Arama

İslami Bilgiler - Soru ve Cevap - Sayfa 6

Güncelleme: 23 Ocak 2015 Gösterim: 157.997 Cevap: 117
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
10 Eylül 2008       Mesaj #51
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
BALKONDA TESETTÜR

Sponsorlu Bağlantılar

Balkonda çamaşır asmaya mecburen çıkıyoruz. Nasıl çıkmalıyız? Bol ve uzun bir elbise giyerek çıkabilir miyiz? Ille de çarsaf, abaye, pardesü giymek mi gerekir?

Tesettürün sınırları, sokakta görecek erkekler için ayrı; balkonda iken görecek erkekler için ayrı değildir. Her iki durumda da avret olan yerler aynı ölçüde kapatılmalıdır. Bir defa balkonun alt kısmı özellikle kapalı olmalıdır. Kollar kaldırılınca açılmayacak şekilde düğmeli bulunmalıdır. Çarsafin en hoş olmayan yönü bu tür işlere gelmemesi ve böyle bir is için kollar kaldırıldığında sıyrılıp açılmasıdır. Çarsaf giyenlerin bu noktada çok dikkatli olmadıklarını görüyoruz. Göğüslere kadar başı ve omuzlan örten geniş bir başörtü de bazı tefsirlere göre "cilbâb" dışlık sayıldığından, çamaşır asmaya böyle bir başörtü ile de çıkılabilir. Yeter ki, gecelik, sabahlık gibi dikkat çeken süslü elbiselerle çıkılıp fetisistlere malzeme oluşturulmasın, kollar bileklerde ilikli olsun.


Diyanet Hilal'i nasıl hesaplıyor?


Star gazetesi yazarı ilahıyatçı Faruk Başer, bugün yayınlanan “Ramazan’ın tespitindeki büyük ayıbımız” başlıklı yazısında; Diyanetin astronomik hesaplara göre belirlenen takvime dayandırarak ilan ettiği 'Ramazan pazartesi başlıyor' hükmünü şüpheli bulması ve ‘Ramazan Pazar günü başlıyor’ ictihadına varması kafa karıştırdı.

Faruk Başer’in yazısında, “Diyanet takvimi 30 Ağustos 2008 Cumartesi günü Greenwich saatiyle 19 59’da İÇTİMÁ (kavuşum) olacak diyor. Bunun çok açık anlamı şudur: O anda eski ay bitmiş yeni ay girmiştir ve kavuşumu izleyen ilk sahurla birlikte Ramazan orucu başlayacaktır. Yani Pazar günü Ramazan’ın biridir" diyordu. Bu kişisel bir ictihad. Oysa konu ü zerine yaptığımız araştırmada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütün dünya müslümanlarının ictihadını aldıktan sonra ortaya çıkan ortak ictihad doğrultusunda hareket ettiğini gördük. Yani ortak akıla karşı bireysel aklın ictihadı söz konusu diyebiliriz.

DİYANET 20 MÜSLÜMAN ÜLKENİN ALİMLERİNİN ORTAK İCTİHADINI ESAS ALIYOR

Konunun tartışmaya açık olacağını bildiği için mesele hakkında enine boyuna derin bilimsel ve ilahiyat kaynaklarına dayalı araştırma yapan Diyanet İşleri Başkanlığı, Dünya Müslümanlarını her Ramazan Ayı’nın başlangıcında ihtilafa düşüren “Ru’yeti hilal” yani Hilal’in çıplak gözle görülmesi konusunda 1978 yılında 20 Müslüman ülkenin din alimlerinin katılımıyla İstanbul'da Ru'yet-i Hilâl Konferansı düzenlenmiş.

Yapılan uzun müzarekereler sonucu Ramazan ayının başlangıcı olarak ictima vaktinin (Hilal’in kavuşması) değil, ictimadan 'en az 12 saat' sonra başlayan rü'yet saatinin muteber olduğu hükmüne uyan Diyanet İşleri Başkanlığı, sonucu bir bildiri ile bilimsel olarak izah etmiş.

Yapılan Astronomik hesaplara göre cumartesi günü akşamı Greenwich saatiyle 19.59’da, Türkiye saat ile 21.59’da meydana gelecek kavuşum (İÇTİMÁ) Diyanet’in Müslüman alimlerin ortak kararı ile 12 saat üzerine koyulup hesaplandığı takdirde Rü'yet saati Pazar günü sabah 10.00’da oluşuyor. Oruç tutmak için sahura kalkılması gerektiğinden, Ramazan’ın 1’i normal olarak 1 Eylül Pazartesi’ne denk geliyor.

Diyanet Rü'yet saatini nasıl hesaplıyor

19 Aralık 1998'de dönemin Diyanet İşleri başkanı Mehmet Nuri Yılmaz' konu hakkında yaptığı açıklamada, 1978 yılında 20 Müslüman ülkenin katılımıyla İstanbul’da düzenlenen Ru’yet-i Hilâl Konferansı'na vrugu yaparak şu açıklamayı yapmış:

Bilindiği gibi, her sene Ramazan Ayı’nın başlangıcı ile ilgili olarak, İslâm ülkeleri arasında bir ihtilaf meydana gelmektedir. Ülkemizde, az da olsa söz konusu ihtilaftan etkilenerek, Başkanlığımızca belirlenen tarihten önce oruca başlayan vatandaşlarımızın bulunduğu görülmektedir.

Bu nedenle vatandaşlarımızın bilgi sahibi olabilmesi için konuyla ilgili kısaca malumat sunmayı faydalı mülahaza etmekteyim.

Bu ihtilafın çözümü amacıyla Başkanlığımızın, 1978 yılında 20 Müslüman ülkenin katılımıyla İstanbul’da Ru’yet-i Hilâl Konferansı düzenlediği kamuoyunun malumudur.

Konu ile ilgili söz konusu konferans kararının daha iyi anlaşılması için öncelikle İçtima ve Ru’yet terimlerinin açıklanmasında fayda görüyorum.

İÇTİMA: Ay, Dünya etrafında belirli bir yörünge üzerinde dolanmakta ve her dolanımında bir kez güneş ile aynı doğrultuya gelmektedir. Şekilde görüldüğü gibi, sırasıyla Dünya, Ay ve Güneş üçlüsünün aynı doğrultuya geldiği bu ana “İçtima” veya “Kavuşma” denir ki, bu Astronomik aybaşının başlangıcıdır. İçtima anında Ay’ın karanlık yüzü dünyaya dönük olduğundan, Hilâl’in dünyanın hiç bir yerinden görülmesi ilmen mümkün değildir. (Ek: 1)

RU’YET: Hilalin içtima durumundan çıkıp, görülebilir bir parlaklığa ulaşabilmesi için, şekilde görüldüğü gibi, Ay’ın içtima doğrultusundan en az 8 derece ayrılması (bu süre 12 ile 16 saat arasında değişmektedir) ve güneş battığı anda hilalin ufuk yüksekliğinin en az 5 derece olması gerekmektedir ki bu, Hilal’in görülebilme olayı Kameri Aybaşı’nın başlangıcıdır. (Ek: 2)

Söz konusu bu konferansta alınan kararların üçüncü maddesine göre;

a) İçtima’dan (kavuşum) sonra Ay ile Güneş’in açısal uzaklığı 8 dereceden az olmamalıdır. Bilindiği üzere Ru’yet, 7 ile 8 dereceler arasında başlamaktadır. 8 derecenin esas alınmasında, ihtiyat bakımından görüş birliğine varılmıştır.

b) Güneş’in batışı anında Ay’ın ufuktan yüksekliğinin açısal değeri, 5 dereceden az olmamalıdır.

Sadece bu esasa göre normal durumlarda Hilâl’in çıplak gözle görülebilmesi mümkündür. Başkanlığımızca hazırlanan takvimlerde de bu kararlar esas alınmaktadır.

Alınan bu kararlara rağmen, Hilâlin Ru’yetine değil de içtimaına itibar edilmesi nedeniyle, geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da bazı İslâm ülkeleri bir gün önce oruca başlayıp, bir gün önce bayram yapacaklardır.

Bunun dini ve ilmi hiç bir dayanağı yoktur ve yukarıda bahsedilen kararlara da aykırıdır.

RAMAZAN HİLALİ: 18 Aralık 1998 Cuma günü Greenwich saatiyle 22 43 (Türkiye saatiyle 19 Aralık Cumartesi günü 00 43, Suudi Arabistan saatiyle 01 43) de içtima, 19 Aralık 1998 Cumartesi günü Greenwich saatiyle 13 34 (Türkiye saatiyle 15 34, Suudi Arabistan saatiyle 16 34) de ru’yet olacak ve hilal ilk defa Türkiye ve Suudi Arabistan’ın doğusundan itibaren görülmeye başlayacaktır.

Ramazan ayının içtiması Greenwich’e göre 18 Aralık Cuma, ru’yeti ise 19 Aralık Cumartesi gibi ayrı ayrı günlere rastladığı için içtima’yı esas alıp bu takip eden günü de kameri aybaşı kabul eden bazı İslâm ülkeleri Ramazan ayına 19 Aralık Cumartesi günü, Peygamberimizin hadis-i mucibince; Ru’yet-i takip eden günü kameri aybaşı kabul eden Türkiye gibi bir kısım İslâm ülkeleri ise Ramazan ayına 20 Aralık Pazar günü başlayacaklardır.

Greenwich’e göre içtima günü olan 18 Aralık 1998 Cuma günü, ay güneşten, Mekke’de 11’dk. Ankara’da ise 2’dk. önce batmakta ve güneş battığı anda hilal; Mekke’de 2 derece 27’dk. Ankara’da ise 0 derece 48 dk. ufkun altında bulunduğundan dolayı kesinlikle görülememektedir. Hilal görülememesine rağmen yukarıda ifade edildiği üzere içtima’yı esas alan ülkeler hilal görülmüş gibi 19 Aralık 1998 günü Ramazan ayına başlayacaklardır. Bu uygulama Ruyet-i Hilal Konferansı kararlarına aykırıdır.

Ru’yet’in günü olan 19 Aralık 1998 Cumartesi günü ay güneşten; Mekke’de 37 dk. Ankara’da 44 dk. sonra batmakta ve güneş battığı anda hilal, Mekke’de 6 derece 44 dk. Ankara’da ise 6 derece 15 dk. ufkun üstünde bulunduğundan ve o saatte ayın parlaklığı güneşin ışınlarından daha kuvvetli olduğundan, ilk defa Türkiye ve Suudi Arabistan’ın doğusundan itibaren batıya doğru, batı ufku açık olan yerlerde net olarak görüleceğinden 20 Aralık 1998 Pazar günü Ramazan Ayının 1. günü olacaktır.

Ülkemizdeki kameri aybaşları ile ilgili yürürlükteki uygulama hakkında, vatandaşlarımızın hiç bir tereddüdü olmamalıdır. Arzettiğim bu kesin ilmi veri ve tespitlere rağmen yine de kamuoyumuzun ikna edilmesi ve millî birliğimizi temin açısından İnternet’te bir sayfa açılmış bulunmaktadır. moon a diyanet.gov.tr şifresiyle ulaşılan bu sayfada konuyla ilgili detaylı bilgiler mevcuttur.

GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
27 Eylül 2008       Mesaj #52
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Bin Aydan Hayırlı Kadir Gecesi
En nurlu ve feyizli geceyi Kadir Gecesinde idrak ederiz. Kur'ân'da adı geçen tek ay Ramazan ayıdır; tek gece de Kadir Gecesidir. Bu bereketli saatlerin şeref ve kıymetini Kâinatın Rabbi Sevgili Habibine haber vermektedir. Bu gecenin faziletine o kadar değer verilmektedir ki, o vakitlerde tecelli edecek rahmetin ve ruhanî hâdiselerin anlatılması için müstakil bir sûre inmiştir. Bu sûre Kadr Süresidir.
Yine Cenâb-ı Hak bu gecenin kudsiyetini bildirmek için beş âyetli bir sûrede üç defa "Leyletü'1-Kadr" ifadesini açıkça zikretmektedir:
Şüphesiz, o Kur'ân'ı Kadir Gecesinde indirdik. Bilir misin, Kadir Gecesi nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır."
Sponsorlu Bağlantılar
Ulvî hâdiseler de sûrenin sonunda şöyle ifade buyurulur :
O gecede melekler ve Cebrail Rablerinin izniyle her iş için arka arkaya iner. O gece, tan yerinin aydınlanmasına kadar bir selâmettir."
Kadir Gecesinin en önemli özelliği, cin ve insanlara iki cihan saadeti bahşeden, kâinat kitabının ezelî bir tercümesi olan yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerimin bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre âyet âyet veya sûreler halinde vahyin mazharı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama Cebrail (a.s.) vasıtasıyla takdim edilmiş olmasıdır.
Yine bu mübarek gecede insanlığın ebedî refahına sebep olacak, ona bereketli bir ömrü kazandıracak bir fırsat verilmektedir. Bu geceyi dua, zikir ve ibadetle geçiren kişi, ancak seksen sene gibi uzun bir ömürde kazanabileceği ecir ve sevabı bir gecede elde etme bahtiyarlığına ermiş olacaktır.
Bu gecedeki İlâhî ziyafete ve Kur'ânî sofraya başta Kur'ân-ı Mübini Resulullah Aleyhissalâtü Vesselama vahiy yoluyla getiren Cebrail olmak üzere melekler de inerek şenlendirirler. Kalb ve basîreti açık olan mü'minlere uhrevî âlemden manzaralar sergilenir. Meleklerin pey der pey inmesiyle yeryüzü manevî bir tazyike maruz kalır. Dünya adetâ onlara dar gelmeye başlar. Mü'minlerin etrafını kuşatarak onlara Rablerinin bağış ve rahmetini müjdelerler. Tan yeri ağarıncaya kadar devam eden bu ulvi tecelli, ümmet-i Muhammed'in gönüllerine engin bir huzur ve saadet dalgası estirir.
Kadir Gecesinde böyle nurlu hâdiselerin yıldönümlerini idrak ederiz. Onun kadrini bilmekle de feyiz ve bereketinden, dünyayı kuşatan nuranî havasından istifade etmiş oluruz.
Hadislerde Kadir Gecesi
Ubâde b. Sâmit (r.a) şöyle demiştir: Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem, Kadir Gecesi'ni haber vermek üzere Hâne-i Saâdetinden çıktı. Derken Müslümanlardan iki kişi kavga ettiler. Buyurdular ki: Ben, size Kadir Gecesi'ni haber vermek üzere çıkmıştım. Filân ile filân kavga ettiler de ona dâir olan bilgi kaldırıldı. İhtimâl ki hakkınızda bu daha hayırlıdır. Artık siz, Kadir Gecesi'ni yirmiden sonraki yedinci veya dokuzuncu veya beşinci gecelerde arayınız
İbn-i Abbâs (r.a)'dan rivâyet edildiğine göre, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Ashâb'ım! Siz leyle-i Kadr'i Ramazan'ın aşr-ı ahîrinde arayınız!. Leyle-i Kadir, ya Ramazan' dan dokuz gece kala, yâhut yedi gece kala, yâhut da beş gece kaladır
Âişe (r.a)'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ramazan'ın son on günü girince, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem ibâdet konusunda daha da ciddî bir sa'y ü içtihâd arz ederlerdi. Gecesini ihyâ eder, ehl ü âilesini de ibâdet için uyandırırdı.
Ebû Hüreyre radiyallâhu anh'den: Şöyle demiştir: Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Her kim, imânından dolayı ve mükafatını yalnız Allâh'tan umarak Kadir Gecesi'ni ihya ederse, geçmiş günahları affedilir.
Bin aydan hayırlıdır denmesinin hikmeti nedir?
Bin ay" seksen üç sene dört aylık bir süreye tekabül eder. Geçmişteki salih kimselerin bir ömür boyu kazandıkları manevi mertebeyi bir gece içinde elde etme fırsatıdır. Resulullah (a.s.m.) sahabilere İsrailoğullarından bir kimsenin Allah yolunda bin ay boyunca silâhlı olarak cihat ettiğini anlatmıştı. Sahabiler bunu duyunca şaşırdılar ve kendi amellerini az, gördüler. Bunun üzerine Kadir Suresi indirildi.
Başka bir rivayette Peygamberimiz Sahabilere İsrailoğullarından dört kişinin seksen sene boyunca hiç günah işlemeden ibadet ettiklerini anlattı. Sahabiler bunu hayretle karşıladı. Cebrail Aleyhisselâm geldi, Yâ Muhammed, ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinde hayrete düştüler. Allah sana ondan daha hayırlısını indirmiştir" diyerek Kadir Suresini okudu ve, "İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışından daha hayırlıdır" buyurdu.(1)
Diğer bir rivayette Resulullah'a bütün ümmetlerin ömürleri gösterilmişti. Kendi ümmetinin ömrünü kısa görünce, ömrü uzun olan ümmetlerin amellerini düşündü. Kendi ümmetinin bu kısa ömürlerinde yaptıkları amellerle onlara ulaşamayacakları endişesi içinde üzüldü. Yüce Allah da Habibine, bu üzüntüsüne mukabil Kadir Gecesini vererek diğer ümmetlerin bin yılından daha hayırlı kıldı. (2)
Kadir Suresi bu hadiseler üzerine nazil olmuştur.
Bu sure, Sahabilerin üzüntüsünü hafifleten bir suredir
Kadir Gecesinin Bu Kadar Faydalı Olmasını Nasıl Açıklarsınız?
Evet bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, Kur'an'ın bildirmesiyle bin aydan daha hayırlı olduğu bu sırra kat'i bir delildir. Evet nasılki bir padişah, saltanatında belki her senede, ya tahta geçme merasimi namıyla veyahut başka bir şaşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Halkını, o günde umumî kanunlar dairesinde değil; belki hususî ihsanatına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini, has teveccühüne mazhar eder. Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan onsekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelal'i; o onsekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlîşanı olan Kur'an-ı Hakîm'i Ramazan-ı Şerifte indirmiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahî ve bir meşher-i Rabbanî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, Cenab-ı Hakkın hikmetinin muktezasıdır. Madem Ramazan o bayramdır; elbette bir derece, adî ve hayvanî meşguliyetten insanları çekmek için oruca emredilecek.
Sure neden Kadir Gecesinde indi?
Peygamber (a.s.m.) her şeyden önce bir uyarıcıdır. Bu ikaz görevini doğrulukla yapması için emri önce kendi nefsinde uygulaması lazımdı. Nefsine uygulamanın en uygun vakti de gece vaktidir.
Neden "Kadir" Gecesi?
Kadir Gecesi hüküm gecesi demektir. Duhan Suresinde açıklandığı üzere İlâhi takdirce belirtilen hükümler Kadir Gecesinde ayırd edilir. Bu anlamda Kadir Gecesine takdir gecesi diyenler de vardır. Aslında eşyanın, işlerin ve hükümlerin miktar ve zamanları ezelde takdir edildiği için burada söz konusu olan takdir, önceden tespit edilen kader programının yerine getirilmesiyle ilgili
planların hazırlanmasıdır.(3)
Kadr" kelimesinde "tazyik" manası da vardır. Buna göre o gece yeryüzüne o kadar çok melek iner ki, dünya onlara dar gelir.
Bir hadiste, "O gece yeryüzüne inen meleklerin sayısı çakıl taşlarının sayısından çok daha fazladır" buyurularak buna işaret edilir. (4)
Kadir Gecesinin Ramazan'ın hangi gecesine rastladığı hususunda pekçok rivayet olmakla birlikte, Ramazan'ın son on gününde aranması tavsiye edilmiştir. Bazı hadis-i şeriflerden de 27. gecesine denk geldiği bildirilmektedir. "Onu yirmi yedinci gecede arayınız" mealindeki hadis bu hususa işaret etmektedir. (5)
Bu rivayetlerin ışığında, İslâm âlimleri Kadir Gecesinin Ramazan'nın yirmi yedinci gecesi olarak kabul etmiş ve böylece Müslümanlar o geceyi Kadir Gecesi niyetiyle ihya edegelmişlerdir.
Bunun için mü'minler mümkün mertebe, vakit ve imkânları ölçüsünde Kadir Gecesini değerlendirmeye çalışırlar. Uyku ve istirahatla geçirmemeye gayret ederler. Çünkü bu gecede herbir Kur'ân harfine otuz bin sevap verilmektedir. Diğer ibadetlerin sevabı da o nisbette artış göstermektedir.
Kadir Gecesini değerlendirmek ve o vaktin feyiz ve bereketinden istifadeyi arttırmak için namaz kılınır, Kur'ân okunur, Kur'ân tefsirleri mütâlâa edilir. Zikredilir, salavat-ı şerife getirilir. Dualar edilir, Allah'a niyaz ve tazarruda bulunulur. Fakir ve kimsesizler doyurulur, bol bol sadaka verilir. Hâsılı her vesileyle vakit nurlandırılır. Kadir Gecesinin getireceği büyük kazanç hakkında rivayet edilen hadisler en güzel teşvik mahiyetini taşımaktadır.
Kim inanarak, sevabını ancak Allah'tan bekleyerek Kadir Gecesinde kıyam üzere olursa (uyanık kalıp ihya ederse) geçmiş günahları affedilir."
Bu gecede nasıl dua edelim?
Bunu da Hazret-i Âişe (r.a.) vasıtasıyla yine Peygamberimizden, öğrenelim:Dedim ki, 'Yâ Resulallah, Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?'
Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam "Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afve fa'fu annî (Allah'ım, Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle) dersin' buyurdu"

"alıntı"

GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
27 Eylül 2008       Mesaj #53
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Oruçla İlgili Sorular

Sual: Ramazanı karşılamak için Şaban ayının son günü oruç tutmak uygun mudur?
CEVAP
Ramazan olabilir diye şaban ayının son günü oruç tutmak mekruh olur. Bu güne yevmi şek derler, şüpheli gün demektir. Şaban ayının tamamını oruç geçiren için böyle bir mekruhluk söz konusu olmaz.Sual: Ramazan bayramına şeker bayramı demek caiz midir?
CEVAP
Bayramdan önce hurma, şeker gibi tatlı yemek müstehab olduğu için fıtır bayramına şeker bayramı demek caizdir. Günümüzde dini bayramları hafife almak için, kasıtlı olarak şeker bayramı diyen ateistler çıkıyorsa da, dinin bir emrinin meydana çıkmasına vesile olması için şeker bayramı demekte sakınca olmaz, hatta iyi olur.

