Arama

Allah Korkusu

Güncelleme: 11 Temmuz 2014 Gösterim: 3.003 Cevap: 1
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
11 Temmuz 2014       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Allah Korkusu Nedir?
Allah Korkusu Ne Kazandırır?

Sponsorlu Bağlantılar
MsXLabs.org

Yüce Allah, peygamberlerini ve kitaplarını “uyarıcı, korkutucu ve müjdeci” olarak yolladığını birçok ayetle haber verir. Bu nedenle insanlara dini anlatmakla sorumlu olan her insan, karşısındaki kişiyi hem sorumluluklarını hatırlatarak hem de Allah’ın azabından/gazabından korku duyması yönünde uyarır. Aynı zamanda Allah’ın sonsuz rahmetini ve güzelliklerini anlatarak müjde verir.

İki siteye eklediğim Kıyamet Günü konusundaki bir yazıma iki olumsuz yorum aldım. Yorumların özü, Allah korkusu yerine Allah sevgisinin anlatılması yönündeydi. Hatta Allah korkusundan söz edilmemesinin daha doğru olacağı tavsiye ediliyordu.

Benim, yazılarında ve sitelerinde Allah aşkından söz etmeyen, Allah’ın yarattığı güzelliklerin fotoğraflarını koymayan, güzel söz yerine kin ve nefret saçan Müslümanları eleştirdiğim onlarca yazım var. Kaldı ki yazılarımda en çok da Allah aşkını, benzersiz yaratma sanatını ve üzerimizdeki rahmeti ve korumasını konu ediyorum. Ama gerektiğinde Allah’ın azabına karşı uyarıda bulunmanın da sorumluluğumuz olduğu açık. Yalnızca namaz, oruç gibi belli ibadetleri emir olarak kabul edip, diğer emirleri görmezden gelemeyiz. Allah,Rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kur’an’la) uyarıp-korkut; onlar için ondan başka ne velileri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup-sakınırlar. (En’am Suresi, 51) buyuruyor ve uyarmak hepimizin görevi. Allah, “Benden korkun” buyuruyor ve biz “korkmama gerek yok, sevmem yeterli” diyorsak Allah’ın buyruğuna itaat etmiyoruz demektir. Hatta bu, “ben Allah’ı seviyorum, namaz kılmasam da olur” demekten farklı olmaz ve ayetten yüz çeviriyor olabiliriz Allah esirgesin.

Söz konusu yorumlardaki, “Allah çarpar” ya da “Allah öcü değildir” gibi ifadelerin benim anlatmak istediklerimle alakası olmadığını eklemek isterim. Önceki yazılarımdan da alıntı yaparak, Allah korkusu hakkında detaylı bir yazı hazırladım. Allah ilmimizi artırsın…

Öncelikle bir konuya açıklık getirelim. Kur’an meallerinde takva kelimesi de Allah’tan korkup-sakınma olarak geçiyor. Dünyevi korkular “havf” olarak geçerken, Allah korkusu Kur’an’da daha çok “haşyet” olarak ifade ediliyor. Haşyet derin saygı içeren bir korku anlamındadır.
Allah dedi ki: “İki İlah edinmeyin: O, ancak tek bir İlah’tır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun.” (Nahl Suresi, 51)
Seven insan sevdiğini gücendirmekten, onun sevgisinin yok olmasından çekinir. Allah korkusu böyle bir korkudur ancak çok daha şiddetlidir. Allah korkusu, Allah’a aşkla bağlı insanın hissettiği korkudur. Allah’ın hoşnutluğundan mahrum kalmaktan korkmaktır… İnsan Allah’tan korktuğunda O’nun buyruklarına çok titiz olur, en çok O’nu sever ve en çok O’na saygı duyar.

Mümin, Allah’ı gazaplandırmaktan korkar, Allah’a karşı saygıda kusur etmekten korkar. Başta, kendisinden uzaklaşmasını istemez; sevdiği kulları arasında olmak ister. Rabb’ine aşık mümin için Allah’tan uzak kalmak büyük bir ızdıraptır. “Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı.” (Duha Suresi, 3) ayetinden öğüt alır mümin. Çünkü Rabb’inin darılması cehennem ateşinin vereceği azaptan daha şiddetlidir. Allah, her samimi müminin sevgilisidir. O’nu darıltmak, Allah’ın ona karşı olan sevgisini yitirdiğini bilmek çok büyük bir azaptır, acıdır. İşte mümin bundan kaçınır; yani Allah korkusunun kökeni budur.

