Arama

İslam Anayasası

Güncelleme: 21 Ağustos 2008 Gösterim: 3.556 Cevap: 0
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
9 Ağustos 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İSLÂM ANAYASA HUKUKUNUN TEMEL ÖZELLİKLERİ VE MEDİNE ANAYASASI

Sponsorlu Bağlantılar
Bu başlık altında kısaca şu temel konulara temas edeceğiz: Devlet nizamının özellikleri ve şekli; temel haklar ve hürriyetler; Devletin unsurları ve devletin temel organları, (2)

l — DEVLET NİZAMININ TEMEL ÖZELLİKLERİ VE ŞEKLİ

Hukukî, siyasî ve sosyal bîr düzen ve otoriteyi temsil eden devlet müessesesinin İslâm hukukundaki önemli özelliklerine kısaca temas edelim : 1) Devlet nizamında hâkimiyet Allah'a aittir Yani hukukun kaynağı Allah'ın iradesidir Bu sebeple müslüman devletlerde tam anlamıyla yasama meclisi ve anayasa yoktur Sadece Allah ve Peygamberinin tanıdığı sınırlı yasama yetkisi kullanılabilir Konunun bazı ayrıntılarını ileride göreceğiz (3) 2) Kur'an, Peygamber'e ve O'nu takip edenlere eşitlik ve adaletten ayrılmamalarını değişik
yerlerde tavsiye etmektedir «Allah katında en hayırlınız, O'ndan en çok korkanınızdır» demekte ve ruhban sınıfını şiddetle reddetmektedir Kanun kuvvette değil, kuvvet kanunda olmalıdır esasını kabul etmektedir (4) 3) Devlet nizamının önemli bir özelliği de, itaat ve teslimiyettir Merkezi bir otoriteye itaat edilmeden devletin teşekkür etmesi mümkün olmadığından, bu konuya büyük önem verilmektedir «Şeriatın kestiği parmak acımaz» ifadesi bu teslimiyeti ifade eder Çok az istisnaların dışında İslâm Hukukunda devlete itaat dinî bir görev olarak kabul edilmiştir Kur'an, açıkça ülül'emre itaati emretmektedir (5) 4) İslâm Hukukunun kabul ettiği önemli bir anayasa hukuku prensibi «şûra» esasıdır Devlet idaresinin en önemli temeli kabul edilen şûra prensibi, devlet adına ve devlet işleri için alınacak kararların, seçilmiş ve yetkili meclisler tarafından alınması manasını ifade eder Yetkili meclisi teşkil eden fertlere «ehl-i hall ve'l-akd-denir Konuya tekrar döneceğiz Bu zikredilen dört temel özellik dışında, İslâm Hukukunda devlet nizamının başka özellikleri de vardır «Dinde zorlama yoktur» (7) esasıyla getirilen hoşgörü prensibi; insanlar arasında ırk ve renk farkını reddeden evrensellik esası ve «iyiyi emret, kötüyü önle» şeklinde özetlenen sosyal reformculuk özelliği bu arada zikredilebilir
İslâm'ın tavsiye ettiği belli bir devlet şekli yoktur Devletin işlerinin yürütülebilmesi için öngördüğü bîr (şûra meclisi) vardır Devlete ait önemli işlerin bir danışma meclisinde karara bağlandıktan sonra yürütülmesini emreden Kur'an ayetleri ve hadisler, gayet kesin ve açıktır Hz Peygamber ve râşid halifeler devrinde bu esas uygulanmıştır, İslâm hukukçuları, «şûra meclisinin kurulmasının devlet başkanı için kesin bir görev mı yoksa tavsiye edilen bir esas mı olduğunda fikir ayrılığı içindedirler Tarih içinde bazı sultan ve halifelerin bu esasa uymadığı gözönüne alınarak, kesin dini bir görev olmadığı düşüncesi yerleşmiştir Ancak Kur'an ın bu müesseseye verdiği önem ortadadır (9)
(Şûra meclisı)nın üyeleri (ehl i hail ve'l-akd) nasıl teşkil edilecektir? Bu konu zamana ve zemine ter kedilmiştir İlk dönemlerde «ahlak, fazilet, ilim ve tecrübe- gibi vasıflarla temayüz etmiş bulunan şahıslar şura meclisinin tabii üyesi kabul edilmiştir Sahabe ve tabiiler devrinde hep bu esasa uyulmuştur Abbasi ler de Selçuklular'da devletin üst yöneticilerinden teşekkül eden Divanlar bu görevi ifa etmiş ve Osmanlı Devleti nin Tanzimat'a kadarki döneminde ise, Divan ı Hümayun bir şûra, meclisi olarak devletin önemli iş lenni yürütmüştür Şûra meclisi üyelerinin en azından şu vasıfları taşıması gerektiği belirtilmektedir : Tam ehliyetli olmak, hür olmak, ilim sahibi bulunmak, dindar, güvenilir ve dürüst olmak (âdil olmak), devletin vatandaşı bulunmak (10)
