Arama

Dini Kutlamalar - Sayfa 10

Güncelleme: 13 Nisan 2018 Gösterim: 102.819 Cevap: 372
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
8 Temmuz 2010       Mesaj #91
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
mirac kandili

Sponsorlu Bağlantılar
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Elçin - avatarı
Elçin
Ziyaretçi
8 Temmuz 2010       Mesaj #92
Elçin - avatarı
Ziyaretçi
mirackaw3

Sponsorlu Bağlantılar
e.said coskun - avatarı
e.said coskun
Ziyaretçi
8 Temmuz 2010       Mesaj #93
e.said coskun - avatarı
Ziyaretçi
Aziz fedakar hâlis kardaşlarımız.
Evvela binler selam ile gelen Leyle-i Mirac’ınızı ve üç gün sonra gelecek olan Şaban-ı Şerifinizi bütün ruh-u cânımızla tebrik ediyoruz. Ve bu mübarek gecede gece ve ayda yapacağınız hizmetlerin, okumaların, kıraatların indi ilahide kabulünü Cenab-ı Erhamurrahiminden niyaz ediyoruz. Bu Leyley-i Mirac hürmetine, rü’yet-i Cemalullaha yani nihayetsiz bir muhabbete layık ve nihayetsiz rü’yete ve nihayetsiz bir iştiyaka elyak bir Zât-ı Zülcelâl vel kemalin saadet-i edebiyede rü’yetine muvaffak olmamızı ve Resul-u Ekrem Aleyhisselatı Vesselamın şefaatine ve cennette sohbetine mazhar olmamızı Mevlay-ı Rahimden niyaz ediyoruz.
Bu gecenin feyzinden ve bereketinden ve nurundan istifade etmek için Resulullah aleyhisselatı vesselamın bu asırda bir vekili, Kur’an-ı Kerimin hâdimi, müfessiri, mübelliği milyonlarca insanların Risale-i Nurlarla hidayet ve saadetine vesile olan Bediüzzaman hazretlerinin sözlerine, mektublarına müracaat ediyoruz.
Cenab-ı Mevla bu mübarek gece vesilesiyle üstadın bu nurlu, feyizli mektub ve sözlerinden âzami surette istifadeyi nasib buyursun.
Âmin
Dua eden ve dualarınızı rica eden
Kardeşiniz M. Said Özdemir
Tarihçe-i Hayat (KAstamonu Hayatından)

Azîz Sıddık Kardeşlerim,

Ben, pek kat’i bir sûrette ve bine yakın tecrübelerim neticesinde kat’i kanaatım gelmiş ve ekser günlerde hissediyorum ki; Risâle-i Nurun hizmetinde bulunduğum günde -hizmetin derecesine göre- kalbimde, bedenimde, dimağımda, maişetimde bir inkişaf, inbisat, ferahlık, bereket görüyorum. Ve çokları itiraf ediyor, “Biz de hissediyoruz” derler. Hatta, size geçen sene yazdığım gibi, benim pek az gıda ile yaşadığımın sırrı, o bereket imiş. Hem mâdem İmâm-ı Şâfî'den rivayet var ki : “Hâlis talebe-i ulûmun rızkına ben kefalet edebilirim” demiş. Çünkü rızıklarında vüs'at ve bereket olur. Mâdem hakîkat budur ve mâdem hâlis talebe-i ulûm ünvanına şimdi Nur Şâkirdleri bu zamanda tam liyâkat göstermişler; elbette şimdi yeni açlık ve kahta mukabil, Risâle-i Nur hizmetini bırakmak ve zaruret-i maişet özrüyle maişet peşinde koşmak yerine en iyi çâre, şükür ve kanaat ve Risâle-i Nur talebeliğine tam sarılmaktır.
SAİD NURSÎ
Evet, Risâle-i Nurun o kadar dehşetli muannidlere karşı gâlibane mukavemeti, sırr-ı ihlâsdan; hiçbir şeye âlet edilmemesinden ve doğrudan doğruya saadet-i ebediyeye bakmasından ve hizmet-i îmaniyeden başka bir maksad tâkib etmemesinden ve ba’zı ehl-i tarikatın ehemmiyet verdikleri keşf ve kerâmet-i şahsiyeye ehemmiyet vermemesindendir. Ve velâyet-i kübra ashabları olan Sahabîler gibi, veraset-i Nübüvvet sırriyle, yalnız îman nurlarını neşretmek ve ehl-i îmanın îmanlarını kurtarmaktır. Evet, Risâle-i Nurun bu dehşetli zamanda kazandırdığı iki netice-i muhakkakası, herşeyin fevkındedir; başka şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor..
Birinci Neticesi : Sadakat ve kanaatla Risâle-i Nur dâiresine girenler, îmanla kabre gireceğine gâyet kuvvetli emâreler var.
İkincisi : Risâle-i Nur dâiresinde, ihtiyarımız olmadan takarrur ve tahakkuk eden şirket-i ma’nevîye-i uhreviye cihetiyle, herbir hakîki sâdık şâkirdi; binler dillerle, kalblerle duâ etmek, istiğfar etmek, ibâdet etmek ve ba’zı melâike gibi kırk bin lîsan ile tesbih etmektir. Ve Ramazan-ı Şerif'teki hakîkat-ı Leyle-i Kadir gibi kudsî, ulvî hakîkatları, yüz bin el ile aramaktır. İşte bu gibi netice içindir ki; Risâle-i Nur şâkirdleri, hizmet-i Nuriyeyi velâyet makamına tercih eder; keşf ve keramâtı aramaz, ve Âhiret meyvelerini dünyada koparmaya çalışmaz. Vazîfe-i İlâhîye olan muvaffakıyet ve halka kabul ettirmek ve revaç vermek ve galebe ettirmek ve müstahak oldukları şân ü şeref ve ezvak ve inâyetlere mazhar etmek gibi kendi vazîfelerinin hâricinde bulunan şeylere karışmazlar ve harekâtını, onlara bina etmezler. Hâlisen, muhlisen çalışırlar, “Vazîfemiz hizmettir, o yeter.” derler.
SAİD NURSÎ