Müminin hissettiği yoğun saygı içeren korku, Allah’a itaat, Allah’ı sevmek ve O’na güvenmekle birlikte yaşanır. Dolayısıyla Allah korkusunda acı, ızdırap ve dehşet yoktur. Allah korkusunu dünyevi korkulara benzetmek, bu duyguyu yanlış anlamaktır. İnsan, Allah’ı aşkla sever ve O’na güvenirken, ızdırap duyacak şekilde korkmaz. Mümin ahirette cehennemin kenarına getirildiğinde de yine Allah’tan korkar ancak bu, sevgi ve coşkuyla dolu bir korkudur.

Yüce Allah Kur’an’da, müminler hakkında “derin bir saygıyla Allah’tan korkarlar” buyurur. Bu, örneğin vahşi bir hayvanın saldırısıyla karşı karşıya kalan ya da alevlerin arasında kalarak çıkış yolu bulamayan insanın yaşadığı dehşetli korkuyla asla kıyaslanmaz. Allah korkusu, Allah’ın yarattığı her şeye karşı aşk ve tutkuyu yaşatma amaçlıdır. Aşkın ve tutkunun kökeninde Allah korkusu vardır.

İman eden insanın, kalbindeki Allah korkusu nedeniyle içi içine sığmaz; Rabb’inin rızasını kazanmanın, yaşadığı güzel ahlâkın, nimet ve güzelliklere sahip olmanın, İslam’ın dünyadaki yükselişini görmenin verdiği mutluluklar… Ancak hepsinden önemlisi Allah’ın varlığının, sonsuz gücünün kontrolünde olmanın, O’na yakın olmanın mutluluğudur.

Allah Korkusu Ne Kazandırır?
Allah’tan korkan insan O’nun buyruklarına uymakta daha dikkatli davranır, en çok O’nu sever ve saygı duyar. Allah, Biz sana bu Kur’an’ı güçlük çekmen için indirmedik. ‘İçi titreyerek korku duyanlara’ ancak öğütle-hatırlatma (olsun diye indirdik). (Taha Suresi, 2-3) ayetiyle, Kendisinden korkanların Kur’an’dan öğüt alabileceklerini haber verir.

Allah korkusu güzellikleri getirir; sevgiyi, güzelliği sağlayan her özellik Allah korkusuyla kazanılır. Allah korkusunu içinde taşıyan insan, hata yaptığında vicdanı çok rahatsız olur; Allah’a sığınır, hatasını telafi etmeye çalışır. Aczini ve Allah’a ne denli muhtaç olduğunu derinden kavrar. Rabb’ine olan boyun eğiciliği artar.

Allah korkusu güzel ahlakla ilgili özelliklerimizi yönlendirir. Allah korkusu olmazsa, insan sabıra gerek duymayabilir, çileye tahammül edemeyebilir, bağışlayıcı olmayabilir. “ Allah beni bağışlar cennete giderim” diye düşünür. Ancak Allah korkusu insandaki her şeyi kontrollü hale getirir.

Allah’ın sevgisini kaybettirecek kötülüklerden Allah korkusu sayesinde sakınılır. Örneğin bir ayette,“Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez”(Nisa Suresi, 36) buyrulur. Allah korkusu olan insan, büyüklük taslayıp böbürlenmekten şiddetle kaçınarak Allah’ın sevgisini kazanacağını umduğu bir hareket yapmış olur. İşte bu yüzden, Allah korkusu ve Allah sevgisi bir arada yaşanır.

Çalışkanlık, dürüstlük gibi ahlak özellikleri bu korkuyla kazanılır. Kişi Allah’tan korkmuyorsa çıkarı için çok rahat yalan söyleyebilir. Dürüstlüğün kökeninde Allah korkusu vardır. Allah korkusunu içinde taşıyan insan doğru söz söyler; doğru şahitlik yapar. Çünkü Rabb’inin, içinde gizli olanları bildiğinin bilincindedir. Fitneyi, kargaşayı, insanın ruhundaki anarşiyi Allah korkusu önler.