Sosyal münasebetlerin çoğalması, devlet işlerinin artması ve her sahada mütehassıs kimselere ihtiyaç duyulması sebebiyle (şûra) görevinin, branşında uzman olanlardan seçilmiş üyelerden meydana gelen milletin kalbi hükmündeki bir meclis tarafından ifa edilebileceği görüşü, Tanzimat sonrasında ağır basmış ve Osmanlı Meclis i Mebusanı'nın kurulması ve Meşrutiyetin ilanında bu görüş şer'i bir dayanak teşkil etmiştir Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde konuyla ilgili çok kıymetli vesikalar bulunmaktadır (11) Konuya yasama organı bahsinde tekrar döneceğiz
Şûra meclisinin kararlan nasıl bir hukuki mahiyet arzetmektedir? Bu konuda, özetle şunlar söylenebilir Kitap ve Sünnetin açıkça hüküm vaz ettiği konularda şûra mevcut hükümleri icra için kararlar alabilir Hak kında açık bir hüküm bulunmayan meselelerde ise şûra meclisi, birinci derecede rol sahibidir; meseleler müzakere edilir ve ortak içtihad karara, bağlanır, Karar da ittifak şart değildir, çoğunluk yeterlidir İlk devir uygulamaları ve konuyla, ilgili dini emirler, cemaate yani çoğunluğa uyulmasını emretmektedir Kesiti nass (dini metin) bulunmayan meselelerde, içtihadı kaynakların ürünü olan örfi hukuk esas alınacaktır, Ancak burada, bir problem daha vardır Devlet başkanı (halife, sultan veya padişah) ile şura üyeleri farklı görüşleri ileri sürerlerse, devlet başkanına ait görüşün ağırlık kazanıp kazanmayacağı meselesi tartışmalıdır Türk hukuk tarihinde, Türkler, kendilerine mahsus devlet anlayışının da tesiriyle, devlet başkanının (sultanın) görüşüne ağırlık verileceği esasını benimsemiş ve uygulamışlardır Divan-ı Hümayun veya Meclis-i Mebusan'ın kararlarına rağmen Padişahın görüşünün tercih edildiği hadiseler, arşivlerimizde numuneleri çok olan durumlardır (12) Hz Peygamber Uhud savaşından önceki şûrada, kendi fikrini değil şûra meclisinin fikrini tercih etmiştir (13)
Son olarak İslâm hukukunda ve eski Türk devletlerinde «şûra» meclisinin vasfı yani devletin şekli üzerinde de durmak istiyoruz Yapılan araştırmalar, mevcut devlet şekillerinden hiçbirinin İslâm'ın öngördüğü devlete tam olarak uymadığını göstermektedir Monarşik devlet şekillerinde hâkimiyet tek kişide, cumhuriyet idarelerinde bir heyette kendini göstermektedir İslâmda ise hakimiyet yalnızca Allah'a aittir Ancak, Halife veya Sultan, Allah'tan aldığı hakimiyetin temsilcisi değildir; belki İslâm milletinin vekili durumundadır Hâkimiyetin kaynağı ilâhi irade olduğundan, sultan şer'î hukuka aykırı hareket edemeyecektir Ettiği takdirde kendisine temsil yetkisi veren müslümanlar onu görevden alabilecektir Osmanlı padişahlarının hal'ında mutlaka fetvaya başvurulmasının sebebi budur Halife veya sultan, hakimiyeti Allah'dan doğrudan değil halk vasıtasıyla almış sayıldıkları için, İslâmi devlete batıdaki anlamıyla teokratik bir devlet nazanyla bakılamaz İslâmda halkın iradesinin üstünde ilahi irade bulunduğundan, halkın kendi iradesi ile kendisini yönettiği cumhuri devlet şekli de buna tam uymamaktadır İslâm hukukunda meşru'iyyet önemlidir Eğer halkın iradesi meşru' ise, o zaman İslâmi devlet sözkonusudur Yapılan izahlar karşısında, İslâm hukukunun belli bir devlet şeklini öngörmediğini, ancak koyduğu prensipler ve hakimiyet anlayışının dindar bir cumhuriyet olduğunu söyleyebiliriz Gerçekten râşid halifeler, hem bir halife hem de dindar bir cumhur reisi idiler (14)
İslâm hukukunun anladığı manada ideal devlet, sadece râşid halifeler zamanında görülmüştür Daha sonra zikredilen vasıflan taşıyan ideal bir devlet görülmemiştir Ancak ideal olmasa da Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar da birer İslâmi devlettirler Hem Selçuklu hem de Osmanlı devlet idaresini (Meşrûtiyetin ilanına kadar) kayıtsız şartsız mutlak bir monarşi olarak vasıflandırmak mümkün değildir Zira mutlak monarşide hakimiyet hükümdardadır ve hükümdar ise hiçbir bağlayıcı kuralla bağlı değildir Halbuki başta Osmanlı padişahları olmak üzere, bütün müslüman Türk sultanları, şer'i şerif denilen hukuk ile kayıtlıdır ve asıl hakimiyet sahibi olan Allah'a ve onun kanunlarına karşı manen de olsa sorumludurlar (15) Son dönemdeki Osmanlı İdaresi, dindar bir meşrutî rejim olarak vasıflandırılmaktadır

