Arama

İslam Ahlakı

Güncelleme: 22 Kasım 2010 Gösterim: 12.301 Cevap: 5
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
30 Temmuz 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İslam Ahlakı

Sponsorlu Bağlantılar
İslâm Dini kadar güzel ahlaka önem veren bir başka din veya düşünce sistemi göstermek mümkün değildir. Öyleki Peygamber Efendimiz "İslâm, güzel ahlâktır" buyurmuştur. Hz. Peygamberin güzel ahlâka teşvik eden bir çok güzel sözü vardır.


"Mü'minlerin îmanca en kamil olanı, ahlâkI en güzel olanıdır" "İçinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde bana en yakın olanlarınız, ahlaki en güzel olanlarınızdır" hadisleri bunlardan sadece ikisidir. Kur'an-ı Kerim'de adalet, ahde vefa, affetme, alçak gönüllülük, ana-babaya itaat, sevgi, kardeşlik, barış, güvenirlilik, doğruluk, birlik, beraberlik, iyilik, ihsan, iffet, cömertlik, merhamet, müsamaha, tatlı dilli olma, güler yüzlülük, temiz kalplilik gibi güzel ahlâki hasletlere teşvik eden ve zulüm, haksizlik, riya, haset, gıybet, çirkin sözlülük, asık suratlılık, cimrilik, bencillik, kıskançlık, kibir, kin, kötü zan, israf, bozgunculuk... gibi kötü hasletlerden nehyeden pek çok âyetin yer alması, Kur'an'da ahlaka ne kadar önem verildiğinin bir göstergesidir.

Peygamber Efendimizin güzel ahlaka teşvik eden ve kötü hasletlerden nehyeden hadisleri ise neredeyse bir kitap oluşturacak kadardır. O sadece bu sözleri söylemekle kalmamış, güzel ahlaki bizzat yasayarak insanlara örnek olmuş ve öğretmiştir.

Bu yüzden O'nun ahlaki, İslâm ahlakinin en güzel tatbikatını oluşturmaktadır. İste bu sebeple burada peygamberimiz Hz. Muhammed'in güzel ahlakından az da olsa sözetmek istiyoruzMsn Star. Çünkü O gerçekten en güzel örnektir:

Peygamber Efendimiz güler yüzlü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu idi. Kati yürekli, sert ve kırıcı değildi. Ağzından sert ve kaba hiçbir söz çıkmazdı. Başkalarını tenkit etmez, kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdı. Yanlış ve hoşlanmadığı bir davranış görürse "içinizden bazı kimseler, söyle söyle yapıyorlar..." Şeklinde, bu davranışları yapanların kim olduklarını belli etmeden ve hiç kimseyi kırmadan yanlışı ve hataları düzeltirdi. Kimsenin sözünü kesmez, konuşması bitinceye kadar dinlerdi. Tartışmayı sevmez, sözügereğinden çok uzatmazdı. Kendini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmaz, kimsenin gizli hallerini araştırmazdı. Allah'a hürmetsizlik olmadıkça, sahsına yapılan kötülükleri, ne kadar büyük olursa olsun, bağışlar, eline imkan geçince öç almayı düşünmezdi.

Son derece iffet ve haya sahibiydi. Bütün insanları eşit tutar, zengin fakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrımı yapmazdı. Her bakımdan kendisine güvenilirdi. Verdiği sözü mutlaka zamanında yerine getirirdi. Dürüstlükten ayrıldığı, saka bile olsa yalan söylediği hiç görülmemiştir. Bu yüzden O'na henüz peygamberlik verilmeden önce "Muhammed'ül-Emin" denilmişti. Nitekim Peygamberliğini haber verdiği zaman, iman etmeyenler bile O'na "yalancı, yalan söylüyor" diyememiştir. En yakın akrabalarını safa tepesinde toplayıp onlari İslâm'a davet için, "Size su dağın arkasında düşman atlılarının bulunduğunu söylesem, bana inanırmısınız?" dediği zaman: "Hepimiz inanırız. Çünkü sen yalan söylemezsin" diye cevap vermişlerdi. Kendisi böyle olduğu gibi, herkesin dürüst olmasını isterdi. "Doğruluktan ayrılmayınız, çünkü doğruluk, iyilik ve hayra götürür. İyilik ve hayır da, kişiyi Cennete ulaştırır. Kişi doğru söyleyip doğruluğu aradıkça, Allah katında sıddıklar zümresine yazılır. Yalan sözden ve yalancılıktan sakınınız; Çünkü yalan insani kötülüğe sevkeder. Kötülük de kişiyi Cehennem'e götürür. İnsan yalan söylemeğe ve yalan aramağa devam ede ede, Allah katında nihayet yalancılardan yazılır" buyurmuştur.