Allah, Kendisinden korkan kullarına bir nur ve anlayış verdiğini (Enfal Suresi, 29), ibadetlerini kabul ettiğini (Maide Suresi, 27), rahmetinden iki kat verdiğini (Hadid Suresi, 28), bir çıkış yolu gösterdiğini (Talak Suresi, 2), kötülüklerini örtüp bağışladığını ve ecirlerini artırdığını (Talak Suresi, 5), işlerinde kolaylık verdiğini (Talak Suresi, 4) Kur’an’da müjdeler.

İman etmeyen insanlar, cehennemde bir süre kalıp sonra bağışlanacaklarını zannederler. Kendilerini cennete layık görür; Allah sevgisinin yeterli olduğunu, azap göreceklerin yalnızca çok azgın kişiler olacağını düşünürler. Bu nedenlerle Allah korkusunu içlerinde taşımazlar; gururlu ve kibirli, kendini yeterli gören bir ahlaka sahiptirler. Allah’tan korkmadıkları için, şeytan ve nefislerinin kötülüklerinden de sakınamazlar.

Bazı insanlar, “ben Allah’ı severim, korkmama gerek yok” derler. Çok üstün, çok güçlü ve çok yüce olan Rabb’imizi severken, O’ndan korkmamanın nedeni nedir?..

Allah korkusunu içlerinde taşımayan insanların onlarca farklı korkuları vardır. Bu kadar çok sayıda korkuyla yaşayıp, sadece Allah’tan korkmazlar. Müdüründen, babasından, eşinden korkan bu kişiler, kıyamet günü Allah’ın huzurunda yapayalnız sorgulanmaktan korkmazlar.

Oysa Allah’ın gücü, makamı ve azabı karşısında dünyadayken hissedecekleri korku, Allah’ın izniyle hem imanlarına, hem de dünya ve sonsuz ahiret mutluluğuna neden olacaktır.

Sonuç Olarak; Allah korkusu, bildiğimiz ve anladığımız anlamda bir korku olsaydı, gerçekten inançlı bir insanın bütün sağlığının bozulması gerekirdi. Böyle bir korku hisseden bir insan ne yemek yiyebilir, ne uyuyabilir, ne de kişinin konuşacak gücü kalırdı.

Yalnızca Rabb’inin rızası için yaşayan takva sahibi bir müminin, ızdırap ve acıdan müthiş bir gerilim hissedip acı içerisinde ölmesi gerekirdi. Rabb’ine içi titreyerek aşk ve korku duyan mümin, aksine, son derece neşeli, canlı, şevkli ve hayat dolu bir ruh haline sahiptir. Dahası, Rabb’inden korkana başka korku yoktur.
“Allah’tan ‘İçi titreyerek korkan’ öğüt alır-düşünür. (A’la Suresi, 10)
Fuat Türker

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
mavisiyah - avatarı
mavisiyah
Ziyaretçi
11 Temmuz 2014       Mesaj #2
mavisiyah - avatarı
Ziyaretçi
ALLAH KORKUSU

Sponsorlu Bağlantılar

2v0zrr4


فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ


Şu insanlardan korkmayınız, benden korkunuz. (maide 44)


İnsanları iyilikte devam ettiren, kötülükten koruyan Allah korkusudur. Bu korku olmadan kötülüğü önlemek mümkün değildir. Allah korkusu kalpte yanan bir nurdur ki; insan onun ile hayrı ve şerri görür. Nitekim çevremizde görüyoruz, içinde Allah korkusu olmayanlar her türlü rezaleti yapabilmektedirler. Onun için Allah korkusu olmayanlar elini, dilini, velhasıl bütün azalarını haramdan sakınamaz. İnsanların gördüğü yerde yapmasa bile görmediği yerde her türlü yalan, hırsızlık, zina, fahişelik gibi her türlü rezaleti işlerler. Ama içinde Allah korkusu olduğu zaman ister bir insan görsün ister görmesin Allah beni görüyor diye kötülük işleyemez. İnsan yaptığı işlerin Allah tarafından görüldüğünü hakkıyla bilirse kendini kötülükten çeker, eli harama, dili yalana cüret etmez.



