Arama

İslam Dininde Zulüm

Güncelleme: 27 Temmuz 2011 Gösterim: 5.408 Cevap: 1
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
4 Aralık 2010       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
ZULÜM

Sponsorlu Bağlantılar
Herhangi bir şeyi kendi yerinden başka bir yere koymak, ziya, ışık ile nurun aksi. Dinî anlamdaki manası ise, hak yemek, eziyet, işkence ve baskı kullanmak, adaletsizlik yapmak, hadda aşmak söz ve fiilde aşın gitmek demektir.

Zulüm, arapça bir kelimedir. "Zale-me" fiilinin masdardır. Aynı kökten türemiş bir isim olarak da kullanılır. Aslı zulm olup Türkçe'de zulüm diye kullanılır. Çoğulu zulümattır.

Kelime olarak zulüm, azgınlık, gadr, karanlık, azab ve ezâ ile eş anlamlıdır. Zıddı ise, nur, aydınlık ve adalettir.

Kur'ân'ın üzerinde en çok durduğu kavramlardan biri şüphesiz zulümdür. Aynı kökden gelen kelimelerle birlikte, Kur'ân'da üç yüz'e yakın yerde geçmektedir.

Alimler zulmü üç kısım halinde incelemişlerdir:

1- İnsanın Allah'a karşı işlediği zulüm, şirk ve küfürdür. "İmân edip de imânlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya) işte korkudan emin olmak için onların hakkıdır ve doğru yolu bulanlar da onlardır" (el-En'âm, 6/82) âyeti inince, bu âyetin ifâde ettiği, imâna zulüm karıştırma meselesi ashabın nefsine ağır geldi ve, "Hangimiz nefislerine zulmetmez?" dediler: Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphesiz ki, şirk büyük bir zulümdür" (Lokman, 31/13) âyetini indirdi. Böylece yakandaki âyette söz konusu olan zulüm kelimesinden şirk kastedildiği anlaşılmıştır (İbn Kesîr, Tefsiru'r-Kur'ani'l-Azîm, Beyrut 1969, II,153).

Âyetteki "Şirk büyük bir zulümdür" ifadesi ile de, şirk'e düşen insanların hikmet ve akıl yönünden ne kadar zavallı olduklarına ve ahmaklık içinde bulunduklarına işaret edilerek şirkin çirkinliği dile getirilmiştir (Muhammed Ali es-Sabunî, Safvetu't-Tefâsîr, İstanbul, 1987, II, 491).

Yüce Allah'ın varlığını, birliğini inkâr etmek zulüm olduğu gibi, imân esaslarından herhangi birini inkar etmek de zulüm ve küfürdür. Bütün bu hususlarda ilgili çeşitli âyetler vardır:

"Onlardan her kim, (Allah'ın ilâhlığını inkâr ederek) "İlâh o değil, benim!" derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz!" (el-Enbiyâ, 21/29).

Bu âyette, Yüce Allah'ın ilâhlığını inkâr ederek, ilâhlık iddiasında bulunanların durumu dile getirilmiştir. Nemrûd'un Allah'ın varlığını inkâr etmenin neticesinde, düştüğü küfür ve zulmünü haber veren bir âyetin meâli de şöyledir:

"Âllah; kendisine hükümdarlık verdi diye (şımararak) Rabbi hakkında İbrâhim'le tartışanı görmedin mi? İşte o zaman İbrâhim, Rabbim dirilten, yaşatan ve öldürendir" deyince, "Ben de yaşatır ve öldürürüm"dedi. Bunun üzerine İbrâhim, Bil ki Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir" dedi. İnkâr eden o adam şaşırıp kaldı (söyleyecek söz bulamadı, dili tutuldu). Allah, zalim kimseleri doğru yola iletmez" (el-Bakara, 2/258).

İsrâiloğullarının, Musa (a.s)'ın sözünü dinlemeyerek buzağıya tapmalarının zulüm olduğu hususunda da, Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Musa ile kırk gece için sözleşmiştik, sonra siz onun ardından buzağıyı ilâh edinmiştiniz. (Kendinize böylece) zulmediyordunuz" (el-Bakara, 2/51).