Rasûlüllah (s.a.v.) insanların en cömerdi ve en kerimiydi. Eline gecen her şeyi muhtaçlara dağıtır, kimseyi eli boş çevirmezdi. Msn Star

Peygamberimizin ahlakini özetleyen bu kısım. Kısmî tasarruflarla İrfan YÜCEL'in "Peygamberimizin Hayati" adli eserinden iktibas edilmiştir. Son derece mütevâzı ve alçak gönüllü idi. Bir topluluğa geldiğinde, kendisi için ayağa kalkılmasını istemez, nereyi bos bulursa, oraya otururdu. Arkadaşları arasında otururken ayaklarını uzatmazdı. Arkadaşları her işini yapmayı kendileri için şeref ve cana minnet saydıkları halde, bütün islerini kendi görür, ev islerinde hanımlarına yardim ederdi. Methedilmesini ve aşırı hürmet gösterilmesini istemezdi. Fakir kimselerle düşüp kalkmaktan, yoksulların, dulların, kimsesizlerin islerini görmekten zevk alırdı. Bulduğunu yer, bulduğunu giyer, hiç bir şeyi beğenmemezlik etmezdi. Yiyecek bir şey bulamayınca, aç yattığı da olurdu.

Bütün islerini tam bir düzen ve nizam içinde yapardı. Namaz ve ibadet vakitleri, uyku ve istirahat için ayırdığı saatler, misafir ve ziyaretçilerini kabul edeceği hep belliydi. Vaktini boşa geçirmez, her ânini faydalı bir isle değerlendirirdi. "İnsanların çoğu, iki nimetin kıymetini takdirde aldanmışlardır: "Sıhhat ve boş vakit", buyurmuştur.

İnsanı en yakından tanıyan, onun iç yüzünü ve bütün gizli hallerini en iyi bilen, şüphe yok ki eşidir. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ilk vahiyden sonra gördüklerini anlattığı zaman eşi Hz. Hatice:

"Allah'a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hak hiç bir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, işini görmekten aciz kimselerin ağırlıklarını yüklenirsin, fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Müsafiri ağırlarsın, Hak yolunda herkese yardım edersin..." diyerek O'nun peygamberliğini hemen kabul etmiş, en küçük tereddüt göstermemiştir.

Çocukluğundan itibaren Medine'de 10 yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes: "Rasûlüllah (s.a.v)'e 10 yıl hizmet ettim. Bir kere bile canı sıkılıp, öf, niçin böyle yaptın, neden şunu yapmadın, diye beni azarlamadı" demiştir.

Peygamber Efendimizin bizzat yaşayarak, uygulayarak çizdiği bu ahlaki tablo, hiç şüphesiz İslâm ahlâki hakkında bir fikir vermektedir.

*Kendisi için istediğini başkası için de istemek, kendisi için arzulamadığını başkaları için de arzulamamak,

*Olduğu gibi görünmek ya da göründüğü gibi olmak,

*Küçüklere sevgi büyüklere saygı,

*Affetmek, hoşgörülü davranmak, başkalarının kusurlarını araştırmamak,

*Öfkeye hakim olmak,

*Sözünde durmak, ahde vefa göstermek,

*Doğruluk ve dürüstlükten zerrece taviz vermemek,

*Güvenilir olmak,

*Kibirden gururdan sakınmak mütevazî olmak,

*Cimrilikten, tamahtan uzak durmak,cömert olmak,

*Her hususta sabırlı olmak,

*Asla adaletten ayrılmamak,

*Maddi ve manevi temizliğe riayet etmek,

*Allah'ın kendisine verdiği sağlığına ve sıhhatine çok dikkat etmek,

*Boş vakitlerini hayırlı işlerde değerlendirmek,

Ve benzeri yüzlerce muazzam ahlâkî prensibe özenle yer veren İslâm ahlakını her yönüyle tanımak için bu konuyu geniş olarak inceleyen eserlere müracaat etmek gerekmektedir.


Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ağustos 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İslam Ahlakı nedir?

Sponsorlu Bağlantılar
İslam dini her iki cihanda insanı mutlu kılmayı hedeflemiştir. Bunu da Ahlak ve fazilet temeline oturtmuştur. İslam dininin amacı, ahlaklı insan ve bu insanlardan oluşan ahlaklı toplumlar meydana getirmektir. İslam'ın bu bütün emirleri bu amaca yöneliktir. Hem ibadetler, hem de diğer davranışlar bu hedefe hizmet ettiği oranda değer kazanmakta, aksi takdirde ALLAH katında hiçbir önem arz etmemektedir.