Allah korkusu kötülüğe karşı ayakta bağ, elde kelepçe, duvarda kilittir. Nitekim Mevla'mız ayeti kerimede mealen buyurduğu gibi
“Allah korusun, her türlü rezaletten ona sığının, ona itaat edin. Allah yolunda olun ki mükâfatını bulasınız. Herkes yarın kıyamet günü ne gönderdiğine baksın. Çünki Allah Teala ister hayır ister şer olsun işlediğiniz her şeyi hakkıyla bilir.” O kişiye kıyamet gününde, mahşer meydanında melekler, yeryüzü, gökyüzü, gece, gündüz her şey şahitlik yapacak. Yeryüzü, eğer mü’min halis bir kimse ise; “ya Rab! Bu kulun benim üzerimde namaz kıldı, oruç tuttu, hacca gitti, cihat etti…” diyerek Mevla'mızdan o kimsenin cennete girmesini isteyecek. Ama bunun aksine kişi imansız, isyan eden bir kişi ise; “Ya Rab! Bu kulun benim üzerimde putperestlik yaptı. Allah’a ortak koştu, zina etti, içki içti, haram yedi…” diyerek şikâyetçi olarak Mevla’mızdan cehenneme girmesini isteyerek dua edecek.
Mevlam cümlemizi yeryüzünün hakkında iyi şahitlik yaparak cennete girdirdiği kullarından eylesin! Âmin!


Hakiki mü’min bütün azaları ile hz. Allah’tan korkandır. Bakın hz. Allah’ın halili, dostu hz. İbrahim hatalarını hatırladığı zaman kendinden geçer, kalbinin şiddetle çarptığını hisseder. Hz. Allah kendisine Cebrail as’ı gönderir:
- ey Cebrail! Git halilime selam söyle! Dostundan korkan bir dost gördün mü? Buyuruyor. Bunun üzerine Cebrail as hz. İbrahim’e gelip Cenab-ı Hakk’ın sözünü tebliğ edince İbrahim as:
- ya Cebrail! Hatalarımı hatırladığım zaman, o azabını düşündüğüm zaman dostluğu unutuyorum. Diyor. İşte Mevla’mızın dostu peygamberi böyle korkarsa biz acizler hz. Allah’tan ne derece korkmalıyız.


Kıymetli büyüklerim, peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde mealen şöyle buyuruyor:
“Allah korkusundan kişinin vücudu ürperdiği zaman, ağaçların yaprakları döküldüğü gibi kişinin günahları dökülür.”


Rasülullah efendimiz anlatırlar ki;
Zatın birisi bir hanıma göz koyuyor. Bir ara bu hanım ticaret maksadı ile bir kafileyle yola çıkıyor. Adamda aynı kafile ile peşinden gider. Akşam olunca bir yerde konaklanır. Herkes yatar. Bu arada adam kadının yanına gelir ve gayesini ona söyler. Kadın “git bak bakalım herkes uyumuş mu?” teklifini kabul edeceğini zanneden zat, kafilenin etrafını dolaşır ve herkesin uyuduğunu haber verir. Bu defa hanım “Allah Teala hakkında ne dersin? Bu saatte acaba o da uyumuş mudur?” bu soruya zat “hz Allah asla uyumaz ve uyuklamaz.” Cevabını vermek zorunda kalır. Hanım “o halde bizi insan görmese bile Allah görüyor zaten! Kendisinden korkmaya ve haya etmeye layık olan da ancak hz Allah’tır.” Diyor. İşte o zaman o zatın kalbine bir Allah korkusu düşüyor. Kafileden ayrılarak tevbe ve istiğfar ediyor.


Zaten gerçek bir mü’mine yakışan devamlı olarak hz Allah’ın bizi gördüğünü unutmamaktır. Duyduklarımızla ve bildiklerimizle amel etmemizdir.


Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor mealen:
“3 kişinin gözü cehennem ateşi görmez: 1- Allah yolunda nöbet tutan uyanık kalan göz 2- haşyetullahtan yani Allah korkusundan ağlayan kimsenin gözüdür. Haberde varid olmuştur ki; kişi kıyamet günü Allah’ın huzuruna durduğu ve amel defteri kendisine verildiği zaman günahlarını çok olarak görür. “Allah’ım ben bu kadar günah işlemedim.” Dediğinde Rabbülalemin hz bu kimsenin azalarına: “bu kimse üzerine şahitlik yapın” buyurur. O azalar birer birer şahitlik yapmaya başlarlar.
Gözleri; ya Rabbi! Bizimle haram olan şeylere baktı
Kulakları ya Rabbi! Bizimle yasak olan şeyleri dinledi
Ağzı ya Rabbi! Benimle yasak olan şeyleri sarf etti, haram yedi, günah konuştu
Elleri ya Rabbi! Benimle yasakladığın şeyleri yaptı, harama dokundu
Ayakları ya Rabbi! Bizimle haram olan yerlere gitti… derler.
Kul hayretler içinde kalır. Cenab-ı Hakk ‘bu kulumu ateşe atın’ buyurduğunda kulun kirpiklerinden birisi Cenab-ı Hakk’tan söz için izin ister. Rabbülalemin ihsan buyurur. O kirpik “ya Rabbi! Sen eğer bir kulum benim haşyetimden bir kıl ıslatsa ben onu cehennem ateşime koymam dedin. Ben şehadet ederim ki bu kulun senin haşyetinden beni suya boğmuş idi.” Diye şehadet eder. Bunun üzerine Hakk Teâlâ onu cennetine koyar.


