi- rilir; maddenin içine kolayca işleyerek bozulma sürecini başlatan ince parçacıkları da bunlara eklemek gerekir. Işık fazlalığı, örneğin kâğıtta, selülozun molekül zincirlerinin kopmasıyla ortaya çıkan fotokimyasai bozulmalar doğurur. Nem ve ısıdaki ani değişiklikler, her türlü gereçte çok ciddi bozulmalara yol açar: taş, don sonucu parçalanır; tezhipli parşömenlerde boya tabakası, uygulandığı yüzeyden ayrılır; mobilyalarda marketri parçaları sökülür. Sıcak ve nemli ortamlar, mantar sporlarının filizlenmesine ve bakterilerin üremesine uygun koşullara sahiptir; buna karşılık, çok kuru ortamlar, organik gereçlerin esnekliklerini yitirmelerine böylece de örneğin ahşabın yanlmasına yol açar. En iyi sıcaklık ve nem koşulları, 18 °C (+ 1 °C) ve % 55'lik (± % 5) bağıl nem oranıyla sağlanır Günümüzde müzeler, koleksiyonlarının iyi koşullarda korunmasını sağlayacak klima cihazlan ve gözetim aygıtlarından yararlanabilmektedir.

Organik gereçlere, ağaç yiyenler, kâğıt yiyenler vb. gibi sınıflara ayrılan çok sayıda böcek, mantar ve bakteri zarar verir. Böceklerin en zararlısı termit, mantarların en korkulanı merüldür; bunlar bütün bir bölgeye yayılan felaketlere yol açar. Küçük nesneler için en güvenli mikropsuzlaştırma otoklavda yapılır; böcek, mantar ve bakteri öldürücü ilaçlarla birlikte hava yerine etilen oksit gibi bir gaz kullanılır. Ahşap öğelere lindan gibi maddeler püskürtülür. Reçine kullanarak iç dokuyu güçlendirme (şırıngayla ya da daldırma yoluyla), ağaç (ya da taş) heykellere ilk sağlamlıklarını ve ağırlıklarını kazandırır.
Restorasyonun, uygulayıcının gözetmesi gereken temel ilkeleri vardır. Uygulayıcı ya kimyasal olarak yansız ürünler kullanacak ya da her işlemden sonra yansız- laştırıcı yıkama işlemine başvuracaktır. Her zaman en az etki yapan maddeyle işe başlamalı, maddelerin etkililiğini yavaş yavaş artırmalı ve sonucu yeterli gördüğü anda, işleme son vermelidir, örneğin, bir tablonun sararmış verniğini çıkanrken restoratör, işlemi boya katmanına ulaşıncaya dek sürdürmez; gerçekten de, bu katman eskiyince bazı iç değişikliklere uğrayarak boya maddeleri yüzeye çıkmıştır; verniği çözmekte kullanılan karışım boyalara değerse, bunların bir bölümünü sökebilir. Kullanılan ürünlerin seçiminde, zaman içinde değişime uğramayan ve geri döndürülebilir olanlara öncelik verilir. Bu son özellik, yeni restorasyon teknikleri geliştirildiğinde yapıtı tümüyle eski haline döndürme olanağını sağlar.
Arkeolojide, resimleri, mozaikleri, çanak çömleği ve daha ciddi bir biçimde metalleri koruma sorunu vardır. Metaller, gömülü oldukları toprağın içinde bir oksidoredüksiyon birikimi oluşturur; önce dış, sonra da iç katmanlannın kimyasal yapısı değişir; nesneye (heykel, silah, takı, para) ilk biçimi ancak titiz ve sabırlı bir kazıma işlemi sonucu kazandırılır.