İslam ahlakının asıl kaynağı KUR'AN ve onun açıklayıcısı olan sahih sünnettir. Bu iki kaynak, dinin ve dünyevi hayatın genel çerçevesini çizerek ahlak anlayışının temelini oluşturmuştur. Hz.Aişe, kendisine sorulan bir soruya verdiği cevapta, Hz. Peygamber'in ahlakının ''KUR'AN AHLAKI'' olduğunu belirtmiştir. İslam dininde yapılması emredilen ibadetlerin gayesi insanı ahlaki olgunluğa eriştirmektir. İmanın olgunluğu ahlakın güzelliği ile ilgilidir. İbadetler bizleri her türlü çirkin işlerden korur. Ahlaki bakımdan geliştirerek şefkat, merhamet duygularını yerleştirir. Cimrilikten kurtarır, başkalarına karşı yardımseverlik duygularıyla süsleyerek topluma karşı faydalı bir insan haline getirir.


İnsan dünyaya temiz olarak gelir. Eğer anne ve babası tarafından iyi terbiye edilir, güzel huylarla süslenirse iyi ahlaklı olarak yetişir. Her konuda olduğu gibi ahlaki konularda da örnek alacağımız ve güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen Hz.Peygambere KUR'AN-I KERİM'de şöyle buyurulmaktadır: ''Ve elbette sen yüce bir ahlak üzerindesin''(Kalem,4)


KUR'AN-I KERİM, aynı zamanda insanları uymaları gereken kuralları en güzel ve açık bir şekilde ortaya koyan, insanı ebedi kurtuluşa götürecek evrensel prensipleri içeren bir ahlaki kurallar manzumesidir.