Sual: Ramazanın gecelerini ihya etmeli deniyor. İhya etmek ne demektir?
CEVAP
Burada ihya, ibadetle geçirmek demektir. Yani gündüz farz olan oruç tutulur, beş vakit namaz kılınır, gece de sünnet olan teravih namazı kılınır ve ilimle meşgul olunur, doğru ilmihal bilgileri okunursa Ramazan-ı şerifin hem gündüzü, hem gecesi ihya edilmiş olur. Gecenin çok az bir kısmını ihya etmek, bütün geceyi ihya etmek olur.

Sual: Bir mazeretle oruç tutamayan kimse, mukabele okuyamaz teravihe gidemez mi?
CEVAP
Oruç, namaz ve mukabele birbirine bağlı ibadetler değil. Bir mazeretle oruç tutamayan Kur’an-ı kerim de okur, mukabele de dinler, namazını kılar, teravihini kılar.

Sual: Gece ihtilam olup, sahur için uyandığımızda imsak vaktine az kalmışsa, önce yemek yesek, imsak çıktıktan sonra gusletsek, yani oruca cünüp iken başlasak oruç sahih olur mu?
CEVAP
Sahih olur. Cünüp iken oruca başlamak, daha sonra gusletmek caizdir.

Sual: Türkiye Takvimine göre, sahuru yanlışlıkla 10 dakika geciktirdim. Orucum sahih oldu mu?
CEVAP
Kaza gerekir.

Sual: Derslerimi daha iyi anlamak için, bazı günler oruç tutmasam, bayramdan sonra kaza etsem sakıncası var mı?
CEVAP
Oruç tutmak, derslere engel olmaz. Bilakis destek olur. Mide çok doyarsa insanın kafası o kadar çalışmaz. Aç olanın zekası keskin, anlayışı kuvvetli olur. Bu, daha işin tıbbi yönü. Allahü teâlânın rahmeti ihsanı ise ayrı. Onu akıl almaz.

Ders için oruç tutmamak haram olur. Ramazan günü oruç tutmak büyük nimettir. Bu nimetten mahrum kalmamalı. Oruç tutmayı ganimet bilmeli. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazanda bir gün oruç tutmayan, onun yerine bütün yıl oruç tutsa, o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi]

Başka zaman ömür boyu oruç tutulsa Ramazanda tutulan bir orucun sevabına kavuşulmaz. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allah rızası için bir gün oruç tutan kimseyi Allahü teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle Cehennem ateşinden 70 yıl uzak tutar.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, İbni Mace]

Sual: Ramazanda herhangi bir şekilde orucu bozulan kimse, yiyip içebilir mi?
CEVAP
Ramazan günü, iğne olmak, kendi isteğiyle ağız dolusu kusmak gibi bir sebeple oruç bozulursa, yolcu şehrine gelirse, kadının hayzı kesilirse, akşama kadar oruçlu gibi, sakınmaları gerekir. Yiyip içmeleri mekruh olur.

Sual: İlmihallerde, diş arasında kalan, nohuttan küçük yemek artıklarını yutmanın orucu bozmayacağı bildiriliyor. Peki nohuttan küçük bir pirinç tanesini, bir buğday tanesini yutmak orucu niye bozuyor?
CEVAP
Diş arasında kalan yemek artığı dışarıdan alınmış olmuyor. Pirinç tanesi dışarıdan alınıyor.
Oruçlu iken, pişmiş bir pirinç tanesi, nohuttan küçük olduğu halde yenirse kefaret de gerekiyor. Pişmemiş pirinç yenirse kaza gerekiyor. Ama dinimizin emrine göre, diş arasında kalan pişmiş pirinç tanesi [pilav] yutulursa oruç bozulmuyor. Namaz esnasında yutarsa namaz da bozulmuyor. Ama dışarıdan bir pirinç tanesi alıp yutsa namazı bozuluyor. Demek ki, diş arasında kalanı yutmakla, dışarıdan alıp yutmak farklıdır.

Kıt aklımızla dini hükümleri incelemek, mukayese etmek, hikmetini anlamaya çalışmak bir hastalıktır. Bundan çok sakınmalı. Akılla mantıkla din olsaydı, Peygamberler gönderilmez, dini hükümler bildirilmezdi.

Sual: Abdest alırken hata ile boğazına su kaçan, orucu bozulduğu için yiyip içse, kefaret mi gerekir?
CEVAP
Orucu kasten bozmadığı için, yalnız kaza gerekir.

Sual: Oruçlu olduğunu unutarak yiyen, sonra bilerek yiyip içmeye devam ederse, kefaret gerekir mi?
CEVAP
Oruçlu olduğunu unutarak yiyip içen kimse, orucunun bozulduğunu zannederek yiyip içmeye devam ederse kaza lazım olur, kefaret lazım olmaz. Eğer unutarak yiyip içmenin orucu bozmadığını bildiği halde, kasten yiyip içmeye devam ederse, hem kaza, hem de kefaret lazım olur.

Sual: Ramazanda birkaç gün oruç tutmadım. Kefaret gerekir mi?
CEVAP
Ramazanda mazeretsiz oruç tutmamak büyük günahtır. Önce tutulmayan oruçlar için tevbe edilir. Sonra gününe gün yani kaç gün tutulmamışsa o kadar gün kaza orucu tutulur. Bir kimse, Ramazan ayında 30 gün oruç tutamasa, tutamadığı gün kadar kaza gerekir, kefaret gerekmez.

Sual: Sefere çıkacağım diye orucu niyet etmedim. Güneş doğduktan sonra yiyip içtim. Kaza mı kefaret mi gerekir?
CEVAP
Kefaret oruç tutmamanın değil, niyetli Ramazan orucunu kasten bozmanın cezasıdır. Mazeretsiz oruç tutmamak haramdır ama kefareti gerektirmez. İmameyne [imam-ı Ebu Yusuf ile imam-ı Muhammed'e] göre ise, öğleden bir saat önceye kadar niyet etme imkanı varken kasten yiyip içtiği için kefaret gerekir. Ama öğleden sonra yiyip içse idi, niyet etme imkanını kaçırdığı için imameyne göre de kefaret gerekmez, sadece kaza gerekir. Fetva imameyne göre değil, imam-ı a’zama göredir. Niyetsiz oruç ne zaman açılırsa açılsın kaza gerekir, kefaret gerekmez.

Sual: Güneş doğduktan sonra niyet eden kimse, bu orucunu öğleden önce veya sonra bozduğunda, kaza mı kefaret mi gerekir?
CEVAP
Niyet imsak vaktinden sonra olduğu için her iki halde de kaza gerekir.

Sual: İmsak vaktinden sonra, seferden memleketine dönse, oruca niyet etse ve bu niyetli orucunu kasten bozsa, kefaret gerekir mi?
CEVAP
Kefaret gerekmez, kaza gerekir.

Sual: Kasten orucunu bozan kimse, sonradan oruç tutmamayı mubah kılacak bir hâl başına gelse, yine de kefaret gerekir mi?
CEVAP
Öyle bir durum vaki olursa kefaret gerekmez. Mesela kadının hayzı başlasa, yahut oruç tutamayacak kadar hastalansa yalnız kaza gerekir. Fakat sefere çıksa, kefaret gerekir. Çünkü sefere çıkmak semavi bir özür değildir.

Sual: Gece vardiyasında çalışıyorum. Ramazan orucuna niyet etmeyi unutup yattım. Uyandığımda öğle ezanları okunuyordu. Artık niyet edilmez dediler. Ben de belki bir çaresi vardır diye akşama kadar bir şey yiyip içmedim. Oruçlu gibi durdum. Bu orucu kaza etmem gerekir mi?
CEVAP
Evet kaza etmek gerekir. Çünkü niyet farzdır. Niyetsiz oruç sahih olmaz. Ancak böyle istisnai durumlarda, ibadeti kurtarmak için, zayıf da olsa başka kavil veya diğer hak mezheplerde bir çaresi varsa, o taklit edilerek ibadet kurtarılır. Bu hususta zayıf da olsa bir kavil vardır. Hanefi imamlarından imam-ı Züfer’e göre, orucunuz sahihtir, kaza etmek gerekmez. Bu imama göre, niyet unutulmuşsa veya herhangi bir sebeple niyet edilmemişse, o gün orucu bozan bir şey de yapılmadıysa oruç tutulmuş olur. Yukarıdaki gibi zaruri durumlarda imam-ı Züfer’in kavli ile amel etmek caiz olur.

Sual: Mastürbasyon kaza gerektirir deniyor. Bana göre kasten orucu bozuyor, ben kefaret gerekir diyorum. Hangi kitapta kaza gerektiği yazılıdır?
CEVAP
Mastürbasyon için yalnız kaza lazım olduğu, Fetava-i Hindiyye, Bahrürraik ve Dürr-ül-muhtar kitaplarında yazılıdır. Kefaret gerektirmez. Akıl ile din olmaz. Dinde nakil şarttır.

Sual: Dayanamayıp orucunu bozana kaza mı gerekir?
CEVAP
Gerçekten dayanamamışsa, kaza gerekir.

Sual: Yemekhanede birkaç kişiyi yerken görüp, biz de dalgınlıkla vakte dikkat etmeden vakit girdi sanıp 16:40 da iftarı açtık. Sonra takvime baktık ki akşam 16:44 deymiş. Kasıtlı bozmadığımız için sadece kaza gerekir değil mi?
CEVAP
Evet kaza gerekir.

Sual: Oruçlu olunca abdestte ağza burna fazla su çekilmese olur mu?
CEVAP
Evet olur.

Sual: Günaha şeytanlar sebep olduğuna göre, Ramazanda şeytanlar nasıl günah işletiyor?
CEVAP
Günah işlememize yalnız şeytanlar değil, kendi nefsimiz de sebep olmaktadır. Nefsin zararı, şeytanınkinden çok fazladır. Nefsin her istediği kendi zararınadır. Ramazanda günah işleten, nefsimizdir. Bu ayda, şeytanlar bağlı olduğu için, vesvese veremezler. Ramazanda esnemeler de şeytandan değildir. Asabi esnemeler, yorgunluk, uykusuzluk gibi hallerde meydana gelir.

