Arama

Atatürk ve Sanat

Güncelleme: 7 Ekim 2012 Gösterim: 11.848 Cevap: 2
Kral_Aslan - avatarı
Kral_Aslan
VIP MsXTeam
9 Eylül 2008       Mesaj #1
Kral_Aslan - avatarı
VIP MsXTeam
Atatürk ve Sanat

Sponsorlu Bağlantılar
Bir milleti meydana getiren unsurların başında, dil, tarih ve kültür birliği gelmektedir. Bu unsurlar içerisinde en önemli yeri kültür tutmaktadır. Kültür bir milletin geçmişi ile geleceği arasında köprü olan, geçmişten getirdiği birikimleri geleceğe aktaran bir unsur olması bakımından da ayrıca önemlidir. Kültür kavramı ile yüzlerce tarif yapılmaktadır. Bunlar içerisinde kültürün en genel tarifi "Bir milletin bütün hayatını ilgilendiren her şey. "İşte bu her şey içerisinde sanat ilk sıralarda yer alır

Lider olmak bir sözüyle veya bir işaretiyle kitleleri peşinden sürüklemek, çok büyük zaferlere imza atmak her insana mahsus bir durum değildir. Mustafa Kemal Atatürk, yok olmak üzere olan bir ulusu yeniden şaha kaldırarak, ona gerçek kimlik ve kişiliğini kazandırması bakımından tarihin yetiştirdiği en büyük liderler arasında ilk sırayı alır.
Atatürk'ü bir çok yönüyle tanıtan, onun hayat anlayışı, liderliği. devlet adamlığı üzerinde duran yüzlerce eser kaleme alınmıştır. Bu eserlerin hemen tamamında Atatürk. çeşitli yönlerden değerlendirilirken. onun sanat anlayışı üzerinde de durulur.
Atatürk'ün dünyaya geldiği 1881 yılında Osmanlı Devleti, çeşitli iç ve dış sıkıntılarla karşı karşıya bulunuyordu. Devletin kendi bekasını sağlamak için aldığı tedbirler, çoğu zaman olumlu sonuçlar vermiyordu. Aydınlar ise, kaleme aldıkları eserlerinde çareler üretiyor, yön ve yol gösterici olmaya çalışıyorlardı.. 8u aydınlar arasında Namık Kemal Ziya Paşa ve Şinasi ilk sıralarda yer alıyordu. Bu aydınlarımız yeniliğin ve gelişmenin savunucuları olarak, gelenekçi anlayışa karşı amansız bir mücadeleye girdiler. Eserlerini halkı aydınlatmak, onlara yeni: bir ruh ve heyecan kazandırmak için kaleme alıyorlar, sanatı toplumun faydasına kullanmaya çalışıyorlardı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk gençlik yılları bu sanatçıların eserlerini okumak- ve onlardan ilham almakla geçer. Manastır Askeri İdadisinde bir ara şiir ve edebiyata ilgisi artar. Bunda arkadaşı Ömer Naci'nin de etkisi olmuştur. Ancak Îdadi hocası, kendisini, şiir ve edebiyatla, askerlik mesleğini olumsuz etkileyeceği için uğraşmamasını tembihler: Bunun üzerine şiire ara verir
Manastır İdadisinden mezun olduktan sonra Harp Okuluna kaydolan Mustafa Kemal bu okulun ikinci sınıfında kültür ve edebiyatla yeniden ilgilenir. O yıllara ait hatıralarında şöyle diyor ~
"İkinci sınıfa geçtikten sonra askerlik derslerine merak sardırdım. Şiir yazmak hakkında İdadi hocasının ikazlarını unutmuyordum. Fakat güzel söylemekle yazmak hevesi sürekli vardı. Teneffüs zamanlarında hitabet talimi yapıyordum. (1)" Harp Okulundan mezun olan Mustafa Kemal'in bundan sonraki hayatı ağır mücadelelerle geçer. Cephelerde askerlik sahasındaki dehasını gösterir Çanakkale'de bir destanın yazılmasında başrol oynar ve en büyük savaş sanatçısı unvanına sahip olur. İkinci Dünya Savaşından sonra hiç hak etmediği halde yenik sayılan Türk devleti bir baştan bir başa işgal edilir. Artık tek çare kalmıştır; O da milletin kaderini-yine milletin azim ve kararından .başka kimsenin kurtaramayacak olmasıdır.
Mustafa Kemal yaptıkları ile tarihte önemli gelişmelerin yaşanmasına neden olmuş bir lider olarak. askeri zaferleri hiçbir zaman amaç olarak görmemiştir. 'Zafer ancak kendinden daha büyük bir gayeyi elde etmek için belli başlı bir vasıtadır. Gaye fikirdir" (2) diyen Mustafa Kemal. yurdun kurtuluşu daha tam anlamıyla sağlanmada bile, ekonomik, kültürel ve sosyal hayatı yenileyici, düzenleyici esasları tespit etmeye. bunları tartışmaya ve uygulamaya başlar(3)
Milli Mücadeleyi çok yönlü düşünen Atatürk, bu mücadele ile ülkenin düşman işgalinden kurtarılması yanında kalkınması, gelişmesi için cehaletle de mücadele eder. Bu mücadelenin boyutu Milli Mücadelenden daha fazla olmuştur. Uzun yıllar unutulmuş, geri kalmış, kaderine terkedilmiş Anadolu insanını, çağdaş bilimle donatılmış kafalara sahip kılmak isteyen Atatürk, önünde en büyük halledilmesi gereken engelin kültür sorunu olduğunu görür. Kültürün insanlık için vazgeçilmesi zor önemli ve esas unsur olduğuna inanan Atatürk(4) bu görüşe paralel olarak bir "Milletin bizatihi mütehassis (duygulu) ve müteferrik (düşünür) olması lazımdır"(5) der.