T.C. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

RivaN - avatarı
RivaN
Ziyaretçi
8 Eylül 2009       Mesaj #3
RivaN - avatarı
Ziyaretçi
Resulullah’ın (Selatu Selam Üzerine Olsun) dualarında sık sık dile getirdiği “Allah’ım! Ahirzaman fitnelerinden, Mesih-Deccal fitnesinden, kadın fitnesinden, kabir fitnesinden… sana sığınırım” şeklindeki fitne tehlikesinin büyüklüğü karşısında Allah’a sığınmışlık mıydı yaptığı? Yoksa ümmetinin giriftar olacağı fitnelerin tehlikesi karşısında onları uyarmak mıdır endişesi? Peygamber-i Zişan’ı (Selatu Selam Üzerine Olsun) yalvara yakara Rabbi’nin koruyuculuğuna iltica ettiren fitnelere karşı ne kadar teyakkuzdayız? Fitnenin mahiyetini ve mana olarak kullanımındaki genişliğini biliyor muyuz? Fitnelerden Allah’a sığınma gibi, vird-i zeban dualarımız ve gayretimiz var mı? Sahi, bizim fitne gibi bir derdimiz var mı? Yoksa fitne tarihte mi kaldı? İnsanların çoğunun gırtlağına kadar battığı fitneler deryasında, fitneyi sadece nifak ehlinin çirkin ameli olarak bilip bunu da 1400 yıl önceki varlığına hapsetmek, İbn-i Selül’ün şahsiyetinde mücessemleştirecek dar anlamlı fitne anlayışına sahip olmak, asıl fitne olmasın mı? İslam dünyası kanlar içinde boğulurken duasız, dertsiz, kaygısız, lakayd bir hayat yaşamak, deliksiz uykular çekmek fitne olmasın mı? Zalimlerden gelecek zararın korkusuyla iman ehline düşmanlık besleyip aleyhlerinde yer almak veya zalimleri adalet ehli görüp dost olmak fitne olmasın mı? Dünyaya dalıp ahireti unutmak, cenneti kadınların şehvetine satmak fitne olmasın mı? “İyilikte ve takvada yarışın, günahta ve düşmanlıkta yarışmayın” ilahi emrin zıddınca “günahlarda ve düşmanlıkta yarışıp iyilikte ve takvada yarışmamak”, gelişen maddenin nimetlerini elde etme yarışı içinde olmak fitne olmasın mı? Hanımı ve çocuklarına mutlu bir dünya hayatı yaşatmak düşüncesi ve ticaretin kişiyi, Allah’a ibadetten ve camilerden uzak bırakması fitne olmasın mı? Bütün servetini çocuklarının ve ailesinin dünyaya ait geleceklerine yatırım yapıp ahiretlerine ait gelecekleri için bir yatırımda bulunmamak fitne olmasın mı? Allah’ın dini için çekilen bu kadar çile, zulüm ve zindandan sonra Ka’b bin Malik yanılgısıyla dünyanın rehavetine kapılmak, davanın zorluklarından rahata/gölgeliklere kaçmak, hurmalıklara, bağlara, bahçelere, dairelere, arabalara gönül bağlayarak mücadeleden geri kalmak fitne olmasın mı? Çıkarları hakkın üzerinde tutmak, hak dağıtımında akrabayı, dostu, yakını kayırmak fitne olmasın mı? Ala-yı İlliyin’e çıkarcasına, Rabbin maddi ve manevi lütuflarından nimetlenirken dünya ve içindekilere göz dikip muvakkat dünyaya meftun (fitnelenmiş) bir şekilde fani nimetleri tercih ederek esfel-i safiline doğru alçalmak fitne olmasın mı? Türlü türlü tutkuların mahbusu olarak veya nefsanî basit sebeplerden dolayı akrabalarla ilişkiyi kesmek, anne-babaların husumetini sürdürerek sıla-i rahmi kesip akrabalara düşmanlık beslemek fitne olmasın mı? İnsanlara zahiren emin görünerek güvenlerini aldıktan sonra onları ticarette, arkadaşlıkta, komşulukta, namuslarında aldatarak sukut-u hayale uğratmak fitne olmasın mı? Vatanlarını işgal eden kafir ve zalimlere karşı ortak mücadele vermek gerekirken, küfrün oyunlarına alet olup mezhebi/taassubi çatışmalara girmek veya günümüz Filistin’inde olduğu gibi, işgalcilerle işbirliğine girip ehl-i imana savaş açmak fitne olmasın mı? Allah’ın dini uğrunda malı-canı feda etmek konusunda ağırdan alıp yere çakılırken; ırkçılık, milliyetçilik, batıl ideolojiler ve ailevi kavgalar uğruna malı-canı telef etmek fitne olmasın mı? Kendilerine yaratıcılarını tanıtmamız ve O’na kulluk için yaratılmış olduğumuz inancı doğrultusunda yetiştirmemiz gereken yeni neslin, din düşmanlığı güden bir zihniyet elinde namazı zayi edip, sapıtır şekilde yetişmesi fitne olmasın mı? Hayatın daha da kolaylaşması ve şükrün edası için verilen Allah’ın nimetlerini, fuhşiyatın/ahlaksızlığın yayılması için ve Allah’ın dininin ortadan kaldırılıp, şeytani hayatın umumileştirilmesi için kullanmak fitne olmasın mı? Akrabaların, yetimlerin, fakirlerin, muhtaçların haklarının içinde olduğu malın zekâtını vermemek, malı yığın yığın biriktirerek infak etmemek, Allah yolunda harcamamak fitne olmasın mı? Gurbete gelmiş bir akrabayı, arkadaşı, dostu, Müslüman kardeşi, külfet olur, geçim darlığına sebep olur düşüncesi ve ev halkının hoşnutsuzluğu kaygısıyla misafir etmemek, barındırmamak fitne olmasın mı? İşin ehli olduğu halde bir şey yapmadan oturmakla beraber, Allah’ın dini için çalışıp çırpınanları liyakat ehli görmeyerek, onlardaki bazı kusurları dile dolayıp köstek olmak fitne olmasın mı? Kur’an’da pek çok ayetle sabit olmasına ve Resulullah (Selatu Selam Üzerine Olsun) kendi örnek hayatında yaşamasına rağmen, vahiyden ve sünnetten haberli/habersiz bir şekilde “benim dinimde bu yok, İslam’da şu yok” deyip Müslümanların hidayet üzerindeki hallerini taraftarlarına, avama nefret ettirmek fitne olmasın mı? Başındaki örtüsüyle bir ablanın/teyzenin veya cami cemaatinin müdavimlerinden bir amcanın banka kapısından içeri girerek elindeki hesap cüzdanını memura uzatarak kısık bir sesle “bu ayın faizini çekmek istiyorum” talebindeki hali fitne olmasın mı? Hayatı bu kadar kolaylaştıran ulaşım, iletişim, üretim ve kullanım araçlarının varlığına rağmen, Kur’an ve kitap okumaya veya bir sohbete katılmaya davet edilen birinin “inan ki, hiç zamanım yok” mazeretiyle beraber saatlerini, günlerini; televizyona, gazetelere, oyuna, eğlenceye, gezmeye, boş konuşmalara veren birinin mazuratı fitne olmasın mı? Azizlerini her gün kendi elleri ile toprağa gömdüğünü gördüğü, cehennem insan için tutuşturulduğu ve hesap günü yaklaştığı halde hazırlıksız bir şekilde kahkaha ile gülmek fitne olmasın mı? Kalbin katılığı, günahların ağırlığı, gafletin kalınlığı, cehaletin karanlığı, hayallerin aşırılığı, zihnin bulanıklığı, dertlerin dağınıklığı, çoğunluğun sapıklığı, artan günahlar ve eksilen bir ömür içinde yaşamayı kâr saymak fitne olmasın mı? Her şeyi biliyorum kibri ile hareket edip nasihatçinin öğütlerini küçük görmek; sözün amelle, dışın içle, ğaybın müşahede edilir halle (gözden uzak halin görünür halle) uyuşmazlığı fitne olmasın mı? Tarihte yaşanmış Müslümanlar arasındaki acı anlaşmazlıklardan ders almaktan ziyade, bu ihtilafları sürekli canlı tutarak gündem konusu yapmak, yeni ayrılıklara ve cepheleşmelere sebep olmak fitne olmasın mı? Soruların sonundaki ‘fitne olmasın mı?’ kısmı ‘fitnedir’ diye değiştirilip okunabilir, bu şekilde fitne kelimesinin geniş anlamını ve bizleri kuşatan fitneleri daha iyi anlayabiliriz. Fitnelerin idrakine varıp fitne ateşinden kurtulma duası ilE..
adoring - avatarı
adoring
Ziyaretçi
1 Ekim 2009       Mesaj #4
adoring - avatarı
Ziyaretçi
Edeb bir tâc imiş ...

