Arama

Damatlığın Tarihi ve Takım Elbise

Güncelleme: 1 Haziran 2016 Gösterim: 8.171 Cevap: 2
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
14 Ocak 2012       Mesaj #1
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє

Ad:  damatlık.jpg
Gösterim: 1976
Boyut:  7.1 KB

Damatlığın tarihi ve takım elbise

;
Erkek giyimi insanın var oluşundan yani M.Ö. devirlere kadar uzanmaktadır. Örtünmek Adem (a.s)'a kadar uzanmaktadır. Türklerin koyun yününden ve ketenden iplik yapmasıyla birlikte erkek giyiminde de ilk değişim başlamıştır. Hayvan derisi giysilerinden dokuma giyisisine doğru yönelmiştir.. Eski Türkler (şimdiki kızılderililer) hayvan derisini terbiyelendirerek deri giyimine farklılık getirmiş, ilk pantolon ve ceket (mont) yaparak yeni bir devir başlatmışlardır. Daha sonraları savaşlar ve tacirler tarafından deri kıyafetleri yapılış tarzıyla birlikte Avrupa'ya taşınmıştır. Avrupa'da kürklü deriyle çıplak deri bir araya getirilerek farklı kıyafetler ortaya çıkartılmıştır. Damatlık elbisesi Türklerde özel bir ilgi alanı olmuştur. Evlenecek erkeğin çok güçlü görünmesi ve kendini kanıtlaması gerekmekteydi. Türklerde yünlü deri yerine daha heybetli ve güçlü gösterecek giyisiler tercih edildiği için koyun yününden yapılan kalın kaşe kıyafetler giydirilerek farklılık teşkil edilmiştir.


Bey, ağa oğlu, yörük başı ve muhtar oğulları bu giydikleri

damatlık

larla kendilerini ön plana çıkartmıştır. Koyun derisiyle birlikte koyun yününü eğriyerek iplik haline getirip erkek elbiseleri ve damatlık yapılmasıyla devlet yöneticilerinin başlıca kıyafetleri arasında yer almıştır. Biliyorsunuz ki kıyafetler devletlerin şekillerini ve yönetim biçimlerini de göstermekteydi. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte, ilk damatlıkta keten ve yün ipliğinden yapılan kumaşlarla dikildiği ve Türk erkeklerinin giydiği ileri sürülmektedir. Eski çağlarda dünyanın bir çok ülkesinde evlenecek erkek düğün günü temiz ve günlük kıyafet giyerek kilisede veya yakın çevresinin toplu halde bulunduğu bir eğlence yerinde evlenirlerdi. Türklerde ise erkekliğin 3'üncü ayağı olarak gösterilmekteydi. Erkekliğin birinci ayağı, çocukluktan gençliğe yani kılıç tutma ve avlanma, İkinci ayağı ise evine geçim sağlatmak ve devleti için savaşmaktı.

İşte üçüncü ayağı da evlenmektir. Erkekliğin bu evreleri yapılırken Türk erkekleri kıyafetleri hep değişik ve özel yapılmaktadır. Kıyafetler ülkeleri, bölgeleri, illeri, obaları ve ailelerin yaşam tarzlarını belli ettiği için olduğundan daha yüksek görünmeye çalışmaktaydılar. Davullu zurnalı yapılan düğünlerde topluluk içinde bulunan damadın kıyafetlerinden dolayı ön planda görünmeliydi. Türklerin yaşadığı bölgelere gelen, Tacirler, macirler, sanatçılar gibi vb. kişiler veya toplulukların bu gelenekleri kendileriyle birlikte Avrupa'ya yayıldığı kaynaklarca gösterilmektedir. Avrupa bu giyim tarzı tekstil sanayisini kurarak geliştirmiştir. Evlenen damatların kıyafetleri de değişmeye başlamıştır. Kısacası Avrupa'da tekstil sanayisi hamleleri atılırken, Türkler de İslamı kabul etmesiyle Arap giyimine doğru yönelmiş ve kılık kıyafetlerinide bulundukları ülkeye sokmuştur. Arap kültürünü kabullenen Türkler daha sonraları, şalvar türü kıyafetlerle birlikte Türk damat kıyafetleri de farklılaşmıştır. Zaman ilerledikçe şalvar ve kadınların çarşafla kapanmış ve Çin'den getirilen ipek vb. pahalı kumaşlara yönelinerek; kaftan, şalvar gibi kıyafetler ağırlıkla kullanılmaya başlanmıştı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun son 200 yılında ise daha da ağırlıklı olmaya başlamış ve Arap giyim kültürü ülke geneline tamamen yayılmış durumdaydı. 1. Dünya savaşından sonra parçalanan Osmanlı İmparatorluğu'nda işgalci güçler Anadolu'yu işgaliyle birlikte yeni bir devletin kurulması ve kıyafet devrimininde adımlarının atılmasına neden olmuştur. Kurtuluş savaşında işgalci güçlerin kaybetmesiyle birlikte yapılan Lozan Antlaşmasıyla kalan Osmanlı toprakları üzerinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, kıyafet devriminin atılımının yapılmasının Türkler için aydınlığa giden yolun basamaklarından bir tanesi olduğunu görmüş ve gerekli atılmaları kanunlar çıkartarak yapmaya başlamıştır.