Atatürk. tarihin derinliklerini çok iyi araştıran, geçmişte yapılanları bütün boyutlarıyla inceleyen, bunlar arasında sebep-sonuç ilişkisini kuran, bilimsel bir disipline sahip olan bir liderdir. Sadece kendi tarihini değil, başka milletlerin de tarihlerini inceleyerek orada olup bitenlerden çeşitli dersler çıkarmıştır.
Ülkenin geri kalınmışlık zincirinden kurtulması için, öncelikle onun ufkunu açmak olduğunu tespit eden Atatürk, bu işte en önemli unsurlar dan biri olan kültür ve sanatın gelişmesi için büyük gayret gösterir. Ülkenin, her yanında, kültürel ve sanat etkinliklerinin gerçekleştirilmesi için gerekli tüm tedbirleri alır ve uygular Çağdaş ve güzel sanatların toplumda kabul edilmesi için iyi bir zemin hazırlanması gerektiğini anlayan Atatürk, birbiri ardınca inkılâplar yapmaya başlar. Özellikle kadınların cephede olduğu gibi, sosyal hayatın her cephesinde erkeğin yanında yer alması için değişiklikler yapar Bu kararları kültür ve sanat hayatının gelişmesinde çok önemli hizmet görür.
Atatürk askerlik mesleğinin bile "Sanatkarlık" yönünü seven bir lider olarak, “Bir millet sanattan ve sanatkarlıktan mahrumsa, tam bir hayata malik olmaz"diyerek sanatın millet hayatındaki yerine ve önemine dikkat çeker Aynı konuyla ilgili bir başka sözünde de; "Bir millet sanata ehemmiyet vermedikçe büyük bir felakete mahkumdur. Birçok unsurlar o felaketin unsurlarını fark etmez. Fark ettiği gün de, ne kadar müthiş bir faaliyetle çalışmak gerektiğini tahmin eyleyemez (7) diyerek, sanatın bir başka boyutuna, el sanatlarına dikkat çeker Bu da gösteriyor ki, sanatın İster el sanatları boyutu olsun. ister güzel sanatları boyutu olsun, her iki boyutu da, millet hayatında önemli bir. yer işgal etmektedir. "Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir"sözü de bu düşünceyi doğrulamaktadır.
Esasen sanatın bir toplumun hayatında biçimleyici ve şekillendirici rolü günümüzde artık kabul edilmiş, anlaşılmıştır. Ancak geçmişte bu durum. için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Öncelikle sanatta köklü bir anlayış değişikliğini sağlamaya çalışan Atatürk'ün, sanatın toplum ve insan yetiştirmesinde önemli bir etken olduğu görüşü(9) hareket noktasını teşkil etmiştir.
Güzel sanatların, sanat yapıtlarının kültürel gelişmeyi sağlayan en önemli bir unsur olduğunu pek az lider görmüştür. Atatürk, "Sanatçı cemiyetle uzun ceht ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hissedendir"(10) diyerek bir sanatçıdan toplum için ne beklediğini de ortaya koymuştur. Bir başka konuşmasında, heykel yapmanın önemine dikkat çekerek, heykeltıraşlığın gelişmesini teşvik eder. "Bir millet ki, resim yapmaz, bir millet ki, heykel yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin tarihinin gelişme çizgisinde yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, gerçek özellikleriyle gelişme içinde medeni olmaya layıktır(11). "
Kendi sağlığında bir çok heykeli dikilen Atatürk'ün, bu konuda bir isteği bulunmadığı, ancak sırf bu sanatın gelişip ilerlemesi için kendi heykelinin yapılmasına ve dikilmesine razı olduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyetin 10. yıldönümünde ise, Anadolu ya `Yurt Gezileri' adı altında ressamlar göndermiştir. Bu ressamlarımızın yaptığı eserler Ulus'ta 1947 yılında yanan Eski Maarif Vekaleti binasının çatı katında "Türk İnkılap Sergisi" adı altında sergilenir ve açılışı da bizzat Atatürk tarafından yaptırdı.
Atatürk sanatın, özellikle de güzel sanatların gelişmesinde ve ilerlemesinde ufuk açıcı ve yol gösterici olmuş, sanatın her cephede gelişmesini sağlamıştır:


.
Son düzenleyen Kral_Aslan; 2 Kasım 2008 23:48
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Mayıs 2011       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk'ün Güzel Sanatlar Hakkındaki Fikir Ve Düşünceleri

Sponsorlu Bağlantılar

Prof. Dr. Utkan Kocatürk



Güzel Sanatların tanımı


Sanat, güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, ezgi ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltraşlık, bina ile olursa mimarlık... olur.

