Sözlükler köle için şu tanımları veriyor: Savaşta esir alınan, yabancı ülkelerden zorla kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan ya da başkasından satınalınan erkek. Kul. Birinin buyruğu altında bulunan, özgür olmayan kimse. Yaşama hakkı da dahil bütün haklarım kaybederek sahibine ait bir mal haline gelmiş kimse. Kölemen.
Bütün tanımlar aşağı yukarı aynı kapıya çıkıyor.özgürlüğü olmayan, bir mal gibi işlem gören kimseyi anlatıyor.
Köleliğin tarihi insanlığın tarihi kadar eskiye dayanıyor. Bir başlangıç tarihi vermek mümkün değil. Eski çağın ünlü Yunan filozofu Sokrat'a göre insanlar doğuştan hür ya da köledir. İnsan ya hür olarak doğar ya da köle. Başka seçenek yoktur. Bu anlayış yerleşince insanların birbirine muamelesi de buna uygun olmuş,"efendi" ve "uşak" anlayışı yüzyıllarca sürmüştür.
Köleliğin tarihi bir anlamda insanlar arasındaki eşitsizliğin de tarihidir. Günümüzde eşitsizlik olarak adlandırılan sosyal ve ekonomik farklılıklarla eskinin eşitsizliği olan kölelik-efendilik, karşılaştırılması dahi mümkün olmayan iki farklı olgudur.
Müslümanlıkta kölelik yasaklanmış değildir. Buna rağmen köleliğin kalkması için her tedbir alınmıştır. Müslümanlık ortaya çıktığında kölelik bütün hızıyla sürüyordu. Peygamberimiz dahil Müslüman olan bazı insanlar da köle sahibi idi. Köle ve kölelikle ilgili açıklamalar, sınırlamalar geldikçe Müslümanlar kölelerini azad ettiler (özgürlüklerine kavuşturdular). Fakat bu kölelerin birçoğu gidecek yerleri olmadığı için yine efendilerinin yanında kalmak istiyordu. İsla-mm köleliğe yaklaşımının kaynağı da bu idi. Kölelik öylesine dal budak salmış, öylesine kurumlaşmıştı ki, köleliğin bir çırpıda yasaklanması birçok sahipsiz insanın aç, bilaç, ortada kalmasına, sebep olacaktı. Köle denen varlık, ne ana babasını ne memleketim biliyordu. Kölelik, kötü bir şey olmasına rağmen kölenin hayatını sürdürmesinin de tek yoluydu. Onların yalnızca özgürlüklerine kavuşmaları sorunu çözmüyordu. Onların hür insanlar gibi iş güç sahibi olması,geçi-mini sağlayabilmesi, bir yuvaya bir barınağa kavuşması gerekiyordu. Bunlarasahip olmak bir kişilik kazanmak demekti. Köle ise bundan henüz çok uzaktı. İşte İslamiyet köleyi özgürlüğüne kavuşturmadan önce böyle bir ortama hazırlamayı hedef almıştı.
Bu da ancak zamanla gerçekleşebilirdi. Müslümanlık, kölelerin özgür olduktan sonra insan gibi yaşamalarına imkân verecek bu ortam gerçekleşene kadar onlara birtakım haklar verdi. Belki adı yine köleydi ama, daha önce insandı. İşte bunun için, "kölelerinize yediklerinizden Yedi'nin, giydiklerinizden giydirin" buyruğu verildi. Bu köleyi de efendiyi de geleceğe hazırlamakta çok önemli bir adımdı. "Onlara 'kölem' demeyiniz, oğlum, kızım deyiniz" ve ''Adem'in nesli olarak köleler de sizin kardeşlerinizde. Onların sizin hizmetinizde bulunmasını mümkün kılan Allah'tır; Unutmayın ki Allah sizi onların hizmetine tâbi kılmış da olabilirdi. O halde onlara iyi davranım. Şunu da düşünün ki Allah'ın sizin üzerinizde sahip olduğu hak ve kuvvet, sizin köleler üzerinde sahip olduğunuzdan daha fazladır" gibi hadis-i şerifler bu adımları daha da ileri götürüyordu. Kölenin yemesi içmesi, giymesi efendisine aittir. Köle sahibinin köle üzerinde birtakım yetkileri vardır. Ona dilediği işi verebilir, yaptırabilir fakat bu iş hiçbir zaman insan gücünü aşan bir iş olamaz. Efendinin köle üzerinde terbiye hakkı vardır ama buterbiye hiçbir şekilde incitici, aşağılayıcı olamaz. Köleler isterlerse evlendirilir.