"Andolsun Musa, size açık delillerle gelmişti. Sonra onun ardından tuttunuz buzağıya taptınız. Söz öyle zalimlersiniz işte!" (el-Bakara, 2/92).

Kur'ân'da, Allah'ın âyetlerini inkâr etmek ve Allah'ın daha önce indirdiği vahiyleri değiştirmek de zulüm olarak haber verilmiştir:

Ayetlerimizi yalanlayanlar ve kendilerine de zulmeden topluluğun durumu ne kötüdür!" (el-A'raf, 7/177).

"İçlerinden zulmedenler, (söylediğimiz) sözü, kendilerine söylenmeyen bir sözle değiştirdiler. Biz de haksızlık ettiklerinden dolayı üzerlerine gökten bir azab gönderdik" (el-A'raf, 7/162).

Âyetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe) dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana (bunu) unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk), zalimler topluluğuyla oturma!" (el-En'âm, 6/68).

Peygamberliğe ve peygamberlere inanmamak da zulümdür:

"Şüphesiz ki, onlara kendilerinden bir elçi geldi. Onu yalanladılar. Bunun üzerine onlar zulümlerine devam ederken, azab onları yakalayıverdi" (en-Nahl, 16/113).

"Biz onların, seni dinlerken ne sebeple dinlediklerini, kendi aralarında gizli konuşurlarken de o zalimlerin:

"Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini gayet iyi biliyoruz" (el-İsrâ, 17/47).

"Nuh kavmini de peygamberleri yalanladıkları vakit- onları da boğduk ve onları insanlara bir ibret yaptık. Zalimlere acı bir azab hazırladık" (el Furkan, 25/37).

Allah'ın varlığına, birliğine, gerektiği gibi sıfatlarına ve diğer imân esaslarına inanma hususunda Allah'ın emirlerine ters hareket eden insanlarını zulüm içinde bulunduklarını, küfre girdiklerini gösteren daha çok âyet ve hadisler vardır.

2- İnsanlar arasındaki zulüm. Bu da, insanların kendi hemcinslerine karşı işledikleri suçlar, günahlar ve haksızlıklardır. Bilindiği gibi zulüm kavramı, Kur'ân'da çok geniş bir kullanım alanına sahiptir. İnsanla insan arasındaki zulüm de, bu geniş alanda büyük bir yere sahip bulunmaktadır. Zaten zulüm denince ilk olarak akla insanların birbirlerine karşı olan hareketlerindeki yanlış, kötü ve zararlı davranışları zulüm olarak tanıtılmış, bunların işlenmemesi istenmiş ve işleyenler tenkid edilmiştir. Bu çirkin hareketlerden bazılarını ve onların olumsuzluğunu bildiren âyet meallerinden bir kısmı şöyledir:

Adam öldürmek: "Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurban kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden); "Ând olsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de, Âllah ancak sakınanlardan kabul eder. Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile), ben sana öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Ben istiyorum ki sen, hem benim günahımı, hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın. Zalimlerin cezası işte budur" dedi (el-Mâide, 5/27, 28, 29).

Hırsızlılık yapmak: "Onun (hırsızlık yapmanın) cezası, kayıp eşya, yükünde bulunan kimseye verilir. İşte ona el koymak, onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız, dediler" (Yûsuf, 12/75).

Erkeklerin erkeklerle temasta bulunması (homoseksüellik) ve yol kesip kötülükte bulunmak: Lût'u da (gönderdik), kavmine dedi ki: "Siz, sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir fuhşa gidiyorsunuz. Siz (kadınları bırakıp) erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapıyorsunuz ha?" Kavminin cevabı, sadece; "Eğer doğrulardan isen, haydi Allah'ın azabını getir!.. " demeleri oldu. (Lût): "Rabb'im, şu bozguncu kavme karşı bana yardım et" dedi" (el-Ankebût, 29, 30).

Zina yapmak: "Yûsuf'un, evinde kaldığı kadın, onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip Haydi gelsene. !" dedi. (Yusuf); Allah'a sığınırım. Efendim bana güzel baktı (Ben nasıl onun iyiliğine karşı hıyânet ederim.) Zalimler iflâh olmazlar, dedi" (Yusuf, 12/23).