(Ahmet Cevat Emre, Muhit Mec, Sene: 1, No: 2, 1928, s. 84)


Atatürk tarafından yazdırılmıştır:

Güzel sanatlar terimini, Türkler zannediyorum pek haklı olarak 1-Musiki, 2-Resim, 3-Heykeltraşlık, 4-Edebiyat, 5-Mimarlık, 6-Rakstan oluşmuş saymışlardır. Bu dal, insan topluluklarının yüksek niteliğini belirlemede çok büyük önem taşır. Bu yüksek değer, yüksek incelik, beceri, ince yetenek ve işte bunların hepsini yapabilmek, sanatkârlığın birleşmiş ifadesidir. Bu sorun üzerinde bizim de, çocuklarımızın da esaslı olarak durmanız gerekir.

1936 (Cevat Abbas Gürer, Cumhuriyet gazetesi, 10.X1.1941)


Güzel sanatların önemi

İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir sanatların millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir önemi millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, gerçek özellikleriyle uygar ve ileri olmaya lâyıktır ve olacaktır.

1923 (Atatürk'ün S.D.11, s. 67)


Bir sohbet sırasında ressam Çallı İbrahim'e söylemiştir:


Aynı milletin çocuklarının hep beraber bulunarak birbirlerini tanımaları, birbirlerini sevmeleri ve bu birlik sevgisinden çıkacak yüksek duygulara aynen uymaları güzel bir şeydir. Eğer güzel sanatlar mensubu bir kişi olarak siz bunu gösterirseniz, bütün millete ve bütün insanlığa hizmet
edersiniz.

(Hasan Cemil Çambel, Dünya gazetesi, 30.8.1952)


Fikirler ve devrimler, sanatla yayılır.

(Atatürk'ten B.H., s. 84)

Güzel sanatların her dalı için, Kamutay'ın göstereceği ilgi ve emek, milletin insanca ve uygar yaşamı ve çalışkanlık veriminin artması için çok etkilidir.

1936 (Atatürk'ün S.D.I, s. 373)


Atatürk tarafından yazdırılmıştır :

Güzel sanatlarda başarı, bütün devrimlerin başarıldığının en kesin kanıtıdır. Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır! Onlar, bütün başarılarına rağmen uygarlık alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan daima yoksun kalacaklardır.

1936 (Cevat Abbas Gürer, Cumhuriyet gazetesi, 10. 11. 1941)



Sanatçının değeri


Tiyatro sanatçılarına söylemiştir:

Efendiler... Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hattâ cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat, sanatçı olamazsınız. Yaşamlarını büyük bir sanata adayan bu çocukları sevelim...

1930 (İ. Galip Artan Anlatıyor, Ses dergisinden alıntı, Sümerbank dergisi, Cilt: 3, Sayı: 29, 1963)


Elini öpmek isteyen tiyatro sanatçılarına söylemiştir:


- Sanatçı el öpmez; sanatçının eli öpülür!

1930 (Vasfı Rıza Zobu, O Günden Bu Güne, s. 323)


Bursa'da temsil veren tiyatro sanatçılarına söyledikleri:

Sizleri çok takdir ederim. Devrimimizde sizin de önemli hizmetleriniz vardır. Sanatınızı meslek edinerek engelleri yenmeye kararlı olmanızı, arkadaşlarınızla samimî olarak geçinmenizi bilhassa öğütlerim. Sizin vatana en büyük hizmetiniz, Anadolumuzu baştan başa dolaşıp halkımıza sanatın ne olduğunu anlatmanız olacaktır.

1926 (Atatürk'ün S.D.V, s. 44)


Sanatçının tanımı

Ankara Halkevi'nde ressamlarla sohbet sırasında söyledikleri: Arkadaşlar, siz ressamlarla konuşmak ve sanatçının basit bir tarifini yapmak için gelmiş bulunuyorum. Gerçi sizlerin meslekî faaliyetinizin ve uzmanlığınızın bulunduğu bu alanda sanatçıyı tarif etmek ve size sizden söz etmek garip olur amma.. Sanatçıyı tarif eden pek çok sanatçının sözlerini bilirsiniz; fakat ben size sanatı ve sanatçıyı bildiğiniz tariflerden bambaşka, daha doğrusu askerce bir tarifle anlatmak istiyorum: Ben bir bölük komutanıyım, rütbem yüzbaşıdır. Üstümden emir aldım; karşıdaki tepeyi düşmandan gün doğmadan alacağım. Bu emir üzerine bütün erlerin donatımını tamamlayıp savaş hazırlığını yaptıktan sonra karşıdaki tepeyi, gün doğmadan işgal edeceğimizi bölüğüme söyledim. Saldırı başladı. Ama tepenin önünde geniş bir vadi var; bu vadinin ne kadar zamanda geçilebileceğini tahmin ve hesap etmiş olmama rağmen bu tahmin ve hesapta yanılmışız.