Kaynak: İslam Anayasası
Prof Dr Ahmet Akgündüz

( 2 ) Cin/Akgündüz, 1/148-151
( 3 ) Kur'an, Al-i İmran, 189; Mâide, 17-40; Yusuf, 40; Nisa, 65; Ebu Faris, Muhammed Abdulkadir, En-Nizâm'üs-Siyâsi Fi'l- İslâm, Beyrut 1984, sh, 17-40
( 4 ) Kur'an, Hucurat, 13; Bakara, 213-216, Nisa 58; Ebu Farîs, 40-66; Alûsî, Ruh'ul-Maanî, c 26, sh 164; Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku, 1/176
( 5 ) Kur'an, Nisa, 59, Al-i İmran, 32; Ebu Fâris, 67-77; Karaman, Anahatlarıyla 1/177
( 6 ) Kur'an, Şûra, 38, Al-i İmran, 159; Nebhan, 15 vd; Ebu Faris, 78 vd ; Karaman, Anahatlanyla 1/177, 202 vd
( 7 ) Kur'an, Bakara, 236
( 8 ) Kur'an, Al-i İmran, 104
( 9 ) Kur'an, Al-î Imran, 159; Şûra 38; Nebhan, 161 -162; Ebu Fâris, 79-92,
(10 ) Ebu Faris, 112-125; Nebhan 162-164; Karaman, Anahatlarıyla 1/202; MTM 1
( 11) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Evrakı Tasnifi, No: 23 • 1516,1515; 14 -1610; 14 -1540; Alûsi, Ruh'ul-Maâni, c, 28 sh 20-22; İbn'ül-Kayyım, İlâm'ül Muvakkıîn, 4/373 vd
(12) Ebu Faris, 93/105; Karaman, Anahatlarıyla 1/203-204
(13 ) Kur'an, Al-i İmran, 159; Ebu Faris, 94 - 96; İbn-i Hişam, Es-Siret'ün Nebeviyye, Mısır, c 2 sh 223 vd
(14) Ebu Faris, 18 vd ; Anahatlarıyla 1/179-181; Hilafet ve Hakimiyeti Milliye, 36 vd Bu risale isimsizdir ve Cumhuriyet döneminde tarihsiz olarak devletçe bastırılmıştır Şeyyid Bey'in olsa gerektir
( 15 ) Özellikle Osmanlı Devletinin yükselme devirlerinde bu denge daima korunmuştur Fatih'in bir Rum ile beraber yargılanması, Zenbilli'nin Yavuz'u azarlaması ve benzeri hadiseler bunu teyit etmektedir Bkz İlmiye Salnamesi; MTM, 1/498-500


