Zaman İçinde Sismograflar
Çeşitli aygıtlar aracılığıyla depremlerin işleyişi hakkında daha fazla bilgi edinme çabamız insanlık tarihi boyunca süren bir uğraş. Deprem kayıt aletini yaratan ilk kişi, Chang Heng adlı Çinli bir filozof. Heng, "deprem fırıldağı" adını verdiği bu aleti İS 132'de icat etti. Depremi ve geldiği yönü saptamayı sağlayan ve teknik anlamda bir sismoskop olan alet, her biri pusulanın sekiz yönünü temsil eden sekiz ejderha figürünün kenarlarına iliştirildiği bir seramik vazo görünümündeydi. Her ejderhanın ağzında küçük bir bronz top vardı. Bir deprem olduğunda, toplardan biri yerinden oynuyor ve aşağıda oturur durumdaki kurbağa figürlerinden birinin içine düşüyordu. Böylece ağzı boş ejderha, depremin meydana geldiği yerin karşı yönünü göstermiş oluyordu. Kavanozun içinde neyin olduğunu hiç kimsenin bilmemesine karşın, çoğu uzmanın varsayımı bir sarkacın harekete geçerek belirli bir ejderhayı tetiklediği yönünde.
17. ve 18. yüzyıllar diğer sismoskop icatlarını getirdi. Luigi Palmieri'nin 1855'teki icadında, deprem anında bir kâsedeki cıva taşıyor ve sarsıntının yönüne bağlı olarak belirli bir kabın içine dökülüyordu. Bu kapla temas, bir saati durdurarak depremin kesin zamanını saptarken, yer hareketini bir tamburun üstüne kaydetme işlemini başlatıyordu.
Sismometre olarak da bilinen ilk sismograf 1800'lerin sonlarında icat edildi. Sismograf bir depremin şiddeti ve diğer ayrıntılar konusunda, sismoskopa oranla daha geniş bilgi sağlıyor. Daha sonraları İngiliz araştırmacılar Japonya'daki çalışmalarında ilk sismografı geliştirdiler.
Günümüzde gördüğümüz tipik sismograf sarkaç teknolojisiyle işliyor ve bir ucu yere derince oturtulan bir çubuğun öbür ucuna bir ağırlığın eklenmesine dayanıyor. Ağırlığa iliştirilmiş bir kalem, etrafına kağıt sarılmış bir döner tambura bastırılmış halde duruyor. Hareketsizlik dönemlerinde, kalemin bıraktığı izler düz çizgiler halinde oluyor ve küçük çentikler geçen her dakikayı belirtiyor. Çizgilerdeki küçük oynamalara genellikle dışarıdaki gürültü, sözgelimi bir kamyonun paldır küldür geçişi yol açıyor. Deprem olduğunda, ağırlık ve kalem dışındaki her şey hareket ediyor. Kalemin kaydettiği sivri uçlu çizgiler, depremden kaynaklanan yer devinimini gösteriyor. Çizgilerin yer aldığı kâğıda sismogram deniliyor; bir sismolog bunu analiz ederek depremin merkez üssünü, zamanını, odak derinliğini, nedenini ve hatta büyüklüğünü saptıyor.
Bu tip sismografların günümüzde hâlâ kullanılmasına karşın, çoğu uzman dijital deprem kayıt araçlarına geçti. Farklı yerlere konmuş bağlantılı bilgisayarlar deprem anında dijital sismograflarca derlenen bilgileri çarçabuk işlemden geçirerek internet aracılığıyla iletiyor. Bir dönemler günleri, haftaları ve hatta ayları alan analiz işleminin şimdi birkaç dakika içinde yapılması, medyanın ve kurtarma ekiplerinin olabildiğince çabuk davranmasına olanak veriyor.
Sponsorlu Bağlantılar
Çeşitli aygıtlar aracılığıyla depremlerin işleyişi hakkında daha fazla bilgi edinme çabamız insanlık tarihi boyunca süren bir uğraş. Deprem kayıt aletini yaratan ilk kişi, Chang Heng adlı Çinli bir filozof. Heng, "deprem fırıldağı" adını verdiği bu aleti İS 132'de icat etti. Depremi ve geldiği yönü saptamayı sağlayan ve teknik anlamda bir sismoskop olan alet, her biri pusulanın sekiz yönünü temsil eden sekiz ejderha figürünün kenarlarına iliştirildiği bir seramik vazo görünümündeydi. Her ejderhanın ağzında küçük bir bronz top vardı. Bir deprem olduğunda, toplardan biri yerinden oynuyor ve aşağıda oturur durumdaki kurbağa figürlerinden birinin içine düşüyordu. Böylece ağzı boş ejderha, depremin meydana geldiği yerin karşı yönünü göstermiş oluyordu. Kavanozun içinde neyin olduğunu hiç kimsenin bilmemesine karşın, çoğu uzmanın varsayımı bir sarkacın harekete geçerek belirli bir ejderhayı tetiklediği yönünde.
17. ve 18. yüzyıllar diğer sismoskop icatlarını getirdi. Luigi Palmieri'nin 1855'teki icadında, deprem anında bir kâsedeki cıva taşıyor ve sarsıntının yönüne bağlı olarak belirli bir kabın içine dökülüyordu. Bu kapla temas, bir saati durdurarak depremin kesin zamanını saptarken, yer hareketini bir tamburun üstüne kaydetme işlemini başlatıyordu.
Sismometre olarak da bilinen ilk sismograf 1800'lerin sonlarında icat edildi. Sismograf bir depremin şiddeti ve diğer ayrıntılar konusunda, sismoskopa oranla daha geniş bilgi sağlıyor. Daha sonraları İngiliz araştırmacılar Japonya'daki çalışmalarında ilk sismografı geliştirdiler.
Günümüzde gördüğümüz tipik sismograf sarkaç teknolojisiyle işliyor ve bir ucu yere derince oturtulan bir çubuğun öbür ucuna bir ağırlığın eklenmesine dayanıyor. Ağırlığa iliştirilmiş bir kalem, etrafına kağıt sarılmış bir döner tambura bastırılmış halde duruyor. Hareketsizlik dönemlerinde, kalemin bıraktığı izler düz çizgiler halinde oluyor ve küçük çentikler geçen her dakikayı belirtiyor. Çizgilerdeki küçük oynamalara genellikle dışarıdaki gürültü, sözgelimi bir kamyonun paldır küldür geçişi yol açıyor. Deprem olduğunda, ağırlık ve kalem dışındaki her şey hareket ediyor. Kalemin kaydettiği sivri uçlu çizgiler, depremden kaynaklanan yer devinimini gösteriyor. Çizgilerin yer aldığı kâğıda sismogram deniliyor; bir sismolog bunu analiz ederek depremin merkez üssünü, zamanını, odak derinliğini, nedenini ve hatta büyüklüğünü saptıyor.
Bu tip sismografların günümüzde hâlâ kullanılmasına karşın, çoğu uzman dijital deprem kayıt araçlarına geçti. Farklı yerlere konmuş bağlantılı bilgisayarlar deprem anında dijital sismograflarca derlenen bilgileri çarçabuk işlemden geçirerek internet aracılığıyla iletiyor. Bir dönemler günleri, haftaları ve hatta ayları alan analiz işleminin şimdi birkaç dakika içinde yapılması, medyanın ve kurtarma ekiplerinin olabildiğince çabuk davranmasına olanak veriyor.