Düşmanın da umduğumuzdan daha kuvvetli hazırlığı ve inatçı bir şekilde savunmasıyla karşılaşmış bulunuyoruz ve gün doğmak üzeredir. Biz, aldığımız emre göre, gün doğmadan tepeyi işgal edecektik. "Gün doğmak üzeredir" diyerek bu tepeyi işgalden vaz mı geçelim? Hayır, zarar yok, geç de olsa, gün de doğsa amacımıza erişeceğiz. Saldırı, bütün gücü ve şiddeti ile devam ediyor. Büyük bir cesaretle dövüşe, dövüşe tepenin eteklerine kadar yaklaşmış aslan erlerin tepeyi işgali artık bir dakika sorunu olmuştur. Güneş yavaş yavaş doğmakta, ancak yarım çember halinde iken bu tepenin zirvesini ışıldatmaktadır. Fakat birkaç tane er, ellerindeki Türk bayrağını tepenin ışıldayan zirvesine dikmek için bütün gücü ile koşuyor ve tepenin zirvesine şanlı Türk bayrağını dikerken terlemiş alnına günün ilk ışığının vurduğunu hissediyor.

İşte sanatçı da, toplumda uzun çalışma ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.

(İbrahim Ceyhan, Atatürk'e Göre Sanatkâr, Atatürk'e Ait Hatıralar, A. Hidayet Reel, s. 159 -160)

Yabancı bir ressamın yaptığı yağlıboya portresinde, bazı arkadaşlarının benzeyişte kusur bulmaları üzerine söyledikleri:

- Olabilir! Fakat inanır mısınız, bu portre bir aralık bana son derece benzemişti; fakat, üstat durmasını bilmedi! Sanatçılar, komutanlar gibi durmasını bilmelidirler; yoksa, vardıkları başarı düzeyinden iniş başlar.

(Atatürk'ten B.H., s. 39)


Edebiyatın tanımı, anlamı ve amacı

Edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır: Söz ve anlamı, yani insan beyninde yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları, çok ilgilendirecek biçimde söylemek ve yazmak sanatı. Bunun içindir ki edebiyat, ister nesir halinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı resim gibi, heykeltraşlık gibi özellikle musiki gibi, güzel sanatlardan sayılagelmektedir.

İnsanlıkta, en müspet bilim ve en ince teknik esaslarına dayanan yaşamla ve kanla karşılaşmak, kendileri için alında yazılı olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek dahi, kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğunu hazırlayabilmek için, uyandırıcı, hedeflendirici, yürütücü ve sonunda özverili ve kahraman yapıcı aracıyı, edebiyatta bulur. Bu nedenle, edebiyatın her insan topluluğu ve bu topluluğun bugününü ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için, en esaslı eğitim araçlarından biri olduğu kolaylıkla anlaşılır.


Bunun içindir ki Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı, edebiyat öğretiminde şu noktalara, bilhassa önem ve değer vermelidir:


a) Türk çocuğunun kafasını, yaradılışındaki dikkat ve itinaya göre oluşturmak. Bu, Cumhuriyetin sağlık düzeni ile ilgilenen bakanlığa da yönelen bir görevdir.

b) Güzel korunan Türk kafa ve zekâlarını açmak, yaymak, genişletmek. Bu, özellikle Millî Eğitim Bakanlığı'nın görevidir. Bununla birlikte olarak, yetenekli Türk çocuk kafalarına pozitif bilim ve maddî teknik kavramlarını, yalnız kuramsal olarak değil, aynı zamanda pratik araçlarla da yerleştirmek.

c) Bir taraftan da, Türk kafalarındaki yetenekleri, Türk karakterindeki sağlamlıkları, Türk duygularındaki yükseklik ve genişlikleri, kendilerini hiç zorlamadan, doğal bir şekilde ve olduğu gibi ifadeye onları alıştırmak.Bunlar yapılınca, sonuç şu olacaktır: Türk çocuğu konuşurken, onun ifade ve anlatış tarzı, Türk çocuğu yazarken, onun ifade üslûbu, kendisini dinleyenleri, onun yürüdüğü yola götürebilecek bu yeteneği sayesinde, Türk çocuğu kendisini dinleyen veya yazısını okuyanları, peşine takarak yüksek Türk ülküsüne iletebilecek, ulaştırabilecektir. Bu edebiyat anlayışı, böyle bir edebiyat öğretimi sayesindedir ki, edebiyat anlamından anlaşılan amaca varmak mümkün olabilir.

1937 (Afetinan, Atatürk Hakkında HB., s. 272-273)


Şairin tanımı

İnsanlarda birtakım ince, yüksek ve temiz duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte o ince, yüksek, derin ve temiz duyguları en fazla duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen, şairdir.