İslâm Anayasası'nın temel prensipleri, kısaca şöyle özetlenebilir


1 — Hâkimiyet kayıtsız şartsız Allah'a aittir.

2 — Kanunlar, Kur'an ve Sünnet'e dayanmalıdır; bu iki kaynağa muhalif kanunlar yapılamaz.

3 — Devlet; ülke, dil ve soy gibi beşerî esaslar üzerine değil, İslâm'ın getirdiği ilahi esaslar üzerine kâimdir.

4 — Kitab ve Sünnet'in emir ve yasaklarını icra; ma'rufu emir ve münkeri nehiy temel esasdır.

5 — İslâm kardeşliğini tesis etmek, devletin en önemli görevidir.

6 — Devlet, sınıf ve din farkı gözetmeksizin, zaruri ihtiyaçlarını temin edemeyenlere yardım elini uzatmakla mükellefdir.

7 — Vatandaşlar, fırsat eşitliğine sahiptir ve bütün hak ve hürriyetlerden eşit olarak istifade ederler.

8 — İslâm'ın müsaade ettiği istisnai haller dışında, sözkonusu haklara tecavüz edilemez ve cezalandırmada da şahsîlik prensibi esas alınır.

9 — Meşruiyeti kabul edilen bütün mezhep müntesipleri, mezhep hürriyetinden tam olarak istifade ederler.

10 — Gayr-i müslimler, din ve vicdan hürriyetine sahiptirler; ahval-i şahsiye konusunda isterlerse kendi hukuklarını tatbik edebilirler.

11 — Gayr-i müslimlerle yapılan zimmet andlaşmasına devlet riayet etmekle mükellefdir; 7. maddedeki haklardan bunlar da istifade ederler.

12 — Devlet reisinin müslüman, erkek ve diğer aranan şartlara hâiz birisi olması gerekir.

13 — Devleti yürütme gücünün başı devlet reisidir; ancak yetkilerinin bir kısmını ferdlere yahut kurullara devredebilir.

14 — Devlet reisi, devleti şura usulüne uygun olarak idare etmekle mükelleftir.

15 — Devlet reisi, anayasayı ilga edemez ve istibdad yoluna başvuramaz.

16 — Devlet başkanını seçme hakkına sahip olanlar, azletme hakkına da sahiptirler.

17 — Devlet reisi, medeni haklar açısından diğer vatandaşlar gibidir; kanun dışına çıkamaz.

18 — Devlet ricali de dahil olmak üzere bütün vatandaşlar için tek kanun vardır; bunlan da sadece mahkemeler tatbik eder.

19 — Yargı (kaza) bağımsızdır.

20 — Devlet nizamına aykırı olan, fuhuş ve anarşiyi teşvik eden ve dini tahkir eden yayınlara müsaade edilemez.

21 — Ülkenin vilâyet ve eyâletleri, devletin idarî üniteleridir; kabile, dil ve soya dayalı ünitelere müsaade edilemez.

22 — Anayasanın hiçbir hükmü, Kur'an ve Sünnete aykırı olarak tefsir edilemez.

Son düzenleyen asla_asla_deme; 21 Ağustos 2008 22:09
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

23 Mayıs 2008 / BARIŞ Taslak Konular
26 Mayıs 2008 / Misafir Hukuk