Edeb bir tâc imiş nûr-u Hüdâ'dan,
Giy ol tâcı emin ol her belâdan!


5c555751d866e31bfecdc7acg8

Önce edebi yazmalı kalem.
Önce edebi anlatmalı kelime.
Önce edebi idrak etmeli insan.
Edep güzel; edep yüce...

İnsan güzele müştak, insan yüceye sevdalı. Kainatın en büyük hakikati iman, imanın en büyük hakikati edep.
Edep, hakikatin büyüklüğü karşısında iki büklüm olmak, Onun kemaliyle kendinden geçmektir. Yunus'un odunları misali daldan-pürüzden budanmaktır. Elif gibi dimdik, ok gibi dosdoğru olmaktır.
Kuran'ı hayata hayat yapma yolunda, ilahi hedefi Kuran ahlakıyla on ikiden vurmaktır. Gerek dünya gerek ukba adına atılan her adımı itidal ve denge üzre atmaktır. Elhasıl kulluk şuuruna ermek, ruhu ve bedeni sünnet-i seniyyenini nuruyla huzura erdirmektir.
Habib-i Zişan-ı bu yolda kayıtsız şartsız rehber kabul etmektir. Edep , onun gibi oturmak, O nun gibi kalkmak, Onun gibi bakmak, O nun gibi yaşamaktır(s.a.v)
Hz Osman edep timsaliydi. Sünneti seniyyeyi aklında, cisminde ve ruhunda bütün incelikleriyle yaşamıştı.
Ahmed bin Hanbel'in Hasan ı Basri den rivayetine göre kapalı kapılar ardında bile elbiselerini çıkarmaktan çekinirdi. Edebinin derinliğinden dolayı Efendimiz(s.a.v) kendilerini ümmeti Muhammed içinde herkese nasip olmayan bir payeye layık görmüşlerdi.
Hz.Osmanı, "Ashabım içinde bana en çok benzeyendir."diyerek kendilerine benzetmişlerdi. "Herkesin cennette bir dostu vardır. Benim dostum da Osman'dır". hadisiyle Hz.Osman'ı dostu olmakla müjdelemişlerdi.
Bizim de şu acımasız dönemde; edebi, edepsiz ham ruhlara ilim yoluyla anlatacak yeni Osmanlara dair dualarımız vardır.

Mevlana ne güzel ifade etmiş edebi. " Efendi, bil ki insanın tenindeki can edeptir. İnsanoğlunun göz ve kalp nuru edeptir. Adem bir ulvi alemdendir, süfliden değil. bu dönen kümbetin hem dönmesi hem de revnak ve zineti edeptir. İnsanoğlu eğer edepten yoksun ise, o insan değildir, Aç gözlerini bak, Allah kelamı olan Kuran ayet ayet edeptir. Akıldan sordum: İman nedir? Akıl kalp kulağıma cevap verdi: "İMAN EDEPTİR!"
gul gul gul


Bilmediklerimi ayaklarımın altına alsaydım başım göğe ererdi. Hazreti Hanefi


Büyük imam ne büyük tevazu ne büyük edep rabbim bizleride onlarIn edebi gibi edeplenmeyi nasip eylesin Allah razı olsun. AMİN...

bes1

Nefis üç köşeli dikendir, ne türlü koysan batar.
(Mevlana)
allah1
Şükrün esası, nîmetin sahibini bilmek, bunu kalb ile kabul etmek ve dil ile de söylemektir.
(Abdülkadir-i Geylânî Rahmetullahi aleyhâ)
gul gul gul
Dinle evlat sana söyleyecek bir tek sözüm var,
Beni bilmek ister isen Hakka bağlı özüm var.
Neslim bana ühda etmiş yüreğimde sızım var,
Bu sayfalar tanır beni habu satırlar tanır,
Şanlı tarih dile gelse bütün dünya utanır.
gul gul gul
MEVLAM...
Beni Kendine Dost Seçinceye Kadar Yaşat
Ve Aşkınla yandığım biranda al canımı
Al Ki... Ölüm!!! Aşkımın Adı Olsun...
AMİNNN......