(Ahmet Cevat Emre, Muhit Mec, Sene: 1, No. 2, 1928, s. 65)


Türk Devrimi'nin şairi

29 Ağustos 1928 akşamı Dolmabahçe Sarayı'nda çoğunluğu şair ve yazarlardan oluşan bir sofrada şair Halit Fahri Ozansoy'a yazdırmıştır :

Kesinlikle, içinde bulunduğun parlak Türk döneminde şair olduğunu kanıtlayacaksın. Şiirlerin şen, neşeli, çalışkan Türk milletinin sevinç, neşe, faaliyet, duygu ve hareketlerini şakıyacaktır. Buna varlığını vereceksin! Kökü çok büyük olan, dalları ondan daha büyük olacak olan bir ırkın çocuğu olarak, bağlı bulunduğun millete lâyık şiirler yazacaksın. Bunu yaparsan kimse itiraz edemez ve kabul ediyorum ki, o zaman başardım diyeceksin.

1928 (Halit Fahri Ozansoy, Edebiyatçılar Çevremde, 1970, s, 263)


Edebiyat sevgisi


Ben edebiyatı ve şiiri severim.

1915 (İbrahim Al3aettin Gövsa, Acılar, s. 9)


Güzel konuşma

Güzel konuşmak İçin, serbest olmak ve kelimelerin anlamlarını yerinde yapılan jestlerle kuvvetlendirmek gerekir.

1932 (Lütfı Aksoy, Atatürk'e Alt Bilinmeyen Hatıralar, Yeni Mecmua, No: 19. 8.9.1939)


Musiki hakkında

Yaşamda musiki gerekli midir? Yaşamda musiki gerekli değildir; çünkü yaşam musikidir. Musiki İle ilgisi olmayan yaratıklar insan değildirler. Eğer söz konusu olan yaşam, insan yaşamı ise musiki kesinlikle vardır. Musikisiz yaşara, zaten var olamaz. Musiki yaşamın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir. Yalnız musikinin türü, üzerinde düşünmeye değer.

1925 (Atatürk'ün S.D. II, s. 231-232)


Musikide yenilik

Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu, yapılmaktadır. Ancak, bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk mu-sikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğine ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.

Bugün dinletmeye yellenilen musiki, yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyle
yişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerektir. Ancak bu düzeyde, Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir.

1934 (Ayın Tarihi, Sayı 12, 1934. s. 23)

Atatürk tarafından yazdırılmış bil" nottan:

Bir millet çok şeyde devrim yapabilir ve bunların hepsinde de başarılı olabilir; fakat, musiki devrimidir ki, milletin yüksek gelişiminin işaretidir.

1936 (Cumhuriyet gazetesi, 5.9.1936)


Çankaya'da müzisyenlere söylemiştir :

Osmanlı musikisi, Türkiye Cumhuriyetindeki büyük devrimleri anlatacak kudrette değildir. Bize yeni bir musiki gereklidir ve bu musiki özünü halk musikisinden alan çok sesli bir musiki olacaktır. Alışkanlık dediğiniz şeye gelince, sizin Osmanlı musikinizi Anadolu köylüsü dinler mi? Dinlemiş mi? Onda o musikinin alışkanlığı yoktur.

1934 (AAdnan Saygun, Atatürk ve Musiki, s. 48-49)

Musikisiz devrim olmaz.

(Falih Rıfkı Alay, Çankaya 1969, s. 410)


Nasıl bir musiki istiyoruz?

Eski musikiyi batı musikisine üstün çıkarmak için çalışanlar bir ufak gerçeği fark edemez görünürler. Bu gerçeği kısaca ifade etmek gerekirse diyebiliriz ki, bütün bu canlandırma işinde ele alınan musiki parçaları, Türklerin herhangi bir âyinde, şenlikte bütün maddî ve duygusal yeteneklerini yüksek derecede kullanarak oynamalarına yarayan ezgilerdir. Bu bölümden olan musikiyi bugünün dans parçaları gibi saymakta hata yoktur. Ancak, bugünkü Türk kafası musikiyi düşündüğü zaman yalnız basit oyunlara yarayacak, insanlara basit ve geçici heyecan verecek musiki aramıyor. Musiki dendiği zaman, yüksek duygularımızın, yaşam ve anılarımızın ifadesini bulan bir musiki istiyoruz. Bugünkü Türkler musikiden, diğer yüksek ve duyarlı toplumların beklediği hizmeti bekliyor. İşte bu bakımdan klâsik Osmanlı musikisini canlandırmaya çalışanların çok dikkatli bulunmaları gerekir.

Biz, bir Türk bestesini dinlediğimiz zaman ondan geçmişin uyanma bırakması gereken hikâyesini kalbimize giren oklar gibi duymak isteriz. Acı olsun, tatlı olsun biz, bir beste dinlerken ve farkında olmaksızın duygularımızın incelir olduğunu duymak isteriz. Bütün bunlardan başka musikiden beklediğimizin maddî, fikrî ve duygusal uyanıklık ve çevikliğin kuvvetlendirilmesi olduğuna şüphe yoktur. Yeni şairlerimizden, ediplerimizden, musiki bilginlerimizden ve özellikle ses sanatçılarından istediğimiz ve aradığımız budur.

1938 (Kemal Ünal, Ulus gazetesi, 10.X1.1939)

Bizim gerçek mu*****iz, Anadolu halkında işitilebilir.