Suçlu insanları bırakıp suçsuzları cezalandırmak: Dediler ki: "Ey vezir, onun büyük bir ihtiyar babası var! (Onun alıkonduğuna çok üzülür). Onun yerine (bizden) birimizi al. Zira biz seni iyilik edenlerden görüyoruz" (vezir): "Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını almaktan Allah'a sığınırız. Yoksa biz zulmedenlerden oluruz dedi" (Yûsuf, 12/78, 79).

Allah'ın indirdiği ahkâm ile hükmetmemek: "Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte zalimler onlardır" (el-Mâide, 5/45).

Bundan önceki âyette de Yüce Allah, Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin kâfirler olduğunu bildirmiştir: Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte kâfirler onlardır" (el-Mâide, 5/44).

Hz. Muhammed (s.a.s) de, insanın insana zulmetmesini yasaklamış ve İslâm dininde zulmün yerinin olmadığım belirtmiştir. Mazlumun duasından sakınınız. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur" (Buharî, Cihâd, 180) diyerek, zulmün ne kadar kötü ve zararlı bir şey olduğuna işaret etmiştir. Rasûlüllah (s.a.s) veda hutbesinde sık sık zulümden sakınmayı emretmiştir (Ahmed Zeki Safve, Cemheretu Hutebi'l-Arab, Mısır 1962, I, 155 vd).

Diğer bir hadiste de; Müslüman, diğer müslümanların onun elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir" (Buharî, İmân, 4, 5; Rikâk, 26; Müslim, İmân, 64, 65; Ebû Dâvud, Cihâd, 3; Tirmizî, Kıyâme, 53, İmân,13) diyerek zulmün nasıl bir afet olduğunu ifade etmiştir.

Zulmün âhiretteki azabını bildiren bir hadis de şöyledir:

"Zulümden sakınınız. Zira zulüm, kıyâmet günü (sahibini saran) karanlıklar (olacak)dır" (Buhârî, Mezâlim, 8; Tirmizi, Birr, 83).

Ebû Musa (r.a)'dan nakledildiğine göre, Hz. Muhammed (s.a.s); Âllah, zalime (bir müddet) mühlet verir. Onu bir defa yakaladığı vakit de, felâh vermez" Ondan sonra da: "İşte Rabb'in, zulmeden şehirlerin (halkını) yakaladığı zaman, böyle yakalar. Çünkü O'nun yakalaması çok acı ve çok çetindir" (Hud,11/102) (meâlindeki) âyeti okunmuştur (Buhârî, Tefsir sre 11, 5; Müslim, Birr, 62; İbn Mâce, Fiten, 22).

Bir de Rasûlüllah (s.a.s) dünya hayatında insanlara zulmetmenin, ahirette, zulmeden kişiyi iflasa götüreceğini bildirmiştir. Ebû Hureyre (r.a)'ın naklettiğine göre, (bir gün); Müflis kimdir, biliyor musunuz?" diye sormuştur. (Hazır bulunan) ashâb: "Müflis bizim aramızda, parası olmayan ve malı bulunmayandır" deyince, o şöyle devam etmiştir: "Ümmetimden müflis, kıyâmet günü namaz, oruç ve zekât sevabı ile, (ve amel defterine) şuna sövdü, buna zina iftirası yaptı, şunun malını yedi, bunun kanını döktü, şunu dövdü (diye yazılmış olarak) gelen kimsedir. Onun hasenatının sevâbından (hak sahibi olan) şuna, buna verilir. Eğer üzerindeki borç ödenmeden önce ibâdet ve iyiliklerinin sevabı tükenirse, alacaklıların günahlarından alınıp onun üzerine yüklenir. Sonra (onların günahları ile birlikte) cehenneme atılır" (Müslim, Birr, 60; Ahmed b. Hanbel, II, 303, 324, 372).

3- Zulmün bir çeşidi de, insanın kendi kendine zulmetmesidir. Bu hususta da çeşitli âyetler vardır. Bu âyetlerden bazılarının meâli şöyledir:

"Biz hiç bir peygamberi, Allah'ın izniyle itâat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah'tan günahlarını bağışlamasını isteseler ve Rasûl de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı" (en-Nisâ, 4/64).

"(İnkâr edenler), ille kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabb'inin (azab) emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı" (en-Nahl, 16/33).