Sual: Bazıları diyor ki, Ramazanda orucun ilk gününü tutmazsak diğerlerini de tuttuğumuz zaman gerektiği zaman bozabilirmişiz. Böyle bir şey var mı?
CEVAP
Öyle bir şey yok. Ramazanda her gün oruç tutmak farzdır. Böyle hurafelere inanmamak lazım. İnsan sağlık durumuna göre, ilk günler tutamaz da sonraki günler tutabilir veya ilk günler tutar da hastalanınca diğer günler tutamaz. Bu hallerde ne yapılacağı, nasıl yapılacağı ilmihal kitaplarında vardır. [Böyle hurafelere inanmamak için dinimizi öğrenmemiz lazım. Dinimizi doğru öğrenmek için de, ehli sünnet alimlerinin kıymetli eserlerinden tercüme edilerek hazırlanan, Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını okumayı tavsiye ederiz.

Sual: Oruçluyken misvak kullanmak mekruh mudur?
CEVAP
Mekruh değildir. Şafii’de öğleden sonra kullanmamak iyi olur, çünkü ağızdaki kokuyu giderdiği için, öğleden sonra misvaklanmayı mekruh sayarlar. (Oruçlunun ağız kokusu Allah için sevimlidir. Öyle ise Allahü teâlâya sevimli gelen bir şeyi biz niye yok edelim) derler.

Sual: Ramazanda şeytani rüya görülür mü?
CEVAP
Görülmez. Nefsani rüya görülür

Sual: Ramazanda şeytanların azgınları mı bağlanır?
CEVAP
Hayır hepsi bağlanır.

Sual: Ramazan ayı, niçin bazen 29, bazen 30 gün oluyor?
CEVAP
Ramazan-ı şerif kameri aylardandır. Kameri aylar 29 veya 30 gün olur. Kur’an-ı kerimde, Ramazan ayında oruç tutmanın farz olduğu bildirilmektedir. (Bekara 183-185) Ramazan ayı otuz çekerse 30, yirmidokuz çekerse 29 gün oruç tutmak farzdır. Bütün farz ibadetler Allahü teâlânın emridir.

Sual: Şabanın son günü, Ramazan ise farz olur, değilse nafile olur diyerek oruç tutmak uygun mu?
CEVAP
Bu niyetle tutmak mekruh olur. Böyle niyet etmeden, Şabanın son günü nafile oruç tutmak mekruh olmaz. Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki: (Ramazanı bir-iki gün önce oruç tutmakla karşılamayınız! Devamlı oruç tutan, bu orucu tutabilir.) [Müslim]
Ramazan orucunu karşılamak gerektiğini sanıp veya Ramazan diye Şabanın son günü oruç tutmak mekruhtur. Hıristiyanlara benzememek için, Şabanın son günü oruç tutmanın mekruh olduğunu bildiren âlimler de vardır.

Sual: Oruç tutmayan işçiye, Ramazanda yemek verilir mi?
CEVAP
Yemek verilmez, yemek parası verilebilir.

Sual: Yazın kazaya kalmış oruçları, kışın kaza etmek caiz mi?
CEVAP
Caizdir.

Sual: Hacda şükür kurbanı yerine ceza olarak oruç tutmak caiz mi?
CEVAP
Caiz olmaz. Ancak israfı önlemek için caizdir.

Sual: İmsaktan sonra kazaya niyet edenin orucu nafile mi olur?
CEVAP
Evet.

Sual: Seferdeki kimseye, evine gelince tutmadığı oruçları kaza etmek farz mı?
CEVAP
Evet.

Sual: Ramazanın son günü, bugün bayram diyenlere aldanıp, orucunu bozana, kaza mı lazım olur?
CEVAP
Kaza lazım olur.

Sual: Erzurumlu, yazın orucu, Adana’da tutsa, daha sevap mı?
CEVAP
Hayır. Sıkıntı kendiliğinden gelirse sevap olur.

Sual: (Başkası yerine oruç tutulmaz) hadis-i şerifi hangi kitapta var?
CEVAP
Tahtavi haşiyesinin 238. sayfasında var.

Sual: Söylentilere inanıp, Ramazan diye, Şabanın 29′unda oruca niyet ettim. Doğrusunu öğrenince bozdum. Kaza gerekir mi?
CEVAP
Gerekmez.

Sual: Bir kimse akşam namazından önce uyusa veya bayılsa öbür gün öğleyin uyansa hemen oruca niyet edebilir mi?
CEVAP
Niyet edemez. Öğleden bir saat önce uyansaydı edebilirdi.

Sual: Ailemden uzakta başka şehirde talebeyim. Annem telefonda, sahura kalkabiliyor musun dedi, evet kalkıyorum dedim halbuki kalkamadığım çok oldu. Aç olarak oruç tuttuğumu bilip üzülmesin diye böyle söyledim bu yalan caiz olur mu?
CEVAP
Burada yalan caizdir.

Sual: 3 senelik oruç borcum var. Bunu 30′ar gün olarak peş peşe mi tutmam lazım?
CEVAP
Fırsat buldukça birer ikişer veya üçer beşer tutarsınız, yani 30 gün birden tutmak gerekmez. 90 gün oluncaya kadar böyle devam edersiniz.

Sual: Kaza orucum yoktur. Fakat bazı oruçlarım bozulmuş, kabul olmamış diye, oruç tutarken kazaya niyet edilse, mahzuru olur mu? Kaza orucum yoksa, bunlar nafile olur mu? CEVAP
Kazası olmayanın da kaza namazı kılmasında, kaza orucu tutmasında mahzur yoktur. Kazası yoksa nafile olur.

Sual: Bu sene yılbaşı Ramazana geldi. Bu ayda kumar oynamak, içki içmek daha kötü değil midir?
CEVAP
Kumar oynamak, içki içmek her zaman haramdır. Fakat mübarek yerlerde ve mübarek günlerde bu haramları işlemek elbette daha büyük günah olur.

Yılbaşı ile Noel birbirinden farklı ise de, 21 veya 25 Aralıktaki Noel kutlamalarının devamı sayılabileceğinden, yılbaşı gecesi Hıristiyanlar gibi eğlenmek caiz olmaz. Yalnız Hıristiyanların değil, Yahudilerin ve bütün bâtıl dinlerin ibadetlerini yapmak, onlara benzemek olur. Kâfirlerin yaptıkları ibadetler ve çirkin işleri hariç, mubah olan âdetlerini yapmakta mahzur yoktur. Yani onlara benzemiş olunmaz. (Redd-ül Muhtar)

Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır!

Sual: Kaza orucuna niyet eden bir kimse, cünüp iken, imsak vaktinden sonra kalkıp banyo yapsa orucu yine de tutabilir mi?
CEVAP
Tutabilir. Hatta namaz kılmayan kimse akşama kadar da cünüp dursa orucu yine sahih olur. Fakat namaz kılmadığı için ve cünüp durduğu için büyük günah olur. Yani cünüp oruç tutmakla, oruç bozulmuş olmaz.

Sual: Fecirle imsak vakti aynı şey mi?
CEVAP
Fecir, sabah namazı vaktidir. İmsak, oruçken yiyip içmeyi kesme zamanıdır.

Sual: Kazaya kalmış Ramazan orucunu bilerek bozan bir kimse kaç gün oruç tutması lazım?
CEVAP
Kaza orucunu bozunca bir gün tutar.

Sual: Ölü veya diri için namaz kılmak, oruç tutmak ve ona bu sevabı yollamak olur mu?
CEVAP
Namazın orucun sevabı ona gönderilir. Bizzat onun için namaz kılınamaz, oruç tutulamaz. Gönderilen sevap da, onun kılmadığı namaz, tutmadığı oruç yerine geçmez.

Sual: Orucun sahih olması için, sahura kalkma mecburiyeti var mı?
CEVAP
Hangi oruç olursa olsun sahura kalkma mecburiyeti yoktur. Kalkmak sünnettir. Kalkılırsa sevap olur.

Sual: Yeni namaza başladım. Oruç da tam olarak bu Ramazan tutacağım. Ancak namaz ve oruç kazalarımı nasıl hesaplayacağım, tam bilmiyorum.
CEVAP
Zannı galibe göre hesaplarsınız.

Sual: El, yüz vücut losyon veya kremlerinde alkol olduğu ve namaz kıldığımız için bu kremleri kullanmamamız gerektiği, oruçluyken de necis olduğu doğru mu?
CEVAP
Hayır o karışım alkoller affedilmiştir.

Sual: Orucun haram olduğu aylar ve günleri yazar mısınız?
CEVAP
Oruç tutmak sadece bayram günleri haramdır. Senede beş gün. Yani dört gün Kurban bayramı, bir gün de Ramazan bayramı. Diğer günler oruç tutulabilir.

Sual: Kaza orucuna yalnız olarak nasıl niyet etmeli ve hangi zamanlar arasında niyet etmeli?
CEVAP
İlk kazaya kalan Ramazan orucuna demeli. Akşamdan imsak vaktine kadar niyet etmeli.

Sual: Nezri muayyen, nezri mutlak oruçlar nedir?
CEVAP
Vacip oruçlar, muayyen olur. Belli gün oruç adamak böyledir. Mesela pazartesi günü oruç tutmayı adamak, nezri muayyen oruç olur.

Gayr-i muayyen oruçlar: Herhangi bir gün oruç adamak. Mesela (Allah rızası için üç gün oruç tutacağım) demek böyledir.

Sual: İki sene adak orucu yerine yemin kefareti vermek caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Bir ay oruç tutmayı adayan, 30 gün peş peşe mi tutar?
CEVAP
Hayır.

Sual: Ebem, bir yıl oruç tutacağım diye adakta bulundu. Tutmadan öldü. Ne lazım?
CEVAP
Bu adak için bir senelik oruç kefareti yapılır.

Sual: 3 gün üst üste oruç tutmayı adamıştım, fakat üçüncü gün, (orucu bozan fakat kefaret gerektirmeyen bir durum neticesinde) orucum bozuldu. Nasıl hareket etmem lazım?
CEVAP
Adak orucunu kasten bozsanız kefaret gerekmez. Yeniden üç gün oruç tutarsınız.

Sual: Sabah namazına kalkamayanın her defa için bir gün oruç tutmayı adaması caiz mi?
CEVAP
Hayır caiz değildir.

Sual: (İşim olursa iki sene oruç tutacağım) dedim. Fakat Allah rızası için demediğim için oruç tutmam lazım mı?
CEVAP
Evet. Çünkü oruç zaten Allah rızası için tutulur.

Sual: (Şu işi yaparsam bir gün oruç tutacağım) diye söylendiğinde, bu şeyi her yaptığımız sefer için bir gün oruç mu tutmalıyız, yoksa birkaç sefer sözümüzden çıktığımızda da 1 gün oruç tutmak yeterli mi?
CEVAP
Bir gün oruç tutmanız yeter.