ki-üç gün evvel, Yirmi İkinci Söz tashih edilirken dinledim, gördüm ki: İçinde hem küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli îmanî ders, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibâdet-i tefekküriye gibi nurlar var. Bir kısım şâkirtlerin ibâdet niyetiyle risâleleri ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğinin hikmetini bildim. Bârekâllah dedim; hak verdim.
SAİD NURSÎ
* * *
ISPARTAYA GÖNDERİLEN BİR FIKRADIR
Risâle-i Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şâkirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymetdar neticeye mukabil; fiat olarak, o şâkirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve dâimî sarsılmaz bir sebat ister. Evet Risâle-i Nur, on beş senede medresede kazanılan kuvvetli îman-ı tahkikîyi, on beş haftada ve ba’zılara on beş günde kazandırdığına, yirmi bin zât, tecrübeleriyle şehadet ederler. Hem “İştirâk-i a'mâl-i uhreviye” düstûriyle, herbir şâkirdinin her bir günde binler hâlis lîsanlariyle edilen makbul duâları ve binler ehl-i salâhatin işledikleri a'mâl-i salihanın misil sevablarını kazandırıp herbir hakîki sâdık ve sebatkâr şâkirdlerini, amelce, binler adam hükmüne getirdiğine delil, kerâmetkârane ve takdirkârane İmâm-ı Ali'nin üç ihbarı ve kerâmet-i gaybiye-i Gavs-ı Âzam'daki tahsinkârane ve teşvikkârane beşareti ve Kur’ân-ı Mu'cizül-Beyân'ın kuvvetli işâretleri, o hâlis şâkirdlerin ehl-i saadet ve ehl-i Cennet olacaklarını pek kat’i isbat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle fiat ister. Mâdem hakîkat budur, Risâle-i Nur dâiresinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarikat ve sofî-meşreb zâtlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarikattan gelen sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlemesine çalışmak ve şâkirdlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enâniyetini, tam bir havuz kazanmak için, o dâiredeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir. Yoksa başka bir çığır açmakla hem o zarar eder, hem bu müstakîm ve metin cadde-i Kur’âniyeye bilmiyerek zarar verir ; belki zındıkaya bilmeyerek bir nevi yardım hesabına geçer.
SAİD NURSÎ
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
8 Temmuz 2010       Mesaj #94
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi
Bismillahirrahmanirrahim
“Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitendir, görendir.” (İsra: 1)
Cabir (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki:
"Kureyş beni tekzib ettiği vakit, Hıcr'da doğruldum. Allah Teâlâ Hazretleri Beytu’l-Makdis'i bana tecelli ettirdi. Ben onlara onun alâmetlerini birer birer haber vermeye başladım. Ben Beytu'l-Makdis'e bakıyor hem de haber veriyordum." (Buharî, Müslim, Tirmizî)
İsra ve Mîrac hadiseleri peş peşe ve aynı zaman zarfında mirac2