Kıyamet günü cehennemden dağ gibi ateş çıkar ve ümmeti Muhammedi kasteder. Rasulü Ekrem efendimiz mani olmaya çalışır ve mani olamaz. Hemen “yetiş ya Cebrail! Bu ateşe mani ol! Ümmetimi yakacak!” buyurunca Cebrail as elinde bir kadeh içinde bir miktar su olduğu halde gelir ve nebi as’a uzatır ve “bunu ateşin üzerine dök ya Rasulallah!” der. Rasulü muhterem efendimizin ateşin üzerine dökmesi ile beraber ateş hemen söner. Bunun üzerine nebi as “bu su gibi ateşi söndürmekte mahir bir su görmedim. Bu nasıl bir sudur?” “ya Rasulallah! Bu senin ümmetinin yalnız Allah Teâlâ’nın haşyetinden dolayı akıttıkları gözyaşıdır. Ben onu Rabbülalemin’in emri ile aldım ve senin ümmetine kasteden şu ateşin söndürüleceği güne kadar sakladım.” Cevabını verir.


Peygamber efendimiz buyuruyorlar ki;
“kim Allah’tan korkarsa her şey ondan korkar, kim Allah’ın gayrısından korkarsa o her şeyden korkar.”
Çünki ancak kendisinden korkulmaya layık olan hz. Allah’tır. Nitekim ayeti kerimede


فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ


“şu insanlardan korkmayınız, benden korkunuz.” Buyrulmaktadır. Allah’tan korkmak bir zaman ile belirli bir mekân ile sınırlı değildir. Mü’min daima ümit ile korku arasında olması lazımdır. Çünki hz Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemek ve azabından korkmak lazımdır. Allah’tan korkmayan kalp simsiyah olur, o kişiden her kötülük beklenir. Hz. Allah cümlemizi Allah korkusundan ağlayan göz, rahmeti ilahisinden feyz alan kalp, her türlü manevi terakki ve İslami kemale layık eylesin.


Kul Allah korkusundan ağladığı zaman hz. Allah onun gözyaşlarından bir ağaç halk eder, ismi ‘saadet ağacıdır.’ Korku ve hüzün rüzgârı o ağaca estiği vakit ağaçtan ‘Muhammed ümmeti’ diye bir ses çıkar. Allah Teala o sesi peygamber efendimizin ruhuna ulaştırır. O da kabrinde ağlamaya başlar. Onun gözyaşlarından hz Allah bir ağaç halk eder ismi ‘şefaat ağacıdır.’ Nübüvvet rüzgarı o ağaca isabet edince o anda ‘Muhammed ümmeti’ diye bir ses çıkar. Allah o sesi meleklerine ulaştırır. Onlar secdeye kapanıp tazarruda bulunurlar. Allah Teala meleklerine ‘niçin ağlıyorsunuz?’ diye sorar. ‘ya Rabbi! Sen bizim niçin ağladığımızın sebebini bilirsin.’ Diye cevap verirler. Cenab-ı Hakk şöyle buyurur: “benim korkumdan ağlayan o ümmeti Muhammedi ve meclisinde bulunanları afettim.” Buyurur.