Sual: Amerika’dan yola çıkıyorum. Gece yolculuğu yapacağım. Sahur vaktinde uçakta olacağım, hangi ülkeye göre imsak vaktini esas alacağım. Evim Hollanda’da. Eve dönünce Hollanda’nın iftar vaktini mi esas alacağım?
CEVAP
Çıktığınız ülkenin yani Amerika’nın imsak vakti esas alınır. Gittiğiniz yerin de iftar vakti esas alınır. Yani Hollanda’nın. Güneş batmadan iftar edilmez.

Sual: Biz iki kardeşiz, annem bize hamileyken oruçlarını tutamamış. O zamanki Ramazan imsakiyelerini saklayıp daha sonra (yıllar sonra) o imsakiyelere bakarak sırayla tutmuş. Niyet ederken bunlara göre niyet etmiş. Bunları tekrar tutması gerekiyor mu?
CEVAP
Çok iyi olmuş. Tekrar tutması gerekmez. Fakat imsakiye saklamasa da ilk kazaya kalan diyerek de tutabilirdi. Namazları da öyle kaza etmek gerekir. İlk kılınan kılınınca ondan sonraki ilk olur.

Sual: İftar açarken ezan okunması şart mı?
CEVAP
Hayır değildir. Vaktin girmesi şarttır. Vakit girince, ezan okunmasa da iftar edilir.

Sual: Bazı kimseler, her çeşit gıdayı yiyorlar, fakat et, süt gibi hayvani gıdalar yemeyip kırk gün perhiz yapıyorlar. Buna da oruç diyorlar. Müslümanlıkta böyle bir oruç var mıdır?
CEVAP
Müslümanlıkta böyle bir oruç yoktur. Hıristiyanlıkta böyle perhizler vardır. Demek ki onlar, Hıristiyanların ibadetlerini yapıyorlar. Gayrimüslimlerin ibadetlerini yapanlar veya yapmadığı halde beğenenler kâfir olur. (Berika)

Sual: Üç ayları tutuyorum. Arkadaşlardan bilmeden davet edenler oluyor. Orucu bozmam caiz midir?
CEVAP
Üç aylardan Receb ve Şabanda tutulan oruçlar nafiledir. Nafile oruç tutarken uygun bir davete gidilince orucu bozmak caizdir. Bir mümin arkadaşı sevindirmek, onu üzmemek için davetine gidilir. Davete gidip de orucunu bozmayan bir kimseye Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Arkadaşın senin için bu kadar külfete girdiği halde, sen hâlâ “oruçluyum” diye ısrar ediyorsun. Şimdi ye, sonra yerine bir gün tutarsın.) [Dare Kutni]

Davete gidilince, Ramazan, kaza ve kefaret oruçları bozulmaz. Sadece nafile oruçlar bozulabilir. (Mevkufat)

Sual: Kaza borcum var. Üç aylarda tutabilir miyim?
CEVAP
Kaza ve nafile oruçları Receb ve Şaban ve diğer aylarda tutmakta mahzur yoktur. Fakat kaza oruçlarını, mazeretsiz geciktirmemek iyi olur! Bu aylarda kaza orucu tutan, bu aylarda nafileye verilecek sevaplara da kavuşur. (Nevadir-i fıkhiyye)

Receb ve Şaban aylarında kaza orucu veya nafile oruç, her gün veya aralıklı olarak da tutulur. Tek başına Cuma veya Cumartesi günü oruç tutmamalıdır! Perşembe ile Cuma veya Cuma ile Cumartesi birlikte tutulursa mahzuru olmaz.

Receb veya Şabanda oruç tutarken, kazanız varsa, (İlk kazaya kalan Ramazan orucumu tutmaya) diye niyet edersiniz. Kazanız yoksa, kaza orucu tutmak yine caizdir.

Sual: 12-14 yaşlarında çocuklarım var. Namaz kılıp oruç tutmaları farz mıdır?
CEVAP
Büluğa erince kız ve erkek çocuğa, namaz, oruç farz olur. Ay hâlinde tutamadığı oruçları, bayramdan sonra kaza eder. Ay hâli sebebiyle kılamadığı namazları kaza etmez. Hazret-i Âişe validemizin naklettiği hadis-i şerifte, hayzlı iken tutulamayan orucu kaza etmek gerektiği, kılınmayan namazları kaza etmek gerekmediği bildirilmiştir. (Buhari)

Hazret-i Havva validemiz, Ramazan ayında hayz olunca, Allahü teâlâ, namaz kılmamasını ve oruç tutmamasını, hayzlı iken kılamadığı namazları kaza etmemesini, fakat orucu kaza etmesini emretmiştir. (Mevkufat)

Sual: Kış günleri kısa olduğu için nafile veya kaza orucu tutmam uygun olur mu?
CEVAP
Evet. Kolaylıklardan istifade etmek iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kışın oruç tutmak, meşakkatsiz elde edilen bir ganimettir.) [Tirmizi]

(Kış mevsimi, müminin baharıdır. Gündüzleri kısadır, oruç tutar, geceleri uzundur, o vakitleri ibadet eder.) [Gunye]

Sual: Maliki’yi taklit eden kadının hayzı 15 gündür. 15 gün oruç tutmayıp sonra mı kaza eder?
CEVAP
Oruçta taklit edilmediği için, Hanefi’deki hayz müddeti geçtikten sonra oruç tutulur.

Sual: Ramazanda oruçlu iken hanımını öpmenin bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Veda öpüşü gibi bir öpüş caizdir, şehvetle öpmek ise caiz değildir. Cünüp olmak şüphesi varken öpmek mekruhtur. Öperken cünüp olursa oruç bozulur ve kaza gerekir. Maliki mezhebinde oruçlu iken hanımını öpmek haramdır.

Sual: Gündüz öğleyin yatarken ihtilam olup, herhangi bir sebeple gusledemeyen kimsenin orucu sahih olur mu?
CEVAP
Zaruretsiz cünüp durmak haramdır. Namazını da kılamadığı için ayrıca büyük günaha girer. Su bulma imkanı olamayan teyemmüm eder yine cünüp durmaz. Teyemmüm edileceğini de bilmeyen kimsenin orucu sahih olur. Çünkü cünüp durmak dört mezhepte de, oruca mani değildir.

Sual: Ramazan ayında tutamadığımız oruçları istediğimiz zaman kaza edebilir miyiz?
CEVAP
Evet, her zaman kaza edilebilir ise de, fırsat buldukça bir an önce kaza etmek iyi olur. Şafii’de ise, gelecek Ramazan-ı şerife kadar kaza edilmezse, hem oruç tutmak, hem de fidye vermek gerekir.

Sual: Diş tabibi bir bayan, (Unutarak da yense, oruç bozulur. Bozulmaz diye bir âyet yok) diyor. Dinimizde Kur’andan başka kaynak yok mu?
CEVAP
Bir kimsenin, kendi uzmanlık sahasının dışında bir uzman gibi konuşması elbette uygun olmaz. Kur’an-ı kerimin çeşitli yerlerinde, (Yalnız Allah’a uyun) denmiyor, (Allah’a ve Resulüne uyun) buyuruluyor. Sonra Resulullaha uymak Allah’a uymaktan farklı değildir. Kur’an-ı kerimde, (O, [Resulullah] vahyedilenden başkasını söylemez) buyuruluyor. (Necm 3)

Bu âyet-i kerime, Peygamber efendimizin din hakkında bildirdiklerinin Allahü teâlânın vahyettiğinden başka olmadığını bildirmektedir. Ayrıca, (Peygamber size neyi verdiyse [neyi emretmişse] onu alın, neyi yasakladıysa ondan da sakının) buyurulmaktadır. (Haşr 7)

Demek ki Allahü teâlânın Kur’an-ı kerimde açıkça bildirmediği hususlar var ki, (Peygamberin emrettiklerini yapın, yasakladıklarından sakının) buyuruluyor. Mesela namazları nasıl kılacağımızı Kur’andan bulamayız. Kaç rekat olduğunu da bulamayız. Hangi rekatta neleri okuyacağımızı da bulamayız. Yanılırsak, ne yapacağımızı da bulamayız. Nerede buluruz? Peygamber efendimiz namazı nasıl kılmışsa öyle kılarız. Hangi rekatlarda neleri okumuşsa veya neleri okuyun buyurmuşsa öyle yaparız. Yanılma secdesini de Onun bildirdiği gibi yaparız. Orucu bozan ve bozmayan çok şey vardır. İğne orucu bozar mı, hayz halinde oruç tutmak gerekir mi? Orucun farzları nelerdir? Bunları Peygamber efendimizden öğreniriz. Biz Peygamber efendimizin emrine uyarsak, başka bir kitaptan mı okumuş oluruz? Sünnetler Kur’andan başka değildir. Allahü teâlâ, Resule uymamızı emrediyor. Allah’ın bu emrine uymamız niye anormal karşılanır ki?

Dârimi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, Allah’ın emri ile, Cebrail aleyhisselam, Kur’an-ı kerimi getirdiği gibi, açıklaması olan sünneti de getirmiştir. Hadis-i şerifte de, (Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir) buyuruluyor. (Tirmizi)

Tabibe hanımın, (Unutarak da yense, oruç bozulur. Bu konuda bir âyet yok) demesi yanlıştır. Âyette olmayanlar sünnette bildirilmiştir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Oruçlu iken unutarak yiyip içen kimse, orucuna devam etsin, Çünkü onu Allahü teâlâ yedirip içirmiştir.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai]

(Oruçlu kimse, unutarak yiyip içerse, ona kaza gerekmez.) [Dare Kutni]

Âyetleri herkes kendine göre yorumladığı için 72 sapık fırka meydana çıkmıştır. Peygamber efendimizin açıklamasına uyulsa idi, bu ayrılıklar olmazdı. Ayrılıklar, Peygamber efendimize uyulmamaktan ileri gelmektedir.

"alıntı"
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
27 Eylül 2008       Mesaj #54
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Hac 30- İşte böyle; kim Allah'ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini) yüceltirse, Rabbinin katında kendisi için hayırlıdır. Size (haklarında yasaklar) okunanlar dışındaki hayvanlar helal kılındı. Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının.

Nahl 115- O, size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan) ı haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa, saldırmamak ve sınırı taşmamak üzere (yiyebilir) . Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

En-am 145- De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah'tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir) . Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir

Maide 3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) , ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün küfre sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, Ben'den korkun.) Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.


“Taze et yemeniz için denizi sizin hizmetinize veren Allah’tır”1 mealindeki âyet-i kerime ile “Denizde avlanmak ve onları yemek size helâl kılındı ki; hem size hem de yolcu olanlarınıza faydalı olsun”2 mealindeki âyet, denizlerin birer ilâhî nimet deposu olduğunu ve onlardan insanların faydalanabileceğini ifade etmektedir.

Âyet-i kerimelerde, Cenab-ı Hak belirli bir kısmını haramlaştırmadan ve başka hayvanlar gibi boğazlanma şartını koşmadan, bütün deniz hayvanlarının helâl olduğunu bildirmekte, kullarına kolaylığı ve genişliği temin etmektedir. Hattâ mümkün mertebe hayvana eziyet vermekten kaçınılması kaydıyla, onları yakalamak için insana herşeyi kullanabilme müsaadesini vermektedir.