• Yapıların ve kalıntılarının zaman içinde uğradıkları değişikliklerden ve yapılan eklemelerden hangilerinin kaldırılıp, hangilerinin korunacağı kuramsal tartışmalara konu olmaktadır. Daha önce yapılan değişiklik ve restorasyonların her türlü izini kaldırıp yapıya, olanaklar elverdiğince ilk görünümünü kazandırmayı (VidleMe-Duc, daha da ileri giderek, "hiçbir zaman gerçekten var olmamış tam bir görünümü kazandırmak"tan söz eder) amaçlayan, dolayısıyla, yapının tarihsel gelişimini göz ardı eden bir anlayış vardır. Bir ortaçağ yapısının, klasik ve barok eklemeleri, yapının yıllar boyu kazanmış olduğu yeni görünümü bozulmadan yıkılabilir mi? XIX. yy. eklemeleri için de aynı şey söz konusudur: XX. yy.'ın son çeyreğinin bakış açısıyla bu eklentileri ister başarılı ister başarısız sayalım, bunlar anıtların tarihinde önemli bir yer tutar ve bunlan yıkıp ortadan kaldırmak müdahalecilik sayılır.
Gerçekleştirilmesi kaçınılmaz olan onarımlar için günümüzde uygulanan yöntemler, XIX. yy.’ın çoğu kez hoyrat olan yöntemleri yanında çok daha İnceliklidir Bazı durumlarda yapılar sökülmüştür; yığma yapılar için uygulanabilir olan bu yöntem kâgirde çok kötü sonuçlara yol açmıştır. O dönemde yapılan müdahalelerin kötülüğü, günümüzün teknik olanakları (beton enjeksiyonu ve betonarme bağlamalar vb.) ışığında eleştirilebilir seçimlere ve belli bir döneme ağırlık veren uygulamaları yadsımaya yol açmıştır. Bununla birlikte, her türlü restorasyon az çok keyfi ve yıkıcı bir seçimi de beraberinde getirir. Araştırma laboratuvarlarında, özellikle peteklenme ve pul pul dökülmeyle kendini gösteren taş hastalıklarının tedavisi için teknik çözümler geliştirilmiştir Taş duvar yüzleri ve oymalı bölümler, temizlendikten sonra, sugeçirmez gereçlerle kaplanır. Bunlar, kimyasal ve fiziksel açıdan zararlı suyun dokulara girmesini önler; aynı zamanda taşı, sülfürlü maddeler içeren güvercin pisliğinden korur Sugeçirmez bu gereçler renksiz, mat, özellikle de tersinir olmalıdır: bu özelliklerin tümü silikonlarda mevcuttur. Suyun ve tuzların kılcal çatlaklardan yükselerek taş dokusuna sızmasını mümkün olduğunca önlemek için, ikinci bir kurutma duvarı ve içine susızdırmaz bir gereç, kurşun ya da alüminyum vb. levhalar yerleştirilmiş yarıklar yapılır. Çeşitli yöntemlerle pdimerleştirilen (örneğin gamma ışınlarına tutarak) yapay reçinelerin doku içine işletilmesiyle, bozulmuş taşlar sertleştirilir. Reçine (polyesterler, epoksitler, metakrilatlar) kullanımıyla, bozuk blokların yenileriyle değiştirilmesi gibi masraflı bir uygulamadan kaçınılmış olunur.

• Vitraylar sözkonusu olduğunda, bunları yapının bünyesinde korumanın yarattığı sorunlara restorasyon sorunları da eklenir. Gerçekten de kiliselerin içinde yoğunlaşan, İyon parçacıklarıyla yüklü su buharı, kimyasal bozulmalara ve cam bünyesinde küçük çatlakların oluşmasına yol açar. Bu çatlaklar, polarize tozların etkisiyle daha da derinleşir. Vitray camlarının dış yüzeyleri, taşları tehdit eden bozulmalarla karşı karşıyadır. En aşın durum, desenleri negatif olarak çıkmış vitraytarınkidir: pisliğin işlediği taşlar kararır; tonlamalar ve aynntılar için cama sürülmüş boyalar, yüzyıllar boyunca yüzeyi zararlı parçacıkların etkisinden korumuştur; ancak, bu boya katmanı da zamanla yok olunca altından çıkan yüzey, geri kalan bölümlere göre daha açık bir renk almıştır. Labo- ratuvarlarda yapılan çalışmalar sonucu, cam yüzeyini kötü hava koşullarından ve hava kirliliğinden koruyan, esas maddesi reçine olan filtreler geliştirilmişse de bunları sık sık yenilemek gerektiğinden pek pratik sayılmazlar. Buna karşılık, kınk camlara bağlı sorunlar, esas maddesi silikon dan bir yapıştırıcı sayesinde tümüyle çözüme kavuşmuştur. Böylece, kırıkları birleştirmede kullanılan kurşun parçalarının (bir figürün yüzünü boydan boya kesen tamir kurşunlarına hâlâ rastlanabilir) yarattığı çirkin görünüm ortadan kalkmıştır. Bu uygulamanın üstün yanlanndan biri de vitraya belli bir esneklik kazandırmasıdır: cam parçaları, rüzgârın etkisiyle hiçbir zorlama dmaksızın hafifçe yerlerinden oynayabilmektedir.