Rios - avatarı
Rios
Ziyaretçi
15 Kasım 2009       Mesaj #5
Rios - avatarı
Ziyaretçi
Gerçek İslam Ahlakı
HARUN YAHYA


Bir din adına ortaya çıktığını ileri süren insanların bir kısmı, o dini yanlış anlıyor ve yanlış uyguluyor olabilirler. O nedenle bu insanlara bakarak o din hakkında fikir edinmek yanlış olur. Bir dini tanımanın en doğru yolu, o dinin kutsal kaynağını incelemektir.
İslam'ın kutsal kaynağı Kuran'dır. Ve Kuran'da öğretilen ahlak modeli, bugün "İslam" dendiğinde bazı Batılıların zihninde oluşan imajdan tamamen farklıdır. Kuran ahlakı, sevgi, şefkat, merhamet, tevazu, fedakarlık, tolerans ve barış kavramlarına dayanmaktadır. Bu ahlakı gerçek anlamda yaşayan bir Müslüman, son derece kibar, ince düşünceli, hoşgörülü, güvenilir, uyumlu bir insan olur. Etrafına sevgi, saygı, huzur ve yaşama sevinci verir.

İslam barış ve esenlik dinidir

İslam kelimesi, Arapça'da "barış" kelimesiyle aynı anlama gelir. İslam, Allah'ın sonsuz merhamet ve şefkatinin yeryüzünde tecelli ettiği huzur ve barış dolu bir hayatı insanlara sunmak için indirilmiş bir dindir. Allah tüm insanları, yeryüzünde merhametin, şefkatin, hoşgörünün ve barışın yaşanabileceği model olarak İslam ahlakına çağırmaktadır. Bakara Suresi'nin 208. ayetinde şöyle buyurulmaktadır:
"Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır."
Ayette görüldüğü gibi Allah, insanların "güvenliği"nin ancak İslam'a girilmesi, Kuran ahlakının yaşanmasıyla sağlanabileceğini bildirmektedir.

Allah bozgunculuğu lanetlemiştir

Allah, insanlara kötülük yapmaktan sakınmalarını emretmiş; küfrü, fıskı, isyanı, zulmü, zorbalığı, öldürmeyi, kan dökmeyi yasaklamıştır. Allah'ın bu emrine uymayanlar, ayetin ifadesiyle "şeytanın adımlarını izleyenler" olarak nitelendirilmiş ve açıkça Allah'ın haram kıldığı bir tutum içerisine girmişlerdir. Kuran'da bu konudaki birçok ayetten sadece iki tanesi şöyledir:
"Allah'a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi kesip-koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir." (Rad Suresi, 25)
"Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." (Kasas Suresi, 77)
Görüldüğü gibi, Allah, İslam dininde, terör, şiddet anlamlarını da kapsayan her türlü bozgunculuk hareketini yasaklamış ve bu tür bir eylem içinde olanları lanetlemiştir. Müslüman dünyayı güzelleştiren, imar eden insandır.

İslam, düşünce hürriyetini ve hoşgörüyü savunur
İnsanların fikir, düşünce ve yaşam özgürlüğünü açıkça sağlayan ve güvence altına alan bir din olan İslam, insanlar arasında gerginliği, anlaşmazlığı, birbirlerinin hakkında olumsuz konuşmayı ve hatta olumsuz düşünceyi (zan) dahi engelleyen ve yasaklayan emirler getirmiştir.
Değil terör ve çeşitli şiddet eylemi, İslam, insanların üzerinde fikri olarak bile en ufak bir baskı kurulmasını yasaklamıştır:
"Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır." (Bakara Suresi, 256)
"Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin." (Gaşiye Suresi, 22)
İnsanların bir dine inanmaya veya o dinin ibadetlerini uygulamaya zorlanması, İslam'ın özüne ve ruhuna aykıdır. Çünkü İslam, inanç için özgür iradeyi ve vicdani bir kabulü şart koşar. Elbette Müslümanlar birbirlerini Kuran'da anlatılan ahlaki vasıfların uygulanması için uyarabilir, teşvik edebilirler. Ama asla bu konuda bir zorlama yapılamaz. Ya da dünyevi bir imtiyaz tanınarak, kişi dini uygulamaya yönlendirilemez.
Bunun aksi bir toplum modeli varsayalım. Örneğin insanların ibadet yapmaya zorlandıklarını farzedelim. Böyle bir toplum modeli İslam'a tamamen aykırıdır. Çünkü inanç ve ibadet, sadece Allah'a yönelik olduğunda bir değer taşır. Eğer bir sistem insanları inanca ve ibadete zorlayacak olursa, bu durumda insanlar o sistemden korktukları için dindar olurlar. Din açısından makbul olan ise, vicdanların tamamen serbest bırakıldığı bir ortamda Allah rızası için dinin yaşanmasıdır.