Bilindiği gibi, yaşadıkları yerler bakımından hayvanlar kara ve deniz hayvanları olmak üzere ikiye ayrılır. Karada yaşayan hayvanların hangilerinin yenip yenmeyeceği fıkıh kitaplarında belirtilmiş, ayrılmıştır. Denizde yaşayan hayvanların hangilerinin yenilmesinin helâl, hangilerinin haram olduğu hususunda ise mezhepler arasında farklı görüşler mevcuttur.

Yukarıda meallerini verdiğimiz âyet-i kerimeden hareket eden Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebi âlemlerine göre, deniz hayvanlarının, yani suyun içinden başka bir yerde yaşayamayan hayvanların hepsi, nerede bulunursa bulunsun, ister balık şeklinde olsun, isterse başka cins ve şekide bulunsun, helâldir, yenebilir. Yine aynı mezheplere göre, bu hayvanların isimlerinin farklı olması, diri veya ölü olması; yakalayanların Müslüman veya gayrimüslim olması hükmü değiştirmez.

Mâlikî mezhebi hiçbir deniz hayvanını istisna kılmazken, Hanbelî mezhebi yılan balığını habis saydığı için; Şâfiî mezhebi de kurbağa, yengeç ve timsah gibi hem denizde, hem de karada yaşayabilen hayvanların etinin yenilmesini haram olarak vasıflandırmaktadır.

Hanefî mezhebine göre ise, balık sûretinde olmayan deniz hayvanlarının etlerini yemek haramdır. Buna göre, daima suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan her çeşit balık eti yenebilir. Kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bu kabildendir. Fakat, diğer su hayvanları caiz değildir. Midye, istiridye, istakoz ve yengeç gibi hayvanların yenilmesi helâl olarak kabul edilmemektedir, haram sayılmaktadır.3

Bu esaslara göre, midye, istiridye gibi deniz hayvanları Şâfiî, Mâlikî ve Hanbeli mezheplerine göre yenebilirken, Hanefî mezhebine göre yenilmemektedir. Hanefî mezhebinin haram saymasının sebebi, bu çeşit hayvanları gerek görünüş, gerekse yenen kısımları itibariyle hoş olmaması, çirkin ve pis sayılmasıdır.

1. Nahl Sûresi, 14.
2. Mâide Sûresi, 96.
3. el-Mezâhibu’l-Erbaa, 2: 5.
Mehmed Paksu Helal – Haram

İslam alimleri, deniz ürünlerinden balık türlerinin yenmesinin helal olduğu konusunda görüş birliği içerisindedirler. Balık türlerinin dışındaki deniz ürünleri konusunda ise bazı içtihat farklılıkları ortaya çıkmıştır. Buna göre, midye, kalamar, yengeç, karides gibi ürünlerin yenmesi Hanefi Mezhebine göre caiz değil, diğer üç mezhebe göre caizdir.
Bu konuda ortaya çıkan içtihat farklılığının sebebini anlayabilmek için, İslam dininin konuya ilişkin temel yaklaşımını bilmek gerekmektedir.

Kur'an-ı Kerim'de genel olarak denizden elde edilen yiyeceklerin helal olduğu bildirilmiştir (el-Maide,5/96; el-Fatır, 35/12); Hz. Peygamber (s.a.v.) de deniz hakkında: "Onun suyu temiz, içinde ölen(meytesi) helaldir" (Ebu Davud, Taharat 41) buyurmuştur.
Dinimizin iki temel kaynağı Kur'an ve Sünnette deniz ürünleri ile ilgili olarak en başta bu deliller yer almaktadır. Bunun yanında Kur'an-ı Kerim'de ve Hz. Peygamber'in hadislerinde yenmesi helal ve haram olan etler ile ilgili bazı açıklamalar yer almıştır.

Bu açıklamalar bir bütün olarak göz önüne alındığında, her şeyden önce etleri yenebilecek hayvanlarla ilgili bir liste verme yönüne gidilmediği, sadece belli ilke ve ölçüler getirmekle yetinildiği görülür.
Belirttiğimiz gibi Kur'an-ı Kerim'de yenmesi helal olan etler ayrı ayrı belirtilmeksizin insanlara Allah'ın nimetleri hatırlatılmış ve Müslümana yaraşan şeylerin yenmesinin gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Bunun için "İyi ve temiz şeylerin helal kılındığı( bk. Bakara, 2/172; Maide, 5/4; A'raf, 7/32) belirtilerek en çok yenmesi mutat olan koyun, deve ve sığır gibi türlere (behimetü'l-en'âm) işaret edilmiştir.(Maide, 5/1).
Kur'an'da yiyecekler konusunda haramlıkla ilgili açıklamaların ortak noktası ise, insanın tabiatı itibariyle "tayyibât" (iyi ve temiz) görülemeyecek nitelikteki "habâis" (temiz görülmeyen ve iğrenilen) şeylerin yenmemesi gereğidir. Burada geçen "habais"ten olma vasfı insan için zararlı olabilecek şeyleri içine aldığı gibi tabiatı gereği insanın iğrendiği tüm hayvanları da kapsayabilir. İslam alimleri yılan, fare, kaplumbağa, köstebek, kirpi, solucan, sinek gibi hayvanların bu gruba girdiğini ifade etmektedirler. İşte Hanefi mezhebi, midye, kalamar, yengeç, istakoz, ahtapot vb. deniz ürünlerini bu kategoride değerlendirdiği için bu hayvanların etlerinin yenilmesini caiz görmemektedir.

Diğer taraftan sağlığa zararlı maddelerin alınmaması da İslâm'ın genel ilkelerinin (bk. Bakara 2/195) gereklerindendir.
Bu konudaki somut yasaklar, bazı ayetlerde (Maide, 5/3) on madde halinde sayılmış ise de bunların bir kısmı aynı grup içinde düşünülerek tamamının Bakara suresi 173. âyetinde yer alan dört ana maddede toplanması mümkündür. Bunlar da; kendiliğinden veya dini usulde boğazlanmaksızın ölmüş hayvan (meyte), akıtılmış kan, domuz ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlardır.
Bütün İslam bilginleri, Allah'ın; dinî hüküm ve kaideleri, kullarının maslahatı için koyduğunda ittifak etmişlerdir. Bu maslahat ya faydalı olanı elde etmek (celb-ı menfaat) yahut da zararlı olanı gidermek (def-ı mazarrat) içindir.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
Muhabbetci - avatarı
Muhabbetci
Ziyaretçi
13 Kasım 2008       Mesaj #55
Muhabbetci - avatarı
Ziyaretçi
İslami Bilgiler - Soru ve Cevap.SORU:

“Evliyanın büyüklerinden Ebü’l Hasan-ı Harkani hazretleri, sefere çıkan talebelerine,‘Sıkışınca benden yardım isteyinbuyurdu. Yolda talebeler eşkıyaya yakalanınca, bu sözü unutup, kurtulmaları için doğrudan Allah-ü teâlâya dua ettiler, fakat kurtulamadılar. Bir talebe ‘Ya Ebe’l-Hasan, imdat!’ dedi. Sadece o talebe kurtuldu. Seferden dönünce hocalarına, ‘Biz Allah’tan yardım istediğimiz halde soyulduk. Fakat şu arkadaşımız, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?’ dediler. O da, ‘Allahü teâlâ günahkâr kimselerin duasını kabul etmez. Arkadaşınız, benden yardım isteyince, onun duasını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, ‘Ya Rabbi bu talebemi kurtar!’ dedim. Allahü teâlâ da kurtardı.”

Şimdi sayın hocam, Allah bize şah damarımızdan daha yakınken duçar duruma düştüğümde ben Ebü’l-Hasan-i Harakanî talebesi değilim, kimi vesile kılıp o kişiden sıkıntımın giderilmesini isteyeyim?.. Süreyya Yücel

CEVAP: Bu söz şirkin en karanlık damgasını taşıyor. Bu tür şirklerden Allah’a sığınmak gerekir. Müşrikin boynuzları görünmez. Görünür bir boyası da yoktur.Şu yazdığınıza göre bu uydurma sözün sahibi, Arap müşriklerinden daha kötü bir durumdadır. Ebu’l-Hasan-i Harakanî, Allah’ın yardımıcısı mıdır ki Allah, kendisinin kabul etmediği bir duayı, Ebulhasan’a havale ediyor? Yani hâşâ, Ebulhasan ikinci bir tanrı mı? Ebulhasan da böyle sözler söylemekten münezzeh, zâhid, kâmil bir insandır. İnsanın şu fizik beden içinde Allah’ı görmesi, doğrudan Allah ile diyalog kurması mümkün değildir. Kur’ân: “Gözler O’nu idrak edemez” buyurmaktadır.
Muhabbetci - avatarı
Muhabbetci
Ziyaretçi
14 Kasım 2008       Mesaj #56
Muhabbetci - avatarı
Ziyaretçi
Bu tür konulari hem tarihi yönden hemde Kaynaklari ile ele almak daima en güzelidir..Bunun icin baslangic olarak söyle baslayayim ben...

Kadinla tokalasmak islamda yasakmi ??

Hayreddin Karaman gibi saygın din âlimlerinden oluşan bir kurulun yazdığı ve Diyanet Vakfı'nın yayımladığı "İlmihal" kitabı, "Kadın ve erkeğin tokalaşmasını yasaklayan bir ayet olmadığı gibi, Hz. Peygamber'in bu yönde bir sözü de yoktur..." diyor!

hadis profesörü Hayri Kırbaşoğlu'na sordum, cevabı şöyle:
"Peygamber Efendimiz zamanında, sosyal hayatta kadınlar ve erkekler için tahsis edilmiş ayrı mekânlar yoktu. Kadın ve erkek sosyal hayatta ayrıma tabi değildi. Buna abdest almak, mescide gitmek, pazar yeri ve eğlenceler dahildir; ayrım yoktu."

Kırbaşoğlu devam ediyor:
"Peygamberimiz zamanında özgürlük esas, kısıtlamalar istisna idi. Zamanla tersi oldu, özgürlük istisna, kısıtlamalar esas hale geldi. Zamanımızda da böyle maalesef."
MİLLİYET İNTERNET - YAZARLAR


Gördügümüz gibi Diyanet olsun, Hayreddin karaman olsun bu konuda ne bir ayet var diyor ( ki gercekden böyle bir ayet yoktur) nede sahih bir hadis mevcut diyor..

Özetle belirtmek gerekirse, kadın ve erkeğin tokalaşmasını yasaklayan bir âyet olmadığı gibi Hz. Peygamber’in bu yönde herhangi bir sözü de yoktur. Resûlullah’ın kadınlardan biat alırken onlarla tokalaş-mamış olması, o toplumda kadınlarla tokalaşma âdetinin mevcut olmadığından, Resûl-i Ekrem’in kadınlarla tokalaşmayı câiz görmediği şeklinde değil de kadınlarla biatlaşmada toplumun kültürüne uygun bir usulü uyguladı-ğı şeklinde anlaşılmalıdır. Bu sebeple, bu yöndeki riva-yetlerden sarih bir yasaklama hükmü çıkarmak doğru ol-maz. Ancak o dönemde kadınlarla erkeklerin tokalaşmaları gibi bir âdetin bulunmadığı bilinmektedir.