gerçekleştikleri için genellikle birlikte zikredilir. İsra; Peygamber Efendimiz’in (sav) Burak adlı bir bineğe binerek Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya Cebrail (as) ile birlikte yapmış olduğu gece yolculuğunun adıdır. Mirac ise; Mescid-i Aksa’dan mirac (merdiven, asansör) adlı manevi bir araçla yine Cebrail (as) ile birlikte yedi kat göğü kat ederek Sidretü’l Münteha’ya, oradan da Refref adlı binekle tek başına Rabbi’nin (cc) huzuruna çıkması vakıasıdır. İsra ve mirac vakıası hicretten bir veya bir buçuk yıl önce Receb Ayının 27. Gecesinde gerçekleşmiştir. Mirac konusunu içeren uzunca hadis-i şerifler vardır. Yerimizin darlığı nedeniyle buraya alamadım. İsteyenler Kutub-i Sitte veya diğer hadis kitaplarından okuyabilirler.
Bu kutsal seyahatte Allah (cc) tarafından Resulüne (sav) birçok olağanüstülükler gösterilmiştir. Peygamber Efendimiz (sav) o güne kadar hiç kimsenin erişemediği menzillere çıkarılmış, ilahi kurbiyet, ikram ve taltiflere mazhar olmuş, Rabbi’nin (cc) vahyine direkt muhatap olmuştur.
Bu seyr-u sülükte Mescid-i Aksa’da Peygamberlere imamlık yaparak namaz kıldırmış, yükseldiği gök katmanlarında sırasıyla Hz. Adem (as), Hz. İsa (as), Hz. Yahya (as), Hz. Yusuf (as), Hz. İdris (as), Hz. Harun (as), Hz. Musa (as) ve Hz. İbrahim’i (as) görmüş, onları selamlamış, onların iltifat ve övgülerine mazhar olmuş, kimi Peygamberlerden de bazı nasihatler almıştır. Rabbin’den günlük 50 vakite denk gelen 5 vakit namaz emrini almıştır. Yine ‘Amene-r Resulu’ diye bilinen Bakara Suresi’nin son iki ayeti kendisine vahyolunmuştur. Peygamberimiz’in (sav) ümmetinden olup da Allah’a (cc) şirk koşmayanların günahlarının bağışlandığı müjdesi verilmiştir. Kendisine Cennet, Kevser Irmağı ve Cehennem gösterilmiştir. Her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği Beyt-i Ma'mûr adlı mescid gösterilmiştir… Hz. Peygamber buna benzer daha birçok ikram ve müşahedeye şahid olmuştur.
Tüm bu ikram ve müşahedelerden sonra Peygamber Efendimiz (sav) Refref'le Sidretü’l Münteha’ya geri döner. Orada yine Cebrail (as) ile birlikte dünya semasına inerler. Tüm bu yolculuk ‘Mirac Gecesi’ dediğimiz bu gecede, yatsı vakti ile sabah vakti arasında gerçekleşmiştir. Hz. Peygambere yapılmış olan bu ikram büyük ölçüde ümmetine de yapılmış sayılır. O nedenle İslam âlimleri tarafından ‘Kadir Gecesi’nden sonra en kutsal gece olarak kabul edilen bu gecenin kıymetini en iyi bir şekilde derk etmeli ve şanına yaraşır bir ihtiramla değerlendirmeliyiz. Gözlerimizin nuru olan beş vakit namazın bize hediye edildiği ve ümmet olarak Rabbimizin mağfiretine mazhar olduğumuz bu gecede bol bol namaz kılarak, Kur’an-ı Kerim okuyarak, dua ve istiğfarda bulunarak bu geceyi ihya edip Rabbimizin bunca ikramlarına karşı şükrümüzü yerine getirmeliyiz. Ayrıca Mü’minin miracı olan namaz ibadetini en ince noktalarına kadar öğrenmeli ve ta’dil-i erkânına göre yerine getirmeye ve bunu hayatımız boyunca daimi kılmanın azim ve gayreti içinde olmalıyız.
Bu gecedeki nimetler ile müşerref kılınmış Peygamber Efendimiz’in (sav) ümmeti olma şerefiyle ödüllendirildiğimizden dolayı kendisini unutmamalı, yüzler, binler salat-u selamla kendisini yâd etmeliyiz. Peygamber Efendimizin (sav) bu gece muhatap olduğu/olmadığı diğer Peygamberleri de unutmayarak, kendilerine bolca selamlarımızı göndereceğiz.