Allah masum insanların öldürülmesini haram kılmıştır
Bir insanı suçsuz yere öldürmek, Kuran'a göre en büyük günahlardan biridir:
"Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır. (Maide Suresi, 32)
"Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilah'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır. (Furkan Suresi, 68)
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, masum insanları haksız yere öldüren kişiler büyük bir azapla tehdit edilmişlerdir. Allah tek bir kişiyi öldürmenin, tüm insanları öldürmek kadar ağır bir suç olduğunu haber vermiştir. Allah'ın sınırlarını koruyan bir insanın değil binlerce masum insanı katletmek, tek bir insana bile zarar verme ihtimali yoktur. Dünyada adaletten kaçarak cezadan kurtulacağını sananlar, öldükten sonra, ahirette Allah'ın huzurunda verecekleri hesaptan asla kaçamayacaklardır. İşte bu nedenle ölümlerinin ardından Allah'a hesap vereceklerini bilen müminler Allah'ın sınırlarını korumakta büyük bir titizlik gösterirler.

Allah, müminlere şefkatli ve merhametli olmalarını emreder
Bir ayette Müslüman ahlakı şöyle anlatılmaktadır:
"Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır." (Beled Suresi, 17-18)
Allah'ın, ahiret günü kurtuluşa erenlerden olmaları, rahmetine ve cennetine kavuşabilmeleri için kullarına indirdiği ahlakın en önemli özelliklerinden biri ayette görüldüğü gibi "merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak"tır.
Kuran'da tarif edilen İslam son derece modern, aydınlık, ilerici bir yapıya sahiptir. Gerçek Müslüman, herşeyden önce, barışçı, hoşgörülü, demokrat ruhlu, kültürlü, aydın, dürüst, sanattan ve bilimden anlayan, medeni bir kişilik yapısına sahiptir.
Kuran'ın getirdiği güzel ahlakla yetişen bir Müslüman, herkese İslam'ın öngördüğü sevgiyle yaklaşır; her türlü fikre karşı saygılıdır; estetiğe ve sanata değer verir, olaylar karşısında her zaman uzlaştırıcı, gerilimi azaltan, kucaklayıcı, itidalli davranışlar sergiler. Böyle insanların oluşturdukları toplumlarda ise, bugün en modern devletler arasında gösterilen ülkelerden daha gelişmiş bir medeniyet, yüksek bir toplumsal ahlak, neşe, huzur, adalet, güvenlik, bolluk ve bereket hakim olacaktır.

Allah hoşgörü ve affediciliği emretmiştir
Kuran-ı Kerim'in Araf Suresi'nin 199. ayet-i kerimesindeki "Sen af yolunu benimse" sözleriyle ifade edilen "affedicilik ve hoşgörü" kavramı, İslam dininin temel kaidelerinden birini oluşturur.

İslam tarihine bakıldığında, Müslümanların Kuran ahlakının bu önemli özelliğini sosyal yaşama nasıl geçirdikleri çok açık bir şekilde görülür. Müslümanlar ulaştıkları her noktada, hatalı uygulamaları ortadan kaldırarak hür ve hoşgörülü bir ortam oluşturmuştur. Din, dil ve kültür bakımından birbirine taban tabana zıt olan halkların aynı çatı altında barış ve huzur içerisinde yaşamalarını sağlamış, kendisine tabi olanlara da büyük bir ilim, zenginlik ve üstünlük kazandırmıştır. Nitekim büyük bir coğrafyaya yayılmış olan Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığını yüzyıllarca devam ettirebilmesindeki en önemli nedenlerden biri, İslam'ın getirdiği hoşgörü ve anlayış ortamının yaşanması olmuştur. Asırlardır hoşgörülü ve şefkatli yapılarıyla tanınmış olan Müslümanlar, her zaman dönemlerinin en merhametli ve en adil kişileri olmuşlardır. Bu çok uluslu yapı içerisindeki tüm etnik gruplar, yıllarca mensubu oldukları dinleri özgürce yaşamışlar, üstelik dinlerini ve kültürlerini yaşayabilecekleri tüm imkanlara da sahip olmuşlardır.
Gerçek anlamda Müslümanlara mahsus olan hoşgörü, ancak Kuran'ın emrettiği doğrultuda uygulandığında tüm dünyaya barış ve esenlik getirir. Nitekim Kuran'da "İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel bir tarzda(kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost (un) oluvermiştir." (Fussilet Suresi, 34) ayet-i kerimesi ile bu özelliğe dikkat çekilmiştir.