1930 (Ayın Tarihi, Sayı: 73, 1930)


Musiki ve Türk'ün mizacı

Bu gece burada güzel bir tesadüf eseri olarak doğunun en seçkin iki musiki topluluğunu dinledim. Fakat, benim Türk duygulan üzerindeki gözlemim şudur ki, artık bu musiki, bu basit musiki, Türk'ün çok açık ruh ve duygusunu doyurmaya yeterli olamaz. Şimdi karşıda uygar dünyanın musikisi de işitildi. Bu ana kadar doğu musikisi denilen şarkılar karşısında cansız gibi görünen halk, derhal harekete ve faaliyete geçti. Hepsi oynuyorlar. Bu pek doğaldır. Gerçekten, Türk yaradılıştan şen ve neşelidir. Eğer onun bu güzel huyu bir zaman için fark olunmamışsa, kendinin kusuru değildir. Kusurlu hareketlerin acı, felâketli sonuçları vardır. Bunu fark etmemek, suçtur. İşte Türk milleti bunun için gamlandı. Fakat, artık millet hatalarını kanı ile düzeltmiştir; artık gönlü rahattır, artık Türk şendir, yaradılışında olduğu gibi. Artık Türk şendir, çünkü ona ilişmenin tehlikeli olduğu tekrar kanıt istemez, inancındadır. Bu inanç aynı zamanda temennidir.

1928 (M.E.İ.S.D.I, s. 32-33)


Bizler alaturka müziğe alışmışız; ama, yeni kuşaklar alafranga müziğe alışmalıdırlar.

(Kâzım Özalp, Özalp Atatürk'ü Anlatıyor, Milliyet gazetesi, 27X1.1969)


Çocuklarımızın ve gelecek kuşakların musikisi, batı uygarlığının musikisidir.

(Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1969, s.410)


Klâsik Türk musikisi


Biz, çok defa, bu musikinin tam onurunu bulamıyoruz. İşte bu dinlediğimiz, gerçek Türk musikisidir ve hiç şüphesiz, yüksek bir uygarlığın musikisidir. Bu musikiyi, bütün dünyanın anlaması gerekir. Fakat, onu bütün dünyaya anlatabilmek için, bizim milletçe, bugünkü uygar dünyanın düzeyine yükselmemiz gerekir.

(Mesut Cemil Anlatıyor: Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk 11,1954, Der : NA. Banoğlu, s. 52)

Biz batınınkini saygıyla dinlediğimiz gibi, bizim mu*****iz de bütün dünyada saygıyla dinlenecek bir durumda olmalıdır.

(Osman Ergin, Hafız Yaşar Okur'dan naklen,Türkiye Maarif Tarihi, Cilt: 5, 1943, s. 1534-1535)


Zeybek oyunu

Bu oyun, milletimizin erkek oyunu, kahraman oyunudur; bilmek gerek!

1935 (Fahrettin Altay, 10 Yıl Savaş ve Sonrası, 1970, s. 398)

Eğitimci Selim Sırrı (Tarcan) Bey'in, bir kız öğrenci ile zeybek oyununu izledikten sonra söyledikleri:

Selim Sırrı Bey, zeybek raksını geliştirirken ona bir uygar şekil vermiştir. Bu sanatçı üstadın eseri hepimiz tarafından kabul edilerek millî ve sosyal hayatımızda yer tutacak kadar olgunlaşmış, estetik bir şekil almıştır. Artık Avrupalılara; "Bizim de eksiksiz bir raksımız var" diyebiliriz ve bu oyunu salonlarımızda, okul gösterilerimizde oynayabiliriz. Zeybek dansı, her toplumsal salonda kadınla beraber oyna nabilir ve oynanmalldir.

1925 (Atatürk'ün S.D.V, s. 38)


Heykel ve heykeltraşlık

Dünyada uygar, ileri ve olgun olmak isteyen herhangi bir millet, kesinlikle heykel yapacak ve heykeltraş yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihî anılar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu iddia edenler, din hükümlerini gereği gibi araştırıp incelememiş olanlardır.

1923 (Atatürk'ün S.D. II, s. 66)

Aydın ve dindar olan milletimiz, ilerlemenin yollarından biri olan heykeltraşlığı en son derecede ilerletecek ve memleketimizin her köşesi, ecdadımızın ve bundan sonra yetişecek evlâtlarımızın anılarını güzel heykellerle dünyaya ilân edecektir.

1923 (Atatürk'ün S.D. II, s. 66)

Mimar Koca Sinan'ın eserlerinin en yoğun bulunduğu İstanbul'da ve son şaheserinin yapıldığı Edirne'de, ona bir anıt dikilmelidir. Ancak, cumhuriyetimizin başkenti Ankara'da da bütün Türk büyüklerinin heykelleri ve anıtlarının dikilmesi, gelecek kuşaklara örnek olmaları bakımından
gereklidir.