"Sonra Kitabı kullarımız arasında seçtiklerimize miras verdik. Onlardan kimi nefsine zulmedendir, kimi orta gidendir, kimi de Allah'ın izniyle hayırda öne geçendir. İşte büyük lütuf budur" (Fâtır, 35/32).

Yukarıda sayılan çeşitlerden hangisi olursa olsun, zulüm, yaratılış düzeninde bozukluk ve sapmalara sebep olmaktadır. İnsanın dışındaki bütün varlıklar, yaratılış düzenini bozmamakta, nasıl yaratılmışlarsa, öyle hareket etmektedirler. Allah'ın emir ve yasaklarım dinlemeyen, zulüm yollarına düşen insanlar ise, insanın yaratılış gayesinin dışına çıkmaktadırlar. Bu halleriyle de, varlıklar arasında en büyük zalimlerden olma durumuna düşmektedirler. Onun için Allah ve Râsulü genel olarak zulmü yasaklamışlardır. Bir de, bütün peygamberler insanları Allah'a inanmaya ve O'nun emir ve yasaklarına uygun hareket etmeye çağırmışlardır. Bu davete kulak vererek imâna gelen ve ibadete sarılanlar huzur, saadet, mutluluk ve başarı elde etmişlerdir. Bu davete kulak vermeyerek peygamberlerin yoluna muhâlefet edenler ise, zalimlerden olmuşlar ve başlarına büyük musibetler gelmiştir. Kur'ân'da, peygamberlerin emrini dinlemeyen nice toplulukların başına gelen felâket ve musibetler haber vermiştir. Bu bilgiler, zulüm işleyen zalimlerin sonu açısından son derece ibret vericidir.

Nureddin TURGAY
İslam Ansiklopedisi

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
27 Temmuz 2011       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Zulüm
MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar

Zulüm kökü bakımından "Bir şe­yi ait olduğu yerin dışında bir yere koymak" anlamındadır. Adalet de tam tersine "Bir şeyi ait olduğu yere koymak ve her şeyi denge noktasın­da tutmak"tır. Görüldüğü gibi zu­lüm, adaletin tam karşıtı bir tutumu ve istikametten sapmışlığı ifâde etmektedir. Zulmün kökü itibariyle en yakın olduğu kelime karanlık anla­mındaki "zulmet"tir. Anlam itibariy­le zulüm ve zulmet arasında benzer­lik vardır. Çünkü her zulüm bir ka­ranlıktır ve Peygamberimiz de bunu belirtmektedir.
Zulüm dinimizde anlamı en geniş kavramlardan biridir. Biz, zulüm de­nince anlamını daraltıyor, ancak be­lirli fiilleri onun kapsamında anlıyo­ruz. Haksız yere birinin canını yak­mak, kanını akıtmak; arkasız, destek­siz kimseleri itip kakmak; hakkını aramaktan ve savunmaktan âciz kim­selerin hakkını teslim etmemek, yeti­mi yoksulu horlamak, vb. gibi.
Dinimizde ise, en küçüğünden en büyüğüne her türlü haksızlık, yolsuz­luk, aldatma, kandırma, yalan dolan, hile, vb. zulmün muhtevasına girer. Bi­rinden borç para alıp zamanında ver­memek, geciktirerek vermek bile bir zulümdür. Bir kimsinen gıybetini yap­mak, koğuculukta bulunmak, ara aç­mak zulümdür, özürlü, kusurlu bir malın özür ve kusurunu alıcıdan giz­lemek, yutturmak bir zulümdür. Hü­lâsa herhangi bir kimseye maddî ma­nevî en küçük bir zarar vermek zulüm olarak kabul edilir.
Haksızlığın her çeşidi, başkaları­nın haklarına en küçük ölçüde bir te­cavüz, bir hakkı en küçük ölçüde ih­lal zulüm sayılınca bunun bir sonucu olması, buradan bir yere varılması ge­rekir. Gerçek de budur. Kuran ve ha­dis yani Allah ve Resulü, hiçbir zul­mün karşılıksız bırakılmayacağını, her zâlimden zulmünün hesabının so­rulacağını, her mazlumun hakkının karşı zulme yol açmadan alınacağını, böylece adaletsizliğin giderileceğini çok açık olarak haber vermektedirler. Her zulüm, her haksızlık için onun gerektirdiği kadar bir ceza tertiplenmiştir. Ne az ne fazla. Cenâb-ı Hak kullara da aynı şeyi emretmiş, yapıl­mış bir haksızlığı düzeltirken, bir zâlimi cezalandırırken kin ve intikam duygusundan uzak olunmasını aşırı­lığa kaçılmamasını istemiştir.
Kur'ân'da, zâlime ve zulmüne gö­re olmak üzere en şiddetli cezaların, en acıklı sonların zalimler için hazır­landığı haber verilmektedir. Ahirete, öte dünyaya ait en büyük tehditler birinci planda kâfirlere, ikinci olarak da zâlimlere yöneltilmiştir.
"Eğer yerdekilerin hepsi, ayrıca bir o kadarı da zâlimlerin olsaydı, kıyamet gününde azabın şiddetinden bunları feda eder­lerdi."
"Zalimler için samîmi dost ve sö­zü dinlenir şefaatçi yoktur."
"Sakın Allah'ı zalimlerin yapmış olduğu zulümlerden habersiz sanma­yın, ancak Allah onların cezasını göz­lerin şaşkınlıktan bakakalacağı bir gü­ne erteler." (İbrahim sûresi 42)
Kur'ân'da bunların benzeri nice âyet vardır ki zalimlerin yaptıklarının yanlarına bırakılmayacağım, mutlaka cezalarım bulacaklarını haber veriyor.
Peygamberimiz (S.A.V.) zulmü üçe ayırmıştır:
1- Allah'a karşı zulüm: Bu Allah'­ın varlığını ve birliğini tanımamak ve­ya O'na şirk koşmaktır. Bunun affı yoktur. Ama döküp tövbe etmek mümkündür.
2- Kulun kula zulmü: Bizim bura­da söz konusu ettiğimiz zulüm budur.
3- Kulun kendi nefsine zulmü: Di­lerse Allah bunu affedebilir.
Peygamberimiz kulun kula ve di­ğer yaratıklara zulmüyle ilgili olarak şöyle buyuruyor:
"Zulümden kaçının, çünkü zulüm kıyamet gününde karanlıktır."
"Haklar kıyamet gününde sahip­lerine iade edilecektir. Hatta boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun öcü alınacaktır."
Kim elindeki gücü, imkânı, üstün­lüğü başkalarının aleyhine kullandıysa mutlak hesabı sorulacaktır.
Zulüm ve haksızlık işleyenlere tatlı gelebilir, bu yoldan elde ettikleri, ken­dilerine para ve mevki sağlamış ola­bilir. Ama zulümle ilelebet payidar olunamaz. Bütün tarih bunun şahidi­dir. Zalimler ilâhî adaletin bir tecel­lisi olarak bu dünyada da ibretli ce­zalara hedef olmaktadır.
"Zulüm ile âbâd olanın âkibeti berbâd olur."
"Alma mazlumun ahım çıkar aheste aheste."
"Her firavunun bir Musâ’sı çıkar."
gibi atasözleri, zalimlerin çoğu zaman daha dünyada iken acıklı ve ibretli sonlara maruz kaldıklarının tecrübe­siyle söylenmiş sözlerdir.
Mazlumun ahi, zalim için en sivri okun, en keskin kılıcın göremediği işi görür. Peygamberimiz bunun için
"Mazlumun bedduasından sakının, çünkü onunla Allah arasında engel yoktur (Muhakkak kabul edilir)."
bu­yurmuştur.
Mazlumların yanık yüreğinden çı­kan ahlar nice zalimleri, tahtları, taçlarıyla yakıp kül etmiştir. Allah indindeki cezalarının ise daha şiddetli ol­duğuna şüphe yoktur.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

11 Nisan 2012 / asla_asla_deme Müslümanlık/İslamiyet
22 Kasım 2010 / Daisy-BT Müslümanlık/İslamiyet
11 Temmuz 2014 / _Yağmur_ Müslümanlık/İslamiyet
17 Ocak 2013 / nötrino Müslümanlık/İslamiyet
15 Temmuz 2011 / _Yağmur_ Müslümanlık/İslamiyet