Bu hem Allah'ın emri (Kur'an, Nur suresi, 32) hem de peygamberin emridir. İslâm'da köleye insan olarak nasıl saygı duyulduğunun çok önemli bir belgesi de haksız yere bir köleyi öldüren hür bir kimsenin bunun cezası olarak idam edilmesidir. Kim kölelere karşı haksız bir muamelede bulunursa o yüzden cezalandırılır. Yaptığı yanma bırakılmaz. Kölelere efendilerinin insanca davranıp davranmadığı denetlenmesi gereken bir husus olarak görülür.
İslam'ın köleliğin kalkması yolunda getirdiği önlemlerden biri de, işlenen bazı hata ve günahların bedeli veya keffareti olarak köle azadını şart koşmasıdır.
Örneğin, kasten oruç bozan bir Müslüman bunun vebalinden (günahından) kurtulmak isterse ilk yapacağı şey varsa bir köle azad etmektir. Yemin edip bozan kimse için de aynı şey geçerlidir. Müslüman bir devletin her yıl zekât gelirlerinden bir bölümünü kölelerin hürriyetine kavuşturulmasına ayırması da bir zorunluluktur, özetle kölelik sürdüğü müddetçe onun insanca muamele görmesi için İslam her türlü önlemi almış, köleye birçok haklar tanımıştır. Ünlü Türk hukukçu ve tarihçisi Cevdet Paşa, köleye tanınan bu hakların bolluğuna bakarak "İslam'da köle almak, köle olmaktır" demiş ve bu söz bir gerçeğin ifadesi olarak ün kazanmıştır. İslam, köleliğin kalkması yolunda da önlemler getirmiş ve bunların sonuç vermesi konusunda da sıkı denetim uygulamıştır, övünerek söylenecek bir gerçektir ki İslam'ın kölelik konusundaki bütün önlemleri semere vermiş ve İslam dünyasında kölelik nihayet bulmuştur. Bu sonuçta, İslam'ın tüm insanları iman ve Allah'a bağlılık (takva) ölçüsü dışında eşit görmesinin de çok önemli payı olduğu şüphe götürmez.
Müslümanlık insanları hiçbir şe-ı kilde renkleri, ırkları, soy-sopları ile değerlendirmemiştir. Fakat Müslümanlık dışı toplumlar kendilerini renk ve ırk farkı gözetme tutsaklığından kurtaramadıkları için bu toplumlarda yüzyıllar öncesinden günümüze uzanan, lslam'dakinden çok farklı, menfi ve sefil bir kölelik hüküm sürmüştür. ABD'de, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde ve uygar milletlerin eli ve rolü bulunan başka yerlerde insan olana utanç veren eşitsizlik olayları yaşanmaktadır. 21 yüzyılın eşiğinde bir hayvana bile layık olmayan muamele insanoğluna layık görülmektedir. Müslüman olmayan çok sayıda düşünce ve devlet adamı İslam'ın renk ve ırklar karşısındaki hoşgörüsüne hayranlıklarını dile getirirken yaşanmakta olan eşitsizlik olaylarını kınamışlardır.
Hint filozofu Sami Viuekananda 1899'da ABD'de Menneapolis Üniversitesi'nde verdiği bir konferansta aristokrasiden şikâyet ederek şunları söylemiştir: "Dünyadaki bütün hükümdar sofralarında asalet denen ve ahmaklığa dayanan çirkin bir hiyerarşi vardır. Ve yine dünya üzerinde sadece Osmanlı hükümdarının sofrası-dır ki, dil, din, ırk, farkı gözetmeksizin herkese açıktır. Osmanlı padişahının dizinin dibinde oturan bir zenci renginden doğan ısdırabı hissetmeden lokmalarını yutabilir." (İlhan Bardakçı, Tercüman 9.6.1982)
"Türkler, beyaz insanlar olmakla beraber, başka renkteki insanları eşit görmeyi reddeden Batı dünyasının beyazlarından ayrılırlar. Türk ordusunda renkli bir subayın beyazlara komuta ettiğini görmek bir anormallik değildir. Türkler arasındaki bu ırk hoşgörüsü ise bir İslam geleneğidir." (Arnold Toynbee, Türkiye, S. 30)
"Bir Avrupa devleti, doğudaki bütün kölelerin kurtulmasını temin etse, köleler buna pek memnun olmazlar. Çocukluğundan itibaren efendisinin evine alınmış olan köle ailenin bir üyesi haline gelmiştir. Ailenin çocukları ile ev işlerini nasıl paylaşırsa yemeklerini de öyle paylaşır. Köle sonunda daima azad edilmekte ve bu azadla birlikte kendisine hayat boyunca faydalanabieceği bir varidat (gelir kaynağı) bile bahsedilmektedir." (Moltke'nin Türkiye Mektupları'ndan)
İslam Ansiklopedisi