1935 (Afetinan, Mimar Koca Sinan, s. 67)



Çağdaş Türk mimarlığı

Eski milletler büyük çalışmalar sonunda kendilerine özgü birer mimari stil yaratmışlardır. Son yüzyılın sanat çalışma ve düşünceleri sonunda da modern bir mimarlık doğmuştur. Fakat, bu modern mimarlık da her milletin düşünce ve karakter farklarıyla birbirinden ayrı bir görünüş ve anlamdadır. Bir İtalyan modern mimarlığıyla bir Alman modern mimarlığı arasında çok değişiklikler vardır. Bu modern mimarlıklar bütün görünüşleriyle de hangi milletin malı olduğunu anlatmaktadırlar. Bizde de yüzyılın bütün düşünce ve gereksinimlerine cevap verecek, ruhlarımızı okşayacak bir modern mimarlık gereklidir. Fakat, bu modern mimarlık diğer milletlerin taklitçiliği değil, yurdumuza özgü, Türklüğe özgü bir mimarlık olmalıdır. Yapılan bazı binaları görüyorum; bunlar bir Avrupa modern mimarlığının aynen kopyasıdır. Bize orijinal bir modern Türk mimarlığı gerekir. İnanıyorum ki, yetişmekte olan genç Türk mimarları, bu haklı isteğimde olumlu bir yaratıcılığa erişeceklerdir.

(Mimar Hikmet Koyunoğlu, Kültür ve Sanat, sayı : 5, 1977, s. 151)

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
LiSeLi - avatarı
LiSeLi
Ziyaretçi
7 Ekim 2012       Mesaj #3
LiSeLi - avatarı
Ziyaretçi
Atatürk’ün Sanatla İlgili Sözleri Msn Happy

— “Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”

—“Sanat güzelliğin ifadesidir… Bu ifade söz ile olursa şiir, nağme ile olursa musiki, nakş ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık… olur.”

—“Sanatkar, toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.”

—“Hayatta müzik lazım değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzik ile ilgisi olmayan varlıklar insan değildirler. Eğer söz konusu olan hayat, insan hayatı ise müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayat zaten mevcut olamaz. Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir.”

—“İnsanlarda bir takım ince, yüksek ve asil duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte o ince, yüksek, derin ve asil duyguları en çok duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen şairdir.”

—“Yüksek bir insan toplumu olan Türk Milletinin tarihi bir özelliği de güzel sanatları sevmek ve onunla yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan gelen zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini ve milli birlik duygusunu devamlı olarak ve her türlü vasıta ve önlemlerle bağlayarak geliştirmek milli idelimizdir.”

—“Güzel sanatların her dalı için, T.B.M.M.’nin göstereceği ilgi ve emek, milletin insani ve medeni hayatı ve çalışkanlık veriminin artması için çok etkilidir.”

—“Hepiniz millet vekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız.”

—“Güzel sanatlarda başarı; bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olmayan milletlere ne yazıktır. Onlar bütün başarılarına rağmen medeniyet alanında, yüksek insanlık sıfatıyla tanımaktan daima yoksun kalacaklardır.”

—“İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, millet ki, heykel yapmaz, millet ki, tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”

—“Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk müziğidir. Bu ulusun yani değişikliğine ölçü, müzikte değişikliği alabilmesi, kavraya bilmesidir…”

—“İnsanlarda bir takım ince, yüksek ve asil duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte o ince, yüksek, derin ve asil duyguları en çok duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen şairdir.”

—“Dünyada medeni olmak, ilerlemek ve olgunlaşmak isteyen herhangi bir millet mutlaka heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir.”

—“Aydın ve dindar olan milletimiz, ilerlemenin sebeplerinden biri olan heykeltıraşlığı en üst derecede ilerletecek ve memleketimizin her köşesinde atalarımızın ve bunlardan sonra yetişecek evlatlarımızın hatıralarını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir.”

—“Sanatkar, cemiyette uzun ceht (aşırı çalışma) ve gayretlerden sonra anlında ışığı ilk hisseden insandır.”

—“Bunun içindir ki milletimizin… güzel sanatlara sevgisini… her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.”

—“Sanatçı, esaslı kültür sahibi olmalı ve tarihi iyi bilmelidir.”

—“Sanatkar el öpmez; sanatkarın eli öpülür!”

—“Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim.”

—“Türk milletinin tarihi bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin güzel sanatlara sevgisini mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.