• Seramik ve cam eşyalar daha çok kırılma ve çatlama sorunlarından ötürü restoratörterin önüne gelmektedir. Alışılagelmiş hayvansal kökenli yapıştırıcılar yerlerini tümüyle epoksitlere ve siyanditlere bırakmıştır. Eksik parçalar polyesterlerle bütünlenir. Arkedojik bir çömlekle bir porselen, değişik anlayışlarla onanlmalıdır. Bunlardan ilki, formun ağır bastığı bir belge dduğundan onarım gözle görülür dacaktır. İkincisiyse bir koleksiyon eşyasıdır; eğer bir şahıs malıysa, gözle görülmeyecek bir rötuşla eski görünümünü kazanmalı. bir müzeye aitse, bozuk yerin onarımı ancak dikkatlice bakıldığında kendini göstermelidir.

• Bir resim en az üç öğeden duşur: resmi taşıyan yüzey (tuval, ahşap pano, duvar vb.), bdyalann sürülmesi için özel darak hazırlanmış katman (macun, sıva vb.) ve boya tabakası. Bu son tabaka da kimi kez vernikle korunmuştur Resmi taşıyan yüzey ise yapıştınlmış dabilir. Taşıyıcı öğe bir ahşap pano dduğunda, parçalar birbirine iyi birleştirilmemişse, nemden ötürü oynamalar çok kötü sonuçlar doğurabilir; bu durumda panonun arkasına, parçalan esnek bir biçimde bir arada tutacak ağaç parçalar raptedilebilir, duşmuş olan yarıklar da macunla (geleneksel darak tavşan derisinden elde edilen kda) durulabilir. Taşıyıcının tuval dması durumunda, mikropların, küflenmenin yol açtığı bozulmalar ya da çivilerin paslanması, yağların oksitlenmesinin dışında, tablo, çoğu kez yırtılma ya da delinme yüzünden restoratörün önüne gelir. Eskiden boya ve hazırlık tabakalarının ağaç panodan tuvale ya da bozulmuş tuvalden yeni bir tuvale aktarılması sıkça rastlanan bir uygulamaydı. Günümüzde eski tuvalin yeni bir tuvalle astarlanması tercih edilmekte ve yapıta en az zarar verecek, yumuşak ve kalıcı çözümler aranmaktadır.
Boyayı taşıyan hazırlık tabakası esnekliğini yitirmiş olabilir, mikropların etkisiyle ufalanabilir ya da aşırı nemden ötürü şişebilir. Ancak, bu durumların hiçbirinde yalnızca bu tabakanın onanlması düşünülemez. Boya tabakası da kimi hallerde çatlayabilir ya da pul pul dökülebilir. Bununla birlikte, karşılaşılan en ağır sorunlar renk değişmeleriyle (örneğin, ressamların kullanmış oldukları bitümlerden kaynaklanan) ilgilidir. Değişik teknikler yardımıyla laboratuvartarda çekilen fotoğraflar, boya katmanının, yüzeyde ve derinlikte, ne durumda olduğunun anlaşılabilmesi için çok yararlıdır. Bünyedeki boşluklar, çok ince alçı gibi eylemsiz bir gereçle doldurulduktan sonra dolgunun yüzeyi, boya katmanının yüzeyinden biraz çukurda kalacak biçimde zımparalanır ya da silinir. Resmin böylece tamamlanan yerlerinin geri kalan bölümlerden ayırt edilebilir olup olmaması sorunu, seramikteki tartışmayı anımsatmaktadır. Bazı müzelerde bu iş için eski haline getirilebilen suluboya kullanılmaktadır. Tratteggio ise optik yanılsamaya dayanan bir tekniktir: eksik bölüm çeşitli renklerdeki ince fırça darbeleriyle boyanır; bunlar yakından ayırt edilebilirse de uzaktan bakıldığında istenen renk tonunu verir. Rötuş yapılan yerler iyice kuruduktan sonra tablo verniklenir.