Ben torunum yasindaki ogrencinin elini sikmak istiyorum. 'sen sikma' diyecek. Niye? Oradan hir cikaracak,
egitim muessesesi ile halki birbirine dusurecek. Hasa boyle birsey Kur'an'da yoktur! Olsa bile Islam'da Zaruret Prensibi diye birsey vardir. Zorunlu hallerde yasaklar bile zorunlu hal gecinceye kadar askiya alinir. Sen samimi bir dindar olsan o prensibi isletir, halki burada yemezsin. Peygamber kadinlarla tokalasmamistir. Dogru, ama sen kimi kandiriyorsun? Bunlarin dinde izahi yapilmis, prensipleri belli.

Peygamber hayatinda sogan, sarimsak da yememis. Yasak mi sogan, sarimsak yememek, Islam'da?! Peygamberimizin nubuvvetinden kaynaklanan, ona indeksli ozel tavirlari vardir. Ama bunlar ummetini baglamaz. Bunlar bellidir, tokalasma da onlardan biridir. Niye yalan soyluyorsun millete dupe duz? Kendisi tokalasmamistir kadinlarla ama sahabisine diyor ki 'git benim adima surada toplanan kadinlardan bey'at al gel.' Yani onlarla el sikisarak vekalet al gel. Yasak olsa gonderir mi? Sogan yemiyor, sarimsak yemiyor. Bazi hayvanlarin etlerini yemiyor. Halk kendini bunlari yemekten cekince: 'ben yemedimse o benim zevkim, bazi ozel durumlarim var. Millete haram, yasak filan yok, yiyin.' diyor. Bunlari bu millet bilmiyor diye niye yalan soyluyorsun sen? Kur'an-i Kerim kadin , erkek birlikte veya ayri ayri yemek yemenizde bir beis yoktur diyor. Eeee, sen niye insanlari haremlik-selamliga tabi tutupta putperest Bedevi orfunu getirip satiyorsun Hz. Peygamber'in burada hassas oldugu bir tek sey var. Diyor ki: 'birbirine mahrem olmayan, bir erkekle bir kadin -ozellikle gencler- tohmete, saibeye,ithama vesile olur diye; tohmet yaratacak sekilde uzun sure basbasa halvet halinde bir yerde kalmasin.' Bunu soylemeyen bir terbiye var midir? Ne diyecekti yani peygamber? 'cekilsinler bir merdiven altina, orada kalsinlar' mi diyecekti?

Birbiriyle gorusen musluman aileleri arasinda niye boyle bir maskaraligi sergiliyorsun? Nerden cikariyorsun bunlari? Butun bunlar dinin ulkemizi ve insanimizi nasil manipule etmek icin kullanildiginin delilleridir. Bunlari anlamak icin profesor dinlemeye gerek var mi Allahaskina!? rica ediyorum sizden! Kur'an'i okursaniz goreceksiniz. Muezzin dinlemeye bile gerek yoktur bunlar icin.

DKBT(Sylesi)/Yasar Nuri ztrk Aramizda
(Yasar nuri öztürk ile söylesi)



Simdi ALLAH icin hanginiz tokalasmakdan Sehvet duygusuna kapilipda tahrik oldunuz? Öyle biri varmi aranizda? öyle birsey oldumu size? eger oldu ise ( cok affedersiniz ) Sapiksin denilmezmi bu tür insana?..`Öyle ya, sen bir el vermeklen tahrik oluyorsan, ALLAH muhafaza, biraz kol görünce tecavüze baslarsin , bununda adi illaki sonucda " Sapik" olur...ALLAH bu tür insanlardan cümlemizi korusun evvela!

Kurani kerimde bu tür yasak yoktur!! Yüce Rabbülalemin mirasi bile en ayrintili sekilde dile getirmisken, Kadinlarin mahrem bölgelerini tek tek saymisken tokalasmaya hic yaklasmamis bile...Bu durumda (hasa) Allah kuranda birseyi eksikmi birakdiki , bir takim Ulema diye gecinenler ALLAHIN kitabini tamamlasinlar? Yapmayin , insanlara Islami zorlasdirmayin...!


Su bir gercekdirki, Kadin erkek kapali bir odada, beraber durmasi hos karsilanmaz... Peki niye? Birsey yapmamis olsaniz bile, Dedikodu cikabilir...Ama tokalasmadan dedikodu cikmaz.


Cok affedersiniz homoseksuel bir erkek erkekle tokalasabiliyor, Lesbiyen bir bayan bayanla kucaklasabiliyor..Ama erkek kadina el verip tokalasdimi kiyamet kopuyor...


Bu ayni seye benziyor..Kadinin sesi avretdir deyimine...Oysa Saafi Mezhebine göre Kadinin sesi avret degildir... Ne hikmetdirki, peygamberimiz Muhammed Mustafa(sav) zamaninda kadinlarlan konusdugu, onlarin derdini dinledigi, Peygamberin hanimlari ile konusuldugu vesaire gibi rivayetleri görmemislikden gelirler...

Kadinlarimiza deger verelim, onlar analarimiz, bacilarimiz, hanimlarimiz!! Bir Millet kadinlarina sahip cikamiyorsa, o millet ; milletlikden cikmisdir, o artik yikilmaya mecburdur!!

vesselam....
Son düzenleyen asla_asla_deme; 7 Aralık 2008 01:28
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
7 Aralık 2008       Mesaj #57
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Eti kendisine haram kılan kimsenin hükmü

Birisi Rasulüllah (s.a.v.) Efendimize gelerek:
-Ya Rasulallah!Et yediğim zaman benim kadınlara olan ilgim ve şehvetim artıyor ve beni etkisi altına alıyor.Bu yüzden Eti kendime Haram kıldım.
Bunun üzerine Allah Teala :
“Ey İman edenler!Allah’ın size helal kıldığı tertemiz nimetleri haram kılmayın ve hududu Tecavüz etmeyin.Çünkü Allah (c.c.) hududu tecavüz edenleri sevmez” ayetini indirdi.
Günümüzde sıklıkla karşılaştığımız durumlardan biriside budur malesef.İnsanların Helal kılınan şeyleri kendilerine yada başkalarına haram gibi gösterdiğini,veyahut tam tersi Haram kılınan şeylerinde Helalmiş gibi gösterildiğini görmekteyiz.Bilgisiz olduğumuz Konularda gerçekten güvenilir kimselere danışalım,hatta araştıralım ve kendimiz doğrusunu öğrenmeye çalışalım.Kulaktan dolma bilgilerle Dinimizi anlamak ve o şekilde yaşamaya çalışmak mantıksızlık olur ve kendimize yazık ederiz.


Kaynak:Risalet.org
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Muhabbetci - avatarı
Muhabbetci
Ziyaretçi
9 Aralık 2008       Mesaj #58
Muhabbetci - avatarı
Ziyaretçi
Her Ramazan ayında olduğu gibi bu ramazan ayında da vaaz kürsüleri ve hutbeler masal anlatma mekanlarına döndürüldü,
Vaiz avaz avaz şunu anlattı o engin bilgi ve hitabeti ile!!!

Hz. Ömer vafat eder,
Mezara gömülür,
Münker-Nekir meleği, korkunç bir gürültü ile gelip hesab sormaya kalkışır,
Sen misin müker nekir ve sen misin hesab soran,
Ömer iki meleğin yakasından!!! tutar,
Bir daha müminlere hesab sorarken gürültüsüz geleceklerine dair söz alır!!
Sonra meleklere nerden geldiklerini sorar, Melekler:
- 7 kat gökten... cevabını verince, Ömer taşı gediğine kor..
-Siz taa 7 kat gökten geldiniz Rabbinizi unutmadınız da, Ben 1.5 metre toprakaltına indim diye unuttuğumu mu sandınız?..
Melekler avucunu yalar ve gerisin geriye döner..


Şimdi,
Bu olayın tanığı kim?

Kim şahitlik etmiş,
Yoksa eskiden mikrofor vardı da, mezara konup sesi mi dinlendi,
Sadece melekler ve Ömer arasında cereyan eden bu olayın şahitliğini kim yapmış ki rivayet etmiş, belli değil tabi..
Masalcı amcaların işi bu,
Bütün işleri hokus-pokus,
Bir tutam mistizm yunan felsefesinden,
Bir tutam hint kültünden,
Bir tutam yahudi ve hiristiyanlıktan,
İçine tuz miktarı da islami argüman kattınız mı..
Of of of, tadından yenmez masallar servise hazır..


Tam 1000 yıldır masalcı amcaların laneti dolaşıyor islamın ve müslümanların ensesinde,
Bu amcaların yeri zamanı da mühim değil, hepsi aynı kaseti çalıyor gibi, aynı masalları dillendirir dururlar,
Ebu hureyreden alın, günümüz hureyrelerine kadar..
Hepsi kıvraklıkta masalcı teyze ADİLE NAŞİT'i aratmayacak oryantallikte, gah nalına, gah mıhına, en çok ta islamın değerlerine balyoz sallamaktalar..
Adam varmış bir leşiin başına, bilmem hangi hazretin manevi havasında güya dini proğram yapıyor,
Proğrama başlamadan ve bitiminde de leşlere bir güzel tapınma ayinlerinde bulunuyor,
Her biri milleti dinden/kur'andan soğutmak amacıyla yaptıkları bu oryantallık için gecede 20 bin ytl gibi müthiş paralar almaktalar..
Biz nasıl milletiz ki, başımızda lanetli bir akbaba gibi döneleyen bu sahtekarlara, rezillere, leşperestlere bu reytingi verebiliyoruz..


Bakara Suresi 146 Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.Bununla birlikte, içlerinden bir zümre, bilip durdukları halde gerçeği hep gizliyorlar.

Kur'anı öz oğulları gibi tanıdıkları hal de,
Gerçeği saklayıp, masallarla halkı avutan/uyutanlar için ne güzel bir makamdır CEHENNEM!..

Bakalım aldıkları o yüksek meblağlar Cehennem azabını ne kadar hafifletebilecek..


(Tebyin arkadasa tskler)
Muhabbetci - avatarı
Muhabbetci
Ziyaretçi
9 Aralık 2008       Mesaj #59
Muhabbetci - avatarı
Ziyaretçi
Büyücüler gercekten büyü yapabiliyorlar mı
ve
yaptıkları büyü kişiyi etkiliyor mu?

Bugünkü adıyla büyü, geçmişteki adıyla sihir, tarihin derinliklerinden gelen söylentileriyle bazı kesimlerde halen baskısını sürdürmektedir.

Kur'an-ı Kerim'de geçmişte sihir yapanlardan söz edilir.

Hadislerde de sihir, büyük günahlardan sayılır.