Vakti ile meşhur Üsküdar yangınında bir paşanın kızı gece yangın telaşı ile evinden uzaklaşır. Gece çıkan yangın bütün mahalleyi sarar. Çok evler yanıp kül olur. Bu korku ile evinin yolunu kaybeden kızcağız ne yapacağını şaşırır. O zamanlar şimdiki gibi elektrikte yok. Her taraf karanlık. Zindan gibi. Kızcağız caminin yanındaki medreselerin birinde mum ışığı görür. Pencereden bakar bir molla kitap okuyor. Kızcağız nereye sığınsın? Can korkusu bu, hani denize düşen yılana sarılır derler. Kız mollanın kapısını çalar. Molla kapıyı açar, “hayır ola, ne istiyorsunuz?” diye sorar. Kızcağız “yangın korkusu ile evimizin yolunu kaybettim. Bütün mahallemiz yanıp kül oldu. Şimdi karanlıkta evimizi bulamıyorum. Müsaade eder, izin verirseniz sabah olup her taraf aydınlanana kadar burada kalayım.” Der. Molla “hay hay! Başımın üstünde yeriniz var. Buyurun yatağım orada uzanın, korkmuşsunuz, istirahat edip dinlenin.” Der. Kızcağız yangının verdiği korku ile hemen orada sedirin üzerinde uyuyakalır. Molla dersini çalışmaya devam eder. Fakat şeytan gelip musallat olur “ne duruyorsunuz, 20 senedir böyle bir fırsat elinize ilk defa geçiyor. Bak şu kızın güzelliğine” der. Molla bir an düşünür ve hemen parmağını yanan mumun ateşine dayar. Parmakları yanar. Molla “nasıl” der “bir küçük mumun ateşine dayanamıyorsun, yarın cehennem ateşine nasıl dayanacaksın!” der. Bu hal sabaha kadar devam eder. Molla şeytan ve nefsi ile sabaha kadar mücadele eder. “ey kötü nefis! 20 yıllık göz nurumu boşa götüremem. Ben senin dediğin adamlardan değilim. Baksana bir mum ateşine dayanamıyorsun…” diye nefsiyle şeytanı yakarak yok eder. Sabah olur, kızcağız uyanır. Teşekkür ederek evine döner. Kızın anası babası telaş içinde gözyaşı dökerek sorarlar. “kızım bir şeyin yok ya! Bu zamana kadar nerede kaldın?” diye heyecan içinde kızın cevabını beklerler. Kızcağız “bir şeyim yok babacığım” der ve olanları anlatır. Paşa gidip mollaya teşekkür eder. Birazda para vermek istese de molla parayı kabul etmez. Molla “efendim! Ben bir şey yapmış değilim. Ben zaten dersimi yapacaktım ve yaptım. Kızınızda burada sabahın olmasını beklediler.” Deyip kızın babasını geçiştirmek istedi. Fakat kızın paşababası bu karşılığı ödenmez iyiliği karşılıksız bırakmak niyetinde değildi. Israrla molladan sordu: “Allah aşkına molla, bana doğruyu söyle! Bütün parmakların sarılı, neden? Niçin bu kadar acı ve ızdıraba katlanıyorsun? Bunları bana anlat!” der. Molla “efendim, benim sizin için yaptığım bir iyilik yok ki. Bütün yaptıklarım kendi menfeatim içindir. Ben 20 senedir köyümden buraya ilim tahsil etmek için geldim. Ana baba hasreti ile yanıyorum. Bu sene icazetimi, diplomamı alıp ana babama döneceğim. 20 senedir nefsimi terbiye etmeye çalıştım. Fakat terbiye olmamış. Onu terbiye için mum ateşine dayanabilir misin dedim. Dayanamadı. İşte elimdeki sargılar bundandır.” Dedi. Koca paşa mollanın ellerini öptü. “evladım! Eğer müsaade edersen sana ufak bir hizmette bulunmak isterim. Gel bundan böyle benim köşkümün şeref misafiri ol. İstersen seni evlat edinirim. Kabul buyurursan kızımı sana veririm. Benim kızım senin gibi faziletli, kemale ermiş, dinin bütün faziletlerini kendinde toplamış bir zata layık değil ama benim kızımda fazilet numunesidir.” Deyip fazilet örneği mollaya talip olur.


Mevlam cümlemizi böyle nefsin ve şeytanın vermiş olduğu vesveselerden korusun. Hz Allah kalbimize Allah korkusunu yerleştirsin! Amin!

kaynak:sohbet defterim

Benzer Konular

21 Ekim 2018 / theatmaster Cevaplanmış
24 Eylül 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
23 Ocak 2012 / Misafir Soru-Cevap
16 Temmuz 2013 / _Yağmur_ Psikoloji ve Psikiyatri