• Duvar resimleri, yer aldıkları anıtın içinde bulunduğu iklim koşullarına bağlıdır. Suyun kılcal çatlaklar yoluyla duvar içinde yükselmesi, havadaki buharın yoğuşup suya dönüşmesi, mikroorganizmalar yüzünden zarara uğrarlar. Ayrılan bölümleri tespit etmek amacıyla, kabarmış pla kaların altına bir şırıngayla kireç kazeinatı ya da akrilik reçine zerkedilir. Resmi başka bir yüzeye taşımayı gerektiren ciddi durumlarda, boya tabakasını duvardan ayırmak için değişik yöntemler kullanılır. Genellikle parçalanmış olan boya tabakası bir "sandviç-pano"ya taşınır. Parçalar, boya tabakası alta gelecek biçimde kum dolu bir tekneye yerleştirildikten sonra bunların arka yüzleri üzerinde çalışılır. Kum, parçaları aynı düzeye getirmeye olanak verir. Bu sağlandıktan sonra, yapay bir reçine dökülür. Daha sonra, keten, tül, cam yünü ve petekli bir yalıtıcıdan oluşan sandviç-pano bunun üzerine bastırılır. Böylece boya tabakasının korunacağı yeni ortamdaki sıcaklık değişikliklerine daha iyi dayanması sağlanmış olur. Mozaiklerin de bulundukları yüzeyden ayrılıp yeni bir yüzey üzerine taşınması için aynı yöntemlerden yararlanılır.

• Dokumaların sağlamlığını, esnekliğini ve renklerini korumak gerekir. Temizlemeyle toz alınır ve renkler canlılık kazanır; bu iş % 1 oranında, iyonsal olmayan deterjan katılmış, ılık tatlı suyla yapılır. Zarara uğramış duvar halılarının bozulmuş bölümleri iğne ile ilmek ilmek onarılır; çözgüde ya da kanavada bir tahribat sözkonusu olduğunda yeni bir taşıyıcı oluşturulur. Genel bir sağlamlaştırma gerektiğinde, kartona yapıştırma yerine, küçük ilmeklerle tespit edilen ipek ya da naylon ağlar tercih edilmektedir. Dağılma tehlikesiyle karşı karşıya kalma derecesinde zarar görmüş dokumalar, polivinilbutiral gibi yapay bir reçineye daldırılır. Ancak bu, geriye dönüşü olmayan bir yöntemdir.

• Yazılı, resimli belge ve kitaplarda, yazının, resmin boya ve mürekkebi (mineral pigmentler, kurşun ya da gümüş kalemlerin dışında) gibi bunlan taşıyan yüzey de organiktir ve alışılagelmiş kimyasal, fiziksel ve biyolojik bozulma sürecini izler. Bunun yanı sıra, yangın, sel, kötü kullanım gibi kazalara da uğrayabilirler. Kâğıtlar klor ve potasyum türevleriyle beyazlaştırılır. XVIII. yy.'dan sonra üretilmiş kâğıtların asitliğini gidermek gerekir; bu işlem, kalsiyum karbonat, karbondioksit çözelti leri ya da bazlarla gerçekleştirilir. Solmuş yazılar fotoğrafa dayanan çeşitli yöntemler kullanılarak okunabilmektedir. Solmuş yazıların okunabilir kılınması için gallik asit, amonyum sülfür kullanılmakla birlikte bu, belgeye zarar verebilecek bir işlemdir. Delikler, selülozik bir yapıştırıcıyla japon kâğıdı yapıştınlarak ya da daha kolay bir biçimde, basınçla işleyen bir aygıt yardımıyla belgenin boşluklarına vinilik yapışkana bulanmış kâğıt hamuru zerkedilerek doldurulur. Belge genel bir sağlamlaştırma işlemini gerektirebilir; bu durumda belgenin arkasına japon kâğıdı ya da selüloz asetat uygulanır.
Islanmış belgelerin kurutulmasında günümüzde kurutma kâğıdı, talk, kızılötesi ışınlar, sıcak hava üflenmesi gibi, mikroorganizmaların üremesini ve mürekkebin çözülebilirliğini kolaylaştıran yöntemlerden vazgeçilmiştir; artık liyofilleştirme (dondurarak kurutma) işlemine başvurulmaktadır.


Kaynak: Büyük Larousse

Benzer Konular

22 Kasım 2015 / kompetankedi Mimarlık
22 Ocak 2012 / sys Soru-Cevap
30 Temmuz 2012 / ThinkerBeLL Tarih
2 Nisan 2012 / Misafir Soru-Cevap