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, 23 Ağustos 1925’te Kastamonu ve İnebolu’ya yaptığı seyahatlerde şapkayı halka göstererek giysi devriminin ilk işaretini verdi. “Biz her nokta-i nazardan medeni insan olmalıyız. Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa kadar medeni olacaktır. Medeni ve beynelminel kıyafet milletimiz için layık bir kıyafettir onu giyeceğiz.” diyen Atatürk, 27 Ağustos 1925’te de İnebolu’da “Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeye mahal yoktur.

Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir.” diyerek, medeni yaşayışa uyan kıyafetin kabulü gerekliliğini belirtmiştir.
Atatürk’ün uyarması üzerine daha 25 Kasım 1925 tarih ve 671 Sayılı Şapka Kanunu çıkmadan önce vatandaşlar şapkayı giymiş ve bu yenilik, medeni kıyafet değişimi olarak halk arasında iyi karşılanmıştı. Bundan sonra, cüppe ve sarık giymek yasaklanmış, bu kıyafetleri giyme hakkı yalnız din adamlarına tanınmıştı.

Bunun yanında bir de Fıtri zevk her Millette farklı şekillerde gelişmiş bunun neticesi olarakta her Milletin tercih edecegi ölçü ayrı ayrı olmuştur. Herhangi bir Milletin hayat tarzı, Üslubu, içinde bulundugu cografi durum, iktisadi- ekonomik, medeni, fikri ve manevi şartlarda kıyafetler degişmiş, içerisinde bulundugu umumi geçim imkanları İş, sanat, zenginlik, fakirlik gibi içerisinde bulunduğu şartlarda kıyafeti etkileyici sebeplerden sayılmıştır. Ayrıca toplumlara göre degişen renk sembolü oldugunu da unutmamak lâzımdır. Yani kısaca elbise toplumların üzerindeki önemli bir işarettir. Ve bu işaretimiz muhatabınıza-karşımızdaki kişiye hangi gruba ait oldugumuzun görüntülü mesajını verir. Kıyafetimiz , evimizle, barkımızla birlikte bizlerin ait oldugu grubu açıkça ortaya koyar. Kıyafet devriminden sonra, Avrupa'daki erkek giyim modelleri Türkiye'ye girmeye başlamış ve tekstil sanayisinde de hamleler yapılmıştır. Şimdi ise Türkiye tekstil sanayisi bakımından dünyada sayılı ülkelerden birisi durumundadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen kompetankedi; 1 Haziran 2016 18:56 Sebep: resim eklendi
Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
21 Kasım 2012       Mesaj #2
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye

Damatlığın Tarihi


MsXLabs.Org

Ad:  damat.jpg
Gösterim: 2371
Boyut:  33.9 KB

Anne ve babaya göre kızlarının "koca"sı ya da "güvey" olarak tanımlanan damat, aslen Osmanlı imparatorluğunda oldukça büyük bir kıdeme karşılık geliyordu. Tıpkı gelinlerin prenses gibi görüldğü düğün günlerinde damat da "paşa" (prens de diyebiliriz) olarak karşımıza çıkıyor. Şimdi gelin küçük bir tarihi gezintiye çıkalım ve damadın tarihçesine değinelim.