Sonuç
Tüm bunlar, İslam'ın insanlara öğütlediği ahlak özelliklerinin, dünyaya barış, huzur ve adalet getirecek erdemler olduğunu göstermektedir. Şu an dünya gündeminde olan ve adına "İslami terör" denen barbarlık ise, Kuran ahlakından tamamen uzak, cahil ve bağnaz insanların, dinle gerçekte hiç bir ilgisi olmayan canilerin eseridir. İşledikleri vahşetleri İslam kisvesi altında yürütmeye çalışan bu kişi ve gruplara karşı uygulanacak kültürel çözüm, gerçek İslam ahlakının insanlara öğretilmesidir.
Başka bir deyişle, İslam dini ve Kuran ahlakı, terörizmin ve teröristlerin destekleyicisi değil, yeryüzünü terörizm belasından kurtaracak çaredir.
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
22 Kasım 2010       Mesaj #6
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
AHLAK

Hulk kelimesinin çoğuludur. Hulk, huy, seciye, tabiat, yaradılış, âdet, alışkanlık gibi birbirine yakın birçok anlama gelmektedir. Ahlak, bir kimsenin huylarım, bir topluluğun alışkanlıklarını anlatmaktadır. Bu huyları, alışkanlıkları inceleyen ilme de "ahlak ilmi" denir. "Ahlak" sözcüğü yalnız başına da "ahlak ilmi" yerine kullanılmaktadır. islamiyet, iman, amel ve ahlak temellerine dayanır. Dolayısıyla Müslümanlıkla dinden bağımsız bir ahlak söz konusu değildir. islam ahlakında esas olan vahye dayanmaktır. Yani temel prensipler Allah tarafından belirlenmiştir. Pey-gamberimiz'in bu konudaki buyruk ve açıklamaları vahyi tamamlayıcı mahiyettedir. Hz.Aişe kendisine sorulan, "Resulullah'm ahlakı nasıldır?" sorusuna, "Onun ahlakı Kur'an ahlakı idi" diye cevap vermiştir. Peygamberimiz kendileri de "Beni Rabbim terbiye etti" buyurmuştur. Müslüman ahlakının temel ilkesi, kendi dışımızdaki insanlara karşı dürüst ve namuslu olmak, kimseyi aldatmamak, kimseyi kandırmam ak tır. Başta namaz bütün ibadetlerdeki gizli amaç mü'mine bu özelliği kazandırmaktır. Bir kimse namaz kılıyor, oruç tutuyor... Ama ahlak bakımından güven vermiyorsa, o kimse yapmakta olduğu ibadetlerden gerekli feyzi almayan biri olarak değerlendirilir. Bir Kur'an ayetinde, "Muhakkak ki namaz insanı ahlaksızlıklardan ve kötülüklerden alıkoyar." "Kur'an, 29/45) buyurulmaktadır. Şüphesiz her ibadet Allah için yapılır, ama ahlakî üstünlük kazandırıcı yönü de gözden uzak tutulamaz. Peygamberimiz'in çeşitli hadisleri bu hususa ışık tutmaktadır. Şöyle buyurmaktadır: "İyilik ahlak güzelliğidir. Kötülük ise insanın vicdanını tırmalayan ve başkasının öğrenmesinden korktuğu şeydir." 'İnsanların namazına, orucuna bakmayın; dindarlarla, dirhemlerle (altın ve gümüşle, akçalı işlerle) muamelesine bakınız." "Sizden biri kendisi için sevdiğini diğer insanlar için de sevene kadar mümin olmaz." Bu son hadis, objektif bir ölçü olarak ortaya konan, "Ahlak, sana yapılmasını istemediğin şeyi, senin de başkasına yapmamandır" ilkesinden daha ileri, objektif ve insancıl bir aşamayı^ ifade etmektedir.
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:

Benzer Konular

22 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
30 Aralık 2011 / ByKatip Taslak Konular
10 Şubat 2010 / Misafir Cevaplanmış
22 Eylül 2013 / halilmert585 Soru-Cevap