- Allah'a şirk koşmak, adam öldürmek, zina etmek, ana babaya saygısızlıkta bulunmak, sihir yapmak.. büyük günahlardandır, denir.

Hatta İslam hukukunda, büyü ve sihir yaptığını iddia ederek insanları aldatmaya kalkışanlar, yakalanıp hapse atılması gerekir ki, sıkıntısı olan insanlar büyücü ve sihircilerin aldatmasına maruz kalmasınlar...

Bu sebeple bizler büyücü ve sihircilerin iddialarına itibar etmiyoruz.

Çünkü büyü ve sihir ilmi günümüze kadar gelmemiş, tarihin derinliklerinde o güne mahsus ilim olarak kaybolup gitmiştir. Böyle bir bilginin yokluğu sebebiyledir ki, bugün hiçbir büyücü çıkıp da:

- Elimdeki bilgi ve bulgular kesindir, dilediğim kimseyi büyü ile perişan ederim, dilediğimi de kurtarır, iyi ederim!? diyemez. Allah hiçbir kuluna böyle kesin bir salahiyet vermemiştir.

Daha açık ifadesiyle büyücüler ne bir karı kocanın arasını açabilirler ne de birini ötekine vazgeçilmez halde âşık yapabilirler. Yani ne sevdirebilir ne de nefret ettirebilirler. Bu gibi duygusal durumlar, tarafların kendi istek ve iradeleriyle sağlayacakları kazanımlarıdır. Birileri büyüyle sevdirip, büyüyle nefret ettiremez...

Şayet böyle kesin bir büyü bilgisi mevcut olsaydı, sıhhatli kitaplarda yazılı olacak, yazılı olan bilgiyi de okuma yazması olan herkes okuyup bilecek, kıyıda köşede kırsal bölgelerde geçim vasıtası yapanların şahıslarına mahsus özel bir bilgi haline gelmeyecekti...

Buna rağmen bazı semtlerde büyü yaptığı, yahut da bozduğu iddia edilen kimseler görülmektedir. Akla, mantığa ters düşen büyü yapma, bozma çareleri de ileri sürmekteler.

- Şu kadar domuz yağı; şu kadar keçiboynuzu, falan mezardan şu kadar toprak.. gibi gizemli isteklerle çaresizleri etkilemeye çalışmaktalar.

Kesin olan odur ki, para ortadan kalksın ne büyü yapan kalır meydanda ne de büyü çözen...

İnsanlar neden yine de büyücünün peşine düşerler?

Söylentilere, bir çözüm olabilir ümidiyle bakarlar da ondan...

Halbuki, bu gibi konularda esas olan, en önce büyücüye gitmeye sebep olan rahatsızlığa doğru teşhis koymak!..

Olabilir ki, büyü sanılan sıkıntının mahiyetinde ne büyü ne de sihir vardır. Olay ya bir sinirsel rahatsızlıktır. Yani doktor işidir. Yahut da tarafların kendi anlayışsız tutumlarıyla meydana getirdikleri sinir zayıflatıcı gerginlikleri, kırıcı, incitici davranışlarıdır!..

Büyü sandıkları rahatsızlıklarını kendi davranışları meydana getirmiştir. Öyle ise bunu çözecek olan da yine kendi davranışlarıdır... Tutumlarını düzeltmeleri, rahatsızlık sebebi anlayışsızlıklarından vazgeçmeleri... Yani önce saygı, hemen arkasından da sevgi ihtiyacının karşılanması...

Ne var ki, kimse kendi kusuruna, hatasına bakmamakta, ille de yakınlarından birinin büyü yaptığını düşünüp suçu onların üzerine yıkmayı kolay bir çıkış yolu olarak görmekteler.

İnceleseniz ya beyin hanıma karşı ya da hanımın beye karşı rahatsızlık meydana getirecek ihmal ve tepkisellikleri.. gibi davranışları söz konusudur olayın kökünde.

Ama kimse böyle bir davranış düzeltmesine taraftar değil, suçu büyücülere yükleme kolaylığı varken...


Bununla beraber, böyle ihtimallerde manevi çare büsbütün de yok sayılmaz. Kur'an-ı Kerim'in son iki (Felak ve Nas) sûreleri ile birlikte bilinen tüm duaları rahatsızlığı duyan da, yakınları da okuyabilirler. Bunları ille de başkaları değil, kendileri okurlarsa daha gönülden dua etmiş, şifa dilemiş olurlar. Çünkü üzüntüyü kendileri yaşıyorlar, duayı da kendileri yapmalılar.

Bu konuda sözün özü olarak denilebilir ki: Önce büyücüye değil ilgili psikolog ve sinir doktoruna durumu anlatıp gerekli ilaçları alarak sinirler kuvvetlendirilmelidir.

Ayrıca sıkıntı sebebi olan kendi tepkili tutumlarını da gözden geçirmeli, gerginlik meydana getiren davranışlarını (Felak ve Nas) sûrelerini de okuyarak terk etmeli, geçmişi unutup geleceğe yeniden bir beyaz sayfa açmalılar...

Göreceklerdir ki, büyüyü de kendileri yapmakta, büyüyü bozan ilaç da kendilerinde bulunmaktadır.

Ahmet Şahin
Muhabbetci - avatarı
Muhabbetci
Ziyaretçi
9 Aralık 2008       Mesaj #60
Muhabbetci - avatarı
Ziyaretçi
KABİR AZABI YOKTUR
Kur’an’da 250 den fazla ayette azaptan bahsedilir. Hepsinde de ahiretteki ve dünyadaki azap söz konusudur. Kabir azabı ile ilgili bir tek ayet yoktur.

*** Hasılı, o küfredenlere dünyada ve ahirette şiddetli bir azap ile azap edeceğim; hem onlara yardımcılardan eser yoktur. ( 3/56 ) ***

*** Fakat onlar, Allah’a verdikleri sözü ve kendi yeminleri birkaç paraya satanlar, işte onların ahirette hiç nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacak. Onların hakkı acı bir azaptır. ( 3/77) ***

*** Ve şüphesiz, o kıyamet gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur. Ve muhakkak, Allah kabirlerdeki kimseleri diriltilecektir. *** ( 22/7 )

Dinimizde ve Kur’an’da yeri olmayan bazı konular yalnızca Peygamber’imize dayandırılan ve gerçekle ilgisi olmayan sözlerle – ki onlara bilindiği gibi hadis deniyor – dini literatürde yer almış ve ne yazık ki gerçek olup olmadığı araştırılmadan geniş kabul görmüştür.
Bunlardan bazıları;
    • Kıyamet alametleri
    • Peygamber’imizin - haşa – miraçta Allah’la görüşüp 5 vakit namaz için pazarlık etmesi
    • Ve, kabir azabı gibi
Kur’an iyice ve dikkatlice incelendiğinde görülür ki; insan ölür, bedeni ceset olarak toprakta çürür. Cesetten ayrılan ruh ancak kıyamette tekrar bedene döner. Melekler ve ruhlar bizim bilmediğimiz ve erişemeyeceğimiz farklı bir boyutta ve alemdedirler.
Kur’an’da ruhun kabirde bedene döndüğüne ve sonuçta burada bir azap gördüğüne dair hiçbir bilgi ve işaret yoktur.

Peki nasıl oluyor da, Kur’an’da olmayan ve gerçek olmayan ; Kur’an dışında, Kur’an’a aykırı hiçbir söz söylemeyecek ve bilgi veremeyecek sevgili Peygamber’imize dayandırılan bir kabir azabı edebiyatı oluşturulıyor ?
Kur’an hükümlerine devam edelim:

*** Gözleri düşkün, düşkün kabirlerinden çıkarlar, sanki zıplayan çekirgeler gibi. Çağırana koşarak der ki kafirler, ‘ bu pek zorlu bir gündür *** ( 54/7,8 )
*** Vah bize bu ceza günüdür ! dediler. *** ( 37/20 )

Şayet kabir azabı olsaydı kıyamet günü hesap için toplanan suçlular ‘’ Vah bize bu ceza günüdür ‘’ demezlerdi. Çünkü şiddetli bir ceza görmüş olanlar, bu cezaya ara verildiğinde sevinerek, ‘’ Nihayet cezamız bitti ‘’ derlerdi.

*** O günkü saat gelir, kıyamet kopar, suçlular bir saatten fazla ( kabirde ) durmadıklarına yemin ederler. Daha önce de böyle çevriliyorlardı. Kendilerine ilim ve iman verilenler derler ki, Allah’ın kitabınca dirilme gününe kadar durdunuz. İşte bu dirilme günüdür. Ancak siz bilmezler güruhu idiniz ! *** ( 30/55,56 )

Ayetlerden de anlaşıldığı üzere suçlular, kabirde bir saatten fazla kalmadıklarına yemin etmektedirler. Bu onların kabirde azap görmediklerini göstermektedir. Şayet bunlar kabirde ceza görmüş olsalardı, bunu hem dile getirirlerdi, hem de zamanın bu kadar kısa olduğunu yeminle iddia etmezlerdi. Çünkü sıkıntılı zamanlar insana daha uzun gelir ve sıkıntı bittiğinde insan bunu beyan ederek rahatlar.
Bundan da anlaşılıyor ki kabirde olanlar, kıyamet gününe kadar uyuyorlar ve ancak kıyamet gününde uyandırılıyorlar.

*** Sura üflendi. İşte onlar kabirlerinden Rabblerine koşuyorlar. Dediler ki ‘ Vah bize , uykuya bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip kaldırdı ? İşte Rahmanın vadettiğişey budur. Gönderilen peygamberler doğru söylemiş. *** ( 36/51,52 )

Ayetten de anlaşılacağı üzere sura üflendikten sonra insanlar uyandırılıyor ve bu insanlar karşılaştıkları durumu sorguluyorlar. Bu da gösteriyor ki, o insanlar öldükten sonra ancak kıyamet gününde diriltiliyorlar.

*** Ve saat mutlaka gelecektir, onda şüphe yoktur. Ve Allah kabirde olanları diriltecektir. *** ( 22/7 )

Evet, kabirlerde ölü olarak yatan insanların, ta kıyamet gününe kadar hiçbir şeyden haberleri olmayacaktır. Kıyamet gününde ise onlar diriltilerek hesap meydanına çağırılacaktır. Oysa, şayet onlar kabirde hesap görselerdi, diri olmaları gerekirdi. Diri olanların ise dirilmeleri değil, çağrılmaları söz konusu olurdu.

Son bir şeyi daha hatırlayalım. Kıyamet bir yargılanma günüdür. Yargılanma olmadan ceza olmaz. Kabirde de yargılanma söz konusu değildir. Ayrıca bir suçun cezası bir defa verilir. Aynı bir suçtan döne döne cezalandırmak YÜCE ALLAH’IN ŞANINA YAKIŞIR MI ?
(alinti)

Benzer Konular

2 Aralık 2013 / Misafir Bilgisayar
24 Mayıs 2015 / XZixYaxRetxÇiX Cevaplanmış
13 Mayıs 2011 / Drawradar Cevaplanmış