Atatürk'ün sanata ve sanatçıya verdiği önem

Atatürk, sanatı seven, sanatçılara değer veren ve onları destekleyen bir devlet adamıdır. Çocukluğundan itibaren sanata ilgi duymuş ve sanatın bazı dallarıyla çok yakından ilgilenmiştir. Gençliğinde şiir ve edebiyata yakınlık duymuş, Namık Kemal'in şiirlerini okumuş ve ondan etkilenmiştir.
Atatürk'ün kaleme aldığı ve 1927 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde okuduğu "Nutuk" adlı eseri, Atatürk'ün en büyük edebî eseridir. Yazmış olduğu "Oğuz Oğulları" adlı şiir de Atatürk'ün şiir konusundaki yeteneğini sergileyen ve her Türk'ün okuması gereken bir eserdir.
Atatürk, şiir ve edebiyat dışında müziğe de büyük bir ilgi duymuştur. Şarkı ve türküleri dinlemekten büyük bir zevk alan Atatürk, zaman zaman okunan şarkılara eşlik etmiş, oynanan halk oyunlarına katılmıştır. Bazı Rumeli türküleri, onun sesinden notalara dökülmüş ve müzik repertuarımızda yer almıştır.
Atatürk, askerî ataşe olarak Sofya'da görevli bulunduğu dönemde çok sesli müziğe ilgi duymaya başlamıştır. Klâsik müzik konserlerine ve operalara giderek bu müzik türlerini tanıma fırsatı bulmuştur. Cumhuriyetin ilânından sonra, ülkemizde bu müzik türlerinin sevilmesini ve müzik kültürümüzde yer almasını sağlamak amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Ülkemizde müzik sanatının gelişmesi için bütün olanaktan kullanmıştır.
Atatürk'ün zamanında yapılmış bazı binaların güzelliği, ülkemizdeki çağdaşlaşma hareketini ifade edebilecek nitelik taşımaktadır. Ayrıca mimarî eserlerin korunmasına verdiği önem de Atatürk'ün mimarîye olan ilgisinin önemli kanıtlarındandır.
Atatürk'ün, tiyatro, bale, edebiyat, heykeltıraşlık, mimarî, resim, müzik gibi sanat dallarıyla ve sanatçılarla ilgilenmesi, onları desteklemesi Atatürk'ün sanatla çok yakın bir ilişki içinde olduğunun göstergesidir.
Atatürk,sanatla ilgili düşüncelerini,Türkiye Büyük Millet Meclisindeki konuşmalarında, Çankaya Köşkünde sanatçılarla yaptığı sohbet ve tartışmalarda belirtmiştir. Atatürk'ün bu konuşma ve tartışmalarda dile getirdiği sanatla ilgili düşünceleri, Türk halkına ileti niteliği de taşımaktadır.
Atatürk, sanatın tanımını şu sözlerle açıklamıştır: "Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu anlatım sözle olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur."
Sanatın, bir toplumun ilerlemesindeki öneminin ve vazgeçilmezliğinin bilincinde olan Atatürk, bu düşüncesini şu sözlerle ifade ediliştir: "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir," "Bir millet sanata önem vermedikçe büyük bir felâkete mahkûmdur," "Dünyada medenî, ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir millet, mutlaka heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir." Atatürk'ün bu sözleri, sanalla ilgili temel düşüncelerini ifade etmesi bakımından önemlidir.
Atatürk'ün sanatçılarla ilgili düşüncelerini ifade ettiği sözleri ise şunlardır: "Sanatçı, toplumda uzun çalışma ve uğraşlardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır." "Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız."
"Adımız Andımızdır" adlı şarkıyı öğrenelim. Şarkıyı, sınıfımızda seslendirelim.
Büyük bir sanatsever olan Atatürk'ün gönlünde, müziğin ayrı bir yeri vardı. Bu nedenle millî kültürümüzde önemli bir yer tutan güzel sanatlar içinde müziğe ayrı bir önem vermiştir. Müziğin önemiyle ilgili düşüncelerini, şu sözleriyle ifade etmiştir: "Hayatta müzik gerekli değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzik ile ilgisi olmayan varlıklar, insan değildirler. Eğer söz konusu olan hayat insan hayatı ise müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayat zaten mevcut değildir: Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir."
Yapılacak inkılâpların başarıya ulaşmasına, müzik alanındaki gelişmeleri ölçü gösteren Atatürk, bu konudaki düşüncelerini şu sözleriyle ifade etmiştir: "Osmanlı müziği, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki büyük devrimleri söyleyecek güçte değildir. Bize yeni müzik gereklidir. Bu müzik, özünü halk müziğinden alan çok sesli bir müzik olacaktır." "Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir."
Atatürk'ü konu alan aşağıdaki marşı öğrenelim. Marşı, sesimizle ve çalgımızla seslendirelim.
Atatürk, müziğin önemle ve öncelikle, modern müzik (çok seslilik) kuralları içinde ele alınmasını istemiştir. Bu konuyla ilgili düşüncelerini şu sözleriyle ifade etmiştir: "Arkadaşlar, güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir."
Atatürk, Türk müziğinin evrensel müzikteki yerini bir an önce alması amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Müzik eğitimi görmeleri için çok sayıda öğrenciyi Avrupa'ya göndermiştir. Ankara'da Musiki Muallim Mektebi ile İstanbul'da Sanayi-i Nefise mekteplerinin açılmasını sağlamıştır. Bu konudaki düşüncelerini de şu sözleriyle ifade etmiştir: "Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce genel son musiki kurallarına göre işlemek gerektir. Ancak bu sayede Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir." Msn Happy Msn Happy Msn Happy

Benzer Konular

18 Kasım 2012 / Misafir Cevaplanmış
5 Aralık 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
8 Mayıs 2011 / ßuSrA Soru-Cevap
14 Ocak 2017 / Misafir Cevaplanmış
21 Nisan 2013 / Yavuz Yapı Soru-Cevap