Osmanlı'da damat kavramı
Osmanlı İmparatorluğunda, padişahların kızları, kızkardeşleri veya kardeş kızlarıylaevlenerek osmanlı hanedanıyla yakınlık kuran erkekler damat paşa adıyla anılırdı. Damat paşalara önceleri güvey 16. yüzyıl'da damat, daha sonra damad-ı hazreti şehriyarî (veya padişahî) dendi. Padişah ablasıyla evlenen damatlara da enişte denirdi. Saraya damat seçilirken yaş, rütbe veya soyluluğa bakılmaz, daha çok adayın gelecekteki mevkii dikkate alınırdı. İmparatorluğun kuruluş döneminde damat olarak, Anadolu Selçuklu ailelerinden beyler seçilirdi, daha sonra padişahlar kendilerine bağlı sancak beylerini tercih ettiler. İlk damatlar arasında I. Murat'ın kızı Nefise Hatun ile 1381 yılında evlenen Karamanoğlu Alâeddin Bey, Çelebi Mehmed'in kızlarıyla evlenen Candaroğulları'ndan İbrahim ve Kasım, Karamanoğulları'ndan İbrahim, Ali ve İsa Beyler vardır. İlmiye sınıfından damat seçilmedi, yalnız Yıldırım Bayezit kızını Emîr Sultan'a verdi. Eski Türk ailelerinden seçilen damatlardan biri de Fatih'in kızıyla evlenen, Uzun Hasan'ın oğlu Uğurlu Mehmed Mirza'dır.

16. yüzyıl'dan başlayarak damatlar, osmanlı memurları arasından seçildi. Doğrudan doğruya padişah kararıyla seçilen kimseye seçim haber verilir ve hazırlanması istenirdi. Damat paşalar, hanedana duydukları saygı yüzünden sultan hanımların bütün isteklerine boyun eğerlerdi, bunun yanında birbirini seven çiftlere de rastlanırdı. IV. Murat'ın kızı Kaya Sultan ile Melek Ahmed Paşa arasındaki aşk tarihlerin konu edindiği bir ilişkidir. Padişahlar bazen sevdikleri vezirlerine henüs küçük yaşta bulunan kızlarını nişanlar veya nikâhlarlardı. Bu yüzden kocalarının ölümüyle küçük yaşta dul kalan sultanlar vardır.

Padişah yakınıyla evlenenler eski karılarını boşamak zorundaydılar. Buna karşılık sultan olan olan eşlerini boşayamazlardı. Sultanlar ise isterlerse, hükümdardan izin alarak boşanabilirler, bu evliliklere bazen bizzat padişah son verirdi. Örneğin, veziriazam Lütfü Paşa, eşi olan Kanunî'nin kız kardeşi Şah Sultan'a hakaret ettiğinden damatlığı ile birlikte veziriazamlığına da son verilmiştir. IV. Murat, kız kardeşi Fatma Sultan'ın kocası kaptanıderya Çatalcalı Hasan Paşa'ya kızmış ve onu damatlıktan azletmiştir. II. Abdülhamit, kızı Naime Sultan'ın kocası Kemaleddin Paşa'yı, IV. Murat'ın kızıyla buluştuğunu haber alınca damatlıktan çıkarmakla kalmayarak, Bursa'ya sürmüştür.

Taşrada görevli bulunan damat adayları, eşleri sultan hanımların İstanbul'dan çıkmalarına izin olmadığı için merkeze alınırlardı. Damatların memurluk maaşları yanında, günde 1.000 ile 1.500 akçe arasında değişen ödenekleri ve sultan paşmaklıkları vardı. Damatların İstanbul'da devlet işlerine karışmalarını önlemek için Fatih zamanında konan usuller Kanuni devrine kadar sürdü.

Osmanlı tarihinde pek çok damat yer alır; bunlar arasında değerli devlet adamları olan Hersekzade Ahmed Paşa, Makbul İbrahim Paşa, Çorlulu Ali Paşa, Sokullu Mehmed Paşa, Kanijeli İbrahim Paşa, Silâhtar Ali Paşa, Nevşehirli İbrahim Paşa, Koca Ragıp Paşa, Muhsinzade Mehmed Paşa vb. sayılabilir.
Son düzenleyen kompetankedi; 1 Haziran 2016 18:46
Sen sadece aynasin...
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
1 Haziran 2016       Mesaj #3
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Resim eklendi

Benzer Konular

21 Temmuz 2008 / TiglonBoYs Moda
21 Şubat 2013 / _Yağmur_ Taslak Konular
5 Haziran 2009 / UnknowN Rüya Tabirleri