Mirac gecesi Hz. İbrahim’in (as) bize tavsiye ettiği ve Cennet fidanları olarak nitelendirdiği 'Sübhânallâhi velhamdülillâhi ve lâ ilahe illallâhu vallâhu ekber' zikir virdini bolca çekeceğiz.
Mirac dönüşü kavmi tarafından yalanlandığı zaman ‘O söylüyorsa doğrudur’ diyerek kâmil iman örneğini sergileyen ve Peygamberimiz (sav) tarafından ‘Sıddık’ olarak vasıflandırılan Hz. Ebuber’i (ra) ve onun şahsında tüm sahabe-i kiramı da unutmuyor ve selamlarımızı gönderiyoruz. Gerek yurt içinde gerekse dünyanın sair yerlerinde tek suçları İslam’ı hakkıyla yaşama arzusu olan, bu nedenle kâfirlerin zulmü ve esareti altında bulunan, hicrete zorlanan (zindandakiler, muhacirler, Filistin, Çeçenistan, Afganistan, Doğu Türkistan…) kardeşlerimizi de dualarımızdan eksik etmeyeceğiz. Yine bu gece nazil olan ‘Amene-r Resulü’yü bol bol okuyarak bu mübarek ayetlerin feyzinden faydalanmaya çalışacağız inşallah.
Mirac konusu bir çok alim tarafından detaylı olarak ele alınarak yazılmıştır. Bu yazılardan bir tanesi de Bediüzzam Said Nursi’ye aittir. Bediüzzaman’ın ‘Otuzbirinci Söz’ü bütünüyle Mirac ile alakalıdır. Tüm kardeşlerimize Mirac Gecesi öncesinde bu muhteşem risaleyi okumasını tavsiye ederim. Risalelerden çıkarmış olduğum bazı alıntıları birlikte paylaşalım:
“…Mi'racın bâtını velayettir, halktan Hakk'a gitmiş. Zahir-i Mi'rac risalettir, Hak'tan halka geliyor. Velayet, kurbiyet meratibinde sülûktur. Çok meratibin tayyına ve bir derece zamana muhtaçtır. Nur-u a'zam olan risalet ise, akrebiyet-i İlahiyenin inkişafı sırrına bakar ki, bir ân-ı seyyale kâfidir…
… (Hakikat-ı Mi'rac) Zât-ı Ahmediyenin (sav) meratib-i kemalâtta seyr ü sülûkünden ibarettir…
…Burak'a bindirip, berk gibi semavatı seyrettirip, kat'-ı meratib ettirerek, kamer-vari menzilden menzile, daireden daireye rububiyet-i İlahiyeyi temaşa ettirip, o dairelerin semavatında makamları bulunan ve ihvanı olan enbiyayı birer birer göstererek, tâ Kab-ı Kavseyn makamına çıkarmış, ehadiyet ile kelâmına ve rü'yetine mazhar kılmıştır…
… Cenab-ı Hak herşeye, herşeyden daha yakındır. Fakat herşey, ondan nihayetsiz uzaktır. Nasılki Güneş'in şuuru ve konuşması olsa, senin elindeki âyine vasıtası ile seninle konuşabilir. İstediği gibi sende tasarruf eder. Belki âyine-misal senin gözbebeğinden sana daha yakın olduğu halde, sen dörtbin sene kadar ondan uzaksın, hiçbir cihette ona yanaşamazsın. Eğer terakki etsen, Kamer makamına gelip, doğrudan doğruya bir mukabele noktasına çıksan, ona yalnız bir nevi âyinedarlık edebilirsin. Öyle de, Şems-i Ezel ve Ebed olan Zât-ı Zülcelal herşeye herşeyden daha yakın olduğu halde; herşey ondan nihayetsiz uzaktır…” (Otuzbirinci Söz’den)
“… Leyle-i Mi'rac, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar…” (Şualar - 499)
Bu vesileyle sizlerin ve tüm İslam âleminin 20 Temmuz gecesi idrak edeceğimiz Mubarek Leyle-i Miracını tebrik ediyor, bu gecenin tüm Müslümanların dünya ve ahiret saadetine vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyorum.
Allah’a (cc) emanet olunuz.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
8 Temmuz 2010       Mesaj #95
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi


Mübarek Gün ve Geceler - Mir'ac Gecesi (Miraç Kandili)

Miraç Kandili (Arapça: لیلة المعراج, Farsça: شب معراج), İslam dininde kutsal sayılan gecelerden biridir. Recep ayının 27. gecesidir. Müslümanlar bu gecede peygamberleri hazreti Muhammed'in(s.a.v.), Mekke´deki Mescid-i Haram´dan, Kudüs´teki Mescid-i Aksa´ya götürüldüğüne, oradan da gökleri aşarak, Cebrail'in bile giremediği Sidretül Münteha'yı geçerek Allah´ın katına ulaştığına inanırlar. Bu olaya miraç ya da göğe çıkış denir.
Miraç gecesindeki yolculuğun ruhsal bir deneyim olduğu tezine karşı Schimmel gibi bazı araştırmacılar ayette kulunun ruhuyla değil, ‘kuluyla birlikte’ seyahat ettiği belirtilmesini sunmuştur. Bazı İslam âlimleri de Burak adlı bineğin kullanılmasını Miraç'ın tamamen ruhsal bir deneyim olamayacağına kanıt olarak göstermişlerdir.
Miraç’ta kendisine sunulan şarap, bal ve süt dolu üç bardaktan süt bardağını tercih ederek sütü içmiştir. Bu sebeple Anadolu'da çoğu yerde bu gecede süt içme ve dağıtma geleneği olduğu ifade edilmektedir. Bazı yerlerde tatlı da yapılır ve dağıtırlır. Konya'da bu geceye “süt gecesi” de denilmektedir.
Beş vakit namaz, bu gecede farz kılınmış, Bakara suresinin iman esaslarını ve dua cümleleri içeren son 2 ayeti tebliğ edilmiş ve şirk koşmayan herkesin cennete gireceği müjdesi verilmiştir. Bu günde genelde Müslümanlar dua eder, tesbih çeker ve Yasin suresini okurlar. Veya Camilerdeki Programlarda yer alirlar.
Bu olayın bahsi İslam'ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim'de İsra ve Necm surelerinde geçer. "Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir." (İsra :1)



Vikipedi
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
8 Temmuz 2010       Mesaj #96
ener - avatarı
Ziyaretçi
Miraç kandiliniz Mübarek Olsun.
konçuy - avatarı
konçuy
VIP ON TEMMUZ 2013
8 Temmuz 2010       Mesaj #97
konçuy - avatarı
VIP ON TEMMUZ 2013
Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır:

“Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)

Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûresinde şöyle' anlatılır:

“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)

Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.

Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
Süleyman Çelebi'nin dediği gibi

“Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah...

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.

Hz. Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.

Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, Mekke'ye döndü.

Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.

Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
“Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”

Bunun üzerine müşrikler:
“Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.

O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.

Peygamberimiz neden mirac’a çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.

Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.

Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.

Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...

Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebilir?
Soru: “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?”

Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değildir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.

Bir insan nasıl göklere çıkabilir?
Soru: “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?”

Yerküremiz, yani Dünya bir yılda yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı?

Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"

Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.

Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.

Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.

Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.

Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?"

Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır.

Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?

Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.

Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.

İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.

Miraçın benzeri bir olay var mıdır?
Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"

Miraçın çok örnekleri vardır:
Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir.
İman sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette, Cennet ehli mü'minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.

Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün mü'minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir.

Miraçla gelen hediyeler

Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.

İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.

Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.

Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.

Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.

Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz.)

Miraç Gecesi Namazı
Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa :

“Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.

Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.

Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz
Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi, ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur. counthighlightashx?t1278588730000&ampids 805926330101217  805926432100086  805926431100264  805926454100331  805926434100249

alıntı

Bu mübarek geceyi bizlere nasip eden ALLAH (c.c.)şükürler olsun.tüm müslümanların miraç kandili mübarek olsun .
dinazor1962 - avatarı
dinazor1962
VIP ne mutlu Türk'üm diyene
8 Temmuz 2010       Mesaj #98
dinazor1962 - avatarı
VIP ne mutlu Türk'üm diyene
Mirac Kandiliniz mübarek olsun Allah dualarınızı kabul etsin.
Türkiyem dinazor1962 Türkiyem
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
8 Temmuz 2010       Mesaj #99
Avatarı yok
Yasaklı
52592205rm2
Bihemta - avatarı
Bihemta
Ziyaretçi
8 Temmuz 2010       Mesaj #100
Bihemta - avatarı
Ziyaretçi
Herkesin Miraç gecesi mübarek,ettiği edeceği duaları kabul olsun.

Benzer Konular

14 Şubat 2020 / ThinkerBeLL Genel Mesajlar
2 Ekim 2006 / Misafir Din/İlahiyat
26 Ocak 2007 / Misafir Din/İlahiyat
31 Mayıs 2010 / Misafir Soru-Cevap
14 Ağustos 2006 / Misafir Taslak Konular